TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAMİT KİYE BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2603)
|
|
Karar Tarihi: 4/10/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Hamit KİYE
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüseyin
BOĞATEKİN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun makul süreyi aşması, formül gerekçelerle
tutukluluğun devamına karar verilmesi, tutukluluğa itiraz incelemesinin
duruşmasız yapılması ve itiraz incelemesinde savcılık görüşünün tebliğ
edilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına ve başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmekte
olan bir soruşturma kapsamında 21/8/2011 tarihinde gözaltına alınmış; 24/8/2011
tarihinde İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimliğince silahlı terör örgütüne
üye olma suçundan dolayı tutuklanmıştır.
9. Başvurucu hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
20/10/2011 tarihli veE.2011/717 sayılı iddianamesi ile silahlı terör örgütüne
üye olma, silahlı terör örgütü yöneticisi olma, terör örgütü üyesi olmamakla
birlikte örgüt adına suç işleme, görevli memura direnme, terör örgütünün
propagandasını yapma suçlarından kamudavası
açılmıştır.
10. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/49 sayılı
dosyasında yapılan yargılama esnasında 17/12/2013 tarihinde yapılan 10. celsede
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Başvurucu ve müdafii de bu duruşmada hazır bulunmuştur.
11. Bu karara karşı
başvurucunun yaptığı itirazı inceleyen İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi
Cumhuriyet savcısının itirazın reddine karar verilmesi yönündeki mütalaasını
aldıktan sonra 31/12/2013 tarihli ve 2013/289 Değişik İş sayılı kararında "sanıkların üzerine atılı suçun vasıf ve
mahiyeti, mevcut delil durumu, iddianamede gösterilen sevk maddelerinin alt ve
üst sınırı, suç ve tutuklama tarihine nazaran kaçma şüpheleri devam ettiğinden,
delilleri karartma ihtimali bulunduğundan, bu nedenlerle koruma tedbirlerinin
de uygulanması yeterli olmayacağından, tutuklama sebeplerinin kalkmadığından ve
tutuklamaya alternatif koruma tedbirlerinin sanıklar açısından yetersiz
kalacağı ..." gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir. Bu
karar başvurucu vekiline 21/1/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Mahkeme 16/1/2014 tarihinde, 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 108. maddesi uyarınca başvurucunun tutukluluk
durumunu gözden geçirmiş ve aynı gerekçelerle tutukluluk hâlinin devamına karar
vermiştir.
13. Başvurucu 18/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
14. Başvurucu 24/3/2014 tarihinde tahliye edilmiştir.
15. Başvurucu hakkındaki dava, özel yetkili İstanbul 15. Ağır
Ceza Mahkemesinin kapatılması üzerine Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesine
devredilmiştir.
16. Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesi 12/2/2016 tarihli kararıyla
başvurucunun silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçundan beraatine
karar vermiştir. Anılan karar temyiz edilmiş olup temyiz incelemesi devam
etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli
veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin
devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına
itiraz edilebilir."
18. 5271 sayılı Kanun'un "Usul"
kenar başlıklı 105. maddesi şöyledir:
"103 ve 104 üncü
maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli,
sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün
içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir.
(Ek cümle: 11/4/2013-6459/15 md.) Duruşma dışında bu
karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin
görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir."
19. 5271 sayılı Kanun'un
"Tutukluluğun incelenmesi" kenar başlıklı 108. maddesi şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla
tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü
madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii
dinlenilmek suretiyle karar verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi,
yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan
sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya
koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen
süre içinde de re'sen karar verir."
20.5271 sayılı Kanun’un270. maddesi şöyledir:
"(1) İtirazı inceleyecek merci, yazı ile
cevap verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa
bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde
bunların yapılmasını da emredebilir.
(2) (Ek: 11/4/2013-6459/20 md.)
101 ve 105 inci maddeler uyarınca yapılan itiraz üzerine Cumhuriyet savcısından
görüş alınması durumunda, bu görüş şüpheli, sanık veya müdafiine
bildirilir. Şüpheli, sanık veya müdafii üç gün içinde
görüşünü bildirebilir."
21. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
22. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her
hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde
tazminat isteminde bulunulabilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 4/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları
24.Başvurucu; tutukluluğun devamına ilişkin gerekçelerin genel
geçer ve klişe ifadeler olduğunu, tutukluluk durumu değerlendirilirken sadece
suçun ağırlığına bakılmasının yeterli olmadığını, mahkemenin dosyadaki
delillerle bağlantı kurarak ve kaçma şüphesini de somut olgulara dayandırarak
daha somut gerekçelerle değerlendirme yapması gerektiğini, tutuklamanın zorunlu
durumlarda uygulanması gereken bir tedbir olduğunu ancak somut olayda
tutuklamanın tedbir olma niteliğinin ortadan kalktığını uzun süredir devam eden
tutukluluğun makul süreyi aştığını belirterek Anayasa’nın 19. maddesinde
tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
26.Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğunu belirtmektedir (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
27. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 24/3/2014
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada da incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna
uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan
başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel
başvurunun "ikincillik niteliği" ile bağdaşmadığı sonucuna
varılmıştır.
28. Açıklanan nedenlerle tutukluluğun makul süreyi aştığı
iddiasının yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Tutukluluk İncelemelerinin Duruşmasız Olarak
Yapıldığına İlişkin İddia
1.Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, gerek talep üzerine
gerekse resen yapılan tutukluluğa ilişkin incelemelerin duruşmasız olarak
gerçekleştirildiğini ve bu incelemeler sırasında alınan Savcılık görüşlerinin
tebliğ edilmediğini belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
30.Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
31. Başvurucunun bu bölümdeki iddiaları, Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası çerçevesinde incelenecektir.
32. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası; yakalama veya
tutuklama yoluyla özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiye, özgürlüğünden yoksun
bırakılmasının yasaya uygunluğunun özünü oluşturan usule ve esasa ilişkin
koşullar ile ilgili olarak yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı
tanımaktadır. Hürriyeti kısıtlanan kişinin şikâyetleri ile ilgili olarak
yetkili yargı merciince yapılacak değerlendirmenin adli nitelik taşıması ve
özgürlükten mahrum bırakılan kişilerin itirazları bakımından uygun olan
teminatları sağlaması gerekir.Ayrıca tutukluluğun
yasaya aykırı olup olmadığının hâkim önünde düzenlenen duruşmalarda etkili
olarak incelenmesini talep etme ve tutukluluk hâlinin gerekli olup olmadığının
yetkililer tarafından hızlı bir şekilde tespit edilmesini isteme hakkını da
teminat altına almaktadır (Firas Aslan ve Hebat Aslan,B.
No: 2012/1158, 21/11/2013, §§ 64-66).
33. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca
tutukluluğun devamına ilişkin olarak mahkemelerce verilen kararlara yapılan her
itirazda başvurucunun dinlenmesi gerekli olmamakla beraber tutuklu kişinin
makul aralıklarla dinlenmeyi talep etme hakkı vardır. Tutukluluğun gözden geçirilmesi
esnasında yapılan incelemede “çelişmeli yargı” ve “silahların eşitliği”
ilkelerine riayet edilmesi gerekir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 68).
34. Bununla birlikte 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine göre
şüpheli veya sanığın istemi olmaksızın tutukluluğun resen incelenmesi durumunda
hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine başvurma hakkı kapsamında
bir değerlendirme yapılmadığından bu incelemelerin Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası kapsamına dâhil edilmesi mümkün değildir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 32; Faik Özgür Erol ve diğerleri, B. No:
2013/6160, 2/12/2015, § 24).
35. Somut olayda başvurucu 16/1/2014 tarihli tutukluluk
incelemesinin de duruşma yapılmadan gerçekleştirildiğini ileri sürmüşse de
resen gerçekleştirilen tutuklulukla ilgili incelemeler sonucunda verilen
kararlar konu bakımından yetki kapsamı dışında olduğundan başvurucunun bu
incelemeye ilişkin şikâyeti değerlendirme dışında tutulmuş, 31/12/2013 tarihli
itirazın incelenmesi kararı ile sınırlı bir değerlendirme yapılmıştır.
36. 5271 sayılı Kanun’un 104. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
göre şüpheli veya sanık soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında herhangi bir
süre beklemeksizin salıverilmesini talep edebilir. Aynı Kanun’un 101.
maddesinin (5) numaralı fıkrasına göre ise resen ya da talep üzerine tutukluluk
hakkında verilmiş tüm kararlar mahkeme önünde itiraza konu olabilir.
37. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında öngörülen
kural dikkate alındığında hürriyeti kısıtlanan kişinin durumu hakkında kısa
sürede karar verilmesi dâhil olmak üzere tutukluluk kararına karşı yapılan her
itirazda duruşma yapılması ceza yargılaması sistemini işlemez hâle
getirecektir. Bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında yer
alan yargılama usulüne ilişkin yükümlülükler, duruşma yapmayı gerektirecek özel
bir durum olmadığı sürece tutukluluğa karşı yapılacak her itiraz için duruşma
yapılmasını gerektirmez (Firas Aslan ve Hebat Aslan, §
73).
38. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/12/2013 tarihli
duruşmasında Somut olayda başvurucunun tutukluluğun devamına karar verilmiş, bu
duruşmada başvurucu ve müdafii de hazır bulunmuştur.
Bu karara yapılan itiraz, İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/12/2013
tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bu nedenle İstanbul 15. Ağır Ceza
Mahkemesince yapılan incelemeden on dört gün gibi makul bir süre sonra
31/12/2013 tarihinde İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde yapılan itiraz
incelemesinde duruşma yapılması bir zorunluluk olarak kabul edilemez.
39. Açıklanan nedenlerle
başvurucunun tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız olarak yapıldığı
iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. İtiraz
Merciince Alınan Cumhuriyet Savcısının Görüşünün Bildirilmediğine İlişkin İddia
1.Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu,
tutukluluğun devamı kararına karşı yaptığı itirazın incelenmesinde itiraz
merciince alınan Cumhuriyet savcısının görüşünün
kendisine tebliğ edilmediğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
41.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi”
kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve
yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi
açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı
başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar
verebilir."
42. Başvurucunun bu iddiasının kabul edilebilirlik
kriterlerinden olan anayasal ve kişisel önemden yoksun olma kriteri yönünden
incelenmesi gerekir.
43. Anayasal ve kişisel önemden yoksun olma kriterine ilişkin
genel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu konuda karar
verilmiştir (K.V. [GK], B. No:
2014/2293, 1/12/2016, §§ 47-68). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı
gerektiren bir husus bulunmamaktadır.
a. Anayasal Önem Yönünden
44. Anayasa Mahkemesi, tutukluluk ve/veya tutukluluğa itiraz
incelemeleri sırasında alınan savcılık görüşünün şüpheli/sanık veya müdafiine bildirilmemiş olması nedeniyle silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin
başvurunun, genel bir soruna işaret etmediği gibi Anayasa'nın uygulanması ve
yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi
açısından da önem taşıdığının ortaya konulamadığı sonucuna varmıştır (Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
22/5/2017, §§ 113-117).
b. Kişisel Önem Yönünden
45. Başvurucunun iddiasında dile getirdiği 17/12/2013 tarihli
duruşmada verilen tutukluluğun devamı kararına yönelik itirazı inceleyen
İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesine Cumhuriyet Savcısı tarafından bildirilen
yazılı görüşün içeriğinde, yalnızca usul ve yasaya aykırılık olmadığından
itirazın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
46. Anılan görüş yazısında başvurucunun ayrıca cevap vermesini
gerektiren daha önce ileri sürülmemiş herhangi yeni bir olgudan bahsedilmemiş
hatta hiçbir olguya veya gerekçeye yer verilmemiştir. Öte yandan başvurucu,
anılan görüş yazısında cevap vermesini gerekli kılan ve daha önceden haberdar
olmadığı yeni bir olgunun bulunduğunu ileri sürmediği gibi bu hususta herhangi
bir açıklama da yapmamıştır. Son olarak itirazın reddine ilişkin mahkeme
kararında, hükmün Cumhuriyet savcısının görüşüne uygun olduğu belirtilmişse de
Savcılık görüşünde yer alan herhangi bir olguya atıf yapılması veya bu görüşe
dayanılması söz konusu değildir.
47. Tutukluluğa ilişkin itiraz incelemesi sırasında alınan
Savcılık görüşünün kendisine bildirilmemesi nedeniyle ciddi anlamda zarar
gördüğü, bu görüşün kendisi için ne denli önemli olduğu hususunda başvurucunun
herhangi bir açıklamasının bulunmadığı da gözetildiğinde başvurunun bu kısmı
açısından önemli bir zararın olmadığı kanaatine varılmıştır.
48. Açıklanan nedenlerlebaşvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin anayasal ve kişisel önemden yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız yapıldığına
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. İtiraz merciince alınan Cumhuriyet savcısı görüşünün
bildirilmediğine ilişkin iddianın anayasal
ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 4/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.