TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HIDIR BİLİR VE YUSUF İMRE BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/16319)
|
|
Karar Tarihi: 9/3/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur
ODUNCU
|
Başvurucular
|
:
|
1.Hıdır
BİLİR
|
|
|
2. Yusuf
İMRE
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Mehmet
Ali KIRDÖK
|
|
|
Av. Meral
HANBAYAT
|
|
|
Av. Ümit
SİSLİGÜN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olaylarından dolayı köyü terke mecbur
kalınması nedeniyle 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruların
kısmen kabul edilmesi ve idare ile sulhname
imzalanması akabinde başvuruların kabul edilmeyen kısmı için açılmış davaların
reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; açılan davalara ilişkin yargılama
işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması, kararların
gerekçesiz olması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 29/9/2014 ve 13/10/2014 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Anayasa Mahkemesi tarafından 18/3/2015 tarihlerde konu
yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2014/16536 başvuru numaralı bireysel başvuru
dosyasının 2014/16319 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile
birleştirilmesine, 2014/16536 numaralı bireysel başvuru dosyasının
kapatılmasına, incelemenin 2014/16319 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası
üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 22/10/2015 tarihli görüş yazısı
11/11/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş olup başvurucu vekili
tarafından 26/11/2015 tarihinde Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesi
sunulmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, Tunceli ili Ovacık ilçesi Kuşluca
köyünde ikamet etmekte iken meydana gelen terör olayları neticesinde köylerinin
boşaltılmasıyla yerleşim yerlerinden 1994 yılında göç etmek zorunda
kaldıklarını iddia etmişlerdir.
10. Başvurucular 7/10/1994 ile 16/10/1994 tarihleri arasında
köylerindeki evlerinin terör nedeniyle yanmasına ilişkin Ovacık Kaymakamlığına
şikâyet dilekçesi verdiklerini ancak herhangi bir sonuç alamadıklarını beyan
etmişlerdir.
11. Başvurucular, köylerine dönüşlerine izin verilmesi talebiyle
2001 yılında Ovacık Kaymakamlığına başvurduklarını fakat taleplerinin
reddedildiğini ileri sürmüşlerdir.
12. Başvurucular 11/4/2006 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Tunceli Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
13. Komisyon;
i. 16/10/2009 tarihli ve
2310 sayılı kararında başvurucu Hıdır Bilir'e 260,00 m2, ahşap, taş duvarlı ev için 122,10
TL birim fiyatı üzerinden 15.873 TL, 150,00 m2 , ahşap, taş duvarlı ahır için 70,40 TL birim
fiyatı üzerinden 5.280 TL, 30.21 dönüm sulak arazi için 53.46 TL birim fiyatı
üzerinden 7 yıl için 1.496,88 TL, 4.67 dönüm kıraç arazi için 27.50 TL birim
fiyatı üzerinden 7 yıl için 11.305,19 TL, 40 adet ceviz ağacı için 62.70 TL
birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 8.242,50 TL; 10 adet karışık meyve ağacı için
39,50 TL birim fiyatı üzerinden 4 yıl için 10.032 TL; 80 adet kavak ağacının
fiziksel değeri için 11 TL birim fiyatı üzerinden 880 TL olmak üzere toplam
45.130,19 TL,
ii. 16/10/2009 tarihli ve
2317 sayılı kararında başvurucu Yusuf İmre'ye 120,00 m2, ahşap, taş duvarlı ev için 122,10
TL birim fiyatı üzerinden 8.791,20 TL, 170,00 m2 , ahşap, taş duvarlı ahır için 70,40 TL birim
fiyatı üzerinden 7.180,80 TL, 10 dönüm sulak arazi için 53.46 TL birim fiyatı
üzerinden 7 yıl için 3.742,20 TL, 3 dönüm susuz arazi için 27.50 TL birim
fiyatı üzerinden 7 yıl için 577,50 TL, 13 adet ceviz ağacı için 62.70 TL birim
fiyatı üzerinden 7 yıl için 3.260,40 TL; 25 adet karışık meyve ağacı için 22 TL
birim fiyatı üzerinden 3.850 TL; 38 adet ağacın fiziksel değeri için 22 TL
birim fiyatı üzerinden 1.672 TL, 100 adet kavak ağacının fiziksel değeri için
11 TL birim fiyatı üzerinden 1.100 TL olmak üzere toplam 30.174,10 TL
ödenmesine karar vermiştir
14. Komisyon kararları akabinde 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi
gereğince davet yazısı ile birlikte sulhname
örnekleri başvurucular vekiline gönderilmiştir.
15. Komisyon tarafından karara bağlanan tazminat miktarları
başvurucular tarafından kabul edilmeyerek 14/6/2010 ve 24/5/2010 tarihlerinde
uyuşmazlık tutanakları düzenlenmiştir.
16. Başvurucular tarafından Komisyon kararlarında hükmedilen
miktarın zararlarını karşılamadığından bahisle Malatya İdare Mahkemesinde iptal
davaları açılmıştır.
17. Malatya İdare Mahkemesinin,
i. 31/3/2011 tarihli ve
E.2010/1433, K.2011/915 sayılı kararı ile başvurucu Hıdır Bilir yönünden
başvurucunun uğradığını iddia ettiği hayvan zararının afaki olması nedeniyle
tazmin edilmemesinde hukuka aykırılık görülmediğine, eksik ve yanlış hesaplama
nedeniyle dava konusu işlemin iptaline,
ii. 24/3/2011 tarihli ve
E.2010/1340, K.2011/806 sayılı kararı ile başvurucu Yusuf İmre
yönünden sulu ve susuz arazilerin birim fiyatların düşük hesaplandığına, eksik
ve yanlış hesaplama nedeniyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Kararların gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...Ancak, komisyonun sözü edilen re'sen araştırma yükümlüğünün yanında başvuru sahiplerinin
de dilekçelerinde zararın nev'i, tutarı, gerçekleşme şekli, gerçekleştiği yer
ve tarihi belirtmelerinin yanısıra ellerinde varsa bu
hususları kanıtlayan bilgi-belgeleri ibraz etmek suretiyle komisyona yardımcı
olma yükümlülüklerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Komisyon, başvuru sahiplerinin zararlarını,
Kanundan aldığı bu yetkileri kullanarak yapacağı araştırma ve inceleme
sonucunda elde edeceği somut verileri esas alarak objektif ve tutarlı ölçülere
göre hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde belirlemek
zorundadır.
Kanunda işaret edilen “gerçek zararın,
hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde tazmini” ilkesinin
yaşama geçirilebilmesi için öncelikle komisyon tarafından, gerek mahallinde
yapılacak keşif, gerekse ilgili kurum ve kuruluşlar nezdinde yapılacak
araştırmalar neticesinde elde edilecek verilerin, zarar görenin beyanı ve sunduğu
bilgi belgelerle bir arada değerlendirilerek zarar kalemlerinin ve
miktarlarının net ve somut olarak belirlenmesi, sonrasında ise, elde edilen bu
veriler esas alınarak belirlenen objektif kriterlere göre gerçek zarar
miktarının tespit edilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda, komisyonun, başvuru sahibinin
uğradığı zararın nev'i, kapsamı ve miktarını net olarak tespit etmeden, başka
bir deyişle somut veri ve ölçülere dayanmadan varsayıma dayalı olarak zarar
miktarını belirlemesine imkan bulunmamaktadır.
...
komisyonların zarar iddialarının araştırılması
konusunda izlediği yöntem ile zarar miktarının hesaplanmasında esas aldığı ölçü
ve kriterlerle ilgili olarak aşağıda sıralanan belli başlı hususlar tespit
edilmiştir:
1- İnşaat
bilirkişilerince binaların maliyeti belirlenirken, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı’nca her yıl yayımlanan Mimarlık ve Mühendislik Hizmet Bedellerinin
Hesabında Kullanılacak Yapı Yaklaşık Birim Maliyetleri Hakkında Tebliğ
hükümlerinin esas alınması suretiyle, Komisyonca, binaların, niteliğine ve
yapımında kullanılan malzemeye göre bir ayrıma tabi tutularak köy tipi ev için
I. Sınıf B Grubu'ndaki, betonarme ev için II. Sınıf B Grubu'ndaki,
ahır-samanlık için ise I. Sınıf A Grubu'ndaki m2 birim maliyet değerlerinin
esas alınmasının daha objektif ve hakkaniyete uygun düştüğü sonucuna ulaşılarak
bina zararlarının belirlenmesinde esas alınabilecek bir kriter olduğu ancak
kararın verildiği tarihte geçerli olan birim fiyatlarının dikkate alınması
hususunda hatalar yapıldığı görülmektedir.
2- Benzer soruna tarım
zararlarının belirlenmesinde de karşılaşıldığı, bu bağlamda bilirkişi
raporlarının yer alan bilgi notuna göre Tunceli ili genelinde ilgili kurum ve
kuruluşlara piyasa verileri değerlendirilerek yörenin toprak ve iklim yapısı
ile yaygın olarak yerleştirilen bitki türleri göz önünde bulundurularak tarla
arazilerinin ve çeşitli ağaç türlerinin 2006 fiyatlarına göre yıllık ortalama
net gelirleri ve birim değerlerinin belirlendiği ve bilirkişiler tarafından
yapılan hesaplamalarda bu verilerin esas alındığı; ancak, komisyon tarafından
yapılan hesaplamalarda bu verilerin esas alınmadığı; örneğin, 300,00 TL olarak
belirlenen 1 dekar sulu tarla arazisinin yıllık ortalama net gelirinin 245,00
TL olarak, 90,00 TL olarak belirlenen 1 dekar susuz tarla arazisinin yıllık
ortalama net getirisinin ise 22.50 TL olarak esas alındığı görülmüş olup,
bundan hareketle tarım zararlarının belirlenmesinde istikrarlı olarak esas
alınan objektif kriterlerin mevcut olmadığı sonucuna ulaşılmış, bunun üzerine
Mahkememizin E:2007/1880 nolu dosyasında yapılan ara
kararla Tunceli İli'nin coğrafi, iklim ve toprak
yapısı ile yörede yoğun olarak yetiştirilen ürün çeşidi göz önünde
bulundurularak burada bulunan 1.000 m2 sulu ve susuz tarla ile aynı ölçülerdeki meyve
bahçesinin ortalama yıllık gelirinin, 2005, 2006, 2007 ve 2008 yılı fiyatlarına
göre ne kadar olduğunun sorulması üzerine davalı idarece yapılan çalışma
neticesinde ilçeler bazında 1 dekar sulu ve susuz tarım arazisi ile aynı ölçülerdeki
karışık meyve bahçesi ve kapama ceviz bahçesinin yıllık ortalama net gelirine
ilişkin fiyatlar tablo halinde Mahkememize sunulduğu görülmektedir.
...
Buna göre, kamulaştırmalarda kullanılan
değerlere göre tespit edildiği anlaşılan söz konusu tablonun, gerçek zararın
tazminine elverişli ve daha objektif nitelikte olduğu görülmüş olup, bu nedenle
komisyonca başvurucuların tarım zararlarının belirlenmesinde dikkate
alınabileceği görülmektedir.
3- Komisyonlarca, tapu senedi, emlak beyanı
veya araştırma heyeti tespitlerine göre başvurucuların ne kadar sulu araziye
sahip olduğuna bakılmaksızın Tunceli'de en fazla 5 dönüm sulu tarım
yapılabileceği varsayımından hareketle başvuru sahiplerine en fazla 5 dönüm
sulu arazi üzerinden ödeme yapıldığı görülmekte olup, bunun hiçbir hukuki ve
bilimsel dayanağı bulunmadığı gibi Kanunun amacına da aykırı düşmektedir. ...
4- Komisyonun başvuru
sahiplerine uğradığı gerçek zararı belirleyebilmesi için öncelikle başvurucunun
göç ettiği esnadaki malvarlığının hangi kalemlerden oluştuğunu ve miktarlarını
net olarak saptaması gerekmektedir. Oysa bakılan uyuşmazlıklarda Komisyon
tarafından, çoğu zaman gerek araştırma heyetinin yaptığı tespitler, gerekse
başvuru sahibinin sunduğu tapu senedi, emlak beyanı gibi kanıtlayıcı bilgi ve
belgeler dikkate alınmadan ve/veya bu veriler arasındaki çelişkiler
giderilmeden doğrudan, hiçbir hukuki dayanağı olmayan zarar kalem ve
miktarlarının esas alınarak hesaplama yapıldığı görülmektedir. Ancak, yukarıda
da açıklandığı üzere araştırma heyetlerinin yaptığı tespitler, resmi ve itibar
edilebilir nitelikte olup, komisyonların bu tespitleri doğrudan esas alması
gerektiği yönünde zorlayıcı yasal bir hüküm olmamakla birlikte komisyonların
mahallinde yapılması gereken araştırma ve incelemeleri bizzat yapmak yerine bu
heyetler vasıtasıyla yaptığı durumlarda ya söz konusu tespitleri esas alması ya
da tespitlerin sıhhatından kuşku duyuluyor ise
yeniden keşif yapmak veya araştırmayı derinleştirerek aksinin ortaya konulması
gerekmektedir.
5- Konu ile ilgili olarak değinilmesi gereken
bir diğer husus ise, başvuru sahiplerinin meyve, kavak ve söğüt ağaçları ile
ilgili zarar iddialarının araştırılması yöntemidir. Bakılan uyuşmazlıkların
çoğunda araştırma heyetlerince, başvurucunun sahip olduğunu iddia ettiği ağaç
varlığının araştırılması ile ilgili olarak sadece bu yöndeki iddia ve
beyanların tutanağa geçirilerek başvurucu ve mahalli bilirkişilere
imzalatılmasıyla yetinildiği; araştırma heyeti üyelerinin, söz konusu formu
imzalamadığı gibi forma geçirilen iddialarla ilgili olarak mahallinde herhangi
bir araştırma yapmadığı, kendi gözlem ve kanaatlerini belirtmedikleri görülmüş
olup, bu haliyle söz konusu tutanakların bu duruma yönelik zarar hesabında esas
alınmasına imkan bulunmamaktadır.
Oysa, araştırma heyetlerinin mahallinde keşif
yapmasındaki maksat, başvuru sahiplerinin zarar iddiaları ile ilgili olarak
yerinde araştırma ve inceleme yapmak suretiyle gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır.
Bu nedenle, ağaç varlığı ile ilgili iddilarda da
yerinde araştırma ve inceleme yapılarak bu kapsamda başvuru sahiplerinden ve
mahalli bilirkişilerden yer gösterme talep edilmeli ve gösterilen yerlerde
iddia konusu ile ilgili iz, emare araştırması yapılarak bunun sonucunda varılan
nihai kanaat ve düşüncenin belirtilmesi gerekmektedir.
6- Başvurucuların malvarlıklarına
ulaşamadıkları sürenin belirlenmesinde öncelikle aynı yerleşim yerinde ikamet
eden kişilerin farklı tarihlerde göç etmiş olabilecekleri gerçeği karşısında
sürenin başlangıcı olarak köyün tamamen boşaldığı tarihin esas alınması
gerektiği, bu tarih ile ilgili resmi makamlarca yapılmış bir tespit varsa
öncelikle bunun, şayet köyün tamamen boşaldığı tarih ile ilgili somut resmi bir
tespit yok ise bu takdirde bölgede göçlerin yoğun olarak yaşandığı 1994 yılı
sonbaharının esas alınması gerektiği; malvarlığına ulaşamama durumunun son
bulduğu tarih ile ilgili olarak ise yine aynı şekilde öncelikle bu konuda resmi
makamlarca (valilik, kaymakamlık, araştırma heyeti v.b.)tespit
edilmiş bir tarihin olup olmadığına bakılmalı, şayet bu yönde resmi tespit yok
ise bu durumda olağanüstü hal uygulamasının kaldırıldığı tarihin esas alınması
gerektiği sonucuna varılmıştır. ..."
18. İptal kararları akabinde Komisyonca yapılan yeniden inceleme
sonunda;
i. Başvurucu Hıdır Bilir
yönünden Komisyonun 2/11/2011 tarihli ve 2011/1-7022 sayılı kararında
amortisman oranları da dikkate alınarak başvurucuya 260,00 m2, ahşap, taş duvarlı ev için 137 TL
birim fiyatı üzerinden 21.372 TL; 150,00 m2 , ahşap, taş
duvarlı ahır için 80 TL birim fiyatı üzerinden 7.200 TL; 30.21 dönüm sulak
arazi için 81 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 17.129,07 TL; 40 adet ceviz
ağacı için 77 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 21.560 TL; 80 adet kavak
ağacı için 14 TL birim fiyatı üzerinden 1.120 TL olmak üzere toplam 68.381,07
TL,
ii. Başvurucu Yusuf İmre yönünden Komisyonun 2/11/2011 tarihli ve 2011/1-7021
sayılı kararında amortisman oranları da dikkate alınarak başvurucuya 120,00 m2, ahşap, taş duvarlı ev, 170,00 m2 , ahşap, taş duvarlı ahır, 10 dönüm sulak
arazi, 3 dönüm susuz arazi, ceviz ağaçları, karışık meyve ağaçları, kavak
ağaçları için toplam 39.655,75 TL ödenmesine karar vermiştir.
19. Komisyon kararları akabinde 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi
gereğince davet yazısı ile birlikte başvurucuların vekillerine sulhname tasarıları gönderilmiş; "Yukarıda ayni/nakdi olarak belirtilen zararımın/zararlarımın
karşılanması sonucunda Komisyonun tespitine esas olay ile ilgili olarak
uğradığım zararımın tamamının karşılanmış olduğunu kabul ve taahhüt
ederim." beyanını içeren sulhnameler,
başvurucuların vekilleri tarafından başvurucu Hıdır Bilir adına 18/4/2012
tarihinde, başvurucu Yusuf İmre adına 19/4/2012
tarihinde imzalanmıştır.
20. Başvurucular tarafından Komisyon kararlarında hükmedilen
miktarların zararlarını karşılamadığından bahisle iptal davaları açılmıştır.
21. Elazığ 2. İdare Mahkemesinin;
i. 28/12/2012 tarihli ve
E.2012/1417, K.2012/1835 sayılı kararı ile başvurucu Hıdır Bilir tarafından
açılan iptal davasının,
ii. 28/12/2012 tarihli ve
E.2012/1418, K.2012/1831 sayılı kararı ile başvurucu Yusuf İmre
tarafından açılan iptal davasının reddine karar verilmiştir. Kararların
gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
“... maddenin son fıkrasında da sulh yoluyla
çözülemeyen uyuşmazlıkların ise ilgililerin yargı yoluna başvurma haklarının
saklı olduğu hükme bağlanmıştır.
Anılan 12. maddenin gerekçesinde ise;
"...Hukukumuzda feragat, kabul ve sulh gibi işlemler, görülmekte olan
davaları sona erdiren işlemlerdir. Sulh işlemi, dava öncesi yapılmışsa dava
açılmasını engelleyici özelliktedir. Sulh işlemine rağmen dava açılırsa bu
durum itiraz olarak ileri sürülebilir ve dava ortadan kaldırılır. Böylece
dostane bir çözüm şekli olan sulh bağlayıcı niteliktedir." şeklinde açıklamalara
yer verilmiştir.
5233 sayılı Kanunun yukarıda belirtilen amacı,
gerekçesi ve 12. madde metninin birlikte değerlendirilmesinden; sulhnamenin imzalanmasından sonra dava açılmasına hukuki
olanak bulunmamaktadır.
Olayda, davacı vekili ile davalı idare arasında imzalanan ... sulhname ile davacının uğradığı zararları tazmin edilmek
suretiyle uyuşmazlığın ortadan kalktığı, tarafları bağlayıcı nitelik taşıyan ve
imzalama aşamasında davacı/davacı vekilinin iradesini fesada uğratan herhangi
bir hususun bulunmadığı görülmekte olup sulhname
sonucu uyuşmazlığın tekrar yargıya taşınmasının mümkün olmadığı sonucuna
varılmıştır.
Öte yandan, 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun ile terör eylemleri
veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara
uğrayan kişilerin, sadece maddi zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve
usuller belirlenmiş olup, manevi zararın tazminine yönelik herhangi düzenlemeye
yer verilmemiş olması karşısında, davacının manevi tazminat talebinin
karşılanmamış olması yönüyle de söz konusu komisyon kararında hukuka aykırılık
bulunmamaktadır. ...”
22. Başvurucuların temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin;
i. 26/12/2013 tarihli ve
E.2013/8274, K.2013/11992 sayılı ilamı ile başvurucu Hıdır Bilir tarafından
açılan iptal davası hakkındaki,
ii. 26/12/2013 tarihli ve
E.2013/7878, K.2013/11991 sayılı ilamı ile başvurucu Yusuf İmre
tarafından açılan iptal davası hakkındaki İlk Derece Mahkemesi kararlarının
onanmasına hükmedilmiştir.
23. Başvurucuların karar düzeltme istemleri;
i. Başvurucu Hıdır Bilir
yönünden aynı Dairenin 19/6/2014 tarihli ve E.2014/4450, K.2014/5635 sayılı
ilamı ile,
ii. Başvurucu Yusuf İmre yönünden aynı Dairenin 19/6/2014 tarihli ve
E.2014/4455, K.2014/5637 sayılı ilamı ile reddedilmiştir. Karar düzeltme
isteminin reddi kararları başvurucu vekillerine 11/9/2014 ve 16/9/2014
tarihlerinde tebliğ edilmiştir.
24. Başvurucular 29/9/2014 ve 13/10/2014 tarihlerinde bireysel
başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
25. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., geçici 1., geçici 4.
maddeleri.
26. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla
karşılanabilecek zararlar şunlardır:
a) Hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara
verilen her türlü zararlar. ..."
27. 5233 sayılı Kanun’un 8. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"7 nci maddede
belirtilen zararlar, zarar görenin beyanı, adlî, idarî ve askerî mercilerdeki
bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli ve zarar görenin
aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya ihmalinin de göz önünde
bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun
biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile
belirlenir."
28. 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi şöyledir:
“Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi
aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci maddeye göre belirlenen zararı, 9
uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki
nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre
mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla
karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak
sahibine tebliğ edilir.
Davet yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi
veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı
yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu
belirtilir.
Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili
temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde,
bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından
imzalanır.
Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş
sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye
gönderilir.
Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda
ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 9/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvurular incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
30. Başvurucular; Tunceli ili Ovacık ilçesi Kuşluca
köyünde ikamet etmekte iken terör olayları nedeniyle yerleşim yerlerini terk
etmek zorunda kaldıklarını, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış oldukları
müracaatların kısmen kabul edildiğini, kısmen reddedildiğini, kabul edilen
kısım için idare ile sulhname imzaladıklarını, sulhnamenin kapsamının kabul edilen zararlarla sınırlı
olduğunu, dolayısıyla kabul edilmeyen kısım için mal varlığına ulaşamamaktan
kaynaklanan dava açma haklarının saklı bulunduğunu, köylerini terk etmeleri
sonucunda oluşan hayvancılık gelir kayıplarının tazmin edilmediğini, 5233
sayılı Kanun'un 7. ve 8. maddelerinin Komisyon ve Derece Mahkemelerince hatalı
yorumlandığını, idarece tek taraflı olarak belirlenen birim fiyatlar üzerinden
Komisyonca tazminat kararları verildiğini ve bu birim fiyatlarının düşük
olduğunu, yerleşim yerinden ayrı kaldıkları sürenin dokuz yıl üzerinden
değerlendirilmesi gerekirken iki yıl eksik hesaplama yapılarak yedi yıl
üzerinden değerlendirmeler yapıldığını, Komisyonun manevi tazminata hükmetmesi
gerektiği yönündeki taleplerinin reddedildiğini, yargılama sürecinin uzun sürdüğünü
belirterek Anayasa’nın 35., 36. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
B. Değerlendirme
31. Başvuru formları ve ekleri incelendiğinde başvurucuların
5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının kısmen reddi akabinde açtıkları
davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 35., 36. ve 141. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp
olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucuların ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Manevi Tazminat
Talebinin Reddedilmesi Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
32. Başvurucular; Tunceli ili Ovacık ilçesi Kuşluca
köyünde ikamet etmekte iken terör olayları nedeniyle yerleşim yerlerini terk
etmek zorunda kaldıklarını, bu nedenle Komisyonca manevi tazminata da
hükmedilmesi talebinde bulunduklarını fakat 5233 sayılı Kanun kapsamında manevi
tazminatın yer almadığı gerekçesiyle taleplerinin reddedildiğini, Komisyon
tarafından ayrıca manevi tazminata da hükmedilmesi gerektiğini, açtıkları iptal
davasında bu itirazlarını ileri sürmelerine rağmen manevi tazminat taleplerinin
reddedilmesi konusunda hukuka aykırılık görülmemesi nedeniyle mülkiyet
haklarının ihlal edildiği iddia etmişlerdir.
33. Bakanlığın başvuruya ilişkin görüş yazısında manevi tazminat
hakkında Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
içtihatlarına yer verilmiş; 5233 sayılı Kanun'un kişilerin uğramış olduğu maddi
zararları karşılama amaçlı olduğu, manevi zararların 5233 sayılı Kanun kapsamı
dışında tutulduğu fakat kişilerin manevi zararları için idari yargıda dava
açmalarına engel teşkil etmediği, başvurucuların Komisyona başvurmaları ve
idare ile sulhname imzalamaları akabinde zararlarını
tamamının ve manevi tazminat isteminin karşılanmadığı iddiasıyla Komisyon
kararının iptali için dava açtıkları, İlk Derece Mahkemesince Komisyon
kararında manevi tazminat talebinin karşılanmamış olması yönüyle Komisyon
kararında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle de başvurucuların iptal
talebinin reddedildiği, başvurucuların açtıkları davanın iptal davası olduğu,
başvurucuların temyiz ve karar düzeltme dilekçelerinde de manevi tazminata
ilişkin taleplerini açıkça ileri sürmedikleri; başvurucuların şikâyetinin esası
inceleneceği takdirde genel tedbirlerin bolluğu diğer bir ifadeyle zarara maruz
kalan başvuruculara 5233 sayılı Kanun kapsamında toplamda ödenen tazminat
miktarının uygun bir tazmini sağladığı şeklindeki AİHM içtihatları kapsamında
değerlendirmesinde bulunulabileceği, manevi tazminat taleplerinin reddedilmesi
nedeniyle mülkiyet hakkına müdahale edilip edilmediği, müdahale edildiği
kanaatine ulaşılması hâlinde müdahalenin meşru amaç, yasallık, kamu yararı ve
adil denge kriterine uygun olup olmadığı konusunda değerlendirme yetkisinin
Anayasa Mahkemesine ait olduğu belirtilmiştir.
34. Bakanlığın görüşüne karşı başvurucular karşı beyanlarında
iddialarının en azından özünü ortaya koyar şekilde ileri sürülmesinin yeterli
olduğunu, kaldı ki temyiz mercinin temyiz gerekçeleri
ile bağlı olmadığını ve resen inceleme yapabileceğini, başvurularının esasına
yönelik olarak ise Bakanlığın yorumuna katılmadıklarını, başvurularının 5233
sayılı Kanun'un 12. maddesinin son fıkrasının manevi tazminat istemlerine
olanak sağladığına ilişkin AİHM içtihadı kapsamında değerlendirilmesi
gerektiğini beyan etmişlerdir.
35. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen
işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş
olması gerekir.
36. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya
çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine
başvurulmalıdır (Selvi Ağgül
ve diğerleri, B. No: 2013/6201, 21/4/2016, § 33) .
37. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
38. Anayasa Mahkemesi (25/6/2009 tarihli ve E.2006/79, K.2009/97
sayılı karar), Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (26/3/2014 tarihli ve
E.2013/1489, K.2014/1219 sayılı karar) ve AİHM (İçyer/Türkiye, B. No: 18888/02, 12/1/2006, § 81) içtihatlarında
belirtildiği üzere 5233 sayılı Kanun, maddi zararların özel bir giderim usulü
olmakla birlikte manevi zararların karşılanmasına da engel olmayan bir
kanundur. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12.
ve 13.maddelerinde, idarenin işlem veya eyleminden kaynaklı olarak hakları
ihlal edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol,
5233 sayılı Kanun dışında idari yargıda genel hükümlere başvurularak uğranılan
zararın tazminine imkân sağlamaktadır (Abbas
Emre, B. No: 2014/5005, 6/1/2016, § 81).
39. Başvuru konusu olayda başvurucuların Komisyona yaptıkları
başvuru, imzaladıkları sulhname akabinde
başvurucuların bakiye zarar kalemleri olan manevi tazminat istemleri için
sadece iptal davası açtıkları, başvurucuların manevi tazminat istemleri
yönünden Komisyon tarafından manevi tazminata da hükmedilmesi gerekirken
hükmedilmemesi nedeniyle Komisyon kararının iptal edilmesi gerektiği yönünde
iddiada bulunmakla yetindikleri tespit edilmiştir. 5233 sayılı Kanun'un maddi
zararlar için öngörülmüş bir kanun olduğunun açık olmasına, idari yargıda genel
hükümlere başvurarak uğranıldığı iddia edilen manevi zararların tazminine imkân
sağlanmasına rağmen manevi tazminat istemleri yönünden başvurucuların buna
ilişkin taleplerini yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmeksizin Komisyon kararının iptali için iptal davası açmakla yetindikleri,
idare hukuku genel hükümleri kapsamında başvuruda bulunmaları konusunda
herhangi bir engelin mevcut olduğuna ilişkin bir iddiada da bulunmadıkları
anlaşıldığından başvurucularının iddialarının Anayasa Mahkemesince incelenmesi
bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği mümkün değildir.
40. Açıklanan nedenlerle manevi tazminat talebinin reddedilmesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarının başvuru yolları usulüne
uygun şekilde tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
ii. Zararların Eksik
Tazmin Edilmesi Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
41. Başvurucular; 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış oldukları
başvuruların kısmen kabul edildiğini, kısmen reddedildiğini, zararlarının kabul
edilen kısmı için idare ile sulhname imzalandığını, sulhname kapsamında olan zarar kalemleri için öngörülen
birim fiyatlarının idare tarafından tek taraflı olarak belirlendiğini ve birim
fiyatı miktarlarının düşük olduğunu, ayrıca başvurucuların yerleşim yerinden
ayrı kaldığı ve dolayısıyla başvurucuların mülklerine erişemediği süre dokuz
yıl olmasına rağmen Komisyon kararlarında bu sürenin yedi yıl olarak
değerlendirildiğini ve birim fiyatları üzerinden yapılan hesaplamanın yedi yıl
üzerinden yapıldığını, hayvan zararlarının ve hayvancılık gelir kayıplarının
tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun'un 7. ve 8. maddelerinin Komisyon ve
Derece Mahkemelerince hatalı yorumlandığını belirterek mülkiyet haklarının
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
42. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda idare ile sulhname imzalanması nedeniyle bakiye zarar iddiasına
ilişkin davanın reddedilmesi daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda idari ve yargısal süreci müteakip
ihlali tespit eden ve makul bir tazminata hükmedilmesini temin eden etkili bir
giderim yolu bulunduğundan hareketle başvurucunun mağdur sıfatının ortadan
kalkmış olması sebebine dayanılarak kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Zübeyit Kaya, B. No: 2013/7674, 21/5/2015, §§ 29-43; Faris Arslan, B. No: 2014/1026, 20/5/2015, §§
45-58).
43. Komisyonca hükmedilen tazminatta birim fiyatlarının düşük
olması sonucu tazminat miktarının az hesaplanması nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddia daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve
Anayasa Mahkemesi bu konudaki kararında terör nedeniyle zarar görenlerin 5233
sayılı Kanun’un kapsamına ilişkin hükümler içeren 2. maddesi gereğince tazminat
ödenmesinde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından belirlenen Yıllık Yapı
Yaklaşık Birim Maliyetine yönelik değerlerin 2007 yılından sonra İçişleri
Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünce yayımlanan yazıyla 5233 sayılı
Kanun’un uygulandığı tüm illerde geçerli olmak üzere yeniden belirlendiği,
İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünün birim fiyat aralıklarının
değiştirilmesine ilişkin 5/3/2007 tarihli yazıları ile İçişleri Bakanlığınca
konuya ilişkin sunulan 10/6/2015 tarihli yazıda değişikliğin amacının, Kanun’un
ülke genelinde aynı şekilde anlaşılmasını ve uygulanmasını sağlamak, gerek
farklı illerde gerekse aynı il içinde faaliyet gösteren farklı komisyonların
zararların tespitinde ve karşılanmasında aynı kıstasları kullanmasını temin
etmek ve böylece uygulama birliğini sağlamak, uygulama farklılıkları
neticesinde oluşacak suistimal ve mağduriyetleri
engellemek, vatandaşların enflasyon nedeniyle oluşacak kayıplarını önlemek
olduğunun ifade edildiği hususları dikkate alındığında yıllık yapı yaklaşık
birim maliyet oranlarına ilişkin değişikliğin yapılmasında kamu yararı olduğu
açık olduğu belirtilmiştir. Bu çerçevede kamu yararı amacına dayanan
düzenlemenin; başvurucuyu ağır ve tahammül edilemez bir yük altına sokmadığı,
müdahalenin amacı ile başvurucuya yüklenen külfetin orantılı olduğu, yapılan
değişikliğin başvurucunun taraf olduğu uyuşmazlığa özgü olmadığı, ülkenin geniş
bir coğrafyasında söz konusu olan somut ve acil bir sorunu çözmeye yönelik
olduğu sonucuna varılmış; mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmiştir (Abbas Emre, §§
44-65) .
44. Somut başvurularda başvurucular, terör ve terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan zararlarının karşılanması
amacıyla 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona başvurmuş; Komisyonca
hükmedilen tazminat miktarları (bkz. § 13) başvurucular tarafından kabul
edilmeyerek iptal davaları açılmış (bkz. § 16), İlk Derece Mahkemesince eksik
ve yanlış hesaplama nedeniyle dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmesi
(bkz. § 17) akabinde Komisyon tarafından yapılan yeniden araştırma ve inceleme
sonucunda başvurucuların mal varlığına ulaşamamaları nedeniyle tespit edilen
zararları öngörülen birim fiyatlara tabi tutularak ve mülke erişememe süreleri
yedi yıl üzerinden değerlendirilerek başvurucular lehine sırasıyla 68.381,07 TL
ve 39.655,75 TL’lik tazminat miktarı belirlenmiş (bkz. § 18) ve başvurucular
vekiline kararlaştırılan tazminat miktarını içerir sulhname
örneği ile birlikte sulha davet yazıları gönderilmiştir. Sulh teklifi
başvurucular tarafından kabul edilmiştir (bkz. § 19).
45. Başvurucular küçükbaş ve büyükbaş hayvanlarının bulunduğunu,
yerleşim yerlerini terk etmeleri sonucunda hayvancılık gelirlerinden mahrum
kaldıklarını, 5233 sayılı Kanun'un 7. ve 8. maddelerinin hatalı yorumlanması
sonucunda bu zararlarının tazmin edilmediğini iddia etmişlerdir. Başvurucuların
başvuru formlarının 12. sayfasında "...
başvurucunun işleyebileceği tarlası yoktur; ancak hayvan varlığı söz konusudur.
Eğer ilk derece mahkemesinin kabul ettiği gibi başvurucu ve ailesinin
hayvancılık yapmadığının da kabulü halinde başvurucunun hiçbir geçim kaynağı ve
geliri olmadan bölgenin çetin doğasına dayanabileceğini düşünmek/varsaymak
hayatın olağan akışına; eşyanın doğasına aykırıdır" ifadesine;
20. sayfasında "... burada işleyecek
herhangi bir arazisi olmamasına karşın hayvancılıkla geçimini sağladığı ve bu
çerçevede ... küçükbaş ve ... büyükbaş hayvanın sahibi olduğu..."
ifadesine yer verildiği tespit edilmiştir. Komisyon tarafından başvurucular
lehine hükmedilen ve başvurucular tarafından kabul edilen tazminata ilişkin
zarar kalemleri (bkz. § 18) dikkate alındığında başvurucuların beyanlarının
çelişkili olduğu hususu anlaşılmıştır.
46. Başvurucuların eksik hesaplandığını beyan ettiği zarar
miktarı dikkate alındığında başvurucuların idareyle anlaşma sağlayarak sulhnameyi imzalamalarıyla Komisyonun tespitine esas olan
olay ile ilgili Komisyonca karara bağlanan zarar kalemleri konusunda maddi
mağduriyetleri açıkça orantısız olmayacak şekilde giderildiği sonucuna varılmıştır.
Başvurucular, Komisyonun tespitinde belirlenen ve zararlarının tamamını
karşıladığını beyan ettikleri alacaklarını tümüyle davalı idareden tahsil
etmekle mülkiyet haklarına ilişkin mağduriyetleri giderilmiş ve bu hak yönünden
başvurucuların mağdurluk statüleri de sona ermiştir. Öte yandan başvurucular,
Komisyon tarafından ödenmesine karar verilen tazminat tutarlarının kendilerine
ödenmediği ya da eksik ödendiği yönünde bir iddiada da bulunmamışlardır.
47. Açıklanan nedenlerle zararların eksik tazmin edilmesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia bakımından
başvurucuların mağdurluk statüsünü kaybettiği anlaşıldığından anılan iddianın
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Kanun Yolu Mercinin Kararlarının Gerekçesiz Olması Nedeniyle Gerekçeli
Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
48. Başvurucular, temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında
karar veren Mahkemenin kararlarında talep sonuçlarına etki eden hususlara dair
yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmişlerdir.
49. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş
ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların
hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının
değerlendirilmesi hariç olmak üzere başvurucular tarafından ileri sürülen ve
hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen taleplerinin İlk Derece Mahkemesi
kararlarında incelenerek reddedildiği, ilk derece mahkemesince oluşturulan
karar ve gerekçesi hukuka uygun bulunmak suretiyle kanun yolu mahkemelerinin denetiminden
geçerek kesinleştiği, bu kapsamda kanun yolu mahkemelerinin, yerel mahkeme
gerekçesini benimsediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle başvuruların bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude
Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014 §§ 79-82; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014,
§§ 75-77).
50. Somut başvuruların incelenmesinde başvurucuların
taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında incelenerek reddedildiği, İlk Derece
Mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçelerinin hukuka uygun bulunmak
suretiyle kanun yolu mahkemesinin denetiminden geçerek (bkz. §§ 22, 23)
kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu bakımdan başvurucuların gerekçeli karar
haklarının ihlal edildiğine yönelik iddiaları hakkında farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön bulunmamaktadır.
51. Açıklanan nedenlerle kanun yolu mercinin
kararlarının gerekçesiz olması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
52. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
53. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdükleri
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
54. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarda, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile
davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde
Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede
gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan
kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya,
B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
55. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona
başvuru tarihi (11/4/2006)ile kararların kesinleştiği tarih (19/6/2014)
arasında geçen ve toplam süresi 8 yıl 2 ay olan sürelerde başvurucular
açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve söz konusu
yargılama sürelerinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
56. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
57. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
58. Başvurucular, maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
59. Mevcut başvurularda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
60. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmiş olması nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvuruculara ayrı ayrı net 4.800 TL manevi tazminatın ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
61. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206.10 TL başvurucu
harcından ibaret yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine, 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara müştereken
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Manevi tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Zararların eksik tazmin edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kanun yolu merciinin kararlarının gerekçesiz olması nedeniyle
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara net 4.800 TL manevi tazminatın ayrı ayrı
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
AYRI AYRI, 1.800 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/3/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.