TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET LETİF KARATAY VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2870)
|
|
Karar Tarihi: 28/9/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Mehmet Letif KARATAY
|
|
|
2. Sesi
ÇETİNKAYA
|
|
|
3. Sabri
KARATAY
|
|
|
4. Elfesya CANKUŞ
|
|
|
5. Cevahir
KUTMARAL
|
|
|
6. Ayten
KARABABA
|
Vekili
|
:
|
Av. Hasan
ALDANMAZ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 26/11/1993 tarihinde terör örgütü tarafından
köylerine baskın yapılması neticesinde murislerinin kaçırıldığını ve daha sonra
göl kenarında ölü bulunduğu belirtilerek 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör
ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında
yapılan başvuruda ve açılan davada yeterli tazminata hükmedilmediği, yargılama
işlemlerinin makul sürede sonuçlandırılmadığı gerekçeleriyle adil yargılanma
hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/3/2014 tarihinde Tatvan Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 18/9/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/12/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 6/1/2014 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular, 26/11/1993 tarihinde terör örgütü tarafından
köylerine baskın yapılması neticesinde murisleri B.K.nın kaçırılması ve daha sonra göl kenarında ölü
bulunmasına dair bu özel durumlarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle
köylerini terk etmek zorunda kaldıklarını iddia etmişlerdir.
8. Başvurucular 2/5/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Bitlis Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
9. 8/11/2005 tarihli ve 2005/248 sayılı Komisyon kararında,
başvurucuların murisi B.K.nın
ölümünden dolayı 14.560 TL tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
10. Başvurucular tarafından belirtilen tazminat miktarı yeterli
görülmeyerek 7/3/2006 tarihinde uyuşmazlık tutanağı imzalanmıştır.
11. Komisyon kararına karşı Van İdare Mahkemesinde dava
açılmıştır.
12. Van İdare Mahkemesinin 6/6/2008 tarihli ve E.2006/3365,
K.2008/1343 sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Olayda, davacılar murisinin 1993
yılında teröristlerce öldürülmesi nedeniyle uğranılan zararın 5233 sayılı
Kanun'a göre tazmininin istenildiği, bu Kanuna göre hesaplanacak tazminat
miktarının hesaplanma şeklinin mevzuatta açıkça gösterildiği, idarenin tazminat
miktarını hesaplarken bu usule uymak zorunda olduğu, tazminatın genel hükümlere
göre hesaplanmasına olanak bulunmadığı açık olup, söz konusu ölüm olayı
nedeniyle ölenin mirasçılarına ödenecek tazminat miktarının komisyon karar
tarihi itibariyle (7000x50x0,0416=14.560,00) mevzuatta belirtilen esas ve
usullere uygun olarak hesaplandığı ve bu miktarın ödenmesine karar verildiği
anlaşılmış olup, davacılara 5233 sayılı Kanun'a göre 14.560 YTL üzerinde maddi
tazminat ödenmesine hukuken olanak bulunmadığından, dava konusu işlemde hukuka
aykırılık bulunmamaktadır.
Öte yandan, 5233 sayılı Yasa kapsamında
yalnızca maddi zararların karşılanması öngörülmüş olup, anılan Yasa'nın manevi
zararların karşılanması hususunda bir düzenleme içermemesi karşısında;
davacıların manevi tazminat isteminin reddi gerektiği sonuç ve kanaatine
varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddine..."
13. Temyiz üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 20/2/2013 tarihli ve E.2011/9562, K.2013/1396 sayılı ilamı ile
hükmün onanmasına karar verilmiştir.
14. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 26/9/2013 tarihli ve
E.2013/10486, K.2013/6488 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
15. Karar düzeltme isteminin reddi kararının 10/2/2014 tarihinde
başvurucular vekiline tebliğ edildiği ve 5/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunulduğu anlaşılmaktadır.
B. İlgili Hukuk
16. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
17. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm
hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı
sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek
üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı
tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı
tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı
tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen
nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa
ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 28/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
19. Başvurucular, Bitlis ili Ahlat ilçesi Kırıkkaya
köyünde ikamet etmekte iken murisleri B.K.nın
26/11/1993 tarihinde terör örgütü tarafından köylerine baskın yapılması
sonucunda kaçırıldığını ve daha sonra Nazik Gölü kenarında ölü bulunduğunu,
anılan olay nedeniyle uğradıkları zararların karşılanması istemiyle 5233 sayılı
Kanun kapsamında yaptıkları talebin bir kısmının karşılanmadığını, bu işleme
karşı açtıkları davanın da reddedildiğini, devletin yükümlülüğü olan yaşam
hakkını koruyamadığını, murislerini öldüren kişilerin hâlâ bulunamadığını,
yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını yargılama sürecinin dokuz yıl devam
ettiğini, her bir ölen kişiye maktu tazminata hükmedilmesinin eşitlik ve hukuk
devleti ilkeleriyle bağdaşmadığını, manevi tazminatın 5233 sayılı Kanun'da
düzenlenmediğini ancak tazminat hukukunun genel prensiplerine göre manevi
tazminata da hükmedilmesi gerektiğini, etkili bir başvuru olanağının
bulunmadığını belirterek, Anayasa’nın 2., 10., 17., 36. ve 40. maddelerinde
güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş; maddi ve manevi
tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
20. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucuların 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtıkları davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 10., 17., 36. ve 40. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettikleri anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucuların ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
21. Başvurucular, tazminat miktarının her ölen kişi için maktu
olarak düzenlendiğini, somut olaya göre farklı hesaplanması gerektiğini
belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir.
22. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesi, başvurucuların
kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık yapıldığına ilişkin bir
beyanının bulunmadığı başvurular ilebu yöndeki
iddialarını somut herhangi birbulgu ve kanıt ile
temellendirmedikleri başvuruların açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle
kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. (Mesude
Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014,
§§ 39-44).
23. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın
hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen iddiaları
temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı anlaşıldığından
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmamaktadır.
24. Açıklanan nedenlerle başvurucuların eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin "açıkça dayanaktan
yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
25. Başvurucular, murisleri B.K.nın
26/11/1993 tarihinde terör örgütü tarafından köylerine baskın yapılması
sonucunda kaçırıldığını ve daha sonra Nazik Gölü kenarında ölü bulunduğunu,
anılan olay nedeniyle uğradıkları zararların karşılanması istemiyle 5233 sayılı
Kanun kapsamında yaptıkları talep neticesinde yeterli tazminat alamadıklarını,
bu işleme karşı açtıkları davanın da haksız olarak reddedildiği belirterek
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında düzenlenen adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir.
26. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 24).
27. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir
hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
28. Başvurucular, maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri
neticesinde zararlarının eksik hesaplandığını ve davalarının reddedildiğini, bu
kapsamda Derece Mahkemesince delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç
itibarıyla hukuka aykırı olduğunu belirtmekte olup başvurucuların iddialarının
özünün Derece Mahkemesince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk
kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın
sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
29. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında, başvurucular
murisinin 1993 yılında teröristlerce öldürülmesi nedeniyle uğranılan zararın
5233 sayılı Kanun'a göre tazmininin istendiği, bu Kanun'a göre hesaplanacak
tazminat miktarının hesaplanma şeklinin mevzuatta açıkça gösterildiği, idarenin
tazminat miktarını hesaplarken bu usule uymak zorunda olduğu, tazminatın genel
hükümlere göre hesaplanmasına olanak bulunmadığı açık olup söz konusu ölüm
olayı nedeniyle ölenin mirasçılarına ödenecek tazminat miktarının Komisyon
karar tarihi itibarıyla (7000x50x0,0416=14.560,00) mevzuatta belirtilen esas ve
usullere uygun olarak hesaplandığı ve bu miktarın ödenmesine karar verildiği
anlaşılmış olup başvuruculara 5233 sayılı Kanun'a göre 14.560 YTL üzerinde
maddi tazminat ödenmesine hukuken olanak bulunmadığından dava konusu işlemde
hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Başvurucunun iddiaları, temyiz merciince de incelenip reddedilmek suretiyle
yerel Mahkeme kararı onanmış; karar düzeltme talebi ise reddedilmiştir.
Başvurucunun, gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenecek olan manevi
zararlarının değerlendirilmesi hususu dışında anılan iddialarına yönelik olarak
Derece Mahkemesinin kararında açık bir keyfîlik
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
30. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek
başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurucuların gerekçeli karar
hakkının ihlali iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma
hakkının ihlali iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucular manevi tazminat taleplerinin araştırma
yapılmadan, yeterli gerekçe gösterilmeden reddedildiğini, manevi zararlarının karşılanmadığını
iddia etmektedir. Anılan iddialar Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil
yargılanma hakkı kapsamında yer alan gerekçeli karar hakkı açısından
incelenmiştir.
34. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm
Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 26).
35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre mahkemeler ve
yargı mercileri verdikleri kararlarda yeterli gerekçe göstermelidir. Gerekçe
gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu
olayın içinde bulunduğu şartlar ışığında değerlendirilerek belirlenir (Mustafa Kahraman, B. No:
2014/2388,4/11/2014, § 36).
36. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin
ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin
onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (Aziz Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, §
53) başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de
tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların
usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz
incelemesinde tartışılmaması veya yargı mercileri tarafından resen dikkate
alınması gereken hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması gerekçeli
karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Mustafa
Kahraman, § 37).
37. Somut olayda başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında
kurulan Bitlis Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna başvuruda bulunmuştur.
Başvurucuların oluşan zararları için toplam 14.560 TL tazminat ödenmesine karar
verilmiştir. Başvurucular tazminat miktarının eksik hesaplandığı gerekçesiyle sulhnameyi imzalamayarak İdare Mahkemesinde maddi ve manevi
tazminat talebiyle dava açmışlardır.
38. Van İdare Mahkemesi 6/6/2008 tarihli kararıyla
başvurucuların murislerinin öldürülmesi olayına ilişkin Komisyon tarafından
verilen maddi tazminat miktarının yeterli olduğu, manevi tazminatın ise 5233
sayılı Kanun kapsamında düzenlenmediği gerekçesiyle reddine karar vermiş,
temyiz merciince de bu karar onanmıştır.
39. Bir davada maddi olguları bildirmek tarafların, bunları
hukuksal nitelendirmeye tabi tutmak ise hâkimin görevidir. Taraflarca
bildirilip iddia ve savunmaya dayanak yapılan maddi olgular mahkemece tam
olarak saptanmalı, dayanılan maddi olguların hukuksal nitelendirmesi ve ilgili
hukuk kuralının uygulanması ise mahkemece yapılmalıdır (Nurten Esen, B. No: 2013/7970, 10/6/2015,
§ 51).
40. 5233 sayılı Kanun; AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay İdari
Dava Daireleri Kurulunun verdiği kararlarda da belirtildiği üzere maddi
zararların özel bir giderim usulü olmakla birlikte manevi zararların
karşılanmasına da engel olmayan bir yasadır. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12. ve 13. maddelerinde, idarenin işlem veya
eyleminden kaynaklı olarak hakları ihlal edilenlere tazminat talebinde
bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol, 5233 sayılı Kanun dışında idari
yargıda genel hükümlere başvurularak uğranılan zararın tazminine imkân
sağlamaktadır (Abbas Emre, B. No:
2014/5005, 6/1/2016, § 81).
41. Başvurucular Mahkemenin ret gerekçesinin 2577 sayılı
Kanun’a, tazminat hukukunun genel prensiplerine aykırı olduğunu belirtmiştir.
Anayasa Mahkemesi kararında (Abbas Emre,
§ 78) da belirtildiği üzere 5233 sayılı Kanun, genel hükümlere göre manevi
tazminat talep edilmesine engel teşkil etmemektedir. Başvurucular, anılan
iddialarını Mahkeme önünde ileri sürmüş ise de kararın gerekçesinden (bkz. §
12) iddialarının tam olarak karşılanmadığı anlaşılmakta olup kanun yolu
merciince de anılan konu hakkında değerlendirme yapılmamıştır.
42. Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi
olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve
hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; maddi olgular ile hüküm
arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların hangi nedenle haklı veya
haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk
denetimini yapabilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün
hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta
gösteren bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur (Nurten Esen, § 57).
43. Bu durumda başvurucuların 1993 ve 1994 yıllarında
yaşadıkları terör olayları nedeniyle göçe zorlanmaları neticesinde manevi
zarara uğradıklarından bahisle 24/8/2006 tarihinde açtıkları tam yargı
davasında, ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren, uyuşmazlığın çözümü
için esaslı bir iddia olan manevi tazminat talebine ilişkin şikâyetlerin sadece
5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip gerekçelendirilmesi yeterli
görülmemektedir. Anılan iddianın AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay
içtihatlarında (Abbas Emre, §§
77-79, 84) da belirtildiği üzere 2577 sayılı Kanun kapsamında usul kurallarına
ve esasa yönelik değerlendirilmesi yapılarak başvurucuların manevi tazminatı
hak edip etmediğinin tartışılması gerekirken 5233 sayılı Kanun’da manevi
zararların karşılanmasına ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle yargılama süreci
bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucuların gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
44. Belirtilen nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
45. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürülen
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürünün makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
46. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
47. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (2/5/2005)ile nihai karar tarihi olan karar düzeltme karar tarihi
(26/9/2013) arasında geçen ve toplam süresi 8 yıl 4 aylık yargılama süresinde
başvurucular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı
ve söz konusu yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
48. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
49.6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
50. Başvurucular,
maddi ve manevi tazminat talep etmişlerdir.
51. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
52. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan ihlal
kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Van İdare Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
53. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
54. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olması nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvuruculara net 4.000 TL manevi tazminatın ayrı ayrı ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
55. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında
değerlendirme yapılarak gerekçeli karar haklarının ve makul sürede yargılanma
haklarının ihlal edildiğinin tespit edilmesi ile başvurucuların maddi tazminat
istemleri arasında illiyet bağı bulunmaması nedeniyle maddi tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerekir .
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Manevi tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Van
İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvuruculara ayrı ayrı net 4.000 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
28/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.