TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULHALİK TEKÇİ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2690)
|
|
Karar Tarihi: 14/11/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter
DEVECİ
|
Başvurucular
|
:
|
1.
Abdulhalik TEKÇİ
|
|
|
2.
Abdulkerim TEKÇİ
|
|
|
3.
Abdurrahim TEKÇİ
|
|
|
4.
Abdurrahman TEKÇİ
|
|
|
5.
Abdurrezzak TEKÇİ
|
|
|
6.
Abdusselam TEKÇİ
|
|
|
7. Amine
YETİŞKİN
|
|
|
8. Fahriye
YETİŞKİN
|
|
|
9. Mehmet
TEKÇİ
|
|
|
10. Mehmet
Nesih TEKÇİ
|
|
|
11. Mehmet
Salih TEKÇİ
|
|
|
12. Ramazan
TEKÇİ
|
|
|
13. Remziye
TEKÇİ
|
|
|
14. Revzete
ÖNGÜL
|
|
|
15. Şazime
YEŞİL
|
Vekili
|
:
|
Av.
Abdulkadır SAYIKAN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ihmal sonucu bir hükümlünün yaşamını yitirmesi ve bu
olayla ilgili olarak etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle
yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3.Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamışlardır.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerine, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere ve Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığından (Cumhuriyet Başsavcılığı) temin edilen belgelere göre ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucuların babası Ş.T. vahamet arz eden ateşli bir silahı
ruhsatsız olarak bulundurmak suretiyle 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli
Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet suçunu işlediği gerekçesiyle Silvan
Asliye Ceza Mahkemesinin (Ceza Mahkemesi) 20/4/2006 tarihli kararıyla 4 yıl 2
ay hapis ve 180 TL adli para cezasına mahkûm edilmiştir.
10. Bahse konu hüküm, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 3/3/2009
tarihli kararıyla onanmıştır.
11. Hapis cezasının infazına 24/11/2010 tarihinde Silvan K1 Tipi
Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Silvan Ceza İnfaz Kurumu) başlanmıştır.
12. Daha eski tarihli tıbbi belgelere göre hipertansiyon hastası
olan Ş.T.nin her iki böbreğinde çok sayıda kist ile kalbinin boyutlarında artış
gözlenmiş olup her iki akciğere ait loblarda daha belirgin olarak buzlu cam
görünümünde dansite (filmde koyuluk)değişiklikleri ve sol akciğer üst lobda anterior (ön) segment (bölüt, kesim) lokalizasyonunda
(yerleşim) nodül (yumrucuk,
düğümcük) izlenmiştir.
13. Ş.T. 25/12/2010 tarihinde Diyarbakır Eğitim ve Araştırma
Hastanesi (Eğitim ve Araştırma Hastanesi) Acil Polikliniğinden tedavi
görmüştür. Tedaviye ilişkin belgede Ş.T.nin kalp yetmezliği hastası olduğu
belirtilmiştir.
14. Ş.T. 29/12/2010 tarihinde Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Kardiyoloji Polikliniğinde muayene edilmiştir.
15. Başvurucu Ramazan Tekçi 31/12/2010 tarihinde,
Cumhurbaşkanlığı makamından babası Ş.T. için özel af talebinde bulunmuştur.
Altı sayfadan oluştuğu tespit edilen söz konusu dilekçenin içeriği tespit
edilememiştir.
16. Başvurucu Ramazan Tekçi'nin dilekçesi 8/3/2011 tarihinde
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekterliğince Bakanlığa gönderilmiştir.
17. Ş.T., yaşlı olması nedeniyle ihtiyaçlarını karşılamakta
güçlük çektiğinden ve bunamasından söz ederek 5/4/2011 tarihinde Ceza
Mahkemesinden cezanın infazının konutta çektirilmesine karar verilmesini talep
etmiştir. Bu taleple ilgili herhangi bir karar verilmediği saptanmıştır.
18. Bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 26/4/2011 tarihli
yazıyla Cumhuriyet Başsavcılığından af talebi hakkında kanuni gereğinin takdir
ve ifasını talep etmiştir.
19. Tespit edilemeyen bir tarihte Silvan Ceza İnfaz Kurumundan
Diyarbakır E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Diyarbakır Ceza İnfaz Kurumu)
nakledilip 23/3/2011 tarihinde tekrar Silvan Ceza İnfaz Kurumuna nakledilen
Ş.T., sağlık durumu nedeniyle 28/4/2011 tarihinde yeniden Diyarbakır Ceza İnfaz
Kurumuna nakledilmiştir.
20. Cumhuriyet Başsavcılığı 28/4/2011 tarihli yazıyla Diyarbakır
Ceza İnfaz Kurumundan başvurucu Ramazan Tekçi'nin af talebi doğrultusunda işlem
yapılmasını istemiştir.
21. Ş.T., göğüs ağrısı ve nefes darlığı şikâyetleriyle gittiği
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde (Üniversite Hastanesi) 28/4/2011
ile 5/5/2011 tarihleri arasında yatarak tedavi görmüştür.
22. Af talebiyle ilgili olarak Ş.T.nin muayene edildiği Eğitim
ve Araştırma Hastanesinin 12/5/2011 tarihli raporunda; Ş.T.nin kalp yetmezliği
hastası olduğu, hastalığının sürekli ve ilerleyici olduğu, ağır özürlü
olmadığı, bir yıl sonra kontrol edilmesinin uygun olduğu belirtilmiştir.
23. Cezasının ertelenmesinin gerekip gerekmediği, hapis
cezasının infazının hayatı için kesin bir tehlike teşkil edip etmediği, yaşamı
için kesin bir tehlike bulunmakta ise cezanın ne kadar süreyle ertelenmesi
gerektiği ve rahatsızlığının sürekli hastalık, sakatlık ve kocama niteliğinde
olup olmadığı hususlarında rapor aldırılmak üzere Ş.T. 17/6/2011 tarihinde Adli
Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunda (İhtisas Kurulu) hazır edilmiştir.
24. İhtisas Kurulunun 17/6/2011 tarihli yazısı üzerine
Diyarbakır Ceza İnfaz Kurumu, Ş.T.nin toraks
(göğüs) BT (bilgisayarlı tomografi) filmleri ile Ş.T.nin kendilerinde mevcut
sağlık dosyasını 14/7/2011 tarihinde İhtisas Kuruluna göndermiştir.
25. Ş.T. 27/6/2011 ve 22/8/2011 tarihlerinde Üniversite
Hastanesinin Göğüs Hastalıkları Polikliniğinde muayene olmuştur.
26. İhtisas Kurulunca çekilmesi istenen HRCT (yüksek
çözünürlüklü bilgisayarlı tomografi) filmleri Diyarbakır Ceza İnfaz Kurumunca
Üniversite Hastanesinde çektirilerek 12/9/2011 tarihinde İhtisas Kuruluna
gönderilmiştir.
27. Başvurucu Abdurrahim Tekçi 23/9/2011 tarihli dilekçeyle
Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek yatalak ve bakıma muhtaç olduğunu öne
sürdüğü babasının tahliye edilmesini istemiştir. Söz konusu dilekçede başvurucu,
babasının gerçek yaşının seksenden fazla olduğunu ve kalp hastalığı nedeniyle
daha önce kalbinden ameliyat olduğunu belirtmiştir.
28. Ceza Mahkemesi, hükmolunan cezanın miktarı nedeniyle
hükümlünün cezasını konutunda çekmesine karar verilemeyeceğini, hapis cezasının
infazı mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa infazın
Cumhuriyet Başsavcılığınca geri bırakılabileceğini, bu hususta başvuru
yapabilecek kişilerin hükümlünün kendisi veya vasisi olduğunu ve tahliye
talebine ilişkin dilekçenin ekinde vesayete ilişkin bir karar bulunmadığını
belirterek başvurucu Abdurrahim Tekçi'nin talebinin reddine karar vermiştir.
29. İhtisas Kurulu 3/10/2011 tarihli yazıyla, daha önce
gönderilen tıbbi belgelerdeki eksikliklere dikkat çekerek eksik belgelerin
temin edilerek gönderilmesini istemiştir.
30. Ş.T. karın ağrısı şikâyetiyle 14/10/2011 tarihinde
Üniversite Hastanesine götürülmüştür.
31. Başvurucu Ramazan Tekçi'nin babasının yanında refakatçi
olarak kalmak istediğine dair 17/10/2011 tarihli talebi Cumhuriyet
Başsavcılığınca aynı gün kabul edilmiştir.
32. Ş.T. bağırsak kanaması ve genel durum bozukluğu nedeniyle
14/10/2011 tarihinden beri tedavi gördüğü Üniversite Hastanesinde 29/10/2011
tarihinde saat 23.20'de vefat etmiştir.
33. Cumhuriyet Başsavcılığı olay hakkında derhâl soruşturma
başlatmıştır.
34. Ş.T.nin cesedi üzerindeki ölü muayenesi ve otopsi işlemleri
nöbetçi savcı huzurunda, adli tıp uzmanı bir hekim tarafından 30/10/2011
tarihinde saat 2.40 sıralarındaÜniversite Hastanesinde yapılmıştır. Bahse konu
işlemlere ilişkin tutanakta; cesette darp ve cebir izi, ateşli veya ateşsiz
silah yarası, boğma izi ile ası telemine rastlanmadığı, otopsi işlemi sırasında
cesetten sistemik toksikolojik
(zehir bilimine ilişkin) ve histopatolojik
(hastalıklı doku bilimine ilişkin) incelemeler için örnekler alındığı ve ölüm
nedeninin belirlenebilmesi için alınan örneklerin incelenmesi gerektiği
belirtilmiştir.
i. Ölü muayene ve otopsi işlemleri sırasında kolluk
görevlilerince fotoğraf çekimi ve kamera kaydı yapılmıştır.
ii. Ölü muayenesi işleminde hazır bulunan ve cesedin babasına
ait olduğunu teşhis eden başvurucu Ramazan Tekçi, babasının yaklaşık bir yıldır
ceza infaz kurumunda bulunduğunu, beş altı ay kadar önce rahatsızlığı nedeniyle
Silvan Ceza İnfaz Kurumundan Diyarbakır Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiğini,
14/10/2011 tarihinden beri Üniversite Hastanesinde tedavi gördüğünü, kalp ve
böbrek yetmezliklerinin bulunduğunu, ayrıca mide kanaması geçirdiğini,
hastalıkları nedeniyle vefat eden babasının ölümü nedeniyle şikâyetçi
olmadığını ve daha önce yaptıkları af başvurusunun kabul edilmediğini
söylemiştir.
35. Adli Tıp Kurumunca (ATK) düzenlenen 25/1/2012 tarihli
raporda; kanda etanol bulunsa da metanol bulunmadığı, idrarda alkol
bulunmadığı, kanda ve idrarda atropine, lidocain, midazolam ve pantoprozol
bulunduğu belirtilmiştir.
36. ATK tarafından düzenlenen 31/1/2012 tarihli raporda ise
histopatolojik tetkik sonuçları belirtilmiştir.
37. Kesin ölüm nedenini belirlemesi istenen ATK, Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderdiği 31/1/2012 tarihli yazıda ölüm nedenine ilişkin
raporun otopsi işlemini yapan hekim tarafından düzenlenmesinin daha uygun
olduğunu ifade etmiştir.
38. Ölü muayenesi ve otopsi işlemini yapan adli tıp uzmanı
hekim, Ş.T.nin tedavi evrakları ile toksikolojik analiz raporu ve
histopatalojik tetkik raporunu inceleyerek düzenlediği 7/8/2012 tarihli
raporunda, Ş.T.nin ölüm nedeninin kendisinde mevcut çoklu hastalıklar sonucu
gelişen kanama ve komplikasyonlar olduğunu açıklamıştır.
39. Ş.T.nin ölüm nedenin tespit edildiği, ölümünde kaza, cinayet
ve intihar zorlamalı ölüm belirtileri bulunmadığı ve ölümünün doğal yolla
oluştuğu gerekçesiyle Cumhuriyet Başsavcılığı 18/10/2012 tarihinde olay
hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
40. Başvurucular rahatsızlıkları nedeniyle daha önce çeşitli
hastanelere başvuran Ş.T.nin sağlık durumunun ceza infaz kurumunda bulunmaya
uygun olmadığını, gerek infaza başlanmadan önce gerekse infaza başlandıktan
sonra yaptıkları infazın ertelenmesine yönelik taleplerin gerekli ve yeterli
tetkikler yapılmadan reddedildiğini, sadece ölüm nedenin belirlenmesine yönelik
soruşturma yürütüldüğünü, Ş.T.nin sağlığının ceza infaz kurumunda bulunmaya
müsait olmamasına rağmen infaza başlanıp infazın sürdürüldüğünü ve bu
nedenlerle hastalıkları artan Ş.T.nin ölümüne sebebiyet verildiğini ileri
sürerek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz etmişlerdir.
41. Başvurucuların itirazı, Ş.T.nin ölümünün şüpheli olmadığı ve
Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu
gerekçesiyle Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesinin (Ağır Ceza Mahkemesi) 1/4/2013
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
42. Ağır Ceza Mahkemesince verilen karar başvurucular vekiline
21/1/2014 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvuru 13/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
43. İlgili belgelerin incelenmesinden Ş.,T.nin
Diyarbakır Ceza İnfaz Kurumunda kaldığı süre zarfında 12/5/2011, 11/6/2011,
27/6/2011, 29/6/2011, 9/7/2011, 25/8/2011 ve 7/10/2011 tarihlerinde tedavisinin
ve/veya tıbbi tetkiklerinin yapılması amacıyla Eğitim ve Araştırma Hastanesi
veya Üniversite Hastanesine sevk edildiği anlaşılmıştır.
44. Başvurucular, kendilerinin ve/veya Ş.T.nin infaza başlamadan
önce veya infaza başlandıktan sonra infazın ertelenmesini talep ettiğine dair
bireysel başvuru dosyasına herhangi bir belge ibraz etmemişlerdir. Ayrıca,
Cumhuriyet Başsavcılığıyla ve Silvan Cumhuriyet Başsavcılığıyla yapılan
yazışmalardan başvurucuların veya Ş.T.nin infazın ertelenmesini talep
ettiklerine dair herhangi bir belgenin bulunmadığı öğrenilmiştir.
IV.İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
45. Konuyla ilgili ulusal hukuk, Anayasa Mahkemesinin Murat Karabulut (B. No: 2013/2754,
18/2/2016, §§ 27-30, 33, 44, 65, 66) başvurusu
hakkında verdiği kararda yer almaktadır.
B. Uluslararası Hukuk
46. Konuyla ilgili uluslararası hukuk, Anayasa Mahkemesinin Temur Eskibağ ve Mehmet Rıza Eskibağ (B.
No: 2014/5098, 20/12/2017, §§ 50-57) başvurusu hakkında verdiği kararda yer
almaktadır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
47. Mahkemenin 14/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
48. Başvurucular; suçun işlendiği tarihte yakınlarının ihtiyar
olduğunu, yargılamanın makul sayılamayacak kadar uzun sürmesi nedeniyle
yakınlarının ceza infaz kurumuna girdiği tarihte daha da ihtiyarladığını, suçun
işlendiği tarih ile infaza başlama tarihi arasında geçen sürede yakınlarının
vücudunda pek çok hastalık ortaya çıktığını, cezanın infazı başlamadan önce
yakınlarının cezanın infazının ertelenmesine ilişkin talebinin reddedildiğini,
infaza başlanmasından sonra yakınlarının hastalıklarının daha da
arttığını,gerek yakınlarının gerekse kendilerinin pek çok kez infazın
ertelenmesini istediğini ancak bu istemlerin kabul görmediğini, ayrıca bu
istemlerden sadece birine ulaşabildiklerini, açık hukuki düzenlemelere rağmen
yakınlarının sağlık durumunun cezanın infazının devamına elverip elvermediğinin
değerlendirilmediğini, bu suretle ihmal yoluyla yakınlarının ölümüne neden
olunduğunu ve yakınlarının ölümüyle ilgili gerekli ve yeterli bir soruşturma
yürütülmediğini belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini öne sürmüşlerdir.
49. Öte yandan başvurucular, kovuşturmaya yer olmadığına karara
yaptıkları itirazın gerekçesiz olarak reddedildiğinden yakınarak adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
50. Bakanlık görüşünde, infazın başlamasından başvurucuların
yakınlarının ölümüne kadar geçen sürede yapılan işlemler ile ölüm sonrasındaki
soruşturma işlemleri özetlenmiş vebazı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları
Anayasa Mahkemesinin dikkatine sunulmuştur.
B. Değerlendirme
1. Şikâyetlerin
Nitelendirilmesi ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
51. Anayasa Mahkemesi; ölüm olayının söz konusu olmadığı veya
yaşam hakkına yönelik ciddi bir riskin tespit edilemediği durumlarda, ceza
infaz kurumlarının fiziki ve tıbbi imkânlarının başvurucuların sağlık
durumlarına uygun olmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetleri istikrarlı bir şekilde Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına
alınan kötü muamele yasağı kapsamında incelemektedir (Mete Dursun, B. No: 2012/1195, 18/11/2015; Serdar Öztürk, B. No: 2013/7532;
4/2/2016; Sabri Kaya, B. No:
2014/8482, 29/6/2016; Ergin Aktaş, B.
No: 2014/14810, 21/9/2016; Hayati Kaytan,
B. No: 2014/19527, 16/11/2016).
52. Öte yandan Anayasa Mahkemesi yukarıda anılan Murat Karabulut başvurusu ile
Temur Eskibağ ve Mehmet Rıza Eskibağ başvurusunda; yakınları vefat
etmiş başvurucuların, yakınlarının sağlık durumlarının kaldıkları ceza infaz
kurumlarının fiziki ve tıbbi imkânlarıyla bağdaşmadığına yönelik şikâyetlerini
de bahsedilen yasak kapsamında incelemiştir.
53. Somut başvuruda başvurucuların ceza infaz kurumlarının
koşullarına, babalarına sağlanan tedavilerin yeterliliğine, ceza infaz kurumundan
çıkarılmaması nedeniyle babalarının özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu
olan elem seviyesinden daha fazla sıkıntı veya eziyet çektiğine ya da ceza
infaz kurumlarının ortamlarının babalarının özel ihtiyaçlarına uygun hâle
getirilmediğine yönelik herhangi bir şikâyetleri bulunmamaktadır. Bu nedenle
somut başvuruda kötü muamele yasağı yönünden bir inceleme yapılmamıştır.
54. Olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eden (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16) Anayasa Mahkemesi, başvurucuların iddialarının
özünün kamu görevlilerinin ihmalî davranışla babalarının ölümüne neden
olduklarına ve babalarının ölümü nedeniyle yürütülen soruşturmanın etkisizliğine
ilişkin olduğunu dikkate alarak -adil yargılanma hakkıyla bağlantı kurularak
ileri sürülenler de dahil- bütün iddiaları Anayasa'nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşam hakkının yaşamı koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu
ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında
incelemiştir.
55. Bahse konu Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Herkes, yaşama...
hakkına sahiptir."
56. Anayasa'nın "Devletin
temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili
bölümü şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
57. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi
açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen
kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucular, ölen Ş.T.nin çocukları olduğundan
başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır. Bununla
birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik kriterleri açısından da
değerlendirilmesi gerekir.
a. Yaşam Hakkının Maddi
Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
58. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında
bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme
yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşama hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
59. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip
olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre
devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm
olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi, devlete elindeki tüm imkânları kullanarak
bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan
kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin
durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri
alma sorumluluğu yüklemektedir. Bu sorumluluk -kamusal olsun veya olmasın-
yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
52).
60. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin yaşamlarını ve
sağlıklarını koruma konusundaki pozitif yükümlülük, bu kişilerin tıbbi
tedavilerine özen gösterilmesini yanında yaşamı üzerinde oluşabilecek olası
tehditleri engellemeyi de içerir. Uygun bir tıbbi tedavinin sağlanması
konusundaki eksiklikler yaşam hakkını koruma yükümlülüğüne aykırılık teşkil
edebilir (Murat Karabulut, § 43).
61. Diğer taraftan özellikle insan davranışının öngörülemezliği,
öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek
faaliyetin tercihi gözönüne alınarak pozitif yükümlülük, yetkililer üzerine
aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır. Pozitif yükümlülüğün ortaya
çıkması için yetkililerce belirli bir kişinin hayatına yönelik gerçek ve yakın
bir tehlikenin bulunduğunun bilinmesi ya da bilinmesi gerektiği durumların
varlığı kabul edildikten sonra böyle bir durum dâhilinde, makul ölçüler
çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında bu tehlikenin
gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde kamu makamlarının önlem almakta başarısız
olduklarının tespiti gerekmektedir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).
62. Somut olayda başvurucular, yakınlarının sağlık durumunun
cezanın infazının devamına elverip elvermediğinin değerlendirilmediğini ve bu
suretle ihmal yoluyla yakınlarının ölümüne neden olunduğunu ileri sürmüş iseler
de başvurucuların veya Ş.T.nin gerek infaza başlanmadan önce gerekse infaza
başlandıktan sonra ceza infaz kurumlarının fiziki ve/veya tıbbi imkânlarının
Ş.T.nin yaşamı üzerinde tehdit oluşturduğuna ilişkin bir iddiayı yetkili
merciler önünde dile getirdikleri tespit edilememiştir (bkz. § 43). Ş.T.yi muayene ve tedavi eden sağlık kuruluşları da bu yönde
bir tespitte bulunmamıştır. Mevcut tıbbi rahatsızlıkları nedeniyle pek çok kez
sağlık kuruluşlarına götürülen ve bir süre Üniversite Hastanesinde yatarak
tedavi de gören Ş.T., bağırsak kanaması ve genel durum bozukluğu nedeniyle
tedavi gördüğü Üniversite Hastanesinde, Cumhurbaşkanlığı makamına tanınan özel
af yetkisi için prosedürler devam ettiği bir sırada vefat etmiştir (bkz. § 32).
63. Başvurucuların Ş.T.nin sağlık hizmetlerine erişemediğine
veya Ş.T.ye uygulanan tıbbi tedavilerin yetersiz olduğuna dair bir
şikâyetlerinin bulunmadığını,Ş.T.nin ölüm nedeninin kendisinde mevcut çoklu
hastalıklar sonucu gelişen kanama ve komplikasyonlar olduğunun tespit
edildiğini (bkz. § 37) ve ölümüne kendisinin veya bir başkasının eyleminin
neden olduğuna dair herhangi bir delil veya emare bulunmadığını dikkate alan
Anayasa Mahkemesi, Ş.T.nin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin söz
konusu olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Bu sebeple kamu makamlarının sahip
oldukları yetkiler kapsamında tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde
önlem alıp almadıkları yönünde bir değerlendirme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
64. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal
edildiğine ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yaşam Hakkının Usul
Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
65. Devlet, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne
ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının
belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî
bir soruşturma yürütmek durumundadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
66. Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ya da
gerçekleştirildiği iddia edilen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili
olabilmesi için soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden
bağımsız olması gerekir. Soruşturma makamlarının sadece hiyerarşik ve kurumsal
bağımsızlığı yeterli olmayıp aynı zamanda soruşturmanın da fiilen bağımsız
olarak yürütülmesi gerekir (Cemil Danışman,
B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96).
67. Ceza soruşturmasının etkililiği için soruşturma makamlarının
resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların
belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir.
Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin belirlenmesi
imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık
oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 57).
68. Ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak hususlardan
biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu
denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru
menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları
sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 58).
69. Öte yandan yürütülen bu soruşturma makul bir özen ve süratle
de yürütülmelidir (Salih Akkuş, B.
No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30). Bu husus, hukuk devletine bağlılığın
sağlanması ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü
verilmesinin engellenmesi yönünden bir gerekliliktir.
70. Somut başvuruda, Cumhuriyet Başsavcılığınca kendiliğinden
başlatılan soruşturma bizzat Cumhuriyet savcısınca yürütülmüştür. Soruşturma
kapsamında başvurucuların yakınının ölümünü çevreleyen koşulların tespiti için
ölü muayenesi ve otopsi işlemleri yapılıp cesetten sistemik toksikolojik ve
histopatolojik incelemeler için örnekler alınmıştır. Ölü muayenesi ve otopsi
işlemini yapan adli tıp uzmanı hekim, Ş.T.nin tedavi evrakları ile toksikolojik
analiz raporu ve histopatalojik tetkik raporunu incelemiş ve ölüm nedeninin
kendisinde mevcut çoklu hastalıklar sonucu gelişen kanama ve komplikasyonlar
olduğu sonucuna varmıştır. Ölüm nedenine ilişkin rapor ile Ş.T.nin ölümüne
kendisinin veya bir başkasının eyleminin neden olduğuna dair herhangi bir delil
veya emare bulunmadığını nazara alan Cumhuriyet Başsavcılığı, Ş.T.nin doğal
yolla öldüğü sonucuna varmış (bkz. § 38) ve bir yıl gibi kısa bir sürede
tamamladığı soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Son
olarak kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazlarını dile
getirme fırsatı bulan ve Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan tespitler uygun
bulunduğu için Ağır Ceza Mahkemesince itirazları reddedilen başvurucular,
soruşturmaya katılım konusunda herhangi bir engelle karşılaşmamıştır.
71. Soruşturma makamlarının olaylara ilişkin tespitleri Anayasa
Mahkemesi açısından bağlayıcı olmamakla birlikte Anayasa Mahkemesinin
soruşturma makamlarının tespitlerinden farklı bir tespitte bulunabilmesi için
bu hususta ikna edici unsurların mevcut olması gerekmektedir. Ne var ki
Cumhuriyet Başsavcılığının ölümün doğal yolla gerçekleştiğine ilişkin
tespitinden ayrılmayı gerektirecek ikna edici bir neden bulunmamıştır.
72. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal
edildiğine ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
14/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.