TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
REYYAN İÇ VE DIŞ TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/17588)
|
|
Karar Tarihi: 28/9/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Reyyan İç ve
Dış Ticaret Limited Şirketi
|
Temsilcisi
|
:
|
İbrahim DAĞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa
Kemal BÖGÜN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Dahilde İşleme İzin Belgesinin (DİİB), verilen taahhüd yerine getirilmediği ve ilgili düzenlemelere aykırı
kullanıldığı gerekçesiyle iptaline ilişkin idari işlemin iptali istemiyle
açılan davanın DİİB'nin revize edildiğine dair belge
sunulmasına rağmen reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, ilgili mahkeme
kararlarının sunulan belgeler incelenmeksizin gerekçesiz olarak reddedilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/11/2014 tarihinde Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/3/2015 tarihinde
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından başvuru hakkında bir görüş
bildirilmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu şirketin 80.000 kg kabuklu ceviz ithali
karşılığında 56.000 kg cevizli üzüm sucuğunu ihraç edeceği, ihraç edilecek
gıdanın % 50'sinin ceviz içinden oluşacağı (28.000 kg) taahhüdü ile Ekonomi
Bakanlığınca (yeni adı Gümrük ve Ticaret Bakanlığı) adına 3/10/2011 tarihinde
2011/D1-05664 sayılı DİİB düzenlenmiştir.
7. Başvurucu 8/6/2012 tarihinde ürettiği gıda ürününün bir
partisini başka bir şirket aracılığıyla ihraç etmek üzere Gaziantep Serbest
Bölgesine götürerek ihracat beyannamesi düzenlemiş, gümrük işlemleri yaparken
Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat Müdürlüğü tarafından numune olarak
alınan beş üründe ceviz oranının taahhüdün çok altında (% 20) çıkması üzerine
gıda mühendisi bilirkişilerce daha sonra incelenmek üzere gıda ürünü içinde
bulunduğu araçla birlikte mühürlenerek tutanakla muhafaza altına alınmıştır.
Tutanağı başvurucu şirket yetkilisi itirazsız imzalamıştır.
8. 11/6/2012 tarihinde Gümrük Müdürlüğü yetkilileri, gıda
mühendisi bilirkişi ile başvurucu ve ihracatı gerçekleştirecek şirket
temsilcileri ile birlikte muhafaza altına alınan üründen 50 farklı kutudan 100
adet olmak üzere üç takım numune alarak gıda ürünü ve araç sahiplerine teslim
etmiştir. Bu işlem de tutanağa bağlanmış ve tutanak başvurucu şirket temsilcisi
tarafından itirazsız imzalanmıştır.
9. 12/6/2012 tarihinde Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat
Müdürlüğü görevlileri Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/32668 sayılı
hazırlık soruşturması kapsamında başvurucu şirketin işyerine giderek inceleme
yapmışlar ve tüm işyerinde 1.641,56 kg ceviz içi bulunduğunu tutanakla tespit
altına almışlardır. Tutanakta başvurucu şirket temsilcisine kalan ceviz içinin
nerede bulunduğu sorulduğunda 4.000 kg ceviz içinin ipe dizilmek üzere Adana'da
bir şahsa gönderildiğini beyan etmiş, ceviz kabuklarını ise yaktığını ifade
etmiştir. İşyerindeki ürünlerin de her birinden 100 adet olmak üzere üç takım
numune alınmıştır. Başvurucu temsilcisi bu tutanağı da itirazsız olarak
imzalamıştır.
10. Gıda mühendisi bilirkişi tarafından alınan numuneler
incelenerek hazırlanan 13/6/2012 tarihli raporda alınan ürünlerde ceviz içi
oranının % 19,8 olduğu tespit edilmiştir.
11. Yapılan incelemede Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat
Müdürlüğü tarafından 15/8/2012 tarihinde tutanakla başvurucu temsilcisinin
ifadesi alınmıştır. Başvurucu temsilcisi ifadesinde, eksik olan ceviz içini,
üretim sırasında % 25-30 arasında fire verdiği, 4.000 kg ceviz içini ipe dizmek
üzere Adana'da Y.D. isimli şahsa gönderdiği ve 8/6/2012 tarihinde Dış Ticaret Müsteşarlığına
başvurarak DİİB'nde revize yaparak sucuklu cevizde
ceviz içi oranını % 50'den % 28'e düşürdüğü şeklinde açıklamıştır. Tutanakta
başvurucu temsilcisine sorulan revize başvurusunun neden Müdürlükçe yapılan
tespit tarihinde yapıldığı sorusu bürokratik sürecin işleyişi ile tarihin denk
geldiği şeklinde; DİİB'ne neden fire ile ilgili kayıt
koydurmadığı sorusu ise Ticaret Odasından bu konuda belge alınamadığı, ancak,
daha sonra bu konuda belge verildiği iddiaları ile açıklanmıştır. Başvurucu
temsilcisi, Dahilde İşleme Rejimi Tebliğinin 45. maddesine göre, ithal edilen
malı stoklarında bulundurulması gerektiği halde neden Adana'ya gönderdiği
sorusunu ise Gaziantep'te bu işi yapan kişilerin olmaması ile açıklamış ve
bilirkişi tarafından hazırlanan rapora itirazı olmadığını ifade etmiştir.
12. Yapılan tespitler üzerine Ekonomi Bakanlığı İhracat Genel
Müdürlüğünün 3/7/2012 tarihli ve 47007 sayılı işlemiyle başvurucuya ait DİİB
iptal edilmiştir.
13. Başvurucu işleme konu iddiaların yargılama aşamasında olduğu,
henüz hakkında kesinleşmiş bir mahkeme hükmü bulunmadığı, idari işlemle ağır
bir mali yük altında kalacağı gerekçesiyle söz konusu işlemin iptali talebiyle
Ankara 13. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açmıştır.
14. Mahkeme 18/10/2013 tarihli ve E.2012/1191, K.2013/1240
sayılı kararıyla talebi reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Olayda, Gaziantep Gümrük Muhafaza ve
Kaçakçılık İstihbarat Müdürlüğü'nce yapılan denetimlerde, davacı şirkete ait
03.10.2011 tarihli ve 2011/D1-05664 sayılı Dahilde İşleme İzin Belgesi
kapsamında işlem gören 08.06.2012 tarihli gümrük beyannamesi muhteviyatı 6845
kg. cevizli sucuk cinsi eşyadan alınan numunelerin analizi sonucunda hazırlanan
raporda ortalama ceviz oranının % 19,08 olarak tespit edildiği, Gaziantep Sulh
Ceza Mahkemesi'nin 12.06.2012 tarihli ve 2012/689 değişik iş no.lu dosyasında
alınan karar ile, firma adresinde söz konusu DİİB kapsamında getirilen eşyalar
ile ilgili yapılan aramada, ihracatı gerçekleştirilmeyen ithal eşyasının işlem
görmüş ürün olarak ve/veya ithal edildiği şekliyle bulunamadığı, davacının DİİB'e ilişkin kayıtları incelendiğinde, cevizli üzüm
sucuğu imalatında birimde % 40 ceviz kullanacağını taahhüt ederek, belge
kapsamında ithali öngörülen 80.000 kg. kabuklu ceviz cinsi eşyanın tamamının
ithalatının yapıldığının anlaşıldığı, durumun davalı idareye intikali üzerine
davacıya ait dahilde işleme izin belgesinin iptal edildiği görülmektedir.
Bu durumda, davacının % 40 ceviz kullanacağını
taahhüt ederek gerçekleştirdiği ithalat neticesinde imal ettiği sucuklarda
ceviz oranının taahhüdüne uymadığının tespiti, ithal ettiği 80.000 kg cevizin
sucuk üretiminde kullanılması gerekirken eksik kullanılan 1.369 kg iç ceviz ile
stokta bulunması gerekirken bulunamayan 10.555,44 kg iç ceviz cinsi eşyanın
nerede olduğunun tespit edilememesi nedeniyle, ilgili mevzuatı uyarınca davacı
adına düzenlenen 2011/D1-05664 sayılı Dahilde İşleme İzin Belgesinin iptal
edilmesine ilişkin 03/07/2012 tarih ve 47007 sayılı işlemde hukuka aykırılık
bulunmamaktadır."
15. Başvurucu tarafından kararın temyiz edilmesi üzerine
Danıştay Onuncu Dairesi önce 24/4/2014 tarihli ara kararıyla DİİB'nde revize yapılıp yapılmadığı, kapatılması için ek
süre verilip verilmediği ve geçerlilik durumu; açılan ceza davasının hangi
aşamada bulunduğu; gıda ürününün Adana'ya gönderildiği
ile ilgili iddianın araştırılmasına yönelik inceleme yapılıp yapılmadığı
konularında davacı ve davalının cevap vermesi için otuz gün süre vermiştir.
16. Daire 8/7/2014 tarihli ve E.2014/509, K.2014/4623 sayılı
ilamıyla Mahkeme kararını onamıştır.
17. Bu karar başvurucu vekiline 9/10/2014 tarihinde tebliğ
edilmiş ve 6/11/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olmadığı
tespit edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
18. 27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 80.
maddesi şöyledir:
“1. Dahilde işleme ve hariçte işleme
rejimleriyle ilgili usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca belirlenir.
2.
Yararlanılacak rejime ilişkin özel hükümler saklı kalmak üzere, ekonomik etkili
rejimlerin kullanımına ilişkin izinler ile 95 inci maddenin 1 inci fıkrasında
belirtilen antrepo işletme izni;
a)
İşlemlerin usulüne uygun olarak yürütülmesi için gerekli taahhütnamelerin ve
teminatların verilmesi,
b)
Gümrük idarelerinin, rejimi denetim altında tutabilmesi veya izleyebilmesi için
yapması gereken idari düzenlemelerin, söz konusu rejimden hedeflenen ekonomik
amaçlarla orantılı olması,
Halinde verilir.”
19. 17/1/2005 tarihli ve 2005/8391 sayılı Bakanlar Kurulunun
Dahilde İşleme Rejimi Kararı'nın 1. maddesi şöyledir:
“Bu Karar; Dünya piyasa fiyatlarından hammadde
temin etmek suretiyle ihracatı artırmak, ihraç ürünlerine uluslararası
piyasalarda rekabet gücü kazandırmak, ihraç pazarlarını geliştirmek ve ihraç
ürünlerini çeşitlendirmek amacıyla hazırlanmıştır."
20. 2005/8391 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'nın 21. maddesi
şöyledir:
“Firmanın talep etmesi halinde, kullanılmayan
dahilde işleme izin belgesi iptal edilir.
Bu Karar ve bu Karara istinaden yayımlanacak
tebliğ ve genelge hükümlerine uyulmadığının, dahilde işleme izin
belgesinin/dahilde işleme izninin düzenlenmesi veya revizesi için ibraz edilen
bilgi ve belgeler ile belge/izin kapsamında yapılan işlemlerin gerçek dışı
olduğunun veya gerçeği yansıtmadığının yahut belgenin/iznin sahtesinin
düzenlendiğinin veya üzerinde tahrifat yapıldığının tespiti halinde; ilgili
belge/izin iptal edilir ve ilgililer hakkında kanuni işlem yapılır. Ayrıca, bu
belge/izin sahibi firmaya ait dahilde işleme izin belgelerine/dahildeişleme izinlerine(bu firmaların bir başka firmanın belgesinde
yan sanayici olması da dahil)1 (bir) yıl süreyle indirimli teminat uygulanmaz.
İptal edilen belge/izin ile ilgili olarak, 22 nci madde hükümlerine göre işlem yapılır."
21. 20/12/2006 tarihli ve 26382 sayılı resmî gazetede yayımlanan
Dış Ticaret Müsteşarlığının 2006/12 sayılı Dahilde İşleme Rejimi Tebliği'nin
(Tebliğ) 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Dahilde işleme izin belgesi/dahilde işleme
izni kapsamında ihracatı gerçekleştirilmeyen ithal eşyasının, işlem görmüş ürün
ve/veya ithal edildiği şekliyle belge/izin sahibi firma ve/veya yan sanayici
firmanın stoklarında bulundurulması zorunludur."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 28/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu DİİB'nin Gaziantep
Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat Müdürlüğünün 29/6/2012 tarihli ve 2063
sayılı yazısı üzerine Ekonomi Bakanlığı İhracat Genel Müdürlüğünce iptal
edildiğini, oysa söz konusu ihracatın, yaptığı başvuru üzerine Gaziantep
Cumhuriyet Başsavcılığı yazısıyla serbest bırakıldığını, Danıştayca
ara kararı ile istenen bilgi ve belgeler sunulmasına karşın temyiz talebinin
gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini, işlerine ilişkin revizyonun belgeli
olduğunu, yargılama aşamasında bu hususun değerlendirilmediğini, Adana ilindeki
kişinin yan sanayici sayılması gerektiğini, bu kişinin stoklarının taleplerine
rağmen incelenmediğini, maddi ve manevi kayba uğradığını belirterek Anayasa'nın
35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının ve 36. maddesinde yer alan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılama
yapılması talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının mülkiyet ve
gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlaline İlişkin İddia
25. Başvurucu,
Danıştay tarafından ara kararıyla istenen bilgi ve belgeler sunulmasına karşın
temyiz talebinin gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini, işlerine ilişkin
revizyonun belgeli olduğunu, Y.D. isimli kişinin yan sanayici olduğunu,
yargılama aşamasında bu hususların değerlendirilmediğini belirterek gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır."
27. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı
organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak
da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
birisidir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının
gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama
hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat
Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
28. Mahkemelerin hükümleri için gerekçe yazmaları gerekmekle
birlikte bu, tarafların tüm iddialarına detaylı yanıt vermek zorunluluğu
şeklinde anlaşılmamalıdır. Gerekçe yazma yükümlülüğünün ileri sürülen
iddiaların davanın sonucuna etkisi yönünden her davanın şartları çerçevesinde
değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda ileri sürülen iddianın
kabulü hâlinde davanın sonucuna etkili olması bekleniyor ise mahkemelerin bu
iddiayı değerlendirmeleri gerekebilir (Mustafa
Ünlü, B. No: 2013/735, 17/9/2014, § 45).
29. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), derece
mahkemelerinin kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmadığını,
ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili
olması hâlinde mahkemelerin bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda
olabileceğini, böyle bir durumda dahi ileri sürülen iddiaların zımnen reddinin
yeterli olabileceğini belirtmiştir (Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91,
9/12/1994, §§ 27, 28).
30. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin
kararını uygun bulması halinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit
bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz
merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini,
derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu
göstermesidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
31. Somut Başvuru konusu olayda başvurucu şirket, belli
koşulları taahhüt ederek adına DİİB düzenletmiş ve belli avantajlar ile gıda
maddesi ithal etmiştir. İhracat işlemleri gerçekleştirilirken İdarece yapılan
ilk incelemede, ithal edilen gıda maddesinin taahhüt edilen oranın çok altında
kullandığı tespit edilerek başvurucu hakkında işlem yapılmış ve ihraç edilmek
istenen üründen numune alınmıştır. Daha sonra başvurucunun işyerinde yapılan
incelemede de ithal edilen gıda malzemesinin eksik olduğu tespit edilmiş,
işyerinde bulunan ürünlerde yine DİİB'de taahhüt
edilen oranın çok altında ithal mal kullanıldığı tespit edilerek numune
alınmıştır. Alınan numuneler bilirkişiye teslim edilmiş ve 13/6/2012 tarihli
bilirkişi raporunda, ürünlerde ceviz içi oranını % 19,8 olduğu (başvurucunun %
50 olan taahhüdünün çok altında) tespit edilmiştir. Başvurucu şirket temsilcisi
tüm bu işlemlere nezaret etmiş ve tutanakları itirazsız imzalamıştır. Başvurucu
bilirkişi raporuna da itiraz etmemiş, % 25-30 fire kaybı hakkında, konuyla
ilgili ilk işlemin yapıldığı 8/6/2012 tarihinde gerçekleştirdiği revize işlemi
ile kendisinde olması gereken ve izinsiz başka yere göndermesinin yasaklandığı
ithal malı Adana'ya üçüncü bir şahsa işlem yapılmak üzere gönderdiği iddiası
ile açıklamıştır.
32. Yapılan tespitler sonrasında başvurucuya ait DİİB iptal
edilmiş, başvurucunun açtığı davada ise Mahkeme, yaptığı incelemede daha önce
yapılan bu tespitler sonucunda başvurucunun taahhüdüne uymadığının sabit olduğu
kanaatine ulaşarak davayı reddetmiştir. Danıştayda
yapılan temyiz incelemesinde ise önce olayın detayları hakkında taraflardan
bilgi ve belge istenmiş daha sonra ise ilk derece mahkemesi kararı benimsenerek
karar onanmıştır.
33. Başvurucunun ihraç ettiği gıda imalatında kullanılan ceviz
içinin, taahhüdün çok altında olduğu kendisinin de itirazı olmaksızın sabittir.
Başvurucu eksik ithal malı başka bir şehre gönderdiğini de kendisi beyan
etmektedir. Bu durumun Tebliğ'in 45. maddesine aykırı olduğu da sabittir.
Başvurucunun durumu izah etmek için yaptığı revizyon, hakkında işlem yapıldığı
gün gerçekleştirilmiş, başvurucu fireye ilişkin belgeyi ise hem çok sonra
sunmuş, hem de taahhüdüne yansıtmamıştır.
34. Mahkeme, başvurucunun adına düzenlenen DİİB'nin,
ithal edilen ürünün ihraç edilen üründe kullanma oranı taahhüdüne ve bu
konudaki düzenlemelere uygun davranılmadığı gerekçesiyle iptaline ilişkin
işlemi, bu tespitin DİİB'nin iptali için yeterli
olduğu kanaatiyle hukuka uygun bulmuş, sonuca ulaştıracak yeterli gerekçeye
ulaştıktan sonra bunun dışındaki iddiaları tartışmaya gerek görmemiştir.
35. Danıştay Onuncu Dairesi ise önce 24/4/2014 tarihli ara
kararıyla dosyaya ilişkin bazı bilgi ve belgelerin taraflarca açıklanmasını
istemiş, taraflar bu konuda ellerindeki bilgi ve belgeleri sunmuşlar, ardından
Daire, ilk derece mahkemesi kararını uygun bularak ve bunu gerekçesinde izah
ederek temyiz başvurusunu reddetmiştir. Temyiz incelemesi yapan Dairenin,
istediği bilgi ve belgelerden sonra derece mahkemesi ile aynı kanaate varması
ve bunu gerekçesinde göstermesi halinde detaylı gerekçe yazmaması tek başına
gerekçeli karar hakkının ihlali anlamına gelmez. Bu durumda, başvuruya konu
mahkeme kararlarının hükme dayanak oluşturmaya yetmeyecek derecede gerekçesiz
olduğu söylenemez.
36. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkının ihlaline
yönelik şikâyetin diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mülkiyet Hakkının
İhlaline İlişkin İddia
37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
38. Başvurucu, adına düzenlenen DİİB'in
iptal edildiğini, oysa söz konusu ihracatın, yaptığı başvuru üzerine Gaziantep
Cumhuriyet Başsavcılığının yazısıyla serbest bırakıldığını, işlerine ilişkin
revizyonun belgeli olduğunu ve Adana ilindeki kişinin yan sanayici sayılması
gerektiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
a. Mülkiyete Müdahalenin Varlığı Türü
39. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
40. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) Ek (1) No.lu
Protokol'ün "Mülkiyetin korunması"
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri
yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
41. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 03/04/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
42. Anayasa ve Sözleşmenin ortak koruma alanındaki mülkiyet
hakkı özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı
kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu alanlarda kabul edilen
mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı içtihatlarından bağımsız olarak
özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin
Remzi Polge, B. No:2013/2166, 25/6/2015, §
31).
43. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında yer alan
mülkiyet hakkı, mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir
kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün, mülkiyetini kazanma hakkı,
kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa ve Sözleşme'yle korunan mülkiyet kavramı içerisinde değildir.
Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda, bir "ekonomik değer"
veya icrası mümkün bir "alacak" iddiasını elde etmeye yönelik
"meşru bir beklenti", Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak koruma
alanında yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No:
2012/636, 15/4/2014, § 36,37).
44. Dahilde işleme izin belgesi, ihracatı teşvik amacıyla ithali
gümrük vergisine tabi ara mallara ya da girdilere, ilgili düzenlemelere ve
taahhüde uyulması ve ihraç edilecek ürünlerde kullanılmaları kaydıyla gümrük
vergisi muafiyeti ve kolaylığı getiren Dış Ticaret Müsteşarlığı´nca düzenlenen
bir belgedir. Dahilde işleme izin belgesi, adına düzenlenen kişiye vergi
muafiyeti ve kolaylığı yoluyla belli bir ekonomik değer katkısı sağladığından
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı
kapsamında “mal ve mülk” kavramı
içinde değerlendirilmesi gerekir.
45. Anayasa’nın 35. maddesi ve (1) No.lu Protokol’ün 1. maddesi
benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir. Her iki düzenleme de üç
kural ihtiva etmektedir. Sözleşme'nin ilk cümlesi herkese mülkünden barışçıl
yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş manada mülkiyet hakkını
tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise kişilerin hangi koşullarda
mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere ait mülkiyetin hangi
koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına almaktadır (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No:
2013/1301, 30/12/2014, § 45).
46. Her iki düzenlemenin üçüncü cümlelerinde ise mülkiyetin
kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın 35.
maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer verirken,
Sözleşmeye Ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci fıkrası devletlere
mülkiyeti kamu yararına düzenleme ve vergiler ve diğer katkılar ile cezaların
tahsili konusunda gerekli gördükleri yasaları uygulama konusundaki haklarını saklı
tutarak taraf devletlerin genel yarara uygun olarak “mülkiyetin kullanımını kontrol” yetkisine sahip olduklarını
kabul etmektedir. Bununla beraber Anayasa’nın birçok maddesi ilgili olduğu
hususta devlete mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da mülkiyeti düzenleme
yetkisi vermektedir (Necmiye Çiftçi ve
diğerleri, § 46, 47).
47. AİHM'e göre ikinci ve üçüncü
kurallar, mülkiyetten barışçıl yararlanma ilkesi şeklinde ifade edilen birinci
kuralın özel görünüm şekilleridir ve bu nedenle genel nitelikli birinci kuralın
ışığı altında anlaşılmaları gerekmektedir (James
ve Diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 8793/79, 21/2/1986, §
37).
48. Başvuru konusu başvurucuya verilen DİİB'nin
iptal edilmesi genel itibarıyla mülkiyetin kullanımını düzenleme ve kontrol etme
amacı taşıdığından başvurunun, mülkiyetin kullanımının düzenlenmesi veya
kontrol edilmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
b. Müdahalenin Kanuniliği
49. Anayasa’nın 35. ve 13. maddelerinde mülkiyet hakkına
getirilecek sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması gerektiği
hüküm altına alınmaktadır. AİHM, yasada öngörülen koşulları, bir diğer ifadeyle
hukukiliği geniş yorumlayarak istikrar kazanmış yargı kararlarına dayanan
içtihat yoluyla geliştirilmiş ilkelerin de hukukilik şartını karşılayabildiğini
kabul ederken (Malone/Birleşik Krallık, B. No: 8691/79,
2/8/1984, §§ 66-68), Anayasa, tüm sınırlandırmaların mutlak manada kanunla
yapılacağını öngörerek Sözleşme’den daha geniş bir
koruma sağlamaktadır (Mehmet Akdoğan ve
diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013,§ 31).
50. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da
bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebilecekleri kadar hukuki belirlilik
taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun
sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, § 55). Hukuki
belirlilik ilkesinin alt ilkeleri olan "ulaşılabilirlik"
ilgili hukuki düzenlemenin aleni olmasını, yani yayımlanmasını ifade etmekte (Spaček, s.r.o./Çek Cumhuriyeti,
B. No: 26449/95, 9/11/1999, §§ 54-61),"öngörülebilirlik"
ise hukuk kuralının uygulanması hâlinde doğabilecek sonuçların önceden tahmin
edilebilmesi anlamına gelmektedir (Hentrich/Fransa, B. No: 13616/88, 22/9/1994, § 42).
51. Başvurucu adına düzenlenen belgenin iptaline dayanak olan
4458 sayılı Kanun ile 2005/8391 sayılı Bakanlar Kurulunun Dahilde İşleme Rejimi
Kararı ve 2006/12 sayılı Dahilde İşleme Rejimi Tebliği ulaşılabilir olup
başvurucu hakkında uygulanan hükümleri anlaşılabilir açıklıkta ve kişilerin
eylemlerini önceden bilecekleri şekilde öngörülebilir olduğu anlaşıldığından
müdahalenin kanunilik şartını taşıdığında kuşku bulunmamaktadır.
c. Meşru Amaç
52. Kamu yararı kavramı, genel bir ifadeyle özel veya bireysel çıkarlardan
ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Bütün kamusal
işlemler, nihai olarak kamu yararını gerçekleştirme hedefine yönelmek
durumundadır. Kamu yararı doğası gereği geniş bir kavramdır. Yasama ve yürütme
organları toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak neyin kamu yararına olduğunu
belirlemede geniş bir takdir yetkisine sahiptirler. Kamu yararı konusunda bir
uyuşmazlığın çıkması halinde ise uzmanlaşmış ilk derece ve temyiz yargılaması
yapan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmek konusunda daha iyi konumda oldukları
açıktır. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde açıkça temelden
yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu yararı
tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz. Müdahalenin kamu
yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü bunu iddia edene aittir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, §§ 34, 36).
53. DİİB'nin amacı ihraç edilecek
ürünlerin üretimini kolaylaştırmak olduğundan bu amaçla ithal edilen girdi mallarının
ihraç edilecek üründe kullanımı gerektiği açıktır. İhraç edilecek üründe
kullanılmak kaydı ile ithal edilen girdilerin başka amaçla kullanılması
ihracatı teşvik sisteminin temel mantığı ile çelişecektir. Bunu sağlama için
adına DİİB düzenlenen kişilerden bir taahhütname alınmaktadır. Bu taahhüde
ve/veya düzenlemelere aykırı hareket edenlerin ise belgeleri iptal edilerek,
vergi avantajından faydalanmaları imkanı ortadan kaldırılmaktadır. Buradaki
amaç, belgelerin amacı dışında kullanılarak düşük vergilerle haksız kazanç elde
edilmesini engellemek ve düzenleme ile taahhüde aykırı hareket edenlere
yaptırım uygulamaktır. Bahsedilen amaç açıkça kamu yararı amacı taşıdığından
ilgili düzenlemelerin meşru amaç taşıdıkları anlaşılmaktadır.
d. Ölçülülük
54. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
55. Anayasa’nın 35. maddesine göre kişilerin mülkiyet hakları
ancak kanunun öngördüğü usullerle ve kamu yararı gereği sınırlandırılabilir.
Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet
haklarının sınırlandırılması halinde elde edilmek istenen kamu yararı ile
bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir.
56. Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”, “gereklilik” ve
“orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik; öngörülen
müdahalenin, ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını,
gereklilik; ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani
aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını,
orantılılık; bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç
arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
57. Anayasa’da ve Sözleşme’de yer alan
ve yukarıda yer verilen üçüncü kurallar devlete mülkiyetin kullanımını veya
mülkiyetten yararlanma hakkını kontrol etme ve bu konuda düzenleme yetkisi
vermektedir. Mülkiyeti sınırlamaya göre daha geniş takdir yetkisi veren
düzenleme yetkisinin kullanımında da yasallık, meşruluk ve ölçülülük
ilkelerinin gereklerinin karşılanması kural olarak aranmaktadır (benzer yönde
AİHM kararı için bkz. Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010,
§ 83). Buna göre mülkiyet hakkının düzenlenmesi yetkisi de kamu yararı amacıyla
ve kanunla kullanılmalıdır. Bunun yanında ölçülülük ilkesi gereği mülkiyetten
yoksun bırakmada aranan tazminat ödeme yükümlülüğü, davanın koşullarına göre
düzenleme yetkisinin kullanıldığı durumlarda gerekmeyebilmektedir (Depalle/Fransa [BD], § 91).
58. Somut olayda başvurucu şirket, % 50 oranında ithal gıda
malzemesi kullanarak ihraç gıda malı üreteceğini ve bunu ihraç edeceğini
taahhüt ederek adına DİİB düzenletmiş ve gümrük vergisi avantajından
yararlanarak gıda maddesi ithal etmiştir. Başvurucu ihracat işlemlerini
gerçekleştirirken İdarece yapılan ilk incelemede, ithal ettiği gıda maddesini
taahhüdünde belirtilen oranın çok altında kullandığı tespit edilerek ihraç
edilmek istenen üründen numune alınmıştır. Daha sonra başvurucunun işyerinde
yapılan incelemede de ithal edilen gıda malzemesinin eksik olduğu tespit
edilmiş, işyerinde bulunan ürünlerde yine taahhüt edilen oranın çok altında
ithal mal kullanıldığı tespit edilerek numune alınmıştır. Alınan numuneler
bilirkişiye gönderilmiş, 13/6/2012 tarihli bilirkişi raporunda ürünlerde ithal
gıda malı oranının % 19,8 olduğu tespit edilmiştir. Başvurucu şirket temsilcisi
tüm bu işlemlere nezaret etmiş ve tutanakları itirazsız imzalamıştır. Başvurucu
bilirkişi raporuna da itiraz etmemiş, durumu -% 25-30 fire kaybını- 8/6/2012
tarihinde gerçekleştirdiği revize işlemi ve eksik ithal gıda malını üçüncü bir
şahsa işlem yapılmak üzere gönderdiği iddiası ile açıklamıştır. Yapılan
tespitler sonrasında başvurucuya ait DİİB iptal edilmiş, açtığı dava ise
Mahkemece taahhüdüne uygun hareket etmediği gerekçesiyle reddedilerek aleyhine
kesinleşmiştir.
59. Başvurucunun durumu izah için ileri sürdüğü fire kaybı
konusunu belgesine işletmediği, bu konuda ilgili odadan aldığı belgenin sonraki
tarihli olduğu, yine üçüncü kişiye işlem yapılmak üzere ithal malı gönderme
konusunu da belgesine işletmediği ve bu durumun Tebliğe açıkça aykırı olduğu, revize
işlemini ise üretimini yaptığı ürünlerin ihracatı esnasında ilk tespitin
yapıldığı 8/6/2012 tarihinde gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır.
60. Başvurucu ayrıca Savcılık tarafından ihracat işlemine
sonradan izin verildiği halde belgesinin iptal edildiğinden şikayet etmektedir.
Konu incelendiğinde başvurucunun belgesi olmasa da ihracat yapmasının önünde
engel olmadığı, taahhüdüne uymamanın sonucu olarak belgenin iptal edildiği ve
ithalat işlemlerindeki vergi avantajını kaybettiği görüldüğünden, bu işlemlerin
birbirine etkisi bulunmadığı anlaşılmıştır.
61. Bunun ötesinde, başvurucunun belgesinin iptal edilmesi,
ekonomik faaliyetlerini yürütmesini veya ithalat ve/veya ihracat işlemleri
yapmasını ise engellememektedir. Bu durumda, başvurucunun ilgili düzenlemelere
uymaması ve taahhüdüne uygun hareket etmemesi nedeniyle söz konusu belgenin
iptal edildiği gözönünde bulundurulduğunda,
belgelerin amacı dışında kullanılarak düşük vergilerle yapılan ithalattan
haksız kazanç elde edilmesini engellemek ve düzenleme ve taahhüde aykırı
hareket edenlere yaptırım uygulamak şeklindeki meşru amaç ile başvurucunun
yararı arasında bulunması gereken adil dengenin bozulmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
62. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
28/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.