TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
VEYSİ ATLI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2772)
|
|
Karar Tarihi:23/3/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Bahadır
YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Veysi ATLI
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
Ali ARSLAN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerliğe elverişli olunmadığı hâlde askerlik hizmeti
yaptırılmasından dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre
aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/2/2014 tarihinde Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 27/5/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı 6/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 10/12/2014 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 5/9/2008 tarihinde son yoklaması sonrasında Diyarbakır
Asker Hastanesi Üroloji Polikliniğine sevk edilmiş, burada üroloji uzmanı
tarafından yapılan muayenesi sonucunda hakkında askerliğe elverişli olduğu
kararı verilmiştir.
8. Başvurucu 25/5/2009 tarihinde Bornova Askerlik Şubesince
Acemi Eğitim Merkezine sevk edilmiş, acemi eğitimini takiben 14/8/2009
tarihinde dağıtım sonucunda Kilis Musabeyli İlçe Jandarma Komutanlığına
katılmış ve askerlik hizmetini tamamlamasının ardından 25/8/2010 tarihinde
terhis edilmiştir.
9. Başvurucu, terhisten sonra rahatsızlanması üzerine özel bir
hastanede 27/7/2011 tarihinde muayene olmuş; yapılan tetkik sonucunda
başvurucunun sol böbreğinin olmadığı tespit edilmiştir.
10. Başvurucu, doğuştan askerliğe elverişli olmadığı hâlde
idarenin kusuru sonucunda kendisine askerlik yaptırıldığını ileri sürerek
22.500 TL maddi, 5.000 TL manevi tazminat ödenmesi istemiyle 8/8/2011 tarihinde
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde(AYİM) dava açmıştır.
11. AYİM İkinci Dairesi 3/4/2013 tarihli ve E.2011/1201,
K.2013/448 sayılı kararıyla “davacının
askere alma işlemi dolayısıyla hak ihlaline uğradığını 27/7/2011 tarihinde
yapılan muayenesi ile öğrendiği anlaşılmakla, anılan tarihten sonra 8/8/2011
tarihinde açılan işbu davada süre aşımı bulunmadığı sonucuna varılarak davanın
esasının incelenmesine geçildiği; askerliğe elverişsizliğine sebep teşkil eden
rahatsızlığı bulunan bir yükümlünün bu rahatsızlığının idarece son yoklama
sırasında tespit edilememesinde ve buna bağlı olarak askerliğe elverişsiz
olmasına rağmen idarece askerliğe elverişli kabul edilerek askerlik
yükümlülüğünü yerine getirmek üzere askere sevk edilmesinde idarenin hizmet
kusuru içinde olduğu ve buna istinaden davacının zararlarının giderilmesi
gerektiği sonuç ve kanaatine varıldığı” gerekçesiyle davayı kısmen
kabul ederek bilirkişi raporu doğrultusunda davacıya 10.902 TL maddi, 2.000 TL
manevi tazminat ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine oyçokluğuyla karar
vermiştir.
12. Ancak davalı Millî Savunma Bakanlığının karar düzeltme
yoluna başvurması üzerine AYİM İkinci Dairesinin 22/11/2013 tarihli ve
E.2013/1561, K.2013/1387 sayılı kararı ile
“davanın konusunu, davacının askere alındığı tarihte askerliğe elverişsiz
olacak derecede rahatsız olmasına rağmen gerekli muayenenin iyi yapılmadan
askere alınması işleminden kaynaklanan bir tam yargı davasının teşkil ettiği,
idari işlemden kaynaklanan uyuşmazlığa karşı 1602 sayılı Kanun'un 42. maddesi
uyarınca davacının terhis olduğu 25/8/2010 tarihinden itibaren 60 gün içinde
doğrudan tam yargı davası açılması veya 35. maddesine göre davalı idareye
ihtiyari müracaatta bulunulup, müracaat tarihine kadar geçen süre de dikkate
alınarak, yazılı cevabın tebliğ tarihinden veya zımni red
süresi geçtikten sonra kalan dava açma süresi içinde dava açılması gerekirken,
bu süre geçirildikten çok sonra 8/8/2011 tarihinde açılan davada süre aşımı
bulunduğu” gerekçesine yer verilerek dava süre aşımı yönünden
oyçokluğuyla reddedilmiştir.
13. Karar, başvurucuya 3/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 27/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlüdür.”
16. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu’nun35. maddesinin (a) bendi şöyledir:
“Kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis
edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni
bir işlem yapılması; üst makamdan,
yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açmak için belli olan süre
içinde istenebilir. Bu müracaat işlemeye başlamış olan dava açma süresini
durdurur.
Altmış gün içinde cevap verilmez ise, istek
reddedilmiş sayılır.
İsteğin reddi üzerine dava açma süresi başlar
ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır.”
17. 1602 sayılı Kanun’un40. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma
süresi her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren kanunlarda ayrı
süre gösterilmeyen hallerde altmış gündür.”
18. 1602 sayılı Kanun’un 42. maddesi şöyledir:
“İlgililer, haklarını ihlal eden bir idari
işlem dolayısıyla Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde doğrudan doğruya tam yargı
davası veya iptal ve tam yargı davaları ile birlikte açabilecekleri gibi ilk
önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine bu husustaki
kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği
veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı, icra tarihinden
itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de
ilgililerin 35 inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 23/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu; geçirdiği rahatsızlık üzerine 27/7/2011 tarihinde
Diyarbakır'da özel bir hastaneye gittiğini, yapılan ultrason muayenesinde
doğuştan sol böbreğinin olmadığını öğrenmesi üzerine 8/8/2011 tarihinde
zararlarının tazmini istemiyle tam yargı davası açtığını, doğuştan var olan
askerliğe elverişsizliğinin idarece tespit edilmeyerek tarafına askerlik
yaptırılması nedeniyle tazminat ödenmesine hükmedilmesi gerekirken dava açma
süresinin terhis tarihinden başlatılmak suretiyle davanın süre yönünden
reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru konusu olay ve başvurucu iddialarına
bakıldığında başvurunun adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan
mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
22. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
23. Başvurucu, açtığı davanın süre aşımı nedeniyle
reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
25. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri
ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının
sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi
kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki
haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre,
Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı
saklıdır.”
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
27. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelmektedir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye
etkili erişim hakkını hukukun üstünlüğü ilkesinin temel unsurlarından biri
olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının ve başvuru
yapılabilmesi konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen
kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını
gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da
uygulamadaki belirsizliklerin, tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği
durumlarda bu hakkın ihlal edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
28. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön
koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki
güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem
ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin yasal düzenlemelerinde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik
ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir
duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı
koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/64, K.2013/142,
28/11/2013).
29. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların
hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi,
açık ve ölçülü olması, başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§ 38). Devletler bir davanın açılabilirliğine ilişkin
olarak takdir hakları gereği bazı sınırlamalar getirebilir ve bu davalar,
nitelikleri gereği düzenleyici işlemlere konu olabilir. Bununla birlikte bu
sınırlamalar, dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne
zarar verecek seviyeye ulaşmamalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Edificaciones March Gallego
S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34; Rodríguez Valín/İspanya, B. No: 47792/99,
11/10/2001, § 22).
30. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız
hâle getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkının ihlaline yol açabilir.
Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça-
hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak
yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da
kanun yollarına başvurma hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğini kabul etmek gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§
36-40).
31. Belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak
arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler,
hukuk güvenliği ilkesinin gereği olup adil yargılanma hakkının ihlali olarak
değerlendirilemez. Bu süreler mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle
güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak
geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle
oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi
önemli ve meşru amaçlara hizmet eder (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stubbings ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No:
22083/93,22095/93; 22/10/1996, § 51). Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler,
devletin takdir yetkisi içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı
oldukça ve hakkın özünü zedelemedikçe Anayasa'da yer alan hak arama hürriyetini
engellemiş sayılmaz.
32. Başvuru konusu olayda 5/9/2008 tarihinde Diyarbakır Asker
Hastanesinde yapılan muayenesi sonucunda hakkında askerliğe elverişli olduğu
kararı verilen ve 25/8/2010 tarihinde askerlik hizmetini tamamlayarak terhis
olan başvurucunun, rahatsızlanması üzerine 27/7/2011 tarihinde gittiği özel bir
hastanede yapılan tetkik sonucunda doğuştan sol böbreğinin olmadığı tespit
edilmiştir. Başvurucu, askerliğe elverişli olmadığı hâlde on beş ay askerlik
yaptığından bahisle oluştuğunu ileri sürdüğü zararlarının tazmini istemiyle
8/8/2011 tarihinde AYİM’de tam yargı davası açmış;
anılan dava AYİM tarafından, ilk aşamada oyçokluğuyla süresinde görülerek
esastan incelenmiş ancak karar düzeltme aşamasında bu karar kaldırılarak askere
alınma işleminden kaynaklanan tam yargı davasının davacının terhis olan
25/8/2010 tarihinden itibaren altmış gün içinde açılması gerekirken bu süre
geçirildikten çok sonra 8/8/2011 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğu
gerekçesiyle dava reddedilmiştir.
33. Başvurucu; terhis olduğu tarihte sol böbreğinin doğuştan
olmadığını bilmediğini, dolayısıyla o tarihte bilmediği bir zarara karşı dava
açmasının beklenemeyeceğini, söz konusu zararı 27/7/2011 tarihinde yapılan
muayene sırasında öğrendiğini ve altmış gün içinde dava açtığını, buna rağmen
AYİM tarafından dava açma süresinin terhis tarihinden itibaren başlatılarak
dava açma hakkını ortadan kaldırır bir şekilde yorum yapıldığını ve davanın
süre yönünden reddedildiğini ileri sürmektedir.
34. AYİM kararı gerekçesinde başvurucunun 27/7/2011 tarihli
muayenesinde ortaya çıkan yeni durum dikkate alınmamış, yalnızca başvurucunun
askerlik hizmetinin son günü olan terhis tarihinden itibaren altmış gün içinde
dava açması gerekmekte iken bu sürenin geçirildiğinden bahsedilmiştir.
Dolayısıyla başvurucunun askere alınması nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararı
terhisinden sonraki bir tarihte öğrenmiş olması AYİM’in
süre kuralına ilişkin yorumunda etkili olmamıştır.
35. Mahkemelerin usul kurallarını uygularken bir yandan davanın
hakkaniyetine zarar verecek kadar katı şekilcilikten, öte yandan kanunla
öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı
esneklikten kaçınmaları gereklidir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
36. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği mevzuatın
yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu
yorum ve uygulamaların etkilerinin, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa
Mahkemesince incelenebileceği tabiidir. Mahkemeye erişim hakkı yönünden yapılacak
böyle bir inceleme, somut olayın koşulları çerçevesinde olacaktır.
37. İdari işlemlerin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi
altında kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde
yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılma süresi kanunlarla
düzenlenmiş; 1602 sayılı Kanun’un 40. maddesi uyarınca dava açma süresinin
işlemin yazılı bildirim tarihinden itibaren altmış gün olduğu, 42. maddesinde
bir idari işlemin icrası nedeniyle doğan zararlardan dolayı ilgililerin icra
tarihinden itibaren altmış gün içinde AYİM'de
doğrudan doğruya tam yargı davası açabilecekleri, bu durumda olanların Kanun’un
35. maddesi uyarınca idareye başvuru haklarının saklı olduğu belirtilmiş;
Kanun’un 35. maddesinin (a) bendinde ise dava açma süresi içinde idareye
başvuru yapılabileceği, yapılan bu başvurunun dava açma süresini durduracağı,
altmış gün içinde idare tarafından cevap verilmez ise kalan dava açma süresi
içinde davanın açılabileceği düzenlenmiştir (Emre
Kartal, B. No: 2014/5020, 6/10/2015, § 41).
38. Başvurucu, 1602 sayılı Kanun’da belirtilen dava açma
süresinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönünde bir şikâyette
bulunmamıştır. Başvurucu, anılan sürenin başlangıç tarihinin, hakkında
düzenlenen sağlık raporunun kesinleşme tarihinin esas alınarak belirlenmesinin
mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
39. Askerliğe elverişli olmadığı hâlde askerlik hizmeti
yaptırılmasından dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre
aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
yönünde yapılan 2014/5020 sayılı başvuru hakkında Mahkememizin verdiği ve
mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediği yönündeki kararda erken terhis
işlemi ile başvurucunun zararın kaynağına ilişkin sağlık raporuna ulaşabileceği
ve bu nedenle AYİM’in yaptığı yorumun mahkemeye
erişim hakkını ihlal etmediği gerekçesine dayanılmış (Emre Kartal, § 44) ise de somut başvuruda başvurucunun
normal terhis tarihinde askerlik hizmetinin sonlandırıldığı, askerlik hizmeti
sırasında sol böbreğinin olmadığına yönelik bir tespitin bulunmadığı
görüldüğünden başvurunun 2014/5020 sayılı başvuru hakkında verilen karardaki
olay ile aynı bağlamda olmadığı anlaşılmaktadır.
40. AİHM; Rodoplu/Türkiye (B.
No: 41665/02, 23/1/2007) kararında, yapılan ameliyat sonrasında bir gözünü
kaybeden başvurucunun açtığı tam yargı davasının süre aşımı yönünden
reddedilmesine ilişkin olarak başvurucunun mevzuatta öngörülen süreye uymaması
için geçerli bir nedeninin olmadığını, her hâlükârda belirlenen süreler içinde
başvuru yapma imkânına sahip olduğunu belirterek mahkemeye erişim hakkı ihlal
edilmediğinden başvurunun bu kısmının kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
41. AİHM; Eşim/Türkiye (B.
No: 59601/09, 17/9/2013) kararında, süre aşımı nedeniyle davası reddedilen
başvuranın mahkemeye erişim hakkının engellenip engellenmediği hususunu
değerlendirmiştir. Söz konusu olayda başvurucu, askerlik hizmetini yerine
getirirken 25/9/1990 tarihinde yaşanan bir çatışmada yaralanmış, tedavisi
uzunca bir süre devam etmiş ve sonunda başvurucunun 1992 yılında askerlikle
ilişiği kesilmiştir. Başvurucu sonraki yıllarda sürekli baş ağrısından ve baş
dönmesinden yakınmış, 2004 yılında başında belirlenemeyen metal bir cismin
olduğu tespit edilmiş, 2007 yılında GATA'daki muayenesinde başvurucunun başında
mermi olduğu anlaşılmıştır. Başvurucu 19/9/2007 tarihinde tazminat almak
amacıyla idareye başvurmuş ancak bu talebi reddedilmiştir. Bunun üzerine
başvurucunun idare aleyhine maddi ve manevi tazminat istemiyle açtığı davada
AYİM söz konusu olayın yaşandığı tarihten itibaren beş yıl içinde dava
açılmadığı gerekçesiyle davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir.
42. AİHM anılan kararında, davanın temelinde yer alan konunun
aslen beş yıllık süre sınırını, başvurucunun yaralandığı tarihten itibaren
hesaplayan yerel Mahkeme kararındaki gerekçelendirme olduğunu ifade etmiş;
başvurucunun 25/9/1995 tarihinde kafatasındaki mermiden haberdar olmamasının
tartışma konusu olmadığından kendisinden beş yıl içinde tazminat davası açmasının
beklenmesinin makul olarak değerlendirilemeyeceğine, Mahkemenin nazarında şahsi
yaralanmayla ilgili tazminat davalarında dava açma hakkının, tarafların
uğradığı zararı gerçekte değerlendirebildiğinde kullanılması gerektiğine
hükmetmiş ve AYİM’in süre sınırı hakkındaki katı
yorumunun, davanın esasının tam olarak incelenmesine engel olması nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Eşim/Türkiye, §§ 23, 25, 26).
43. Somut olayda, davalı idare tarafından yargılama sürecinde
başvurucunun sol böbreğinin doğuştan olmadığını 27/7/2011 tarihli muayenenden
önce bildiğine ilişkin bir iddiada bulunulmamıştır. Dolayısıyla uyuşmazlık,
başvurucunun askere alınması nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararlarının
tazmini için açacağı davada işletilecek dava açma süresinde zarara neden olan
askere alma işleminin uygulamasının son günü olan terhis tarihinin mi yoksa bu
işlem nedeniyle zarara uğranıldığının öğrenildiği muayene tarihinin mi esas
alınacağı noktasındadır.
44. Buna göre başvurucunun sağlık sorunu olmadığı gerekçesiyle
askerlik hizmetine alınması ve normal terhis tarihinde askerlik hizmetinin
sonlandırılması sürecinde, başvurucunun askerliğe elverişli olmadığı hâlde
askerlik hizmetine alınmaması gerektiğine yönelik herhangi bir veri
bulunmadığından, başvurucunun terhis tarihi itibarıyla bir zarara uğramış
olduğunu ve zararın hangi sebep veya sebeplerden kaynaklandığını
değerlendirmesi mümkün değildir. AYİM'in başvurucunun
uğradığını ileri sürdüğü zararı öğrendiği veya öğrenmesi gerektiği tarih
hakkında bir araştırma yapmaksızın uğranıldığı ileri sürülen zararın
öğrenilmesine imkân tanımayan normal terhis tarihini dava açma süresinin
başlangıcı olarak değerlendirip bu tarihten çok sonra açıldığı gerekçesiyle
davanın süre aşımı yönünden reddine karar vermesi, başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucunun
mahkemeye erişim hakkını imkânsız hâle getirdiği sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
47. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
48. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde başvurucunun
mahkemeye erişim hakkı yönünden Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
49. Adil yargılanma hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM İkinci Dairesinegönderilmesine karar verilmesi gerekir.
50. Tespit edilen ihlal bir Mahkeme kararından kaynaklandığından
ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verildiğinden tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM
İkinci Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Tazminat talebinin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
23/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.