TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET BOZHAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2797)
|
|
Karar Tarihi: 23/10/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Denizhan HOROZGİL
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet BOZHAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Yasemin DORA ŞEKER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Kürtçe savunma yapma hakkı tanınmadan ve hatalı
delil değerlendirmesiyle yargılama yapılması, başvurucu hazır bulunmaksızın
dinlenen gizli tanık beyanının hükme esas alınması ve yargılamanın uzun sürmesi
nedenleriyle adil yargılanma hakkının; başvurucunun farklı tarihlerde belirli
bir gruba cuma namazı kıldırmasının ve bu namaz esnasında hutbede
söylediklerinin terör örgütü üyeliği suçu bakımından mahkûmiyet hükmüne esas
alınması nedeniyle din ve vicdan özgürlüğünün; hukuka aykırı olarak tutuklanma
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; iletişiminin uzun süre dinlenmesi
nedeniyle ise haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden
sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 1952 doğumlu ve emekli olup olayların meydana
geldiği tarihte Adana'da ikamet etmektedir.
8. Başvurucu, PKK/KCK terör örgütüne üye olmak suçunu işlediği
gerekçesiyle 8/9/2011 tarihinde gözaltına alınmış ve 11/9/2011 tarihinde
tutuklanmıştır. Daha sonra başvurucu hakkında, Adana Cumhuriyet Başsavcılığının
21/12/2011 tarihli iddianamesiyle PKK/KCK terör örgütüne üye olma ve terör
örgütü propagandası yapma suçundan Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme)
kamu davası açılmıştır.
9. Başvurucu 15/3/2012 tarihli celsede ana dilinde savunma
yapmak istediğini beyan etmiştir. Başvurucunun bu talebi Mahkemece
reddedilmiştir. Talep reddedildikten sonra başvurucu savunmasını Türkçe
yapmıştır. Mahkemenin red gerekçesi ise şöyledir:
"Sanıkların tüm
soruşturma aşamasında Türkçe olarak ifade verdikleri, Türkçe bilmedikleri
yönünde hiçbir aşamada beyanda bulunmadıkları, sanıklar müdafiilerince
de sanıkların Türkçe bilmelerine karşın ulusal ve uluslararası hakların
kullanılması anlamında Kürtçe ifade verilmesi isteminde bulunulduğunun
açıklandığı, 5271 sayılı CMK'nın 202. ve AİHS 6/e
maddesi kapsamında tercüman bulundurulacak hallerin düzenlendiği, bu kapsamda
sanıklarla müdafiilerinin Kürtçe savunma ve tercüman
bulundurma istemlerinin yerinde olmadığı anlaşıldığından istemlerin reddine...".
10. Mahkemece, başvurucu hakkında ifade veren gizli tanığın
celse arasında belirlenecek bir günde dinlenmesine ve sanık müdafiilerinin
gizli tanığa sorulmasını istedikleri hususları on gün içinde Mahkemeye
bildirmelerine karar verilmiş; gizli tanığın duruşmada dinlenmesi talebi
reddedilmiştir. Gizli tanık, celse arasında Cumhuriyet savcısı huzurunda
sanıklar ve müdafiileri hazır bulunmaksızın Mahkeme
tarafından dinlenmiş; Mahkemeye bildirilen sorular gizli tanığa sorulmuştur.
11. İddia makamı tarafından esas hakkındaki mütalaada
başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetine, terör örgütü
propagandası yapma suçundan ise kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi
talep edilmiştir.
12. Mahkeme 17/1/2013 tarihinde başvurucunun hazır bulunduğu, müdafiinin ise hazır bulunmadığı duruşmada başvurucunun
PKK/KCK silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 10 yıl hapis cezasıyla
mahkûmiyetine, terör örgütü propagandası yapma suçundan ise kovuşturmanın
ertelenmesine hükmetmiştir. Mahkeme ayrıca başvurucunun hükümle birlikte
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Tutukluluk hâlinin devamı kararını
da içerir gerekçeli karar başvurucunun müdafiine
17/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Mahkeme, gerekçeli kararına iddianame ve sanık savunmalarını
özetleyerek başlamış; daha sonra PKK terör örgütünün alt yapılanması olan KCK'nın yapısını ve işleyişini kısaca açıklamıştır.
14. Mahkeme tarafından, PKK terör örgütü amacı doğrultusunda
yayın yapan bazı internet sitelerinde terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın
"demokratik çözüm çadırı"
adı altında çadırlar kurulması talimatı verdiği ve bu doğrultuda 22/3/2011
tarihinde Adana'nın Şakirpaşa-Ova Mahallesi içinde
çadır kurulduğu belirtilmiştir. Yine PKK terör örgütünün amacı doğrultusunda
yayın yapan bazı internet sitelerinde 2011 yılının Mart ve Nisan aylarında
yayımlanan iki haberde terör örgütü lideri Abdullah Öcalan tarafından verilen
talimat üzerine sivil itaatsizlik eylemlerine başlandığı ve bu kapsamda cami,
okul, hastane gibi kamu kurum ve kuruluşlarına alternatif olarak "sivil cuma namazı", "sivil 23 Nisan", "sivil sağlık taraması" vb. eylemler
yapıldığı ifade edilmiştir.
15. Mahkemenin gerekçeli kararında başvurucuya ilişkin yapılan
değerlendirmeler ise özetle şöyledir:
i. Başvurucu hakkında soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı,
kovuşturma evresinde ise Mahkeme tarafından gizli tanık dinlenmiştir. Dinlenen
gizli tanığın Cumhuriyet savcısı huzurunda alınan ifadesinde özetle "KCK Kandil odaklı şehirlerdeki PKK yapılanmasının
illegal sivil uzantısıdır... KCK bir devlet modeli gibi faaliyet
göstermektedir, yani yasama, yürütme ve yargı güçleri bulunmaktadır. Yasama,
Kandilde KONGRA-GEL denen Halk Kongresi eliyle yürütülür ve alınan kararlar
yürütme organı eliyle gerçekleştirilir. Yürütmenin altında kent konseyi, kent
konseyinin altında il ve ilçe konseyleri, il ve ilçe konseylerinin altında
mahalle komiteleri, mahalle komitelerinin altında sokak komiteleri, sokak
komitelerinin altında hane komiteleri vardır. Yargı, Halk Mahkemeleri adıyla
yürütülmektedir. Halk arasında meydana gelen olaylara bu mahkeme bakar, bu
mahkeme kişilere ceza verme yetkisine sahiptir. KCK, Türkiye yapılanmasında 5
ayrı bölgeye ayrılmıştır. Bu bölgelerden bir tanesi de Çukurova bölgesinde
Adana, Mersin, Malatya, K.Maraş, Hatay, G.Antep illeri dahildir. Adana’da KCK faaliyetleri
kapsamında Yürütmeye bağlı olarak... İnanç Komitesinde; 1-) Mehmet Bozhan, 2-)
M.K., 3-) A.E., 4-) M.E.O., 5-) H.G., 6-) İ.T. bulunmaktadır... Bana burada
(19) rakamı ile gösterilen şahıs Mehmet Bozhan'dır. Kendisi sivil itaatsizlik
adı altında müzahir kitleye namaz kıldırır. 'Mele' olarak bilinir. İnanç
komitesinin başında bulunmaktadır. İnanç komitesinin faaliyetlerini
yürütmektedir. İnanç komitesinde yer alır, halkı devlete karşı kışkırtır."
şeklinde ifade verdiği belirtilmiştir. Gizli tanık kovuşturma evresinde de
Cumhuriyet savcılığında verdiği ifadeyi aynen tekrar ettiğini beyan etmiştir.
ii. Başvurucu hakkında iletişimin dinlenmesi ve kayda alınması
tedbiri uygulanmıştır. Mahkeme, başvurucu ile M.Z.K. arasında yapılan bir
görüşme içeriğinden PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın talimatları
doğrultusunda demokratik çözüm çadırları adı altında Adana'da kurulan çadırda
başlatılan sivil itaatsizlik eylemleri kapsamında kılınan "sivil cuma namazlarında" başvurucunun
KCK terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti cami ve imamlarına alternatif olarak
atadığı "sivil imam"
olarak görev yaptığını tespit etmiştir. Kararda başvurucunun bu kapsamda
yaptığı telefon görüşmesi içeriklerine yer verilmiştir.
iii. Bu kapsamda başvurucunun 15/4/2011 ve aynı şekilde
20/5/2011 tarihinde saat 12.30 sıralarında Adana Ova Mahallesi 44002 Sokak
üzerinde kurulan ve daha sonra kaldırılan "demokrasi ve çözüm çadırı"nın kaldırıldığı noktada yaklaşık 400
kişilik bir gruba "sivil cuma
namazı" kıldırdığı ifade edilmiştir.
iv. İletişimin dinlenmesine dair tutanaklar uyarınca 3/6/2011
tarihinde kılınan "sivil cuma namazı"nı
organize ederek kendisi gibi KCK yapılanması adına imamlık yapan şahıslara
teknik ekipman sağladığı belirtilmiştir.
v. 10/6/2011 tarihinde saat 12.30 sıralarında Adana Gülbahçesi Mahallesi Obalar Caddesi üzerinde bulunan futbol
sahasında, sivil itaatsizlik eylemleri kapsamında 800 kişinin katılımı ile
kılınan "sivil cuma namazı"nda imamlık yaptığı ifade edilmiştir.
vi. İletişimin dinlenmesine dair tutanaklar uyarınca 17/6/2011
tarihinde sivil itaatsizlik eylemleri kapsamında "sivil cuma namazı"nı organize ettiği belirtilmiştir. Aynı gün
PKK terör örgütünün amaçları doğrultusunda yayın yapan bir internet sitesinde,
kılınan bu "sivil cuma namazı"nın
haber yapıldığı tespit edilmiştir.
vii. Başvurucunun 8/7/2011 tarihinde saat 13.45 sıralarında
Adana Merkez Gülbahçesi Mahallesi Obalar Caddesi'nde
bulunan futbol sahasında yaklaşık 500 kişinin katılımıyla sivil itaatsizlik
eylemleri kapsamında A.E. tarafından kıldırılan "sivil cuma namazı"nda hutbe verdiği belirtilmiştir.
viii. Yine başvurucunun iletişimin dinlenmesine dair tutanaklar
uyarınca 15/7/2011 tarihinde saat 12.45 sıralarında Adana Merkez Gülbahçesi Mahallesi 13422 Sokak içinde inşaat hâlinde
bulunan Hicret Camisi'nde yaklaşık 400 kişinin katılımıyla sanık M.K.nın kıldırdığı cuma namazını organize ettiği
belirtilmiştir. Bu kapsamda Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı ile
başvurucu hakkında uygulanan teknik
araçlarla izleme, ses ve görüntü kaydının alınması tedbirine
istinaden 15/7/2011 tarihinde kılınan cuma namazının teknik cihazlarla ses
kaydı alınmıştır. Bu ses kaydının yapılan çözümünde başvurucu, cemaate şu
şekilde duyuru yapmıştır:
"Hocam müsaade edersen
bende bişey söylemek istiyorum; ben bu mahallede
oturanlara bişey söylemek istiyorum. Bu günden sonra
bu mahalleye bir imam tayin edeceğiz, biliyorsunuz Ramazan ayı geliyor, teravih
namazları var. Ramazan geliyor hocamız yok demeyin bu günden sonra size bir
imam tayin edeceğiz. Yarın başlamazsa önümüzdeki hafta bir imam gelip
başlayacak. 5 vakit ezanınızı okuyacak, önünüzde vakit namazlarını kılacak,
Ramazanda teravih namazınızı kıldıracak. Bu imamın maaşını biz karşılayacağız,
biz bu imamın maaşını mahalleliye yüklemeyeceğiz, imamın maaşını mahalleli
karşılasın demiyoruz, biz kendi aramızda imamın maaşını temin edeceğiz. İmamı
temin edip sizin hizmetinize sunacağız. Siz de imamınıza sahip çıkacaksınız,
cemaatinize sahip çıkacaksınız biz sizden bunu istiyoruz. Her Cuma günü her
mahalleden her sokaktan seferberlik ruhuyla camiye gelip Cuma hutbenizi burda hep birlikte burda
yapacağız ve Cuma namazını kılacağız. Devlet elinin Allahla
aramıza girmediği, kendi dilimizde özgür bir Cuma namazını kılacağız, Allahımıza sesleneceğiz ve dua edeceğiz. Allah hepinizin
cumasını kabul etsin.”
ix. Başvurucunun 22/7/2011 tarihinde saat 12.45 sıralarında
Adana Merkez Gülbahçesi Mahallesi 13422 Sokak içinde
inşaat hâlinde bulunan Hicret Camisi'nde yaklaşık 500 kişinin katılımıyla sivil
itaatsizlik eylemleri kapsamında "sivil
cuma namazı" kıldırdığı, namaz öncesi vaazın ise M.K.
tarafından verildiği belirtilmiştir. Aynı gün PKK terör örgütünün amacı
doğrultusunda yayın yapan haber sitelerinden “Sivil
Cuma'da Türk Irkçılığına Tepki” başlığıyla şu şekilde haber
yapılmıştır:
"Adana Merkez Seyhan
İlçesi Gülbahçe Mahallesi'nde yurttaşlar tarafından
yaptırılan Hicret Camisi'nde sivil Cuma namazı kılındı. Namaz öncesi Kürtçe
hutbe okuyan Mele Muhammed Bozan, son operasyonlardaki ölümlere dikkat çekerek,
'Dilimize ve kültürümüze sahip çıktığımız için devlet bizi inkar ve imha
politikalarıyla karşı karşıya bırakıyor. Bu mübarek günlerde gencecik insanlar
operasyonlarda yaşamını yitiriyor. Yeter
artık gençler ölmesin. AKP devleti Kürt gençlerinin cenazelerine bile
tahammülleri yok. Siirt'e gerilla cenazesine katılan kişileri öldüresiye
işkence ettiler. İmamı bile dini vecibeyi yerine getirmemesi için baskı
kuruldu. Yeter artık yeter bu zülum. Müslüman müslümana bunu yapmaz. AKP Müslüman değil, ölen kişiye bile
saygısı yok. Yeter artık günah işlemeyin' dedi. Daha sonra yüzlerce kişi Mele
Bozan'ın arkasında saf tutarak, namaz kıldı".
x. Başvurucunun 29/7/2011 tarihinde saat 12.30 sıralarında Adana
Gülbahçesi Mahallesinde bulunan Hicret Camisi'nde
sivil itaatsizlik eylemi kapsamında, yaklaşık 450-500 kişinin katılımıyla "sivil cuma namazı" kıldırdığı,
namaz öncesi vaazın ise M.K. tarafından verildiği belirtilmiştir. Aynı tarihte,
başvurucunun kılınan bu "sivil cuma
namazı" ile ilgili camiye ses düzeneği temin edilmesi ve
İran'ın PKK terör örgütünün İran kanadı olan PJAK’a
yapmış olduğu operasyonlar hakkında vaaz verilmesi ile ilgili bazı telefon
görüşmeleri yaptığı tespit edilmiştir. Ayrıca bu telefon görüşmelerinde,
Müftülük tarafından Hicret Camisi'ne görevlendirilen imamın arkasında kimsenin
namaz kılmaması gerektiği yönünde uyarı yapılmasına ilişkin de bazı konuşmalar
geçtiği belirtilmiştir.
xi. Ayrıca M.K.nın başvurucu ile
yapmış olduğu başka bir görüşmede; Adana Gülbahçesi
Mahallesi Hicret Camisi'ne devletin atamış olduğu imamın eşyalarını getirerek
yerleştirip gittiğinin, bu camiye başka bir imam bulunması gerektiğinin konuşulduğu
belirtilmiştir. Aynı görüşmede, İl Başkanı M.Z.K.nın
Diyarbakır'a gittiğinin ve bu yüzden bu konuda talimat alınacak kimsenin de
olmadığının, M.Z.K.nın kendisine bu konuların
telefonda konuşulmaması yönünde talimat verdiğinin konuşulduğu tespit edilmiştir.
Yine 29/7/2011 tarihinde M.K. ve başvurucu tarafından sivil itaatsizlik
eylemleri kapsamında kıldırılan "sivil
cuma namazı"nda
para toplanıldığı ve bu paraların M.Z.K.ya teslim
edildiği yönünde konuşmalar yapıldığı belirtilmiştir.
xii. Başvurucu ile M.K. arasında 31/7/2011 tarihinde yapılan
telefon görüşmesinde sivil itaatsizlik eylemleri kapsamında, mahkemece terör
örgütü adına gasp edildiği kabul edilen Hicret Camisi'ne devlet tarafından
atanan imamın göreve başladığı konuşulmuştur. Aynı telefon görüşmesinde, devlet
tarafından resmî olarak atanan bu imam ile ilgili olarak mahalleli ile
konuşulması ve bu imamın camiyi ele geçirerek vermediği yönünde mahallelinin
kışkırtılması gerektiğinin konuşulduğu tespit edilmiştir. Yapılan diğer
görüşmede ise devletin atamış olduğu imamın korkudan hiçbir şeye
karışmayacağını söylediği ve başvurucunun M.K.ya “Bu akşam orda teravih namazını kıldır, sorumluluk
bizden çıksın, rahatlayalım, onlara karşı söyleyecek bişeyimiz
olsun.” diyerek KCK üst yönetimine hesap verebilmek için 31/7/2011
tarihinde teravih namazını kıldırması gerektiği yönünde talimatlar verdiği
tespit edilmiştir.
xiii. Başvurucunun 24/6/2011 tarihinde saat 12.45 sıralarında
Adana Gülbahçesi Mahallesi Obalar Caddesi üzerinde
bulunan futbol sahasında, sivil itaatsizlik eylemleri kapsamında yaklaşık
950-1000 kişinin katılımı ile "sivil
cuma namazı" kıldırdığı belirtilmiştir. Aynı gün PKK terör
örgütünün amaçları doğrultusunda yayın yapan internet sitesinde şu şekilde
haber yapılmıştır:
"Onbinler 'Sivil Cuma'da Saf
Tuttu: ...24.06.2011 Adana merkez Seyhan İlçesi Gülbahçe
Mahallesi Aziz Çayevi Parkı'nda sivil Cuma namazı kılındı. Namaz öncesi Kürtçe
hutbe okuyan Mele Muhammed Bozan, İslam dininde adalete ve eşitliğe değinerek,
'İslam dininde önemli olan herkese adaletli ve eşit davranmaktır. Ama bu
ülkenin Başbakanı Tayip Erdoğan halkına eşit davranmıyor. Halk arasında
ayrımcılık yapıyor. Kürt halkına baskı, işkence ve katliamları reva görüyor. Bu
Müslümanlık değildir. İslamda insanların diline, dinine
ve kültürüne sahip çıkması, kuranı kerimde açıklanıyor. Ama bizimler dilimize
ve kültürümüze sahip çıktığımız için devlet bizi inkar ve imha politikalarıyla
karşı karşıya bırakıyor' dedi. Daha sonra yüzlerce kişi Mele Bozan'ın arkasında
saf tutarak, namaz kıldı".
xiv. Mahkeme; başvurucu ile M.Z.K. arasında 1/7/2011 tarihinde
yapılan bir görüşme içeriği kapsamında 1/7/2011 tarihinde kılınacak "sivil cuma namazı"na A.E.nin
atandığının, namazların dışarıda kılınmasının bir anlamı olduğunun ve bu
namazların sonuç alınıncaya kadar devam ettirileceğinin konuşulduğunu tespit
etmiştir. Kararda başvurucunun bu kapsamda yaptığı telefon görüşmesi
içeriklerine yer verilmiştir.
xv. Başvurucu ile M.K. arasında 8/7/2011 tarihinde yapılan bir
görüşme içeriği kapsamında M.K.nın da KCK’nın atadığı "sivil
imam" olarak görev yaptığı ve 8/7/2011 tarihinde kılınan "sivil cuma namazı"na katılımın az olması
nedeniyle KCK içinde faaliyet gösteren şahıslarla irtibata geçilerek namazın
kılındığı caminin civarında bulunan evlerin KCK mahalle komisyonunda bulunan
şahıslarla birlikte tek tek gezilmesi, "sivil
cuma namazları"na
gelmeleri yönünde uyarılarda bulunulması, gelmemeleri durumunda ya evlerini
terk ederek göç etmeleri ya da dövülerek veya öldürülerek cezalandırılacakları yönünde
tehdit edilmesi gerektiğini başvurucuya söylediği tespit edilmiştir. Böylelikle
PKK terör örgütünün oluşturduğu korkutucu güçten yararlanarak halkın terör
örgütünün faaliyetlerinin içine çekilmeye çalışıldığı belirtilmiştir. Kararda
başvurucunun bu kapsamda yaptığı telefon görüşmesi içeriklerine yer
verilmiştir.
xvi. Başvurucu Mehmet Bozhan'ın 5/8/2011 tarihinde M.Z.K. ile
yaptığı telefon görüşmelerinde, 5/8/2011 tarihinde Adana Gülbahçesi
Mahallesinde bulunan Hicret Camisi'nde kılınacak "sivil cuma namazı" ile ilgili olarak bir üst
yönetici olarak gördüğü M.Z.K.yı arayarak neler
yapılması gerektiği hususunda talimat aldığı, aldığı talimatlar doğrultusunda M.K’yı arayarak cuma namazlarının kılınması yönünde
organizasyon yaptığı, aynı gün 12.30 sıralarında Adana Gülbahçesi
Mahallesinde bulunan Hicret Camisi'nde sivil itaatsizlik eylemi kapsamında,
yaklaşık 400 kişinin katılımı ile M.K. tarafından "sivil cuma namazı" kılındığı tespit edilmiştir.
xvii. Başvurucunun 12/8/2011 tarihinde M.K. ile yaptığı telefon
görüşmesinde, M.K.nın 12/8/2011 tarihinde kılınan "sivil cuma namazı"na katılmayan başvurucuya ve
KCK Kent Meclisi Sorumlusu M.Z.K.ya sitem ettiği, İ.T.nin Hicret Camisi'ne "sivil
imam" olarak görevlendirildiği ve maaşını ödeyebilmek için para
topladıklarını ancak mahalle komisyonu tarafından bu paraya el konulduğu,
imamın parasının ödenmesi için M.Z.K.yla görüşülmesi
gerektiği yönünde konuşmalar yaptığı belirtilmiştir. Bahsi geçen telefon
görüşmelerinde başvurucu ise imamlık görevinin kendisinden alındığını, KCK
yönetimi tarafından Hicret Camisi'ne atanan İ.T.nin
tek başına bu işi yürütebileceğini ifade ettiği belirtilmiştir.
xviii. Aynı şekilde 29/8/2011 tarihinde M.K. ile başvurucu
arasındaki görüşmenin içeriğinden 30/8/2011 tarihinde kutlanacak olan Ramazan
Bayramı ile ilgili sivil itaatsizlik eylemleri kapsamında sivil bayram namazı
eylemi ve faaliyeti organize ettiklerinin tespit edildiği belirtilmiştir.
xix. PKK terör örgütünün 17 Mayıs ve 18 Mayıs günlerini sözde
şehitler haftası ilan etmesi ve örgüt amaçları doğrultusunda yayın yapan
internet sitelerinde yapılan haberler üzerine 18/5/2011 tarihinde saat 12.00
sıralarında Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) il binası önünde tahmini 250
kişilik bir grubun toplandığı tespit edilmiştir. Grubun Cemal Gürsel Caddesi'ni
trafiğe kapatarak 14/5/2011 tarihinde Şırnak'ın Uludere ilçesinde güvenlik
güçleri ile PKK terör örgütü mensupları arasında çıkan çatışma sonucu ölü ele
geçirilen 12 terör örgütü üyesinin örgüt bayrağı altında çektirmiş oldukları
fotoğrafları ve daha önceden ölen terör örgütü mensuplarına ait fotoğrafları
taşıyarak PKK terör örgütü ve lideri Abdullah Öcalan lehine sloganlar attığı
belirlenmiştir. Daha sonra basın açıklaması ve Cemal Gürsel Caddesi üzerinde 5
dakika oturma eylemi yapıldığı, basın açıklaması esnasında grup tarafından “Biji serok apo,
PKK halktır halk burada, şehit namırın, öcalan öcalan, intikam intikam, gençler botana özgür
vatana, gençlik aponun fedaisidir, katil erdoğan, T.C. şaşırma bizi dağa taşırma”
şeklinde terör örgütü lehine sloganlar atıldığı, kayıt altına alınan görüntüler
üzerinde yapılan incelemelerde sanık başvurucunun da KCK’nın
eylem ve talimatlarına paralel olarak düzenlenen basın açıklamasına
katıldığının tespit edildiği belirtilmiştir.
xx. Ancak başvurucu 18/5/2011 tarihli bu olayda kendisinin
bulunmadığını, fotoğraflardaki kişinin kendisi olmadığını beyan etmiştir. Bunun
üzerine Mahkemece fotoğraflar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Alınan bilirkişi raporuna göre, mukayese için gönderilen fotoğrafların eşgal mukayesesi yapmaya elverişli özelliklere sahip
olmaması nedeniyle "belirleyememe"
şeklinde görüş bildirildiği anlaşılmıştır (Bilirkişi raporuna göre 7 kategori derecelendirme
vardır. Bunlar sırasıyla şöyledir: kesin tanımlama, kuvvetle muhtemel
tanımlama, muhtemel tanımlama, belirleyememe, muhtemel eleme, kuvvetle muhtemel
eleme, eleme.).
16. Mahkeme netice itibarıyla başvurucunun -gizli tanığın beyanı
uyarınca- KCK yapılanmasının inanç komitesinin başında olduğunu, bu istikamette
faaliyet yürüttüğünü, bu kapsamda Adana'da terör örgütünün talimatı
doğrultusunda ve sivil itaatsızlık eylemleri
kapsamında gerek dışarıda gerekse Hicret Camisi'nde kılınan cuma, teravih ve
bayram namazlarının organizasyonunda yer aldığını, bu namazlarda görev yapacak
olan "sivil imamları" atadığını,
kılınan "sivil cuma namazları"ndan 20/5/2011, 10/6/2011,
17/6/2011, 24/6/2011, 8/7/2011, 22/07/2011, 29/7/2011, 12/8/2011 tarihlerindeki
cuma namazlarında imamlık yaptığını belirterek süreklilik, çeşitlilik ve
yoğunluk arz eden eylem ve faaliyetleri nedeni ile başvurucunun PKK/KCK terör
örgütü üyesi olduğu sonucuna varmıştır.
17. Mahkemece sanık hakkında verilen mahkûmiyet hükmü, Yargıtay
9. Ceza Dairesi tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucu 29/11/2013
tarihinde onanarak kesinleşmiştir.
18. Başvurucu, Yargıtay ilamından 3/3/2014 tarihinde haberdar
olduğunu belirtmiştir.
19. Başvurucu 4/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. Ulusal hukuk normları için bkz. Metin Birdal ([GK] B.
No: 2014/15440, 22/5/2019, §§ 28-32)
başvurusuna ilişkin karar.
B. Uluslararası Hukuk
21. Birleşmiş Milletler (BM) Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin
Uluslararası Sözleşmesi’nin 18. maddesinin (1), (2)ve (3) numaralı fıkraları
şöyledir:
"1.
Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahip olacaktır. Bu hak, herkesin
istediği dine ya da inanca sahip olması ya da bunları benimsemesi özgürlüğünü
ve herkesin aleni veya özel olarak bireysel ya da başkaları ile birlikte toplu
olarak, kendi din ya da inancını ibadet, icra, bunun icaplarını yerine getirme
ya da öğretme bakımından ortaya koyma özgürlüğünü de içerir.
2. Hiç kimse, kendi seçtiği bir din ya da
inanca sahip olma ya da bunu benimseme özgürlüğünü zedeleyecek bir baskıya
maruz bırakılamaz.
3. Bir kimsenin kendi dinini veya inançlarını
ortaya koyma özgürlüğüne ancak yasalarla belirlenen ve kamu güvenliğini,
düzenini, sağlığını, ahlakını ya da başkalarının temel hak ve özgürlüklerini
korumak için gerekli kısıtlamalar getirilebilir."
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Düşünce, din ve vicdan özgürlüğü” başlıklı
9. maddesi ise şöyledir:
"1.
Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir; bu hak, din veya inanç
değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, kamuya açık veya kapalı
ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını
açıklama özgürlüğünü de içerir.
2. Din veya inancını açıklama özgürlüğü,
sadece yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda kamu güvenliğinin, kamu
düzeninin, genel sağlık veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması için gerekli sınırlamalara tabi tutulabilir."
23. Diğer uluslararası hukuk normları için bkz. Metin Birdal (aynı kararda bkz. §§ 33-38)
başvurusuna ilişkin karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 23/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tercüman Yardımından
Yararlanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
a. Başvurucunun iddiaları
25. Başvurucu; yargılama sırasında ana dilde savunma yapmak
istediğini ancak Mahkemece bu talebinin herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin
reddedildiğini ve susma hakkını kullanmış sayıldığını, savunmasının dahi
alınmadığını iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
26. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma (Değişik ibare:
3.10.2001-4709/14 md.) ile adil yargılanma hakkına
sahiptir."
27. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
202. maddesine göre sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe
bilmiyorsa mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve
savunmaya ilişkin esaslı noktalar sanık veya mağdura tercüme edilir. Soruşturma
evresinde dinlenen şüpheli, mağdur veya tanıklar da bu haktan yararlanır. 5271
sayılı Kanun’un 202. maddesiyle meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmeyen
şüphelilerin/sanıkların kendilerini Türkçe dışındaki bir dilde savunmalarına
imkân tanınmıştır. Böylece Türkçeyi hiç konuşamayan ve anlayamayan kişilerin
ana dilleri ya da bildikleri başka bir dilde şikâyetlerini aktarabilmesi veya
savunmalarını yapabilmesi sağlanmıştır (Abdurrahim Balur, B. No:
2013/5467, 7/1/2016, § 53)
28. Diğer taraftan 5271 sayılı Kanun’un 202. maddesine 24/1/2013
tarihinde ilave edilen (4) numaralı fıkra ile tercüman hakkı genişletilmiştir.
Yeni kuralla sanıkların “iddianamenin
okunması ve esas hakkındaki mütalaanın verilmesi üzerine sözlü savunmasını,
kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde”
yapabileceği hükmü getirilmiştir. Böylece meramını
anlatabilecek ölçüde Türkçe bilen sanığa da sözlü savunmasını başka
dilde yapabilme imkânı tanınmıştır (Abdurrahim Balur, § 54).
29. Somut olayda başvurucunun soruşturma aşamasında ve müdafii huzurunda kollukça, Cumhuriyet Başsavcılığınca veya
Mahkemece alınan savunmalarında Türkçeyi anlamadığı veya konuşamadığını
herhangi bir surette ileri sürmediği, aksine savunmalarını Türkçe yaptığı, yine
kovuşturma evresinde Kürtçe savunma yapma istemi Mahkemece reddedildikten sonra
savunmasını yine Türkçe yaptığı ve susma hakkını kullanmadığı anlaşılmıştır.
Yeni usul kuralının yürürlüğe girdiği tarihten önce ilk derece mahkemesi önünde
gerçekleştirilen başvurucuya tercüman atanmamasına ilişkin işlemde Türkçeyi anlayan ve konuşan başvurucunun mensubu olduğu etnik dilde savunma
yapabilmesi için tercümandan yararlanma talebinin kabul edilmemesinin savunma
hakkını kısıtlamadığı sonucuna ulaşılmıştır (aynı yönde karar için bkz. Abdurrahim Balur, § 55).
30. Açıklanan gerekçelerle bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin
açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tanık Sorgulama
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun iddiaları
31. Başvurucu; gizli tanığın mahkemece dinlenmesi esnasında
kendisinin duruşmada hazır edilmediğini ve bu nedenle silahların eşitliği
ilkesi gereği tanığa soru sorma hakkını kullanamadığını, ayrıca gizli tanığın
beyanlarının tutarsız ve akla aykırı olması nedeniyle delil olarak
kullanılamayacağını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
32. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü
başvurulara ilişkin olarak birçok kararında tanık
sorgulama hakkıyla ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre bir ceza
yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme
hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın
tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların
beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın
yapılabilmesi bakımından gereklidir. Ancak başvurucuların tanık sorgulama
hakları mutlak bir hak değildir. Makul gerekçelerle getirilen kısıtlamalar,
kimi zaman başvurucunun iddia tanıklarına soru sorabilme ve onlarla yüzleşme
imkânını da ortadan kaldırabilmektedir. Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece
veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama
veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere
dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle
bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila
Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; Az. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§
46-67; Levent Yanlık, B. No:
2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-76; İsmet Özkorul, B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§44,
45).
33. Kural olarak tüm delillerin sanığın huzurunda ortaya konması
gerekmekle birlikte bu şart, uyuşmazlık konusu kovuşturmanın öncesinde ya da
haricinde alınan ifadelerin kesinlikle delil olarak kabul edilemeyeceği
şeklinde anlaşılamaz (Aligül Alkaya ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1138, 27/10/2015, § 136).
34. Bazı olaylarda tanığın kim olduğunun sanıklar tarafından
bilinmesi, tanığın kendisi veya yakınları için tehlike doğurabilir. Tanıklık yapacak
olanların misillemeye uğramaktan korkmak için haklı sebepleri bulunabilir.
Ayrıca örgütlü suçla mücadelede tanığın kimliğinin gizli tutulması hafife
alınamaz. Örgütlü suçlardaki artış, bazı tedbirlerin alınmasını gerektirebilir.
Bu nedenle bir tanığın kimliği saklı tutulmuşsa savunma tarafının ceza
yargılamalarında normal koşullarda bulunmayan zorluklarla karşı karşıya
kalabileceği de gözönünde bulundurulmalıdır (Baran Karadağ, B. No: 2014/12906,
7/5/2015, § 57).
35. Bu bağlamda 5271 sayılı Kanun’un 58. maddesinde iki tür
tanık koruma tedbiri öngörülmüştür. Bunlardan ilki tanığın kimliğinin gizli
tutulması, diğeri ise tanığın hâkim tarafından hazır bulunma hakkına sahip
kişiler olmaksızın dinlenmesidir. 27/12/2007 tarihli ve 5726 sayılı Tanık Koruma
Kanunu’nun 5. maddesinde ise tanığın kimlik ve adres bilgilerinin kayda
alınarak gizli tutulması ve kendisine yapılacak tebligata ilişkin ayrı bir
adres tespit edilmesi, duruşmada hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan
dinlenmesi ya da ses veya görüntüsünün değiştirilerek özel ortamda dinlenmesi
vb. tedbirler de düzenlenmiştir (Baran
Karadağ, § 61).
36. Bu durumda ilk olarak tanığın kimliğini gizlemek için makul
gerekçelerin olup olmadığının ve ikinci olarak gizli tanık ifadesinin verilecek
hükmün dayandığı tek veya belirleyici temel unsuru olup olmadığının
değerlendirilmesi gerekir. Üçüncü olarak hükmün büyük ölçüde veya yalnızca
gizli tanığın ifadesine dayanması durumunda yargılama detaylı incelemelere tabi
tutulmalıdır. Eğer sanık veya müdafii tarafından
güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması amacıyla sorgulanmamış tanık
delili, mahkeme kararının dayandığı esas veya belirleyici delil ise ve
dengeleyici güvenceler sağlayan bir usul öngörülmemiş ise adil yargılanma
hakkının ihlali söz konusu olabilecektir (Baran
Karadağ, § 68).
37. Somut olayda gizli tanığın beyanları soruşturma evresinde
Cumhuriyet savcısı tarafından, kovuşturma evresinde ise Mahkeme tarafından
alınmıştır. Kovuşturma evresinde gizli tanık dinlenmeden önce taraflara gizli
tanığa yöneltmek istedikleri soruları bildirmeleri için on günlük süre
verilmiş, bu suretle Mahkemece celse arasında Cumhuriyet savcısı huzurunda
dinlenen ve taraflarca bildirilen soruların sorulduğu gizli tanığın beyanı daha
sonraki celsede tüm taraflara okunmuş ve diyecekleri sorulmuştur.
38. Mahkemenin gerekçeli kararı incelendiğinde başvurucu
hakkındaki mahkûmiyet kararı gizli tanık beyanının yanı sıra iletişim tespit
kayıtlarına, PKK terör örgütünün talimatları doğrultusunda başvurucunun "sivil cuma namazları" kıldırması
eylemlerine, tutanaklara, PKK terör örgütüne müzahir internet sitelerinde yer
alan somut haberlere dayandırılmıştır. Bu kapsamda gizli tanık anlatımlarının
mahkûmiyet için yegâne veya belirleyici delil niteliğinde olmadığı, gizli tanık
beyanına dayanılmasının yargılamanın bir bütün olarak adilliğine zarar
vermediği ve bunun adil yargılanma hakkına aykırılık oluşturmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
39. Açıklanan gereklerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
3. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun iddiaları
40. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
41. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması
gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu
konuda kararlar verilmiştir (Güher Ergun ve
diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013; Güher Ergun ve Tosun Tayfun Ergun, B. No: 2012/12,
17/9/2013). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus
bulunmamaktadır.
42. Somut olayda başvurucunun 8/9/2011 tarihinde gözaltına
alınmasıyla başlayan yargılama süreci 29/11/2013 tarihinde Yargıtay tarafından
verilen onama kararı ile sonlanmıştır.
43. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde davanın iki dereceli bir yargılama sisteminde toplam
2 yıl 2 ay 21 gün sürdüğü, yargılama sürecinin bütünü dikkate alındığında
başvurucunun haklarını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
44. Açıklanan gereklerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Adil Yargılanma
Hakkına İlişkin Diğer İhlal İddiaları
a. Başvurucunun iddiaları
45. Başvurucu 18/5/2011 tarihinde bir siyasi parti binasının
önünde yapılan basın açıklamasında çekilen fotoğraftaki kişinin kendisi olup
olmadığı Mahkemece belirlenemediği hâlde bu fiilin de terör örgütü üyeliği suçu
bakımından çeşitlilik arz eden fiiller arasında hükme esas alınmış olması
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
46. Yargılama sırasında, başvurucu tarafından fotoğraftaki kişinin
kendisi olmadığının iddia edilmesi üzerine Mahkemece bilirkişi incelemesi
yaptırıldığı ve bunun sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda "belirleyememe" şeklinde kanaat
bildirildiği anlaşılmaktadır.
47. Mahkeme ise olayda yer alan kişilerden birinin başvurucu
olduğunu kabul etmiş ancak buna ilişkin gerekçe ortaya koymamış ve bilirkişi
raporunu kararında tartışmamıştır. Ancak bu durum adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği sonucuna ulaşılabilmesi bakımından tek başına yeterli değildir.
Bu noktada olayda yer alan kişinin başvurucu olduğu hususunda Mahkemece makul
bir gerekçe gösterilmemiş olmasının genel olarak yargılamanın hakkaniyetini
zedeleyip zedelemediğini belirlemek gerekmektedir. Bu bağlamda mahkûmiyet
hükmünün yalnızca veya büyük ölçüde bilirkişi raporuna konu olaya dayalı olup
olmadığı önem taşımaktadır.
48. Somut olayda mahkûmiyet hükmüne dayanak olarak -18/5/2011
tarihinde gerçekleşen olay haricinde- gizli tanık beyanı, iletişim tespit
kayıtları, PKK terör örgütü amacı doğrultusunda yapılan ve başvurucu tarafından
birçok kez kıldırılan "sivil cuma
namazları" gösterilmiştir (bkz. § 15). Bu açıdan 18/5/2011
tarihinde gerçekleşen olayla ilgili olarak Mahkemenin fotoğraftaki kişinin
başvurucu olup olmadığı hususunda yeterli gerekçe göstermemiş olmasının genel
olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelemediği sonucuna ulaşılmıştır.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Din ve Vicdan
Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
50. Başvurucu; İslam dininin Şafii mezhebine mensup olduğunu,
yıllardır bu mezhebe mensup kişilere namaz kıldırdığını, bazı cuma namazlarını
topluluğun camiye sığmadığı ve havanın uygun olduğu günlerde açık alanda
kıldırdığını, burada hutbeler verdiğini belirtmiştir. Bu hutbelerde kimi zaman
siyasi iktidarın toplum düzeniyle ilgili yanlış uygulamalarını da eleştirel bir
bakışla dile getirdiğini, suçlu kabul edilen şahsiyetlerin çağrısı ile bile
olsa toplulukla birlikte açık veya kapalı alanda namaz kılma fiilinin ancak bir
ibadet olarak değerlendirilebileceğini, kendisinin ise bu fiil nedeniyle
cezalandırıldığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca hiçbir şiddet eylemi
içermeyen ibadet, eylem ve düşünce açıklamasının suç vasfına
dönüştürülemeyeceğini ifade ederek din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
51. Anayasa Mahkemesi Metin
Birdal kararında, kişilerin
anayasal hak ve özgürlükler kapsamında kalan faaliyetlerinin mahkûmiyet
kararlarında delil olarak kullanılmasının bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükler üzerinde caydırıcı etki yaratabileceğini, dolayısıyla bu konunun
Anayasa Mahkemesinin ilgi alanında kaldığını ifade etmiştir (Metin Birdal, § 48). Bu kapsamda başvurucunun "sivil cuma namazı" kıldırmış olmasının terör
örgütüne üye olmak suçundan verilen mahkûmiyet hükmünde delil olarak
kullanılması da din ve vicdan özgürlüğü üzerinde caydırıcı etki
doğurabileceğinden başvurucunun Anayasa'nın 24. maddesinde koruma altına alınan
hakkına bir müdahalede bulunulduğu kabul edilmelidir.
52. Somut olayda, başvurucunun "sivil
cuma namazı" kıldırmış olmasının terör örgütüne üye olmak
suçundan verilen mahkûmiyet hükmünde delil olarak kullanılmasının, kamu
güvenliği ve suçların önlenmesine yönelik çalışmaların bir parçası olduğu
açıktır. Bu anlamda, Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı ile
maddi ve manevi varlığın korunması hakkı din ve vicdan özgürlüğünün doğal
sınırlarını oluşturmaktadır (bkz. Esra Nur
Özbey, B. No: 2013/7443, 20/5/2015, §§ 69-75). Sonuç olarak somut
olayda din ve vicdan özgürlüğüne yapılan müdahalenin Anayasa’nın kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığının korunmasına ilişkin 17. maddesinin
birinci fıkrası kapsamında kişilerin yaşamının, maddi ve manevi varlığının
korunması meşru amaçlarını taşıdığı sonucuna varılmıştır.Bundan
sonra başvuru konusu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun
olup olmadığı değerlendirilecektir.
a. Müdahalenin Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
53. Temel hak ve özgürlüklerin koruması altında bulunan bir
eylemin terör örgütüne üye olmak suçunun mahkumiyetinde delil olarak
kullanılması suretiyle temel hak ve özgürlüklere yapılan bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılaması gerekir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan bir
müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir
(zorunlu toplumsal ihtiyaç testine ilişkin açıklamalar için bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, §§ 51, 53-55, 57; Mehmet Ali Aydın,
§ 68;Ferhat Üstündağ, B. No:
2014/15428, 17/7/2018, § 45-46; Tansel
Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
b. Somut Olayın
Değerlendirilmesi
54. Terör örgütüne üye olmak suçu, üye ve hatta örgüt henüz bir
suç işlememiş olsa dahi örgütün toplum için yarattığı tehlikeyi cezalandıran ve
bu yönüyle bir yandan da örgüt faaliyetleri kapsamında suç işlenmesini engelleme
amacı taşıyan bir suç türüdür (Metin Birdal,
§§ 60- 61).
55. Bireysel başvuru yolunda Anayasa Mahkemesinin görevi bir
yargılamanın sonucu itibarıyla adil olup olmadığını değerlendirmek değildir.
Dolayısıyla başvurucu hakkında isnat edilen terör örgütünün üyesi olmak suçunun
sübuta erip ermediği veya toplanan delillerin suçun sübutu için yeterli olup
olmadığı meselesi, ilkesel olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır (Metin Birdal, § 47; ayrıca bkz. Yılmaz
Çelik [GK], B. No: 2014/13117, 19/7/2018, § 45; krş. Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428,
17/7/2018, § 65). Bundan başka bir ceza yargılamasında hangi delillerin hükme
esas alınabileceği meselesi de esas itibariyle Anayasa Mahkemesinin görev
alanının dışındadır (Türk Ceza Muhakemesi Hukuku uygulamasına ilişkin bazı
değerlendirmeler için bkz. Metin Birdal,
§§ 67-71).
56. Bir kişinin henüz başka bir suç işlemeden yalnızca terör
örgütüne üye olması nedeniyle cezalandırılabilmesi için yargılama makamlarının
o kişinin terör örgütüyle olan bağlarını ortaya koyması gerekir. Henüz ceza
kanunlarında tanımlanan bir suçu işlememiş olsa bile bir terör örgütü ile örgüt üyeliği olarak kabul edilecek
kuvvette bir bağın varlığının araştırılması bireylerin sahip olduğu fikirlerin,
bağlı oldukları toplumsal grupların ve ideolojilerinin, davranışlarının
anlamlarının ve bunların altında yatan saiklerin de
değerlendirilmesini gerektirebilir. Böyle bir değerlendirmenin örgütlere üye
olmak, toplantılara katılmak veya düşünce açıklamaları yapmak gibi kişilerin anayasal
haklar kapsamında koruma altında bulunan eylemlerini de kapsadığı durumlarda
başta ifade, örgütlenme, din ve vicdan özgürlükleri ile toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı olmak üzere temel haklar üzerinde ciddi bir baskı
oluşturabilecek potansiyele sahip olduğu açıktır (Metin Birdal, §§ 63, 64).
57. Kişilerin anayasal hak ve özgürlükler kapsamında kalan
faaliyetlerinin terör örgütünün üyesi olmak suçundan verilen mahkûmiyet
kararlarının delili olarak kullanılmasının temel haklar üzerinde yaratacağı
caydırıcı etki nedeniyle -Devletin toplumu terör örgütlerinin faaliyetlerine
karşı korumak şeklindeki pozitif yükümlülüğünün bir sonucu olarak- insanların
terörsüz bir ortamda yaşama hakkı ile bu süreçte bireylerin potansiyel olarak
etkilenebilecek temel hakları arasında adil bir denge kurulmalıdır (Metin Birdal, § 65).
58. Söz konusu dengenin sağlandığının kabul edilebilmesi için
derece mahkemelerinin kişilerin anayasal hak ve özgürlükler kapsamında kalan
faaliyetlerini terör örgütünün üyesi olmak suçundan verilen mahkûmiyet
kararlarında delil olarak kullanılmalarının zorunlu bir ihtiyacı karşıladığını
göstermeleri gerekir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin benzer başvurulardaki
denetimi temel haklara bu şekilde yapılan müdahalenin zorunlu bir ihtiyacı
karşıladığının ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterilip gösterilemediği ile
sınırlı olacaktır (Metin Birdal,
§ 72).
59. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruda başvurucunun
toplantı ve ifade özgürlüklerine yapılan müdahalelerin gerçekten toplumsal bir ihtiyaca cevap verip
vermediği sorusuna cevap bulacaktır.
60. Başvuru konusu olayda ilk derece mahkemesi, süreklilik,
çeşitlilik ve yoğunluk gösterdiği kabul edilen eylem ve davranışlarıyla şiddeti
ve demokratik olmayan yöntemleri benimseyen başvurucunun PKK terör örgütünün
üyesi olduğu kanaatine ulaşmıştır. Anayasa Mahkemesi iddianamede ileri sürülen
iddiaları, başvurucunun savunmalarını ve derece mahkemelerince başvurucunun
mahkûm edilmesi için benimsenen gerekçeleri yukarıda yer verilen ilkeler
uyarınca bir bütün olarak ve dikkatle incelemiştir.
61. Somut olayın koşullarında ilk derece mahkemesinin
başvurucuyu suç oluşturmadığı ve anayasal hakların kullanımından ibaret olduğu
ileri sürülen eylemleri nedeniyle mahkum ettiği kabul edilmemiştir. İlk derece
mahkemesi diğer bazı deliller yanında "sivil
cuma namazı" adı altında birden fazla kez namaz kıldırmış
olmasını ve hutbede söylediklerini başvurucunun örgüt üyeliğini açıklayan ve
eylemlerinin sürekliliğini gösteren deliller olarak kullanmıştır (krş. Metin Birdal, § 76).
62. Nitekim ilk derece mahkemesi, mahkumiyet hükmünde bir gizli
tanığın başvurucu hakkındaki ifade ve teşhisi ile PKK terör örgütü yanlısı yayınlar
yapan bazı internet sitelerindeki haber ve yazılara da dayanmıştır. Başvurucu,
Abdullah Öcalan'ın talimatlarıyla 2011 yılının Mayıs ayından Ağustos ayına
kadar geçen sürede toplam sekiz kez cami olarak bilinen yerlerden ayrı
mekanlarda "sivil cuma
namazlarında" imamlık yapmış ve hutbe okumuş; Devletin
kontrolünde bulunan camilere gitmek yerine maaşı örgütçe ödenen imamlarla
birlikte namaz kılınması gerektiğini ifade etmiştir. Yine PKK terör örgütünün
amaçları doğrultusunda yayın yapan internet siteleri bu namazları propaganda
hâline getirerek haberleştirmiş; başvurucunun kıldırdığı namazlarda verilen
hutbelerde, öldürülen PKK üyelerinden bahsedilmiştir.
63. Bundan başka, ilk derece mahkemesince gerekçeli kararda
başvurucunun terör örgütünün talimatıyla kılınan "sivil cuma namazları"nın bir kısmını organize
etmesine ve PKK terör örgütünün İran kanadı olan PJAK’a
yapılan operasyonlarla ilgili vaaz vermiş olmasına da dayanılmıştır. Ayrıca
başvurucunun resmî olarak görevlendirilen imamın arkasında kimsenin namaz
kılmayacağı yönünde mahallelinin uyarılması ve gerekirse tehdit edilmeleri
gerektiğine ilişkin yaptığı telefon görüşmeleri de başvurucunun mahkumiyetinde
delil olarak kabul edilmiştir.
64. Bu itibarla ilk derece mahkemesi başvurucunun KCK yapılanması
içindeki inanç komitesi faaliyetlerinin ve "sivil
cuma namazı" kıldırma eylemlerinin, onun PKK terör örgütünün
hiyerarşik yapılanmasına kendi isteğiyle ve bilerek dâhil olduğuna dair
bilgileri doğrular ve tamamlar nitelikte olduğunu ilgili ve yeterli biçimde
ortaya koymuştur. Bu şekilde Mahkeme başvurucunun şikayetine konu eylemlerinin
delil olarak kullanılmasının acil bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını
göstermiştir.
65. Sonuç olarak başvurucunun din ve vicdan özgürlüğüne yapılan müdahale
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı bir müdahale olarak
değerlendirilemez.
66. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda müdahalenin meşru olduğu açık
olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
67. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun din ve vicdan
özgürlüğünün ihlal edildiğine dair başvurusunun, bir ihlal bulunmadığı açık
olduğundan açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
C. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
68. Başvurucu, hakkında yürütülen yargılamanın tutuklu olarak
yürütülmesinin hukuka aykırı olduğunu iddia ederek kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
69. Mahkûmiyete ilişkin nihai kararla birlikte sanığın
tutukluluğa ilişkin hukuki statüsü ve dolayısıyla tabi olduğu rejim
değiştiğinden otuz günlük başvuru süresinin itiraz yoluna başvurulmayan
durumlarda tutukluluğun hükümle birlikte devamına dair kararın başvurucu
tarafından öğrenildiği tarihten itibaren hesaplanması gerekir (Hasan Elçi, B. No: 2013/6398, 3/4/2014, §
33). İtiraz yoluna başvurulmuşsa itirazın reddine dair kararın tebliğ edildiği
tarihten itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunulması gerekir.
70. Somut olayda başvurucu, terör örgütü üyesi olma suçundan
11/9/2011 tarihinde tutuklanmıştır. Yapılan yargılama sonucunda başvurucunun
hazır bulunduğu, müdafiinin ise hazır bulunmadığı
17/1/2013 tarihli duruşmada başvurucu hakkında mahkûmiyet hükmü verilmiş ve
tutukluluk hâlinin hükümle birlikte devamına karar verilmiştir. Tutukluluk
hâlinin devamı kararını da içerir gerekçeli karar başvurucunun müdafiine 17/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
71. Başvurucunun yüzüne karşı kararın tefhim edildiği 17/1/2013
tarihinden, müdafiine ise kararın tebliğ edildiği
17/4/2013 tarihinden itibaren tutukluluğun hükümle birlikte devamına dair
karara itiraz edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir bilgi veya belge sunulmadığı
tespit edilmiştir. Bu sebeple son olarak kararın başvurucunun müdafiine tebliğ tarihi olan 17/4/2013 tarihinden itibaren
otuz gün içinde başvuru yapılması gerekirken 4/3/2014 tarihinde yapıldığı ve
başvuruda süre aşımı olduğu anlaşılmıştır.
72. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
D. Haberleşme
Özgürlüğünün İhlal Edildiği İddiası
1. Başvurucunun İddiaları
73. Başvurucu, gizli olarak ve çok uzun süreyle telefonunun
dinlendiğini iddia ederek haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
2. Değerlendirme
74. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri
sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa
hükmünün kendisine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki
iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu gücünün işlem,
eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile
dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile
ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru
dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden
olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına
göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin gerekçeler ve deliller
açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B.
No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20; Ünal
Yiğit, B. No: 2013/1075, 30/6/2014, §§ 18, 19).
75. Somut olayda başvurucu, haberleşme özgürlüğünün ihlal
edildiği iddiaları yönünden ihlal iddialarının konusunu belirtir şekilde
iletişimin dinlenmesine esas alınan derece mahkeme veya hâkim kararları ile
ilgili somut bilgi, belge ve kanıt sunmadan soyut bir şekilde dinlemenin iki
yıla yakın bir süre devam ettiği iddiasında bulunmuştur.
76. Bu kapsamda başvuruya konu ihlal iddialarıyla ilgili
deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını kanıtlamak ve bu suretle hukuki
iddialarını ortaya koymak yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen başvurucu
tarafından yerine getirilmemiştir.
77. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun bu kapsamda kalan
iddialarının temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
23/10/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.