TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖZKAN KAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2694)
|
|
Karar Tarihi: 8/6/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Bahadır
YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Özkan KAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Cihan
KOÇ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; uzman jandarma çavuşlukta geçirilen sürenin astsubay
rütbe bekleme süresinden sayılmamasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan
davanın süre aşımı yönünden reddedilmesinin, karar düzeltme talebinin reddi
nedeniyle para cezası verilmesinin, iki dereceli yargılanma hakkı tanınmaması
ile yargılamanın bağımsız ve tarafsız mahkemede yapılmamasının eşitlik ilkesini
ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 20/10/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 18/2/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuruya ilişkin görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 30/8/2002 tarihinde Uzman Jandarma Okulundan mezun
olduktan sonra uzman jandarma çavuş olarak nasbedilmiş,
daha sonra astsubaylığa geçiş sınavında başarılı olmuş ve eğitimini
tamamlamasının ardından 30/8/2010 tarihinde astsubay çavuş rütbesiyle mezun
olmuştur.
8. Başvurucunun rütbesi 30/8/2013 tarihi itibarıyla astsubay
kıdemli çavuş rütbesine yükseltilmiştir.
9. Başvurucu, uzman jandarma çavuşlukta geçen sürenin astsubay
rütbe bekleme süresinden sayılarak 30/8/2012 tarihi itibarıyla astsubay kıdemli
çavuş rütbesine yükseltilmesi gerekirken 30/8/2013 tarihi itibarıyla astsubay
kıdemli çavuş rütbesine yükseltilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle dava
açmıştır.
10. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesinin
24/9/2013 tarihli ve E.2013/949, K.2013/921 sayılı kararıyla dava süre aşımı
yönünden reddedilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Belirtilen mevzuat ve açıklamalar
ışığında dava konusu işlem değerlendirildiğinde: davacı vekili, uzman jandarma
statüsünde iken, astsubaylığa geçiş sınavını kazanarak gördüğü eğitimi müteakip
30.08.2010 tarihinde astsubay çavuşluğa naspedilen davacının, uzman jandarma
çavuşlukta geçen hizmet sürelerinin astsubay bekleme süresinden sayılması
gerektiğini iddia ederek aksi yönde tesis edilen işlemin iptali isteminde bulunmak
suretiyle dava konusu etmiş ve dava açma süresinin davacının Astsb. Kd. Çvş. rütbesine
yükseltildiği 30.08.2013 tarihi itibarıyla başladığının kabul edilmesi
gerektiğini ve buna göre davanın süresi içerisinde açıldığını öne sürmüş ise
de; davacı 30.08.2010 tarihi itibariyle Astsb. Çvş. nasbedildiğinden, bir an için astsubay çavuşluk nasıp
kararnamesinin davacıya tebliğ edilmediği düşünülse dahi, eğer iddia ettiği
gibi uzman jandarma çavuşlukta geçen hizmet sürelerinin astsubay rütbe bekleme
süresinden sayılması gerekiyorsa, davacı vekilince dava dilekçesinde de
belirtildiği üzere davacının 30.08.2012 tarihi Astsb.
Kd. Çvş. rütbesine yükseltilmesi gerekeceğinden,
davacının 30.08.2012 tarihi itibarıyla Astsb. Kd. Çvş. Rütbesine yükseltilmemesi suretiyle uzman jandarma
çavuşlukta geçen hizmet sürelerinin astsubay rütbe bekleme süresinden
sayılmaması yönünde tesis edilen idarenin menfi işlemine 30.08.2012 tarihi
itibarıyla muttali olduğu, bu nedenle davacı yönündendava
açma süresinin bu tarihten itibaren işlemeye başlayacağı, buna göre; 30.08.2012
tarihini takip eden günden itibaren 1602 sayılı AYİM Kanunu'nun 40'ncı
maddesinde belirtilen 60 günlük dava açma süresi içinde anılan işlemin iptali
istemiyle doğrudan dava açması ya da bu süre içerisinde aynı Kanun'un 35/a
maddesi uyarınca ihtiyari idari başvuruda bulunarak sonuçlarına göre hareket
etmesi gereken davacının, dava açma ve ihtiyari müracaat süresini geçirdikten
sonra 13.09.2013 tarihinde vekili aracılığıyla açmış olduğu iş bu davada süre
aşımı bulunduğu değerlendirilmekle, davanın süre aşımı nedeniyle reddi cihetine
gidilmiştir."
11. Başvurucunun bu karara karşı karar düzeltme istemi de aynı
Dairenin 4/2/2014 tarihli ve E.2014/156, K.2014/74 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
Ret kararında ayrıca 218 TL para cezasının başvurucudan alınmasına karar
verilmiştir.
12. Karar düzeltme isteminin reddine dair karar, başvurucuya
17/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu 3/3/2014 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu’nun “İhtiyari müracaat ve
idari makamların sükûtu” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"a) İhtiyari müracaat:
Kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis
edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni
bir işlem yapılması; üst makamdan, yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava
açmak için belli olan süre içinde istenebilir. Bu müracaat işlemeye başlamış
olan dava açma süresini durdurur.
Altmış gün içinde cevap verilmez ise, istek
reddedilmiş sayılır.
İsteğin reddi üzerine dava açma süresi başlar
ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır.
b) İdari makamların sükûtu:
İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek
bir eylem veya işlemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Bu halde
yetkili makamlar en çok altmış gün içinde bir cevap verirler.
Bu süre içinde cevap verilmez ise, istek
reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bitiminden itibaren idari dava açma
süresi içinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler. Dava açılmayan
haller ile davanın altmış günlük süre geçtikten sonra açılması sebebiyle
dilekçenin reddi halinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra cevap
verilirse, bunun tebliğinden itibaren dava açma süresi yeniden işlemeye başlar.
Müracaatçıya kayıt tarihi ve sayısını gösterir
imzalı ve mühürlü pulsuz bir alındı kâğıdı verilir."
14. 1602 sayılı Kanun’un "Dava
açma süresi" kenar başlıklı 40. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde dava açma süresi her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden
itibaren kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde altmış gündür. Adresleri
belli olmayanlara özel kanunlardaki hükümlere göre ilan yolu ile bildirim
yapılan hallerde, özel kanunda aksine hüküm bulunmadıkça süre, son ilan
tarihinden itibaren onbeş gün sonra başlar."
15. AYİM’in 5/12/1983 tarihli ve
E.1983/1, K.1983/17 sayılı içtihadı birleştirme kararında aşağıdaki ilkeler
benimsenerek kararda şu ifadelere yer verilmiştir:
"-İdarece tebliği
zorunlu ve tebliğ edilmeden uygulama imkânı bulunmayan işlemlerde, tebliğ
suretiyle yazılı bildirimin yapılması şartı aranmalıdır.
-İdarenin teb1iğle kendi kendini sınırlayarak
bağladığı ve fakat tebliğ edilmeden uygulama imkânı bulunmayan işlemlerde, gene
tebliğ suretiyle yazılı bildirimin yapılması şartı aranmalıdır.
-İhtiyari başvuru yoluna gidilmesi, yazılı
bildirimin yapıldığının bir karinesidir. Uyuşmaz1ık konusu idari işlem tarihi
belirtilerek imza karşılığı tebliğ edilmemiş yahut Tebligat Kanunu’na göre
geçerli bir tebligat yapı1mamışsa, bu takdirde ihtiyari başvuru tarihi yazılı
bildirim tarihi olarak kabul edilmelidir.
Sayılan hallerin dışındaki işlemlerde ise
işlemin uygulanması, bu uygulama i1e kişinin statüsünde bir değişiklik olması
ve bu değişikliğin kişi tarafından bilinmesi halinde, uygulama tarihi yazılı
bildirim tarihi olarak kabul edilmelidir.
Yukarıda sıralanan esaslara göre öğrenme
(muttali olma) hususunun yazılı bildirim olarak kabulü, ancak istisnai hallere
inhisar etmekte ve istisnalar dışındaki hallerde yazılı bildirimin tebliğ
suretiyle yerine getirilmesi zorunlu olmaktadır."
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 8/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu; AYİM'in aynı konuda
farklı kararlar vererek eşitlik ilkesini ihlal ettiğini, dava açma süresinin
yazılı bildirim tarihinden başlayacağı mevzuatın açık hükmü iken sürenin
öğrenme tarihinden itibaren başlatıldığını kaldı ki süregelen bir hak ihlali
bulunduğu için uyuşmazlığın hak ihlali devam ettiği müddetçe idari davaya konu
edilebileceğini, diğer yandan AYİM’de bulunan sınıf
subaylarının atanmalarında ve seçimlerinde büyük ölçüde idarenin müdahalesinin
olduğunu, AYİM kararları temyiz edilemediğinden ve karar düzeltme talebi de
aynı Daire tarafından incelendiğinden tek dereceli yargılama yapıldığını, karar
düzeltme isteminin reddedilmesi sonucunda para cezası verildiğini, tüm bu
nedenlerle hukuk devleti ilkesi ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş ve 20.000 TL maddi, 50.000TL manevi tazminat ile yargılamanın
yenilenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun uzman jandarma çavuşlukta
geçirdiği hizmet süresinin astsubay rütbe bekleme süresinden sayılması için açtığı
dava, AYİM tarafından davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddedilmiş
olup başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkına ilişkin olduğundan inceleme
adil yargılanma hakkı kapsamında aşağıdaki başlıklar altında yapılmıştır:
1. Mahkemeye Erişim Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Davanın Süre Aşımı Yönünden Reddedilmesi
Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkınınİhlal Edildiğine
İlişkin İddia
19. Başvurucu, 1602 sayılı Kanun’un 40. maddesine göre her çeşit
işlemde dava açma süresinin yazılı bildirim tarihinden başlayacağını, olayda
süregelen bir hak ihlali olduğundan hak düşürücü sürelerin işlemeyeceğini
belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
20. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
21. Mahkemeye erişim hakkı, adil yargılanma hakkının en temel
unsurlarından biridir. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da
imkânsız hâle getiren uygulamalar, mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu
süreler dava açmayı ya da kanun yollarına başvurmayı imkânsız kılacak ölçüde
kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim
hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça
hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle
kişiler, dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013,
§ 27).
22. İdari işlemlerin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi
altında kalmasını engellemek ve kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde
yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılması kanunlarla belli
sürelere bağlanmıştır.
23. Bir kanuni düzenlemenin, bireylerin davranışını ona göre
düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi ve kişinin gerektiği takdirde hukuki
yardım almak suretiyle bu kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle
ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir.
Öngörülebilirliğin mutlak ölçüde olması gerekmez. Kanunun açıklığı arzu edilir
bir durum olmakla birlikte bazen aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir.
Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok
kanun -işin doğası gereği- yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı
olan yoruma açık formüller içermektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00, 76292/01, §
83).
24. Başvurucu, süregelen hak ihlali bulunduğu iddiasından
hareketle idareye yaptığı başvuru üzerine dava açabileceğini ileri sürmüş; AYİM’in dava açma süresine ilişkin kanun hükümlerini
yorumlayış şeklinden şikâyetçi olmuştur. Dava konusu olayda başvurucu 30/8/2002
tarihinde uzman jandarma çavuş olarak nasbedilmiş,
daha sonra girdiği astsubaylığa geçiş sınavında başarılı olarak eğitimini
tamamlamasının ardından 30/8/2010 tarihinde astsubay çavuş olmuş, 30/8/2013
tarihinde astsubay kıdemli çavuş rütbesine yükseltilmiştir. Başvurucu, uzman
çavuşlukta geçirdiği sürelerin astsubay rütbe bekleme süresinden sayılarak
30/8/2012 tarihi itibarıyla astsubay kıdemli çavuş rütbesine yükseltilmesi
gerekirken 30/8/2013 tarihi itibarıyla astsubay kıdemli çavuş rütbesine
yükseltilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle 13/9/2013 tarihinde dava
açmıştır. AYİM ise davacının 30/8/2010 tarihinde astsubay çavuşluğa
naspedildikten sonra 30/8/2012 tarihi itibarıyla astsubay kıdemli çavuş
rütbesine yükseltilmediğini ve bu tarih itibarıylauzman
çavuşlukta geçirdiği sürelerin astsubay rütbe bekleme süresinden sayılmama
işleminden haberdar olduğu, nasıp kararnamesinin tebliğ edilmediği düşünülse
dahi başvurucunun hâlen bulunduğu rütbe olan astsubay kıdemli çavuşluğa erken
terfi ettirilmemekle uzman jandarma çavuşlukta geçirdiği sürenin astsubay rütbe
bekleme süresinden düşürülmediği, idarenin menfi işleminin sonuçlarını bizzat
yaşayarak kesin olarak muttali olduğunda kuşku bulunmadığı, bu durumda idarenin
menfi işlemine muttali olan başvurucu yönünden dava ve buna bağlı olarak idari
müracaat süresinin 30/8/2012 tarihinden itibaren başlayacağı, bu durumda
davacının menfi işleme muttali olduğu tarihten itibaren dava açması gerekirken
süresi geçirildikten sonra 13/9/2013 tarihinde açılan davada süre aşımı
bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
25. AYİM, yazılı tebligatın bulunmadığı durumda dava açma
süresinin işleme muttali olunan tarihten başlayacağı yönündeki yerleşik
içtihada (bkz. § 15) uygun şekilde başvurucunun erken terfi ettirilmemekle
uzman jandarma çavuşlukta geçirdiği sürenin astsubay rütbe bekleme süresinden
sayılmadığını yani idarenin olumsuz işleminin sonuçlarına bizzat yaşayarak
kesin şekilde muttali olduğunu kabul ederek dava açma süresinin aşıldığı
sonucuna varmıştır.
26. Anayasa Mahkemesi, Kamil Koç (B. No: 2012/660, 7/11/2013) kararında, tebliğ
edilmedikçe başvurucu açısından yerine getirme yükümlülüğü doğurmayan atama
işlemine yönelik dava açma süresinin, yazılı tebliğ yerine ıttıla tarihinden
başlatılarak davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar
verilmesinin, başvurucunun mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğine karar
vermiştir. Anayasa Mahkemesi kararında, başvurucunun hukukunu doğrudan
etkileyen ve tebliğ edilmeden icra edilmeyen idari işleme karşı dava açma
süresinin 1602 sayılı Kanun’da öngörülen yazılı tebliğe ilişkin kuralın aksi
yönünde yorumlanmasının öngörülebilir olmadığına dikkat çekilmiştir.
27. Somut olayda ise başvurucunun AYİM’deki
davasına esas şikâyeti, uzman jandarma çavuşlukta geçirdiği sürenin astsubay
rütbe bekleme süresinden sayılmamasıdır. Söz konusu şikâyete esas yasal
değişikliğin, başvurucunun uzman jandarma olarak görev yaptığı 2003 yılında
gerçekleştiği, başvurucunun 2010 yılında astsubaylığa atandığı, gerekli
intibakının yasal değişikliğe göre anılan süreler değerlendirilmeyerek
yapıldığı ve astsubaylığa atandıktan yaklaşık üç yıl sonra 13/9/2013 tarihinde
dava açtığı görülmektedir.
28. AYİM’in yerleşik içtihada uygun
şekilde uygulaması dolayısıyla başvurucu hakkında icra edilmesi yazılı tebliğe
bağlı olmayan, anılan sürelerin sayılmaması yönündeki olumsuz idari işleme
karşı ıttıla tarihinden itibaren dava açılması gerektiği yönündeki kararının
başvurucu açısından öngörülebilir olmadığının söylenemeyeceği gibi kararda
bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik de
bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
29. Öte yandan başvurucu, hakkında verilen karar ile AYİM
tarafından bir başka dosyada verilen 2013/921 sayılı kararın çeliştiğini ileri
sürmüşse de belirtilen kararın da yine ıttıla tarihinin esas alınarak davanın
süre aşımından reddine ilişkin bir karar olduğu anlaşılmış olup sonuç olarak
başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı
sonucuna varılmıştır.
30. Diğer taraftan Mahkememizin, AYİM tarafından karara bağlanan
benzer uyuşmazlık hakkında yapılan bireysel başvuruya yönelik verdiği (Sinan Çınkır, B.
No: 2013/9751, 18/2/2016) kararında da mahkemeye erişim hakkının ihlal
edilmediği sonucuna ulaşılmış olup bu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
31. Açıklanan nedenlerle AYİM tarafından davanın süre aşımı
yönünden reddedilmesinde bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmek sizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Karar Düzeltme Talebinin Reddedilmesi Sonucu
Verilen Para Cezası Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
32. Başvurucu, karar düzeltme talebiyle yaptığı başvurunun reddedilmesi
üzerine ayrıca aleyhine para cezasına hükmedilmiş olmasının mahkemeye erişim
hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
33. Somut olayda başvurucu karar düzeltme isteminde bulunmuş,
AYİM tarafından talebi reddedilerek başvurucu aleyhine 218 TL para cezasına
hükmedilmiştir.
34. 1602 sayılı Kanun'un 67. maddesinin dördüncü fıkrasında
"Yargılamanın iadesi ve kararın
düzeltilmesi istekleri kanunda yazılı sebeplere dayanmıyor ise isteğin reddine
karar verilir ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bu husustaki hükümlerine
göre para cezasına da hükmolunur." kuralına yer verilmiştir.
35. Anılan maddeyle karar düzeltme isteminin reddi hâlinde
başvurucu aleyhine para cezasına hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Bu
kural, mahkemeye erişim hakkı ile ilişkili bir düzenlemedir. Ancak mahkemeye
erişim hakkı mutlak bir hak değildir. Bazı sınırlamalara tabi tutulabilir.
Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece
mahkemelerin gereksiz meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi
amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin
kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen
yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede
zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§§ 38, 39). Diğer bir ifadeyle yükletilen para cezası miktarının bu hakkı,
özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması; meşru bir amaç izlemesi, açık ve
ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir.
Dolayısıyla davayı kaybetmesi hâlinde başvurucuya verilecek olan para cezası
miktarı bu çerçevede değerlendirilmelidir (Mustafa
Kemal Sungur, B. No: 2013/2507, 6/3/2014, § 39).
36. Buna göre adli sürecin istismarı gerekçesiyle para cezası
verilmesi, ilke olarak adil yargılanma hakkına aykırı değildir. Adaletin doğru
idaresini sağlamak ve kötü niyetli başvuruları önlemek açısından bu nitelikte
düzenlemelerin yapılması meşru ise de uygulanacak para cezası miktarı,
mahkemeye erişim için bir engel olarak kabul edilebilecek kadar yüksek
olmamalıdır (Mustafa Kemal Sungur, § 40).
37. Somut iddia bu ilkeler kapsamında incelendiğinde
başvurucunun karar düzeltme isteminin reddedilmesi sonucunda 218 TL para cezası
ödemekle yükümlü tutulmasına karar verilmiş ise de hükmolunan bu miktarın
gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu ve
başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı görülmüştür. Dolayısıyla söz
konusu yaptırımın mahkemeye erişim hakkına bir engel teşkil etmediği sonucuna
varılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle AYİM tarafından karar düzeltme
isteminin reddine karar verilmesi üzerine başvurucu aleyhine para cezasına
hükmedilmesinin açık bir ihlal niteliğinde olmadığı anlaşıldığından başvurunun
bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizinaçıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
39. Başvurucu, AYİM’in bünyesindeki
sınıf subayları nedeniyle bağımsız ve tarafsız olmadığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca Bakanlık
görüşüne verdiği cevapta AİHM tarafından da söz konusu subay üyelerin tarafsız
ve bağımsız olmadıklarına karar verildiği belirtilmiştir.
40. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce incelenirken
belirtildiği üzere AYİM’in oluşumu, statüsü ve
görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askerî hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve
ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri
yönünden askerî hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı,
kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları, disipline
ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlandığı
görülmektedir.
41. Açıklanan nedenlerle mahkemenin bağımsız ve tarafsız
olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmek sizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. İki Dereceli Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
42. Başvurucu, AYİM daire kararlarına karşı başvurulabilecek
etkili bir kanun yolunun olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
43. Anayasa ve kanun hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine
yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü
tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış
olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
44. Sözleşme’nin 7. Protokolü’nün 2. maddesinde cezai konularda
iki dereceli yargılanma hakkı tanınmıştır. Ancak başvuru konusu edilen olay bir
ceza yargılaması değildir.
45. Başvurucunun başvuru dilekçesinde ifade ettiği AYİM nezdinde
temyiz yani iki dereceli yargılanma hakkı, Anayasa’da güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi Sözleşme’nin ve buna ek Türkiye’nin
taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına da girmemektedir (Mahir Akarsu, B. No: 2012/1096, 20/2/2014,
§ 42-45).
46. Açıklanan nedenlerden başvuru konusu ihlal iddialarının
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Bağımsız ve tarafsız
mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. İki dereceli
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
8/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.