TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ÖZKAN KAYA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/2694)
Karar Tarihi: 8/6/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Muammer TOPAL
Raportör
Bahadır YALÇINÖZ
Başvurucu
Özkan KAYA
Vekili
Av. Cihan KOÇ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; uzman jandarma çavuşlukta geçirilen sürenin astsubay rütbe bekleme süresinden sayılmamasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımı yönünden reddedilmesinin, karar düzeltme talebinin reddi nedeniyle para cezası verilmesinin, iki dereceli yargılanma hakkı tanınmaması ile yargılamanın bağımsız ve tarafsız mahkemede yapılmamasının eşitlik ilkesini ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 20/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 18/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuruya ilişkin görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 30/8/2002 tarihinde Uzman Jandarma Okulundan mezun olduktan sonra uzman jandarma çavuş olarak nasbedilmiş, daha sonra astsubaylığa geçiş sınavında başarılı olmuş ve eğitimini tamamlamasının ardından 30/8/2010 tarihinde astsubay çavuş rütbesiyle mezun olmuştur.
8. Başvurucunun rütbesi 30/8/2013 tarihi itibarıyla astsubay kıdemli çavuş rütbesine yükseltilmiştir.
9. Başvurucu, uzman jandarma çavuşlukta geçen sürenin astsubay rütbe bekleme süresinden sayılarak 30/8/2012 tarihi itibarıyla astsubay kıdemli çavuş rütbesine yükseltilmesi gerekirken 30/8/2013 tarihi itibarıyla astsubay kıdemli çavuş rütbesine yükseltilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açmıştır.
10. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesinin 24/9/2013 tarihli ve E.2013/949, K.2013/921 sayılı kararıyla dava süre aşımı yönünden reddedilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Belirtilen mevzuat ve açıklamalar ışığında dava konusu işlem değerlendirildiğinde: davacı vekili, uzman jandarma statüsünde iken, astsubaylığa geçiş sınavını kazanarak gördüğü eğitimi müteakip 30.08.2010 tarihinde astsubay çavuşluğa naspedilen davacının, uzman jandarma çavuşlukta geçen hizmet sürelerinin astsubay bekleme süresinden sayılması gerektiğini iddia ederek aksi yönde tesis edilen işlemin iptali isteminde bulunmak suretiyle dava konusu etmiş ve dava açma süresinin davacının Astsb. Kd. Çvş. rütbesine yükseltildiği 30.08.2013 tarihi itibarıyla başladığının kabul edilmesi gerektiğini ve buna göre davanın süresi içerisinde açıldığını öne sürmüş ise de; davacı 30.08.2010 tarihi itibariyle Astsb. Çvş. nasbedildiğinden, bir an için astsubay çavuşluk nasıp kararnamesinin davacıya tebliğ edilmediği düşünülse dahi, eğer iddia ettiği gibi uzman jandarma çavuşlukta geçen hizmet sürelerinin astsubay rütbe bekleme süresinden sayılması gerekiyorsa, davacı vekilince dava dilekçesinde de belirtildiği üzere davacının 30.08.2012 tarihi Astsb. Kd. Çvş. rütbesine yükseltilmesi gerekeceğinden, davacının 30.08.2012 tarihi itibarıyla Astsb. Kd. Çvş. Rütbesine yükseltilmemesi suretiyle uzman jandarma çavuşlukta geçen hizmet sürelerinin astsubay rütbe bekleme süresinden sayılmaması yönünde tesis edilen idarenin menfi işlemine 30.08.2012 tarihi itibarıyla muttali olduğu, bu nedenle davacı yönündendava açma süresinin bu tarihten itibaren işlemeye başlayacağı, buna göre; 30.08.2012 tarihini takip eden günden itibaren 1602 sayılı AYİM Kanunu'nun 40'ncı maddesinde belirtilen 60 günlük dava açma süresi içinde anılan işlemin iptali istemiyle doğrudan dava açması ya da bu süre içerisinde aynı Kanun'un 35/a maddesi uyarınca ihtiyari idari başvuruda bulunarak sonuçlarına göre hareket etmesi gereken davacının, dava açma ve ihtiyari müracaat süresini geçirdikten sonra 13.09.2013 tarihinde vekili aracılığıyla açmış olduğu iş bu davada süre aşımı bulunduğu değerlendirilmekle, davanın süre aşımı nedeniyle reddi cihetine gidilmiştir."
11. Başvurucunun bu karara karşı karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 4/2/2014 tarihli ve E.2014/156, K.2014/74 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Ret kararında ayrıca 218 TL para cezasının başvurucudan alınmasına karar verilmiştir.
12. Karar düzeltme isteminin reddine dair karar, başvurucuya 17/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu 3/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “İhtiyari müracaat ve idari makamların sükûtu” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"a) İhtiyari müracaat:
Kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması; üst makamdan, yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açmak için belli olan süre içinde istenebilir. Bu müracaat işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur.
Altmış gün içinde cevap verilmez ise, istek reddedilmiş sayılır.
İsteğin reddi üzerine dava açma süresi başlar ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır.
b) İdari makamların sükûtu:
İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir eylem veya işlemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Bu halde yetkili makamlar en çok altmış gün içinde bir cevap verirler.
Bu süre içinde cevap verilmez ise, istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bitiminden itibaren idari dava açma süresi içinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler. Dava açılmayan haller ile davanın altmış günlük süre geçtikten sonra açılması sebebiyle dilekçenin reddi halinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra cevap verilirse, bunun tebliğinden itibaren dava açma süresi yeniden işlemeye başlar.
Müracaatçıya kayıt tarihi ve sayısını gösterir imzalı ve mühürlü pulsuz bir alındı kâğıdı verilir."
14. 1602 sayılı Kanun’un "Dava açma süresi" kenar başlıklı 40. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma süresi her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde altmış gündür. Adresleri belli olmayanlara özel kanunlardaki hükümlere göre ilan yolu ile bildirim yapılan hallerde, özel kanunda aksine hüküm bulunmadıkça süre, son ilan tarihinden itibaren onbeş gün sonra başlar."
15. AYİM’in 5/12/1983 tarihli ve E.1983/1, K.1983/17 sayılı içtihadı birleştirme kararında aşağıdaki ilkeler benimsenerek kararda şu ifadelere yer verilmiştir:
"-İdarece tebliği zorunlu ve tebliğ edilmeden uygulama imkânı bulunmayan işlemlerde, tebliğ suretiyle yazılı bildirimin yapılması şartı aranmalıdır.
-İdarenin teb1iğle kendi kendini sınırlayarak bağladığı ve fakat tebliğ edilmeden uygulama imkânı bulunmayan işlemlerde, gene tebliğ suretiyle yazılı bildirimin yapılması şartı aranmalıdır.
-İhtiyari başvuru yoluna gidilmesi, yazılı bildirimin yapıldığının bir karinesidir. Uyuşmaz1ık konusu idari işlem tarihi belirtilerek imza karşılığı tebliğ edilmemiş yahut Tebligat Kanunu’na göre geçerli bir tebligat yapı1mamışsa, bu takdirde ihtiyari başvuru tarihi yazılı bildirim tarihi olarak kabul edilmelidir.
Sayılan hallerin dışındaki işlemlerde ise işlemin uygulanması, bu uygulama i1e kişinin statüsünde bir değişiklik olması ve bu değişikliğin kişi tarafından bilinmesi halinde, uygulama tarihi yazılı bildirim tarihi olarak kabul edilmelidir.
Yukarıda sıralanan esaslara göre öğrenme (muttali olma) hususunun yazılı bildirim olarak kabulü, ancak istisnai hallere inhisar etmekte ve istisnalar dışındaki hallerde yazılı bildirimin tebliğ suretiyle yerine getirilmesi zorunlu olmaktadır."
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 8/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu; AYİM'in aynı konuda farklı kararlar vererek eşitlik ilkesini ihlal ettiğini, dava açma süresinin yazılı bildirim tarihinden başlayacağı mevzuatın açık hükmü iken sürenin öğrenme tarihinden itibaren başlatıldığını kaldı ki süregelen bir hak ihlali bulunduğu için uyuşmazlığın hak ihlali devam ettiği müddetçe idari davaya konu edilebileceğini, diğer yandan AYİM’de bulunan sınıf subaylarının atanmalarında ve seçimlerinde büyük ölçüde idarenin müdahalesinin olduğunu, AYİM kararları temyiz edilemediğinden ve karar düzeltme talebi de aynı Daire tarafından incelendiğinden tek dereceli yargılama yapıldığını, karar düzeltme isteminin reddedilmesi sonucunda para cezası verildiğini, tüm bu nedenlerle hukuk devleti ilkesi ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve 20.000 TL maddi, 50.000TL manevi tazminat ile yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun uzman jandarma çavuşlukta geçirdiği hizmet süresinin astsubay rütbe bekleme süresinden sayılması için açtığı dava, AYİM tarafından davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddedilmiş olup başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkına ilişkin olduğundan inceleme adil yargılanma hakkı kapsamında aşağıdaki başlıklar altında yapılmıştır:
1. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Davanın Süre Aşımı Yönünden Reddedilmesi Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkınınİhlal Edildiğine İlişkin İddia
19. Başvurucu, 1602 sayılı Kanun’un 40. maddesine göre her çeşit işlemde dava açma süresinin yazılı bildirim tarihinden başlayacağını, olayda süregelen bir hak ihlali olduğundan hak düşürücü sürelerin işlemeyeceğini belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
21. Mahkemeye erişim hakkı, adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biridir. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren uygulamalar, mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı ya da kanun yollarına başvurmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler, dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).
22. İdari işlemlerin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını engellemek ve kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılması kanunlarla belli sürelere bağlanmıştır.
23. Bir kanuni düzenlemenin, bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi ve kişinin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle bu kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak ölçüde olması gerekmez. Kanunun açıklığı arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun -işin doğası gereği- yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüller içermektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00, 76292/01, § 83).
24. Başvurucu, süregelen hak ihlali bulunduğu iddiasından hareketle idareye yaptığı başvuru üzerine dava açabileceğini ileri sürmüş; AYİM’in dava açma süresine ilişkin kanun hükümlerini yorumlayış şeklinden şikâyetçi olmuştur. Dava konusu olayda başvurucu 30/8/2002 tarihinde uzman jandarma çavuş olarak nasbedilmiş, daha sonra girdiği astsubaylığa geçiş sınavında başarılı olarak eğitimini tamamlamasının ardından 30/8/2010 tarihinde astsubay çavuş olmuş, 30/8/2013 tarihinde astsubay kıdemli çavuş rütbesine yükseltilmiştir. Başvurucu, uzman çavuşlukta geçirdiği sürelerin astsubay rütbe bekleme süresinden sayılarak 30/8/2012 tarihi itibarıyla astsubay kıdemli çavuş rütbesine yükseltilmesi gerekirken 30/8/2013 tarihi itibarıyla astsubay kıdemli çavuş rütbesine yükseltilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle 13/9/2013 tarihinde dava açmıştır. AYİM ise davacının 30/8/2010 tarihinde astsubay çavuşluğa naspedildikten sonra 30/8/2012 tarihi itibarıyla astsubay kıdemli çavuş rütbesine yükseltilmediğini ve bu tarih itibarıylauzman çavuşlukta geçirdiği sürelerin astsubay rütbe bekleme süresinden sayılmama işleminden haberdar olduğu, nasıp kararnamesinin tebliğ edilmediği düşünülse dahi başvurucunun hâlen bulunduğu rütbe olan astsubay kıdemli çavuşluğa erken terfi ettirilmemekle uzman jandarma çavuşlukta geçirdiği sürenin astsubay rütbe bekleme süresinden düşürülmediği, idarenin menfi işleminin sonuçlarını bizzat yaşayarak kesin olarak muttali olduğunda kuşku bulunmadığı, bu durumda idarenin menfi işlemine muttali olan başvurucu yönünden dava ve buna bağlı olarak idari müracaat süresinin 30/8/2012 tarihinden itibaren başlayacağı, bu durumda davacının menfi işleme muttali olduğu tarihten itibaren dava açması gerekirken süresi geçirildikten sonra 13/9/2013 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
25. AYİM, yazılı tebligatın bulunmadığı durumda dava açma süresinin işleme muttali olunan tarihten başlayacağı yönündeki yerleşik içtihada (bkz. § 15) uygun şekilde başvurucunun erken terfi ettirilmemekle uzman jandarma çavuşlukta geçirdiği sürenin astsubay rütbe bekleme süresinden sayılmadığını yani idarenin olumsuz işleminin sonuçlarına bizzat yaşayarak kesin şekilde muttali olduğunu kabul ederek dava açma süresinin aşıldığı sonucuna varmıştır.
26. Anayasa Mahkemesi, Kamil Koç (B. No: 2012/660, 7/11/2013) kararında, tebliğ edilmedikçe başvurucu açısından yerine getirme yükümlülüğü doğurmayan atama işlemine yönelik dava açma süresinin, yazılı tebliğ yerine ıttıla tarihinden başlatılarak davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesinin, başvurucunun mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi kararında, başvurucunun hukukunu doğrudan etkileyen ve tebliğ edilmeden icra edilmeyen idari işleme karşı dava açma süresinin 1602 sayılı Kanun’da öngörülen yazılı tebliğe ilişkin kuralın aksi yönünde yorumlanmasının öngörülebilir olmadığına dikkat çekilmiştir.
27. Somut olayda ise başvurucunun AYİM’deki davasına esas şikâyeti, uzman jandarma çavuşlukta geçirdiği sürenin astsubay rütbe bekleme süresinden sayılmamasıdır. Söz konusu şikâyete esas yasal değişikliğin, başvurucunun uzman jandarma olarak görev yaptığı 2003 yılında gerçekleştiği, başvurucunun 2010 yılında astsubaylığa atandığı, gerekli intibakının yasal değişikliğe göre anılan süreler değerlendirilmeyerek yapıldığı ve astsubaylığa atandıktan yaklaşık üç yıl sonra 13/9/2013 tarihinde dava açtığı görülmektedir.
28. AYİM’in yerleşik içtihada uygun şekilde uygulaması dolayısıyla başvurucu hakkında icra edilmesi yazılı tebliğe bağlı olmayan, anılan sürelerin sayılmaması yönündeki olumsuz idari işleme karşı ıttıla tarihinden itibaren dava açılması gerektiği yönündeki kararının başvurucu açısından öngörülebilir olmadığının söylenemeyeceği gibi kararda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik de bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
29. Öte yandan başvurucu, hakkında verilen karar ile AYİM tarafından bir başka dosyada verilen 2013/921 sayılı kararın çeliştiğini ileri sürmüşse de belirtilen kararın da yine ıttıla tarihinin esas alınarak davanın süre aşımından reddine ilişkin bir karar olduğu anlaşılmış olup sonuç olarak başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
30. Diğer taraftan Mahkememizin, AYİM tarafından karara bağlanan benzer uyuşmazlık hakkında yapılan bireysel başvuruya yönelik verdiği (Sinan Çınkır, B. No: 2013/9751, 18/2/2016) kararında da mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmış olup bu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığı anlaşılmaktadır.
31. Açıklanan nedenlerle AYİM tarafından davanın süre aşımı yönünden reddedilmesinde bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmek sizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Karar Düzeltme Talebinin Reddedilmesi Sonucu Verilen Para Cezası Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvurucu, karar düzeltme talebiyle yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine ayrıca aleyhine para cezasına hükmedilmiş olmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
33. Somut olayda başvurucu karar düzeltme isteminde bulunmuş, AYİM tarafından talebi reddedilerek başvurucu aleyhine 218 TL para cezasına hükmedilmiştir.
34. 1602 sayılı Kanun'un 67. maddesinin dördüncü fıkrasında "Yargılamanın iadesi ve kararın düzeltilmesi istekleri kanunda yazılı sebeplere dayanmıyor ise isteğin reddine karar verilir ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bu husustaki hükümlerine göre para cezasına da hükmolunur." kuralına yer verilmiştir.
35. Anılan maddeyle karar düzeltme isteminin reddi hâlinde başvurucu aleyhine para cezasına hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Bu kural, mahkemeye erişim hakkı ile ilişkili bir düzenlemedir. Ancak mahkemeye erişim hakkı mutlak bir hak değildir. Bazı sınırlamalara tabi tutulabilir. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39). Diğer bir ifadeyle yükletilen para cezası miktarının bu hakkı, özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması; meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir. Dolayısıyla davayı kaybetmesi hâlinde başvurucuya verilecek olan para cezası miktarı bu çerçevede değerlendirilmelidir (Mustafa Kemal Sungur, B. No: 2013/2507, 6/3/2014, § 39).
36. Buna göre adli sürecin istismarı gerekçesiyle para cezası verilmesi, ilke olarak adil yargılanma hakkına aykırı değildir. Adaletin doğru idaresini sağlamak ve kötü niyetli başvuruları önlemek açısından bu nitelikte düzenlemelerin yapılması meşru ise de uygulanacak para cezası miktarı, mahkemeye erişim için bir engel olarak kabul edilebilecek kadar yüksek olmamalıdır (Mustafa Kemal Sungur, § 40).
37. Somut iddia bu ilkeler kapsamında incelendiğinde başvurucunun karar düzeltme isteminin reddedilmesi sonucunda 218 TL para cezası ödemekle yükümlü tutulmasına karar verilmiş ise de hükmolunan bu miktarın gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı görülmüştür. Dolayısıyla söz konusu yaptırımın mahkemeye erişim hakkına bir engel teşkil etmediği sonucuna varılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle AYİM tarafından karar düzeltme isteminin reddine karar verilmesi üzerine başvurucu aleyhine para cezasına hükmedilmesinin açık bir ihlal niteliğinde olmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizinaçıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
39. Başvurucu, AYİM’in bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle bağımsız ve tarafsız olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca Bakanlık görüşüne verdiği cevapta AİHM tarafından da söz konusu subay üyelerin tarafsız ve bağımsız olmadıklarına karar verildiği belirtilmiştir.
40. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere AYİM’in oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askerî hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri yönünden askerî hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları, disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlandığı görülmektedir.
41. Açıklanan nedenlerle mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmek sizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. İki Dereceli Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
42. Başvurucu, AYİM daire kararlarına karşı başvurulabilecek etkili bir kanun yolunun olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. Anayasa ve kanun hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
44. Sözleşme’nin 7. Protokolü’nün 2. maddesinde cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı tanınmıştır. Ancak başvuru konusu edilen olay bir ceza yargılaması değildir.
45. Başvurucunun başvuru dilekçesinde ifade ettiği AYİM nezdinde temyiz yani iki dereceli yargılanma hakkı, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi Sözleşme’nin ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına da girmemektedir (Mahir Akarsu, B. No: 2012/1096, 20/2/2014, § 42-45).
46. Açıklanan nedenlerden başvuru konusu ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. İki dereceli yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
8/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.