TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞAMİL İÇYER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3374)
|
|
Karar Tarihi: 20/1/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucular
|
:
|
Şamil İÇYER ve diğerleri [bkz. ekli tablonun B
sütunu]
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Saim BOZKURT
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurular; terör nedeniyle
kendisi ve hısımlarının yaralanması, mallarına zarar verilmesi durumları
dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan
başvuruların reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet
haklarının; ret işlemlerine karşı açılan davalara ilişkin yargılama
işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil
yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular, muhtelif
tarihlerde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci ve İkinci Bölüm
Komisyonlarınca muhtelif tarihlerde, adli yardım taleplerinin kabulüne karar
verilmiştir.
4. Birinci Bölüm ve İkinci
Bölüm Komisyonlarınca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölümler
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanları tarafından
muhtelif tarihlerde, başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği
bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünde,
Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine
atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
7. Anayasa Mahkemesi tarafından
2014/3422, 2014/3425, 2014/3427, 2014/3429 başvuru numaralı dosyaların konu
yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2014/3374 başvuru numaralı dosya ile
birleştirilmesine, incelemenin 2014/3374 başvuru numaralı dosya üzerinden
yürütülmesine ve diğer bireysel başvuru dosyalarının kapatılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formları ve
eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular; terör
nedeniyle Şamil İçyer ile M.İ.nin
yaralandıklarını, sık sık yol kesen PKK ile yapılan silahlı çatışmalarda çok
sayıda kişinin öldüğünü, yerleşim yerinde can ve mal güvenliği olmadığını beyan
etmiş ve bu özel durumlarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köylerini
terk etmek zorunda kaldıklarını iddia etmişlerdir.
10. Başvurucular, ekli tablonun
D sütununda belirtilen tarihlerde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren
zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna
(Komisyon) başvurmuşlardır.
11. Ekli tablonun E sütununda
tarih ve sayıları belirtilen Komisyon kararlarında, terör olayları sonucu
oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan başvurularda, dosyalarda yer
alan bilgi ve belgeler uyarınca Sason ilçesi Yücebağ
köyü boşaltılmadığından; başvurucuların köyü terk etmediği, yaşamlarına devam
ettiği anlaşıldığından taleplerin reddine karar verilmiştir.
12. Belirtilen ret işlemleri
aleyhine ekli tablonun F sütununda belirtilen tarihlerde başvurucular
tarafından açılan iptal davalarında, ekli tablonun G sütununda tarihleri
gösterilen Batman İdare Mahkemesi kararları ile Yücebağ
beldesi Yıldız Mahallesi, Barış Mahallesi, Karşıyaka Mahallesi’nin boşalan ya
da boşaltılan yerlerden olmadığı ancak Alaçayır,
Uğurlar, Tuzaksız ve Golagado
mezralarının 1994/1995-2000 yılları arasında tamamen boşaldığı; 1987-2000
yılları arasında Yücebağ beldesinde geçici köy
korucusu (GKK) ve gönüllü köy korucusu (GÖKK) görevlendirildiği ve koruculuk
sisteminin olduğu, köy korucu aileleri dışında köyde 105 hanenin bulunduğu; köy
nüfusunun 1990 yılında 2031, 1997 yılında 1232, 2000 yılında 2796 kişi olduğu,
1990 ile 2000 yılları arasında köyde muhtarlık seçiminin yapıldığı, Yücebağ Beldesi İlköğretim Okulunun 1993-1994 yıllarında
güvenlik sebebiyle kapalı olduğu ve diğer yıllarda İlköğretim Okulunun eğitim
ve öğretime açık olduğu, Yücebağ beldesi halkının bir
kısmının güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmesinden dolayı uğradığı
zararın anılan köyün tamamen boşalmamış olması, diğer bir ifadeyle anılan köyde
nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve başvuruculara yönelik bir terör
tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle 5233 sayılı Kanun
hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığından bahisle
davanın reddine hükmedilmiştir.
13. Başvurucuların temyizi
üzerine ekli tablonun H sütununda gösterilen tarihlerde Danıştay Onbeşinci Dairesinin ilamları ile kararların usul ve hukuka
uygun olduğu, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararların
bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek hükümlerin
onanmasına karar verilmiştir.
14. Başvurucuların karar
düzeltme istemi, ekli tablonun I sütununda belirtilen tarihlerde Danıştay Onbeşinci Dairesinin ilamları ile reddedilmiştir.
15. Karar düzeltme isteminin
reddi kararları başvuruculara tebliğ edilmiş ve başvurucular muhtelif
tarihlerde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
16. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2.,
4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve
2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay
Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı,
Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733
sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.
2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir,
B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-28).
17. 5233 sayılı Kanun’un
25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin
birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Yaralanma, engelli
hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı
ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı
katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit
edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına
kadar,
c) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit
edilenlere yirmibeş katından kırksekiz
katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit
edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki
katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin
mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e)
bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk
Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 20/1/2016
tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
19. Başvurucular; 5233 sayılı
Kanun kapsamında yaptıkları taleplerin ve akabinde açtıkları davaların
reddedildiğini, yerleşim yerindeki sağlık ocağı ile okulun güvenlik nedeniyle
kapatılması, dosyadaki zarar tespitine ilişkin raporlar ve terör örgütü
mensuplarınca köyde yol kesilmesi, çatışmaya sebebiyet verilmesi, öldürme ve
yaralama eylemlerinin gerçekleştirilmesi ile resmî tutanak kayıtlarında da
belirtildiği gibi 1993 yılında terör örgütü mensuplarınca köye roket ve uzun
namlulu silahlarla saldırılması dikkate alınmaksızın ve yapılan baskın
sonucunda terör örgütü mensupları tarafından başvurucuların ve hısımlarının
tarlalarının su ihtiyacında kullandığı su motorunun bomba ile infilak
ettirilmesi sonucu Şamil İçyer’in yaralanmasına,
başvuruculara ve hısımlarına ait olan traktörün patlatılması ile maddi hasara
sebep olunmasına, başvurucuların hısımı M.İ.nin
silahlı çatışmada yaralanmasına dair özel durumları dikkate alınmaksızın köyün
tamamen boşalmamış olduğu soyut gerekçesine ve şahıslarına yönelik bir terör
tehdidi ya da saldırısının bulunmamasına dayanılarak sundukları belgeler
değerlendirilmediğini, idare tarafından sunulan belgeler dikkate alındığını,
sunulan bu belgeler tebliğ edilmemek suretiyle kendilerine savunma yapma imkânı
tanınmadan karar verildiğini ve bu kararın adil olmadığını belirtmişlerdir.
20. Başvurucular; ayrıca
kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediğini, sundukları belgeler dikkate
alınmaksızın idarece sunulan belgelere dayalı olarak karar veren Mahkemenin tarafsız
olmadığını, kendi içinde çelişkili ve gerçeği yansıtmayan belgelere dayanılarak
karar verildiğini, aynı yerleşim yerinden önceki bir tarihte başvuruda
bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi yönünde karar verdiği hâlde
yargı mercilerince bu kararlar konusunda araştırma ve inceleme yapılmayarak
davalarının reddine karar verildiğini, bu nedenle makul ve objektif bir sebep
bulunmamasına rağmen şahıslarına tazminat ödenmemesi yönünde karar alınarak
ayrımcılığa maruz kaldıklarını, idarenin can ve mal güvenliğini sağlama
yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet haklarından yoksun
kaldıklarını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle
zararlarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da yer almayan bir nedene
dayanılarak Komisyon ve yargı makamlarınca taleplerinin reddedildiğini, ayrıca
yaptıkları başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125.
ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişler ve
maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
21. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini
amacıyla açtıkları davaların reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 10.,
35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini
iddia etmişlerdir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, Mahkemece verilen ret
kararları neticesinde idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü
yerine getirmemesi sonucu maruz kaldıkları mülkiyet hakkından yoksun kalma
durumu karşısında bir giderim sağlanması imkânının kendilerine tanınmadığını
belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir. Anılan ihlal iddiaları, hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucu verilen karara bağlı
olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası yönünden ayrıca inceleme
yapılmamıştır. Başvurucuların diğer ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında
incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucular, 5233 sayılı
Kanun kapsamında yaptıkları giderim taleplerinin mukim oldukları köyün tamamen
boşaltılmamış olduğu gerekçesiyle reddedildiğini ancak aynı önceki bir tarihte
yerleşim yerinden başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi
yönünde karar verdiğini ve yargı mercilerince bu kararlar konusunda araştırma
ve inceleme yapılmayarak davalarının reddine hükmedildiğini, bu nedenle makul
ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen tazminat ödenmemesi yönünde kararlar
alındığını belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
23. 5233 sayılı
Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat taleplerinin reddedilmesi
nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha önce bireysel başvuruya konu
olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların
kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi
bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen iddialarını temellendirecek herhangi
bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan
iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit
Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
24. Somut başvurular açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın hangi temele
dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen iddiaları
temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
25. Açıklanan nedenlerle
başvurucuların eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
26. Başvurucular, idare
tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen belgelere göre karar veren
Mahkemelerin tarafsız olmadığını iddia etmişlerdir.
27. 5233 sayılı Kanun kapsamında
yapılan başvurularda, benzer iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş
ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu
yargılamalarda hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak
şekilde yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve
taraflı bir tutumu, kişisel bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir
taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı
anlaşıldığından başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
§§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
28. Somut başvurular açısından
hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu
saptanmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de
bulunmamaktadır.
29. Açıklanan nedenlerle
başvurucuların tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucular; sundukları
bilgi, belge, deliller dikkate alınmaksızın sadece idare tarafından sunulan ve
kendilerine tebliğ edilmeyen belgelere dayanılarak İlk Derece Mahkemeleri
tarafından davalarının reddine karar verildiğini belirtmiş, bu nedenle
çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
31. 5233 sayılı Kanun kapsamında
yapılan başvurularda, çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin
ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu tazminat
taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı noktasında
Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi kriter olan
“yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden
yararlanıldığı, bu hususun tespiti için de bir kısım idari birimden gelen
tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da
İlk Derece Mahkemesi kararlarına aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve
içeriklerine en geç İlk Derece Mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu
tespit edilmiştir. Başvurucuların, temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde
bu belgeler ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri
sürme imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve
beyan dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce idare ve başvurucular tarafından
sunulan belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin
olarak tetkik ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru
dosyaları kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule
ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude Yaşar, §§ 74-76; Cahit
Tekin, §§ 70-72).
32. Somut başvuruda, yukarıda
değinilen ilkeler ışığında yapılan incelemelerde başvurucuların usule ilişkin
bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve başvurucular açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
33. Açıklanan nedenlerle
başvurucuların çelişmeli yargılanma ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal
edildiği iddialarının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucular, Mahkeme
kararlarında talep sonucuna etki eden hususlara dair yeterli gerekçeye yer
verilmediğini iddia etmişlerdir.
35. 5233 sayılı Kanun kapsamında
yapılan başvurularda, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiası daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan
özel durumlarının değerlendirilmesi hariç olmak üzere başvurucular tarafından
ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen taleplerinin Derece
Mahkemeleri kararlarında denetlenerek reddedildiği, bu nedenlerle başvuruların
bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, §§ 79-82; Cahit Tekin, §§ 75-77).
36. Somut başvuruların
incelenmesinde başvurucuların taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında kabul
edilip edilmeyeceği noktasında Derece Mahkemelerince yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olup olmadığının çeşitli idari kurumlar tarafından tanzim
edilen tutanak ve belgeler kapsamında değerlendirildiği, başvurucular
tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen istemlerin
tartışılarak reddedildiği (bkz. §§ 12, 13), İlk Derece Mahkemelerince
oluşturulan kararlar ve gerekçelerinin hukuka uygun bulunmak suretiyle kanun
yolu mahkemelerinin denetiminden geçerek kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu
bakımdan başvurucuların, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan
özel durumlarının değerlendirilmesi hususu dışında gerekçeli karar haklarının ihlal
edildiğine yönelik iddiaları hakkında farklı karar verilmesini gerektiren bir
yön bulunmamaktadır.
37. Açıklanan nedenlerle
başvurucuların gerekçeli karar haklarının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
iv. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
38. Başvurucular, 5233 sayılı
Kanun kapsamında ileri sürdükleri giderim taleplerinin değerlendirilmesi
hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul sürede
sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul
sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
39. 5233 sayılı Kanun kapsamında
yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında; Komisyon ve
yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde
Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda
sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul
sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
41. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında ekli
tablonun J sütununda her bir başvuru için ayrı ayrı toplam süreleri belirtilen
yargılama süreçlerinde uyuşmazlığın karara
bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına
atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit edilemediğinden, başvurular
açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığından yargılama sürelerinin makul olduğu sonucuna
varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle başvurucuların makul süreyi aştığını
ileri sürdükleri yargılamaların uzunluğu konusunda açık ve görünür bir ihlal
saptanmadığından başvuruların bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
iv. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
43. Başvuru formları ile eklerinin incelenmesi sonucunda
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvuruların bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
44. Başvurucular, 5233 sayılı
Kanun kapsamında yaptıkları başvuruların ve açtıkları davaların; tarlalarının
su ihtiyacında kullandıkları su motorunun bomba ile infilak ettirilmesi sonucu
Şamil İçyer’in ve başvurucuların hısmı
M.İ.nin silahlı çatışmada yaralanmasına dair özel
durumları dikkate alınmaksızın kendilerine yönelik bir terör tehdidi ya da
saldırısının bulunmaması gerekçesiyle reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini
iddia etmişlerdir.
45. 5233 sayılı Kanun’un 2.
maddesinde açıkça terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan
zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle bulundukları yerleri
terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararların kapsam dışında olduğu
belirtilmiştir.
46. Esasen taleplerin yapıldığı
bölge itibarıyla özellikle ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları ve
bundan kaynaklanan zararların yoğunluğu karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında
tazmin edilebilecek zararların tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün
ihdas edilmesi zorunlu görünmektedir. Bu kapsamda güvenlik kaygısının yerleşim
yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim
yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gereğinden, terör olayları nedeniyle
toplumda oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki
göstermesinin mümkün olduğu gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden
kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının “köyün ya da mezranın
tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece
geçici köy korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte dayandırılmasını
zorunlu görerek güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen
boşalmış olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme
olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece oluşturulduğundan
hareketle 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine
yasal olanak bulunmadığı ilkesini benimsemiştir (Mesude Yaşar, §§ 89, 90; Cahit
Tekin, §§ 84, 85).
47. 5233 sayılı Kanun uyarınca
ileri sürülen taleplerin belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği
hususu ve Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin
yorumu ile bu hususta içtihadi bir ölçütün
belirlenmesi ve somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki
takdir, esasen derece mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması
bağlamında daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin
olarak Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de
belirtilen hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince
değerlendirilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça
dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Sabri
Çetin, §§ 45-50; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, §
88). Bu konudaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece
mahkemesi kararlarının bariz bir takdir hatası içermesi durumunda anayasal bir
temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı
bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude
Yaşar, § 93; Cahit Tekin,
§ 88).
48. Başvurucuların ekli tablonun
C sütununda yakınlık derecesi belirtilen kişilerin terör nedeniyle
yaralanmasından kaynaklanan güvenlik kaygısıyla köylerini terk ettikleri ve bu
çerçevede oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi
gerektiğini ileri sürdükleri ve belirtilen vakıaya ilişkin tutanaklar ile
soruşturma evrakını derece mahkemelerine ibraz ederek yerleşim yerini terör
olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeni ile terk ettikleri
noktasındaki özel durumlarının dikkate alınmasını talep ettikleri
anlaşılmaktadır.
49. Bu çerçevede bir kısım
başvurucunun kendisi ve bir kısım başvurucunun en yakın aile fertlerinden olan
ve ekli tablonun C sütununda hısımlık derecesi belirtilen Şamil İçyer’in ve M.İ.nin terör
nedeniyle yaralanması ve bu olaylar hakkında dosyalarındaki somut bulgular,
tespit tutanakları dikkate alındığında terör saldırısı neticesinde meydana
gelen yaralanmalar üzerine başvurucuların yerleşim yerlerinden ayrıldıkları
iddiası karşısında başvurucuların taleplerinin, 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilebilmesi için nesnel ölçütten yararlanılması tek başına yeterli
olmayıp yerleşim yerlerini terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle terk edip etmedikleri noktasında farklı bir
karine veya ölçüt arayışına girilmesi gerekmesine rağmen Derece Mahkemelerince
anılan incelemelerin yapılmadığı tespit edilmiştir. Talepler hakkında
değerlendirme yapılırken başvurucuların özel durumlarının incelenmesi; Kanun’un
amacının yanı sıra yakınları terör örgütü mensuplarınca öldürülen
başvurucuların, yerleşim yerlerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik
kaygısı ile terk edip etmedikleri konusundaki maddi vakıanın tespitine de uygun
görülmektedir.
50. Açıklanan nedenlerle
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
51. Başvurucular, başvuru
formlarında belirtikleri maddi tazminat miktarlarının kendilerine ödenmesine
hükmedilmesini talep etmişlerdir.
52. Mevcut başvurularda
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olduğundan 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın ilgili Mahkemelerine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
53. Anayasa Mahkemesinin maddi
tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri
maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır.
Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi
tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
54. Başvurucuların adli yardım
talepleri kabul edildiği ve ihlal kararı verildiği için yargılama giderlerinin
Maliye Hazinesi üzerinde bırakılmasına ve 1.800 TL vekâlet ücretinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların adli yardım
taleplerinin KABULÜNE,
B. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tarafsız mahkemede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Çelişmeli yargılanma ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman İdare Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuların tazminat
taleplerinin REDDİNE,
F. 1.800 TL vekâlet ücretinin
BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/1/2016
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
|
|
5
|
4
|
3
|
2
|
1
|
Sıra
|
|
|
|
2014/3429
|
2014/3427
|
2014/3425
|
2014/3422
|
2014/3374
|
Başvuru
Numarası
|
A
|
|
|
Abdülsamet İÇYER
|
Fadıl İÇYER
|
Hüsamettin İÇYER
|
Bahri İÇYER
|
Şamil İÇYER
|
Başvurucu
ve
T.C.
Kimlik No
|
B
|
|
|
Şamil İçyer’in kardeşi
|
Şamil İçyer’in kardeşi
|
M.İ’nin kardeşi
|
Şamil İçyer’in kardeşi
|
Kendisi
|
Mağdur ile Yakınlık Derecesi
|
C
|
|
|
3/7/2006
10.320
|
3/7/2006
10.318
|
3/7/2006
10.312
|
3/7/2006
10.324
|
3/7/2006
10.322
|
Komisyona Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt
Numarası
|
D
|
|
|
31/12/2010
2010/1-891
|
18/3/2011
2011/1-1233
|
31/12/2010
2010/1-892
|
18/3/2011
2011/1-1236
|
18/3/2011
2011/1-1237
|
Komisyon Karar Tarihi ve Numarası
|
E
|
|
|
28/4/2011
|
28/4/2011
|
28/4/2011
|
28/4/2011
|
28/4/2011
|
Dava
Tarihi
|
F
|
|
|
24/2/2012
|
25/11/2011
|
24/2/2012
|
25/11/2011
|
25/11/2011
|
Yerel Mahkeme
Karar Tarihi
|
G
|
|
|
31/1/2013
|
31/1/2013
|
31/1/2013
|
31/1/2013
|
31/1/2013
|
Temyiz Yolu Karar Tarihi
|
H
|
|
|
3/12/2013
|
3/12/2013
|
3/12/2013
|
3/12/2013
|
3/12/2013
|
Karar Düzeltme Yolu Karar Tarihi
|
I
|
|
|
7 yıl 5 ay
|
7 yıl 5 ay
|
7 yıl 5 ay
|
7 yıl 5 ay
|
7 yıl 5 ay
|
İdari ve Yargısal
Süreçte Geçen Toplam Süre
|
J
|