TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ASİL ÖZTÜRK İNŞAAT EMLAK SANAYİ VE TİCARET
LİMİTED ŞİRKETİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1831)
|
|
Karar Tarihi: 15/6/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Fatma
KARAMAN ODABAŞI
|
Başvurucu
|
:
|
Asil Öztürk
İnşaat Emlak Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi
|
Vekili
|
:
|
Av. Yakup
ALKAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru 1/1000 ölçekli ilave uygulama imar planında
değişiklik yapılarak bina inşa edilmek istenen taşınmazdaki kat sayısının
düşürülmesi sebebiyle eşitlik ilkesi ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/2/2014 tarihinde İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 26/6/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 29/12/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 25/1/2016 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
8/2/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Uşak ili Merkez ilçesi Hacıkadem
köyü 5305 ada 1 parsel sayılı arsa vasıflı taşınmazın paydaşlarındandır.
9. Uşak Belediyesi (Belediye) Meclisince 19/6/1997 tarihli ve 45
sayılı karar ile Hacıkadem köyündeki Belediye mücavir
alan sınırları içindeki toplam 61.600 m2lik taşınmazlar yönünden konut alanları için 40 metrelik
yol boyunca "ayrık nizam sekiz kat" olacak şekilde hâlihazır harita
ve plan izni verilmesi kararı alınmış; 27/10/2000 tarihli ve 108 sayılı karar
kapsamında ise aynı köyde yer alan bir kısım taşınmazın bulunduğu alana konut
yerleşim alanı yapılmasına yönelik olarak hazırlanan ilave uygulama imar planı
taslağının uygun görülmesine ilişkin Komisyon kararı kabul edilmiştir. Bu
kapsamda başvurucunun hissedarı olduğu taşınmazı da kapsayan alan 27/10/2000
tarihinde Belediye Meclisince onaylanan 1/1000 ölçekli ilave uygulama imar
planına göre "ayrık nizam sekiz kat konut alanı" olarak
belirlenmiştir.
10. Belediye Meclisi 22/12/2001 tarihli ve 146 sayılı kararıyla
aynı yeri kapsayan 1/5000 ölçekli nazım imar planını onaylamıştır.
11. Başvurucunun talebi üzerine Belediye İmar Müdürlüğü
tarafından verilen 16/7/2004 tarihli ve 235 sayılı imar durum belgesinde 1/1000
ölçekli ilave uygulama imar planına göre 5305 ada 1 parsel sayılı taşınmaza
ilişkin kat adedinin "sekiz" olduğu belirtilmiştir.
12. Belediye Meclisi, 1/1000 ölçekli uygulama imar planı ile
1/5000 ölçekli nazım imar planı arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanan sorunların
giderilmesi amacıyla başvurucunun hissedarı olduğu taşınmazı da kapsayan alan
yönünden;
i. 8/1/2007 tarihli 10 sayılı kararla daha önce hazırlanan
1/5000 ölçekli nazım imar planında söz konusu alanın "orta yoğunluk konut
geliştirme alanı" olarak belirlendiği, hazırlanan 1/5000 ölçekli revizyon
nazım imar planında da bu alanların "orta yoğunluk konut gelişme
alanı" olarak düzenlendiği, bu bakımdan 1/5000 ölçekli nazım imar
planlarının dengesinin bozulmadığı vurgulanmak suretiyle 1/5000 ölçekli
revizyon imar planının onaylanmasına,
ii. 8/1/2007 tarihli ve 11 sayılı kararla 1/5000 ölçekli nazım
imar planlarında kentin gelişimi için ayrılan konut, alt yapı ve sosyal donatı
alanlarının yeterli miktarda olduğu ve bu alanlardaki konut alanlarının da
"orta yoğunluklu konut gelişme alanı" olarak düzenlendiği, bu
bakımdan üst ölçekli ana kararların oluşturulduğu, 1/5000 ölçekli nazım imar
planlarının dengesi bozulmayıp uygun 1/1000 ölçekli uygulama imar planının
hazırlandığı, bu alanda "ayrık nizam beş kat" olarak diğer alanlar
ise "üç kata göre yapı nizamı" verildiği vurgulanarak hazırlanan
1/1000 ölçekli uygulama imar planının onaylanmasına karar verilmiştir.
13. Başvurucu 1/5000 ve 1/1000 ölçekli revizyon imar planlarına
ve paydaşı olduğu taşınmazı da kapsayan alandaki kat sayısının sekizden beşe
düşürülmesine askı ilan süresi içinde itiraz etmiş; Belediye Meclisinin
7/3/2007 tarihli ve 69 sayılı kararı ile 1/1000 ölçekli revizyon imar planının
1/5000 ölçekli nazım imar planı değerleri dikkate alınarak hazırlandığı ve iki plan
arasındaki uyuşmazlıkların hakkaniyet çerçevesinde giderildiği belirtilerek
itirazın reddine karar verilmiştir.
14. Başvurucu, Belediye Meclisinin 7/3/2007 tarihli ve 69 sayılı
kararının iptali istemiyle Belediye aleyhine 10/5/2007 tarihinde Manisa İdare
Mahkemesinde iptal davası açmıştır.
15. Mahkemenin 29/4/2008 tarihli ve E.2007/1058, K.2008/890
sayılı kararı ile davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"... rapordaki tespitler ve dosya içeriği
dikkate alınarak yapılan değerlendirmede; davaya konu 1/5000 ölçekli plan
değişikliğiyle taşınmazın bulunduğu bölgenin konut kullanımına yönelik yeni bir
düzenleme getirilmediği, bu nedenle halihazırda buranın 22/12/2001 tarihli
nazım imar planındaki haliyle yani orta yoğunlukta konut bölgesi olarak
kaldığı, diğer dava konusu 1/1000 ölçekli kat adedinin düşürülmesine ilişkin
değişikliğin de anılan 2001 tarihli -ve dava konusu edilmeyen- 1/5000 ölçekli
nazım imar planı doğrultusunda yapıldığı, dolayısıyla dava konusu işlemin,
mevcut durumda geçerliliğini koruyan 1/5000 ölçekli plana uygunluğun
sağlanmasına yönelik içerik taşıdığı; ayrıca, diğer dava konusu olan 8/1/2007
tarihli 1/5000 ölçekli plan değişikliğiyle de davacı taşınmazı açısından, ileri
sürülen itirazlar kapsamında herhangi bir düzenleme/değişiklik yapılmadığı
anlaşıldığından, dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiş; bilirkişi
raporundaki nihai görüşe de itibar edilmemiştir."
16. Temyiz üzerine Danıştay Altıncı Dairesinin 27/9/2010 tarihli
ve E.2008/8671, K.2010/8503 sayılı ilamıyla hükmün onanmasına karar
verilmiştir.
17. Bizzat başvurucu şirket tarafından yapılan karar düzeltme
istemi ise aynı Dairenin 10/10/2012 tarihli ve E.2011/941, K.2012/5113 sayılı
ilamıyla reddedilmiştir.
18. Karar, başvurucu vekiline 19/2/2013; başvurucuya ise
15/1/2014 tarihindetebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu 11/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
20. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 31. maddesi şöyledir:
"1. Bu Kanunda hüküm bulunmayan
hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü
şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve
kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama
giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı
yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
hükümleri uygunlanır. (Ek cümle: 5/4/1990 - 3622/11 md.; Değişik:10/6/1994-4001/14 md.)
Ancak, davanın ihbarı ve bilirkişi seçimi Danıştay, mahkeme veya hakim
tarafından re'sen yapılır.
2. Bu Kanun ve yukarıdaki fıkra uyarınca Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununa atıfta bulunulan haller saklı kalmak üzere, vergi
uyuşmazlıklarının çözümünde Vergi Usul Kanununun ilgili hükümleri
uygulanır."
21. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 73. maddesi şöyledir:
"1) Davaya vekâlet, kanunda özel yetki
verilmesini gerektiren hususlar saklı kalmak üzere, hüküm kesinleşinceye kadar,
vekilin davanın takibi için gereken bütün işlemleri yapmasına, hükmün yerine
getirilmesine, yargılama giderlerinin tahsili ile buna ilişkin makbuz vermesine
ve bu işlemlerin tamamının kendisine karşı da yapılabilmesine ilişkin yetkiyi
kapsar.
(2)
Belirtilen bu yetkiyi kısıtlamaya yönelik bütün sınırlandırıcı işlemler, karşı
taraf yönünden geçersizdir."
22. 11/2/1959 tarihli ve
7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 11. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(Değişik birinci fıkra : 6/6/1985 -
3220/5 md.) Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde
tebligat vekile yapılır. Vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat
yapılması yeterlidir. Eğer tebligat birden fazla vekile yapılmış ise, bunlardan
ilkine yapılan tebliğ tarihi asıl tebliğ tarihi sayılır. Ancak, Ceza
Muhakemeleri Usulu Kanununun, kararların sanıklara
tebliğ edilmelerine ilişkin hükümleri saklıdır.
(Ek:
11/1/2011 - 6099/4 md.) Avukat tarafından takip
edilen işlerde, avukatın bürosunda yapılacak tebligatlar, resmî çalışma gün ve
saatleri içinde yapılır."
23. 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 5., 8. ve
18. maddeleri; 2/11/1985 tarihli ve 18916 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Plan Yapımına Ait Esaslara Dair
Yönetmelik'in 3., 16. ve 27. maddeleri.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 15/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; paydaşı olduğu taşınmazının bulunduğu alanda
Belediye Meclisinin 27/10/2000 tarihli kararı ile onanan 1/1000 ölçekli ilave
uygulama imar planına ve Belediyece verilen 16/7/2004 tarihli imar durum
belgesine göre taşınmaza yapılacak yapının kat sayısının sekiz olarak
belirlendiğini, buna göre hissedarı olduğu taşınmazda başka hisseler satın
aldığını, inşaat yapmak için projeler hazırlattığını ve üçüncü kişilerle kat
karşılığı inşaat sözleşmeleri yaptığını ancak Belediyenin 8/1/2007 tarihli
kararı ile 1/5000 ölçekli nazım imar planına göre hazırlanan 1/1000 ölçekli
uygulama imar planını onaylayarak bina inşa edilmek istenen parseldeki kat
sayısını sekizden beşe düşürdüğünü, kazanılmış hakların dikkate alınmadığını,
bu haksız uygulama sebebiyle kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin yerine
getirilemediğini ve tazminat istemiyle aleyhine davalar açıldığını, bu işleme
karşı başvurduğu idari ve yargısal süreçten bir sonuç alamadığını belirterek
Anayasa’nın 10. ve 35. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesi ile mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; haklarının iade edilmesi ve imar
planlarında yapılan değişikliklerin iptaline karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
26. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı
fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük)
64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği,
başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde bireysel başvuru yapılması gerekir.
27. Kabul edilebilirlik şartlarından biri olan otuz günlük süre
kuralı, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul hükmüdür.
28. 7201 sayılı Kanun'un 11. maddesinde yer alan kural uyarınca
vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır ve tebliğ edilen
evrakın içeriğine göre bir kanun yoluna başvurulması söz konusu ise kanunda
öngörülen süreler bu tarih itibarıyla işlemeye başlar (Yasin Yaman, B. No: 2012/1075, 12/2/2013,
§ 24).
29. Somut olayda başvurucunun vekili vasıtasıyla Manisa İdare
Mahkemesinde açılan dava sonunda davanın reddine karar verilmiştir.
Başvurucunun vekili tarafından temyiz edilen karar Danıştay Altıncı Dairesince
onanmış, UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere göre onama ilamı
21/12/2010 tarihinde başvurucunun vekiline tebliğ edilmiştir. Bizzat başvurucu
tarafından karar düzeltme yoluna başvurulmuş ise de karar düzeltme talebi
reddedilerek 10/10/2012 tarihli ret kararı başvurucunun vekiline 19/2/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
30. Bu aşamadan sonra başvurucu şirkete de karar düzeltme
talebinin reddine ilişkin kararın tebliği için tebligatlar çıkarıldığı, bir
kısım tebligatın 15/11/2013 ve 23/12/2013 tarihlerinde tebliğ edilemeden iade
edilmesinden sonra nihai olarak 7201 sayılı Kanun'un 35. maddesine göre
15/1/2014 tarihinde başvurucunun tebligat yapılabildiği görülmüştür.
31. Başvurucu karar düzeltme talebinin reddine ilişkin kararı
14/1/2014 tarihinde öğrendiğini belirterek bireysel başvuru hakkını kullanmış
ise de Derece Mahkemelerindeki sürecin vekil vasıtasıyla takip edildiği, karar
düzeltme talebinin reddine ilişkin kararın da başvurucunun vekiline 19/2/2013
tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Başvurucu ve vekili arasındaki
ilişkinin sonlandırıldığına dair bir bilgi ve belge sunulmadığı gibi
başvurucuya tebliğ edilemeyerek 15/11/2013 tarihinde Manisa İdare Mahkemesine
iade edildiği anlaşılan tebligat üzerinde başvurucunun vekilinin isminin yer
aldığı, bu tebligatın oluşturulduğu tarih itibarıyla dahi UYAP'ta
başvurucuyu temsilen vekilinin kayıtlı bulunduğu tespit edilmiştir.
32. Bu durumda başvurucunun vekiline nihai karar 19/2/2013
tarihinde tebliğ edilmiş olup otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra
11/2/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı bulunduğu
anlaşılmıştır.
33. Açıklanan nedenlerle ihlale neden olduğu iddia edilen karara
ilişkin olarak otuz gün geçtikten sonra yapılan başvurunun diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
Serruh KALELİ bu görüşe katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
15/6/2016 tarihinde Serruh KALELİ'nin
karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA karar verildi.
KARŞIOY
Avukatlık her türlü hukuki sorunun adalet ve hakkaniyete uygun
çözümü ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını sağlayan, bilgi ve
tecrübesini kişi ve adalet hizmetinin yararlanmasına sunan, hiyerarşik tabiyeti bulunmayan bir meslek dalı olup, vekalet görevi
özenle Avukata tanınan yetki kapsamında yerine getirilir.
Başvuran şirketin sahibi olduğu gayrimenkul üzerinde revizyon
imar planında ortaya çıkan sorunların giderilmesi için bir vekil marifeti ile
açtıkları dava, 29/4/2008 tarihinde davanın reddi şeklinde karara bağlanmış,
vekil tarafından yapılan temyiz müracaatı da Danıştay 6. Dairesince 27/9/2010
tarihinde reddedilerek karar onanmıştır. Onama ilamı başvurucu vekili Av.
Sadettin IŞIK’a 21/12/2010 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
Bu andan sonra, olağanüstü bir kanun yolu olan karar düzeltme
istemi 4/1/2011 tarihli dilekçe ile davalarını olağan kanun yolu sürecinde
takip eden Avukatları marifeti ile değil, bizzat başvurucu şirket temsilcisi
marifeti ile yapıldığı ve Avukat Sadettin IŞIK’ın
karar düzeltme talep dilekçelerinde, adının ve imzasının bulunmadığı ve sürece
katılmadığı görülmektedir.
Yapılan karar düzeltme başvurusu, 10/10/2012 tarihinde
reddedilmiş ve anılan karar, davayı takip sorumlusu olmayan, talepte de adı ve
imzası yer almayan vekile 19/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Kararı veren Mahkeme asil tarafından yapılan karar düzeltme
talebine karşı verilen kararın vekile tebliğinde hukuki bir hata yaptığının farkına
varmış olmalı ki, başvurucu asil şirkete, önceki süreçte yer alan vekiline
tebliğinden 9-10 ay sonra iki yeni tebligat daha çıkarmış ve bila tebliği üzerine de7201 sayılı yasanın 35. maddesine
göre Başvurucu şirket tüzel kişilik adresine 15/1/2014 tarihinde tebligat
yaptıkları dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Bu tarih itibari ile Mahkememize şirket tarafından yapılan
Bireysel başvuru ise süresinde olup başvurunun kabul edilmezliğini gerektirecek
neden bulunmamaktadır.
Ancak; Mahkememiz çoğunluğu başvuruyu süre yönünden kabul
edilemez bulmuştur.
Çünkü bu kanaate ulaşırken karar düzeltme talebinde yer almayan
ancak buna rağmen karar düzeltmenin reddi kararının anılan Avukata sehven
yapılmış tebliğ ve tarihini derece mahkemelerinde yargı sürecini takip eden
vekilin olağanüstü kanun yolunda yer almasa da görev sorumluluğunun devam
edeceği şeklindeki meşru zemini olmayan bir hukuki kabulden yola çıkarak
mahkememize başvuru süresinin başlangıç tarihi olarak kabul etmişlerdir.
Kararı veren mahkeme bile tebligatın hukuğa
uygun olmadığını düşündüğü ve bunu fark ettiğinden, Avukata tebliğden 9-10 ay
sonra başvurucu karar düzeltme talebinde bulunan şirkete tebligat çıkarıp
kararı tebliği ettiği ve kesinleştirdiği düşünüldüğünde, hak ve özgürlükleri
koruma temelli bireysel başvurunun daha usulü aşaması olan başvuru süresini
belirlemeye yönelik değerlendirme de açık ve bariz takdir hatası içeren adil
yargılanma hakkının ihlali niteliği içeren karar düzeltme başvurusunda adı
bulunmayan Avukat yapılan tebligat tarihini esas almak başvurucunun mahkemeye
erişim hakkının önünde engel teşkil eden bir yorum niteliğindedir.
Konuyu biraz inceleyecek olursak, benzeri durumlarda karar
düzeltme yolunu kullanmamış Avukatlar hakkında yapılan şikayetlerde şikayetli Avukat hakkında ilgili Ağır Ceza Mahkemelerince
verilen beraat kararları ve Yargıtay ilgili ceza dairesince onama kararları ve
buna paralel TBB Disiplin Kurul kararlarına göz atmak gerekir.
“Esasen TBB Disiplin Kurulunun “Karar düzeltme olağan kanun
yollarından değildir. 1086 sayılı HUMK’a 5236 Sayılı
Yasa ile eklenen geçici 3. md.e göre eylem tarihinde
yürürlükte olan HUMK 440. maddesi ile, Yargıtay kararlarına karşı karar
düzeltme isteminin şartları belirtilmiştir. HUMK 427 md.nin
henüz yürürlüğe girmeyen değişikliğinden önceki halinde, miktar ve nitelik
olarak temyizi mümkün olan kararlar için başkaca şart aranmaksızın temyiz hakkı
ve Avukatlık Yasasının 171.md.e göre de ilgili avukat tarafından zorunluluğu
bulunmakta ise de, karar düzeltme istemi 440.md.deki şartlar oluşmadıkça
reddedilen ve bu sebeple ayrıca para cezası da takdir edilen bir hukuki işlem
niteliğindedir. Bu sebeple, karar düzeltme şartlarının oluşup oluşmadığı,
müvekkilinin gereksiz para cezasına muhatap olmaması açısından ilgili avukatın
takdirine bağlı ve zorunlu olmayan bir kanun yoludur. Nitekim, yine
düzenlemeler ile usul hukukumuzda karar düzeltme sistemi tamamen kaldırılmış,
bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlamasına kadar, geçici madde yoluyla
eski hükümler yürürlükte tutulmuştur. Avukatın müvekkilinin açık bir talimatı
olmadıkça, karar düzeltme isteminde bulunma zorunluluğundan söz
edilemeyeceğine” ilişkin …. gün ….. esas ve …. karar sayılı kararından beri
etkili bir hukuk yolu olmaması nedeniyle karar düzeltme isteminde bulunmamayı
disiplin suçu olarak da kabul etmemektedir.
Şeklinde kabulü yanında T.C. Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel
Müdürlüğü’nün karar düzeltme yolunun olağanüstü kanunyolu
olduğu ve başvurulmaması hususundaki takdirin Avukatın kendine ait olduğu ve
davranışta meslek kurallarına aykırılık bulunmadığı yönündeki kabulleri de göz
ardı edilmemek gerekir. Hal böyle olunca Avukatın sorumluluğu devam etmediği
yerde kendisine yapılmış tebligat ve tarihi bir başka hukuki sürecin başlangıcı
olarak değerlendirilemez.
Adalet Bakanlığı’nın bu konudaki görüşüne esas olmak üzere iki
örnek vermek gerekirse;
1- “Avukat ….hakkında …Barosu Yönetim Kurulunca verilen disiplin
kovuşturması açılmasına yer olmadığına dair …..karara karşı müşteki ….
tarafından yapılan itiraz üzerine Birliğiniz Yönetim Kurulunca verilen itirazın
reddine ilişkin …… sayılı karar ve dayanağı belgeler incelendi.
Avukat ….in ,, davacı müşteki vekili sıfatıyla takip ettiği …
Asliye Hukuk Mahkemesinin Esas: sayısına kayden
görülen dava sonunda verilen davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin
kararın Yargıtayca düzeltilerek onanması üzerine,
müştekinin talimatı olduğu halde karar düzeltme yoluna başvurmadığı iddia
edilmiş ise de;
"Karar düzeltme" olağanüstü bir kanun yolu olup bu
yola başvurulması hususunda takdir hakkının avukata ait olduğu nazara
alındığında adı geçen Avukatın eyleminde Avukatlık Kanunu ve Meslek Kurallarına
aykırı bir yön bulunmadığı,
Anlaşıldığı cihetle, Birliğiniz Yönetim Kurulunca yapılan
değerlendirme ve verilen kararda hukukî isabetsizlik görülmemiştir. (Adalet
Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü )
2- “Konu : Kararın onaylanması, OLUR.
BAKANLIK MAKAMINA
Avukatlar ….. hakkında Barosu Disiplin Kurulunca verilen
disiplin cezası verilmesine yer olmadığına dair … ve …., Karar: …sayılı karara
karşı müştekiler …. tarafından yapılan itiraz üzerine Türkiye Barolar Birliği
Disiplin Kurulunca verilen itirazın reddine ve söz konusu kararın onanmasına
ilişkin … ve Esas: …., Karar: … sayılı karar ve dayanağı belgeler incelendi.
Avukatlar …., davacı müştekiler …. vekilleri sıfatıyla takip
ettikleri …. Asliye Hukuk Mahkemesinin Esas: … sayılı tapu iptali ve tescil
davasının reddine ilişkin kararının temyiz talebinin reddedilerek mahkeme
kararının onanmasına dair Yargıtay … Hukuk Dairesinin … tarihli kararı ….
tarihinde tebliğ edildiği halde, yasal süre geçtikten sonra … tarihinde karar
düzeltme talebinde bulunarak Yargıtay ….Hukuk Dairesince bu talebin reddine
karar verilmesine sebep oldukları iddia edilmiş ise de,
Şikayet edilen Avukatlardan …. savunmasında, Yargıtay'ın onama
kararının Avukat …tebliğ edildiğini, ayrı bürosu olmasından dolayı kendisine
tebliğ edilmediğini, müştekilerin müracaatı üzerine … tarihinde karar düzeltme
talebinde bulunduğunu, ancak talep süresinde olmadığı için reddedildiğini beyan
ettiği, Avukat …. savunma vermediği, ancak dosya içerisindeki bilgi ve
belgelerden adı geçen Avukatın avukatlık görevinin gereği olarak duruşmalara
girip kararı temyiz etmesine rağmen müştekilerin karar düzeltme talebinde
bulunulması konusunda yazılı bir talimatları bulunmadığı nazara alındığında
şikayet edilen Avukatların eylemlerinde Avukatlık Kanunu ve Meslek Kurallarına
aykırı bir yön görülmemiştir.
Kaldı ki, karar düzeltme olağan üstü kanun yolu olup, bu yola
başvurulması hususundaki takdir yetkisi avukata ait bulunmaktadır.
Nitekim, şikayet edilen Avukatlar hakkında disiplin
kovuşturmasına konu eylemleri nedeniyle görevi ihmal suçundan İstanbul …. Ağır
Ceza Mahkemesine Esas: … sayı ile açılan ceza davası sonunda, Avukatlardan …..
üzerine atılı suçu işlemediğinin sabit olduğu, …. ise atılı suçu işlediğinin
sabit olmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmiş ve karar Yargıtay'ca
onanarak …tarihinde kesinleşmiştir.
Bu sebeple, Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulunun sözü
edilen kararının onaylanması hususunu takdirlerine arz ederim.
… Hâkim Genel Müdür V.”
Karar düzeltmenin hükmün kesinleşmesinde doğrudan etkili
olmadığı ve zorunluluğu bulunmadığı, başvuru hakkının Avukatın takdirinde
olduğu yönündeki Türkiye Barolar Birliği disiplin hukuku yönünden ceza tayinine
yer olmadığına ilişkin kararları ve Adalet Bakanlığının aynı yöndeki
kabullerinin ortaya koyduğu hukuki açıklık karşısında ve ayrıca kararımızın 31.
paragrafında ilk Avukata tebliğden 9-10 ay sonra şirket adına ve adresine çıkarılan
iki ayrı tebligatın birinde şirket adının altında, sanki adresi de orasıymış
gibi zaten kendisine tebligat yapıldığı kabul gören- bilinen Avukatın adının
yer almış olması halini Avukatın varlığının ve sorumluluğunun devamı ve kabul
görmeyi makul sayan ve hukuki yanı olmayan anlayışa gerekçe yapmanın kabulü
mümkün değildir.
Yine aynı paragrafta başvurucuya, bu avukatın kendi şirketlerini
temsil etmediğini ispat külfeti de yüklenmiştir.
Başvurucunun, tüm nitelikli evraklar üzerinde sabit olan
gerekçeler karşısında olağan kanun yolunda görevini yapmış ve bitirmiş, karar
düzeltme yoluna katılmamış vekil yönünden ve bu yolu bizzat kendisi kullanan
şirkete, başvuru süresinin kendilerine yapılan tebligat tarihinden başlamasını
kabul edebilmek için Avukatının hukuki sorumluluğunun devam etmediğini ispat
etmesini beklemek gibi bir görev yüklenemez. Başka bir deyişle, hukuki
ilişkinin sonlandırıldığına dair dosyada bilgi belge yok, avukatın görevi
hukuki sorumluluğu, sürece katılsa da katılmasa da devam eder, ben fiili durumu
muhatap alırım, bu nedenle Avukata yapılan tebligat geçerlidir, geçersiz olması
için azletmeliydi bu da bize sunmalıydı sonucunu çıkaran değerlendirme HUKUKİ
tabandan yoksundur.
Anılan nedenler ile vekil müvekkil arasında olağan kanun yolu
ötesinde var olan, olağanüstü kanun yolunu kullanma konusunda zorunluluk ve
yükümlülük içeren akdi bir ilişki olmadığı, karar düzeltme talebinin de
Başvurucu Avukatına yapılmış tebligatın Avukat yönünden devam edegelen hukuki
sorumluluk kapsamında kalmadığı hukuki gerçekliği karşısında, sonraki tarihte
başvurucu asile yapılmış tebligat tarihi yerine önceki tarihte sorumsuz ve
talepte taraf olmayan Avukat yapılan tebligat ve tarihleri esas olarak
başvurucunun Mahkemeye erişim hakkını engelleyen Mahkememiz karar sonucuna katılınmamıştır.