logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Veli Aydın [2.B.], B. No: 2014/3349, 28/9/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

VELİ AYDIN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/3349)

 

Karar Tarihi: 28/9/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör Yrd.

:

Leyla Nur ODUNCU

Başvurucu

:

Veli AYDIN

Vekili

:

Av. Saim BOZKURT

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, terör örgütü üyeleri tarafından bazı köy sakinlerinin öldürüldüğü, başvurucunun babası B.A.nın köy korucusu olarak görev yapmakta iken vefat ettiği dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuru sonrasında açılan davanın reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet haklarının; ret işlemine karşı açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 13/3/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 19/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 18/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu; terör örgütü mensupları tarafından Batman ili Sason ilçesi Kayadüzü köyüne yapılan baskınlarda köy sakinlerinden öldürülen ve yaralananların olduğunu, babası B.A.nın köy koruculuğu görevini ifa ettiği sırada yağmur ve soğuk havanın etkisi ile rahatsızlanarak vefat ettiğini beyan etmiş ve bu özel durumundan kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köyünü terk etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.

8. Başvurucu 5/7/2006 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.

9. Komisyon 23/9/2010 tarihli ve 2010/1-201 sayılı kararında, terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan başvuruda bilirkişi heyetince yapılan keşif, tutulan tutanaklar, dosyalarda yer alan bilgi ve belgeler uyarınca Sason ilçesi Kayadüzü köyü boşalmadığından, korucu aileleri dışında köyde yaşayan başka ailelerin de olduğundan, nüfus sayımı sonuçlarına göre köyde yoğun bir nüfus bulunduğundan, kişiye yönelik bir tehdit ve saldırı olmadığından bahisle talebin reddine karar vermiştir.

10. Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine Diyarbakır İdare Mahkemesinde açılan dava, yetkisizlik kararı ile Batman İdare Mahkemesine devredilmiştir.

11. Batman İdare Mahkemesinin 23/11/2011 tarihli ve E.2011/144, K.2011/1053 sayılı kararı ile Batman İl Jandarma Komutanlığının boşalan ve boşaltılan köylere ilişkin yazısında Kayadüzü köyünün kısmen boşaldığının ifade edildiği, terör olaylarından kısmen etkilenen köy olarak belirtildiği, 1987 ile 2000 yılları arasında Kayadüzü köyünde geçici köy korucusu ile gönüllü köy korucusunun görevlendirildiği ve köyde koruculuk sisteminin olduğu, köy korucularının ailelerinin dışında köyde 40 hanenin bulunduğu, 1990 yılında yapılan nüfus sayımı listesinde köyün adının bulunamadığı, köy nüfusunun 1997 yılında 973 kişi, 2000 yılında 1.285 kişi olduğu, köyde 1990 ile 2000 yılları arasında muhtarlık seçimlerinin yapıldığı, Kayadüzü köyü halkının bir kısmının güvenlik kaygısıyla da olsa göç etmesinden dolayı uğradığı zararın anılan köyün tamamen boşalmamış olması, diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve başvurucuya yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına olanak bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

12. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 13/6/2012 tarihli ve E.2012/1781, K.2012/4584 sayılı kararı ile aşağıdaki gerekçeye dayanılarak eksik incelemeye dayalı İdare Mahkemesi hükmünün bozulmasına karar verilmiştir:

“... uyuşmazlıkta öncelikle, davacıya ait mal varlığının bulunduğu Boğazkapı Mezrası’nın tamamen boşaltılıp boşaltılmadığının tespit edilmesi gerekmekte olup; İdare Mahkemesi tarafından, davacının terör olayları nedeniyle terk ettiğini ileri sürdüğü Boğazkapı Mezrası’nın tamamen boşaltılıp boşaltılmadığına yönelik herhangi bir araştırma yapılmadan, Kayadüzü Köyü’nün Jandarma tarafından düzenlenen listelerde "kısmen boşaldığının" belirtilmesi, ayrıca, Kayadüzü Köyü’ne ilişkin nüfus, seçim vb. hususlar dikkate alınarak Kayadüzü Köyü’nün tamamen boşaltılmadığı sonucuna varılmış ise de; 20.9.2010 tarihli Jandarma tutanağında, terör olayları nedeniyle köyde ve mezralarda oturan vatandaşlardan sadece geçici köy korucularının ve ailelerinin kaldığı, diğer ailelerin Köyü boşalttıklarının belirtildiği, Batman İl Jandarma Komutanlığı’nın Mayıs 2006 gün ve ASYŞ:7130-06 sayılı yazısına ekli listede ise, Boğazkapı Mezrası’nın, terör olaylarından etkilenmediğinin belirtildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, Boğazkapı Mezrası’nın "terör eylemleri" veya "terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler" nedeniyle idarece veya köy halkı tarafından tamamen boşaltılıp boşaltılmadığına ilişkin çelişkili bilgiler yer aldığı anlaşıldığından, İdare Mahkemesi’nce yapılacak araştırma ile söz konusu belgeler arasındaki çelişkiler giderilerek, uyuşmazlık konusu dönemde Boğazkapı Mezrası’nda köy korucuları dışında oturan olup olmadığı (mezranın tamamen boşaltılıp boşaltılmadığı) hususunun araştırılması ve bu hususun tereddüte yer bırakmayacak şekilde açığa kavuşturulmasından sonra bir karar verilmesi gerekmektedir.”

13. Danıştay kararları doğrultusunda değerlendirme yapılarak dava dosyasının yeniden incelenmesi suretiyle Batman İdare Mahkemesinin 19/11/2012 tarihli ve E.2012/5028, K.2012/5759 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle, davacının yerleşim yerinin "tamamen boşalıp boşalmadığı" hususunun, dava dosyasında mahkememizce yapılan ara kararı üzerine sunulan bilgi ve belgeler, aynı Köy ve Mezraaya ilişkin dava dosyalarında yer alan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmek suretiyle tespiti gerekmektedir.

Buna göre, davacının ikâmet ettiği Kayadüzü Köyü’ne (Mezraalar yönünden ayrı sandık kurulmadığı ve seçim yapılmadığından) ilişkin olarak; yukarıda ayrıntılı olarak belirtildiği üzere, düzenli bir yerleşik nüfusun bulunduğu, yerel ve genel seçimlerin yapıldığı, ayrıca 1987-2000 yılları arasında geçici ve gönüllü köy korucusu ailesi dışında köyde 95 hanenin ikâmet ettiği hususlarında kuşku bulunmamaktadır.

Dava dosyasında yer alan ve Jandarma görevlileri ile Kayadüzü, Ergünü ve Taşyuva Köyü muhtarları, aza ve köy halkından olduğu belirtilen kişilerce imzalanan 17.09.2010 tarihli tutanakta; "...terör olayları nedeniyle köyde ve mezralarda oturan vatandaşlardan sadece geçici köy korucularının ve ailelerinin kaldığı, diğer ailelerin Köyü boşalttıkları, köye 2006 yılından itibaren kısmen geri dönüşlerin olduğunun belirtildiği, ...muhtarlarının beyanından anlaşılmış olup..." ibaresine yer verilmiştir.

Mahkememizce, Kayadüzü Köyü ile aralarında davacının ikâmet ettiği bağlısı Mezraalara ait yukarıda anılan dava dosyalarında yer alan ve (11.05.2011 ve 17.10.2011 tarihli ara kararları uyarınca gönderilen) bilgi ve belgeler ile Danıştay kararı doğrultusunda yapılan ara kararı uyarınca sunulan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmek suretiyle, hükme esas alınan Batman İl Jandarma Komutanlığı’nın 25.03.2011 tarih ve 18647 sayılı yazısı eki Liste ile 28.08.2012 tarih ve 50801 sayılı yazısı eki Listede ise, Kayadüzü Köyü Merkezinin 1994-2000 yılları arasında, (daha sonra Ergünü Köyü adı altında bağımsız köy olan) Boğazkapı Mezraasının ve (daha sonra bağımsız köy olan Ergünü Köyü’nün Mezraası olan) Yukarı Ergünü Mezraasının 1992-1999 yılları arasında "kısmen boşaldığı"nın belirtilmesi nedeniyle, söz konusu tutanağın içeriğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

Yukarıda anılan dava dosyalarında da yer alan Sason İlçe Jandarma Komutanlığı’nca İl Jandarma Komutanlığı’na hitaben yazılan 11.03.2011 tarih ve 1668 sayılı yazıda, "İlgi emir gereğince, Sason ilçesinde boşalan köylerin araştırılması sonucu Komutanlığımızca tutularak gönderilen tutanaklar arasında ciddi çelişkiler olduğu bildirilmiştir." ibaresine yer verildikten sonra, Sason ilçesine bağlı Belde, Mahalle, Köy ve Mezraalarda, mahalle ve köy muhtarlarından, ihtiyar heyetlerinden, mahalle ve köy halkından, komşu köylerin muhtar ve ihtiyar heyetlerinden titiz bir şekilde araştırma yapılmak suretiyle köy ve mezraaların tamamen boşalıp boşalmadığı, boşalanların hangi tarihler arasında boşaldığı, korucu aileleri dışında ikâmet eden ailelerin bulunup bulunmadığı ve 1987-2000 yılları arasında koruculuk sistemine dahil olan ve olmayan köylerin tespit edildiği, bahse konu hususların araştırılması esnasında, Sason Kaymakamlığı, İlçe Nüfus Müdürlüğü, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve İlçe Seçim Müdürlüğü ile yazışmalar yapıldığı, (köy muhtarlarının, köy halkının ve komşu köy muhtarları ile köy halkından) 1987-2000 yılları arasında tamamen boşaldığı beyan edilen köy ve mezraalar hakkında Sason Cumhuriyet Başsavcılığı’nca köy ve mezraalarda ikâmet eden muhtelif şahıslar ile ilgili adli soruşturma yapıldığı ve bu soruşturmalar içeriğinde bazı vatandaşların (boşaldığı belirtilen) köy ve mezraalarda ikâmet ettiklerinin tespit edildiği, ayrıca Sason Askerlik Şubesi Başkanlığı’nca benzer şekilde köy ve mezraalarda ikâmet eden şahıslar olduğuna dair resmi belgelerin sunulduğu belirtildikten sonra, "EK-A (1 Adet Boşalan ve Dönüş Yapılan Köy ve Mezraa çizelgesi)"ne yer verilmiştir.

O halde, davacı vekilince sunulan ve Sason İlçe Jandarma Komutanlığı’nca "imzası bulunanların beyanları doğrultusunda" düzenlenen 17.09.2010 tarihli tutanakta, Kayadüzü Köyü merkezinin 1994-2000, daha sonra bağımsız köy olan Boğazkapı Mezraası ile anılan yere bağlanan Yukarı Ergünü Mezraalarının 1992-1999 yılları arasında tamamen boşaldığı, korucuların köyde terörle mücadele ettikleri beyan edilmiş ise de; yukarıda anılan 11.03.2011 tarih ve 1668 sayılı İlçe Jandarma Komutanlığı yazısı uyarınca, bütün mahalle, köy ve mezraa halkıyla yapılan araştırmalar, Sason Kaymakamlığı, Cumhuriyet Başsavcılığı, Askerlik Şubesi Başkanlığı, İlçe Nüfus Müdürlüğü, İlçe Seçim Müdürlüğü ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerinden alınan bilgi ve belgeler ile Korucular hakkındaki bilgi ve belgeler esas alınmak suretiyle hazırlanan "boşalan köy ve mezraalara" ilişkin Mahkememizce de hükme esas alınan çizelgede, davacının ikâmet ettiği Kayadüzü Köyü, Boğazkapı Mezraası’nın "Belirtilen Tarihler Arasında Kısmen Boşalmıştır." olarak belirtilmesi, söz konusu tarihler arasında korucu aile dışında 95 hanenin ikâmet ettiği görülmesi, ayrıca 03.03.2011 tarihli tutanak içerisinde ve eki belgelerde, Kayadüzü Köyü’nde ikâmet eden şahıslar hakkında, tamamen boşaldığı ileri sürülen tarihleri de kapsayan tarihlerde Sason Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma dosya esas numaralarına yer verildiği ve anılan soruşturma kapsamındaki kişilerin yerleşim yerlerinin Dağçatı Köyü olduğunun anlaşılmasın karşısında, 20.09.2010 tarihli tutanağın hükme esas alınmasını kabule olanak bulunmamaktadır.

Bu durumda; yukarıda anılan dava dosyalarında yapılan ara kararları uyarınca gönderilen bilgi ve belgeler ile dava dosyası birlikte değerlendirildiğinde, davacının ikâmet ettiği Kayadüzü Köyü’nde ve Boğazkapı Mezraasında yerleşik bir nüfusunun olması, köyde 1987-2000 yılları arasında korucu ailesi dışında 95 hanenin ikâmet etmesi ve davacı vekilince sunulan tutanaktan daha sonra İlçe Jandarma Komutanlığı’nca her bir köy ve mezraada yapılan inceleme, resmi kurumlardan alınan bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildikten sonra hazırlanan çizelgede de "kısmen" boşaldığının belirtilmesi karşısında, davacının ikâmet ettiği yerleşim yerinin "tamamen boşalmamış" olması, diğer bir ifadeyle nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve davacıya yönelik herhangi bir terör tehdidi yada saldırısının bulunmaması nedenleriyle, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

..."

14. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 31/10/2013 tarihli ve E.2013/8105, K.2013/7541 sayılı ilamı ile kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek onanmasına karar verilmiştir. Onama kararı başvurucuya 18/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 13/3/2014 tarihlerde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

16. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-28).

17. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:

 “Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;

 ...

 e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,

 Nakdî ödeme yapılır.

 

 Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Mahkemenin 28/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

19. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve akabinde açtığı davanın reddedildiğini, idarenin köy halkına "Köy korucusu ol yahut köyü terk et." şeklindeki baskı ve zorlamasına kendisinin de maruz kalmasının dikkate alınmadığını, dosyadaki zarar tespitine ilişkin raporlar, güvenlik nedeniyle köyünün boşaltılmış olduğunu belirten belgeler, terör örgütü mensuplarınca köye yapılan baskınlarda köy sakinlerinin öldürülmesine, yaralanmasına, köy korucusu olarak görev yapan babası B.A.nın görevi sırasında yağmur ve soğuk havanın etkisi ile rahatsızlanmasına ve vefat etmesine dair özel durumu dikkate alınmadan köyün tamamen boşalmamış olduğu soyut gerekçesine ve şahsına yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmamasına dayanılarak sunduğu belgeler değerlendirilmeden idare tarafından sunulan belgelerin dikkate alındığını, bu belgeler tebliğ edilmemek suretiyle kendisine savunma yapmaimkânı tanınmadan karar verildiğini, bu kararın adil olmadığını belirtmiştir.

20. Başvurucu; ayrıca kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediğini, sunduğu belgeleri dikkate almadan idarece sunulan belgelere dayalı olarak karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını, kendi içinde çelişkili ve gerçeği yansıtmayan belgelere dayanılarak karar verildiğini, davasının reddine karar verilmesi nedeniyle makul ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen şahsına tazminat ödenmemesi yönünde karar alınarak ayrımcılığa maruz kaldığını, idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet hakkından yoksun kaldığını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle zararlarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da yazmayan bir nedene dayanılarak Komisyon ve yargı makamlarınca talebinin reddedildiğini, ayrıca yaptığı başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

21. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun 5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formunun incelenmesinde başvurucunun köye yapılan baskınlarda köy sakinlerinin öldürüldüğü ve yaralandığı iddiası hakkında bu kişiler ile arasındaki ilişkide şahsi ve özel bağ bulunduğuna dair herhangi bir bilgi veya belge sunmadığı, başvuru formuna ekli listeye atıf yaptığı ve dört kişinin isimlerini zikrederek yaralandığını ve öldürüldüğünü belirtmekle yetindiği, mağdur olduğu beyan edilen kişilerin başına geldiği iddia edilen olay neticesinde başvurucuda oluşan algı, bu algının oluşmasında temel teşkil eden özel nedenler ve algının yoğunluğu konusunda başvurucunun yeterince açıklıkta beyanının bulunmadığı tespit edilmiştir. Açıklanan nedenle başvurucunun bu iddiasının ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir. Başvurucunun diğer ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:

1. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

22. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı giderim talebinin ve akabinde açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

23. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi, belirtilen iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).

24. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.

25. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

26. Başvurucu, idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ edilmeyen belgelere göre karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını iddia etmiştir.

27. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, benzer iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu yargılamalarda hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, §§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).

28. Somut başvuru açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.

29. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

30. Başvurucu, sunduğu bilgi, belge ve deliller dikkate alınmaksızın sadece idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ edilmeyen belgelere dayanılarak İlk Derece Mahkemesi tarafından davanın reddine karar verildiğini belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

31. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da İlk Derece Mahkemesi kararlarına aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve içeriklerine en geç İlk Derece Mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu tespit edilmiştir. Başvurucuların, temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve beyan dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce idare ve başvurucular tarafından sunulan belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak tetkik ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin, §§ 70-72).

32. Somut başvuruda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan incelemelerde başvurucunun usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

33. Açıklanan nedenlerle başvurucunun çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

34. Başvurucu, Mahkeme kararlarında talebiyle ilgili olarak ulaşılan sonuca etki eden hususlara dair yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmiştir.

35. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının değerlendirilmesi hariç olmak üzere başvurucular tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen taleplerinin Derece Mahkemeleri kararlarında denetlenerek reddedildiği gerekçesiyle başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, §§ 79-82; Cahit Tekin, §§ 75-77).

36. Somut başvurunun incelenmesinden başvurucunun talebinin 5233 sayılı Kanun kapsamında kabul edilip edilmeyeceği noktasında İlk Derece Mahkemesince yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olup olmadığının çeşitli idari kurumlar tarafından tanzim edilen tutanak ve belgeler kapsamında değerlendirildiği, başvurucu tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen istemlerin tartışılarak reddedildiği (bkz. § 13), İlk Derece Mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçelerinin hukuka uygun bulunmak suretiyle kanun yolu mahkemesinin denetiminden geçerek (bkz. § 14) kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu bakımdan başvurucunun, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumunun değerlendirilmesi hususu dışında gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğine yönelik iddiaları hakkında farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmamaktadır.

37. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar haklarının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

d. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

38. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

39. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).

40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri HakkındaKanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

41. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru tarihi (5/7/2006) ile nihai karar tarihi (31/10/2013) arasında geçen 7 yıl 3 aylık sürede uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit edilemediğinden, başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.

42. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

e. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

43. Başvurucu, köy korucusu olarak görev yapmakta iken görevi sırasında yağmur ve soğuk havanın etkisi ile babası B.A.nın 7/12/1999 tarihinde rahatsızlanması ve vefat etmesi noktasındaki özel durumu dikkate alınmaksızın Mahkemece mukim olduğu köyün tamamen boşaltılmamış olduğu şeklindeki nesnel ölçütten hareketle 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

44. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."

45. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."

46. Bireysel başvuruların, 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler yahut yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir (Yasin Yaman, B. No: 2012/1075, 12/2/2013, §§ 18, 19).

47. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen dikkate alınması gereken bir başvuru koşuludur (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19).

48. Kural olarak başvurucular tarafından bireysel başvuru formunda ileri sürülen ihlal iddiaları ile bu iddiaların dayanağı olan vakıaların bireysel başvuru için öngörülen otuz günlük başvuru süresi içinde Anayasa Mahkemesine sunulması gerekir. Bununla birlikte otuz günlük sürenin dolmasından sonra ileri sürülen şikâyetler, ancak haklı bir mazeret nedeniyle ve süresi içinde ileri sürülen ilk şikâyetin belirli yönlerini oluşturmaları hâlinde incelenebilir (Seyithan Akkuş, B. No: 2013/4267, § 28; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Kaj Raninen/Finlandiya (k.k.), B. No: 20972/92, 7/3/1996; Yunan Katolik Parish-Sâmbăta Bihor/Romanya (k.k.), B. No: 48107/99, 25/5/2004).

49. Başvurucunun başvuru formunda değinmediği şikâyetler açısından otuz günlük süre koşulu işlemeye devam eder. Süresi içinde beyan edilen iddialar bakımından bir konuda şikâyetin varlığı için Anayasa’nın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme), Sözleşme’ye ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerin bir maddesinin ya da bireysel başvuru kapsamındaki bir hakkın somut olarak ileri sürülmesi yeterli olmayıp maddi vakıanın içeriğinin ve hangi hakkın ne sebeple ihlal edildiğinin kısaca da olsa anlatılması, şikâyete ilişkin dayanak delillerin maddi vakıalarla irtibatlandırılarak belirtilmesi gerekmektedir (Seyithan Akkuş, § 29).

50. Başvurucunun ilk başvurusunda, daha sonra ileri süreceği şikâyetin olgusal temellerine ve ihlal iddialarının niteliğine dair açık veya zımni bir işaret vermeden sadece adil yargılanma hakkına dayandırılmış olması, daha sonra bu hak bakımından ileri süreceği tüm şikâyetlerin de yapılmış olduğunun kabulü için yeterli değildir. Süresinde sunulan dilekçelerde ima dahi edilmedikçe ya da süresi içinde ileri sürülen şikâyetlerle çok yakından bağlantılı olmadıkça başvurucu tarafından ileri sürülen sonraki iddiaların incelenmesi mümkün değildir (Seyithan Akkuş, § 30; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Richard Roy Allan/Birleşik Krallık (k.k.), B. No: 48539/99, 28/8/2001).

51. Başvuru konusu olayda Anayasa Mahkemesinin 5/6/2015 tarihli yazısı ile başvurucudan, başvuru formunda ileri sürülen iddialarını ispat etmeye yönelik köy halkından olduğu beyan edilen ve mağdur oldukları iddia edilen kişiler ile kendisi arasında şahsi ve özel bağ bulunduğuna dair elverişli delilleri Mahkemeye sunması istenmiştir.

52. Başvurucunun 28/9/2015 tarihli dilekçesinde, zarar gördükleri belirtilen kişiler ile aralarında şahsi ve özel bağ bulunmadığının beyan edilmesinin yanı sıra başvurucunun babası B.A.nın koruculuk görevi sırasında vefat etmesi hakkında -başvuru formunda yer almamakla birlikte- yeni iddialarda (bkz. § 40) bulunduğu tespit edilmiştir.

53. Başvurucu tarafından 13/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulduktan sonra otuz günlük başvuru süresinin dolması akabinde 28/9/2015 tarihinde Mahkemeye sunulan dilekçede, ileri sürülen argümanların başvuru formunda sunulanlardan farklı olduğu ve sonraki dilekçelerde ihlal iddialarına ilişkin vakıaların genişletildiği anlaşılmıştır. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesine sunulan dilekçenin değerlendirmeye tabi tutulması hâlinde bir kez bireysel başvuru yapıldıktan sonra başvuru sonlandırılıncaya kadar başvuru dosyasına yeni vakıaların, farklı hak ihlali iddialarının sunulmasının kaçınılamaz olacağından ve bu durumda bireysel başvuru için öngörülen otuz gün kuralı anlamsız hâle geleceğinden otuz günlük başvuru süresi sonrasında sunulan dilekçelerde ileri sürülen yeni iddiaların incelenmesi ve değerlendirilmesi mümkün değildir (Ümüt Demir, B. No: 2012/1000, 18/9/2014, § 31). Her ne kadar başvurucu, başvuru formunda hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de babasının köy koruculuğu görevi sırasında vefat ettiğine dair vakıanın olgusal temellerine işaret dahi etmediği, 7/12/1999 tarihli olaydan hiç bahsetmediği ve süresi içinde dile getirilmeyen bu iddiaların haklı bir mazeret nedeniyle ileri süremediğine dair herhangi bir beyanda da bulunmadığı tespit edildiğinden başvurucunun iddialarının hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi mümkün değildir. Kaldı ki başvurucu, anılan iddiasını kanun yolu denetimi aşamalarında da ileri sürmemiştir.

54. Açıklanan nedenlerle anılan ihlal iddiaları otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra ileri sürüldüğünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

55. Başvurucu, idarenin can güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle mülkiyet hakkını ihlal ettiğini iddia etmektedir.

56. Başvuru formunun incelenmesinden başvurucunun 5233 sayılı Kanun kapsamında tanzim edilen belgelerde maddi zararının mevcut olduğunun belirtildiği ve tazminat başvurusunun reddedilmesine ilişkin davada idari yargı makamlarının söz konusu düzenlemeleri dar ve aleyhe yorumlaması nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesinin ihlal edildiğinin ileri sürüldüğü tespit edilmiştir.

57. Başvurucu tarafından mülkiyet hakkının ihlal edildiği hususundaki iddianın yargılamanın sonucuna dayandırıldığı ve yargılama sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirme neticesinde (bkz. §§ 23–34) başvurucunun delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına ve yargılamaya etkin olarak katılma imkânının elinden alındığına dair bir bulgu saptanmadığı anlaşılan somut yargılama faaliyetinin, adil yargılanma hakkının gereklerine uygun şekilde yerine getirildiği tespit edilmiş olduğundan mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

6. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 28/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Veli Aydın [2.B.], B. No: 2014/3349, 28/9/2016, § …)
   
Başvuru Adı VELİ AYDIN
Başvuru No 2014/3349
Başvuru Tarihi 13/3/2014
Karar Tarihi 28/9/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, terör örgütü üyeleri tarafından bazı köy sakinlerinin öldürüldüğü, başvurucunun babası B.A.nın köy korucusu olarak görev yapmakta iken vefat ettiği dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuru sonrasında açılan davanın reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet haklarının; ret işlemine karşı açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-idare) Süre Aşımı
Makul sürede yargılanma hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Silahların eşitliği ilkesi / çelişmeli yargılama ilkesi (İdare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Gerekçeli karar hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Ayrımcılık yasağı Ayrımcılık Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5233 Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun 1
2
4
6
7
8
geçici 1
geçici 3
geçici 4
9
6462 Engelliler ve BazıKanunveKanunHükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması HakkındaKanun 1
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi