TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HALİL İRMEZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/2633)
Karar Tarihi: 16/6/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Raportör Yrd.
Yusuf Enes KAYA
Başvurucular
Halil İRMEZ
Vekili
Av. Aycan İRMEZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun makul süreyi aşması, özel yetkili mahkemede yargılama yapılması nedenleriyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/2/2014 tarihinde Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 21/4/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 11/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 24/7/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7.Başvurucu hakkında 20/11/2009 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının E.2009/1537 sayılı iddianamesi ile "terör örgütüne üye olma, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet" suçlarından cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.
8.Başvurucu hakkındaki dava, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/680 sayılı esasına kaydedilmiştir.
9.Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesince 26/1/2010 tarihinde başvurucu hakkında yakalama emri çıkarılmıştır. Hakkında yakalama emri bulunan başvurucu 19/2/2010 tarihinde yakalanmıştır.
10. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2009/680 sayılı dosyasında yapılan 19/2/2010 tarihli duruşmada, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olmak ve terör örgütünün propagandasını yapmak suçlarından tutuklanmasına karar verilmiştir. Tutuklama gerekçesi şu şekildedir:
"Sanık Halil İRMEZ'in isnat edilen suç yönünden kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması ve sanığa isnat edilen suçun CMK 100/3-a maddesinde belirtilen suçlardan bulunması karşısında CMK 100 ve devamı maddeleri gereğince tutuklanmasına karar verildi."
11. Başvurucu, tutuklu yargılanmaktayken Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/12/2010 tarihli ve E.2000/142, K.2010/918 sayılı kararıyla silahlı terör örgütüne üye olma eyleminden dolayı mahkûm edilmiş ve 9/9/2011 tarihinde kesinleşmiş olan 10 yıl hapis cezasının infazına başlanmıştır.
12. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/1/2013 tarihindeki 24. celsesinde Mahkeme başvurucunun da içinde bulunduğu bazı sanıklar yönünden dosyanın ayrılarak yeni bir esas numarasına kaydedilmesine ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
13. Mahkemenin E.2013/3 sayılı yeni dosyası kapsamında 20/2/2013 tarihinde yapılan ilk duruşmada ve devamında yapılan 10 celsede başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
14. Başvurucunun tahliye talebini 17/1/2014 tarihinde değerlendiren Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
15. Bu karara karşı yapılan itiraz, Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 30/1/2014 tarihli ve 2014/64 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir.
16.Başvurucu27/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 7/3/2014 tarihli ve E.2011/561, K.2014/36 sayılı kararıyla 6/3/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile değişik 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 12. maddesi uyarıncagörevsizlik kararı vererek dosyayı Şırnak Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.
18.Şırnak Ağır Ceza Mahkemesinin 9/4/2014 tarihli ve E.2014/136, K.2014/184 sayılı kararıyla başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına, Şırnak Ağır Ceza Mahkemesinin yetkisizliğine, dosyanın görevli ve yetkili Cizre Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
19. Dosyayı inceleyen Cizre Ağır Ceza Mahkemesi 9/5/2014 tarihli ve E.2014/65, K.2014/20 sayılı kararıyla yetkisiz olduğuna, yetki uyuşmazlığının çözümlenmesi için kararın kesinleşmesini beklemeksizin dosyanın resen Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmesine karar vermiştir. Cizre Ağır Ceza Mahkemesi 9/5/2014 tarihli kararında başvurucunun tahliyesine de karar vermiştir. Tahliye gerekçesi şöyledir:
"Sanık Halil İmrez'in 19.02.2010 tarihinde Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma ve Terör Örgütünün Propagandasını yapmak eyleminden ötürü tutuklandığı, 09/09/2011 tarihine kadar tutuklu kaldığı, bu tarihte Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 07.12.2010 tarih, 2000/142 Esas ve 2010918 Karar sayılı ilamıyla, Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma eyleminden dolayı mahkum olduğu kesinleşmiş 10 yıl hapis cezasının infazına başlanıldığı, halen infazına devam edildiği anlaşılmakla birlikte, sanığın üzerine atılı eylemin niteliği, mahkumiyeti halinde alacağı cezanın alt sınırı, tutuklukta geçirilen süre nazara alınarak, sanık Halil İrmez'in bihakkın tahliyesine [oy birliğiyle karar verildi]."
20. Yetki uyuşmazlığını inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesi 14/10/2014 tarihli veE.2014/9107, K.2014/9669 sayılı kararıyla Şırnak Ağır Ceza Mahkemesinin vermiş olduğu yetkisizlik kararının kaldırılmasına ve dosyanın mahalline gönderilmesine karar vermiştir.
21. Yargıtay kararı üzerine dava, Şırnak Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/709 sayılı esasına kaydedilmiştir.
22.Başvurucunun yargılandığı dava İlk Derece Mahkemesinde derdesttir.
B. İlgili Hukuk
23. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesi.
24. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesi, 2911 sayılı Kanun'un 33. maddesi.
25.4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza MuhakemesiKanunu'nun 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
(1). Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
(2) Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315)
...”
26. 5271 sayılı Kanun’un101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 16/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu, özel yetkili mahkemeler kaldırılmasına rağmen davasının bu mahkemelerde görülmeye devam edilmesinin tabii hâkim ilkesine aykırı olduğunu,tutukluluğun makul süreyi aştığını, formül gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verildiğini, tutuklamaya alternatif tedbirlerin yeterince dikkate alınmadığını, uzun süredir tutuklu olmasına rağmen tahliye edilmemesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu belirterek Anayasa'nın 10., 19. ve 37. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; tahliye ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına rağmen davasının bu mahkemelerde devam etmesinin tabii hakim ilkesine aykırı olduğu şikâyetinin adil yargılanma hakkı, tutukluluğun makul süreyi aştığı, formül gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verildiği, tutuklamaya alternatif tedbirlerin yeterince dikkate alınmadığı, uzun süredir tutuklu olmasına rağmen tahliye edilmemesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğu şikâyetlerinin Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucu, özel yetkili mahkemeler kaldırılmasına rağmen davasının bu mahkemelerde devam etmesinin tabii hakim ilkesine aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
32. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
33. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi, idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
34. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
35. Başvurucunun özel yetkili mahkemelerde yargılama yapılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin şikâyetlerini ilk derece mahkemelerinde devam eden yargılama süreçlerinde ve sonrasında temyiz aşamasında ileri sürebilme ve ileri sürmüş ise bu şikâyetlerin bu aşamalarda incelenme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede başvurucunun, derece mahkemelerinin hakkındaki yargılama ve temyiz süreçlerini beklemeden yargılama sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerini bireysel başvuruya konu ettiği görülmüştür.
36. Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemeleri ve temyiz mercileri önünde usulüne uygun olarak devam eden başvuru yollarının tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. 19/2/2010 ile 9/9/2011 Tarihleri Arasındaki Tutma Yönünden
37.6216 sayılı Kanun’un maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."
38. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde Mahkemenin yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
39. Başvurunun kabul edilebilmesi için ihlal iddiasına dayanak teşkil eden nihai işlem veya kararların 23/9/2012 tarihinden evvel kesinleşmemiş olması da gerekmektedir. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce kesinleştiği tespit edildiği takdirde ilgili şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür (Korcan Polatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 32).
40. Somut olayda başvurucu, isnat edilen suçlar nedeniyle 19/2/2010 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu tutuklu yargılanmaktayken Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/12/2010 tarihli ve E.2000/142, K.2010/918 sayılı kararıyla silahlı terör örgütüne üye olma eyleminden mahkûm edilmiş ve 9/9/2011 tarihinde kesinleşmiş olan 10 yıl hapis cezasının infazına başlanmıştır. Başvurucu hakkındaki tutuklama müzekkeresi 19/2/2010 ile 9/9/2011 tarihleri arasında infaz görmüştür. Dolayısıyla başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası anlamındaki tutukluluk hâli başka bir mahkeme tarafından verilen hükmün infazına başlandığı 9/9/2011 tarihinde, diğer bir deyişle Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce sona ermiştir.
41. Açıklanan nedenlerle başvurucunun kişiözgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetinin bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. 9/9/2011 ile 9/5/2014 Tarihleri Arasındaki Tutma Yönünden
42. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında tutukluluğun makul süre şartına uygunluğunun denetlenmesinde bir suçtan verilen tutukluluk kararı ile başka bir suçtan verilen mahkûmiyet kararının kesişmesi durumunda, mahkûmiyet kapsamında çektirilen sürelerin makul süre hesabına dâhil edilmeyeceğine karar verilmiştir (Fikret Eskin, B. No: 2012/348, 4/12/2013, § 49).
43. Somut olayda başvurucu 19/2/2010 tarihinde tutuklanmış ve Cizre Ağır Ceza Mahkemesinin 9/5/2014 tarihli kararıyla tahliye edilmiştir. Başvurucunun ceza infaz kurumunda bulunduğu süre içinde söz konusu tutuklama müzekkeresinin infazının, (kapatılan) Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 07/12/2010 tarihli ve E.2000/142 sayılı ilamının infazı nedeniyle 9/9/2011 tarihi ile anılan tutuklama müzekkeresinden tahliye kararının verildiği 9/5/2014 tarihleri arasında kesintiye uğradığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ceza infaz kurumunda bulunduğu bu dönem, kesinleşen mahkûmiyete ilişkin cezanın infazı kapsamında olup Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası anlamında bir suç isnadına bağlı tutukluluk süresine dâhil edilemez.
44. Açıklanan nedenlerle başvurucunun kesinleşen mahkûmiyete ilişkin cezanın infazı anlamında tutulması yönünden bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın 19/2/2010 ile 9/9/2011 tarihleri arasındaki tutma yönünden zaman bakımından yetkisizlik, 9/9/2011 ile 9/5/2014 tarihleri arasındaki tutma yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
16/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.