TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ARİF ALİ CANGI VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1767)
|
|
Karar Tarihi: 6/12/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Banu
DALGIÇ CANGI
|
|
|
2. Ertuğrul
BARKA
|
|
|
3. Gönül
KAYA
|
|
|
4. Gülizar
SOLAÇ MISIR
|
|
|
5. Muammer
SAKARYALI
|
|
|
6. Mutlu
ÇAKIR
|
|
|
7. Oya
OTYILDIZ
|
|
|
8. Ömer
Turgut ERLAT
|
|
|
9. Öztan
Saniye KÜÇÜK KAÇAR
|
|
|
10. Serkan
CENGİZ
|
|
|
11. Yelda
KULLAP
|
Vekili
|
:
|
Av. Arif Ali
CANGI
|
|
|
12. Arif Ali
CANGI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, İzmir ili Menderes ilçesi Efemçukuru
köyünde belirlenen alanda altın madeni işletilmesi için çevresel etki
değerlendirmesinin (ÇED) uygun bulunması nedeniyle özel hayata ve aile hayatına
saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuşlardır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular İzmir iline bağlı Bornova, Karşıyaka ve Konak
ilçelerinde ikamet etmektedirler.
A. ÇED Raporunun Uygun
Bulunması İşleminin İptali İstemiyle Açılan Dava
10. T. M. Madencilik San. ve Tic. A.Ş. (Şirket), İzmir ili
Menderes ilçesi Efemçukuru köyünde belirlenen alanda
altın madeni arama ve işletilmesi için ÇED raporu verilmesi istemiyle başvuruda
bulunmuştur. Bu başvurunun değerlendirilmesi amacıyla komisyon kurulmuş,
3/2/2005 tarihinde Efemçukuru köyü kıraathanesinde
ÇED sürecine halkın katılımı toplantısı yapılmıştır. Çevre ve Orman Bakanlığı
8/5/2005 tarihinde altın madeni için ÇED raporunun uygun bulunmasına (ÇED olumlu) karar vermiştir.
11. Başvurucular ÇED olumlu işlemine
karşı 1/5/2006 tarihinde İzmir 4. İdare Mahkemesinde iptal davası açmışlardır.
Mahkeme, jeoloji ve maden mühendislerinden oluşan bir teknik bilirkişi kurulu
eşliğinde mahallinde keşif yapmıştır. Bilirkişi Kurulu raporunda, gerek madenin
işletilmesi sırasında gerekse de işletme faaliyetinin sona ermesinden sonra
çevreye zarar verilmemesi veya zararın en aza indirilmesi hususunda ulusal ve
uluslararası standartların gerektirdiği bütün tedbirlerin alındığı
belirtilmiştir.
12. Başvurucular rapora itiraz ederek maden işletmesinin
faaliyetlerinin İzmir ili Güzelbahçe ilçesi Çamlı köyünde Devlet Su İşleri
(DSİ) Genel Müdürlüğünce yapılması planlanan Çamlı Barajı'na etkilerinin
tartışılmadığını belirtmişlerdir. Mahkeme ise Bilirkişi Kurulu raporunu hükme
esas alarak 2/4/2008 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın
gerekçesinde, tarafların bilirkişi raporlarına itirazları da değerlendirilmiş
ve DSİ tarafından Çamlı Barajı'nın yapımından vazgeçildiği tespitine yer
verilmiştir. Mahkeme, bilirkişi raporundaki açıklamalar doğrultusunda ÇED olumlu kararında usul ve yasaya
aykırılık bulunmadığı sonucuna varmıştır.
13. Temyiz edilen karar, Danıştay Altıncı Dairesince 26/1/2009
tarihinde onanmıştır. Başvurucuların karar düzeltme istemleri aynı Dairenin
12/11/2013 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.
14. Nihai karar, başvuruculara 6/1/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucular 5/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. Maden İşletmesinin
Kapasitesinin Artırılmasına İzin Verilmesine İlişkin 31/12/2012 Tarihli İşlemin
İptali İstemiyle Açılan Dava
16. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 31/12/2012
tarihinde Şirketin maden işletmesinin kapasitesinin artırılmasına ilişkin
projesine ÇED olumlu belgesi
verilmiştir. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Çevre Mühendisleri
Odası, İzmir Tabip Odası ile başvuruculardan Arif Ali Cangı
tarafından bu işlemin iptali istemiyle 18/8/2011 tarihinde açılan davada İzmir
1. İdare Mahkemesi 16/4/2015 tarihinde davanın kabulüne ve ÇED olumlu belgesinin iptaline karar
vermiştir. Mahkeme, mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen Bilirkişi Kurulu
raporunu hükme esasalmıştır. Bu raporda, keşif
sırasında alınan örneklerin yapılan analiz sonuçlarına göre sülfür ve bazı ağır
metal elementlere ait değerlerin ÇED raporları içeriğinde belirtilen
seviyelerin üzerinde olduğu tespitine yer verilmiştir.
17. Temyiz edilen karar, Danıştay Ondördüncü
Dairesinin 25/2/2016 tarihli ilamıyla bozulmuştur. Daire, bilirkişi raporunda
yapılan eleştirilere yönelik olarak davalıların bazı cevaplarına yer vermiştir.
Bu hususlar, üç temel noktada toplanmaktadır:
i. Davalı idare ve müdahil Şirket, incelemeyi yapan araştırma
merkezi laboratuvarının hiçbir ulusal veya uluslararası akreditasyon kurumundan
analiz için akreditasyona sahip olmadığını öne sürmüşlerdir. Bunlara göre,
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Bursa Test ve Analiz
Laboratuvarı ve Kanada'da bulunan bir laboratuvarın sonuçları ÇED raporu
içeriğinde belirtilen değerler ve dünya kabuk ortalaması değerleriyle
örtüşmektedir.
ii. Ayrıca ÇED
raporunda belirtilen "eluat" analizinden
çok daha ayrıntılı ve doğru sonuçlar ortaya koyan "yapay yağış özütlenebilirlik prosedürü" testinin uygulandığı ifade
edilmiştir.
iii. Yine maden alanı ve çevresinde maden işletmeye başladıktan
sonra ortalama arsenik derişimlerinin işletmenin
faaliyete başlamadan önce yapılan ölçümler neticesinde ortaya çıkan değerlerle
uyumlu olduğunun DSİ Genel Müdürlüğünce bildirildiği tespitlerine yer
verilmiştir.
18. Daire; bütün bu hususların araştırılması için çevre
mühendisi, maden mühendisi, kimya mühendisi, jeoloji mühendisi ve hidrojeoloji
mühendisi olmak üzere İzmir dışındaki üniversitelerde görev yapanöğretim
üyelerinden oluşturulacak yeni bir bilirkişi heyetiyle mahallinde yeniden keşif
ve bilirkişi incelemesi yapılarak yeniden bir karar verilmesi gerektiğini
belirtmiştir.
19. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'nden (UYAP) yapılan
sorgulama sonucuna göre davanın ilk derece mahkemesi önünde derdest olduğu
görülmektedir.
C. Maden İşletmesinin
Kapasitesinin Artırılmasına İzin Verilmesine İlişkin 17/11/2015 Tarihli İşlemin
İptali İstemiyle Açılan Dava
20. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 17/11/2015
tarihinde Şirketin maden işletmesinin kapasitesinin artırılmasına ilişkin
projeye ÇED olumlu belgesi
verilmiştir. Bu işlemin iptali istemiyle açılan davada İzmir 6. İdare Mahkemesi
26/5/2016 tarihinde davanın kabulüne ve ÇED
olumlu belgesinin iptaline karar vermiştir. Mahkeme, kapasite artırımı
işleminin iptaline ilişkin İzmir 1. İdare Mahkemesinde görülen davaya atıfta
bulunarak dava konusu işlemin hukuki dayanağının bulunmadığını gerekçe
göstermiştir.
21. Temyiz edilen karar, Danıştay Ondördüncü
Dairesinin 20/4/2017 tarihli ilamıyla bozulmuştur. Daire, dava konusu işlemin
dayanağı olan 31/12/2012 tarihli ÇED olumlu kararının yargılama sonucunda
verilecek karara göre davanın karara bağlanması gerektiğini belirtmiştir.
22. UYAP'taki sorgulama sonucuna
göre davanın ilk derece mahkemesi önünde derdest olduğu görülmektedir.
D. Maden İşletmesine
İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatı Verilmesi İşleminin İptali İstemiyle Açılan Dava
23. İzmir İl Özel İdaresi tarafından Şirkete altın ve gümüş
madeni işletilmesi için 24/5/2012 tarihinde işyeri açma ve çalışma ruhsatı
verilmiştir. TMMOB ile Ege Çevre ve Kültür Platformu Derneği tarafından bu
işlemin iptali istemiyle izni veren idare aleyhine 7/9/2012 tarihinde İzmir 3.
İdare Mahkemesinde dava açılmıştır. Şirket de müdahil olarak yargılamaya dâhil
edilmiş, Mahkeme 20/9/2013 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın
gerekçesinde, işletmenin çevre kirliliğine yol açacağı ve ekolojik dengeyi
bozacağına ilişkin iddiaların ÇED olumlu
kararına yönelik davada değerlendirilerek reddedildiği belirtilmiştir. Mahkeme,
bu ÇED olumlu kararına
dayanılarak işyeri açma ve çalışma ruhsatı verilmesinde hukuka aykırılık
görülmediği sonucuna varmıştır.
24. Temyiz edilen karar, Danıştay Sekizinci Dairesinin 23/6/2014
tarihli ilamıyla onanmıştır. Karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 14/4/2015
tarihli ilamıyla reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
25. 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun “Tanımlar” kenar başlıklı 2. maddesinin
birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“ Bu Kanunda geçen terimlerden;
Çevre: Canlıların yaşamları boyunca
ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları
biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı,
…
Çevresel etki değerlendirmesi:
Gerçekleştirilmesi plânlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz
etkilerinin belirlenmesinde, olumsuzyöndeki etkilerin
önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak
önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek
değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde
sürdürülecek çalışmaları,
…
İfade eder.”
26. 2872 sayılı Kanun'un “Çevresel
etki değerlendirilmesi” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri
sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel
Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla
yükümlüdürler.
Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı
veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu
projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje
için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez.
Çevresel Etki Değerlendirmesine tâbi projeler
ve Stratejik Çevresel Değerlendirmeye tâbi plân ve programlar ve konuya ilişkinusûl ve esaslarBakanlıkça çıkarılacakyönetmeliklerle belirlenir.”
B. Uluslararası Hukuk
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar
başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve
yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz
konusu olabilir.”
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) çevresel meselelere
ilişkin başvuruları iki açıdan incelemektedir. Buna göre söz konusu
müdahalelerin esas bakımından Sözleşme'nin 8. maddesine uygunluğunun yanı sıra
karar alma süreci de bir bütün olarak ayrıca değerlendirilmektedir. AİHM
kararlarında; çevresel meselelerin usul boyutu bağlamında çevresel bilgi edinme
hakkı, çevresel karar alma süreçlerine katılım hakkı ve çevresel konularda
yargısal yollara başvurma hakkı şeklindeki usule ilişkin güvencelere vurgu
yapıldığı anlaşılmaktadır (Hatton ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 104; Taşkın ve diğerleri/Türkiye, § 115 ).
29. Taşkın ve
diğerleri/Türkiye kararında (bkz. §§ 111-126) esas yönünden, çevre
ile ilgili uyuşmazlıklarda devletlerin geniş bir takdir yetkilerinin bulunduğu
belirtilmiştir. Usule ilişkin yükümlülükler yönünden yapılan değerlendirmede
ise çevresel etki değerlendirmesi sürecine değinilmiş ve başvurucuların bu
kapsamda gerekli bilgi ve belgelere ulaşabildikleri vurgulanmıştır. AİHM; buna
karşılık idari yargı kararlarına rağmen altın madeni ocağı faaliyetlerinin
devam etmesine izin verilmesinin, bu kararlarla belirlenmiş olan başvurucuların
usule ilişkin elde ettikleri güvenceleri ortadan kaldırdığını tespit etmiştir.
AİHM bu gerekçeyle Sözleşme'nin 8. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir
(Aynı yöndeki kararlar için bkz. Öçkan ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 46771/99, 28/3/2006, §§ 37-50; Lemke/Türkiye, B. No: 17381/02, 5/6/2007, §§
30-46).
30. Aydın ve
diğerleri/Türkiye ((k.k.), B. No:
40806/07, 13/9/2007, §§ 18-29) kararında AİHM, bir baraj ve hidroelektrik
santrali yapımı projesinin çevresel etkisine yönelik şikâyeti incelemiştir.
AİHM, uyuşmazlık konusu baraj inşaatı ile hidroelektrik santralinin yapımına
henüz başlanmadığına dikkat çekmiştir. AİHM, Sözleşme’nin 8. maddesinin olası
bir hak ihlalinin önlenmesini güvence altına almadığını hatırlatmış ve
başvurucuların da başvuru konusu projenin çevreye olumsuz etkilerine ilişkin
inandırıcı kanıtlar ortaya koyamadıklarına karar vermiştir. AİHM, ayrıca
başvurucuların ikamet ettiklere yere önem vermiş ve
başvurucuların projenin yapıldığı yerde ikamet etmediklerini tespit etmiştir.
Bu sebeplerle AİHM, başvurucuların özel hayatlarına bir müdahalenin
bulunmadığını kabul etmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 6/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
32. Başvurucular, Efemçukuru köyünün
İzmir ilinin içme suyunun yaklaşık %40'ını karşılayan Tahtalı Barajı koruma
alanı sınırında bulunduğunu ve planlanan Çamlı Barajı'na su sağlayacak
derelerin de mutlak koruma alanı içinde olduğunu belirtmişlerdir. Başvuruculara
göre çevre sağlığı ve canlı yaşamı için risk oluşturmasına rağmen altın madeni
işletilmesine izin verilmiştir. Başvurucular, ÇED
olumlu kararına karşı açtıkları davada bilirkişi raporlarına
yaptıkları itirazların değerlendirilmediğini ve kararların da gerekçesiz
olduğunu, bu sebeplerle özel hayata ve aile hayatına saygı ile adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
33. Bakanlık görüşünde, adil yargılanma hakkının ihlaline
ilişkin şikâyetlerin kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu belirtilmiştir.
Bakanlık, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı yönünden ise derece
mahkemelerinin kararları ile dayandıkları raporlardaki bulgulara yer vermiştir.
34. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarında başvuru
formundaki iddialarını yinelemişlerdir. Başvurucular, ayrıca madenin
kapasitesinin artırılmasına ilişkin açtıkları davada ÇED olumlu işleminin iptaline karar verildiğini
belirtmişlerdir. Başvurucular, bu davada alınan bilirkişi kurulu raporuna göre
sülfür ve bazı ağır metallerin dünya kabuk ortalaması değerlerini aştığını vurgulamışlardır.
B. Değerlendirme
35. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahiptir.”
36. Anayasa’nın “Sağlık
hizmetleri ve çevrenin korunması” kenar başlıklı 56. maddesinin
birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak
ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.”
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
38. Başvurucular, özel hayata saygı hakkının ihlali iddiası
yanında adil yargılanma haklarının da ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
39. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, esas itibarıyla
Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında bulunmayan Anayasa'nın 56.
maddesinde düzenlenmiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, daha önce pek
çok kararında söz konusu hakkın; Anayasa’nın fiziksel ve ruhsal bütünlüğün
korunması ile ilgili hukuksal çıkarları ihtiva eden 17. maddesi, özel hayata ve
aile hayatına saygıyı güvence altına alan 20. maddesi ve konut dokunulmazlığını
düzenleyen 21. maddesi ile bağlantılı olarak ve söz konusu hükümlerde yer alan
hukuksal çıkarlar üzerindeki etkisi dikkate alınarak değerlendirilmesi
gerektiğini belirtmiştir (Mehmet Kurt, B.
No: 2013/2552, 25/2/2016 § 46; Ahmet İsmail Onat, B. No: 2013/6714,
21/4/2016, § 59; Fevzi Kayacan (2),
B. No: 2013/2513, 21/4/2016, § 39; Hüseyin
Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, B. No:
2013/6587, 24/3/2016, § 43).
40. Somut başvuru açısından değerlendirilmesi gereken ilk husus,
başvuruya konu çevresel etkinin Anayasa’nın 17. maddesi kapsamındaki
güvenceleri harekete geçirecek asgari ağırlıkta olup olmadığıdır. Bu kapsamda
ilgili tesis, işletme veya sair faaliyet sonucu ortaya çıkan çevresel etkiler
ile başvurucunun özel hayat ve aile hayatı veya konutunu kullanım hakkı
arasında yeterince sıkı bir bağın varlığı yeterlidir (Mehmet Kurt, § 70; Ahmet İsmail Onat, § 84; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan
Karluk, § 68). Somut olayda başvurucular İzmir'de ikamet etmektedir.
Başvurunun konusu olan altın madeni işletmesi de İzmir ili Menderes ilçesi Efemçukuru köyünde bulunmaktadır. Başvurucular ayrıca maden
işletmesinin içme suyu ihtiyacının karşılandığı havzanın yakınlarında olduğunu
belirtmişlerdir. Başvurucuların açtıkları davalarda derece mahkemelerine
sunulan raporların içeriğinde de söz konusu maden işletmesinin başvurucuların
bulundukları bölgedeki etkilerinin tartışıldığı görülmektedir. Dolayısıyla
başvurucuların özel ve aile hayatları yönünden altın madeni işletmesinin
faaliyetlerinin etkisi dikkate alındığında başvurunun Anayasa’nın 17. maddenin
birinci fıkrası bağlamında inceleme yapılmasını gerektirdiği
değerlendirilmektedir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşıldığından
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
42. Somut başvuruda şikâyet edilen altın madeni işletmesi özel
bir şirkete ait olup buna devletin doğrudan bir müdahalesi söz konusu değildir.
Bununla birlikte devletin, kişilerin maddi ve manevi varlığını ve özel hayata
saygı hakkını etkili olarak koruma ve saygı gösterme şeklinde pozitif
yükümlülüğü bulunmaktadır. Başvuruya konu maden işletmesinin faaliyetleri ise
devletin denetim ve gözetimi altında yürütülmektedir. Ayrıca maden işletmesinin
faaliyetine başlaması ve işletilmesi de ancak kamu kurum ve kuruluşlarının izin
vermesiyle mümkündür. Kaldı ki özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına
ilişkin başvurularda devletin negatif veya pozitif yükümlülüklerinin
birbirinden ayrılması oldukça güçtür. Bunun yanında özel hayata ve aile
hayatına saygı hakkı çerçevesinde devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri
yönünden uygulanacak ilkeler çoğunlukla aynıdır (benzer kararlar için bkz. Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan
Karluk, §59).
a. Usule İlişkin
Yükümlülükler Yönünden
43. Çevresel meseleler bağlamında devletin usule ilişkin pozitif
yükümlülükleri daha önce Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında ortaya
konulmuştur. Buna göre ilk olarak çevresel riskler konusunda ilgili idarelerin
kamuyu bilgilendirme yükümlülüğü bulunmaktadır. Özellikle çevresel bilgi edinme
hakkı bağlamında yalnızca kamusal makamların uhdesinde bulunan bilgilerin değil
ilgili faaliyeti yürüten özel kişilerin elinde bulunan bilgilerin de erişime
açılması gerektiği vurgulanmalıdır. İkinci olarak erişimleri sağlanan bilgiler
doğrultusunda çevresel karar alma süreçlerine katılımlarının temin edilmesi
gereken bireylerin söz konusu süreçte hukuksal çıkarlarının yeterince
gözetilmediğini düşünmeleri durumunda bireylere yargısal yollara başvuru
imkânının tanınması da önemli bir usule ilişkin yükümlülüktür. Muhtemel olumsuz
çevresel etkilerin önlenmesi veya en aza indirilmesi amacının
gerçekleştirilebilmesi için sürece dâhil olan söz konusu tarafların
menfaatlerinin titizlikle değerlendirilmesi, bu değerlendirmenin sağlıklı
şekilde yapılabilmesi için de ilgili tarafların sürece etkin katılımının
sağlanması gerektiği tartışmasızdır (Mehmet
Kurt, §§ 47-69; Ahmet İsmail Onat,
§§ 79-81; Fevzi Kayacan (2), §§
56-61; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk,§§ 64, 65).
44. Öncelikle somut olayda başvurucuların çevresel bilgilendirme
sürecine katılım olanağı bulamadığına dair açık bir şikâyeti bulunmamaktadır.
Nitekim başvurucuların söz konusu maden işletmesi faaliyetlerinin zararlı
etkilerine dair iddialarını yargısal makamlar önüne taşıma imkânı bulduğu
anlaşılmaktadır.
45. İkinci olarak başvurucular, derece mahkemelerinin
kararlarının yeterli bir gerekçe içermediğinden ve bilirkişi raporlarına
itirazlarının değerlendirilmediğinden yakınmaktadır. Buna karşın mahkemece
başvurucuların iddialarının yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporları
kapsamında ayrıntılı olarak değerlendirildiği ve başvurucuların iddialarının
yerinde görülmeme nedenlerinin kapsamlı bir gerekçe ile karşılandığı
anlaşılmaktadır. Danıştayın da ilk derece
mahkemesinin kararına atıfla bu kararın hukuka uygun olduğundan bahisle hükmü
onadığı, sonrasında da karar düzeltme istemini reddettiği dikkate alındığında
bu kararların da gerekçesiz olduğu söylenemez.
46. Dolayısıyla başvurucuların söz konusu çevresel rahatsızlığa
ilişkin iddialarını, ilgili usule ilişkin güvenceleri haiz olarak yargısal
makamlara sunma ve inceletme imkânı bulduğu anlaşılmaktadır.
b. Esasa İlişkin Yükümlülükler Yönünden
i. Genel İlkeler
47. Anayasa'nın 48. maddesi gereğince özel teşebbüslerin millî
ekonominin gereklerine uygun yürümesinin sağlanması konusunda devlete düşen
bazı yükümlülükler bulunmaktadır (Ahmet
İsmail Onat, § 99). Bu bağlamda somut olayda maden işletmesine
verilen iznin ülkenin ekonomik yararına ilişkin kamu yararına dayalı meşru bir
amacı içerdiği açıktır.
48. Bununla birlikte çevresel meseleler bağlamında gündeme gelen
müdahalelerin maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkını
doğrudan ve ciddi şekilde etkilediğinin tespiti sonrasında üzerinde durulması
gereken husus, kamu makamlarının bu hakların etkili şekilde korunmasını güvence
altına almak için gerekli adımları atıp atmadığıdır. Bu bağlamda söz konusu
çevresel etki kapsamında karşı karşıya gelen menfaatler arasında adil bir
dengenin tesis edilip edilmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Bu alanda
kamusal makamların sahip olduğu geniş takdir yetkisi dikkate alındığında
çevresel meseleler bağlamında Anayasa Mahkemesinin görevi, söz konusu çevresel
rahatsızlığın nasıl sonlandırılacağını veya etkilerinin nasıl azaltılacağını
bizzat belirlemek değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, yargısal
makamlar başta olmak üzere kamusal makamların konuya gereken özenle yaklaşıp
yaklaşmadıklarını ve ilgili tüm menfaatleri gözetip gözetmediklerini değerlendirmek
durumundadır (Mehmet Kurt, § 75; Ahmet İsmail Onat, § 87; Fevzi Kayacan (2), §§ 66, 67; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan
Karluk, §§ 70, 71).
49. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 17. maddesinde öngörülen
devlete düşen yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğini bireysel
başvurunun konusunu oluşturan idari ve yargısal süreçlerin bütününü dikkate
alarak değerlendirir.
50. Kamusal makamların şikâyete konu çevresel mesele bağlamında
başvurucuların maden işletmesinin zararlı etkilerinden korunmasına ilişkin
kişisel menfaati ile yukarıda belirtilen kamusal menfaatler arasında adil bir
denge gözetip gözetmediği noktasında özellikle dosyaya sunulan bilimsel
raporlarda yer alan verilerin gözönünde
bulundurulması zaruridir. Ancak ileride gerçekleşmesi muhtemel risk ve
tehlikelerin soyut bir biçimde Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında
değerlendirilebilmesi ise mümkün değildir. Bu bağlamda başvuruculardan söz
konusu işletmenin faaliyetlerinin özel hayat, aile hayatı ve konut hakkı
üzerindeki etkilerini inandırıcı delilleriyle birlikte somut bir biçimde ortaya
koyması ve kanıtlaması beklenmektedir.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
51. Başvurucular, öncelikle siyanürle altın arama yönteminin
olası risk ve tehlikelerinden şikâyetçi olmuştur. Ancak soyut bir temele dayalı
olarak bu iddiaların incelenmesi mümkün olmadığı gibi (bkz. § 50)
başvurucuların bu etkilerin gerçekleşebileceğine dair somut herhangi bir bilgi
veya belge de sunamadıkları anlaşılmaktadır.
52. Başvurucular, olası risk ve tehlikeler yanında bazı somut
sonuçların da ortaya çıktığını öne sürmektedir. Bu bağlamda başvurucular,
işletmenin kapasite artırımına ilişkin yargılama sürecine dayanmaktadır. Bu
davada alınan Bilirkişi Kurulu raporunda, işletmenin olduğu keşif sahasından
alınan sülfür ve bazı ağır metallerin olması gereken miktardan fazla olduğu
tespit edilmiştir. Ancak ilk derece mahkemesince verilen iptal kararının eksik
inceleme gerekçesiyle Danıştayca bozulduğu ve
yargılamanın derdest olduğu görülmektedir. Bozma ilamında, bilirkişi kurulunun
tespitlerine yapılan itirazların yeterli bir şekilde karşılanmadığına ve
yeniden keşif ile bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğine değinilmiştir
(bkz. § 17).
53. Bu durumda somut olay bağlamında yalnızca şikâyet edilen
altın madeni işletmesine izin verilmesi süreci değerlendirilmelidir. Şikâyete
konu madenin işletilmesi ve kapasitesinin artırılmasına izin verilmesi süreci
ise buna ilişkin yargılama henüz sona ermediğinden mevcut bireysel başvurunun
konusu değildir. Diğer bir deyişle taahhüt edilen ve çevresel etki
değerlendirmesi sürecinde yeterli görülen tedbirlerin madenin işletilmesi
sırasında uygulanmaması, ihmal edilmesi ya da başkaca öngörülemeyen sonuçların
meydana gelmesi ancak yeni bir bireysel başvurunun konusunu oluşturabilir. Dolayısıyla
Anayasa Mahkemesi, mevcut bireysel başvurunun konusu ve kesinleşen yargı süreci
ile sınırlı olarak değerlendirme yapacaktır.
54. Başvuru konusu olayda ilgili yargısal makamlarca maden
işletmesinin faaliyetlerinin riskleri ve zararlı etkileri yönünden kapsamlı ve
nitelikli bir araştırma yapıldığı, yapılan bu araştırma sonucunda uzman
bilirkişilerin raporlarına dayalı olarak ÇED raporunda gerekli bütün
tedbirlerin alındığı sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır (bkz. §§ 10-14).
Dolayısıyla işletmenin faaliyet süreçlerinde gerçekleştirilen idari eylem ve
işlemlerin hukukiliği derece mahkemeleri tarafından iddiaları karşılayacak
yeterlilikte değerlendirilmiştir. Bu durumda başvurucuların ve kamunun somut
başvuru özelinde karşı karşıya gelen menfaatleri arasında derece mahkemeleri
tarafından adil bir denge kurulmadığı ve takdir hakkının sınırlarının aşıldığı
sonucuna ulaşmak mümkün değildir. Bu noktada Anayasa Mahkemesinin kendi
takdirini, bilimsel veriler ile bu teknik ve karmaşık alana ilişkin olarak derece
mahkemelerinin takdiri yerine ikame etmesi düşünülemez.
55. Yukarıda yer verilen tespitler ışığında kamusal makamların
olaya gereken özenle yaklaşmadıkları, olayda söz konusu olan kamusal ve
bireysel menfaatleri gerektiği şekilde değerlendirmedikleri, başvurucuların
maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının korunması
bağlamında kamusal makamların pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği
sonucuna varılması mümkün değildir.
56. Açıklanan nedenlerle başvurunun Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi
hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına
alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerine BIRAKILMASINA
6/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.