TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET ÇİNTOSUN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1741)
|
|
Karar Tarihi: 13/7/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 12/10/2016 -
29855
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan y.
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Cüneyt
DURMAZ
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet
ÇİNTOSUN
|
Vekili
|
:
|
Av. Memet ÇAHAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 2006 yılında bir köyde gerçekleşen silahlı saldırı
sonucu iki kişinin öldürülmesiyle ilgili ceza soruşturması ve kamu davasının
etkili yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru Bingöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla 7/2/2014
tarihinde yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 17/4/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 21/11/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 19/1/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 26/1/2015
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı
beyanını 6/2/2015 tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP)aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. 7/10/2006 tarihinde Bingöl ili Sancak beldesi Küçükbaşlar
köyü Kozan mevkii denilen yerde iki çocuk yol üzerinde kan lekeleri görmeleri
üzerine durumu köy muhtarına haber vermişlerdir. Köy muhtarının kolluk
görevlilerine durumu bildirmesi üzerine, Cumhuriyet savcısı nezaretinde kolluk
görevlileri olay yerine intikal etmiştir.
9. Anılan görevliler tarafından yapılan gözlem ve incelemede,
köyün doğu çıkışındaki kan lekelerinin yolun sağındaki boş araziden doğu
istikametine doğru sürerek etrafı bir metre yüksekliğindeki taşlarla çevrili
"köm" diye tabir edilen alana dek ulaştığı,
kan lekelerinin bulunduğu alanda sürüklenme izlerinin de bulunduğu görülmüştür.
Sürüklenme izleri takip edildiğinde köstekli bir saat zeminde parçalanmış halde
ele geçirilmiş, taşların altında sadece ayak kısmı gözüken bir kişi
bulunmuştur.
10. Görevliler tarafından taşlar kaldırıldığında, yerde yüzü
koyun yatan baş kısmı gövdesine doğru sıkışmış, ayakları şal ile bağlanmış, sol
eli ceketinin cebinde ve sol elinde tespih bulunan elbiseli bir erkek cesedinin
olduğu, cesedin sağ ayağında bir ayakkabı bulunduğu, sol ayağındaki ayakkabının
ise olmadığı, cesedin elbiselerinin sürüklenmeye bağlı olarak yırtıldığı ve
elbiseler üzerinde toz ve kan lekelerinin bulunduğu, cesedin sırt ve boyun
bölgesinde ateşli silah yaralarının bulunduğu ve cesedin Küçükbaş köyünde
ikamet eden başvurucunun babası Zülfü Çintosun’a ait
olduğu belirlenmiştir.
11. Maktul Zülfü Çintosun’un eşi
Cemile Çintosun’un olaya ilişkin bilgisi ve
görgüsünün bulunabileceği değerlendirilerek Cemile Çintosun’a
ulaşılmaya çalışılmış ancak kendisine ulaşılamamış; bunun üzerine maktul Zülfü Çintosun’un evine gidilmiş, evin giriş kapısının dıştan asma
kilitle kilitli olduğunun görülmesi ve Cemile Çintosun’a
ulaşılamaması nedeniyle ev içerisinde incelemelerin yapılabilmesi için asma
kilit üzerinde gerekli incelemeler yapıldıktan sonra kırılarak içeriye
girilmiştir.
12. Eve girildiğinde Cemile Çintosun,
giriş kapısına yaklaşık 2 metre mesafede yerdeki döşek üzerinde sol yanı
üzerine yatar halde bulunmuş; üzerinin battaniye ile örtülü olduğu, ağız ve
burnundan kan geldiği görülmüştür. Üzerindeki battaniye kaldırıldığında sırt
bölgesinden de kan geldiği ve Cemile Çintosun’un da
öldürülmüş olduğu anlaşılmıştır.
1. Olay Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturması
13. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan 2006/2057
sayılı soruşturma kapsamında, Cumhuriyet savcısı nezaretinde aynı gün olay
yerlerinde olay yeri inceleme birimince incelemeler yapılmış, maktule Cemile Çintosun’un evinde bulunan çay bardakları, kap kacak,
takvim ve kapı kilidi, Zülfü Çintosun ve Cemile Çintosun'a ait çeşitli giysiler incelenmek üzere
alınmıştır. Olay yeri incelemesi tamamlanınca cesetler üzerinde ölü muayene
işlemi yapılmıştır.
14. Maktullere ait cesetler otopsi için Malatya Adli Tıp Kurumu
Grup Başkanlığına (Adli Tıp Kurumu) sevk edilmiştir. Anılan kurum tarafından
yapılan otopsi sonucu tanzim edilen 8/10/2006 tarihli raporda; maktul Zülfü Çintosun’un sırt, ense, sol alt çeneve
sol skapula bölgelerine 9 adet av tüfeği iri saçma
tanesinin (şevrotin)isabet ettiği, maktulun av tüfeği iri saçma taneleri yaralanmalarına bağlı
beyin kanaması, iç organ harabiyetine bağlı iç ve dış
kanama sonucu öldüğü; maktule Cemile Çintosun’un ise
sağ lomber bölgesinde 4x3cm.lik, etrafında atış
artığı tefrik edilemeyen av tüfeği iri saçma taneleritoplu
giriş deliğinin bulunduğu ve maktulün vücuduna 9 adet şevrotin
isabet ettiği ayrıca bir adet plastik tapanın maktulün batın kısmında kalmış
olduğu maktulün av tüfeği iri saçma tanelerine bağlı iç organ harabiyeti ve iç kanama sonucu öldüğü belirlenmiştir.
15. Van Kriminal Jandarma Laboratuvarı
Amirliğince düzenlenen 2/11/2006 tarihli ekspertiz raporunda maktule Cemile Cintosun'un ölü bulunduğu evde el konulan materyaller
üzerinde parmak izi incelemesi yapılmış, çay bardakları üzerinde iki adet
parmak izi tespit edilmiş ancak parmak izlerinin karakteristik özelliklerinin
yeterli olmaması nedeniyle mukayeseye elverişli olmadıkları, bu nedenle kime
ait olduğunun tespit edilemediği, maktul Zülfü Çintosun'un
üzerinde ele geçirilen iki adet nakil kartı üzerinde bulunan parmak izlerinin
araştırılması neticesinde parmak izlerinin karakteristik özelliklerinin yeterli
olmaması sebebiyle mukayeseye elverişli olmadıkları ifade edilmiştir.
16. Ankara Kriminal Polis
Labarotuvarının10/11/2006 tarihli ekspertiz raporuna göre; yapılan swap analizi
ve atış mesafesi tayini sonucu, Zülfü Çintosun'un
uzak atış mesafesinden, Cemile Çintosun'un ise yakın
atış mesafesinden yapılan atışlar sonucu öldükleri tespit edilmiştir.
17. Başvurucu, ölü muayene işlemi sırasında verdiği ifadesinde,
anne ve babası olan maktullerle aynı köyde oturan Şevket Ç. ve ailesi arasında
su meselesi nedeniyle husumet bulunduğunu, yaklaşık 2 ay önce babasının
telefonda kendisine "Şevket Ç. bana su
kanalını kullandırmıyor, bu yüzden Şevket Ç. ile tartıştık, Şevket Ç. 'Bırakın
öldüreyim' diyerek üzerime geldi." dediğini belirterek Şevket
Ç. ve ailesinden şikâyetçi olması üzerine, olayın ortaya çıktığı gün Şevket Ç.,
Seyithan-Gülçin Ç. ve Şehmus Ç.nin
evlerinde arama yapılmıştır.
18. Arama sonucunda;
i. Şevket Ç.nin evinde ... on iki
kalibre otomatik av tüfeği ile bu tüfeğe ait yetmiş adet 12 kalibre dolu av
fişeği ele geçirilmiş, tüfek üzerinde yapılan incelemede tüfeğin tetik
muhafazasının ucunun kırık olduğu ancak tüfeğin çalışır vaziyette bulunduğu; iğnesi,tetik tertibatı ve emniyet mandalının sağlam ve
çalışır halde olduğu, tüfeğin namlusunda barut artıklarının bulunduğu, namludan
barut kokusunun geldiği, tüfek üzerinde mukayeseye elverişli parmak izinin
bulunmadığı,
ii. Şehmus Ç.nin
evinde ... 12 kalibre, ... otomatik av tüfeği ile bu tüfeğe ait plastik seyyar
dipçik ve doksan yedi adet 12 kalibre dolu av fişeği ele geçirilmiş, tüfek
üzerinde yapılan incelemede tüfeğin çalışır vaziyette bulunduğu; iğnesinin,
tetik tertibatının ve emniyet mandalının sağlam ve çalışır hâlde olduğu, tüfek
üzerinde mukayeseye elverişli parmak izinin bulunmadığı,
iii. Seyithan-Gülçin Ç.nin evinde,
oturma odasında koltuk üzerinde ... otomatik av tüfeği ile tüfeğin içinde dört
adet av fişeği, gardırop içinde yirmi dokuz adet dolu 12 kalibre av fişeği ele
geçirilmiş, tüfek üzerinde yapılan incelemede, tüfeğin çalışır vaziyette
bulunduğu; iğnesi, tetik tertibatı ve emniyet mandalının sağlam ve çalışır
halde olduğu, tüfeğin namlusunda barut artıklarının bulunduğu ve namlusundan
yeni barut kokusunun geldiği, tüfek üzerinde mukayeseye elverişli parmak izinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
19. Söz konusu tüfek ve fişeklere incelenmek üzere el konulmuş
ve Ankara Kriminal Polis Labarotuvarının21/12/2006
tarihli ekspertiz raporuna göre tüfeklerin atışlarına mani herhangi bir
arızalarının bulunmadığı, laboratuvarca yapılan tatbiki atışlarda çaplarına
uygun av fişeklerini patlattıklarının görüldüğü, "G.Ç.nin evinin 25 metre ilerisinde bulunan bir adet 12 numaralı kartuşun
G.Ç.ye ait tüfek ile atıldığı" 16 numaralı üç adet kartuşun ise
inceleme konusu silahlar ile aralarında çap farklarının bulunması nedeniyle bu
silahlar ile atılmalarının mümkün olmadığı tespit edilmiştir.
20. Soruşturma aşamasında delil elde edebilmek için Şeymus Ç., Özhan Ç., Seyithan Ç., Ali T., Erkan B., Gülçin
Ç. ve Şevket Ç.ye ait cep ve ev telefonları, Bingöl Sulh Ceza Mahkemesinin
10/10/2006 tarihli ve2006/1076 Değişik İş sayılıkararı
ile üç ay süre ile teknik takip altına alınmıştır.
21. Teknik takipler neticesinde 22/10/2006 tarihinde saat
08.53'te Şevket Ç.nin oğlu Seyithan Ç. amcası Hasan
ile yaptığı görüşmede eşi olan Gülçin'e güvendiğini, eşinin kendisinden
habersiz herhangi bir şey yapmayacağını, her yaptığı işten kendisine haber
verdiğini belirtmiş yine 22/10/2006 tarihinde sanık Seyithan ile amcasının oğlu
Rıfat arasında yapılan telefon görüşmesinde Rıfat'ın Seyithan'a tanık Ali Ç.nin beyanlarında geçen hususları aktardığı, sanık
Seyithan'ın ise bunu söyleyenin kim olduğunu öğrenmek istediği ve "Allahından bulsun." şeklinde sözler sarfettiği, Rıfat'ın ise Seyithan'a Gülçin'in gizliden
Jandarmaya giderek sanık İbrahim'i maktule Cemile'nin yanında gördüğünü
söylemesini istediği anlaşılmış, 22/10/2006 tarihli sanık Seyithan ile Latif Y.
İsimli kişi arasında yapılan telefon görüşmesinde sanık Seyithan'ın "Her şey boynumuza kalmış sakız olup yapışmış."
dediği tespit edilmiştir.
22. 24/10/2006 tarihinde Bingöl Emniyet Müdürlüğünde çalışan
görevli bir polis memuru, sanık Seyithan'ı arayarak Bingöl'e geldiğinde kendi
yanına uğramasını istemiştir. İlk Derece Mahkemesinin kararından (bkz. § 49)
anlaşıldığı üzere bu telefondan sonra sanık Seyithan'ın yaptığı tüm telefon
görüşmelerinde olayı kendi üzerlerine atılmış bir komplo olarak göstermeye
çalışmıştır.
23. 31/10/2006 tarihinde tanık olarak Jandarmaya ifade veren Ali
Ç. iki ay kadar Balıkesir ilinde bir firmada kendi köyünden on beş kişi ile
birlikte çalıştığını, bu köyden olan Fetullah Ç.,
Halim Ç. ve Murat Ç.nin kendi aralarında konuşurken
Seyithan Ç.'den bahsettiklerini ve Seyithan'ın
maktullerden bahsederek "Bunlar artık
çok olmaya başladı, bunlardan sıkıldık, başımıza bela oldular, bunları vurmak
lazım." şeklinde sözler söylediğini birbirlerine aktardıklarını
duyduğunu beyan etmiş ancak bu tanığın beyanlarında isimleri geçen şahıslar
tanığın beyanlarını doğrulamamışlardır.
24. Soruşturma aşamasında (Şevket Ç.nin
torununun kocası olan) sanık Erkan tarafından kolluk güçleri aranarak olayın
faillerinin Mehmet U., Resul D. ve Sait Y. İsimli kişilerin olduğunun
söylenmesi üzerine bu kişilerin evlerinde yapılan aramalarda Mehmet U.nun evinde bir adet P16 numaralı tüfek ele geçirilmiş
ancak inceleme konusu üç adet kartuşun (bkz. § 19) bu tüfek ile de atılmadığı
aynı rapor ile belirlenmiştir.
25. Sait Y., Mehmet U. ve Resul D. hakkında soruşturmanın
sonraki aşamalarında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
26. Maktullere ait evde olay sonrası maktullerin oğulları
tarafından yapılan incelemede maktullere ait ziynet eşyalarının bulunduğu ancak
maktul Zülfü'ye ait av tüfeğinin bulunamadığı anlaşılmıştır. Sözü edilen ve
muhtemelen maktullerin ölümünde kullanılan suç aleti olduğu değerlendirilen
B... marka ... av tüfeği, olayın üzerinden beş ay geçtikten sonra 19/3/2007
tarihinde Jandarma görevlileri tarafından olay yerine 1.500 metre mesafede
Küçükbaş köyü Bostan mevkii üstü Küptaşı mevkiinde
bulunmuştur. Tüfeğin metal kısmında paslanma ve oksitlenmenin olduğu, hava
şartları itibarıyla tüfeğin en az bir aylık bir süredir burada bulunduğu ve
üzerinde herhangi bir parmak izinin bulunmadığı yapılan inceleme sonrasında
tespit edilmiştir.
27. Maktule ait tüfeğin bulunmasından yaklaşık iki ay sonra
8/5/2007 tarihinde Küçükbaş köyü Koyun Yatağı mevkiinde otuz adet fişek
koyulacak gözü olan bir av fişeği kütüklüğü ile iki adet 16 kalibre boş kartuş
bulunmuştur.
28. Diyarbakır Kriminal Polis
Labarotubarının31/8/2007 tarihli ekspertiz raporuna göre tetkik için gönderilen
av tüfeği ve iki adet av fişeği kartuşunun incelenmesi neticesinde 16 numara
iki adet av fişeği kartuşunun inceleme konusu av tüfeği ile atıldıkları tespit
edilmiştir. Olay sonrası bulunan av tüfeği kütüklüğü ile boş kartuşların
bulunduğu yerin maktul Zülfü'nün ölü olarak bulunduğu yere 2.000 metre mesafede
olduğu dosya kapsamında bulunan kroki ile tespit edilmiştir. 8/5/2007 tarihli
Parmak İzi İnceleme Raporu'na göre inceleme konusu kütüklük üzerinde tozlama yöntemi ile yapılan parmak izi araştırması
neticesinde herhangi bir parmak izine rastlanılmamıştır.
29. Soruşturma sırasında maktul Zülfü'nün olaydan sonra kaybolan
cep telefonunun görüşme kayıtları Telekomünikasyon İletişim Kurumu
Başkanlığından istenmiş, gelen bilgiye göre olayın meydana gelmesinden sonra
saat 21.24'te maktulün kullandığı telefon hattından İbrahim Ç. adlı şüphelinin
kullandığı hatta yetmiş kontör transferi yapıldığı tespit edilmiştir.
30. Bu bilgi doğrultusunda İbrahim Ç.nin
cep telefonu hattı teknik takibe alınmış ancak dinleme sonucunda herhangi bir
delil elde edilememiştir. 19/12/2007 tarihinde bu şüpheli hakkında yakalama
kararı çıkartılmış, 25/1/2008 tarihinde şüpheli tutuklanmıştır.
31. Başvurucunun, soruşturma sürecinde 20/3/2007, 16/7/2007,
12/5/2008 ve 23/6/2008 tarihlerinde Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesinin
alındığı soruşturma dosyasından anlaşılmaktadır. Başvurucu bu ifadelerinde
eylemin asıl faillerinin genel olarak "Ç." ailesi üyeleri ve
özellikle de Gülçin Ç. ve İbrahim Ç. olduğunu düşündüğünü, ayrıca Selahattin Ç.ın, babasına ait kayıp tüfeğin bulunması konusunda
bilgisinin bulunduğunu ifade etmiştir. 21/5/2007 tarihinde başvurucunun
belirttiği Selahattin Ç.nin da ifadesi Cumhuriyet
Savcısı tarafından alınmış ve yine başvurucunun değindiği tüfeğin bulunma
sürecine ilişkin sorular yöneltilerek cevapları alınmıştır.Başvurucunun
soruşturma sırasında alınan ifadeleri mahkeme kararında (bkz. § 49) şöyle
özetlenmiştir:
"Anne ve babası olan maktullerle şüpheli
Şevket Ç. ve ailesi arasında su meselesi yüzünden yıllardan beri gelen husumet
bulunduğunu, yaklaşık 2 ay önce babasının telefonda kendisine “Şevket Ç. bana
su kanalını kullandırmıyor, bu yüzden Şevket Ç. ile tartıştık, Şevket Ç.,
bırakın öldüreyim diyerek üzerime geldi, kızı Telli Ç. araya girerek beni
kurtardı” dediğini, ölüm olayından bir süre önce Gülçin Ç.’ın
başörtüsü ile annesinin boğazını sıkarak öldürmeye çalıştığını, Lütfiye Ç.’ın araya girmesiyle olayın önlendiğini, bu durumu köyde
herkesin bildiğini, Gülçin Ç.’ın olaydan önce annesi
tarafından başka kişilerle uygunsuz şekilde görülmesi nedeniyle, bu durumun
fazlaca duyulmaması için annesini bizzat öldürdüğünü veya öldürttüğünü, ölüm
olayından sonra babasına ait tüfek, tüfek fişekliği ve cep telefonunun kayıp
olduğunu, kayıp tüfek ve fişekliğin olaydan bir süre sonra görevlilerce
bulunduğunu, ancak babasına ait cep telefonunun bulunamadığını, 87 yaşında
yaşlı bir insan olan babasının cep telefonunu sadece açmayı ve görüşmeyi
bildiğini, onun dışında telefon kullanmayı bilmediğini, babasına ait cep
telefonundaki kontörleri transfer eden kişinin babasının öldürülmesi olayındaki
asli faillerden olduğunu, İbrahim Ç.’ın, anne ve babası
olan maktullere ait eve rahatlıkla girip çıkabilen birisi olduğunu, olayda
İbrahim Ç.’ın kullanıldığını düşündüğünü, olay günü
İbrahim Ç.’ın akşam saatlerinde anne ve babasının
evinin etrafında görüldüğünü, bunu bir çok kişinin bildiğini, İbrahim Ç.’ın hırsızlık olaylarına karıştığını duyduğunu, bu nedenle
tekin bir kişi olmadığını, İbrahim Ç.’ın, babasına
ait elmaları toplamada babasına yardımcı olduğuna da inanmadığını, çünkü
babasına ait evin etrafında başkalarının yardımıyla toplanacak kadar bir elma
ağacının bulunmadığını, 3-4 elma ağacının olduğunu bunlarında boylarının yüksek
olmadığını, anne ve babasının bu elmaları rahatlıkla toplayabildiğini, yardım
isteyecek olsalar kendisinden yardım istemeleri gerektiğini, babasına ait kayıp
ayakkabının olaydan sonra İbrahim Ç.’ın babası
tarafından, kayıp av tüfeği kütüklüğünün de İbrahim Ç.’ın
amcası olan Hacı Ş.’in oğlu ve torunları tarafından
bulunarak görevlilere teslim edilmesinin tesadüf olmadığını, İbrahim Ç.’ın olaydan kısa bir süre sonra güya ailesinin ziynet
eşyalarını çaldığı bahanesiyle İstanbul iline gönderildiğini, su meselesi ve
annesi tarafından, Gülçin Ç.’ın bir başkasıyla
uygunsuz durumda görülmesi yüzünden Şevket Ç. ve ailesiyle aralarında yoğun
husumet bulunduğunu, Şevket Ç. ve Gülçin Ç.’ın
evlerinin anne ve babasına ait evin bitişiğinde bulunduğunu, bu kişilerin
olaydan haberdar olmamalarının, tüfek sesi duymamalarının mümkün olmadığını,
Selahattin Ç. ile görüştükleri sırada, kendisine anneni Gülçin Ç., babanı da
İbrahim Ç. tüfekle vurarak öldürdü dediğinibelirterek
şikâyetçi olduğu" şeklinde beyanda bulunmuştur."
2. Olaya İlişkin Ceza Davası Süreci
32. Soruşturma sonunda Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığının
23/6/2008 tarihli ve E.2008/847 sayılı iddianamesi ile şüpheliler Şevket Ç.,
Seyithan Ç., Gülçin Ç., Ali T. ile İbrahim Ç. hakkında kasten iki kişiyi
öldürme suçundan kamu davası açılmıştır.
33. Anılan iddianamenin değerlendirme kısmı şöyledir:
"Dosya kapsamındaki tüm deliller birlikte
değerlendirildiğinde, maktuller Cemile Çintosun ve
Zülfü Çintosun ile Şevket Ç. ve ailesi arasında, yıllardan
beri süre gelen ve sürekli tartışmaya ve kavgaya sebep olan su anlaşmazlığı
yüzünden yoğun husumet bulunduğu, olaydan önceki yakın bir tarihte çıkan su
anlaşmazlığı sonrası şüpheli Şevket Ç.’ın,
oğullarına, “gidin bunları öldürün, kan paralarını ben öderim, cezaevinde de
ben yatarım” dediği, yine şüpheli Şevket Ç.’ın,
Fahrettin Ç.’ın kızının nişanına gittiği sırada,
maktul Zülfü için “bu adamı öldürseler kanının parasını ben vereceğim” dediği, hakkında
ek takipsizlik kararı verilen Berfiye Ç.’ın ifadesine göre, olay günü de maktul Zülfü Çintosun’un, şüpheli Şevket Ç.’ın
evinin önündeki kanaldaki suyu kestiği, şüpheli Seyithan Ç.’ın
Balıkesir ilinde çalıştığı sırada, maktuller için, “bunlar artık çok olmaya
başladı, bunlardan sıkıldık, artık başımıza bela oldular, bunları vurmak gerek”
şeklinde sözler söylediği, yine SeyithanÇ.’ın olaydan önceki günlerde köye telefon açarak “onları neye
mal olursa olsun, vurun, öldürün” şeklide konuşma yaptığı, ayrıca maktul Cemile
Çintosun’un şüpheli Gülçin Ç. ile şüpheli Ali T.
arasındaki gayri meşru ilişkiye tanık olması ve bunu dillendirmesi nedeniyle
şüpheli Gülçin Ç. ve Ali T. ile maktuller arasında husumet oluştuğu, şüpheli
Gülçin Ç.’ın bu nedenle olaydan bir ay kadar önce
maktul Cemile Çintosun’u maktule ait evin çatısında
boğarak öldürmeye kalkıştığı, Lütfiye Ç.’ın araya
girmesi nedeniyle şüphelinin eylemini tamamlayamadığı, bu olaydan bir hafta
kadar sonra şüpheli Ali T.’ın maktul Cemile Çintosun’u “Gülçin’le aramızda ilişki olduğunu bir daha
söylersen seni öldürürüm, doğduğuna pişman ederim, siz benim kim olduğumu
biliyor musunuz” şeklinde sözler söyleyerek tehdit ettiği, maktuller Zülfü ve
Cemile Çintosun’un olaydan sonra köy muhtarı olan şüpheli
Cindi Ç.’a giderek, şüpheli Gülçin Ç.’ın maktul Cemile Çintosun’u
öldürmeye kalkıştığını bildirdikleri, köy muhtarı olan şüpheli Cindi Ç.’ın görevi sebebiyle öğrendiği kamu adına kovuşturma ve
soruşturma gerektiren bu suçu yetkili makamlara bildirmediği, 06.10.2006 günü
maktuller Zülfü ve Cemile Çintosun’un, iftar saati
ile saat 21:24:11 arasındaki bir zaman aralığında öldürüldükleri, maktul Cemile
Çintosun’un ev içerisinde maktul Zülfü Çintosun’un ise tanık Sait Ç.’ın
evinden geldiği sıradabağ yolu üzerinde av tüfeği ile
öldürüldüğü, olaydan sonra şüpheliler Şevket Ç. ve Gülçin Ç.’ın evinde yapılan aramada ele geçirilen tüfekler
incelendiğinde, tüfeklerin namlularında barut artıklarının bulunduğunun ve
namlularından taze barut kokusunun geldiğinin belirlendiği, 06.10.2006 günü
iftar saatlerinde şüpheli İbrahim Ç.’ınmaktullerin
evinin önünde görüldüğü, maktullerin evinde bulunan çay tepsisi içerisindeki
bardaklardan iki adedinin kullanılmış, bir adedinin ise henüz kullanılmamış
olmasının, maktul Zülfü Çintosun’un olay günü tanık
Sait Ç.’ın evinde bulunduğunu ve maktulün iftar
sonrası eve dönmesi düşünüldüğü için bir bardağın maktul için boş bırakıldığını
gösterdiği, diğer iki bardaktaki çayların muhtemelen maktul Cemile Çintosun ile şüpheli İbrahim Ç. tarafından içilmiş
olduğunun değerlendirildiği, maktul Zülfü Çintosun’a
ait kayıp cep telefonundaki kontörlerin şüpheli İbrahim Ç.’a
ait cep telefonuna transfer edilmesi işleminin maktullerin ölümünden sonra
gerçekleştirildiği ve maktule ait cep telefonu ile yapılan son işlemin bu
olduğu, şüpheli Erkan Bayri’nin eşi nedeniyle sihri
hısımları olan Şevket Ç., Şehmus Ç., Özhan Ç., Gülçin
Ç.’ı korumak ve bu kişilerin tutuklanmasını
engellemek amacıyla, 08.10.2007 günü, saat 22:00 sıralarında şahsına ait 0537
211 77 37 nolu telefon ile 156 Jandarma İmdat
telefonunu arayarak telefonu açan Bingöl İl Jandarma Harekat Merkezinde işlem
elemanı olarak görev yapan tanık İbrahim Ö.’a “Sancak
Beldesinde öldürülen kişileri, şuan nezarette tutulan kişiler değil, Resul D.,
Mehmet U. ve Seyithan Y. öldürdü” diyerek, Mehmet U., M. Resul D. ve Sait Y.’ın, atılı suçu işlemediklerini bildiği halde bu kişiler
hakkında soruşturma başlatılmasını sağlamak için asılsız ihbarda bulunarak bu
kişilere iftira atıp, ev ve eklentileri ile araçlarında arama yapılmasına, Sait
Y.’ın bir gün süre ile gözaltında tutulmasına neden
olduğu, maktullerin öldürülmesi eyleminde tetiği kimin çektiğinin
belirlenemediği ancak, izahı yapılan delillere göre, eyleme şüpheliler Şevket
Ç., Gülçin Ç., Seyithan Ç., Ali T. ve İbrahim Ç.’ın
aslen iştirak ettiklerinin değerlendirildiği ve şüpheliler hakkında kamu davası
açılması için yeterli ve kuvvetli suç şüphesinin oluştuğu yukarıda yazılı olan
delillerden anlaşılmakla;
Şüphelilerin atılı suçlardan yargılamalarının
yapılarak, eylemlerinin sabit görülmesi halinde yukarıda yazılı olan sevk maddeleri
gereğince ayrı ayrı cezalandırılmalarına, şüpheli İbrahim Ç.’ın tutukluluk halinin devamına karar verilmesi kamu adına
iddia ve talep olunur."
34. Bingöl Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) E.2008/192 sayılı
dosya kapsamındaki yargılamada ilk duruşma 1/8/2008 tarihinde yapılmıştır.
Duruşmada hazır olan tutuklu sanık ve diğer sanıklarla birlikte tanıkların
dinlenmesine başlanılmış, dinlenemeyen tanıklar için talimat yazılmasına ve
davetiye çıkartılmasına, tutuklu sanığın tutukluluk hâlinin devamına, duruşmanın
12/9/2008 tarihine bırakılmasına karar verilmiştir.
35. Mahkemenin 10/10/2008 tarihli duruşmasında, "Bingöl İl Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazılarak
Bingöl ilinde faaliyet gösteren T... iletişim Hizmetleri AŞ müşteri
hizmetlerinden sorulmak sureti ile suç tarihi olan 06.10.2006 tarihi itibari
ile T... Sim kartlardan diğer T... kontorlü hatlara
yapılacak kontor transferlerinin hangi usulde
yapıldığı, kontor transferi yapmak isteyen
göndericinin kendi telefonundan ne gibi işlemler yapması gerektiği, kendisine kontor transferi yapılan alıcı konumundaki t... hat
sahibine gelen kontorden haberi olması için herhangi
bir mesaj gelip gelmediği, geliyor ise alıcının bu kontorleri
kullanması için muhakak suretle ilgili kontor transfer edildiğine dair alıcıya ulaşan mesajı
okumasının zorunlu olup olmadığı, kontor transfer
işleminin gerçekleşmesi için alıcının herhangi bir işlem yapmasının gerekli
olup olmadığı böylece suç tarihi itibari ile kendisine kontor
transferi yapılmak istenen kişinin kontor transferini
engeleme imkanının bulunup bulunmadığı hususlarının
sorularak buna dair düzenlenecek tutanağın mahkememize gönderilmesinin
istenilmesine" karar verilmiştir. Mahkemece bu konuda aynı gün
Emniyet Müdürlüğüne müzekkere gönderilmiştir. 27/11/2008 tarihli duruşma
tutanağında "Bingöl İl Emniyet
Müdürlüğüne yazılan müzekkeremize ikmalen cevap
verildiği ve T... müşteri hizmetlerinde çalışan bir personelin kontör transferi
ile ilgili beyanının tespit edildiği görüldü okundu." bilgisi
yer almaktadır. Duruşma tutanağında değinilen beyanın içeriğine ilişkin bir
bilgi bulunmamaktadır. Duruşma tutanağından başvurucunun da duruşmada hazır
bulunduğu anlaşılmaktadır.
36. Mahkemenin 12/11/2008 tarihli duruşmasında, "mahkememizin 10.10.2008 tarihli celse 7 nolu ara kararında belirtildiği şekilde ve bu ara kararda
istenilen hususları aydınlatacak şekilde bilgi verilmesi için T... GSM opetaratörüne müzekkere yazılmasına," karar
verilmiştir. 22/1/2009 tarihli duruşma tutanağında, iletişim şirketine yazılan
müzekkereye ikmalen cevap verildiğinin kayda
geçildiği ve kayıtların başvurucunun huzurunda okunduğu anlaşılmaktadır.
Duruşma tutanağına göre beyanı sorulan başvurucu, önceki beyanlarını tekrar
ettiğini ifade etmiştir.
37. 27/11/2008 tarihinde yapılan 5. Duruşmada tutuklu sanık İbrahim
Ç.nin, "üzerine
atılı suçun niteliği, olay yerinde keşif yapılıp rapor alınmış olması,
delilerin büyük oranda toplanmış ve ilgili GSM operatöründen de kontör
transferine ilişkin bilginin mahkememize ulaşması, sanığın yaşı, tutuklu
kaldığı süre, tutuklamanın bir tedbir olması dikkate alınarak" gerekçesiyle
7.500 TL güvence miktarını yatırması durumunda tahliyesine karar verilmiştir.
38. 16/4/2010 tarihli duruşma tutanağında olaya ilişkin şu yönde
yeni bir bilgi kayda geçirilmiştir:
"Celse arasında katılan vekilinin
25.02.2010 tarihli dilekçesine ekli olarak ... TV de yayınlanan vicdanın sesi
programının kaydının bulunduğu iki adet CD yi dosyaya
ibraz ettiği, mahkememiz heyetince duruşma gününden evvel 2 adet CD nin incelendiği, bu CD lerin
kayıt süresinin ortalama 5 saati bulduğu, CD lerdeki
görüntülerin ... TV de yayınlanan vicdanın sesi programının 28 ve 29 Ocak 2010
tarihli görüntülerinin yer aldığı, katılan Zabıt Çintosunun
programa katıldığı, programa telefon ile dosyamız sanıkları Seyithan Ç., İbrahim
Ç., Ali T. ve Cindi Ç.'ın katıldıkları, ayrıca ismini
vermeyen ve kimlik bilgileri olmayan bir kişinin de telefon ile programa
katıldığı, yine sanık İbrahim in ağabeyi olan ve dosyamız kapsamında tanık
olarak dinlenen Fettulah Ç.'ın
da programa canlı olarak katıldığı, yine Rüştü B. isimli bir kişinin de
programa telefon ile katıldığı ve bu kişilerin çeşitli beyanlarda bulundukları
görüldü.
Katılan Zab(i)t den
soruldu; dosyaya ibraz edilen programa ben katıldım bu programa telefon ile
katılan ve kimliğini açıklamak istemeyen bir kişi olay günü sanık İbrahimi kanlı elbiseleri ile halasının evine gidip üstünü
değiştirdiğini beyan etmiştir, ancak bu kişiyiben
araştırmalarıma rağmen sesinden tespit edemedim, ayrıca sanık İbrahimin anne ve babamı öldüren kişilerin içinde 1
numaralı sanık olduğunu düşünüyorum, olay yeri inceleme görüntü ve delilerinin
tarafıma verilmesini istiyorum dedi,"
39. 16/9/2010 tarihli duruşma tutanağında olaya ilişkin şu yönde
yeni bir bilgi kayda geçirilmiştir:
"Bingöl İl Merkez Jandarma Komutanlığına
yazılan müzekkeremize ikmalen cevap verildiği,
mahkememizce gönderilen CD içeriğindeki sesin kime ait olduğu hususunun bu
şekilde tespit edilmesinin mümkün olmadığı, ancak mukayesele
elverişli ses kayıtları gönderilmesi halinde televizyonda konuşan kişinin
sesinden kimlik tespitinin yapılabileceğinin bildirildiği,
Bingöl Merkez İlçe Jandarma Komutanlığı
tarafından mahkememize gönderilen 07.05.2010 ve 30.01.2010 tarihli tutanaklar
üzerine tanık Hüseyin B.un beyanlarının ikamet ettiği
adres belirtilmeksizin cep telefonundan aranmak sureti i(l)e alınması için
Turgutlu Asliye Ceza Mahkemesine yazılan talimatımıza bila
ikmal cevap verildiği, tanığın açılan telefonlara rağmen telefonlarına cevap
vermediğinin bildirildiği görüldü."
40. 23/12/2010 tarihli duruşma tutanağında Rüştü B. isimli
kişinin tanık sıfatıyla alınan beyanında "Ben(im)
maktullerin ölümüne ilişkin herhangi bir bilgim ve görgüm yoktur; sanık İbrahim
Ç. benim kayınçomun oğludur yani benim eşim onun halası olur, olay tarihinde ve
sonrasında ben sanık İbrahimi görmedim, sanık İbrahim
bizim evimize gelmedi. ...kesinlikle olay dan sonra sanık İbrahimin
bizim evimize gelerek kanlı elbiselerini evimde değiştirme durumu söz konusu
olmamıştır, ... TV de yayınlanan vicdanın sesi programındaki kimliğini gizleyen
kişinin buna dair beyanları doğru değildir, o programa ben de telefonla
katılmıştım, olayın olduğu gece ben Kığı ilçesinde idim, evde değildim,
yeğenlerimin evinde kalmıştım, eşim Sakine de benimle birlikte Kığı da idi."
dediği, Sakine B. isimli kişinin tanık sıfatıyla alınan beyanında "Olay tarihinde ben eşim ile birlikte Nacarlı köyünde yeğenim Enver in evinde idik, bizim
Büyükbaş köyündeki evimizde kimse yoktu, bu sebeple yeğenim İbrahimin
olaydan sonra benim evime gelip üzerini değiştirmesi hususu iftiradır, böyle
bir şey olmamıştır, ayrıca benim 3 tane çocuğum vardır onlarda olay gecesi
Büyükbaş köyündeki nenesinin evine gitmişlerdi." dediği kayda
geçirilmiştir.
41. Mahkemece, suça konu maktullerin evinin bulunduğu konum ile
sanık Gülçin Ç.nin evinin bulunduğu konumun tespiti,
maktullerin öldürüldükleri ve cesetlerinin bulunduğu yerlerin tespiti ve bu
yerlerin birbirine olan mesafe ve konumlarının tespiti amacıyla olay yerinde
31/10/2008 tarihinde keşif yapılmıştır.
42. Yargılama esnasında mahkemece, maktule Cemile Çintosun'un vücudundan çıkan bir adet plastik tapa
incelenmesi için Diyarbakır Kriminal Polis
Laboratuvarına gönderilmiş, alınan 14/1/2009 tarihli raporda plastik tapa
üzerinde atıldığı silaha ait karakteristik nitelikte izler oluşmaması nedeniyle
teşhis niteliğinin bulunmadığı ve bu nedenle hangi silahtan çıktığının
tespitinin mümkün olmadığı bildirilmiştir.
43. Başvurucunun kovuşturma sırasında alınan ifadesi Mahkeme
kararında şöyle özetlenmiştir:
"Ben bu konuda daha önce ifade vermiştim ifadelerimi tekrar ediyorum,
sanıklardan şikâyetçiyim, annem ve babamın öldürülmesi olayı basit bir su
meselesi değildir çünkü aynı köyde uzun yıllardır yaşamaktadırlar su meselesi
olsa idi daha önceki zamanlarda aynı şey olabilir di
ancak su meselesinden kaynaklanmamıştır davaya katılmak istiyorum tüm
sanıkların cezalandırılmasını istiyorum(.)
Muhtar sanık Cindi nin
olayı öğrenmesine rağmen benim cep telefonumun numarası muhtarda olmasına
karşılık ben olayı 07.10.2006 günü akşam 19.00 a doğru oğlumun Bingölden araması üzerine öğrendim muhtar Cindiyi aradım ben sadece önce babamın ölümünü oğlumdan
öğrendim daha sonra muhtar bana annemin de öldürüldüğünü telefonla bildirdi, bu
nedenle muhtardan da şikâyetçiyim, müdahil olmak istiyorum müdahiliğime
karar verilsin " şeklinde beyanda bulunmuştur."
44. İlk Derece Mahkemesine göre "Ç." ailesi
soruşturmanın kendi üzerlerinden yürütüldüğünü bilmeleri sebebiyle suçlamaları
kendi üzerlerinden atmak için ilk etapta aralarında kız kaçırma meselesi
sebebiyle husumet olan Sait Y., Mustafa Y. ve Burhan ile Orhan U.nun üzerine suçu atmaya çalışmışlardır. Tanıklar Ramazan
Ç., Lütfiye Ç., Meryem Ç. ve Şevket Ç. Jandarmaya verdikleri beyanlarında
kardeşleri Telli Ç.'ın Mustafa Y.nin
oğlu Mehmet Latif Y. tarafından kaçırılması sebebiyle bu şahısların kendilerini
iki kez ev telefonundan arayarak "Sen
benim oğlumun, gelinimin, kızımın, çocuklarının yuvasını yıktın, ben de senin
ve çocuklarının yuvasını dağıtacağım, nasıl Cemile ve Zülfi Çintosun'u
öldürüp senin üstüne attıysak, seni de öldürüp Zülfi Çintosun'un
çocuklarının üzerine atacağız." demek suretiyle tehdit
ettiklerini beyan etmişlerdir.
45. Mahkemeye göre bu aşamadan sonra sanık Gülçin Ç. jandarma ve
savcılık beyanlarında geçmediği hâlde sonraki aşamalarda verdiği beyanlarında
olay günü sanık İbrahim Ç.yi maktule Cemile ile
birlikte gördüğünü beyan ettiği anlaşılmış, sanık Gülçin'in kayınvalidesi olan
Lütfiye Ç.nin da yargılama boyunca aşamalarda alınan
hiç bir beyanında bu hususa değinmediği hâlde Mahkemeye verdiği 28/4/2010
tarihli dilekçesi ile olay günü sanık İbrahim'i maktule Cemile'nin evinin
önünde su arkının başında gördüğünü beyan etmiş, dolayısıyla "Ç."
ailesinin bu sefer de suçlamaları kendi üzerlerinden atmak için sanık İbrahim'e
yönelmiş oldukları değerlendirilmiştir.
46. Bingöl Ağır Ceza Mahkemesi, yapılan tüm bu tespitler
sonrasında nihai kararında olayın meydana geliş şekli ve olası sanıklara
ilişkin kabulünü şu şekilde özetlemiştir:
"06. 10.2009 günü maktül Zülfi Çintosun'un tanık
Hacı S.'in evine iftara gittiği, maktül
Cemile'nin ise evde kaldığı, maktül Cemile'nin
evdeyken yakın atış mesafesinden av tüfeği ile vurulurak
öldürüldüğü ve yatağa yatırılarak üzerine battaniye örtüldüğü ve evde bulunan maktül Zülfi'ye ait av tüfeği ile kütüklüğün alınarak evin
kapısının dışarıdan asma kilitle kilitlendiği, maktül
Zülfi'nin ise Hacı S.'in evinden dönüşte stabilize
yol üzerinde yürürken uzak atış mesafesinden vurulduğu ve yaklaşık 100 metre
sürüklenerek eski bir kömün olduğu yere getirildiği
ve burada bulunan büyük taşların maktülün üzerine
atılması ile cesedinin gizlendiği, olayın ertesi gün saat 16:00 sıralarında iki
çocuğun yol üzerinde bulunan kan izlerini görmesi neticesinde ortaya çıktığı,
ilk etapta maktül Zülfi'nin cesedinin bulunduğu
sonrasında ise bilgisi olabileceği değerlendirilerek eşi olan Cemile ile
konuşmak için evine gidildiği ancak evin kapısının kilitli olması sebebiyle bu
kilidin kırıldığı ve maktül Cemile'nin cesedine
ulaşıldığı anlaşılmıştır.
Maddi oluş şekli kısaca bu şekilde meydana
gelen somut olayda, olay tarihinde Balıkesir ilinde çalışmakta olan sanık Seyihtan, eşi olan sanık Gülçin ve Gülçin ile aralarında
aşk dedikoduları olduğu söylenen sanık Ali, sanık Seyihtan'ın
babası sanık Şevket ve olay sonrası maktülün cep
telefonundan kendi telefonuna 70 kontör tranfer
edilen sanık İbrahim hakkında maktüller Zülfi ve
Cemile'yi iştirak halinde öldürdükleri iddiası ile mahkememizde kamu davası
açılmıştır."
47. Mahkemenin 27/2/2012 tarihli 26. duruşmasında, iddia
makamının, esas hakkında alınan mütaalasında,
sanıkların "üzerine atılı suçu
işlediğine dair mahkumiyetine yetecek her türlü şüpheden uzak, yeterli kesin ve
inandırıcı delil elde edilemediğinden CMK'nın 223/2-e
maddesi gereğince beraatine," karar
verilmesi yönünde görüş sunduğu, mahkemenin sanık ve katılan müdafilerine ek
süre verilmesine karar verdiği anlaşılmıştır.
48. 15/3/2012 tarihinde yapılan 27.ve son duruşmada, sanıkların müsnet suçları işlediklerine dair her türlü şüpheden uzak,
kesin ve inandırıcı yeterli delil elde edilemediğinden, suçların sanıklar
tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeni ile sanıkların ayrı ayrı beraatlerine, kasten öldürülme olayının gerçek faillerinin
bulunması için gereğinin takdir ve ifası yapılmak üzere Bingöl Cumhuriyet
Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmiştir.
49. Bingöl Ağır Ceza Mahkemesinin 15/3/2012 tarihli ve
E.2008/192, K.2012/52 sayılı (iddia ve savunmaya ilişkin beyanlar, çok sayıda
tanık beyanı dâhil tüm deliller, delillerin değerlendirilmesi ve mahkemenin
kabulü ve hüküm bölümlerine ayrıntılı olarak yer verilen 49 sayfalık)gerekçeli
kararının sanıklara ilişkin değerlendirmeler yapılarak ulaşılan nihai kanaati
gösterir kısmı şöyledir:
"... sanık Seyithan'ın telefonlarının dinlendiğinden
polis memuru vasıtasıyla haberi olduğu ancak 24.10.2006 tarihinden önce yaptığı
telefon görüşmelerinde bu durumdan haberi olup olmadığının tespit edilemediği
dolayısıyla 24.10.2006 tarihinden önce yaptığı telefon görüşmelerinde
telefonunun dinlenildiğini bilmediğinin kabulünün gerekeceği bu telefon
görüşmelerinin ise sanık aleyhine hususlar içermedikleri anlaşılmış olup,
sanığın aleyhine beyanda bulunan tanık Ali Ç.'nın
beyanlarının da yargılama aşamasında dinlenilen tanıklar Fetullah
Ç., Halim Ç. ve Murat Ç. tarafından doğrulanmamış sebebiyle bu sanığın üzerine
atılı suçu işlediği yönünde mahkememizde ciddi şüphe oluşmuştur.
Yine sanık Gülçin hakkında maktüle
Cemile'nin kendisini sanık Ali T. ile uygunsuz vaziyette gördüğü ve bunun
dedikodusunu yaptığından bahisle öldürdüğü iddiası ile kamu davası açılmışsa
da, mahkememiz tarafından 31.10.2008 günü olay mahalinde
yapılan keşifte sanık Gülçin Ç.'ın evinden silah
sesinin gelip gelmediğinin tespiti amacıyla mahkeme heyetince sanık Gülçin Ç.'ın evinde beklenilerek maktül
Cemile Çintosun'un ölü olarak bulunduğu oda
içerisinden tüfekle 4 el atış yaptırılmış, bu atışlardan iki adedinin odanın
kapısı açık iken diğer ikisinin ise kapısı kapalı iken yaptırılması
neticesinde, kapı kapalı iken yapılan 2 adet atışta sanık Gülçin Ç.'ın evinde herhangi bir av tüfeği sesinin duyulmadığının,
üçüncü ve dördüncü atışlarda ise ancak çok dikkatli dinleme neticesinde bir
patlama sesinin duyulduğunun ancak bu sesin tüfekle patlama sesi olup
olmadığının ayırt edilemediğinin, netice olarak sanık Gülçin Ç.'ın evinde iken maktül Cemile'nin
ölü olarak bulunduğu odadan kapı açık iken av tüfeği ile yapılan atış sesinin
duyulmasının pek olanaklı olmadığının kanaatine varıldığı anlaşılmıştır.
Her ne kadar sanık Gülçin hakkında mahkememizde
bu nedene dayalı olarak kasten iki kişiyi öldürme suçundan kamu davası
açılmışsa da, yargılama sürecinde toplanan tüm delillerden hiç birinin bu
sanığın atılı suçu işlediğine dair delil ve emare teşkil etmemesi, ayrıca maktül Cemile öldürüldüğünde bu sanığın silah sesini
duymamış olduğuna ilişkin savunmasının mahkememizce yapılan keşif sonucunda da
anlaşıldığı ve bu nedenle savunmalarının aksinin kanıtlanamadığı, Ç. ailesinin
bütün yargılama süreci boyunca suçu başkalarının üzerine atma çabalarının ise
tek başına bu suçu Ç. ailesinden olan sanıklar Gülçin, Şevket ve Seyihtan tarafından işlendiğine dair delil teşkil
etmeyeceği kaldı ki bu yönde gösterilen çabanın, hakkında kasten iki kişiyi
öldürme suçlaması bulunan herkes tarafından da yapılabileceğinin hayatın olağan
akışına uygun düştüğü hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde bu
sanığın savunmalarının aksine delil bulunamaması sebebiyle üzerine atılı suçu
işlediği yönünde mahkememizde ciddi anlamda şüphe oluşmuştur.
Yine sanık Gülçin hakkında mahkememizde
olaydan bir ay kadar önce maktul Cemile Çintosun’u
maktule ait evin çatısında boğarak öldürmeye kalkıştığı, Lütfiye Ç.’ın araya girmesi nedeniyle sanığın eylemini tamamlayamadığı
bu nedenle kasten adam öldürmeye teşebbüs ettiği iddiası ile cezalandırılması
için mahkememizde kamu davası açılmışsa da; sözü edilen olayın tek görgü tanığı
olan Lütfiye'nin bu olayı doğrulamaması ayrıca sanık Gülçin'in de bu hususu
kabul etmemesi sanık aleyhindeki delillerin maktüllerin
ölmeden önce başkalarına bu olay ile ilgili yaptıkları söylemler ile evin
çatısında bulunan direkten alınan maktüle Cemile'ye
ait kan örneği olduğu, dinlenilen tanıkların beyanlarının duyuma dayalı olduğu
doğru söyleyip söylemediklerinin tespit edilemediği, ayrıca sözü edilen olay
sebebiyle maktüle Cemile'nin ölmeden önce sanık
hakkında şikâyetçi olmadığı tüm bu hususlar bir bütün olarak
değerlendirildiğinde salt duyuma dayalı ve doğru olup olmadıkları bilinemeyen
tanık beyanlarına dayanarak sanık Gülçin hakkında kasten öldürme suçundan ceza
tayin etmenin hukuka ve hakkaniye aykırı olacağı
sonucuna varılmış, direkten alınan maktüle Cemile'ye
ait kan örneğinin ise bu olay sebebiyle mi yoksa başka bir olay sebebi ile mi
meydana geldiği şüphe de kalmıştır. Dolayısıyla sanık hakkındaki atılı bu suç
dolayısıyla mahkememizde oluşan şüphenin 'şüpheden sanık yararlanır' ilkesi
uyarınca sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine
varılmıştır.
Her ne kadar aynı iddia ile sanık Ali T.
hakkında da mahkememizde kamu davası açılmışsa da mahkememiz tarafından
yargılama esnasında alınan bilirkişi raporunda olay tarihinde sanık Ali T.'ın kullandığı 05364590917 numaralı telefona ait HTS
raporlarının incelenmesi neticesinde; Ali T.'ın
telefonunun olay tarihinde Dicle Hani Köy Dicle Diyarbakır bazında sinyal
aldığı tespit edilmiş olup, bu sanığın olayın meydana geldiği akşam Bingöl
Sancak Beldesi Küçükbaş Köyünde bulunmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca bu sanığın
olay akşamı Diyarbakır Dicle Arı köyünde bulunan kendi evinde olduğu dinlenilen
tanık beyanları ile de sabit olmuştur. Dolayısıyla bu sanığın da üzerine atılı
suçu işlediği yönünde mahkememizde ciddi şüpheler oluşmuştur.
Sanık Şevket Ç. hakkında da, bu sanığın maktülleri aralarında yıllardır süregelen su
uyuşmazlıklarından kaynaklanan husumet sebebiyle öldürdüğü iddiası ile kamu
davası açılmışsa da, yapılan yargılama neticesinde bu sanığın savunmalarının
aksine bu suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı
somut delil elde edilememiş bu sanığın da üzerine atılı suçu işlediği yönünde
mahkememizde ciddi şüpheler oluşmuştur.
Yukarıda bahsi geçen Telekomünikasyon İletişim
Kurumu Başkanlığının 22.03.2007 yazısına dayanılarak olay gecesi maktul Zülfü Çintosun’a ait olan ve olaydan sonra kaybolan içinde 0538
213 70 45 numaralı simkart bulunan cep telefonundan
0538 470 31 47 numaralı cep telefonuna 70 kontör transfer edildiği bu numaranın
ise olayın meydana geldiği tarihte 15 yaşında olan sanık İbrahim Ç. tarafından
kullanıldığı ayrıca sanık Gülçin Ç.'ın olay günü
sanık İbrahim'i maktül Cemile ile birlikte maktülün evinin yan tarafındaki çeşmede konuşurlarken
gördüğünü beyan etmesi üzerine sanık İbrahim hakkında iki kişiyi kasten öldürme
suçundan mahkememizde kamu davası açılmıştır. Sanık İbrahim aşamalarda alınan
savunmalarında üzerine atılı suçlamaları kabul etmemiş, maktülün
cep telefonundan kendi cep telefonuna nasıl kontör geldiğini bilmediğini, gelen
kontörü de fark etmediğini, olayın meydana geldiği günden 4 gün sonra başlık
parası biriktirmek için çalışmak amacıyla İstanbul'a gittiğini beyan etmiştir.
Mahkememizin 10.10.2008 tarihli duruşmasında maktül
Zülfi Çintosun'a ait cep telefonu hattından sanık
İbrahim Ç.'ın kullandığı cep telefonu hattına kontör
transferi ile ilgili olarak teknik bilirkişi Cemal A. tanık olarak dinlenilmiş
ve tanık beyanında kontör transferinin nasıl yapıldığına ilişkin detaylı bilgi
vererek alıcıya göndericinin numarası ve kontör miktarı bilgisinin mesaj
yoluyla geldiği, alıcının hattına bu transferin gerçekleşmesi için alıcının
onaylamasının gerekli olmadığını beyan etmiştir. Her ne kadar bu tanık
beyanında alıcının bunu bilmemesinin ve görmemesinin mümkün olmadığını
söylemişse de, bunun tamamıyla tahmine dayalı bir yorum olduğu, tanığın kendi
düşüncesinden ibaret bu yorumuna dayanılarak sanık İbrahim'in gelen kontörden
haberi olduğunu hatta bu kontörü kendisinin transfer ettiğini söylemek mümkün
olmayacaktır. Zira iki kişiyi öldürmüş olan bir kişinin şüpheleri kendi üzerine
çekecek şekilde ölenin cep telefonundan kendi cep telefonuna kontör transfer
etmesi hayatın olağan akışına ters düşmekte olup suçu işleyen gerçek failler
tarafından da, suçun suç tarihinde 15 yaşında olan sanığın üzerinde kalması
için yapılan bir komplo olabileceği ihtimalinin mevcut olduğunun da gözetilmesi
gerekir. Dolayısıyla böylesine nitelikli bir cinayeti tek başına işlemesi
mümkün olmayan sanığın tüm dosya kapsamında savunmalarının aksine
cezalandırılmasına yeterli delil bulunamamıştır.
Sanık Gülçin Ç.'ın
sanık İbrahim aleyhine verdiği beyanlarının bir değerlendirmesi yapıldığında
ise, sanık Gülçin'in jandarma ve savcılık beyanlarında olay günü sanık
İbrahim'i maktülün yanında gördüğünü beyan etmemiş
oluşu ancak sanığın cep telefonuna maktülün cep
telefonundan kontör transferi yapıldığının anlaşılmasından sonra sanık Gülçin'in
bu hususa kendi beyanlarında değinmesi ayrıca yine sanık Gülçin'in
kayınvalidesi olan Lütfiye Ç.'ın da yargılama boyunca
aşamalarda alınan hiç bir beyanın da bu hususa değinmediği halde mahkememize
verdiği 28.04.2010 tarihli dilekçesi ile olay günü sanık İbrahim'i maktül Cemile'nin evinin önünde su arkının başında
gördüğünü beyan etmesi hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde bu
kişilerin bu beyanlarının kendilerini suçtan kurtarmaya yönelik çabalarından
kaynaklandığı hatta bu durum teknik takip esnasında sanık Gülçin'in eşi
Seyithan ile Rıfat arasındaki telefon konuşmalarına da yansıdığı dolayısıyla
olay günü sanık İbrahim'in maktül Cemile'nin yanında
olduğunun şüphede kaldığı anlaşılmış olup bir an için sanık İbrahim'in maktülün olay günü yanında olduğu kabul edilecek dahi olsa
bu hususun tek başına sanığı atılı suçlardan cezalandırmaya yetmeyeceği sonuç
ve kanaatine varılmıştır.
Yargılama esnasında çok sayıda kişinin tanık
olarak ifadelerine başvurulmuştur. Tanık yargılamanın tarafı olmayan ve beş
duyusuyla elde ettiği bilgileri mahkemenin evrelerinde anlatan kişidir. Tanığın
açıklamaları bir ispat aracıdır. Bu açıklamalar sunulmuş olduğu sübut konusunda
karar vermeye yetkili makam tarafından, o safha için gerekli olan ölçüde, maddi
gerçeği gösterdiğine kanaat getirilirse artık 'delil' niteliğini kazanacaktır.
Bir tanığın anlatımının değerlendirilmesinde davanın tarafı ile olan hısımlığı,
dayanışma duygusu, bulunduğu ortam, kültür yapısı, mesleği, yaşı, akli durumu
gibi doğal ve ruhsal etkenlerin, ayrıca tanığın karakteri, ahlaki, geçmiş
halleri, fikir yapısı, tutku ve heyecanları, eğilimlerinin gözetilmesi gerekir.
Tanık sanığa karşı duyduğu kin ve nefret ya da merhamet ve sempati ile gerçeği
saptırabileceği gibi şüpheli veya sanığın veya yakınlarının kendisine karşı
kötü bir davranışta bulunacağı korkusuyla gerçekleri saklama yolunu seçebilir.
Özellikle küçük yerleşim birimlerinde köylerde tanıklar her an bir arada
bulunduklarından birbirlerini telkin altında bırakabilirler. (Ali Parlar, Muzaffer
Hatipoğlu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Yorumu, 1. Cilt, sf.269 vd.) Bu
açıklamalar ışığında dosya kapsamında bulunan tüm tanık beyanları bir bütün
olarak değerlendirildiğinde, bu tanıkların hiç birinin beyanının atılı suç
yönünden görgüye dayalı beyan olmadığı ve dinlenilen tanıkların davanın
tarafları ile aralarında bulunan hısımlık sebebiyle bir nevi dayanışma duygusu
içinde taraflı olarak beyanda bulunmuş oldukları, olayın gerçekleştiği yerin
küçük bir köy olduğu da gözetilerek tanıkların birbirlerini telkin altında
bıraktıkları gibi davanın taraflarınca da baskı altında kalmış oldukları
anlaşılmış olup, mahkememizce somut olayda maddi gerçeği gösterememeleri
sebebiyle bu beyanlara delil olarak itibar edilememiştir.
Tüm bu açıklamalardan sonra her ne kadar
sanıklar Gülçin, Ali, Seyithan, Şevket ve İbrahim hakkında maktüller
Zülfi ve Cemile Çintosun'u iştirak halinde
öldürdükleri iddiası ile kamu davası açılmışsa da; bu sanıkların atılı
eylemleri gerçekleştirip gerçekleşmedikleri yönünde mahkememizde ciddi anlamda
şüphe uyanmış olup; Ceza Yargılamasında sanık hakkında mahkumiyet kararı
verilebilmesi için sanığın üzerine atılı suçu işlediğinin sabit olması
gerektiği, bu durumun ceza yargılamasının temel prensibi olan “şüpheden sanık
yararlanır” ilkesinin tabii bir sonucu olduğu, bu ilkenin kabul edilmesinin
sebebinin bir suçlunun cezasız kalmasının, bir suçsuzun mahkum olmasına tercih
edilmesi olduğu, temel amacı hiçbir duraksamaya yer vermeden maddi gerçeğin
ortaya çıkarılması olan Ceza Yargılamasında kuşkunun bulunduğu yerde mahkumiyet
kararı verilemeyeceği anlaşılmakla sanıkların üzerlerine atılı suçlarıişlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve
inandırıcı somut başkaca bir delilede
ulaşılamadığından sanıklar hakkında mahkememizde açılan kamu davalarında CMK.nun 223/2-e maddesi gereğince ayrı ayrı beraat kararı
vermek gerekmiştir.
Her ne kadar sanık Cindi Ç. hakkında sanık
Gülçin'in maktüle Cemile'nin boğazını sıkmasından
sonra maktüller Zülfi ve Cemile'nin köy muhtarı olan sanığa
giderek, durumu bildirdikleri sanığın ise görevi sebebiyle öğrendiği bu suçu
yetkili makamlara bildirmediği bu nedenle atılı suçtan cezalandırılması için
mahkememizde kamu davası açılmışsa da; sanık Gülçin'in maktüle
Cemile'nin boğazını sıkıp sıkmadığının tüm dosya kapsamından sabit olmadığı, bu
nedenle gerçekleşip gerçekleşmediği şüphe de kalan bir olay sebebiyle sanığın
üzerine atılı suçu işlediğini kabul etmenin mahkememiz kararında kendi içinde
çelişkiye sebebiyet vereceği kaldı ki sanığın aşamalarda alınan savunmalarında
üzerine atılı suçu kabul etmediği anlaşılmış olup, sanık hakkında üzerine atılı
bu suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı somut
başkaca bir delile de ulaşılamaması sebebiyle CMK.nun
223/2-e maddesi gereğince beraat kararı verilmiştir.
Sanık Erkan B. ise soruşturma aşamasında
Jandarmayı arayarak kimliğini açıklamadan maktüller
Zülfi ve Cemile'yi Resul D., Sait Y. ve Mehmet U.'un
öldürdüklerini beyan etmiş, yapılan soruşturma neticesinde Sait Y. 1 gün
gözaltında kalmış ve sonrasında Genç Cumhuriyet Başsavcılığınca şüpheliler
hakkında takipsizlik kararı verilmiştir. Sanık hakkında mahkememizde yürütülen
iftira suçundan yapılan kamu davasında müştekiler Resul D., Sait Y. ve Mehmet U.'un beyanlarının alınmamış olduğu anlaşılmış olup bu
eksikliğin tamamlanılmasının beklenilmesinin
yargılamayı uzatacağı, kaldı ki bu suç ile diğer sanıkların işledikleri suçlar
arasında birlikte görülmelerinin ve birlikte karara bağlanmalarını gerektirir
hukuki ve fiili bir bağlantının bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmış ve
sanık Erkan hakkında kamu davasının CMK'nun 10.
maddesi gereğince bu dava dosyamızdan ayrılarak mahkememizin başka bir esasına
kaydına karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur."
50. Yapılan yargılama sonunda sanıkların beraat etmesi nedeniyle
Mahkemece maktullerin öldürülmeleri olayının gerçek faillelerinin
bulunması için Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığına 16/3/2012 tarihinde suç
duyurusunda bulunulmuştur. Cumhuriyet Başsavcılığı, Mahkemenin E.2008/192
sayılı dosyasının kesinleşmediğinden bahisle kovuşturmaya yer olmadığına (KYO)
karar vermiştir.
51. Bingöl Ağır Ceza Mahkemesinin 15/3/2012 tarihli ve
E.2008/192, K.2012/52 sayılı kararı başvurucu vekili tarafından temyiz
edilmiştir.
52. Yargıtay 1. Ceza Dairesi 26/9/2013 tarihli ve E.2013/2640,
K.2013/5259 sayılı ilamıyla "...elde
edilen delillerin hükümlülüğe yeter nitelik ve derecede bulunmadığı gerekçeleri
gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin
sübuta ve delillerin hatalı takdir edildiğine yönelen ve yerinde görülmeyen
temyiz itirazlarının reddiyle..." gerekçesine dayanarak kararın
onanmasına karar vermiştir.
53. Başvurucu, onama kararından 13/1/2014 tarihinde haberi
olduğunu beyan ederek 7/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
54. UYAP üzerinden Derece Mahkemesinin dosyasının
incelenmesinden, Mahkeme tarafından 27/11/2013 tarihinde Cumhuriyet
Başsavcılığına E.2008/192 sayılı dosyanın kesinleştiğinden bahisle yeniden suç
duyurusunda bulunulmuştur.
55. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olay hakkında
yürütülmekte olan herhangi bir soruşturma olup olmadığı konusunda bilgi
bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi Bölümler Başraportörlüğünün
30/5/2016 tarihli ve 2014/1741 sayılı yazısı ile suç duyurusuna konu olay
hakkında, suç duyurusu üzerine ya da resen Cumhuriyet Başsavcılığınca açılmış
bulunan bir soruşturma varsa bu soruşturmaya ilişkin bilgi ve belgelerin onaylı
suretlerinin gönderilmesi talep edilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığının cevabi
yazısı ve eki belgelerden, suç duyurusu sonrasında olay hakkında yeni bir
soruşturma dosyası açıldığı ve soruşturma kapsamında 17/12/2013 tarihli ve
2013/4630 sayılı "daimî arama kararı" verildiği anlaşılmıştır.
B. İlgili Hukuk
56. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
223. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan
sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet,
güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür.
(2) Beraat kararı;
a)
Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması,
b) Yüklenen suçun sanık tarafından
işlenmediğinin sabit olması,
c) Yüklenen suç açısından failin kast veya
taksirinin bulunmaması,
d)Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine
rağmen, olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması,
e) Yüklenen suçun sanık tarafından
işlendiğinin sabit olmaması,
Hallerinde verilir."
57. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun soruşturma usul ve
esaslarına ilişkin 18/10/2011 tarihli Genelge'sinin
ilgili bölümü şöyledir:
“…
50. Faili meçhul olay ve cinayetlerin
soruşturulmasında,
...
g) Soruşturma evraklarının ilgili Cumhuriyet
savcısı tarafından sık sık gözden geçirilmesi, ancak sadece soruşturma
evrakının en üstündeki müzekkereye cevap verilmiş olup olmadığı ile
yetinilmeyerek içeriği itibarıyla başkaca eksik kalmış bir husus varsa onun da
tamamlanması için gerekli yazının yazılması, sonucunun uygun aralıklarla takip
edilmesi,”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
58. Mahkemenin 13/7/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
59. Başvurucu, anne ve babasının öldürüldüğü olayla ilgili
delillerin titizlikle toplanmadığını, olay yerlerinde gerekli parmak izi
incelemesi ile diğer kriminal incelemelerin
yapılmadığını, bu suretle delillerin karartıldığını, babasına ait telefondan
ölüm olayından sonra kontör transferi yapılmasına rağmen bunun nasıl ve kim
tarafından yapıldığının yeterince araştırılmadığını, bu konuya ilişkin uzman
bir bilirkişinin atanmadığını; yargılama sırasında delillerin yeniden
değerlendirilmesi, tanık beyanlarının alınması ve yargılamanın genişletilmesi
yönündeki taleplerinin dikkate alınmadığını, ölüm olayı 2006 yılında meydana
gelmesine rağmen yaklaşık 8 yıl süren ve 2013 yılında sona eren yargılama
sürecinin beraatla sonuçlandığını ve bir netice elde edilemediğini belirterek
adil yargılanma hakkı ve hak arama hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüş;
manevi tazminat talep etmiştir.
B. Değerlendirme
60. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu tarafından Anayasa’da güvence
altına alınan diğer haklar ile bağlantı kurularak ileri sürülen iddiaların
Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutu
içinde yer aldığı değerlendirilmiş ve inceleme bu kapsamda yapılmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
61. Bakanlık görüşünde, zaman bakımından yetki konusunda Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verildikten
sonra başvuruya konu olayın 2006 yılında gerçekleştiği, olay hakkındaki
soruşturmanın 1 yıl 8 ay sürdüğü ve yerel mahkemenin nihai kararını 15/3/2012
tarihinde verdiği, başvurucu tarafından temyiz talebinde bulunulduğu ve
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 26/9/2013 tarihinde İlk Derece Mahkemesinin kararını
onadığı ifade edilmiştir.
62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrasında Anayasa Mahkemesinin ancak 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceleyeceği hükme bağlanmıştır.
63. Başvuru konusu olaya ilişkin yürütülen ceza soruşturması
sonrası açılan kamu davasının kesinleşme tarihi 26/9/2013'tür. Bu itibarla
kritik tarihten sonra kesinleşmiş olan kararı konu alan başvurucunun ihlal
iddialarının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamında yer
aldığı anlaşılmaktadır.
64. Kabul edilebilirlik incelemesi açısından ayrıca ifade
edilmesi gerekir ki 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel
ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip
oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını
kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı
nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752,
17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda başvurucu, ölen kişilerin çocuğudur. Bu
nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
65. Başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğine
dair iddialarının 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesi uyarınca açıkça dayanaktan
yoksun olmadığı tespit edilmiş olup başka bir kabul edilemezlik nedeni de
bulunmadığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Bakanlığın Görüşü
66. Bakanlık görüşünde, başvurucunun iddialarına ilişkin olarak
öncelikle Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatları uyarınca yaşam hakkı kapsamında
yürütülecek ceza soruşturmasının etkili olabilmesi için yetkililerin resen
harekete geçmesi, soruşturmakla görevli olan ve soruşturmayı yürüten kişilerin
olaylara karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olmaları; soruşturmanın,
ölenin ailesinin meşru çıkarlarının korunması için yeterli ölçüde açık olması,
makul bir hızlılık içinde yürütülmesi, sorumluların belirlenmelerine ve gerekirse
cezalandırılmalarına imkân verecek nitelikte olması gerektiği ifade edilmiştir.
67. Görüşte, yine Mahkeme kararlarına dayanılarak yürütülen
soruşturmalarda somut olayda varılan sonuçla ilgili değil bu sonucu doğuran
araçlarla ilgili bir yükümlülüğün söz konusu olduğu, yetkililerin somut olaya
ilişkin delillerin toplanabilmesi için kendilerinden beklenen bütün makul
önlemleri almaları gerektiği, soruşturmada sorumlu kişi ya da kişilerin tespit
edilmesini engelleyebilecek nitelikteki her eksikliğin onun etkinliğine zarar
verebileceği, bu çerçevede ölümle ilgili olarak kriminoloji biliminin bütün
imkânlarından yararlanılması, gerekli bütün tanıkların dinlenilmesi ve
bilirkişi raporlarının ehil kişilerden alınmasının önem taşıdığı, AİHM'nin bu
tür davalarda somut olayla ilgili olarak değerlendirme yaparken bütün
delillerin etkili bir şekilde toplanıp toplanılmadığı hususunu tartıştığı
belirtilmiştir.
68. Bakanlık görüşünün devamında başvuruya konu olayda yürütülen
soruşturma işlemlerine yer verilerek olayın gerçekleştiği 7/10/2006 günü saat
17.00 sıralarında adli kolluk görevlilerince gerekli güvenlik önlemleri
alınarak savcı ile birlikte olay yerine intikal edildiği, savcılık tarafından
keşif yapıldığının olay yeri tespit tutanağından anlaşıldığı, harici muayene
yapıldıktan sonra maktullerle ilgili olarak otopsi yapılmak üzere Adli Tıp
Kurumuna sevk işleminin yapıldığı, olay yerine ilişkin beş kroki çizildiği,
toplamda seksen dört fotoğraf çekildiği, 31/10/2008 tarihinde Mahkeme
tarafından da bilirkişi ile birlikte olay yerinde keşif yapıldığı, olay
yerinden ve yakın çevrelerden av tüfeği kartuşları toplandığı, Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuarından
alınan 14/1/2009 tarihli rapora göre maktullerden birinin vücudundan çıkan
plastik tapanın atıldığı silah hakkında karakteristik nitelikte izler
oluşturmaması nedeniyle teşhis niteliğinin bulunmadığının belirtildiği,
şüphelilerin elinden alınan swaplarda da barut izine rastlanmadığı, maktule ait
evde de parmak izi incelemesinin yaptırıldığı, bu izlerin karakteristik
özelliklerinin yeterli olmaması nedeniyle mukayeseye elverişli olmadığının
2/11/2006 tarihli raporda belirtildiği, maktullerin öldürülmesinde kullanılan
tüfeğin olaydan yaklaşık beş ay sonra köylülerden biri tarafından keklik avına
çıkıldığı gün bulunduğu, ancak tüfek üzerinde 8/5/2007 tarihinde yapılan
incelemede herhangi bir parmak izi bulunamadığı, olayla ilgili olarak yedi
şüpheli hakkında iletişimin tespiti ile ilgili olarak üç ay süre ile teknik
takip yapıldığı, ayrıca baz bilgilerinin de talep edildiği, bu teknik takip
neticesinde de bir sonuç elde edilemediği, olaydan saatler sonra maktullerden
birisinin telefonundan 70 kontör transfer edildiğinin anlaşıldığı, bunun
üzerine mahkemenin teknik bilirkişiyi duruşmada dinlediği ve bilirkişinin, alıcının
onayı olmaksızın böyle bir transferin gerçekleşebileceğini mahkemeye
belirttiği, bilirkişinin ayrıca bundan alıcının haberi olması gerektiğini
belirtmiş ise de mahkemenin bu beyanın bilirkişinin şahsi görüşü olduğu
kanaatine vardığı ifade edilmiştir.
69. Bakanlığa göre, somut olayda AİHM içtihatlarında da
belirtildiği üzere; başvurucunun iddiası kapsamında "kasten öldürme"
suçundan soruşturmanın derhal başlatıldığı, gerekli delillerin toplanarak,
soruşturmanın makul sürede tamamlandığı, teknolojik imkânlardan ve kriminoloji
biliminden faydalanılmaya çalışıldığı, olayla ilgili tüm tanıkların
dinlenildiği ancak mahkemenin sanıklardan herhangi biri üzerinde suçu
işlediğine dair kesin kanaat oluşturamadığı, bu sebeple tüm sanıklar hakkında
beraat kararı verildiği, sonuç itibarıyla soruşturmanın 1 yıl 8 ay gibi bir
süreçte tamamlandığı, olayın karmaşıklığı, failleri kesin olarak tespit eden
bir delilin olmaması hususunun da Anayasa Mahkemesinin dikkatine sunulduğu, olayla
ilgili yerel mahkemedeki kovuşturmanın ise 4 yıl sürdüğü ancak olayın karmaşık
olduğu, bu sebeple hızlı bir şekilde bir kanaate varılmasının mümkün olmadığı,
mahkemenin bu süreçte 6 sanığı yargıladığı, bu sanıkların birbirleriyle ve
olayla bağlantısının tam olarak tespit edilemediği, olayla ilgili olarak 42
tanığın dinlendiği, farklı silahlara ve farklı kişilerin eşyalarına ilişkin on
iki ekspertiz raporunun alındığı, duruşma zabıtları (yirmi yedi adet)
incelendiğinde kesin kanaate varmak maksadıyla mahkemenin soruşturma evresinde
dinlenmeyen tanıkları da tespit edip dinlediği, bazı tanıklara önce
ulaşılamadığı, sonra adres tespit ve zorla getirme gibi ceza muhakemesinin
gerektirdiği işlemlerin yapıldığı, çok sayıda bilirkişi raporu alındığı ve bu
raporların hazırlanma süreçlerinin uzunluğu da dikkate alınarak yerel
Mahkemenin önündeki 4 yıllık sürenin makul olup olmadığının Anayasa
Mahkemesince değerlendirilmesi gerektiği, Mahkemenin beraat kararı vermesinin
akabinde Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğu, anılan
Savcılığın kararın henüz kesinleşmediğinden bahisle 28/2/2013 tarihinde
kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdiği dolayısıyla somut olaya ilişkin şu
anda hâlihazırda devam eden bir soruşturma bulunmadığı, ceza soruşturmasının ve
kovuşturmasının devletin yaşam hakkını koruma bağlamında sahip olduğu
soruşturma yükümlülüğüne uygunluğu konusundaki takdirin Anayasa Mahkemesine ait
olduğu ifade edilmiştir.
b. Genel İlkeler
70. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında
devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin
boyutu, yaşanan ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konmasına ve sorumlu
kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan etkili bir soruşturma yürütülmesini
gerektirmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri,
B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 94). Bu yükümlülük sadece bir kamu görevlisinin
eylemi veya ihmali sonucu meydana gelen ölüm olayları açısından geçerli
değildir. Devletin -doğal olmayan her ölüm olayında, kendisi öldürmeme ya da
yaşamı koruma yükümlülüklerini ihlal etmemiş olsa da- gerçekleşen ölümün
sebebini ve varsa sorumlularını ortaya çıkarmaya yönelik etkili bir soruşturma
yapmamış olması soruşturma yükümlülüğünün ihlalini doğurabilir. Zira bu tür
olaylarda etkili bir soruşturma yürütülmesi, yaşam hakkını korumak için ihdas
edilen yasal ve idari çerçevenin etkili bir şekilde uygulanmasının güvencesini
oluşturmaktadır (Filiz Aka, B.
No: 2013/8365, 10/6/2015, §§ 25, 26).
71. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, yaşam hakkını
koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların
ölüm olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü
değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer yandan burada yer
verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa'nın 17. maddesinin başvuruculara
üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı
verdiği, devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza
kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
72. Soruşturmanın etkililik ve yeterliliğini temin adına
soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını aydınlatabilecek
sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması gerekmektedir.
Soruşturmada ölüm olayının nedenini veya sorumlu kişilerin ortaya çıkarılması
imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yürütme kuralıyla çelişme
riski taşır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 57). Bu kapsamda yetkililerce tanıklarının ifadelerinin alınması, bilirkişi
incelemeleri ve gerektiğinde eksiksiz ve detaylı bir rapor hazırlanmasına imkân
verecek otopsinin yapılması gibi söz konusu olaylarla ilgili kanıtların elde
edilmesi için soruşturma konusu olayın gerektirdiği mümkün olan tüm tedbirlerin
alınması, ölümün gerçekleşme sebebinin objektif analizinin yapılması ve
soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların
kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319,
16/7/2014, § 99; Turan Uytun
ve Kevzer Uytun,
B. No: 2013/9461, 15/12/2015, § 73).
73. Yürütülecek ceza soruşturmalarının etkililiğini sağlayan
hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği
sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır.
Buna ek olarak her olayda ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak
için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).
74. Yürütülecek soruşturmalarda makul bir hızda gerçekleştirilme
ve özen gösterilme zorunluluğu da zımnen mevcuttur. Bazı özel durumlarda
soruşturmanın veya kovuşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da
güçlükler bulunabilir. Ancak bir soruşturmada ve soruşturmanın devamında
yapılan kovuşturmada yetkililerin hızlı hareket etmeleri; yaşanan olayların
daha sağlıklı bir şekilde aydınlatılabilmesi, kişilerin hukukun üstünlüğüne
olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği ya
da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından kritik bir
öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B.
No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96; Filiz Aka,
§ 29).
75. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki
inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir.
Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik
gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın
etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma
işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No:
2013/4668, 16/9/2015, § 68).
76. Gerçekleşen bir ölüm olayının oluşumuna ilişkin delillerin
değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevidir. Anayasa Mahkemesi
ancak başvuru konusu yapılmış bir olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve
başvurucuların yakınlarının ölümünün tüm yönlerinin aydınlatılmasına yönelik
olarak ileri sürdüğü hususlar açısından, soruşturma makamları ve derece
mahkemeleri tarafından atılması gereken adımları nesnel bir şekilde değerlendirmek
için olayın oluşum şeklini incelemektedir (Rıfat
Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 68).
c. İlkelerin Somut Olaya Uygulanması
77. Başvuru konusu olayda yürütülen soruşturma işlemleri, resen
harekete geçme ve araştırma ilkeleri açısından incelendiğinde olayın ortaya
çıktığı gün Cumhuriyet savcısı nezaretinde kolluk görevlilerinin olay yerlerini
incelediği, delil tespitlerinde bulunduğu ve ayrıntılı bir olay yeri inceleme
tutanağı düzenlendiği, aynı gün resen soruşturmanın başlatıldığı görülmektedir.
78. Soruşturma süreci, sorumluların tespitine yarayabilecek
bütün delillerin toplanması gerekliliği açısından incelendiğinde, olay yerinde
ilk gün delil tespitine yönelik yürütülen işlemlerin yanında, maktuller
üzerinde ölü muayenesi ve sonrasında ayrıntılı otopsi işlemleri yapıldığı, bu
şekilde ölüm nedeninin ve atış mesafesinin tespit edildiği, ölü muayene işlemi
sırasında başvurucunun verdiği ifadesine dayanılarak aynı köyde bulunan ve
maktullerin husumetli olduğu anlaşılan "Ç." ailesine ait kişilerin
evlerinde aramalar yapıldığı, bu evlerde bulunan silahlara el konularak teknik
inceleme yaptırıldığı, şüpheli ve sanık sıfatıyla anılan kişilerin ve diğer
ilgili kişilerin beyanlarının alındığı; yine bu kişilerin ve diğer ilgili olabilecek
kişilerin telefon bilgileri, görüşme ve HTS kayıtları hakkında inceleme
yaptırıldığı, maktullerin bu aile ile olan ilişkisine ve olaydaki olası
rollerine ilişkin başvurucu dahil olmak üzere maktullerin yakınlarının ve köyde
bulunan diğer kişilerin beyanlarına başvurulduğu görülmektedir. Yine bu
kapsamda değerlendirilebilecek şekilde olaydan yaklaşık beş ay sonra bulunan,
maktullere ait olan ve kendilerinin öldürülmesinde kullanılmış olabileceği
değerlendirilen tüfek, av fişeği kütüklüğü ile iki adet boş kartuş üzerinde inceleme
yaptırılmış ancak herhangi bir parmak izi bulunamamıştır.
79. Başvurucu, başvuru dilekçesinde, bu başlık altında değerledirilebilecek şekilde genel olarak anne ve babasının
öldürüldüğü olayla ilgili delillerin titizlikle toplanmadığını, olay yerlerinde
gerekli parmak izi ile diğer kriminal incelemelerin
yapılmadığını, bu suretle delillerin karartıldığını, babasına ait telefondan
ölüm olayından sonra kontör transferi yapılmasına rağmen bunun nasıl ve kim
tarafından yapıldığının yeterince araştırılmadığını ileri sürmektedir.
Başvurucu, somut olarak sadece maktule ait telefondan İbrahim Ç. İsimli kişiye
kontör nakline ilişkin incelemenin ayrıntılı yapılmadığı, bu konuda inceleme
yapan bilirkişinin uzman bilirkişi olmadığı yönünde bir iddia ileri sürdüğü
görülmektedir.
80. Başvurucuların anılan iddiaları kapsamında soruşturma
işlemlerine bakıldığında, maktullerin evinde bulunan çay bardakları, kap kacak,
takvim, kapı kilidi ve maktullerin elbiselerinin incelenmek üzere alındığı, çay
bardakları üzerinde iki adet parmak izi tespit edildiği ancak parmak izlerinin
karakteristik özelliklerinin yeterli olmaması nedeniyle mukayeseye elverişli
olmadıkları, bu nedenle kime ait olduğunun tespit edilemediği ayrıca maktul
Zülfü Çintosun'un üzerinde ele geçirilen nakil
kartları üzerinde bulunan parmak izlerinin de karakteristik özelliklerinin yeterli
olmaması sebebiyle mukayeseye elverişli olmadıkları anlaşılmıştır. Benzer
şekilde Ç. ailesine ait kişilerin evlerinde ve daha sonra bulunan ve maktullere
ait olduğu tespit edilen tüfekler üzerinde de incelemeler yapıldığı ve yine
mukayeseye elverişli parmak izinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu konuda
Bakanlık görüşünde yer verildiği üzere, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında,
farklı silahlara ve farklı kişilerin eşyalarına ilişkin olarak on iki ekspertiz
raporu alınmıştır.
81. Başvurucunun maktul Zülfü Çintosun'a
ait cep telefonundan sanık İbrahim Ç.ye kullandığı cep telefonuna kontör
transferi ile ilgili iddiaları açısından soruşturma işlemlerine ve derece
mahkemesinin kararına bakıldığında, mahkemece atanan teknik bilirkişinin tanık
olarak dinlendiği, kontör transferinin nasıl yapıldığına ilişkin detaylı bilgi
verildiği, alıcının hattına bu transferin gerçekleşmesi için alıcının
onaylamasının gerekli olmadığını beyan ettiği, sanık İbrahim'in gelen kontörden
haberi olduğunu hatta bu kontörü kendisinin transfer ettiğini söylemenin olayın
olası gerçekleşme şekli, sanığın yaşı ve iki kişiyi öldürmüş olan bir kişinin
şüpheleri kendi üzerine çekecek şekilde ölenin cep telefonundan kendi cep
telefonuna kontör transfer etmesinin hayatın olağan akışına ters düşmekte
olduğu değerlendirmelerine dayalı olarak bilirkişinin verdiği bilgileri yeterli
bulduğu, bu bilgilere dayalı olarak adı geçen sanığın cezalandırılmasına
dayanacak bir delil olduğu çıkarımında bulunamayacağı sonucuna ulaştığı
görülmektedir. Başvurucu, bilirkişi incelemesini ve mahkemenin bu konudaki
araştırmasını yeterli bulmamakla birlikte, bilirkişinin hangi konuda yetersiz
kaldığına, mahkemenin incelemesinin de hangi yönlerden eksik olduğuna dair
somut bir argümanı dava sürecinde ve başvuru dilekçesinde belirtmemekte olup
Anayasa Mahkemesi açısından sahip olduğu bilgiler kapsamında bu konuda eksiklik
olarak değerlendirilebilecek bir hususun bulunmadığına kanaat getirilmiştir.
82. Kaldı ki davaya ilişkin duruşma tutanaklarının (bkz. §§ 35,
36) incelenmesinden, Mahkemenin yukarıda değinilen bilirkişinin tanık olarak
beyanının alınması ile yetinmediği, müzekkere ile Emniyet Müdürlüğünden bilgi
talep edildiği, bu talimatın gereği olarak ilgili iletişim şirketinin "müşteri hizmetlerinde çalışan bir personelin kontör
transferi ile ilgili beyanının tespit edildi(ği)"
ve bu beyanın duruşmada okunduğu, ayrıca iletişim şirketine de bu konuda
müzekkere yazıldığı, müzekkereye ikmalen cevap
verildiği, kayıtların başvurucunun huzurunda okunduğu, başvurucunun da söz
konusu duruşmalarda hazır bulunduğu anlaşılmaktadır.
83. Somut olay resen harekete geçme ve araştırma ile ölüm
olayını aydınlatabilecek, sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin
toplanması konusunda değerlendirildiğinde, olay yeri inceleme ve otopsi gibi
ceset ve olay yerindeki maddi bulguların tespiti, bunlardan ve olayla ilgili
olabilecek kişilerin tanık, şüpheli veya sanık sıfatıyla alınan beyanlarından
yararlanarak başka bilgilere ulaşmaya çalışılması gibi hususlarda öldürme
olayının nedenini veya sorumlu kişilerin ortaya çıkarılması imkânını zayıflatan
kayda değer bir eksiklik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
84. Soruşturma ve kovuşturma sonucunda alınan kararın elde
edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması
zorunluluğu açısından başvuru konusu olay incelendiğinde, olayın olası
gerçekleşme şekline ilişkin kabul, soruşturma ve kovuşturma sırasında resen elde
edilen deliller, başvurucu dâhil katılanların ileri sürdüğü iddialar, olay
yerinde el konulan eşyalar ve silahlar üzerinde yapılan teknik incelemeler
sonucunda elde edilen bilgiler, şüpheli kişilerin telefon bilgileri, görüşme ve
HTS kayıtlarına ilişkin bilgilerin birlikte dikkate alınarak olayın ne şekilde
gerçekleştiğinin ve şüpheli ve sanık konumunda bulunan kişilerin cezai
sorumluluklarının bulunup bulunmadığının gerekçeli kararda ayrıntılı bir
şekilde tartışıldığı görülmektedir. Bu kapsamda, tek tek sanıklar hakkında,
elde bulunan maddi bulgu ve tanık beyanlarına dayalı olarak ayrıntılı
değerlendirmeler yapılmıştır. Mahkemenin, yapmış olduğu değerlendirmelerde
sanıklar hakkında herhangi bir maddi bulguyu göz ardı ettiği sonucuna
ulaşılacak bir husus bulunmamaktadır. Başvurucu da bu konuda herhangi bir somut
iddia ileri sürmemektedir. Bunun yanında tanık veya sanık beyanlarına itibar
etme veya etmeme nedeninin de ceza yargılamasında tanık beyanı gibi delilllerin değerlendirilmesine veya mahkumiyet hakkında
bir sonuca ulaşmaya ilişkin ("şüpheden sanık yararlanır" ilkesi gibi)
temel ilkelerden yararlanılarak olayın gelişimi ve olası sorumluları hakkında
kapsamlı bir değerlendirme yapıldığı kanaatine ulaşılmıştır.
85. Bu noktada belirtmek gerekir ki Anayasa Mahkemesinin
delillere doğrudan ulaşma imkânına sahip ilgili soruşturma ve yargılama
makamlarının yerine geçecek şekilde gerçekleşen olaylardaki delillerin
değerlendirmesini kendisinin yapması söz konusu olamaz. Bu konuda asıl sorumlu
ve yetkili olanlar ilk elden olayları inceleyen yetkili adli ve idari
mercilerdir. Anayasa Mahkemesi ilk derece yetkili mercilerin
değerlendirmelerine tamamen bağlı kalmak zorunda olmamakla birlikte ancak kesin
ikna edici bulgulara dayanarak farklı bir değerlendirmede bulunabilir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319,
16/7/2014, § 58).
86. Ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için
bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları gerekliliği açısından soruşturma
süreci incelendiğinde, başvurucunun olayın ortaya çıktığı ilk gün ölümlerde
rolü olabileceğini ileri sürdüğü kişilerin evlerinde aramalar yapıldığı, bu
kişilerin şüpheli ve sanık sıfatıyla sorgulandığı, mahkemedeki duruşma
tutanaklarından anlaşıldığı kadarıyla müştekilere, sanık ve tanıklara soru
sorma imkanı verildiği görülmektedir. Başvurucu soruşturma kapsamında 4 defa
savcılık tarafından dinlenilmiştir. Yargılama sürecinde de katıldığı çok sayıda
duruşmada beyanlarına başvurulmuştur. Başvurucunun aşamalarda alınan
beyanlarına dayalı olarak ilave kişilerin tanıklıklarına başvurulmuş, teknik
incelemeler yapılmış, başvurucu tarafından öldürme eyleminde sorumluluğu olduğu
ileri sürülen kişiler hakkında iddianame düzenlenmiş ve yine bu kişilerin cezai
sorumluluklarınının bulunup bulunmadığı mahkemenin
kararında ayrıntılı olarak değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeler yapılırken
başvurucunun delil elde etmede ve cezai sorumluluk açısından bir sonuca
ulaşmada eksiklik olarak belirttiği hususların da derece mahkemesinin kararında
karşılandığı anlaşılmaktadır. Başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığının esas
hakkında mütaalasını sunması sonrasında kendisine verilenek süre ile gerekçeli karar öncesinde görüşlerini
beyan etme imkanına sahip olduğu gibi gerekçeli karara karşı temyiz talebinde
de bulunmuştur.
87. Kaldı ki Anayasa’nın 17. maddesi gereğince yürütülecek
soruşturmalarda, soruşturma makamlarının olayın gelişimine ve delillerin elde
edilmesine ilişkin ölen kişinin yakınlarının soruşturma kapsamında her türlü
iddialarını ve taleplerini karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır. Soruşturma
kapsamında yürütülecek soruşturma işlemlerinin ve kararların belirleyicisi
yetkili soruşturma ve yargılama makamlarıdır (Yavuz
Durmuş ve diğerleri, 62). Daha önce ifade edildiği üzere,
başvurucunun yukarıda yer verilip değerlendirilenler dışında, bu konuda ileri
sürdüğü herhangi başka bir somut iddiası bulunmamaktadır.
88. Bu tespitlerin yanı sıra başvurucunun soruşturma kapsamında
elde edilen bilgi ve belgelerin kendisine sunulmadığına veya olayın
aydınlatılmasını sağlayacak nitelikteki ilave delil tespitinde bulunma veya
araştırma yapılmasına yönelik taleplerinin soruşturma makamlarınca yerine
getirilmediğine ilişkin herhangi somutiddiası da
bulunmadığı dikkate alındığında, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini
korumak için soruşturma sürecine katılmaları gerekliliği yönünden de kayda
değer bir eksikliğin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
89. Soruşturmanın makul bir özen ve hızla yapılıp yapılmadığına
ilişkin incelemeye geçildiğinde, bu konudaki incelemede ulaşılacak sonuç
başvuruya konu her bir olayın kendi koşullarına, soruşturmadaki şüpheli veya
sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine ve
soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup
bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir (Filiz Aka, § 44, Fahriye
Erkek ve diğerleri, § 91).
90. Anayasa Mahkemesi, kural olarak doğal olmayan bir ölüm olayı
sonrasında, başvurucuların yakınının öldüğü gün resen ceza soruşturmasının
açıldığı, titiz ve hızlı bir çalışma sonucunda elde edilen deliller ışığında
soruşturma ve ilk derece yargılama makamlarının olayların seyrini aydınlatmak
istediğinden kuşku duyulmadığı, yürütülen soruşturmaların ölüm nedenlerini
kesin olarak saptamaya ve sorumlu kişilerin cezalandırılmasına imkân verdiği kanısına
varılan durumlarda, yürütülen soruşturmanın ve davaların derinliği ve ciddiyeti
üzerinde etki gösterecek nitelikte bir eksikliğin bulunmaması koşuluyla,
yürütülen soruşturmaların ve alınan kararların yetersiz veya çelişkili
olduklarının ileri sürülemeyeceğini kabul etmektedir (Sadık Koçak ve Diğerleri, § 95).
91. Bununla birlikte soruşturmayı sağlayacak bir başvuru yolunun
sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun fiilen de etkili
olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip
bulunması gereklidir. Başvuru yolunun, ancak bir hak ihlali iddiasını
önleyebilme, devam etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş bir hak ihlalini
karara bağlayabilme ve bunun için uygun bir tazminat sunabilmesi halinde
etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir (Tahir
Canan, § 26).
92. Bu çerçevede başvuru konusu soruşturma ve kamu davasının,
herhangi bir somut bir bulguya veya olayın aydınlatılması açısından dikkate
alınması gerektiği açık olan maddi bulgular veya diğer delil unsurları
bulunmasına rağmen soruşturma ve kovuşturma makamlarının bu konularda araştırma
yapmadığı veya değerlendirme konusu yapmadığını ortaya koyan bir tespitte
bulunulmasını sağlayacak bir yönünün olmadığı, ayrıca başvurucunun da, inceleme
kısmında yer verilip değerlendirilenler dışında,bu
husus açısından dikkate alınabilecek başka herhangi somut bir iddiasının
bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
93. Anayasa Mahkemesi açısından bir soruşturma dosyasında yer
alan unsurlar, taraflarca soruşturma hakkında sunulan bilgiler ve öldürme
olayını çevreleyen koşullar gözönünde
bulundurulduğunda soruşturma makamlarının delillerin toplanması ve
soruşturmanın yönlendirilmesi konusunda gerekli işlemleri yerine getirdiğine
kanaat getirilen durumlarda, sadece öldürme fiilini gerçekleştiren kişilerin
kimliklerinin tespit edilememesine bağlı olarak soruşturmanın veya
kovuşturmanın etkisiz olduğu sonucu çıkarılması mümkün değildir. Bu yönde bir
çıkarımda bulunulabilmesi, soruşturma yükümlülüğünün bir sonuç yükümlülüğü
değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olmasının olağan bir gereğidir (İsmail Yıldırım ve Diğerleri, B.
No:2013/9332, 20/4/2016, § 75).
94. AİHM de bu konuda yaptığı incelemelerde ölüm olayına ilişkin
maddi delillerin toplandığı, ilgili olabilecek tanıkların ifadelerine
başvurulduğu, silah ve benzeri maddi bulgular üzerinde gerekli teknik
incelemelerin yapıldığı, özellikle de tanıkların olası katillerin teşhisine
imkân sağlayacak net bilgiyi sunamamış olduğu tespitini yaptığı olaylarda uzun
bir süre ilerleme kaydedilememiş ve/veya başvuranların yakınlarını öldürenlerin
kimliklerinin tespit edilememiş olmasına bağlı olarak soruşturmanın etkisiz
olduğu sonucuna ulaşılamayacağını kabul etmiştir (Sabuktekin/Türkiye, B. No: 27243/95, 19/3/2002, §§
97-103;Amaç ve Okkan/Türkiye, B.
No: 54179/00, 54176/00, 20/11/2007, §§ 50-59, Behçet
Taş/Türkiye, B. No: 48888/09, 10/3/2015, §§ 40-47).
95. Makul bir hızda yürütülme yükümlülüğü açısından değerlendirilebilmesi
için başvuru konusu soruşturma ve kovuşturma işlemlerine bakıldığında, Bingöl
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun anne ve babasının
öldürülmesinden hemen sonra 7/10/2006 tarihinde ceza soruşturmasının
başlatıldığı, yaklaşık yirmi ay sonra da kamu davasının açıldığı görülmektedir.
Soruşturma aşaması yirmi ay sürmekle birlikte bu dönemde, şüpheli ve tanık
sıfatıyla çok sayıda kişinin beyanlarının alındığı, olay yerinde elde edilen
silah gibi maddi bulgulara ilişkin çok sayıda ekspertiz raporu alındığı, bu
işlemler sonucu elde edilen bilgiler sonucu yeni tanıkların beyanına
başvurulduğu, soruşturma sürecinde sonradan ortaya çıkan bulgulara ilişkin yeni
teknik incelemeler yaptırıldığı, olay mahallinde keşif yapıldığı görülmektedir.
96. 23/6/2008 tarihli iddianame ile açılan kamu davasında da
toplamda yirmi yedi duruşma yapıldığı, duruşma tarihlerine bakıldığında ilk
dönemde daha sık aralıklarla yapılmakla birlikte ortalama elli günde bir
duruşma yapıldığı; duruşmalarda, soruşturma sürecinde dinlenilen kişilerin
tanık ve sanık sıfatıyla yeniden ifadelerinin alındığı gibi sonradan verilen
beyanlara veya elde edilen maddi bulgulara dayalı olarak çok sayıda yeni
kişinin gerek doğrudan gerek talimat yoluyla beyanlarının alındığı, yeni teknik
inceleme taleplerinde bulunulduğu, bilirkişi beyanlarının yazılı veya sözlü
olarak alındığı görülmektedir. İlk Derece Mahkemesinin sanıkların beraatine yönelik kararından sonra 18/4/2012 tarihinde
katılan sıfatıyla başvurucu tarafından temyiz edilen kararın yaklaşık bir buçuk
yıl sonra 7/11/2013 tarihinde Yargıtay tarafından onandığı anlaşılmaktadır.
Başvurucunun anne ve babasının öldürülmesi olayı ile ilgili yürütülen
soruşturma ve kamu davasının toplam süresi yaklaşık yedi yıldır.
97. Somut olayda soruşturma makamının ve derece mahkemesinin,
yürüttükleri işlemlerde, belirli herhangi bir dönemde uzun süre hareketsiz
kaldığı değerlendirmesi yapılmasına yol açacak boşlukların bulunmadığı, temyiz
incelemesinin de temyiz talebinden yaklaşık bir buçuk yıl sonrasında karara bağlandığı
görülmekle birlikte, toplamda yedi yıldan uzun süren soruşturma ve
yargılamanın, alınan kararın sonucunun ne olduğunun önemi olmaksızın, anne ve
babasını kaybeden başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin
niteliği dikkate alındığında, başlı başına, özelde başvurucunun ve genel olarak
da toplumdaki diğer bireylerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi
ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı
görünümü verilmesinin engellenmesi açısından, yeterli hızda yürütülmediği
sonucuna ulaşılmıştır.
98. Sonuç olarak her ne kadar Anayasa Mahkemesinin somut olayda
derece mahkemesinin ulaştığı sonuçla ilgili olarak sahip olduğu takdir
yetkisine bir müdahalesinin olamayacağının kabulü ile birlikte, başvurucunun
ceza davasının hızlı ve etkili bir şekilde sonuçlanmasındaki menfaati ve
gecikmesinde esaslı bir etkisinin olmamasına bağlı olarak soruşturma ile
birlikte iki dereceli yargılama sürecinde gerçekleşen yargılamanın çok uzun
olduğu, Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği hızda bir inceleme içermediği,
bu nedenle de ceza davasının fiilen etkili bir şekilde yürütüldüğünden ve buna
bağlı olarak pozitif yükümlülüğün usul boyutunun yerine getirildiğinden söz
edilemeyeceği kanaatine ulaşılmıştır.
99. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşam hakkının gerektirdiği etkili soruşturma yürütme
yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Nuri NECİPOĞLU ve Kadir ÖZKAYA bu görüşe katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
100. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şu şekildedir:
"Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve
işlem niteliğinde karar verilemez.
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
101. Başvurucu, yaşam hakkının ihlali nedeniyle 100.000 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
102. Başvuruda, Anayasa’nın 17. maddesinin usul boyutunun ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucunun anne babasının öldürülmesi hakkında
etkili ve caydırıcı bir ceza soruşturması ve kovuşturması yürütülmemesi
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi
zararları karşılığında, somut olayın özellikleri dikkate alınarak, başvurucuya takdiren net 25.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği
sonucuna varılmıştır.
103. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine ve karar örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı
kapsamında, etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE, Nuri
NECİPOĞLU ve Kadir ÖZKAYA'nın karşıoyu
ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Başvurucuya net 25.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin taleplerin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.800 TL
vekâlet ücretinden oluşan 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Bingöl Ağır Ceza Mahkemesine ve Bingöl
Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
13/7/2016 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Başvurucu tarafından anne ve babasının öldürüldüğü olayla ilgili
delillerin titizlikle toplanmadığı, olay yerlerinde gerekli parmak izi
incelemesi ile diğer kriminal incelemelerin
yapılmadığı, bu suretle delillerin karartıldığı, babasına ait telefondan ölüm
olayından sonra kontör transferi yapılmasına rağmen bunun nasıl ve kim
tarafından yapıldığının yeterince araştırılmadığı, bu konuya ilişkin uzman bir
bilirkişinin atanmadığı; yargılama sırasında delillerin yeniden
değerlendirilmesi, tanık beyanlarının alınması ve yargılamanın genişletilmesi
yönündeki taleplerinin dikkate alınmadığı, ölüm olayı 2006 yılında meydana
gelmesine rağmen yaklaşık 8 yıl süren ve 2013 yılında sona eren yargılama
sürecinin beraatla sonuçlandığı ve bir netice elde edilemediği belirtilerek
yapılan başvuruda, Mahkememizce, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına
alınan yaşam hakkı kapsamında, etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün İHLAL
EDİLDİĞİNE, bu nedenle başvurucuya net 25.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE
karar verilmiştir.
Başvuruya ilişkin olarak Mahkememizce oluşturulan dosyanın incelenmesinden
ölüm olayının 07.10.2006 tarihinde meydana geldiği, aynı gün başlayan
soruşturmanın yaklaşık 1 yıl 8 ay sürdüğü, 23.06.2008 tarihinde başlayan ve 3
yıl 8 ay 22 gün süren kovuşturmanın ise 15.03.2012 günlü kararla sonlandığı,
kovuşturma sonucunda verilen kararın da Yargıtay tarafından 26.09.2013 günlü
kararla onandığı, böylece soruşturma ve yargılama sürecinin toplamda 6 yıl 11
ay 19 gün sürdüğü anlaşılmaktadır.
Kararın maddi olay ve olgular bölümünde de ayrıntılı olarak
açıklandığı üzere, olayın faillerinin tespitini sağlayacak delillere
ulaşabilmek için hem soruşturma ve hem de kovuşturma aşamasında oldukça uzun
zaman alan yoğun bir araştırma ve inceleme yapılması gerekmiştir (Ki bu çabaya
rağmen mahkemece failleri kesin olarak tespit eden bir delile
ulaşılamamıştır).Bu bağlamda mahkemece, başvurucunun beyanları ile bağlantılı
olarak 6 sanık yargılanmış, sanıkların birbirleriyle ve olayla ilgili
bağlantısı tespit edilmeye çalışılmış, 42 tanık dinlenilmiş, farklı silahlara
ve farklı kişilerin eşyalarına ilişkin on iki ekspertiz raporu alınmış,
soruşturma evresinde dinlenilmeyen tanıklar tespit edilip kovuşturma evresinde
dinlenilmiş, olayla ilgili bilgisi olabilecek ve fakat adresleri bilinemediği
veya başka sebeplerle ulaşılamadığı için dinlenilmeyen tanıklar hakkında adres
tespiti ve zorla getirme gibi ceza muhakemesinin gerektirdiği işlemler
yapılmış, çok sayıda bilirkişi raporu alınmış bulunmaktadır. Belirtilen tüm bu
hususlar, kendine özgü koşulları olan olayın oldukça karmaşık olduğunu
göstermektedir.
Kararda da belirtildiği üzere, karmaşıklığı konusunda kuşku
bulunmayan olayda, kamu makamlarının, hem soruşturma ve hem de kovuşturma
aşamasında olayın aydınlığa kavuşturulması bağlamında üzerlerine düşeni
yaptıkları konusunda da kuşku bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, 08.10.2006 tarihinde meydana gelen ve
(Yargıtay aşaması dahil) toplamda 6 yıl 11 ay 19 gün sürmüş olan oldukça
karmaşık bir nitelik taşıyan ölüm olayına ilişkin soruşturma ve kovuşturmanın;
soruşturma makamının ve derece mahkemesinin, yürüttükleri işlemlerde, belirli
herhangi bir dönemde uzun süre hareketsiz kaldığı değerlendirmesi yapılmasına
yol açacak boşlukların bulunmadığı, temyiz incelemesinin de temyiz talebinden
yaklaşık bir buçuk yıl sonrasında karara bağlandığı da dikkate alındığında,
Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında, etkili
soruşturma yürütme yükümlülüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİ sonucuna ulaşılmaktadır.
Belirtilen nedenle, kararın hüküm fıkrasındaki (B) ve (C)
maddelerine katılmamaktayız.
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|