TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ARİF İBİŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/16836)
|
|
Karar Tarihi: 12/12/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
Arif İBİŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ertuğrul
Gazi ALPEREN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalama nedenlerinin bildirilmemesi, gözaltı ve
tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve tutukluluğa ilişkin kararların doğal
hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı olan sulh ceza
hâkimliklerince verilmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının;
gözaltı sürecindeki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının; bazı söz
ve uygulamalar nedeniyle de masumiyet karinesi ve eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, daha önce benzer bir başvuruda bildirilen
görüşler çerçevesinde yeni bir görüş bildirilmesine gerek bulunmadığını
belirterek görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünde başkomiser olarak görev yapmakta iken kamuoyunda bilinen
ismiyle 17-25 Aralık soruşturmaları
sürecindeki (anılan soruşturmalara ilişkin bilgiler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, § 30) bazı eylemleri dolayısıyla meslekten ihraç
edilmiştir. Ayrıca söz konusu eylemler dolayısıyla başvurucunun da aralarında
olduğu çok sayıda kolluk görevlisi hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
(Başsavcılık) ceza soruşturması başlatılmıştır.
8. Başvurucu, anılan soruşturma kapsamında 1/9/2014 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
9. Başsavcılık 3/9/2014 tarihinde başvurucuyu tutuklanması
istemiyle İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep
yazısında; başvurucunun görev aldığı soruşturma sürecinde başkaca delil elde
etme imkânının bulunup bulunmadığı araştırılmadan soruşturma konusu olaylarla
ilgisi bulunan ve/veya bulunmayan yüzlerce kişinin telefonlarının dinlendiği,
dinleme işlemlerinin usulsüz olarak icra edildiği, çoğu kişinin neden
soruşturmaya dâhil edildiğinin ve telefonlarının dinlendiğinin anlaşılamadığı,
sonrasında -henüz iletişimin tespiti kararlarının geçerlilik süresi devam
ederken- dinleme faaliyetlerinin sonlandırıldığı ve operasyon aşamasının
başlatıldığı ifade edilmiştir.
10. Başsavcılık, soruşturma dosyasında yer alan bazı bilgi ve belgelere
değinerek soruşturmanın ve soruşturma sürecinde yapılan işlemlerin amacının o
tarihte görevde bulunan Hükûmeti cebir ve şiddet kullanarak görev yapamaz hâle
getirmek olduğunu ve bu faaliyetlerin Paralel Devlet Yapılanması (PDY) mensubu
polislerce gerçekleştirildiğini değerlendirmiştir. Bu kapsamda özellikle
usulsüz olarak yapılan dinlemelere dayanılarak hazırlanan fezlekede bir bakanın
suç örgütü lideri olarak gösterilmesine, bir kişi (medya patronu) hakkında
iletişimin tespiti tedbirine başvurulduğu hâlde fezlekede bu kişiyle ilgili bir
suç isnadında bulunulmamasına, fezlekenin hazırlandığı tarihte görev başında
olan Başbakan'ın fezlekede "dönemin
Başbakan'ı" şeklinde ifade edilmesine, iletişimin tespiti
tedbirlerinin icrasında görevli polis memurlarının kendi aralarındaki
haberleşmelerinde "bütün kabineyi
toplamaktan" bahsetmelerine dikkat çekilmiştir. Başsavcılık
ayrıca Başbakan ve Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı'nın bir görüşmesine
ilişkin görüntülerin usulsüz bir şekilde temin edilerek basına servis
edilmesine, hakkında iletişimin tespiti kararı olmamasına rağmen Başbakan'ın
telefonlarının uzun bir süre dinlenilmesine ve dinleme kayıtlarının basına
sızdırılmasına, Başbakan'ın evinde usulsüz olarak teknik takip yapılmasına da
temas etmiştir.
11. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 4/9/2014 tarihinde,
başvurucunun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini
yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçundan tutuklanmasına karar vermiştir.
Hâkimlik, başvurucunun da aralarında olduğu şüpheliler yönünden kuvvetli suç
şüphesinin bulunduğu sonucuna varırken soruşturma dosyalarında yer alan bilgi
ve belgelere, özellikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Teftiş Kurulu
tarafından düzenlenen bir rapora, Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü
görevlileri tarafından kullanılan bilgisayarlar üzerinde yapılan inceleme
sonucunda düzenlenen rapora, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının
tespitlerine, Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı müfettişleri
tarafından yürütülen disiplin soruşturmasının içeriğine ve bir gizli tanığın
beyanlarına atıf yapmıştır.
12. Kararda; kuvvetli suç şüphesi yönünden yapılan
değerlendirmede ayrıca Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde görev
yaptıkları anlaşılan -başvurucunun da aralarında olduğu- şüphelilerin emniyet
teşkilatındaki hiyerarşi içinde değil yasal olmayan bir oluşum çerçevesinde
faaliyette bulundukları ve ayrı bir yapı oluşturdukları, bu kapsamda Başbakan
da dâhil olmak üzere üst düzey siyasilerin ve kamu görevlilerinin telefonlarını
uzun bir süre usulsüz şekilde dinledikleri yönündeki olgulara ve tutuklama
talep yazısında yer alan diğer tespitlere değinilmiştir.
13. Hâkimlik, tutuklama nedenlerine ilişkin olarak ise "... yüklenen suçun yasada öngörülen ceza
miktarı, işlendiği iddia edilen suçun önemi ve ciddi sayılan katalog suçlardan
olması nedeniyle tutuklama nedeninin 'Kanun gereğince' varsayıldığı, Nitekim
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ve 6352 sayılı Yasa ile değişik 5271
sayılı CMK'nun 100 ve devam eden maddeleri uyarınca
şüphelilerin tutuklanmasına engel hallerinin (tutuklama yasağı ve yargılama
engeli bulunmaması hali gibi) bulunmadığı, almaları muhtemel ceza göz önüne
alındığında kaçma şüphelerinin bulunduğu, soruşturmanın henüz tamamlanmaması
nedeniyle şüphelilerin delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde
baskı oluşturma şüphesinin bulunduğu, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya
güvenlik önlemi değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 13. maddesinde
ifade olunan 'ölçülülük' ilkesi uyarınca, daha hafif koruma önlemi olan adli
kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada soruşturmaya konu suç ve bu
şüpheliler açısından yetersiz kalacağı ve amaca hizmet etmeyeceği ..."
değerlendirmesinde bulunmuştur.
14. Başvurucu 10/9/2014 tarihinde karara itiraz etmiş, İstanbul
2. Sulh Ceza Hâkimliğince 16/9/2014 tarihinde itirazın kesin olarak reddine
karar verilmiştir.
15. Başvurucu, anılan kararı 1/10/2014 tarihinde öğrenmiştir.
16. Başvurucu 24/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
17. Başsavcılığın 28/9/2015 tarihli iddianamesiyle başvurucunun
da aralarında olduğu şüphelilerin Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan
kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, silahlı terör
örgütü kurma veya yönetme, silahlı terör örgütüne üye olma, devletin gizli
kalması gereken bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme,
resmî belgede sahtecilik, resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek,
haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, kişiler arasındaki aleni olmayan
konuşmaları dinlemek ve kaydetmek, verilerin süresi içinde yok edilmemesi,
kişisel verileri hukuka aykırı olarak bir başkasına vermek veya ele geçirmek,
özel hayatın gizliliğini ihlal etmek ve göreve ilişkin sırrın açıklanması
suçlarını işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları istemiyle aynı yer Ağır
Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
18. İddianame, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme)
tarafından 16/10/2015 tarihinde kabul edilmiş ve Mahkemenin E.2015/366 sayılı
dosyası üzerinden yargılamaya başlanmıştır.
19. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir ve başvurucunun tutukluluk durumu devam
etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. İlgili hukuk için bkz.
Hüseyin Korkmaz, B. No: 2014/16835, 18/7/2018, §§ 42-50.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 12/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama Nedenlerinin
Bildirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, yakalama sırasında kendisine yönelik suçlamaların
bildirilmediğini ve haklarının hatırlatılmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
23. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
25. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
26. Anayasa Mahkemesi, suç isnadıyla yakalanan kişilerle ilgili
olarak yakalama nedenlerinin veya suçlamaların -yakalama sırasında-
bildirilmediği iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Deniz Özfırat, B. No: 2013/7929, 1/12/2015, §§ 42-54).
27. Somut olayda başvurucu tarafından dile getirilen yakalama
tedbirine ilişkin iddialar 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada incelenebilecektir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun iddialarının doğruluğunun tespiti hâlinde görevli mahkemece
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmadığı
sonucuna varılmıştır.
28. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun yakalama nedenlerinin
bildirilmediği iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Gözaltına Almanın
Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, hukuka aykırı olarak gözaltına alındığını
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
30. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik
niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
31. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
32. Somut olayda başvurucu hakkında verilen gözaltı kararının
hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza
Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı; Günay Dağ ve diğerleri, § 145) da bu
kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek
olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla gözaltına
ilişkin bir hukuka aykırılık tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir.
33. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun gözaltına almanın hukuka
aykırı olduğuna ilişkin iddiası ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu; suç işlediğine dair kuvvetli belirti olmamasına
rağmen tutuklandığını, olayda kaçma ve delilleri etkileme ihtimalinin
bulunmadığını, tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının gerekçeden
yoksun olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
36. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
37. Başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığına yönelik bu
bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında,
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
38. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
39. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
40. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle
desteklenmesi gerekir (Mustafa Ali Balbay,
B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
41. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması ya da kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli yahut sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur ya
da başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
42. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda
dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi
ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
43. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen
hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine
tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları
dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının
gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 123,
124).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
44. Başvurucu, yürütülen bir soruşturma kapsamında Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye
teşebbüs etme suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
kanuni dayanağı bulunmaktadır.
45. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
46. Başvurucu hakkında başta tutuklama talep yazısı ve tutuklama
kararı olmak üzere soruşturma belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmeler
dikkate alındığında başvurucunun tutuklanmasına esas alınan temel olgunun 17-25 Aralık soruşturmaları sürecindeki
eylem ve işlemleri olduğu anlaşılmaktadır. Anılan soruşturmalar, bazı siyasiler
ve bunların yakınları ile kamuoyunun tanıdığı bir kısım iş adamı hakkında yolsuzluk yaptıkları iddiasıyla
başlatılmış ve 2013 yılının sonunda bu kişilerle ilgili bazı koruma
tedbirlerinin uygulanmasına çalışılmıştır.
47. Soruşturma mercileri ve yargı organları 17-25 Aralık soruşturmalarının FETÖ/PDY (Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması) mensubu
yargı ve kolluk görevlileri tarafından bu yapılanmanın amaçları doğrultusunda
Hükûmeti devirmek amacıyla kurgulandığını değerlendirmektedir. Bir başka
ifadeyle FETÖ/PDY'nin faaliyetlerinin Hükûmeti
devirmeye yönelik olduğu yönündeki değerlendirmelerin temel olgularından biri
-daha sonradan kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlandırılan- bu
soruşturmalardır (Aydın Yavuz ve diğerleri §
30).
48. Başsavcılığın tutuklama talep yazısında ve İstanbul 1. Sulh
Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında; başvurucunun 17-25 Aralık soruşturmalarının yürütüldüğü emniyet biriminde
teknik büro izleme kısım amiri olarak görev yaptığı ve soruşturma süreçlerinde
aktif bir şekilde yer aldığı, anılan soruşturmalar kapsamında soruşturma konusu
olaylarla ilgisi bulunmayan çok sayıda kişinin telefonlarının dinlendiği,
hukuka aykırı birçok işlem yapıldığı, soruşturmaların görevden kaynaklanan
hiyerarşinin dışında örgütlenmiş bir grup tarafından Hükûmeti görev yapamaz
hâle getirmeyi hedefleyerek gerçekleştirildiği, bu kapsamda düzenlenen fezleke(ler)de o tarihte görevi başında olan Başbakan'ın "dönemin Başbakan'ı" olarak
ifade edildiği ve bir bakanın suç örgütü yöneticisi olarak gösterildiği
belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun çalıştığı birimde kullanılan bir
bilgisayarda yapılan incelemede, bir haberleşme programı üzerinden yapılan
görüşmede "Kabineyi toplayacağız
burada." şeklinde bir ifade kullandığı tespit edilmiştir (bkz.
§§ 9-12).
49. 17-25 Aralık
soruşturmalarının yukarıda değinilen özellikleri, yargı organlarının
bu soruşturmalara yönelik tespit ve değerlendirmeleri, başvurucunun bu
soruşturma süreçlerindeki konumu ile tutuklamaya karar veren Sulh Ceza
Hâkimliğinin atıf yaptığı deliller ve bunların içeriği bir bütün olarak
değerlendirildiğinde başvurucunun suç işlediğine dair kuvvetli belirtilerin
soruşturma dosyasında mevcut olduğu görülmektedir.
50. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede, tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
51. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan suça ilişkin olarak
kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına ve -öngörülen ceza miktarı dikkate
alındığında- kaçma şüphesinin bulunmasına, delillerin yok edilmesi veya
değiştirilmesi ihtimaline, isnat edilen suçun 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına ve
adli kontrolün yetersiz kalacağına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 13).
52. FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse
tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede
faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması bu
yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına
kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 272). Ayrıca başvurucunun tutuklanmasına esas
alınan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini
yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçu, Türk hukuk sistemi içindeki en ağır
cezai yaptırım öngörülen suç tipleri arasında olup (Hüseyin Korkmaz, § 48) isnat edilen suça ilişkin olarak
kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan
biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği
tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (Hüseyin Korkmaz, § 46).
53. Öte yandan emniyet teşkilatında başkomiser
olan başvurucunun delilleri etkileme ve değiştirme imkânının diğer kişilere
göre daha fazla olduğu açıktır.
54. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul 1.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle delilleri etkileme ihtimaline
ve -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine ilişkin tutuklama nedenlerinin
olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
55. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
56. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi
yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve
teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu
soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
57. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz
olduğu söylenemez.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
4. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Doğal Hâkim, Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı
Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
59. Başvurucu; tutukluluğuna ilişkin karar veren sulh ceza
hâkimliklerinin doğal hâkim
ilkesine aykırı olduğunu, tarafsız ve bağımsız bir mahkeme niteliğinde
bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
60. Sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim güvencesini sağlamadıkları,
tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve tutukluluğa itirazın bu yargı
mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı etkili
bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine ilişkin iddialar Anayasa
Mahkemesince birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza hâkimliklerinin
yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların açıkça dayanaktan
yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet
Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet
Baransu (2),
B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
61. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun sulh ceza
hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı
olduğu iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
63. Başvurucu; gözaltı sırasında kolluk görevlilerinin
psikolojik baskısına maruz kaldığını, temel ihtiyaçlarının geç karşılandığını
veya karşılanmadığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
64. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
65. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve
Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin
savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturmanın
yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını da sağlamaya elverişli olmalıdır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
66. Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü
kapsamında, işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin
belirtiler mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa
dahi- şikâyet ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının
sağlanması gerektiği açıktır (Tahir Canan,
§ 25).
67. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak kamu
görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir.
Başvurucunun anılan iddialarını herhangi bir adli ve/veya idari merciye ilettiğine dair bilgi veya belge sunmadığı da
gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut başvuru yollarını tüketmeksizin bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
68. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Masumiyet Karinesinin
ve Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
69. Başvurucu; kendisinin de aralarında bulunduğu bazı polisleri
başta Başbakan olmak üzere birçok siyasetçi ve kamu görevlisinin suçlu ilan
ettiğini, basında da bu yönde haberler çıktığını, sağlık kontrolü sırasında
gazeteciler önünde teşhir edildiğini belirterek masumiyet karinesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
70. Başvurucu ayrıca üst düzey siyasetçiler ve kamu görevlileri
tarafından, yargı kararı olmadığı hâlde örgüt olarak dillendirilen bir cemaate
mensup olduğunun söylendiğini, böylelikle belirli bir gruba yönelik ayrımcılık
söyleminde bulunulduğunu, bu grubun bir suç kaydı olmadığını ve toplumun önemli
bir kısmında teveccüh gördüğünü belirterek ayrımcılık yasağının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
71. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde, kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların
tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin
gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
72. Somut olayda başvurucu; başvuru formları ve eklerinde
siyasetçi ve/veya kamu görevlisinin hangi söz veya eylemleriyle kendisini ne
şekilde suçlu ilan ettiğini, hangi basın organında çıkan, hangi haberin bu
kapsamda olduğunu, sağlık kontrolü sırasında gazeteciler önünde teşhir edilme
olayının nasıl ve kimin tarafından gerçekleştirildiğini, bununla ilgili
herhangi bir hukuki sürecin yaşanıp yaşanmadığını, FETÖ/PDY'ye
yönelik olarak söylendiği belirtilen bazı değerlendirmelerin kendisi yönünden
nasıl ayrımcılık teşkil ettiğini somut olarak belirtmemiştir. Başvuru formları
ve eklerinde anılan ihlal iddialarına yönelik olarak iddianın konusunu belirtir
şekilde somut bilgi, belge ve kanıt bulunmamaktadır. Bu itibarla başvuruya konu
ihlal iddialarıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını kanıtlamak
ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak
suretiyle hukuki iddialarını ortaya koymak yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına
rağmen başvurucu tarafından bu yükümlülük yerine getirilmemiştir.
73. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet karinesinin ve
eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddialarının temellendirilmemiş
olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama nedenlerinin bildirilmemesi nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gözaltına almanın hukuka aykırı olması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
4. Sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız
hâkim ilkelerine aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Masumiyet karinesinin ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
12/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.