TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÜLSEVEN YAŞER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/17411)
|
|
Karar Tarihi: 20/9/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Gülseven YAŞER
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa
Hüseyin BUZOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalama kararı nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının, yargılamanın makul sürede bitirilmemesi ve adil bir şekilde
yürütülmemesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. İstanbul Emniyet Müdürlüğü 10/4/2009 tarihli yazıyla iddia
edilen Ergenekon Örgütü üyeleriyle bağlantısı olduğu gerekçesiyle başvurucunun
da aralarında bulunduğu bazı kişilere ilişkin olarak arama ve el koyma izni
talep etmiştir.
10. İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 12/4/2009 tarihinde,
başvurucunun da aralarında bulunduğu altmış üç kişinin ev ve iş yerlerinde
arama kararı verilmiştir.
11. 13/4/2009 tarihinde, başvurucunun da aralarında bulunduğu
otuz beş kişinin evinde ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği şubelerinde arama
yapılmıştır.
12. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 25/11/2010 tarihli
iddianamesi ile başvurucu hakkında "Ergenekon
silahlı terör örgütü üyesi olmak ve kişilerin, bir suç işleme kararı kapsamında
siyasi, felsefi, dini görüşlerine veya ırki kökenlerine ilişkin bilgileri
hukuka aykırı bir şekilde kişisel veri olarak kaydetmek" suçlarından
kamu davası açılmıştır.
13. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2010/356 sayılı
dosyasında verilen10/12/2010 tarihli tensip kararıyla başvurucu hakkında
yakalama kararı çıkarılmasına karar verilmiştir.
14. Yakalama kararının infaz edilememesi nedeniyle İstanbul 12.
Ağır Ceza Mahkemesinin 11/2/2011 tarihli kararı ile başvurucu hakkında kırmızı
bülten çıkarılmasına karar verilmiştir.
15. Başvurucunun yargılanmasına İstanbul Anadolu 5. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2014/155 sayılı dosyasında devam edilmiştir.
16. Başvurucu vekilince 18/9/2014 tarihli celsede sözlü olarak
açıklamalarda bulunulmuş ve başvurucu hakkındaki yakalama kararının
kaldırılması talep edilmiştir. Mahkeme, aynı celsede verdiği sekiz numaralı ara
kararı ile başvurucunun talebini reddetmiştir.
17. Başvurucu vekili, ret kararına itiraz etmiş ancak itirazı
İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/10/2014 tarihli ve 2014/1332
Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir. Bu karar, başvurucu vekiline
23/10/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu, 7/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
19. İstanbul Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi 27/1/2015 tarihli
duruşmanın 5 no.lu ara kararı gereğince başvurucu vekilinin, Amerika Birleşik
Devletleri'nde bulunan başvurucunun savunmasının istinabe yoluyla alınması ve
hakkındaki yakalama emrinin kaldırılması yönündeki talebini 3/4/2015 tarihinde
değerlendirmiş, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesince 10/12/2010 tarihinde
çıkarılan yakalama emrinin kaldırılmasına, başvurucunun savunmasının istinabe
yoluyla alınmasına karar vermiştir. Başvurucu hakkındaki yakalama kararı infaz
edilmeksizin kaldırılmıştır.
20. Başvurucu daha sonra Türkiye'ye dönmüş, 11/9/2015 tarihli
duruşmada savunmasını yapmıştır. Aynı günlü duruşmada başvurucunun duruşmadan
vareste tutulmasına ve savunması alındığından yurt dışı talimat yazılması
yönündeki karardan vazgeçilmesine karar verilmiştir.
21. İstanbul 5. Anadolu
Ağır Ceza Mahkemesi 22/10/2015 tarihli ve E.2014/155, K.2015/359 sayılı kararıyla
tüm sanıkların suç işlemedikleri gerekçesiyle beraatine
karar vermiş, dosyada yer alan delillerin sahte olduğu kanaatine vararak bu
sahtecilikten sorumlu olduğu iddia edilen şahıslar hakkında şikâyette
bulunmuştur. Beraat kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Yukarıda ayrıntı ve gerekçeleri yazıldığı
üzere sanıkların üzerlerine atılı suçları işledikleri yönünde somut, kabul
edilebilir, her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delillerin dosya
kapsamında elde edilemediği anlaşıldığından, tüm sanıkların üzerlerine atılı
bulunan suçlardan ayrı ayrı beraatlerine karar
verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Mahkememize açılan tüm dava
dosyaları ile ilgili olarak yukarıda ayrıntılı bir şekilde değerlendirmeler
yapıldığı, suç konusunu oluşturan delillerle ilgili ayrıntıların gerekçeli bir
şekilde anlatıldığı, delillerin kanuna aykırı bir şekilde elde edilişi, imaj
alma işlemlerinin yapılmamış oluşu, dijital delillere el konulduktan sonra ve
dijital delillerin soruşturma makamlarının elinde iken verilerle oynanmış
oluşu, ekleme ve silinme işlemlerinin yapılıp verilerin değiştirilmiş oluşu,
benzer tüm dava dosyalarında özel olarak belirlenmiş aynı kişilerin tüm
soruşturma aşamalarında görev almış olmaları, dijital delillerin incelenmesine
yönelik soruşturma ve kovuşturma aşamasında takınılınan
olumsuz tavırlar, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için sanıklar ve müdafiileri tarafından yapılan pek çok talebin kanuna uygun
gerekçe gösterilmeden reddedilmiş oluşu dikkate alındığında soruşturma ve
kovuşturma makamında görev alanların belli bir grup ya da yapı adına hareket
ettiklerine dair kuvvetli şüphelerin bulunması, açıkça delillere el konulduktan
sonra sahteciliğin yapılmış olduğunun belirlenmesi dikkate alındığında
sorumluların tespit edilerek cezalandırılmaları gerektiği kanaatine
varıldığından bu konuda suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmesi gerektiği
kanaatine varılmıştır."
22. Bu karar temyiz edilmeden 19/11/2015 tarihinde
kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
23. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Yakalama emri ve nedenleri" kenar
başlıklı 98. maddesi şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde çağrı üzerine
gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında, Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine sulh ceza hâkimi tarafından yakalama emri düzenlenebilir. Ayrıca,
tutuklama isteminin reddi kararına itiraz halinde, itiraz mercii tarafından da
yakalama emri düzenlenebilir.
(2) Yakalanmış iken kolluk görevlisinin
elinden kaçan şüpheli veya sanık ya da tutukevi veya ceza infaz kurumundan
kaçan tutuklu veya hükümlü hakkında Cumhuriyet savcıları ve kolluk kuvvetleri
de yakalama emri düzenleyebilirler.
(3) Kovuşturma evresinde kaçak sanık hakkında
yakalama emri re'sen veya Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine hâkim veya mahkeme tarafından düzenlenir.
(4) Yakalama emrinde, kişinin açık eşkâli,
bilindiğinde kimliği ve yüklenen suç ile yakalandığında nereye gönderileceği
gösterilir."
24. 5271 sayılı Kanun'un
"sanığın duruşmadan bağışık tutulması" kenar başlıklı 196.
maddesinin (2) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha
fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle
sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve
müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması zorunlu değildir.
Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip
istemediği sorulur.
(6) Yurt dışında bulunan sanığın, belirlenen
duruşma tarihinde hazır bulunmasının zorluğu halinde, bu tarihten önce duruşma
açılarak veya istinabe suretiyle sorgusu yapılabilir."
B. Uluslararası Hukuk
1. Sözleşme Metinleri
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özgürlük ve güvenlik hakkı"
kenar başlıklı 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına
sahiptir."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin İçtihadı
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme'nin 5.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında geçen "özgürlük"
kavramı, kişinin fiziksel özgürlüğünü kapsamaktadır (Engel ve diğerleri /Hollanda, B. No: 5100/71; 5101/71;
5102/71; 5354/72; 5370/72, 8/6/1976, § 58). AİHM, özgürlükten yoksun bırakmanın
nesnel ve öznel iki unsurunun bulunduğunu belirtmektedir. Buna göre nesnel
unsur, kişinin göz ardı edilemeyecek uzunlukta bir süre boyunca sınırları belli
bir yere kapatılması; öznel unsur ise bu kapatılmanın geçerli bir rızaya
dayanmamasıdır (Storck/Almanya, B. No: 61603/00, 16/6/2005, §
74).
27. AİHM'e göre kişilerin fiziksel
özgürlüğünün konu edildiği Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
amacı hiç kimsenin özgürlüğünden keyfî bir biçimde mahrum bırakılmamasını
güvence altına almaktır. Yalnızca seyahat özgürlüğüne ilişkin kısıtlamalar ise
bu maddenin değil Sözleşme'ye ek 4 No.lu Protokol'ün
2. maddesinin kapsamına girmektedir. Bununla birlikte özgürlükten mahrum
bırakma ve özgürlüğün kısıtlanması arasındaki fark esasa ya da niteliğe ilişkin
olmayıp bir derece ya da yoğunluk farkıdır. Bir kimsenin 5. madde anlamında
özgürlüğünden mahrum bırakılıp bırakılmadığının değerlendirilmesinde somut
olayın özelliklerinin yanı sıra uygulanan tedbirin çeşidi, süresi, etkileri ve
uygulanma şekli gibi çeşitli faktörlerin dikkate alınması gerekir (Guzzardi/İtalya, B. No: 7367/76, 6/11/1980, §§ 92,
93).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 20/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Anayasa'nın 19. Maddesinin 3. Fıkrasının
İhlal Edildiği İddiası Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
29. Başvurucu, yakalama kararının kaldırılması yönündeki
talebinin reddine ilişkin gerekçelerin yeterli olmadığını, tedavisi amacıyla
yurt dışında bulunduğunu, ancak bu hususa derece mahkemesinin ret gerekçesinde
değinilmediğini, hiçbir somut delil ve olgu olmaksızın hukuka aykırı bir
şekilde hakkında yakalama kararı çıkarıldığını, kendisi ile aynı davada
yargılanan diğer sanıkların tahliye edildiğini ve haklarındaki yakalama
kararlarının kaldırıldığını, hakkında verilen yakalama kararının kaldırılması
gerektiğini, kaçak sanık gerekçesiyle yakalama kararı verilebilmesi için
kişinin hakkındaki soruşturmanın sonuçsuz kalmasını sağlama kastının olması gerektiğini
oysa kendisinin tedavi amacıyla yurt dışında bulunduğunu, yetkisiz mahkemece
hukuka aykırı elde edilen deliller doğrultusunda yakalama kararı verildiğini
ileri sürmüştür.
30. Bakanlık görüşünde, başvurucu hakkındaki yakalama kararının
3/4/2015 tarihinde kaldırıldığı dolayısıyla başvurucunun mağdur sıfatının
kalmadığı ileri sürmüştür.
31. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvurunun
kabul edilebilirlik şartları taşıdığını, ihlalin sonradan ortadan kalkmış
olmasının o ana kadar gerçekleşen mağduriyeti ortadan kaldırmayacağını ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu iddialarının özünün
tutuklamaya yönelik yakalama kararının hukuka aykırılığına ilişkin olduğu
anlaşılmış ve başvurucunun şikâyetleri Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrası kapsamında değerlendirilmiştir.
33. Yakalama emirlerinin infaz edilmediği dönemde temel hak ve
hürriyetlere yönelik bazı etkileri bulunsa da bu dönemde henüz kişilerin
fiziksel özgürlükleri maddi olarak kısıtlanmamış olduğundan söz konusu
etkilerin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olarak
nitelendirilmesi mümkün değildir (Galip Öğüt
[GK], B. No:
2014/5863, 1/3/2017, § 41). Sonuç olarak başvurucunun kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkına müdahalede bulunulmamıştır.
34. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddiasına ilişkin olarak
bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
2. Anayasa'nın 19. Maddesinin 8. Fıkrasının
İhlal Edildiği İddiası Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu, yakalama kararının devam etmesine yönelik karara
yaptığı itirazın Cumhuriyet savcısının görüşünün alınmasını müteakiben
kendisinin görüşü alınmaksızın incelendiğini, yakalama kararının devamına
itiraz edilemeyeceğine ilişkin mahkeme görüşünün yanlış olduğunu ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
36. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın
kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili
bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
37. Başvurucunun bu şikâyetleri Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası kapsamında değerlendirilmiştir.
38. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, herhangi bir
nedenle özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiye, özgürlüğünden yoksun
bırakılmasının yasaya uygunluğunun özünü oluşturan usule ve esasa ilişkin
koşullar ile ilgili olarak yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı
tanımaktadır. Hürriyeti kısıtlanan kişinin şikâyetleri ile ilgili olarak
yetkili yargı merciince yapılacak değerlendirmenin, adli nitelik taşıması ve
özgürlükten mahrum bırakılan kişilerin itirazları bakımından uygun olan
teminatları sağlaması gerekir.Ayrıca tutulmanın
yasaya aykırı olup olmadığının hâkim önünde etkili olarak incelenmesini talep
etme ve tutmanın gerekli olup olmadığının yetkililer tarafından hızlı bir
şekilde tespit edilmesini isteme hakkını da teminat altına almaktadır (Firas Aslan ve Hebat Aslan,
B. No: 2012/1158, 21/11/2013, §§ 64-66).
39. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası yakalama veya
tutuklama yoluyla özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilere bir takım usuli güvenceler sağlamaktadır. Bununla birlikte anılan
güvencelerin fiziki olarak hürriyeti kısıtlanmış kişilere yönelik olduğu
görülmektedir. Somut olayda başvurucunun özgürlüğünden yoksun bırakılmadığı
dikkate alındığında Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan
güvencelerin başvurucuya sağlanması gerekli değildir.
40. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddiasına ilişkin olarak
bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
B. Adil Yargılanma Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Adil Yargılanma Hakkına İlişkin Olup Makul
Sürede Yargılanma Hakkı Dışındaki İhlal İddiaları Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
41. Başvurucu, mahkemenin istinabe yasağı bulunduğu gerekçesiyle
savunmasını istanabe yoluyla almamasının mevzuata
aykırı olduğunu, yargılamayı yapan mahkemenin tarafsızlığını kaybettiğini,
masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına
sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru
yapabileceği sayılmıştır. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir
kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön
koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar; başvurucunun, kamu
gücünün eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı "güncel bir hakkının
ihlal edildiği" iddiasında bulunması, iddia edilen ihlalden kişinin
"kişisel olarak ve doğrudan" etkilenmiş olması ve bunların sonucunda
başvurucunun "mağdur" olduğunu iddia etmesidir (Fetih Ahmet Özer, B.
No: 2013/6179, 20/3/2014, § 24).
43. Bir başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilebilmesi
için başvurucunun mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp iddia edilen
ihlalden doğrudan etkilendiğini, bir başka ifadeyle mağduriyetini kanıtlaması
gerekir. Bu itibarla mağdur olduğu zannı veya şüphesi mağdurluk statüsünün
kabulü için yeterli değildir (Ayşe Hülya
Potur, B. No: 2013/8479, 6/6/2014, § 24).
44. Diğer yandan bir şüpheli hakkında yürütülen ceza
soruşturmasının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlanması veya
açılmış olan davanın ertelenmesi, düşürülmesi ya da sanığın beraatine
hükmedilmesi hâlinde -makul sürede yargılanma hakkına ilişkin iddialara halel
gelmemek şartıyla- bu kişilerin adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle
mağdur olduklarının kabulü mümkün değildir. Ancak bu durum, soruşturma veya
kovuşturmaların yukarıda belirtilen sonuçlarının adil yargılanma hakkı
dışındaki haklara etkisinin incelenmesine engel teşkil etmez (Mustafa Kamil Uzuner ve Mustafa Kadir Gül,
B. No: 2013/3371, 9/3/2016, § 52).
45. Başvuru konusu olayda başvurucu hakkında açılan kamu davası
beraat kararıyla sonuçlandığından başvurucunun mağdur sıfatı bulunmamaktadır.
46. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiği İddiası Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
47. Başvurucu, savunmasının uluslararası istinabe yoluyla
alınmaması nedeniyle davanın makul sürede bitirilmediğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
49. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden
davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
50. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
51. Somut başvuru açısından makul süre değerlendirmesinde
sürenin başlangıç tarihi, başvurucunun evinde arama yapıldığı ve böylece
başvurucunun isnattan haberdar olduğu anlaşılan 13/4/2009 tarihidir. Sürenin
bitiş tarihi ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. Bu
kapsamda somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, İstanbul
Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi kararının kesinleştiği tarih olan 19/11/2015
tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
52. Somut olayda başvuruya konu davada dört ayrı davanın
birleştirildiği ve seksen dört sanığın yargılandığı, bu nedenle davanın
karmaşık nitelikte olduğu; başvurucunun yargılama süresinin önemli bir kısmında
yurt dışında bulunması sebebiyle yargılama sürecinin uzamasında kusurunun
bulunduğu ileri sürülebilirse de başvurucunun kurgusal nitelikte olan,
soruşturma ve kovuşturma aşamasında yer alan kişilerce oluşturulmuş sahte delillere
dayanılan bir dava sürecine muhatap kılındığı anlaşılmaktadır. Davada verilen
beraat kararı sıradan bir beraat kararı değildir. Bu dava, gerekçeli kararda da
belirtildiği gibi delillerin kanuna aykırı bir şekilde elde edildiği, el
konulan deliller üzerinde sahteciliğin yapıldığı, benzer tüm dava dosyalarında
özel olarak belirlenmiş aynı kişilerin tüm soruşturma aşamalarında görev
aldığı, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için sanıklar ve müdafiileri
tarafından yapılan pek çok talebin kanuna uygun gerekçe gösterilmeden
reddedildiği, soruşturma ve kovuşturma makamında görev alanların belli bir grup
ya da yapı adına hareket ettiklerine dair kuvvetli şüphelerin bulunduğu bir
davadır. Başvurucunun yargılama sürecinin uzamasında kusurunun bulunduğu kabul
edilebilir olmakla birlikte soruşturma ve kovuşturma makamlarının kusurunun
başvurucunun kusurunun ötesine geçtiği anlaşılmaktadır. Yargılama sürecinin
uzunluğu, büyük oranda soruşturma ve kovuşturma makamlarının eylemlerinden
kaynaklanmaktadır. Bu açıklamalar doğrultusunda somut olayda 6 yıl 7 aylık
yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
53. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
54. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
55. Başvurucu, bireysel başvuru dilekçesinde tazminat hakkını
saklı tuttuğunu belirtmiş, ancak bireysel başvuru süresi geçtikten sonra,
17/6/2016 tarihinde Adalet Bakanlığına cevap dilekçesinde 100.000 TL manevi
tazminat talebinde bulunmuştur. Bu tazminat talebinin geçerli bir tazminat
talebi olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
56. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkına ilişin olup makul sürede yargılanma
hakkı dışındaki ihlal iddialarının kişi
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil Yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
D. 206,10 ve1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10
TL harç oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.