TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
VEYSİ ATLI BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/2772)
Karar Tarihi:23/3/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Bahadır YALÇINÖZ
Başvurucu
Veysi ATLI
Vekili
Av. Mehmet Ali ARSLAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerliğe elverişli olunmadığı hâlde askerlik hizmeti yaptırılmasından dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/2/2014 tarihinde Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 27/5/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı 6/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 10/12/2014 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 5/9/2008 tarihinde son yoklaması sonrasında Diyarbakır Asker Hastanesi Üroloji Polikliniğine sevk edilmiş, burada üroloji uzmanı tarafından yapılan muayenesi sonucunda hakkında askerliğe elverişli olduğu kararı verilmiştir.
8. Başvurucu 25/5/2009 tarihinde Bornova Askerlik Şubesince Acemi Eğitim Merkezine sevk edilmiş, acemi eğitimini takiben 14/8/2009 tarihinde dağıtım sonucunda Kilis Musabeyli İlçe Jandarma Komutanlığına katılmış ve askerlik hizmetini tamamlamasının ardından 25/8/2010 tarihinde terhis edilmiştir.
9. Başvurucu, terhisten sonra rahatsızlanması üzerine özel bir hastanede 27/7/2011 tarihinde muayene olmuş; yapılan tetkik sonucunda başvurucunun sol böbreğinin olmadığı tespit edilmiştir.
10. Başvurucu, doğuştan askerliğe elverişli olmadığı hâlde idarenin kusuru sonucunda kendisine askerlik yaptırıldığını ileri sürerek 22.500 TL maddi, 5.000 TL manevi tazminat ödenmesi istemiyle 8/8/2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde(AYİM) dava açmıştır.
11. AYİM İkinci Dairesi 3/4/2013 tarihli ve E.2011/1201, K.2013/448 sayılı kararıyla “davacının askere alma işlemi dolayısıyla hak ihlaline uğradığını 27/7/2011 tarihinde yapılan muayenesi ile öğrendiği anlaşılmakla, anılan tarihten sonra 8/8/2011 tarihinde açılan işbu davada süre aşımı bulunmadığı sonucuna varılarak davanın esasının incelenmesine geçildiği; askerliğe elverişsizliğine sebep teşkil eden rahatsızlığı bulunan bir yükümlünün bu rahatsızlığının idarece son yoklama sırasında tespit edilememesinde ve buna bağlı olarak askerliğe elverişsiz olmasına rağmen idarece askerliğe elverişli kabul edilerek askerlik yükümlülüğünü yerine getirmek üzere askere sevk edilmesinde idarenin hizmet kusuru içinde olduğu ve buna istinaden davacının zararlarının giderilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varıldığı” gerekçesiyle davayı kısmen kabul ederek bilirkişi raporu doğrultusunda davacıya 10.902 TL maddi, 2.000 TL manevi tazminat ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine oyçokluğuyla karar vermiştir.
12. Ancak davalı Millî Savunma Bakanlığının karar düzeltme yoluna başvurması üzerine AYİM İkinci Dairesinin 22/11/2013 tarihli ve E.2013/1561, K.2013/1387 sayılı kararı ile “davanın konusunu, davacının askere alındığı tarihte askerliğe elverişsiz olacak derecede rahatsız olmasına rağmen gerekli muayenenin iyi yapılmadan askere alınması işleminden kaynaklanan bir tam yargı davasının teşkil ettiği, idari işlemden kaynaklanan uyuşmazlığa karşı 1602 sayılı Kanun'un 42. maddesi uyarınca davacının terhis olduğu 25/8/2010 tarihinden itibaren 60 gün içinde doğrudan tam yargı davası açılması veya 35. maddesine göre davalı idareye ihtiyari müracaatta bulunulup, müracaat tarihine kadar geçen süre de dikkate alınarak, yazılı cevabın tebliğ tarihinden veya zımni red süresi geçtikten sonra kalan dava açma süresi içinde dava açılması gerekirken, bu süre geçirildikten çok sonra 8/8/2011 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğu” gerekçesine yer verilerek dava süre aşımı yönünden oyçokluğuyla reddedilmiştir.
13. Karar, başvurucuya 3/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 27/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”
16. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun35. maddesinin (a) bendi şöyledir:
“Kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması; üst makamdan,
yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açmak için belli olan süre içinde istenebilir. Bu müracaat işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur.
Altmış gün içinde cevap verilmez ise, istek reddedilmiş sayılır.
İsteğin reddi üzerine dava açma süresi başlar ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır.”
17. 1602 sayılı Kanun’un40. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma süresi her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde altmış gündür.”
18. 1602 sayılı Kanun’un 42. maddesi şöyledir:
“İlgililer, haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davaları ile birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı, icra tarihinden itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 35 inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 23/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu; geçirdiği rahatsızlık üzerine 27/7/2011 tarihinde Diyarbakır'da özel bir hastaneye gittiğini, yapılan ultrason muayenesinde doğuştan sol böbreğinin olmadığını öğrenmesi üzerine 8/8/2011 tarihinde zararlarının tazmini istemiyle tam yargı davası açtığını, doğuştan var olan askerliğe elverişsizliğinin idarece tespit edilmeyerek tarafına askerlik yaptırılması nedeniyle tazminat ödenmesine hükmedilmesi gerekirken dava açma süresinin terhis tarihinden başlatılmak suretiyle davanın süre yönünden reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru konusu olay ve başvurucu iddialarına bakıldığında başvurunun adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
22. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
23. Başvurucu, açtığı davanın süre aşımı nedeniyle reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
25. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
27. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye etkili erişim hakkını hukukun üstünlüğü ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının ve başvuru yapılabilmesi konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin, tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlal edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
28. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/64, K.2013/142, 28/11/2013).
29. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması, başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Devletler bir davanın açılabilirliğine ilişkin olarak takdir hakları gereği bazı sınırlamalar getirebilir ve bu davalar, nitelikleri gereği düzenleyici işlemlere konu olabilir. Bununla birlikte bu sınırlamalar, dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmamalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Edificaciones March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34; Rodríguez Valín/İspanya, B. No: 47792/99, 11/10/2001, § 22).
30. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkının ihlaline yol açabilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça- hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvurma hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§ 36-40).
31. Belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler, hukuk güvenliği ilkesinin gereği olup adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirilemez. Bu süreler mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet eder (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stubbings ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 22083/93,22095/93; 22/10/1996, § 51). Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler, devletin takdir yetkisi içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı oldukça ve hakkın özünü zedelemedikçe Anayasa'da yer alan hak arama hürriyetini engellemiş sayılmaz.
32. Başvuru konusu olayda 5/9/2008 tarihinde Diyarbakır Asker Hastanesinde yapılan muayenesi sonucunda hakkında askerliğe elverişli olduğu kararı verilen ve 25/8/2010 tarihinde askerlik hizmetini tamamlayarak terhis olan başvurucunun, rahatsızlanması üzerine 27/7/2011 tarihinde gittiği özel bir hastanede yapılan tetkik sonucunda doğuştan sol böbreğinin olmadığı tespit edilmiştir. Başvurucu, askerliğe elverişli olmadığı hâlde on beş ay askerlik yaptığından bahisle oluştuğunu ileri sürdüğü zararlarının tazmini istemiyle 8/8/2011 tarihinde AYİM’de tam yargı davası açmış; anılan dava AYİM tarafından, ilk aşamada oyçokluğuyla süresinde görülerek esastan incelenmiş ancak karar düzeltme aşamasında bu karar kaldırılarak askere alınma işleminden kaynaklanan tam yargı davasının davacının terhis olan 25/8/2010 tarihinden itibaren altmış gün içinde açılması gerekirken bu süre geçirildikten çok sonra 8/8/2011 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle dava reddedilmiştir.
33. Başvurucu; terhis olduğu tarihte sol böbreğinin doğuştan olmadığını bilmediğini, dolayısıyla o tarihte bilmediği bir zarara karşı dava açmasının beklenemeyeceğini, söz konusu zararı 27/7/2011 tarihinde yapılan muayene sırasında öğrendiğini ve altmış gün içinde dava açtığını, buna rağmen AYİM tarafından dava açma süresinin terhis tarihinden itibaren başlatılarak dava açma hakkını ortadan kaldırır bir şekilde yorum yapıldığını ve davanın süre yönünden reddedildiğini ileri sürmektedir.
34. AYİM kararı gerekçesinde başvurucunun 27/7/2011 tarihli muayenesinde ortaya çıkan yeni durum dikkate alınmamış, yalnızca başvurucunun askerlik hizmetinin son günü olan terhis tarihinden itibaren altmış gün içinde dava açması gerekmekte iken bu sürenin geçirildiğinden bahsedilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun askere alınması nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararı terhisinden sonraki bir tarihte öğrenmiş olması AYİM’in süre kuralına ilişkin yorumunda etkili olmamıştır.
35. Mahkemelerin usul kurallarını uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine zarar verecek kadar katı şekilcilikten, öte yandan kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı esneklikten kaçınmaları gereklidir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
36. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği mevzuatın yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu yorum ve uygulamaların etkilerinin, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa Mahkemesince incelenebileceği tabiidir. Mahkemeye erişim hakkı yönünden yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları çerçevesinde olacaktır.
37. İdari işlemlerin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılma süresi kanunlarla düzenlenmiş; 1602 sayılı Kanun’un 40. maddesi uyarınca dava açma süresinin işlemin yazılı bildirim tarihinden itibaren altmış gün olduğu, 42. maddesinde bir idari işlemin icrası nedeniyle doğan zararlardan dolayı ilgililerin icra tarihinden itibaren altmış gün içinde AYİM'de doğrudan doğruya tam yargı davası açabilecekleri, bu durumda olanların Kanun’un 35. maddesi uyarınca idareye başvuru haklarının saklı olduğu belirtilmiş; Kanun’un 35. maddesinin (a) bendinde ise dava açma süresi içinde idareye başvuru yapılabileceği, yapılan bu başvurunun dava açma süresini durduracağı, altmış gün içinde idare tarafından cevap verilmez ise kalan dava açma süresi içinde davanın açılabileceği düzenlenmiştir (Emre Kartal, B. No: 2014/5020, 6/10/2015, § 41).
38. Başvurucu, 1602 sayılı Kanun’da belirtilen dava açma süresinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönünde bir şikâyette bulunmamıştır. Başvurucu, anılan sürenin başlangıç tarihinin, hakkında düzenlenen sağlık raporunun kesinleşme tarihinin esas alınarak belirlenmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
39. Askerliğe elverişli olmadığı hâlde askerlik hizmeti yaptırılmasından dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönünde yapılan 2014/5020 sayılı başvuru hakkında Mahkememizin verdiği ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediği yönündeki kararda erken terhis işlemi ile başvurucunun zararın kaynağına ilişkin sağlık raporuna ulaşabileceği ve bu nedenle AYİM’in yaptığı yorumun mahkemeye erişim hakkını ihlal etmediği gerekçesine dayanılmış (Emre Kartal, § 44) ise de somut başvuruda başvurucunun normal terhis tarihinde askerlik hizmetinin sonlandırıldığı, askerlik hizmeti sırasında sol böbreğinin olmadığına yönelik bir tespitin bulunmadığı görüldüğünden başvurunun 2014/5020 sayılı başvuru hakkında verilen karardaki olay ile aynı bağlamda olmadığı anlaşılmaktadır.
40. AİHM; Rodoplu/Türkiye (B. No: 41665/02, 23/1/2007) kararında, yapılan ameliyat sonrasında bir gözünü kaybeden başvurucunun açtığı tam yargı davasının süre aşımı yönünden reddedilmesine ilişkin olarak başvurucunun mevzuatta öngörülen süreye uymaması için geçerli bir nedeninin olmadığını, her hâlükârda belirlenen süreler içinde başvuru yapma imkânına sahip olduğunu belirterek mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmediğinden başvurunun bu kısmının kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
41. AİHM; Eşim/Türkiye (B. No: 59601/09, 17/9/2013) kararında, süre aşımı nedeniyle davası reddedilen başvuranın mahkemeye erişim hakkının engellenip engellenmediği hususunu değerlendirmiştir. Söz konusu olayda başvurucu, askerlik hizmetini yerine getirirken 25/9/1990 tarihinde yaşanan bir çatışmada yaralanmış, tedavisi uzunca bir süre devam etmiş ve sonunda başvurucunun 1992 yılında askerlikle ilişiği kesilmiştir. Başvurucu sonraki yıllarda sürekli baş ağrısından ve baş dönmesinden yakınmış, 2004 yılında başında belirlenemeyen metal bir cismin olduğu tespit edilmiş, 2007 yılında GATA'daki muayenesinde başvurucunun başında mermi olduğu anlaşılmıştır. Başvurucu 19/9/2007 tarihinde tazminat almak amacıyla idareye başvurmuş ancak bu talebi reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucunun idare aleyhine maddi ve manevi tazminat istemiyle açtığı davada AYİM söz konusu olayın yaşandığı tarihten itibaren beş yıl içinde dava açılmadığı gerekçesiyle davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir.
42. AİHM anılan kararında, davanın temelinde yer alan konunun aslen beş yıllık süre sınırını, başvurucunun yaralandığı tarihten itibaren hesaplayan yerel Mahkeme kararındaki gerekçelendirme olduğunu ifade etmiş; başvurucunun 25/9/1995 tarihinde kafatasındaki mermiden haberdar olmamasının tartışma konusu olmadığından kendisinden beş yıl içinde tazminat davası açmasının beklenmesinin makul olarak değerlendirilemeyeceğine, Mahkemenin nazarında şahsi yaralanmayla ilgili tazminat davalarında dava açma hakkının, tarafların uğradığı zararı gerçekte değerlendirebildiğinde kullanılması gerektiğine hükmetmiş ve AYİM’in süre sınırı hakkındaki katı yorumunun, davanın esasının tam olarak incelenmesine engel olması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Eşim/Türkiye, §§ 23, 25, 26).
43. Somut olayda, davalı idare tarafından yargılama sürecinde başvurucunun sol böbreğinin doğuştan olmadığını 27/7/2011 tarihli muayenenden önce bildiğine ilişkin bir iddiada bulunulmamıştır. Dolayısıyla uyuşmazlık, başvurucunun askere alınması nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararlarının tazmini için açacağı davada işletilecek dava açma süresinde zarara neden olan askere alma işleminin uygulamasının son günü olan terhis tarihinin mi yoksa bu işlem nedeniyle zarara uğranıldığının öğrenildiği muayene tarihinin mi esas alınacağı noktasındadır.
44. Buna göre başvurucunun sağlık sorunu olmadığı gerekçesiyle askerlik hizmetine alınması ve normal terhis tarihinde askerlik hizmetinin sonlandırılması sürecinde, başvurucunun askerliğe elverişli olmadığı hâlde askerlik hizmetine alınmaması gerektiğine yönelik herhangi bir veri bulunmadığından, başvurucunun terhis tarihi itibarıyla bir zarara uğramış olduğunu ve zararın hangi sebep veya sebeplerden kaynaklandığını değerlendirmesi mümkün değildir. AYİM'in başvurucunun uğradığını ileri sürdüğü zararı öğrendiği veya öğrenmesi gerektiği tarih hakkında bir araştırma yapmaksızın uğranıldığı ileri sürülen zararın öğrenilmesine imkân tanımayan normal terhis tarihini dava açma süresinin başlangıcı olarak değerlendirip bu tarihten çok sonra açıldığı gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar vermesi, başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucunun mahkemeye erişim hakkını imkânsız hâle getirdiği sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
48. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde başvurucunun mahkemeye erişim hakkı yönünden Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
49. Adil yargılanma hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM İkinci Dairesinegönderilmesine karar verilmesi gerekir.
50. Tespit edilen ihlal bir Mahkeme kararından kaynaklandığından ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verildiğinden tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM İkinci Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Tazminat talebinin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
23/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.