logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Hıdır Bilir ve Yusuf İmre [1.B.], B. No: 2014/16319, 9/3/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HIDIR BİLİR VE YUSUF İMRE BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/16319)

 

Karar Tarihi: 9/3/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör Yrd.

:

Leyla Nur ODUNCU

Başvurucular

:

1.Hıdır BİLİR

 

 

2. Yusuf İMRE

Vekilleri

:

Av. Mehmet Ali KIRDÖK

 

 

Av. Meral HANBAYAT

 

 

Av. Ümit SİSLİGÜN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, terör olaylarından dolayı köyü terke mecbur kalınması nedeniyle 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruların kısmen kabul edilmesi ve idare ile sulhname imzalanması akabinde başvuruların kabul edilmeyen kısmı için açılmış davaların reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; açılan davalara ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması, kararların gerekçesiz olması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 29/9/2014 ve 13/10/2014 tarihlerinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Anayasa Mahkemesi tarafından 18/3/2015 tarihlerde konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2014/16536 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasının 2014/16319 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, 2014/16536 numaralı bireysel başvuru dosyasının kapatılmasına, incelemenin 2014/16319 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 22/10/2015 tarihli görüş yazısı 11/11/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş olup başvurucu vekili tarafından 26/11/2015 tarihinde Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesi sunulmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucular, Tunceli ili Ovacık ilçesi Kuşluca köyünde ikamet etmekte iken meydana gelen terör olayları neticesinde köylerinin boşaltılmasıyla yerleşim yerlerinden 1994 yılında göç etmek zorunda kaldıklarını iddia etmişlerdir.

10. Başvurucular 7/10/1994 ile 16/10/1994 tarihleri arasında köylerindeki evlerinin terör nedeniyle yanmasına ilişkin Ovacık Kaymakamlığına şikâyet dilekçesi verdiklerini ancak herhangi bir sonuç alamadıklarını beyan etmişlerdir.

11. Başvurucular, köylerine dönüşlerine izin verilmesi talebiyle 2001 yılında Ovacık Kaymakamlığına başvurduklarını fakat taleplerinin reddedildiğini ileri sürmüşlerdir.

12. Başvurucular 11/4/2006 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Tunceli Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.

13. Komisyon;

 i. 16/10/2009 tarihli ve 2310 sayılı kararında başvurucu Hıdır Bilir'e 260,00 m2, ahşap, taş duvarlı ev için 122,10 TL birim fiyatı üzerinden 15.873 TL, 150,00 m2 , ahşap, taş duvarlı ahır için 70,40 TL birim fiyatı üzerinden 5.280 TL, 30.21 dönüm sulak arazi için 53.46 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 1.496,88 TL, 4.67 dönüm kıraç arazi için 27.50 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 11.305,19 TL, 40 adet ceviz ağacı için 62.70 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 8.242,50 TL; 10 adet karışık meyve ağacı için 39,50 TL birim fiyatı üzerinden 4 yıl için 10.032 TL; 80 adet kavak ağacının fiziksel değeri için 11 TL birim fiyatı üzerinden 880 TL olmak üzere toplam 45.130,19 TL,

 ii. 16/10/2009 tarihli ve 2317 sayılı kararında başvurucu Yusuf İmre'ye 120,00 m2, ahşap, taş duvarlı ev için 122,10 TL birim fiyatı üzerinden 8.791,20 TL, 170,00 m2 , ahşap, taş duvarlı ahır için 70,40 TL birim fiyatı üzerinden 7.180,80 TL, 10 dönüm sulak arazi için 53.46 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 3.742,20 TL, 3 dönüm susuz arazi için 27.50 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 577,50 TL, 13 adet ceviz ağacı için 62.70 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 3.260,40 TL; 25 adet karışık meyve ağacı için 22 TL birim fiyatı üzerinden 3.850 TL; 38 adet ağacın fiziksel değeri için 22 TL birim fiyatı üzerinden 1.672 TL, 100 adet kavak ağacının fiziksel değeri için 11 TL birim fiyatı üzerinden 1.100 TL olmak üzere toplam 30.174,10 TL ödenmesine karar vermiştir

14. Komisyon kararları akabinde 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi gereğince davet yazısı ile birlikte sulhname örnekleri başvurucular vekiline gönderilmiştir.

15. Komisyon tarafından karara bağlanan tazminat miktarları başvurucular tarafından kabul edilmeyerek 14/6/2010 ve 24/5/2010 tarihlerinde uyuşmazlık tutanakları düzenlenmiştir.

16. Başvurucular tarafından Komisyon kararlarında hükmedilen miktarın zararlarını karşılamadığından bahisle Malatya İdare Mahkemesinde iptal davaları açılmıştır.

17. Malatya İdare Mahkemesinin,

 i. 31/3/2011 tarihli ve E.2010/1433, K.2011/915 sayılı kararı ile başvurucu Hıdır Bilir yönünden başvurucunun uğradığını iddia ettiği hayvan zararının afaki olması nedeniyle tazmin edilmemesinde hukuka aykırılık görülmediğine, eksik ve yanlış hesaplama nedeniyle dava konusu işlemin iptaline,

 ii. 24/3/2011 tarihli ve E.2010/1340, K.2011/806 sayılı kararı ile başvurucu Yusuf İmre yönünden sulu ve susuz arazilerin birim fiyatların düşük hesaplandığına, eksik ve yanlış hesaplama nedeniyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Kararların gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"...Ancak, komisyonun sözü edilen re'sen araştırma yükümlüğünün yanında başvuru sahiplerinin de dilekçelerinde zararın nev'i, tutarı, gerçekleşme şekli, gerçekleştiği yer ve tarihi belirtmelerinin yanısıra ellerinde varsa bu hususları kanıtlayan bilgi-belgeleri ibraz etmek suretiyle komisyona yardımcı olma yükümlülüklerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.

Komisyon, başvuru sahiplerinin zararlarını, Kanundan aldığı bu yetkileri kullanarak yapacağı araştırma ve inceleme sonucunda elde edeceği somut verileri esas alarak objektif ve tutarlı ölçülere göre hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde belirlemek zorundadır.

Kanunda işaret edilen “gerçek zararın, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde tazmini” ilkesinin yaşama geçirilebilmesi için öncelikle komisyon tarafından, gerek mahallinde yapılacak keşif, gerekse ilgili kurum ve kuruluşlar nezdinde yapılacak araştırmalar neticesinde elde edilecek verilerin, zarar görenin beyanı ve sunduğu bilgi belgelerle bir arada değerlendirilerek zarar kalemlerinin ve miktarlarının net ve somut olarak belirlenmesi, sonrasında ise, elde edilen bu veriler esas alınarak belirlenen objektif kriterlere göre gerçek zarar miktarının tespit edilmesi gerekmektedir.

Bu bağlamda, komisyonun, başvuru sahibinin uğradığı zararın nev'i, kapsamı ve miktarını net olarak tespit etmeden, başka bir deyişle somut veri ve ölçülere dayanmadan varsayıma dayalı olarak zarar miktarını belirlemesine imkan bulunmamaktadır.

...

komisyonların zarar iddialarının araştırılması konusunda izlediği yöntem ile zarar miktarının hesaplanmasında esas aldığı ölçü ve kriterlerle ilgili olarak aşağıda sıralanan belli başlı hususlar tespit edilmiştir:

1- İnşaat bilirkişilerince binaların maliyeti belirlenirken, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca her yıl yayımlanan Mimarlık ve Mühendislik Hizmet Bedellerinin Hesabında Kullanılacak Yapı Yaklaşık Birim Maliyetleri Hakkında Tebliğ hükümlerinin esas alınması suretiyle, Komisyonca, binaların, niteliğine ve yapımında kullanılan malzemeye göre bir ayrıma tabi tutularak köy tipi ev için I. Sınıf B Grubu'ndaki, betonarme ev için II. Sınıf B Grubu'ndaki, ahır-samanlık için ise I. Sınıf A Grubu'ndaki m2 birim maliyet değerlerinin esas alınmasının daha objektif ve hakkaniyete uygun düştüğü sonucuna ulaşılarak bina zararlarının belirlenmesinde esas alınabilecek bir kriter olduğu ancak kararın verildiği tarihte geçerli olan birim fiyatlarının dikkate alınması hususunda hatalar yapıldığı görülmektedir.

2- Benzer soruna tarım zararlarının belirlenmesinde de karşılaşıldığı, bu bağlamda bilirkişi raporlarının yer alan bilgi notuna göre Tunceli ili genelinde ilgili kurum ve kuruluşlara piyasa verileri değerlendirilerek yörenin toprak ve iklim yapısı ile yaygın olarak yerleştirilen bitki türleri göz önünde bulundurularak tarla arazilerinin ve çeşitli ağaç türlerinin 2006 fiyatlarına göre yıllık ortalama net gelirleri ve birim değerlerinin belirlendiği ve bilirkişiler tarafından yapılan hesaplamalarda bu verilerin esas alındığı; ancak, komisyon tarafından yapılan hesaplamalarda bu verilerin esas alınmadığı; örneğin, 300,00 TL olarak belirlenen 1 dekar sulu tarla arazisinin yıllık ortalama net gelirinin 245,00 TL olarak, 90,00 TL olarak belirlenen 1 dekar susuz tarla arazisinin yıllık ortalama net getirisinin ise 22.50 TL olarak esas alındığı görülmüş olup, bundan hareketle tarım zararlarının belirlenmesinde istikrarlı olarak esas alınan objektif kriterlerin mevcut olmadığı sonucuna ulaşılmış, bunun üzerine Mahkememizin E:2007/1880 nolu dosyasında yapılan ara kararla Tunceli İli'nin coğrafi, iklim ve toprak yapısı ile yörede yoğun olarak yetiştirilen ürün çeşidi göz önünde bulundurularak burada bulunan 1.000 m2 sulu ve susuz tarla ile aynı ölçülerdeki meyve bahçesinin ortalama yıllık gelirinin, 2005, 2006, 2007 ve 2008 yılı fiyatlarına göre ne kadar olduğunun sorulması üzerine davalı idarece yapılan çalışma neticesinde ilçeler bazında 1 dekar sulu ve susuz tarım arazisi ile aynı ölçülerdeki karışık meyve bahçesi ve kapama ceviz bahçesinin yıllık ortalama net gelirine ilişkin fiyatlar tablo halinde Mahkememize sunulduğu görülmektedir.

...

Buna göre, kamulaştırmalarda kullanılan değerlere göre tespit edildiği anlaşılan söz konusu tablonun, gerçek zararın tazminine elverişli ve daha objektif nitelikte olduğu görülmüş olup, bu nedenle komisyonca başvurucuların tarım zararlarının belirlenmesinde dikkate alınabileceği görülmektedir.

3- Komisyonlarca, tapu senedi, emlak beyanı veya araştırma heyeti tespitlerine göre başvurucuların ne kadar sulu araziye sahip olduğuna bakılmaksızın Tunceli'de en fazla 5 dönüm sulu tarım yapılabileceği varsayımından hareketle başvuru sahiplerine en fazla 5 dönüm sulu arazi üzerinden ödeme yapıldığı görülmekte olup, bunun hiçbir hukuki ve bilimsel dayanağı bulunmadığı gibi Kanunun amacına da aykırı düşmektedir. ...

4- Komisyonun başvuru sahiplerine uğradığı gerçek zararı belirleyebilmesi için öncelikle başvurucunun göç ettiği esnadaki malvarlığının hangi kalemlerden oluştuğunu ve miktarlarını net olarak saptaması gerekmektedir. Oysa bakılan uyuşmazlıklarda Komisyon tarafından, çoğu zaman gerek araştırma heyetinin yaptığı tespitler, gerekse başvuru sahibinin sunduğu tapu senedi, emlak beyanı gibi kanıtlayıcı bilgi ve belgeler dikkate alınmadan ve/veya bu veriler arasındaki çelişkiler giderilmeden doğrudan, hiçbir hukuki dayanağı olmayan zarar kalem ve miktarlarının esas alınarak hesaplama yapıldığı görülmektedir. Ancak, yukarıda da açıklandığı üzere araştırma heyetlerinin yaptığı tespitler, resmi ve itibar edilebilir nitelikte olup, komisyonların bu tespitleri doğrudan esas alması gerektiği yönünde zorlayıcı yasal bir hüküm olmamakla birlikte komisyonların mahallinde yapılması gereken araştırma ve incelemeleri bizzat yapmak yerine bu heyetler vasıtasıyla yaptığı durumlarda ya söz konusu tespitleri esas alması ya da tespitlerin sıhhatından kuşku duyuluyor ise yeniden keşif yapmak veya araştırmayı derinleştirerek aksinin ortaya konulması gerekmektedir.

5- Konu ile ilgili olarak değinilmesi gereken bir diğer husus ise, başvuru sahiplerinin meyve, kavak ve söğüt ağaçları ile ilgili zarar iddialarının araştırılması yöntemidir. Bakılan uyuşmazlıkların çoğunda araştırma heyetlerince, başvurucunun sahip olduğunu iddia ettiği ağaç varlığının araştırılması ile ilgili olarak sadece bu yöndeki iddia ve beyanların tutanağa geçirilerek başvurucu ve mahalli bilirkişilere imzalatılmasıyla yetinildiği; araştırma heyeti üyelerinin, söz konusu formu imzalamadığı gibi forma geçirilen iddialarla ilgili olarak mahallinde herhangi bir araştırma yapmadığı, kendi gözlem ve kanaatlerini belirtmedikleri görülmüş olup, bu haliyle söz konusu tutanakların bu duruma yönelik zarar hesabında esas alınmasına imkan bulunmamaktadır.

Oysa, araştırma heyetlerinin mahallinde keşif yapmasındaki maksat, başvuru sahiplerinin zarar iddiaları ile ilgili olarak yerinde araştırma ve inceleme yapmak suretiyle gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bu nedenle, ağaç varlığı ile ilgili iddilarda da yerinde araştırma ve inceleme yapılarak bu kapsamda başvuru sahiplerinden ve mahalli bilirkişilerden yer gösterme talep edilmeli ve gösterilen yerlerde iddia konusu ile ilgili iz, emare araştırması yapılarak bunun sonucunda varılan nihai kanaat ve düşüncenin belirtilmesi gerekmektedir.

6- Başvurucuların malvarlıklarına ulaşamadıkları sürenin belirlenmesinde öncelikle aynı yerleşim yerinde ikamet eden kişilerin farklı tarihlerde göç etmiş olabilecekleri gerçeği karşısında sürenin başlangıcı olarak köyün tamamen boşaldığı tarihin esas alınması gerektiği, bu tarih ile ilgili resmi makamlarca yapılmış bir tespit varsa öncelikle bunun, şayet köyün tamamen boşaldığı tarih ile ilgili somut resmi bir tespit yok ise bu takdirde bölgede göçlerin yoğun olarak yaşandığı 1994 yılı sonbaharının esas alınması gerektiği; malvarlığına ulaşamama durumunun son bulduğu tarih ile ilgili olarak ise yine aynı şekilde öncelikle bu konuda resmi makamlarca (valilik, kaymakamlık, araştırma heyeti v.b.)tespit edilmiş bir tarihin olup olmadığına bakılmalı, şayet bu yönde resmi tespit yok ise bu durumda olağanüstü hal uygulamasının kaldırıldığı tarihin esas alınması gerektiği sonucuna varılmıştır. ..."

18. İptal kararları akabinde Komisyonca yapılan yeniden inceleme sonunda;

 i. Başvurucu Hıdır Bilir yönünden Komisyonun 2/11/2011 tarihli ve 2011/1-7022 sayılı kararında amortisman oranları da dikkate alınarak başvurucuya 260,00 m2, ahşap, taş duvarlı ev için 137 TL birim fiyatı üzerinden 21.372 TL; 150,00 m2 , ahşap, taş duvarlı ahır için 80 TL birim fiyatı üzerinden 7.200 TL; 30.21 dönüm sulak arazi için 81 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 17.129,07 TL; 40 adet ceviz ağacı için 77 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 21.560 TL; 80 adet kavak ağacı için 14 TL birim fiyatı üzerinden 1.120 TL olmak üzere toplam 68.381,07 TL,

 ii. Başvurucu Yusuf İmre yönünden Komisyonun 2/11/2011 tarihli ve 2011/1-7021 sayılı kararında amortisman oranları da dikkate alınarak başvurucuya 120,00 m2, ahşap, taş duvarlı ev, 170,00 m2 , ahşap, taş duvarlı ahır, 10 dönüm sulak arazi, 3 dönüm susuz arazi, ceviz ağaçları, karışık meyve ağaçları, kavak ağaçları için toplam 39.655,75 TL ödenmesine karar vermiştir.

19. Komisyon kararları akabinde 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi gereğince davet yazısı ile birlikte başvurucuların vekillerine sulhname tasarıları gönderilmiş; "Yukarıda ayni/nakdi olarak belirtilen zararımın/zararlarımın karşılanması sonucunda Komisyonun tespitine esas olay ile ilgili olarak uğradığım zararımın tamamının karşılanmış olduğunu kabul ve taahhüt ederim." beyanını içeren sulhnameler, başvurucuların vekilleri tarafından başvurucu Hıdır Bilir adına 18/4/2012 tarihinde, başvurucu Yusuf İmre adına 19/4/2012 tarihinde imzalanmıştır.

20. Başvurucular tarafından Komisyon kararlarında hükmedilen miktarların zararlarını karşılamadığından bahisle iptal davaları açılmıştır.

21. Elazığ 2. İdare Mahkemesinin;

 i. 28/12/2012 tarihli ve E.2012/1417, K.2012/1835 sayılı kararı ile başvurucu Hıdır Bilir tarafından açılan iptal davasının,

 ii. 28/12/2012 tarihli ve E.2012/1418, K.2012/1831 sayılı kararı ile başvurucu Yusuf İmre tarafından açılan iptal davasının reddine karar verilmiştir. Kararların gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

“... maddenin son fıkrasında da sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıkların ise ilgililerin yargı yoluna başvurma haklarının saklı olduğu hükme bağlanmıştır.

Anılan 12. maddenin gerekçesinde ise; "...Hukukumuzda feragat, kabul ve sulh gibi işlemler, görülmekte olan davaları sona erdiren işlemlerdir. Sulh işlemi, dava öncesi yapılmışsa dava açılmasını engelleyici özelliktedir. Sulh işlemine rağmen dava açılırsa bu durum itiraz olarak ileri sürülebilir ve dava ortadan kaldırılır. Böylece dostane bir çözüm şekli olan sulh bağlayıcı niteliktedir." şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

5233 sayılı Kanunun yukarıda belirtilen amacı, gerekçesi ve 12. madde metninin birlikte değerlendirilmesinden; sulhnamenin imzalanmasından sonra dava açılmasına hukuki olanak bulunmamaktadır.

 Olayda, davacı vekili ile davalı idare arasında imzalanan ... sulhname ile davacının uğradığı zararları tazmin edilmek suretiyle uyuşmazlığın ortadan kalktığı, tarafları bağlayıcı nitelik taşıyan ve imzalama aşamasında davacı/davacı vekilinin iradesini fesada uğratan herhangi bir hususun bulunmadığı görülmekte olup sulhname sonucu uyuşmazlığın tekrar yargıya taşınmasının mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.

Öte yandan, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun ile terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin, sadece maddi zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usuller belirlenmiş olup, manevi zararın tazminine yönelik herhangi düzenlemeye yer verilmemiş olması karşısında, davacının manevi tazminat talebinin karşılanmamış olması yönüyle de söz konusu komisyon kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır. ...”

22. Başvurucuların temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin;

 i. 26/12/2013 tarihli ve E.2013/8274, K.2013/11992 sayılı ilamı ile başvurucu Hıdır Bilir tarafından açılan iptal davası hakkındaki,

 ii. 26/12/2013 tarihli ve E.2013/7878, K.2013/11991 sayılı ilamı ile başvurucu Yusuf İmre tarafından açılan iptal davası hakkındaki İlk Derece Mahkemesi kararlarının onanmasına hükmedilmiştir.

23. Başvurucuların karar düzeltme istemleri;

 i. Başvurucu Hıdır Bilir yönünden aynı Dairenin 19/6/2014 tarihli ve E.2014/4450, K.2014/5635 sayılı ilamı ile,

 ii. Başvurucu Yusuf İmre yönünden aynı Dairenin 19/6/2014 tarihli ve E.2014/4455, K.2014/5637 sayılı ilamı ile reddedilmiştir. Karar düzeltme isteminin reddi kararları başvurucu vekillerine 11/9/2014 ve 16/9/2014 tarihlerinde tebliğ edilmiştir.

24. Başvurucular 29/9/2014 ve 13/10/2014 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. İlgili Hukuk

25. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., geçici 1., geçici 4. maddeleri.

26. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla karşılanabilecek zararlar şunlardır:

 a) Hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar. ..."

27. 5233 sayılı Kanun’un 8. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"7 nci maddede belirtilen zararlar, zarar görenin beyanı, adlî, idarî ve askerî mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli ve zarar görenin aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya ihmalinin de göz önünde bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile belirlenir."

28. 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi şöyledir:

“Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci maddeye göre belirlenen zararı, 9 uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir.

Davet yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu belirtilir.

Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde, bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanır.

Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye gönderilir.

Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Mahkemenin 9/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurular incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

30. Başvurucular; Tunceli ili Ovacık ilçesi Kuşluca köyünde ikamet etmekte iken terör olayları nedeniyle yerleşim yerlerini terk etmek zorunda kaldıklarını, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış oldukları müracaatların kısmen kabul edildiğini, kısmen reddedildiğini, kabul edilen kısım için idare ile sulhname imzaladıklarını, sulhnamenin kapsamının kabul edilen zararlarla sınırlı olduğunu, dolayısıyla kabul edilmeyen kısım için mal varlığına ulaşamamaktan kaynaklanan dava açma haklarının saklı bulunduğunu, köylerini terk etmeleri sonucunda oluşan hayvancılık gelir kayıplarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun'un 7. ve 8. maddelerinin Komisyon ve Derece Mahkemelerince hatalı yorumlandığını, idarece tek taraflı olarak belirlenen birim fiyatlar üzerinden Komisyonca tazminat kararları verildiğini ve bu birim fiyatlarının düşük olduğunu, yerleşim yerinden ayrı kaldıkları sürenin dokuz yıl üzerinden değerlendirilmesi gerekirken iki yıl eksik hesaplama yapılarak yedi yıl üzerinden değerlendirmeler yapıldığını, Komisyonun manevi tazminata hükmetmesi gerektiği yönündeki taleplerinin reddedildiğini, yargılama sürecinin uzun sürdüğünü belirterek Anayasa’nın 35., 36. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

B. Değerlendirme

31. Başvuru formları ve ekleri incelendiğinde başvurucuların 5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının kısmen reddi akabinde açtıkları davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 35., 36. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Manevi Tazminat Talebinin Reddedilmesi Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

32. Başvurucular; Tunceli ili Ovacık ilçesi Kuşluca köyünde ikamet etmekte iken terör olayları nedeniyle yerleşim yerlerini terk etmek zorunda kaldıklarını, bu nedenle Komisyonca manevi tazminata da hükmedilmesi talebinde bulunduklarını fakat 5233 sayılı Kanun kapsamında manevi tazminatın yer almadığı gerekçesiyle taleplerinin reddedildiğini, Komisyon tarafından ayrıca manevi tazminata da hükmedilmesi gerektiğini, açtıkları iptal davasında bu itirazlarını ileri sürmelerine rağmen manevi tazminat taleplerinin reddedilmesi konusunda hukuka aykırılık görülmemesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddia etmişlerdir.

33. Bakanlığın başvuruya ilişkin görüş yazısında manevi tazminat hakkında Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına yer verilmiş; 5233 sayılı Kanun'un kişilerin uğramış olduğu maddi zararları karşılama amaçlı olduğu, manevi zararların 5233 sayılı Kanun kapsamı dışında tutulduğu fakat kişilerin manevi zararları için idari yargıda dava açmalarına engel teşkil etmediği, başvurucuların Komisyona başvurmaları ve idare ile sulhname imzalamaları akabinde zararlarını tamamının ve manevi tazminat isteminin karşılanmadığı iddiasıyla Komisyon kararının iptali için dava açtıkları, İlk Derece Mahkemesince Komisyon kararında manevi tazminat talebinin karşılanmamış olması yönüyle Komisyon kararında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle de başvurucuların iptal talebinin reddedildiği, başvurucuların açtıkları davanın iptal davası olduğu, başvurucuların temyiz ve karar düzeltme dilekçelerinde de manevi tazminata ilişkin taleplerini açıkça ileri sürmedikleri; başvurucuların şikâyetinin esası inceleneceği takdirde genel tedbirlerin bolluğu diğer bir ifadeyle zarara maruz kalan başvuruculara 5233 sayılı Kanun kapsamında toplamda ödenen tazminat miktarının uygun bir tazmini sağladığı şeklindeki AİHM içtihatları kapsamında değerlendirmesinde bulunulabileceği, manevi tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkına müdahale edilip edilmediği, müdahale edildiği kanaatine ulaşılması hâlinde müdahalenin meşru amaç, yasallık, kamu yararı ve adil denge kriterine uygun olup olmadığı konusunda değerlendirme yetkisinin Anayasa Mahkemesine ait olduğu belirtilmiştir.

34. Bakanlığın görüşüne karşı başvurucular karşı beyanlarında iddialarının en azından özünü ortaya koyar şekilde ileri sürülmesinin yeterli olduğunu, kaldı ki temyiz mercinin temyiz gerekçeleri ile bağlı olmadığını ve resen inceleme yapabileceğini, başvurularının esasına yönelik olarak ise Bakanlığın yorumuna katılmadıklarını, başvurularının 5233 sayılı Kanun'un 12. maddesinin son fıkrasının manevi tazminat istemlerine olanak sağladığına ilişkin AİHM içtihadı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini beyan etmişlerdir.

35. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.

36. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır (Selvi Ağgül ve diğerleri, B. No: 2013/6201, 21/4/2016, § 33) .

37. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

38. Anayasa Mahkemesi (25/6/2009 tarihli ve E.2006/79, K.2009/97 sayılı karar), Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (26/3/2014 tarihli ve E.2013/1489, K.2014/1219 sayılı karar) ve AİHM (İçyer/Türkiye, B. No: 18888/02, 12/1/2006, § 81) içtihatlarında belirtildiği üzere 5233 sayılı Kanun, maddi zararların özel bir giderim usulü olmakla birlikte manevi zararların karşılanmasına da engel olmayan bir kanundur. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12. ve 13.maddelerinde, idarenin işlem veya eyleminden kaynaklı olarak hakları ihlal edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol, 5233 sayılı Kanun dışında idari yargıda genel hükümlere başvurularak uğranılan zararın tazminine imkân sağlamaktadır (Abbas Emre, B. No: 2014/5005, 6/1/2016, § 81).

39. Başvuru konusu olayda başvurucuların Komisyona yaptıkları başvuru, imzaladıkları sulhname akabinde başvurucuların bakiye zarar kalemleri olan manevi tazminat istemleri için sadece iptal davası açtıkları, başvurucuların manevi tazminat istemleri yönünden Komisyon tarafından manevi tazminata da hükmedilmesi gerekirken hükmedilmemesi nedeniyle Komisyon kararının iptal edilmesi gerektiği yönünde iddiada bulunmakla yetindikleri tespit edilmiştir. 5233 sayılı Kanun'un maddi zararlar için öngörülmüş bir kanun olduğunun açık olmasına, idari yargıda genel hükümlere başvurarak uğranıldığı iddia edilen manevi zararların tazminine imkân sağlanmasına rağmen manevi tazminat istemleri yönünden başvurucuların buna ilişkin taleplerini yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmeksizin Komisyon kararının iptali için iptal davası açmakla yetindikleri, idare hukuku genel hükümleri kapsamında başvuruda bulunmaları konusunda herhangi bir engelin mevcut olduğuna ilişkin bir iddiada da bulunmadıkları anlaşıldığından başvurucularının iddialarının Anayasa Mahkemesince incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği mümkün değildir.

40. Açıklanan nedenlerle manevi tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarının başvuru yolları usulüne uygun şekilde tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Zararların Eksik Tazmin Edilmesi Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

41. Başvurucular; 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış oldukları başvuruların kısmen kabul edildiğini, kısmen reddedildiğini, zararlarının kabul edilen kısmı için idare ile sulhname imzalandığını, sulhname kapsamında olan zarar kalemleri için öngörülen birim fiyatlarının idare tarafından tek taraflı olarak belirlendiğini ve birim fiyatı miktarlarının düşük olduğunu, ayrıca başvurucuların yerleşim yerinden ayrı kaldığı ve dolayısıyla başvurucuların mülklerine erişemediği süre dokuz yıl olmasına rağmen Komisyon kararlarında bu sürenin yedi yıl olarak değerlendirildiğini ve birim fiyatları üzerinden yapılan hesaplamanın yedi yıl üzerinden yapıldığını, hayvan zararlarının ve hayvancılık gelir kayıplarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun'un 7. ve 8. maddelerinin Komisyon ve Derece Mahkemelerince hatalı yorumlandığını belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

42. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda idare ile sulhname imzalanması nedeniyle bakiye zarar iddiasına ilişkin davanın reddedilmesi daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda idari ve yargısal süreci müteakip ihlali tespit eden ve makul bir tazminata hükmedilmesini temin eden etkili bir giderim yolu bulunduğundan hareketle başvurucunun mağdur sıfatının ortadan kalkmış olması sebebine dayanılarak kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Zübeyit Kaya, B. No: 2013/7674, 21/5/2015, §§ 29-43; Faris Arslan, B. No: 2014/1026, 20/5/2015, §§ 45-58).

43. Komisyonca hükmedilen tazminatta birim fiyatlarının düşük olması sonucu tazminat miktarının az hesaplanması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesi bu konudaki kararında terör nedeniyle zarar görenlerin 5233 sayılı Kanun’un kapsamına ilişkin hükümler içeren 2. maddesi gereğince tazminat ödenmesinde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından belirlenen Yıllık Yapı Yaklaşık Birim Maliyetine yönelik değerlerin 2007 yılından sonra İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünce yayımlanan yazıyla 5233 sayılı Kanun’un uygulandığı tüm illerde geçerli olmak üzere yeniden belirlendiği, İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünün birim fiyat aralıklarının değiştirilmesine ilişkin 5/3/2007 tarihli yazıları ile İçişleri Bakanlığınca konuya ilişkin sunulan 10/6/2015 tarihli yazıda değişikliğin amacının, Kanun’un ülke genelinde aynı şekilde anlaşılmasını ve uygulanmasını sağlamak, gerek farklı illerde gerekse aynı il içinde faaliyet gösteren farklı komisyonların zararların tespitinde ve karşılanmasında aynı kıstasları kullanmasını temin etmek ve böylece uygulama birliğini sağlamak, uygulama farklılıkları neticesinde oluşacak suistimal ve mağduriyetleri engellemek, vatandaşların enflasyon nedeniyle oluşacak kayıplarını önlemek olduğunun ifade edildiği hususları dikkate alındığında yıllık yapı yaklaşık birim maliyet oranlarına ilişkin değişikliğin yapılmasında kamu yararı olduğu açık olduğu belirtilmiştir. Bu çerçevede kamu yararı amacına dayanan düzenlemenin; başvurucuyu ağır ve tahammül edilemez bir yük altına sokmadığı, müdahalenin amacı ile başvurucuya yüklenen külfetin orantılı olduğu, yapılan değişikliğin başvurucunun taraf olduğu uyuşmazlığa özgü olmadığı, ülkenin geniş bir coğrafyasında söz konusu olan somut ve acil bir sorunu çözmeye yönelik olduğu sonucuna varılmış; mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Abbas Emre, §§ 44-65) .

44. Somut başvurularda başvurucular, terör ve terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan zararlarının karşılanması amacıyla 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona başvurmuş; Komisyonca hükmedilen tazminat miktarları (bkz. § 13) başvurucular tarafından kabul edilmeyerek iptal davaları açılmış (bkz. § 16), İlk Derece Mahkemesince eksik ve yanlış hesaplama nedeniyle dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmesi (bkz. § 17) akabinde Komisyon tarafından yapılan yeniden araştırma ve inceleme sonucunda başvurucuların mal varlığına ulaşamamaları nedeniyle tespit edilen zararları öngörülen birim fiyatlara tabi tutularak ve mülke erişememe süreleri yedi yıl üzerinden değerlendirilerek başvurucular lehine sırasıyla 68.381,07 TL ve 39.655,75 TL’lik tazminat miktarı belirlenmiş (bkz. § 18) ve başvurucular vekiline kararlaştırılan tazminat miktarını içerir sulhname örneği ile birlikte sulha davet yazıları gönderilmiştir. Sulh teklifi başvurucular tarafından kabul edilmiştir (bkz. § 19).

45. Başvurucular küçükbaş ve büyükbaş hayvanlarının bulunduğunu, yerleşim yerlerini terk etmeleri sonucunda hayvancılık gelirlerinden mahrum kaldıklarını, 5233 sayılı Kanun'un 7. ve 8. maddelerinin hatalı yorumlanması sonucunda bu zararlarının tazmin edilmediğini iddia etmişlerdir. Başvurucuların başvuru formlarının 12. sayfasında "... başvurucunun işleyebileceği tarlası yoktur; ancak hayvan varlığı söz konusudur. Eğer ilk derece mahkemesinin kabul ettiği gibi başvurucu ve ailesinin hayvancılık yapmadığının da kabulü halinde başvurucunun hiçbir geçim kaynağı ve geliri olmadan bölgenin çetin doğasına dayanabileceğini düşünmek/varsaymak hayatın olağan akışına; eşyanın doğasına aykırıdır" ifadesine; 20. sayfasında "... burada işleyecek herhangi bir arazisi olmamasına karşın hayvancılıkla geçimini sağladığı ve bu çerçevede ... küçükbaş ve ... büyükbaş hayvanın sahibi olduğu..." ifadesine yer verildiği tespit edilmiştir. Komisyon tarafından başvurucular lehine hükmedilen ve başvurucular tarafından kabul edilen tazminata ilişkin zarar kalemleri (bkz. § 18) dikkate alındığında başvurucuların beyanlarının çelişkili olduğu hususu anlaşılmıştır.

46. Başvurucuların eksik hesaplandığını beyan ettiği zarar miktarı dikkate alındığında başvurucuların idareyle anlaşma sağlayarak sulhnameyi imzalamalarıyla Komisyonun tespitine esas olan olay ile ilgili Komisyonca karara bağlanan zarar kalemleri konusunda maddi mağduriyetleri açıkça orantısız olmayacak şekilde giderildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucular, Komisyonun tespitinde belirlenen ve zararlarının tamamını karşıladığını beyan ettikleri alacaklarını tümüyle davalı idareden tahsil etmekle mülkiyet haklarına ilişkin mağduriyetleri giderilmiş ve bu hak yönünden başvurucuların mağdurluk statüleri de sona ermiştir. Öte yandan başvurucular, Komisyon tarafından ödenmesine karar verilen tazminat tutarlarının kendilerine ödenmediği ya da eksik ödendiği yönünde bir iddiada da bulunmamışlardır.

47. Açıklanan nedenlerle zararların eksik tazmin edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia bakımından başvurucuların mağdurluk statüsünü kaybettiği anlaşıldığından anılan iddianın diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Kanun Yolu Mercinin Kararlarının Gerekçesiz Olması Nedeniyle Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

48. Başvurucular, temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında karar veren Mahkemenin kararlarında talep sonuçlarına etki eden hususlara dair yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmişlerdir.

49. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının değerlendirilmesi hariç olmak üzere başvurucular tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen taleplerinin İlk Derece Mahkemesi kararlarında incelenerek reddedildiği, ilk derece mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesi hukuka uygun bulunmak suretiyle kanun yolu mahkemelerinin denetiminden geçerek kesinleştiği, bu kapsamda kanun yolu mahkemelerinin, yerel mahkeme gerekçesini benimsediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014 §§ 79-82; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 75-77).

50. Somut başvuruların incelenmesinde başvurucuların taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında incelenerek reddedildiği, İlk Derece Mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçelerinin hukuka uygun bulunmak suretiyle kanun yolu mahkemesinin denetiminden geçerek (bkz. §§ 22, 23) kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu bakımdan başvurucuların gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğine yönelik iddiaları hakkında farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmamaktadır.

51. Açıklanan nedenlerle kanun yolu mercinin kararlarının gerekçesiz olması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

52. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

53. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdükleri giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

54. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).

55. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru tarihi (11/4/2006)ile kararların kesinleştiği tarih (19/6/2014) arasında geçen ve toplam süresi 8 yıl 2 ay olan sürelerde başvurucular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve söz konusu yargılama sürelerinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

56. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

57. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

58. Başvurucular, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

59. Mevcut başvurularda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

60. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmiş olması nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 4.800 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.

61. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206.10 TL başvurucu harcından ibaret yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine, 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Manevi tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Zararların eksik tazmin edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Kanun yolu merciinin kararlarının gerekçesiz olması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvuruculara net 4.800 TL manevi tazminatın ayrı ayrı ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCULARA AYRI AYRI, 1.800 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/3/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Hıdır Bilir ve Yusuf İmre [1.B.], B. No: 2014/16319, 9/3/2017, § …)
   
Başvuru Adı HIDIR BİLİR VE YUSUF İMRE
Başvuru No 2014/16319
Başvuru Tarihi 29/9/2014
Karar Tarihi 9/3/2017
Birleşen Başvurular 2014/16536

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, terör olaylarından dolayı köyü terke mecbur kalınması nedeniyle 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruların kısmen kabul edilmesi ve idare ile sulhname imzalanması akabinde başvuruların kabul edilmeyen kısmı için açılmış davaların reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; açılan davalara ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması, kararların gerekçesiz olması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Gerekçeli karar hakkı (idare) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Mülkiyet hakkı Tazminat (kamu kurumlarının tarafı olduğu uyuşmazlıklar) Kişi Bakımından Yetkisizlik
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Gerekçeli karar hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Makul sürede yargılanma hakkı (idare) İhlal Manevi tazminat

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5233 Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun 1
2
4
6
7
8
geçici 1
12
geçici 4
6462 Engelliler ve BazıKanunveKanunHükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması HakkındaKanun 1
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi