TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FATMA SEVİNÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3795)
|
|
Karar Tarihi: 22/6/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Fatma SEVİNÇ
|
Vekili
|
:
|
Av. Coşkun DOĞRU
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 24/3/2003
tarihinde İzmir 5. Sulh Hukuk Mahkemesinde açtığı ortaklığın giderilmesi
davasının makul sürede sonuçlanmadığını, uzun süren dava nedeniyle taşınmazını
kullanmaktan mahrum kaldığını belirterek, adil yargılanma hakkının ve mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 13/3/2014 tarihinde
İzmir 10. Sulh Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca
21/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına ve dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
2/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 30/10/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 27/3/2003
tarihinde İzmir 5. Sulh Hukuk Mahkemesinde açtığı ortaklığın giderilmesi
davasında, iştirak halinde maliki olduğu taşınmazın idare ve tasarrufunda
anlaşmazlıklar bulunduğundan, taşınmaz üzerindeki ortaklığın aynen taksim
suretiyle giderilmesine, aynen taksim mümkün olmaması halinde ise taşınmazın
satılarak ortaklığın giderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
8. Başvurucu, 13/3/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
9. İzmir 5. Sulh Hukuk Mahkemesi,
18/12/2014 tarihli ve E.2003/370, K.2014/1056 sayılı kararı ile davanın
kabulüne, uyuşmazlık konusu taşınmazdaki ortaklığın satış yolu ile
giderilmesine hükmetmiştir.
10. İlk Derece Mahkemesi kararı
davalılarca temyiz edilmiş olup, temyiz incelemesi halen devam etmektedir.
B. İlgili
Hukuk
11. 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi; 22/11/2001 tarihli ve
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 642. maddesi.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
12. Mahkemenin 22/6/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 13/32014 tarih ve 2014/3795
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
13. Başvurucu, 24/3/2013
tarihinde İzmir 5. Sulh Hukuk Mahkemesinde açtığı ortaklığın giderilmesi
davasının makul sürede sonuçlanmadığını, uzun süren dava nedeniyle taşınmazını
kullanmaktan mahrum kaldığını belirterek adil yargılanma hakkı ve mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
14. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi
sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
15. Başvurucu, 24/3/2013 tarihinde İzmir 5. Sulh Hukuk
Mahkemesinde açtığı ortaklığın giderilmesi davasının makul sürede
sonuçlanmadığını, uzun süren dava nedeniyle taşınmazını kullanmaktan mahrum
kaldığını belirterek, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
16. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni
ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan
makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve
mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde
göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher
Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
17. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 41–45).
18. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, Sulh Hukuk Mahkemesi
nezdinde açılan ortaklığın giderilmesi davasının söz konusu olduğu görülmekle,
1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da yer
alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak
ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 49).
19. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih,
27/3/2003 tarihidir.
20. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 52).
21. Taşınmaz mal üzerinde
ortaklığın giderilmesine ilişkin davalarda görevli mahkeme 6100 sayılı Kanun’un
4. maddesine göre sulh hukuk mahkemeleridir. Yine 6100 sayılı Kanun’un 316.
maddesine göre, bu mahkemelerde basit yargılama usulüne göre yargılama
yapılmaktadır.
22. Basit yargılama usulü, 6100
sayılı Kanun’un 316. maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça
belirtilen bazı davalarda uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve
çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir
inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir
yargılama usulüdür (Nesrin Kılıç,
B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
23. 6100 sayılı Kanun’un 316.
maddesi ve devamı maddelerinde yer alan bu usulde davalar, mahkemeye sunulan
dilekçe ile açılmakta ve davalının, dava dilekçesinin kendisine tebliğinden
itibaren iki hafta içinde cevap dilekçesini mahkemeye sunması gerekmektedir. Bu
süre bir defaya mahsus olmak üzere en fazla iki hafta uzatılabilmektedir. Basit
yargılama usulünde cevaba cevap ve ikinci cevap aşamaları bulunmamaktadır.
Mahkemeler, 6100 sayılı Kanun’un 320. maddesine göre mümkünse tarafları
duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verirler. Duruşmalı yargılamada
aynı maddeye göre mahkemelerin, tahkikatı ilk duruşma hariç, kural olarak iki
duruşmada tamamlaması ve duruşmalar arasındaki sürenin de bir aydan uzun
olmaması gerekmektedir. Ancak istisnai hallerde ikiden fazla duruşma yapılabileceği
gibi, duruşma araları da bir aydan fazla tutulabilmektedir.
24. Bu şekilde kanun koyucu,
ortaklığın giderilmesi davalarının, bu uyuşmazlıklara bakmakla görevli
mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde
sonuçlandırılmasını amaçlamıştır.
25. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun başvurucunun, davalılar ile
iştirak halinde malik oldukları taşınmazın idaresi ve tasarrufunda
anlaşmazlıklar yaşanması nedeniyle taşınmaz üzerindeki ortaklığın giderilmesi
talebi olduğu, yargılamaya başlayan İzmir 5. Sulh Hukuk Mahkemesinin, İzmir 1.
Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen ve başvuru konusu dava ile ilgisi bulunan
E.2006/474 sayılı dava dosyasının sonuçlanmasından sonra, 18/12/2014 tarihinde
davanın kabulüne hükmettiği, kararın temyiz incelemesinin halen devam ettiği
belirlenmiştir.
26. 6100 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (Güher Ergun ve Diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
27. Başvuruya konu ortaklığın giderilmesi davasının
incelenmesinde; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, yargılamanın niteliği,
maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller
gibi kriterler dikkate alındığında başvuruya konu yargılamanın karmaşık
nitelikte olduğu anlaşılmışsa da somut başvuru açısından, daha önce verilen
kararlar dışında farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, söz
konusu on iki yılı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
28. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
29. Başvurucu ayrıca, uzun süren
yargılama nedeniyle taşınmazı üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlandığını
belirterek, mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişse de başvurucunun
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde yukarıda yer verilen
tespitler ışığında, mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının
ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
30. Başvurucu, adil yargılanma
hakkının ihlal edilmesi nedeniyle 20.000,00 TL manevi tazminata, mülkiyet
hakkının ihlal edilmesi nedeniyle maddi tazminata hükmedilmesini talep
etmiştir.
31. 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Kararlar” kenar
başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
32. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin on iki yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 8.750,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
33. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
34. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
35. Başvuruya konu yargılamanın
on iki yılı aşkın süredir devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma
hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan
bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede
sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin
ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 8.750,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin Yargıtaya
gönderilmesine,
22/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.