TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
METİN BORAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/16430)
|
|
Karar Tarihi: 1/2/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren
DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Metin BORAN
|
Vekili
|
:
|
Av. İsmail
Aziz Ergin CİNMEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, polis memurları hakkında yaralama suçu isnadıyla
yürütülen yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle anayasal hakların ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 10/10/2014 tarihinde Bodrum 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölümün Üçüncü Komisyonu tarafından 30/4/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 23/12/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 22/1/2016 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
1/2/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne
karşı beyanlarını 2/2/2016 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru form ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP)
aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun 17/7/2008 tarihinde polis memurları tarafından darbedilmesi sebebiyle şikâyetçi olması üzerine Beyoğlu
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aynı tarihte soruşturma başlatılmıştır.
9. Yürütülen soruşturma kapsamında başvurucuya sağlık raporu
aldırılmış, görev belgeleri temin edilerek ve teşhis işlemi yaptırılarak
şüpheli polis memurlarının kimlikleri tespit edilmiş, şüpheli ifadeleri ve
tanık beyanları alınmıştır.
10. Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığının 25/5/2010 tarihli ve
E.2010/9814 sayılı iddianamesi ile üç polis memuru hakkında işkence, kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma, hakaret suçlarından; bir polis memuru hakkında ise
görevi kötüye kullanma ve hakaret suçlarından cezalandırılmaları istemiyle kamu
davası açılmıştır.
11. İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/12/2011 tarihli ve
E.2010/161, K.2011/318 sayılı kararıyla üç polisin yaralama ve kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma suçlarından hapis cezasına ve cezanın ertelenmesine
ve hakaret suçundan beraatine; bir polis memurunun
ise görevi kötüye kullanma ve hakaret suçlarından beraatine
hükmedilmiştir.
12. Anılan karar Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin 6/3/2014 tarihli
ve E. 2013/7707, K.2014/5504 sayılı kararıyla "üç
polis tarafından işlenen suçun işkence olduğu gözetilmediği ve diğer polisin
eyleminin kamu görevlisinin suçu bildirmeme suçunu oluşturup oluşturmadığı
tartışılmadan karar verildiği" gerekçesiyle bozulmuştur.
13. Bozma sonrasında yargılamaya devam edilen İstanbul 19. Ağır
Ceza Mahkemesinde yapılan 25/9/2014 tarihli 2. celsede başvurucu, yargılamanın
çok uzun sürdüğünü belirterek davaya katılmaktan vazgeçtiğini beyan etmiştir.
14. Mahkeme 25/9/2014 tarihli ve E.2014/262, K.2014/253 sayılı
kararıyla üç polis memuru hakkında işkence suçunu işledikleri gerekçesiyle 2
yıl 6 ay hapis cezasına hükmetmiştir. Bir polis memuru hakkında ise kamu
görevlisinin suçu bildirmemesi suçunu işlediğinden bahisle 5 ay hapis cezası
öngörmüş ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir.
15. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hüküm,
sanık vekilinin itirazının reddi üzerine kesinleşirken mahkûmiyet hükümleri
yönünden sanıkların temyiz istemi üzerine dosyanın temyiz mercii önünde derdest
olduğu anlaşılmaktadır.
16. Başvurucu 10/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 94.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bir kişiye karşı insan onuruyla
bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade
yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları
gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. "
18. 5237 sayılı Kanun'un 279. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı
gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili
makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu
görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 1/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, polis memurları tarafından ekip aracına
bindirilerek darbedilmesi şeklinde gelişen olaylara
ilişkin şikâyetçi olması üzerine başlatılan yargılamanın çok uzun sürdüğünü,
temyiz sürecinin devam etmesi nedeniyle sanıklar hakkında verilen hükmün hâlen
uygulanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş vemanevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun uzamasından şikâyetçi olduğu
yargılama sürecinin işkence ve kötü muamele yasağı kapsamındaki eylemlere
yönelik olduğu gözetildiğinde başvurunun, işkence ve kötü muamele yasağının
etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğü kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
22. Bakanlık, kabul edilebilirlik kriterlerine ilişkin görüşünde
başvuruya konu olayla ilgili yargılama sürecinin devam etmesi nedeniyle başvuru
yollarının tüketilip tüketilmediğinin değerlendirilmesi gerektiğini
belirtmektedir.
23. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında olay tarihinden
yaklaşık altı yıl sonra yargılamanın temyiz mercii önünde devam etmesi
nedeniyle bireysel başvuruda bulunduğunu belirtmiştir.
24. Başvurucunun iddialarının, yargılamanın altı yılı aşkın
süredir devam etmesinden dolayı sorumlular hakkındaki hükmün henüz
uygulanmaması nedeniyle etkili soruşturma yürütülmediği yönünde olduğu
gözetildiğinde, devam eden yargılama sürecine yönelik şikâyetlerin
incelenmesinin mümkün olduğu değerlendirilmektedir. Açıklanan nedenlerle açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
25. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
26. Başvurucu, polis memurları tarafından darbedilmesi
olayına ilişkin yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle etkili soruşturma
yükümlülüğünün ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
27. Bakanlık, başvurucunun kötü muamele şikâyetleri üzerine
derhâl soruşturma başlatıldığını ve gerekli delillerin toplandığını, usul
yükümlülüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde anılan hususun
gözetilmesi gerektiğini belirtmiştir.
28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında soruşturma
sürecinde aynı ilde bulunan kamu görevlerinin ifadelerinin alınmasının iki yıl
sürdüğünü, sorumlular hakkında öngörülen hükmün infazına henüz başlanmadığını
belirtmiştir.
29. Başvuruya konu şikâyetlerin polis memurları hakkında
yürütülen yargılamanın uzun sürmesi ile sınırlı olduğu ve yargılama sürecinin
devam ettiği dikkate alındığında incelemenin işkence ve kötü muamele yasağı
kapsamında etkili soruşturma yapma usul yükümlüğü kapsamında yapılması
gerekmektedir.
a. Genel İlkeler
30. Anayasa’nın 17. maddesinde herkesin maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkı güvence altına alınmıştır. Maddenin üçüncü
fıkrasında kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye” tabi tutulamayacağı
düzenlenmiştir. Anılan fıkrayla özel olarak insan onurunun korunması
amaçlanmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
31. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen işkence,
eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulma
yasağı mutlak bir nitelik taşımakta olup bu kapsamda öncelikle kamusal yetkiyle
güç kullanan görevlilerin hiçbir şekilde kişilerin beden ve ruh bütünlüğüne
zarar vermemelerini gerektirir (Cezmi Demir
ve diğerleri, § 81).
32. Anayasa’nın 17. maddesi ile 5. maddesi birlikte
değerlendirildiğinde ayrıca devlete, kişilerin işkence ve eziyete ya da insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek
tedbirler alma ödevini yükler. Bu ödev üçüncü kişiler tarafından işlenen
fiilleri de kapsamaktadır. Dolayısıyla yetkililerce bilinen ya da bilinmesi
gereken bir kötü muamelenin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirlerin
alınmaması durumunda devletin sorumluluğu ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82).
33. Devletin kötü muamele yasağı kapsamındaki pozitif
yükümlülüklerinin ayrıca usule ilişkin yönü bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü,
her kötü muamele olayının sorumlularının belirlenmesini ve cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın
temel amacı, insan onurunu koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve
kamu görevlilerinin veya diğer bireylerin kötü muamele niteliğindeki fiilleri
nedeniyle hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 110).
34. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka
aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye
tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde
Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel
amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle
birlikte yorumlandığında etkili bir resmî soruşturmanın yapılmasını
gerektirmektedir (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
35. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır.
Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların
tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü
muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma; bağımsız, hızlı ve derinlikli bir
şekilde yürütülmelidir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 114).
36. Kötü muameleye ilişkin bir soruşturmanın olabildiğince
süratle ve özenle yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın
ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi
yetkililerin süratle hareket etmeleri; olayın aydınlatılabilmesi, hukukun
üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha
gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından büyük öneme
sahiptir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 119).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
37. Başvuruya konu olayda, başvurucunun 17/7/2008 tarihinde
polis memurları tarafından darbedildiği iddiasıyla
aynı tarihte yaptığı başvuru üzerine soruşturma başlatılmıştır. İki yıla yakın
bir soruşturma süresinin sonunda açılan kamu davası yaklaşık bir buçuk yıl
sonunda karara bağlanmıştır. Temyiz istemi üzerine Yargıtaya
gönderilen dosyada karar tarihinden yaklaşık iki buçuk yıl sonra bozma kararı
verilmiş, yeniden ele alınan dosyada bozma kararından yaklaşık altı ay sonra
yeniden hüküm verilmiştir. Sanıkların temyiz isteminde bulunduğu dosyanın
Yargıtay önünde derdest olduğu anlaşılmaktadır.
38. Başvurucunun kötü muamele şikâyetlerine ilişkin yargılamanın
olay tarihinden itibaren sekiz yılı aşkın bir süredir devam ettiği tespit
edilmiştir. Polis memurlarına isnat edilen darp ve kişiyi hürriyetinden yoksun
bırakma suçlarına ilişkin olan yargılama sürecinin niteliği, tanık sayısı,
delil durumu gibi unsurlar değerlendirildiğinde karmaşık nitelik taşımadığı,
yargılama süresinin uzamasında büyük oranda temyiz mercii önündeki bekleme
sürelerinin etkili olduğu tespit edilmiştir. Kötü muamele iddialarına ilişkin
ceza soruşturmalarının olabildiğince süratle yürütülmesindeki hukuki yarar
gözetildiğinde sekiz yılı aşkın bir süredir devam eden yargılamanın makul özen
ve hız ile yürütüldüğünün kabul edilmesi mümkün değildir.
39. Sonuç olarak kötü muamele iddialarına yönelik
soruşturmaların hızlı ve etkili bir şekilde sonuçlanmasındaki hukuki yarar, isnat
edilen eylem ve yargılama sürecinin karmaşık nitelik taşımaması gibi unsurlar
dikkate alındığında sekiz yılı aşkın süredir devam eden yargılamanın
Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği hızda bir inceleme içermediği, bu
nedenle soruşturmanın etkili bir şekilde yürütüldüğünden ve buna bağlı olarak
pozitif yükümlülüğün usul boyutunun yerine getirildiğinden söz edilemeyeceği
kanaatine ulaşılmıştır.
40. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının öngördüğü, devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
42. Başvurucu, 10.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde
bulunmuştur.
43. Yapılan inceleme sonucunda başvurucunun Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü, devletin etkili soruşturma yapma usul
yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
44. Devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya talep edilen tazminat miktarını aşmamak suretiyle net
10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
45. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine
ilişkin iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen
devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 10.000 TL tazminat ÖDENMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Yargıtay 8. Ceza Dairesine
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
1/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.