logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ahmet Çilgin [1.B.], B. No: 2014/18849, 11/1/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET ÇİLGİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/18849)

 

Karar Tarihi: 11/1/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Şermin BİRTANE

Başvurucu

:

Ahmet ÇİLGİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, hükmen tutuklu olduğu sırada başvurucuya oğlunun cenaze törenine katılması için izin verilmemesi nedeniyle özel ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 1/12/2014 tarihinde, Bayburt Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 28/3/2016 tarihinde, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

4. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 28/3/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 20/6/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 23/6/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 27/6/2016 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ile erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Doğubayazıt Cumhuriyet Savcısı'nın yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle öldürülmesi eylemine ilişkin olarak -bu fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vadetmek suretiyle- suça iştirak ettiği gerekçesiyle Doğubayazıt Ağır Ceza Mahkemesinin 3/4/2013 tarihli kararıyla 20 yıl hapis cezası ile cezalandırılmıştır. Söz konusu karar, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 15/6/2015 tarihli ve E.2015/1098, K.2015/174 sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiştir. Başvurucu, Bayburt M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunmaktadır.

9. Doğubayazıt Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Bayburt M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna hitaben yazılan 1/11/2014 tarihli yazıda; başvurucunun, doğum tarihi 25/8/1999 olan oğlunun, yüksekten düşme sonucu 31/10/2014 tarihinde vefat etmiş olduğu, cenazenin kesin ölüm sebebinin tespiti için Trabzon Adli Tıp Grup Başkanlığına gönderildiği belirtilmiş ve durumdan başvurucuya bilgi verilmesi istenilmiştir.

10. Başvurucu, 1/11/2014 tarihinde Bayburt Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak oğlunun, Ahmedihani Mahallesi, ... Doğubayazıt/Ağrı adresinde yapılacak cenaze törenine katılabilmesi için izin talep etmiştir. Söz konusu dilekçede cenaze töreninin ne zaman yapılacağı veya iznin hangi tarihten itibaren başlayacağı açıkça belirtilmemiştir. Bununla birlikte ülkemizdeki yaygın inanca ve geleneklere bağlı olarak adli işlemler veya benzer zaruri haller dışında cenazenin mümkün olan en kısa sürede defin edilmesi dikkate alındığında, başvurucunun dilekçe tarihi olan 1/11/2014 tarihinden itibaren izin almak istediği anlaşılmaktadır. Nitekim başvurucu, Bakanlık görüşüne verdiği cevap dilekçesinde, cenazenin iki gün bekletildikten sonra defnedildiğini ifade etmiştir.

11. Bayburt Cumhuriyet Başsavcılığı 1/11/2014 tarihli "Çok İvedi" ibareli yazısıyla başvurucunun talebini Erzurum Ağır Ceza Mahkemesine ileterek talep hakkında karar verilmesi istenmiştir.

12. Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesince izin verilmesinin güvenlik bakımından sakınca oluşturup oluşturmayacağı araştırılmıştır. Bu kapsamda Bayburt İl Jandarma Komutanlığının 1/11/2014 tarihli ve 9120-4098-14 Asy. sayılı yazısında, "... sevkin yapılacağı güzergahın terör yönünden riskli bölgede bulunduğu, sevk edilecek hükümlünün tehlikeli hükümlülerden olduğu, öngörülen sevk tarihlerinin Erzurum Jandarma Bölge Komutanlığınca bildirilen emniyetli yol günleri içinde olmadığı, sevk tarihinden en az iki gün önce yol güzergahındaki birliklerin gerekli emniyet tedbirlerini alması maksadıyla mesaj çekilmesinin gerektiği, cenaze töreninin yapılacağı yerde oluşabilecek provokasyonda başvurucunun ve devriye personelinin can güvenliği tehlikeye girebileceğinden bölgede gerekli emniyet tedbirleri alınmadan sevkin gerçekleştirilmesinin uygun olmayacağı" bildirilmiştir.

13. Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/11/2014 tarihli ve 2014/841 Değişik İş sayılı kararıyla başvurucunun cenaze törenine katılmasının güvenlik yönünden uygun olmadığı gerekçesiyle talep reddedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

“Hükümlünün, ... dilekçesi ile oğlunun vefatı sebebi ile (... Doğubayazıt/Ağrı adresinde yapılacak) cenazesine katılmak için mazeret izin talebinde bulunduğu anlaşılmış, …5275 Sayılı Kanunun 116/2. maddesi gereği güvenlik bakımından sanığın cenazeye katılmasının sakınca oluşturup oluşturmayacağı yönünden Bayburt Cumhuriyet Başsavcılığından mütalaa istenilmiş, gelen cevabi yazı ve ekindeki Bayburt İl Jandarma Komutanlığının yaptığı araştırma tutanağında hükümözlü sanık Ahmet Çilgin'in cezasına konu suçun vasıf ve mahiyeti açısından tehlikeli tutuklu ve hükümlülerden olduğu, cenaze töreninin yapıldığı mahalde herhangi bir provakasyonun meydana gelmesi halinde hükümlü ve devriyenin can güvenliğinin tehlike altına girebileceği, sevkin yapılacağı güzergahın terör yönünden riskli bölgede bulunduğu, netice olarak mütalaada hükümözlü sanık Ahmet Çilgin'in cenazeye katılmasının güvenlik bakımından sakıncalı olduğu yönünde görüş bildirildiği görülmüştür.

5275 Sayılı Kanunun 116/2 maddesi gereği hükümözlü sanığın oğlunun cenaze törenine katılması talebinin yukarıda belirtilen nedenlerle hükümözlü sanığın can güvenliği bakımından sakınca oluşturduğu, bu açıdan yasal koşulları oluşmadığından talebin reddine.”

14. Başvurucu bu karara karşı itiraz yoluna başvurmuştur. İtiraz mercii olan Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/11/2014 tarihli ve 2014/869 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun itirazının reddine karar verilmiştir. Bu karar başvurucuya 25/11/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 1/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

16. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 8/8/2011 tarihli ve 650 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 116. maddesinin (2) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:

 “İkinci derece dâhil kan veya kayın hısımlarından birinin ya da eşinin ölümü hâlinde, tutukluya, soruşturma evresinde soruşturmayı yapan Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde kovuşturmayı yürüten hâkim veya mahkeme tarafından, soruşturmanın veya kovuşturmanın selameti ve güvenlik bakımından sakınca oluşturmaması koşuluyla, dış güvenlik görevlisinin refakatinde yol süresi dışında iki güne kadar cenazeye katılması için izin verilebilir.

 

 İkinci ve üçüncü fıkraya göre izin verilen tutuklunun, izin süresi içinde gece konaklaması gerektiği takdirde, kendi evi veya ikinci fıkrada belirtilen bir yakınının evinde, güvenli görülen başka bir yerde ya da gidilen yerde bulunan kapalı ceza infaz kurumunda kalmasına, güvenlik hususu değerlendirilmek ve gerekli güvenlik tedbirleri alınmak suretiyle, gidilen yerin valisi tarafından karar verilir. Yurt dışına çıkmasını gerektirmesi durumunda tutukluya, bu madde gereğince izin verilemez”

17. 28/6/2013 tarihli ve 28691 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan, Hükümlü ve Tutuklulara Yakınlarının Ölümü veya Hastalığı Nedeniyle Verilebilecek Mazeret İzinlerine Dair Yönetmelik’in (Yönetmelik) 4. maddesi şöyledir:

 “(1) Bu Yönetmelikte geçen;

 a)Dış güvenlik birimi: Mazeret izni verilen hükümlü veya tutuklunun bulunduğu ceza infaz kurumunun dış güvenliğinden sorumlu jandarma birimini,

 b) Dış güvenlik görevlisi: Dış güvenlik biriminde görev yapan, hükümlü veya tutukluya izin süresince refakat eden jandarma görevlilerini,

İfade eder.”

18. Anılan Yönetmelik’in 5. maddesi şöyledir:

 “….

 (2) Soruşturmanın veya kovuşturmanın selameti ve güvenlik bakımından sakınca oluşturmaması koşuluyla tutuklulara; ikinci derece dâhil kan veya kayın hısımlarından birinin ya da eşinin ölümü hâlinde, soruşturma evresinde soruşturmayı yapan Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde ilgili hâkim veya mahkeme tarafından yol süresi hariç iki güne kadar cenazeye katılması amacıyla izin verilebilir.

 (3) Hükümlü ve tutukluların, izin sırasında gece konakladıkları ev, ceza infaz kurumu veya diğer yerlerde geçirdikleri tüm süreler izin süresine dâhildir.

 (4) 20/3/2006tarihli ve 2006/10218 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 138 inci maddesinin altıncı fıkrası çerçevesinde, bu maddeye göre izin verilen hükümlü ve tutuklulardan;

 a) Kapalı ceza infaz kurumlarında bulunanlar dış güvenlik görevlisi refakatinde,

 b) Açık ceza infaz kurumları ile çocuk eğitim evlerinde bulunanlar ise refakatsiz,

izne gönderilir.”

19. Anılan Yönetmelik’in 9. maddesi şöyledir:

 “1) Hükümlü veya tutukluya refakat eden dış güvenlik yetkilisinin bilgi vermesi ve talebi hâlinde izne gidilen yerdeki kolluk birimleri tarafından cenaze merasiminin yapılacağı veya konaklanacak yerde ya da talep edilen başka bir yerde gerekli güvenlik tedbirleri alınır.

 (2) Hükümlü veya tutuklu, izin süresince dış güvenlik görevlilerinin yakın nezareti altında bulundurulur.

 (3) Konaklanacak yerin içi ve çevresi de dâhil olmak üzere izin süresince alınacak tüm güvenlik tedbirlerinin nitelik ve kapsamı, görevlendirilecek personelin sayısı ve giyeceği kıyafet ile gerektiğinde hükümlü veya tutukluya devamlı ya da geçici suretle kelepçe takılıp takılmayacağı, dış güvenlik yetkilisi tarafından şahsın işlediği suç türü, kişisel durumu, koşullu salıverilme tarihi ve mevcut güvenlik riskleri dikkate alınarak belirlenir.

 (4) Mazeret izni verilen tutuklu veya hükümlünün çocuk olması durumunda, iznin geçirileceği ilin valiliği tarafından pedagog, psikolog veya sosyal hizmet uzmanı görevlendirilebilir.”

20. Aynı Yönetmelik’in 12. maddesi şöyledir:

 “Hükümlü veya tutuklunun konakladığı yerde kendisi ya da güvenlik görevlileri yönünden kontrolü mümkün olmayan güvenlik riski oluşması hâlinde, dış güvenlik yetkilisinin kararı ve sorumluluğunda şahıs en yakın ceza infaz kurumuna veya güvenli görülen başka bir yere konulur ve bu durum tutanağa bağlanarak derhâl valiliğe bildirilir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Mahkemenin 11/1/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

22. Başvurucu, oğlunun cenaze törenine katılamadığı için büyük üzüntü duyduğunu, medyadan takip ettiği kadarıyla başka yerlerde tutuklu ve hükümlülere cenazeye katılma izni verildiğini, bu iznin kendisine tanınmaması nedeniyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özünü, yargı makamlarınca oğlunun cenaze törenine katılmasına izin verilmemesi sonucu son görevini yerine getirememesi, ailesinin acısını paylaşamaması sebebiyle manevi ıstırap duyması oluşturmaktadır. Buna göre söz konusu şikâyet Anayasa’nın 20. maddesinde düzenlenen özel ve aile hayatına saygı hakkını ilgilendirmekte olup bu çerçevede inceleme yapılmıştır (Beşir Doğan, B. No: 2013/2335, 15/12/2015,§ 19).

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

25. Başvurucu, oğlunun cenazesine katılmasına izin verilmemesi nedeniyle özel ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

26. Bakanlık görüşünde, cenazeye katılma izninin hangi koşullarda verilebileceğinin kanunla öngörüldüğünü, yerel Mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde güvenliğin sağlanamayacağı gerekçesiyle izin verilmediğini, üst Mahkemenin de aynı gerekçeyle itirazı reddettiğini bildirmiştir. Öte yandan Bakanlık; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına atıfta bulunarak özel ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkına müdahalenin incelenmesinde kanunilik, meşru amaç, demokratik toplumda gereklilik ve ölçülülük değerlendirilmesinin yapılması gerektiğini ifade etmiştir.

27. Başvurucu, Bakanlık görüşüne verdiği cevapta önceki iddialarını tekrar etmiştir.

a. Genel İlkeler

28. Anayasa'nın "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz”

29. Anayasa’nın “Ailenin korunması ve çocuk hakları” kenar başlıklı 41. maddesi şöyledir:

 “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

 Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.

 Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.

 Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.”

30. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında “herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir” hükmüne yer verilmek suretiyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı düzenlenmiştir. Bununla birlikte ailenin sosyal yapısının yanısıra toplum hayatında oynadığı rol de gözetilerek ailenin korunması hususunda devletin pozitif yükümlülüklerini belirtmek açısından Anayasa’nın 41. maddesinde tamamlayıcı bir düzenleme bulunmaktadır. Anayasa’nın 20. ve 41. maddelerindeki düzenlemeler aile hayatına saygı ve bu hayatın korunması hususunda sadece birey merkezli bir değerlendirmeden öte ailenin diğer fertleri ve genel olarak toplum menfaatleri de gözetilerek bir değerlendirme yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle aile hayatına saygı hakkı bakımından Anayasa’nın 20. maddesinin 41. madde ile birlikte uygulanması gerekmektedir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No:2013/6693, 16/4/2015, § 87; Beşir Doğan,§ 27-30).

31. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavram olup "bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi" kavramı, özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde temel alınmaktadır. Bu yönü ile değerlendirildiğinde bahsi geçen hak, ilişki kurmak ve geliştirmek üzere çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını da içermektedir (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, § 31). Söz konusu olan diğer kişilerin içine aile fertlerinin de dahil olduğunda kuşku bulunmamaktadır ve aile ilişkilerinin normal bir şekilde sürdürülebilmesi, aile fertlerinin birbiriyle zaman geçirebilmesi de özel hayata saygı hakkının konusu kapsamındadır (Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 36; Beşir Doğan,§ 27).

32. Anayasa’nın 19. maddesi gereği hükümlü ve tutukluların özel hayata ve aile hayatına birtakım sınırlamaların getirilmiş olması, hukuka uygun olarak cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz ve doğal bir sonucudur. Bu bağlamda idarenin tutuklu ve hükümlülerin özel ve aile hayatına müdahale konusunda takdir yetkisinin daha geniş olduğu gözetilmelidir. Bununla birlikte tutuklu ve hükümlülerin Anayasa’da yer alan temel hak ve hürriyetlerin tamamına sahip oldukları da gözetilerek kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi ile özel ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkı arasında adil bir denge sağlanmalıdır (Mehmet Koray Eryaşa, § 89).

b. Genel İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

i. Müdahalenin Varlığı

33. Somut olayda hükmen tutuklu bulunan başvurucunun, oğlunun cenazesine katılma talebi reddedilmiştir. Dolayısıyla anılan işlemin başvurucunun özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkına bir müdahale oluşturduğu açıktır (Beşir Doğan, B. No: 2013/2335, 15/12/2015, § 30; benzer yönde AİHM kararları için bkz. Ploski/Polonya, B. No: 26761/95, 12/11/2002, § 32; Banaszkowski/Polonya, B. No: 40950/12, 25/3/2014, § 21; Giszczak/Polonya, B. No: 40195/08, 29/11/2011, § 27).

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

34. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

35. Yukarıda anılan müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığının belirlenmesinde Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşulları yönünden inceleme yapılması gerekir.

 Kanunilik

36. Tutukluların yakınlarının vefatı hâlinde cenaze törenlerine katılmalarına imkân veren düzenleme, 5275 sayılı Kanun’un 116. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer almaktadır. Anılan fıkrada hangi koşullarda tutuklunun yakınlarının cenazesine katılmasına izin verilebileceği ayrıntılı şekilde belirlenmiştir. Ayrıca Yönetmelik’te de konuyla ilgili düzenlemelere yer verilmiştir. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun özel ve aile hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının mevcut olduğu anlaşılmaktadır.

37. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında yapılan değerlendirmeler neticesinde, anılan mevzuat hükümlerinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır (Beşir Doğan, §§ 34-35). Somut olayda bu sonuçtan ayrılmayı gerektirecek bir iddia ve tespit de bulunmamaktadır.

 Meşru Amaç

38. Anayasa'nın 13. maddesi temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını, ilgili hak ve özgürlüğe ilişkin Anayasa maddesinde gösterilen özel sınırlandırma sebeplerinin bulunmasına bağlı kılmıştır.

39. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Buna göre Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir. (AYM, E. 2014/87, K.2015/112, 8/12/2015; E. 2016/37, K.2016/135, 14/7/2016, § 9; E.2013/130, K.2014/18, 29/1/2014;Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33).

40. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası yönünden özel sınırlama nedeni düzenlenmemiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, birtakım sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber bu sebepler sadece arama ve elkoyma tedbirlerine yöneliktir. Dolayısıyla bu sebeplerin özel hayata saygı hakkının tüm boyutları yönünden uygulanması mümkün görünmemektedir. (AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013, IV- Esasın İncelenmesi kısmının J başlığının bb alt başlığı altında).

41. Bu durumda Anayasa'nın diğer maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin somut olay bakımından sınırlandırma sebebi olarak kabul edilip edilemeyeceği araştırılmalıdır.

42. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir. Anılan hüküm ile devlete verilen yaşam hakkını koruma ödevinin, kişilerin Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen haklarının sınırlanmasında dikkate alınması gerekmektedir.

43. 5275 sayılı Kanun’un 116. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, yakını vefat eden tutukluya “… kovuşturmayı yürüten hâkim veya mahkeme tarafından, soruşturmanın veya kovuşturmanın selameti ve güvenlik bakımından sakınca oluşturmaması koşuluyla…” cenaze törenine katılma izni verilebileceği düzenlenmiştir. Somut olayda başvurucunun oğlunun cenaze törenine katılma talebi, can güvenliği yönünden risk oluşturduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Buna göre müdahalenin tutuklu kişinin kaçmasını, suç işlemesini önlemek; kamu düzeni ve güvenliğini sağlamak, bunun yanı sıra gerek tutuklu kişinin gerekse tutukluya refakat edecek güvenlik görevlilerinin yaşamı ve vücut bütünlüğünün korunması amaçlarını taşıdığı ve bunun da Anayasa'nın 17., 19. ve 20. maddeleri kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.

 Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük

44. Kanuni dayanağı bulunan ve meşru amaç taşıyan müdahalenin, ihlal teşkil etmemesi için Anayasa’nın 13. maddesinde yer verilen demokratik toplum düzeninde gereklilik, hakkın özüne dokunmama ve ölçülülük şeklindeki güvence ölçütlerine uygun olması gerekir.

45. Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup onları büyük ölçüde kısıtlayan veya tümüyle kullanılamaz hâle getiren sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gerekleriyle de bağdaştığı kabul edilemez. Demokratik hukuk devletinin amacı kişilerin hak ve özgürlüklerden en geniş biçimde yararlanmalarını sağlamak olduğundan yasal düzenlemelerde insanı öne çıkaran bir yaklaşımın esas alınması gerekir. Bu nedenle getirilen sınırlamaların yalnız ölçüsü değil; koşulları, nedeni, yöntemi ve kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları gibi unsurların tamamı demokratik toplum düzeni kavramı içinde değerlendirilmelidir (Marcus Frank Cerny, § 71).

46. Hakkın özü, dokunulduğunda söz konusu temel hak ve özgürlüğü anlamsız kılan asli çekirdeği ifade etmekte olup bu yönüyle her temel hak açısından kişiye dokunulmaz asgari bir alan güvencesi sağlamaktadır. Bu çerçevede, hakkın kullanılmasını önemli ölçüde güçleştiren, hakkı kullanılamaz hâle getiren veya ortadan kaldıran sınırlamaların, hakkın özüne dokunduğu kabul edilmelidir. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı bağlamında da bu hakkın ortadan kaldırılması, kullanılamaz hâle getirilmesi veya kullanılmasının aşırı derecede güçleştirilmesi sonucunu doğuran müdahalelerin bu hakkın özünü zedeleyeceği açıktır. Ölçülülük ilkesinin amacı da temel hak ve özgürlüklerin gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesidir. Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi; sınırlama için kullanılan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye uygun olmasını ifade eden elverişlilik, sınırlayıcı önlemin sınırlama amacına ulaşmak bakımından zorunlu olmasına işaret eden zorunluluk ve araçla amacın orantısız bir ölçü içinde bulunmaması ile sınırlamanın ölçüsüz bir yükümlülük getirmemesi anlamına gelen orantılılık unsurlarını içermektedir (Marcus Frank Cerny, § 72;AYM, E.2012/100, K.2013/84,4/7/2013).

47. Anayasa’nın 13. maddesi vasıtasıyla Anayasa’da yer alan tüm temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması hususunda geçerli olan bu denge, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının sınırlandırılmasında da dikkate alınmalıdır. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının sınırlanması mümkün olmakla beraber sınırlamada öngörülen meşru amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı, sınırlandırma ile ulaşılabilecek yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmelidir. Bu noktada belirtilen ölçütlere riayetle bir sınırlandırma yapılıp yapılmadığının tespiti için müdahale teşkil ettiği, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkını ihlal ettiği iddia edilen önlemin temelini oluşturan meşru amaç karşısında bireye düşen fedakârlığın ağırlığının dikkate alınması ve genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığının belirlenmesi gerekmektedir (Marcus Frank Cerny, § 73).

48. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun tutma olarak değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptir (Benzer yönde AİHM kararları için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak tutuklunun kaçmasının, delilleri yok etmesinin veya değiştirmesinin önlenmesi ve disiplinin temini gibi kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda sahip olduğu haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).

49. Hükümlü ve tutukluların temel haklarına yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek yukarıda belirtilen makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesi dâhilinde olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88, 25/3/1992, § 48). Ayrıca talebin mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılması gerekir (Benzer yönde AİHM kararları için bkz. Giszczak/Polonya, B. No: 40195/08, 29/11/2011, §§ 38-39). Bunun yanı sıra yapılacak değerlendirmede kişinin itham edildiği suçun ve tutuklama sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Georgiou/Yunanistan (k.k.), B. No: 45138/98, 13/1/2000, § 6; Ploski/Polonya, § 38). AİHM, tehlikelilik durumuna göre bazı kişilere özel mahkumiyet kurallarının uygulanması gerekliliği konusunda bir şüphe duymadığını kararlarında ifade etmektedir (Öcalan/Türkiye (2), B. No: 24069/03, 18/3/2014, §§ 161-162).

50. Bu bağlamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin özel hayata ve aile hayatına saygı hakkını kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli olma” ve “ölçülülük” ilkelerine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır(Beşir Doğan, § 44).

51. Somut olayda başvurucu, Doğubayazıt Cumhuriyet Savcısı'nın yerine getirdiği kamu görevi nedeni ile öldürülmesi eylemi ile ilgili olarak fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vadetmek suretiyle suça iştirak ettiği gerekçesiyle Doğubayazıt Ağır Ceza Mahkemesinin 3/4/2013 tarihli ilamı ile 20 yıl hapis cezası ile cezalandırılmıştır. Başvurucunun hükmen tutukluluğu devam etmekte iken oğlu31/10/2014 tarihinde hayatını kaybetmiştir. Başvurucunun cenaze törenine katılabilmesi için izin verilmesi yönündeki 1/11/2014 tarihli talebi, Derece Mahkemesinin aynı tarihli kararıyla "...sanık Ahmet Çilgin'in cezasına konu suçun vasıf ve mahiyeti açısından tehlikeli tutuklu ve hükümlülerden olduğu, cenaze töreninin yapıldığı mahalde herhangi bir provakasyonun meydana gelmesi halinde hükümlü ve devriyenin can güvenliğinin tehlike altına girebileceği, sevkin yapılacağı güzergahın terör yönünden riskli bölgede bulunduğu, netice olarak hükümözlü sanık Ahmet Çilgin'in cenazeye katılmasının can güvenliği bakımından sakıncalı olduğu, " gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucu bu karara karşı itiraz yoluna başvurmuştur. Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/11/2014 tarihli kararıyla başvurucunun itirazı reddedilmiştir.

52. Öncelikle Derece Mahkemesinin, başvurucunun talebini aynı gün inceleyerek sonuçlandırdığı, dolayısıyla cenazeye katılma talebinin olması gereken çabuklukta ele alınarak karara bağlandığı anlaşılmıştır. Derece mahkemesinin, özel ve aile hayatına saygı hakkı bakımından Anayasa ile sağlanan güvenceleri dikkate alarak, yerel kolluk makamlarından başvurucunun Bayburt ilinden Ağrı ilinin Doğubayazıt ilçesine sevkine ilişkin imkânları ve güvenlik koşullarını araştırdığı görülmektedir. Yerel kolluk makamlarınca söz konusu sevk güzergâhının terör yönünden riskli olduğu, sevk tarihlerinin emniyetli yol günleri içinde bulunmadığı, kolluk güçleri tarafından gerekli güvenlik önlemleri alınmadan sevkin gerçekleştirilmesinin uygun olmadığı yönünde bilgi verilmesi üzerine Derece Mahkemesinin, başvurucunun ve refakatine verilecek görevlilerin ayrıca sevk esnasında görevlendirilecek kolluk personelinin yaşam haklarının korunması ile başvurucunun özel ve aile hayatına saygı hakkı arasında bir değerlendirme yaptığı, olayda terör nedeniyle başvurucunun yaşam hakkının yanı sıra refakatine verilecek personel ile kolluk görevlilerinin yaşam hakkına yönelik ciddi tehlike ve risklerin bulunduğunu dikkate alarak yaşam hakkına üstünlük tanıdığı anlaşılmaktadır.

53. Söz konusu sevk güzergâhının terör olaylarının gerçekleştiği riskli bölgede olduğu ve bu olaylara bağlı olarak can kayıplarının yaşandığı kamuoyunun bilgisi dâhilindedir. Zaten Mahkemenin gerekçesinde, başvurucunun gitmek istediği tarih, adres ve sevk güzergâhı itibarıyla güvenliğin sağlanmasının emniyet ve asayiş yönünden riskli olduğunu detaylı olarak ortaya konulduğu görülmektedir. Kararda söz konusu terör eylemleri nedeniyle başvurucunun ve refakatine verilecek güvenlik güçlerinin yaşam hakkı ve vücut bütünlüklerine yönelik risklerin önüne geçilmesi, yerel mahkemece hükümlü bulunduğu suçun vasıf ve niteliği dikkate alınarak tehlikeli tutuklu ve hükümlülerden olduğu değerlendirilen başvurucunun kaçmasının önlenmesi, kamu düzeni ve güvenliğinin sağlanmasının amaçlandığı anlaşılmıştır. Buna göre derece mahkemelerinin bulundukları yerin güvenlik risklerini daha iyi takdir edebilecekleri de dikkate alınarak söz konusu gerekçenin, keyfîlik içermediği, başvurucunun çıkarları ile toplumun çıkarları arasında adil denge kurulmasına yönelik ilgili ve yeterli unsurlara sahip olduğu sonucuna varılmıştır. Yukarıdaki açıklamalar ışığında, başvurucunun özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkına yönelik kısıtlamaların, yaşam hakkının korunması, kamu düzeninin korunması ve güvenliğin sağlanması amacı bakımından demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olduğu söylenemez.

54. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddialarının bir ihlal içermediği anlaşıldığından Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,

D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca, tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA, 11/1/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Ahmet Çilgin [1.B.], B. No: 2014/18849, 11/1/2017, § …)
   
Başvuru Adı AHMET ÇİLGİN
Başvuru No 2014/18849
Başvuru Tarihi 1/12/2014
Karar Tarihi 11/1/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, hükmen tutuklu olduğu sırada başvurucuya oğlunun cenaze törenine katılması için izin verilmemesi nedeniyle özel ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı Ceza infaz kurumu uygulamaları İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 116
KHK 650 Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname 30
Yönetmelik 28/6/2013 Hükümlü ve Tutuklulara Yakınlarının Ölümü veya Hastalığı Nedeniyle Verilebilecek Mazeret İzinlerine Dair Yönetmelik 4
5
9
12
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi