TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ELİF AYDIN DOST BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/19954)
|
|
Karar Tarihi: 12/6/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 1/8/2018-30496
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Melek KARALİ SAUNDERS
|
Başvurucu
|
:
|
Elif AYDIN DOST
|
Vekili
|
:
|
Av. Alp Tekin OCAK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, üniversite harçlarına yapılan zamları
protesto etmek amacıyla düzenlenen toplantının dağıtılması sırasında kolluk
görevlisinin müdahalesiyle yaralanma meydana gelmesi sonucunda yapılan şikâyet
üzerine açılan kamu davasında fiilin sabit görülerek hapis cezasına
hükmedilmesine rağmen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı nedeniyle
eylemin yaptırımsız kaldığı belirtilerek insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 17/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Karadeniz Teknik Üniversitesi Biyoloji
Bölümünde eğitimini sürdürmekte iken 21/9/2006 tarihinde üniversite harçlarına
yapılan zammı protesto etmek ve bu konuda Üniversite rektörü ile görüşmek için
Rektörlük binası önünde diğer öğrencilerle birlikte toplanmıştır.
10. Özel güvenlik görevlilerinin topluluğun dağıtılması konusundaki
girişimlerinin başarılı olmaması üzerine jandarmaya bilgi verilmiştir.
Karadeniz Teknik Üniversitesi Jandarma Karakolu Komutanı olarak görev yapan
A.Y. emrindeki erlerle birlikte olay yerine gelmiş ve duruma müdahale etmiştir.
Başvurucunun anlatımına göre Karakol Komutanı gruba karşı güç kullanılması
emrini vermiş, bu arada kendisine de copla vurmuş ve aldığı darbenin etkisiyle
parmağı kırılmıştır.
11. Başvurucunun Trabzon Numune Hastanesinden aldığı
21/9/2006 tarihli rapora dayanarak düzenlenen Adli Tıp Kurumunun 27/9/2006
tarihli raporunda şu hususlara yer verilmiştir.
"Elif aydın'a ait Trabzon Numune
Hastanesi'nin[.....]raporunun tektikinde;
Sağ el 4. parmak orta falanksta şişlik
ve fraktür mevcut olduğu bildirildiğine göre;
SONUÇ:
1. Fiilin kişi üzerindeki etkisinin
basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olmadığı, tarif
edilen kırığın hayat fonksiyonlarına etkisinin hafif (1) derecede olduğu,
2. Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma
yol açmadığı..."
12. Başvurucu 22/9/2006 tarihli dilekçeyle Trabzon
Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) başvurarak A.Y. ve diğer görevliler
hakkında şikâyette bulunmuştur. Başvurucu; dilekçesinde, Üniversite rektörü ile
görüşmek üzere diğer arkadaşları ile beklemekte iken A.Y.nin hukuka aykırı bir
şekilde güç kullanma emri verdiğini, emir üzerine yapılan müdahaleler sırasında
aldığı darbeler sonucu parmağının kırıldığını belirterek ilgililer hakkında
işkence ve kötü muamelede bulunmaktan dolayı kamu davası açılmasını talep
etmiştir.
13. Konu ile ilgili olarak Savcılıkça başlatılan
soruşturma sonucunda 31/1/2007 tarihli iddianame düzenlenmiştir. İddianamede;
başvurucunun eğitimini sürdürdüğü Üniversitenin harçlarının fazla belirlendiği
kanaatiyle, bu hususu görüşmek üzere Rektörlük önünde diğer öğrencilerle
birlikte toplandıkları, bu sırada taşkınlık yapılması üzerine olay yerine
Jandarma Karakol Komutanı ile birlikte diğer jandarma görevlilerinin geldiği,
slogan atan öğrencilerin dağılmaları konusunda uyarılmalarına rağmen bunun
yerine getirilmemesi üzerine mevzuattan kaynaklanan yetkilerin kullanıldığı, bu
sırada başvurucunun görevin ve şartların gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet
kullanılarak basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde, hafif olmayacak
ve sağ el parmağında kırık meydana gelecek şekilde yaralanmasına yol açıldığı
iddiasına yer verilerek şüpheli A.Y.nin 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu'nun 256. maddesinin yaptığı gönderme ile aynı Kanun'un 86.
maddesinin (1) numaralı fıkrası,87. maddesinin (3) numaralı fıkrası ve 53.
maddesi uyarınca cezalandırılması talep edilmiştir.
14. Aynı tarihli Ek Kovuşturmama Kararı ile
Savcılık, olay günü Jandarma Karakolu Komutanı olan şüpheli A.Y.nin öğrencileri
dağılmaları konusunda ikaz etmesine rağmen öğrencilerin bu uyarıya uymayarak
slogan atmaları nedeniyle mevzuattan kaynaklanan zor kullanma yetkisini
orantılı olarak kullandığı ve olayda kasten müessir fiil suçunun unsurlarının
oluşmadığı gerekçesiyle atılı suçtan dolayı kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına karar vermiştir.
15. Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesinin (Mahkeme)
10/3/2007 tarihli kararıyla,sanık A.Y.nin zor kullanma yetkisinin sınırını
aşmak suretiyle başvurucunun parmağında kırık meydana getirerek yaralanmasına
sebep olduğu hususunun sabit görüldüğü gerekçesiyle 5237 sayılı Kanun'un 256.
maddesi delaleti ve 86. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca 1 yıl hapsine,
kırığın hayati fonksiyonlara etkisi gözetilerek takdiren cezanın 1/6 oranında
artırılarak 1 yıl 2 ay hapsine, ilk defa suç işlediği ve duruşmalardaki iyi
hâli gözönüne alınarak aynı Kanun'un 62. maddesi uyarınca cezanın takdiren 1/6
oranında indirilerek 11 ay 20 gün hapsine, Kanun'un 51. maddesinin (1) numaralı
fıkrası uyarınca cezanın ertelenmesine, suçtan pişman olduğuna ilişkin herhangi
bir söz ve davranışının bulunmaması, katılan başvurucunun maddi ve manevi
zararlarının giderilmemiş olması ve cezanın ertelenmesi nedenleriyle 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun hükmün açıklanmasının geri
bırakılması (HAGB) ile ilgili 231. maddesinin (5) numaralı fıkrası hükmünün
uygulanmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
16. Temyiz incelemesi sonucunda karar, Yargıtay 4. Ceza
Dairesinin 6/3/2013 tarihli ilamıyla;
i. Sanığın ilgili mevzuat uyarınca, izinsiz gösteri yapan
ve tüm uyarılara rağmen Rektörlük binasına girmeye çalışan grubu dağıtmak
istediği sırada grupta yer alan başvurucunun yaralanmasına sebep olduğunun
anlaşılması nedeniyle kasten hareket edip etmediğinin ve 5237 sayılı Kanun'un
Birinci Kitap'ının İkinci Kısım'ının "Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya
Azaltan Nedenler" başlıklı İkinci Bölüm'ünde yer alan "Sınırın
aşılması" kenar başlıklı 27. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükmünün
uygulanabilirliği hususunun kararda değerlendirilmediği,
ii. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (6) numaralı
fıkrasının (c) bendinde belirtilen zarar kavramının manevi zararı kapsamadığı,
sanığa atılı suçun ne tür bir zarara yol açtığının kararda belirtilmediği,
iii. Buna göre HAGB koşullarının değerlendirilmesi
gerektiği gerekçeleriyle bozulmuştur.
17. Bozma üzerine yapılan yargılama sonunda Mahkeme
19/11/2013 tarihli kararıyla sanık kolluk görevlisinin eyleminin sabit
görüldüğü gerekçesiyle kasten yaralama suçundan 11 ay 20 gün hapis cezası ile
cezalandırılmasına, 5237 sayılı Kanun'un 53. maddesinin(1) numaralı fıkrasında
sayılan haklardan yoksun bırakılmasına, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm
olmaması ve yeniden suç işlemeyeceği kanaatinin oluşması sebebiyle 5271 sayılı
Kanun'un 231. maddesinin (5) numaralı fıkrası uyarınca HAGB'ye karar vermiştir.
18. Başvurucunun karara karşı yaptığı itiraz, Trabzon 2.
Ağır Ceza Mahkemesinin 20/2/2014 tarihli kararıyla, Yargıtay Ceza Genel
Kurulunun 3/2/3009 tarihli ve E.2008/11-250, K.2009/13, E.2009/04-13, K.2009/12
sayılı kararlarına atfen itiraz incelemesinin yalnızca HAGB'nin şartlarının
oluşup oluşmadığı hususuyla sınırlı olduğu, HAGB kapsamında kalacak şekilde
cezanın yanlış hesaplanması, HAGB dışına çıkmayacak bir biçimde takdir
yetkisinin yanlış kullanılması gibi hususların itiraz aşamasında yapılan
incelemenin konusunu oluşturamayacağı, bu tür hukuka aykırılıkların ancak
denetim süresi içinde veya sonunda, açıklanan veya verilen hükümle birlikte
temyiz kanun yolunda incelenebileceği belirtilerek olayda HAGB şartlarının
oluştuğu, bu yönüyle kararda hukuki isabetsizlik bulunmadığı gerekçeleriyle
reddedilmiştir.
19. Karar 18/11/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiş ve 17/12/2014 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 5237 sayılı Kanun'un "Zor kullanma yetkisine
ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı256. maddesi şöyledir:
“Zor kullanma yetkisine sahip kamu
görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği
ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin
hükümler uygulanır.”
21. 5237 sayılı Kanun'un "Kasten yaralama"
kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı
veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi
üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif
olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya
adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
…
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu
nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
…
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
22. 5237 sayılı Kanun'un "Sınırın aşılması"kenar
başlıklı 27. maddesi şöyledir:
"(1) Ceza sorumluluklarını kaldıran
nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlinde, fiil taksirle işlendiğinde
de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden
üçte birine kadar indirilerek hükmolunur.
(2) Meşru savunmada sınırın aşılması
mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile
ceza verilemez."
23. 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine 6/12/2006 tarihli
ve 5560 sayılı Kanun'un 23. maddesiyle eklenen (5) ve (6) numaralı fıkralar
şöyledir:
“(5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı
yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, bir yıl veya daha az süreli hapis
veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının
geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını
ifade eder.
(6) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan
mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik
özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak
yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya
kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin
suretiyle tamamen giderilmesi,
gerekir.”
B. Uluslararası Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3.
maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya
da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.”
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin
3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik
toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörle ya da organize
suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin mağdurların
davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza
veya işlemlerden men ettiği belirtilmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme'nin
15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde
dahi hiçbir istisnaya yer vermediği içtihatlarda hatırlatılmıştır (Selmouni/Fransa,
B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95,
6/4/2000, § 119).
26. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele
olduğunu söyleyebilmek için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması
beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan
Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007, §§ 35-37; Gafgen/Almanya
[BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık,
B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
27. AİHM, işkence veya kötü muamele suçu işlendiğinin
iddia edildiği durumlarda etkili başvurunun amaçları çerçevesinde cezai
işlemlerin ve hüküm verme sürecinin zamanaşımına uğramamasının, genel af veya
affın mümkün kılınmamasının büyük önem taşıdığına işaret etmiştir. Ayrıca AİHM,
soruşturması veya davası süren görevlinin görevinin askıya alınmasının ve hüküm
alması durumunda meslekten men edilmesinin önemine dikkat çekmiştir (Abdülsamet
Yaman/Türkiye, B. No: 32446/96, 2/11/2004, § 55; Eski/Türkiye, B.
No: 8354/04, 5/6/2012, § 34).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 12/6/2018 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
29. Başvurucu;
i. Öğrenim harçlarına yapılan zamları protesto etmek ve
bu konudaki taleplerini Üniversite yönetimine iletmek isterken, diğer bir
deyişle barışçıl bir şekilde toplantı ve gösteri yapma hakkını kullanırken
kolluğun müdahalesi ile karşılaştığını, hiçbir şekilde kolluğa mukavemet
göstermediklerini, kolluk görevlilerinin amiri A.Y.nin "Şunların
kafalarını kırın, dağıtın." şeklindeki talimatı üzerine kendisine copla
vurulması sonucunda sağ el dördüncü parmağının kırıldığını,
ii. Kırılan parmağını kullanamadığını, parmağının
işlevini yitirdiğini, dışarıdan bakıldığında bile eğriliğinin tespit
edilebildiğini, dolayısıyla parmağında sabit eser ve iz meydana geldiğini,
iii. Bu hususun tespiti için Adli Tıp Kurumuna sevkini
talep etmişse de bu talebinin yerine getirilmediğini,
iv. Savcılığın eylemi yanlış nitelendirerek 5237 sayılı
Kanun'un "İşkence ve Eziyet" ile ilgili Üçüncü Bölüm'de yer alan 95.
maddesi ile bağlantılandırarak iddianame düzenlemek yerine "Zor kullanma
yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı 256. madde ile
bağlantılandırarak düzenlediği iddianame ile kamu davası açtığını,
v. Bunun sonucunda fiil için öngörülen cezanın 5237
sayılı Kanun'un 95. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamında
ağırlaştırılarak uygulanması yerine HAGB kararı verilmek suretiyle eylemin
cezasız kalmasına yol açıldığını belirterek Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında öngörülen kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
30. Bakanlık görüş yazısında;
i. Başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa'nın 17. maddesi
kapsamında incelenmesi gerektiği,
ii. Derece mahkemelerinin yapılan yargılama sonucunda
kolluk görevlisinin 5237 sayılı Kanun'un 256. maddesi kapsamında zor kullanma
yetkisinin sınırını aşmak suretiyle başvurucunun parmağında hafif derecede
kırık oluşacak şekilde yaralanmasına sebep olduğunu tespit ederek anılan madde
hükmünün yaptığı gönderme ile aynı Kanun'un 86. maddesinin (1) numaralı fıkrası
uyarınca kasten yaralama suçundan 11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına,
daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmadığı ve yeniden suç işlemeyeceği
kanaatiyle HAGB'ye karar verdiği,
iii. Anayasa'nın 17. maddesinin usul açısından öngördüğü
yükümlülükler yönünden değerlendirildiğinde kolluk görevlisi hakkında açılan
davada, adli makamların gerekli incelemeleri yaptıkları, eylem ile ilgili
delilleri topladıkları, başvurucunun sürece katılımının da sağlandığı, işkence
iddialarına ilişkin olarak Mahkemenin ayrı bir değerlendirme yapmayıp hükmünü
zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama
suçundan kurduğu,
iv. Modern ve demokratik ceza adaleti anlayışının cezayla
suçluların uslandırılması fonksiyonu yönünden kişinin özgürlüğünden yoksun
bırakılması esasına dayanan yaptırımların her zaman arzulanan sonuçları
vermediği yönünde olduğu, bu nedenlehapis cezalarının en son çare olarak
uygulanması gerektiği,
v. HAGB kurumunun bu anlayış doğrultusunda güncel ceza
muhakemesi mevzuatında yer aldığı,
vi. İlgili düzenlemenin hâkime tam bir takdir yetkisi verdiği,
bu bağlamda kurumun bir af ya da bağışlama öngörmediği yönünde değerlendirme
yapılmıştır.
B. Değerlendirme
31. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve
manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
32. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
34. Başvurucu, barışçıl bir şekilde yapılan toplantının
dağıtılması sırasında kendisini darbeden kolluk görevlisinin etkin bir şekilde
cezalandırılmaması nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
35. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağına
ilişkin şikâyetlerin incelenmesinin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri
dikkate alınarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı ele alınması
gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü, bireyleri işkence ya da insanlık
dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu
içerirken pozitif yükümlülük hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı
(önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti
ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İnsan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici
yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün iki unsurundan biri olan
soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır.
a. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Maddi
Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel
İlkeler
36. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası
-mağdurların eylemi veya yetkililerin saiki ne olursa olsun- kötü muamele
yasağının ihlal edilmemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Saikin önemi ne kadar
yüksek olursa olsun en zor koşullarda bile işkence, eziyet veya insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yapılamaz. Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci
fıkrası savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hâllerde bile bu
yasağın askıya alınmasına izin vermemektedir. Anılan maddelerdeki hakkın
mutlaklık niteliğini güçlendiren felsefi temel, söz konusu kişinin eylemi ve
suçun niteliği ne olursa olsun herhangi bir istisnaya, haklılaştırıcı faktöre
veya menfaatlerin tartılmasına izin vermemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 104).
37. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın
5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması
beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle
desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut
iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki
bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat
edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar
değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 95).
38. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık
derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın
somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin
süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık
durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç
dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun
olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 83).
39. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen bu
kavramlar arasında nitelik değil yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir
muamelenin işkence olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini
belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen eziyet ve insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma
bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden
olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir
derecelendirme yapmak amacıyla Anayasa tarafından getirildiği ve anılan
ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan işkence, eziyet
ve hakaret suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam
taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
40. Buna göre anayasal düzenleme kapsamında kişinin maddi
ve manevi varlığına en fazla zarar veren muamele işkencedir. Muamelenin
ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı
Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde
işkencenin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya
da ayrımcı bir nedenle yapıldığı belirtilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 85).
41. İşkence seviyesine varmayan fakat yine de
önceden tasarlanmış, belirli bir süre devam eden, yaralanmaya, yoğun maddi veya
manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler eziyet olarak
tanımlanabilir. Bu hâllerde duyulan acı, meşru bir muamele ya da cezada
kaçınılmaz olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette,
ızdırap vermenin belli bir amaç doğrultusunda yapılması aranmaz (Cezmi Demir
ve diğerleri,§ 88).
42. Kişileri küçük düşürebilecek ve utandırabilecek
şekilde kişide korku, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi
iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen muameleler
ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak
tanımlanabilir. Eziyetten farklı olarak, uygulanan bu muamele kişide
bedensel ya da ruhsal bir acı oluşturmasa da küçük düşürücü veya alçaltıcı bir
etki yaratmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
43. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunu
belirleyebilmek için her somut olay kendi özel koşulları içinde
değerlendirilmelidir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı
ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı
durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü
muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da
alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın
belirlenememesi kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Bir
muamele hem insanlık dışı/eziyet hem de aşağılayıcı/insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele niteliğinde olabilir. Her türlü işkence, aynı zamanda
insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele oluştururken insan haysiyetiyle
bağdaşmayan her aşağılayıcı muamele insanlık dışı/eziyet niteliğinde
olmayabilir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı
davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler,
engelli kimselerin karşılaştığı kimi olumsuz durumlar, kişiye normal olmayan
bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 90).
44. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla
yasaklanmış bir eylem tehdidinde bulunmak da yeterince yakın ve gerçek olması
koşuluyla bu maddenin ihlali sonucunu doğurma riskini taşıyabilir. Dolayısıyla
bir kimseyi işkence ile tehdit etmek, en azından insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele oluşturabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 91).
45. Öte yandan Anayasa'nın 17. maddesi, toplantı ve
gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı gerektiren durumlarda ve gösteriye
katılanların kendi tutumundan dolayı güç kullanımını yasaklamamaktadır.
Sınırları belli bazı durumlarda, mevzuata uygun olarak ve sadece kaçınılmaz
hâllerde aşırı olmaması koşuluyla güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce
başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilmektedir. Ayrıca kişinin kendi
davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu
hâle gelmedikçe bu neviden fiiller prensip olarak Anayasa'nın 17. maddesinde
belirtilen yasağı ihlal edecektir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B.
No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 81, 82).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
46. Olay tarihinde Karadeniz Teknik Üniversitesinde
öğrenci olan başvurucu, üniversite harçlarına yapılan zamları protesto etmek ve
bu hususta Üniversite rektörü ile görüşmek üzere Rektörlük binası önünde diğer
öğrencilerle bir araya gelmiş; olay yerine emrindeki görevlilerle birlikte
gelen Jandarma Karakolu Komutanı A.Y., dağılmaları yönünde yaptığı uyarıların
sonuç vermemesi üzerine grup hâlindeki öğrencilerin güç kullanılarak dağıtılması hususunda
emrindeki görevlilere emir vermiş; bu arada kendisi de copla öğrencileri
dağıtmaya çalışırken başvurucunun parmağının kırılmasına yol açmıştır.
47. Anayasa Mahkemesi, soruşturma ve kovuşturma makamları
tarafından verilen kararları maddi vakıa ve hukuki yönden inceleyen bir merci
değildir (Sebahat Tuncel (2), B. No: 2014/1440, 26/2/2015, § 53).
Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu rolün ikincil nitelikte olması, delilleri
değerlendirmenin kural olarak kovuşturma makamlarının görevi kapsamında
bulunması nedenleriyle aksi yönde bir veri bulunmadığı sürece derece
mahkemelerinin olayın oluşu ile ilgili tespitlerinden ayrılmak için bir neden
bulunmamaktadır. Bu itibarla başvurucunun demokratik bir hakkını kullanması
sırasında kolluk görevlisi tarafından hafif olmayacak şekilde yaralandığı,
dolayısıyla olayda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği
Anayasa Mahkemesince de kabul edilmiştir. Öte yandan derece mahkemelerinin
yaptığı tespite göre olayda başvurucunun kendisine karşı zor kullanılmasını
gerektirecek herhangi bir eyleminin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
48. Devletin negatif yükümlülüğüne aykırı eylem nedeniyle
yapılan yargılama sonucunda sanık A.Y. hakkında kasten yaralama suçundan 11 ay
20 gün hapis cezası verilerek HAGB'ye karar verilmiştir. Mahkeme tarafından
verilen bu cezanın maruz kaldığı kötü muamele nedeniyle başvurucu açısından
giderim sağlayabilecek nitelikte olup olmadığının belirlenmesi amacıyla eylemin
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında sayılan kötü muamele türlerinden
işkence, eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasaklarından hangisi
kapsamında kaldığının, başka bir ifadeyle eylemin vasfının tespit edilmesi
gerekir.
49. Olayda kendi eylemi bunu gerekli kılmadığı hâlde
kolluk görevlisinin uyguladığı aşırı güç sonucunda başvurucunun parmağı
kırılmıştır. Her ne kadar başvurucu vekili tarafından başvurucunun parmağını
kullanamadığı iddia edilmişse de başvuru dosyasına sunulmuş bu yönde bir sağlık
raporu bulunmadığından bu iddiaya itibar edilmesi mümkün olmamıştır.
Başvurucunun katıldığı toplantının dağıtılması sırasında güç kullanımını
zorunlu kılan bir durum olmaksızın uygulanan güç nedeniyle yaralanmasına yol
açılmışsa dabelli bir amaçla, bir plan dâhilinde meydana gelmeyen, anlık bir
şekilde oluşan eylemin işkence seviyesine varan çok ağır ve zalimane mahiyet
taşımadığı sonucuna varılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin konu ile ilgili
içtihadı kapsamında başvurucunun olayda insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muameleye maruz kaldığının kabul edilebileceği değerlendirilmiştir.
50. Maruz kalınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
nedeniyle kamu görevlisi olan sanık hakkında verilen HAGB kararının başvurucu
açısından yeterli giderim sağlamadığı, ayrıca A.Y.nin eyleminden dolayı
hakkında disiplin yönünden işlem yapıldığına ilişkin başvuru dosyasına herhangi
bir verinin yansımadığı dikkate alındığında olayda başvurucunun mağdur
sıfatının ortadan kalktığından bahsedilmesine olanak bulunmadığı sonucuna
ulaşılmıştır. Bu nedenle her ne kadar derece mahkemelerinin kararlarıyla
devletin negatif yükümlülüğüne aykırı olacak şekilde başvurucunun parmağının
kırıldığı tespit edilmiş ise de sonuç olarak sanığın bu eylemi nedeniyle
herhangi bir yaptırımla karşılaşmadığı anlaşıldığından başvurucunun mağdur
statüsünün devam ettiğinin kabul edilmesi gerekir.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
b. İnsan
Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
i. Genel
İlkeler
52. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün bir de usul boyutu
bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve
ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu
görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları
altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 110).
53. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından
hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar
başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî
bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların
belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu,
olanaklı olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle
gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan
yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri
mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
54. Yürütülecek ceza soruşturmalarının amacı, kişinin
maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde
uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç
yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan
burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin
başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da
cezalandırma hakkı veya tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza
kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir
ve diğerleri, § 77).
55. Ceza soruşturmasının etkili olması için soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek kötü muamele iddiasını aydınlatabilecek ve
sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri
gerekir. Yetkililer şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmeli, bir şikâyet
olmasa bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli belirtiler
olduğunda soruşturma açmalıdır(Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 114, 116).
56. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek
başına soruşturma yapılmamış olması yahut da yeterli soruşturma yapılmamış
olması da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa
olsun yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet
yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli kesin
belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda
soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak
özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Tahir
Canan, § 25).
57. Kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan
soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemli olmakla
birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen
sebeplerin ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak kötü
muameleye yönelik soruşturmalarda hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka
aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin
engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi,
kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın
azami bir hız ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, §
119).
58. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, kişinin maddi ve
manevi varlığına ilişkin bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin
etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap
vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların
kullanılması yükümlülüğüdür. Dolayısıyla bu kapsamda açılmış olan tüm davaların
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu
bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 127). Ancak usul
yükümlülüğünün bir unsuru olarak tespit edilen sorumlulara fiilleriyle orantılı
cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmalıdır (Şenol
Gürkan, B. No: 2013/2438, 9/9/2015, § 105).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
59. Başvurucunun maruz kaldığı muamele nedeniyle kolluk görevlisi hakkında
yapmış olduğu şikâyetle ilgili olarak Savcılığın olayın gerektirdiği süratle
davranarak soruşturma başlattığı anlaşılmaktadır. Soruşturmanın tamamlanmasının
ardından 31/1/2007 tarihli iddianame ile kolluk görevlisi A.Y. hakkındazor
kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle yaralama suçundan kamu davası
açılmış, kasten yaralama suçundan ise ek kovuşturmama kararı verilmiştir.
60. Yapılan yargılama sonucunda Trabzon 2. Asliye Ceza
Mahkemesi 10/3/2009 tarihli kararı ile A.Y.nin fiilini sabit görmüş ve cezanın
alt sınırından uygulanmasını uygun görerek neticeden 11 ay 20 gün hapis cezası
ile cezalandırılmasına, cezanınertelenmesine, HAGB'ye ilişkin hükümlerin
uygulanmasına yer olmadığına karar vermiştir. Bu kararın temyiz incelemesi
sonucunda bozulması üzerine ilk derece mahkemesi Yargıtay bozma kararına uyarak
sonucu itibarıyla eylem için daha hafif bir düzenlemeyi öngören HAGB ile ilgili
hükümler çerçevesinde olayı değerlendirmiştir. Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi,
Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararına atfen mahkûmiyet hükmüne yönelik herhangi
bir değerlendirmeyi içermeksizin yalnızca hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasının koşullarının olayda oluşup oluşmadığı yönünden inceleme yapmış
ve yapılan itirazın reddine karar vermiştir. Karar, bu şekilde 10/1/2014
tarihinde kesinleşmiştir.
61. Bu itibarla başvurucunun şikâyeti ile ilgili
kovuşturmanın yaklaşık yedi yıl sürdüğü tespit edilmiştir. Karışık olmayan
hukuki ve maddi unsurlar içeren uyuşmazlığın insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele iddialarıyla da ilgili olduğu gözönünde bulundurulduğunda iki dereceli
yargılama süresinin bu türdeki şikâyetlerin hızlı ve etkili bir biçimde
sonuçlandırılması gerektiği yönünde yukarıda yer verilen ilkelere uygun
olmadığı değerlendirilmiştir.
62. Öte yandan yürütülen yargılama sonucunda insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele boyutunda bir yaralama eyleminin
gerçekleştiğinin tespit edildiği görülmekle birlikte soruşturmanın
etkililiğinin ölçütlerinden biri olan failin suç nedeniyle hesap vermesinin
sağlanması ve fiiliyle orantılı bir ceza alması koşulunun yerine getirilmesinden
uzak bir şekilde olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verildiği anlaşılmaktadır.
63. Cezasızlık, işlenen bir suçun somut olarak cezasız
kalmasını ifade etmektedir. Cezasızlık; işkence ve kötü muamele fiillerine
yönelik olarak sorumluların adalet önüne çıkarılmaması, işledikleri suçla
orantılı bir biçimde cezalandırılmaması veya mahkûm edildikleri cezanın
infazının sağlanmaması şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Cezasızlığın önlenmesi
durumunda bir yandan mağdurlar açısından gerekli giderim sağlanırken bir yandan
yeni ihlallerin gerçekleşmesini engelleyecek caydırıcı bir etki ortaya çıkması
mümkün olacaktır (S.D., B. No: 2013/3017, 16/12/2015).
64. İşlenen suç ile verilen cezalar arasında orantısızlık
olması ya da hiç ceza verilmemesi durumunda bu tür eylemlerin önlenmesini
sağlayabilecek caydırıcı bir etki ortaya koymaktan oldukça uzak kalınmakta,
kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerinin idari ve yasal mevzuat
aracılığıyla korunması hususundaki pozitif yükümlülüğün yerine getirilememesi
sonucu doğmaktadır (S.D., § 102).
65. İlk derece mahkemesinin -eylemin nitelik ve ağırlığı
dikkate alındığında- sanık A.Y. hakkında verdiği 11 ay 20 gün hapis cezasına
ilişkin HAGB kararı sonucunda sanığın deneme süresi içinde suç işlememesi
hâlinde bu ceza hiç olmamış sayılarak adli ve memuriyet siciline
yansımayacaktır. Verilen bu karar cezanın infazının ertelenmesinden daha güçlü
bir etkiye sahiptir ve sanığın cezadan muaf tutulması ile sonuçlanmaktadır.
Ulaşılan bu sonucun bu tür olaylara karışan kamu görevlilerine hoşgörü ile
yaklaşıldığı izlenimini uyandırdığı ve bu tür fillere eğilimi olan görevlileri
cesaretlendirebileceği gibi bireylerin bu kapsamda devlete ve adalet
mekanizmalarına olan güvenlerini de zedeleyebileceği açıktır.
66. Öte yandan ceza yargılamasının HAGB kararı ile
sonuçlanmış olması, kolluk görevlisinin sabit görülen eyleminden dolayı
disiplin yönünden de hiçbir soruşturmaya tabi kılınmadığı ve hiçbir disiplin
yaptırımı ile karşılaşmadığı tespiti ile birlikte ele alındığında cezasızlığın
etkisini ağırlaştırmaktadır. Hizmet cetveli incelendiğinde başvurucunun
yaralanmasına yol açan kolluk görevlisinin yapılan ceza soruşturması ve
kovuşturma sürecinde göreviyle ilişiğinin kesilmediği gibi başvurucuya yönelik
insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kapsamında değerlendirilen eyleminin
sabit görülmesine rağmen kariyerini kesintisiz bir şekilde sürdürdüğü
anlaşılmaktadır. Disiplin yönünden de kolluk görevlisinin eylemi için herhangi
bir yaptırımla karşılaşmamış olması HAGB kararının bu tür eylemlerin
hoşgörülemeyeceğine yönelik algının zayıflaması yönündeki etkisini
pekiştirmektedir.
67. Sonuç olarak ceza yargılamasının makul sürede
tamamlanmaması, sanık A.Y. hakkında HAGB'ye karar verilmesiyle bu tür
eylemlerin hoşgörülmeyeceği yönündeki algının zayıflamasına yol açacak şekilde
A.Y.nin disiplin yönünden de hiçbir yaptırımla karşılaşmamış olması
nedenleriyle olayda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağıyla ilgili
olarak etkili bir soruşturma yapılmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
68. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
69. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
70. Başvurucu; insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının ihlal edildiğinin tespitini, yargılamanın yenilenmesini, parmağında
oluşan ve kalıcı olduğunu ileri sürdüğü hasar nedeniyle 30.000 TL tazminat
talep etmektedir.
71. Yapılan inceleme sonucunda olayda, Anayasa'nın 17.
maddesinde yer verilen insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi
ve usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
72. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak
üzere Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
73. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının
maddi ve usul boyutununihlali nedeniyle, yalnızca ihlalin tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 20.000 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
74. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve
1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin
başvurucuyaödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinde yer verilen insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinininsan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesine (E. 2013/165, K.
2013/550) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için İçişleri Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE,
F. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 12/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.