TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÖNÜL NEŞVAT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3648)
|
|
Karar Tarihi: 21/11/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Hikmet Murat
AKKAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Gönül NEŞVAT
|
Vekili
|
:
|
Av. İmran
YALÇIN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, eşe ait olan mesken üzerindeki ipoteğin kaldırılması
isteminin mahkeme tarafından reddedilmesinin aile hayatına saygı hakkını ihlal
ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucunun çocuklarının sahibi olduğu bir limited şirketin kullandığı kredi karşılığında, eşine ait
olan bir mesken kaydı üzerinde 28/10/2007 tarihinde kredi veren banka lehine
ipotek tesis edilmiştir.
9. Borcun ödenmemesi üzerine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla
2008 yılında icra takibi başlatılmıştır.
10. Bu arada alacaklı banka, alacağını 7/1/2010 tarihinde bir
başka anonim şirkete temlik etmiştir.
11. Başvurucu, ipotek tesisine rızası olmadığını belirterek
Aydın Aile Mahkemesinde, alacağı temlik alan anonim şirkete, kredi veren
bankaya, kredi kullanan limited şirkete ve eşine
karşı ipoteğin kaldırılması ile mesken kaydı üzerinde aile konutu şerhi
konulması için 27/8/2010 tarihinde dava açmıştır.
12. Mahkeme 15/3/2012 tarihli karar ile aile konutu şerhi
konulması talebi yönünden davanın kabulüne, ipoteğin kaldırılması istemi
yönünden ise davanın reddine esastan karar vermiştir. Mahkemenin ipoteğin
kaldırılması istemini reddederken tapu kaydında aile şerhinin bulunmadığı ve
ipotek tesis edilirken diğer eşin açık rızasının bulunmasının herhangi bir
şekle tabi olmadığı gerekçesine dayandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca borçlu
şirketin hissedarları olan kişilerin aynı zamanda başvurucunun çocukları olması
nedeniyle borçlardan ve davanın açıldığı zaman dilimini dikkate alarak ipotek
işleminden haberinin olduğu kabul edilmiştir. Somut olayda alacaklı şirketin
2008 yılında gönderdiği ihtarnamenin aynı evde ikametgah
sahibi olan başvurucuya tebliğ edildiği de dikkate alınarak ve bankanın iyi
niyetli olduğu düşüncesiyle ipotek şerhinin kaldırılması istemi reddedilmiştir.
13. Temyiz incelemesi sonucunda söz konusu karar, Yargıtay 2.
Hukuk Dairesinin 27/5/2013 tarihli kararıyla onanmıştır. Başvurucunun karar
düzeltme talebi, aynı Dairenin 23/12/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
14. Ret kararı başvurucuya 10/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiş,
7/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 21/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu'nun 194. maddesinin ailehayatını koruma altına
aldığını, ipotek tesis edilen meskenin baştan beri aile konutu olduğunun kabul
edildiğini, Kanun'daki düzenlemenin emredici olduğunu, aynı zamanda ilgili
mevzuatta eşin açık rızasından bahsedildiğini, açık rızanın meskenle ilgili
sözleşmenin şekline uygun yapılması gerektiğini, davanın reddedilmesi nedeniyle
adil yargılanma ve aile hayatına saygı haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasanın
20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme
hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
18. Anayasa’nın 41. maddesi şöyledir:
“Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler
arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle
ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını
sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma,
yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan
ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı
çocukları koruyucu tedbirleri alır.”
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu tarafından adil yargılanma
hakkının da ihlal edildiği belirtilmiş olmakla birlikte, iddialarının mahiyeti
gereği başvurunun aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmesi uygun
görülmüştür.
20. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir
(Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
21. Aile yaşamına saygı hakkı kapsamında devlet için söz konusu
olan yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden kaçınmakla
sınırlı olmayıp öncelikli olan bu negatif yükümlülüğe ek olarak aile yaşamına
etkili bir biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri de
içermektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler
alanında olsa da aile yaşamına saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını
zorunlu kılar (Murat Atılgan, B.
No: 2013/9047, 7/5/2015, § 26).
22. 4721 sayılı Kanun'un, 194. maddesinde yer verilen hükümlerle
ailenin yaşam merkezi hâline getirdiği ve kaybı hâlinde aile bireylerinin
barınma hakları ile aile ilişkilerinin sürdürülebilirliğinin tehlikeye gireceği
konut bağlamında birtakım koruyucu düzenlemeler getirilerek bu düzenlemeler
vasıtasıyla aile yaşamının korunmasının amaçlandığı görülmektedir. Aile
hayatına saygı hakkının etkin şekilde kullanımı ve korunması hususundaki pozitif
yükümlülükler çerçevesinde getirilen söz konusu düzenleme ile aile hayatına
saygı hakkının etkin şekilde korunması ve bu kapsamda aile ilişkilerinin
sürdürülebilirliğinin sağlanması hususunda gerekli yasal altyapının
oluşturulduğu görülmektedir (Melahat Karkin [GK],
B. No: 2014/17751, 13/10/2016, § 59).
23. Bununla birlikte söz konusu yükümlülükler, belirtilen
düzenlemelerin hayata geçirilmesi ile tamamlanacağından, özellikle özel hukuk
kişileri arasındaki uyuşmazlıklar açısından temel hakların söz konusu
ilişkilerin yorumlanmasında da gözönünde
bulundurulması, gerekli usule ilişkin güvenceleri de haiz olan bir yargılama
yapılması, ayrıca yargı makamları tarafından Anayasa hükümlerinde ifade edilen
değerlerin özel hukukun hüküm ve kavramlarının yorumlanmasında dikkate alınması
gerekmektedir (Melahat Karkin,
§ 60).
24. Mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları çözmek öncelikle
derece mahkemelerinin yetki ve sorumluluk alanındadır. Olayın tüm tarafları ile
doğrudan temas hâlinde bulunan derece mahkemelerinin olayın koşullarını
değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu da tartışmasızdır.
Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun temel hak ve özgürlüklere
etkilerini değerlendirmekle sınırlıdır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, derece
mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetleme ve özellikle mahkemelerin ilgili
mevzuat hükümlerini yorumlayıp uygularken Anayasa’nın 20. ve 41. maddelerindeki
güvenceleri gözetip gözetmediğini belirleme yetkisine sahiptir. Bu kapsamda
Anayasa Mahkemesinin görevi, aile konutu ve korunmasına ilişkin hükümlerin
yorumlanması ve uygulanması hususunda derece mahkemelerinin yerini almak
olmayıp kamusal makamların takdir hakları kapsamında aldıkları kararları aile
hayatına saygı hakkı bağlamında söz konusu olan güvenceler açısından
değerlendirmektir (Melahat Karkin, § 61).
25. Derece mahkemelerinin aile hayatı kapsamındaki ilişkilerin
sürdürülebilir ve etkili olmasını temin edecek şekilde hareket etmesi
zaruridir. Derece mahkemelerinin takdir yetkilerini makul ve sağduyulu bir
şekilde kullanıp kullanmadıkları hususunu özellikle değerlendirmek durumunda
olan Anayasa Mahkemesi takdiri haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin
ilgili ve yeterli olup olmadığını incelemektedir (Murat Atılgan, § 44; N.
Ö., B. No: 2014/19725, 19/11/2015, § 55).
26. Somut olayda başvurucunun eşine ait olan ve başvurucu ile
ailesi tarafından da kullanılan taşınmazda bir ipotek tesis edildiği, ipotekle
temin edilen borcun ödenmemesi üzerine ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile
takip işlemlerinin yürütüldüğü ve başvurucu tarafından söz konusu ipoteğin
kaldırılması talebiyle dava açıldığı anlaşılmaktadır. Yargılama sonucunda
taşınmazın aile konutu niteliğinde olduğu anlaşılmakla birlikte derece
mahkemesince tapuda malik olmayan diğer eşin açık rızasının bulunmasının
herhangi bir şekle tabi olmadığı, başvurucunun çocuklarının sahibi olduğu
davalı limited şirket için çekilen krediden üç yıl
sonra açılan davada başvurucunun aile konutu üzerindeki ipotek işleminden
haberdar olmadığı iddiasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu kabul
edilmiştir. Bunun sonucu olarak ipotek tesisine ilişkin işlemden önce
taşınmazın tapu kütüğünde "aile konutu" olduğuna ilişkin bir şerh
bulunmadığı, bu durumda davalı bankanın iyi niyetli olduğu ve ipotek verilmesi
işleminde başvurucunun açık rızasının bulunduğu kabulüyle ipoteğin kaldırılması
isteminin reddine karar verilmiştir.
27. Derece mahkemelerinin karar gerekçelerinin incelenmesinden
tarafların hukuki menfaatleri arasında bir dengeleme yapıldığı ve yargısal makamlarca
takdirlerinin gerekçelerinin ayrıntılı şekilde ortaya konduğu, bu kapsamda
kararlarda yer verilen tespit ve unsurlar itibarıyla aile hayatına saygı hakkı
yönünden yargısal makamların takdir yetkilerinin sınırının aşıldığına ilişkin
bir bulguya rastlanmadığı anlaşılmaktadır.
28. Açıklanan nedenlerle başvurunun, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
21/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.