TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULMECİT ER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3825)
|
|
Karar Tarihi: 7/11/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Denizhan HOROZGİL
|
Başvurucu
|
:
|
Abdulmecit ER
|
Vekili
|
:
|
Av. İlhan ÖNGÖR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yargılamanın uzun sürmesi ve gizli tanık beyanın
hükme esas alınması nedeniyle adil yargılanma hakkının; başvurucunun farklı
tarihlerde belirli bir gruba cuma namazı kıldırmasının terör örgütü üyeliği
suçu bakımından mahkûmiyet hükmüne esas alınması nedeniyle din ve vicdan
özgürlüğünün; hukuka aykırı olarak tutuklama kararı verilmesi nedeniyle de kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 1965 doğumlu olup olayların meydana geldiği tarihte
Adana'da ikamet etmekte ve tuhafiye işleriyle uğraşmaktadır.
8. Başvurucu, PKK/KCK terör örgütüne üye olma suçunu işlediği
gerekçesiyle 8/9/2011 tarihinde gözaltına alınmış ve 11/9/2011 tarihinde
tutuklanmıştır. Daha sonra başvurucu hakkında, Adana Cumhuriyet Başsavcılığının
21/12/2011 tarihli iddianamesiyle PKK/KCK terör örgütüne üye olma suçundan kamu
davası açılmıştır.
9. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) savunmasını aldıktan
sonra 15/3/2012 tarihinde başvurucuyu tahliye etmiş; 17/1/2013 tarihinde,
başvurucunun PKK/KCK terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis
cezasıyla mahkûmiyetine hükmetmiştir.
10. Mahkeme, gerekçeli kararına iddianame ve sanık savunmalarını
özetleyerek başlamış; daha sonra PKK terör örgütünün alt yapılanması olan KCK'nın yapısını ve işleyişini kısaca açıklamıştır.
11. Mahkeme tarafından, PKK terör örgütünün amaçları
doğrultusunda yayın yapan bazı internet sitelerinde terör örgütü lideri
Abdullah Öcalan'ın demokratik çözüm çadırı
adı altında çadırlar kurulması talimatı verdiği ve bu doğrultuda 22/3/2011
tarihinde Adana'nın Şakirpaşa-Ova Mahallesi içinde
çadır kurulduğu belirtilmiştir. Yine PKK terör örgütünün amacı doğrultusunda
yayın yapan bazı internet sitelerinde 2011 yılının Mart ve Nisan aylarında
yayımlanan iki haberde terör örgütü lideri Abdullah Öcalan tarafından verilen
talimat üzerine sivil itaatsizlik eylemlerine başlandığı ve bu kapsamda cami,
okul, hastane gibi kamu kurum ve kuruluşlarına alternatif olarak "sivil cuma namazı", "sivil 23 Nisan", "sivil sağlık taraması" vb. eylemler
yapıldığı ifade edilmiştir.
12. Mahkemenin gerekçeli kararında başvurucuya ilişkin yapılan
değerlendirmeler ise özetle şöyledir:
i. Adana'nın Ova Mahallesi'nde bulunan boş bir arsa içinde demokratik çözüm çadırı adı altında
kurulan çadırda 22/4/2011 tarihinde yaklaşık yüz elli kişinin katılımıyla
"sivil cuma namazı"
kılındığı ve namazı başvurucunun kıldırdığı tespit edilmiştir. Yine aynı gün
PKK terör örgütünün amacı doğrultusunda yayın yapan internet sitesinde "Onbinler 'Sivil Cuma Namazı'na
durdu" başlıklı haber yapıldığı ve haberin içinde namazı
kıldıran kişi olarak başvurucunun da isminin yer aldığı belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun 29/4/2011, 13/5/2011, 8/7/2011 ve 12/8/2011
tarihlerinde farklı yerlerde "sivil
cuma namazı" adı altında namaz kıldırdığı tespit edilmiştir.
Başvurucunun 12/8/2011 tarihinde kıldırdığı cuma namazına ilişkin olarak yine
PKK terör örgütünün amacı doğrultusunda yayın yapan internet sitesinde haber
yapılmıştır. Haberde namaz öncesi M.K.nın hutbe
verdiği ve hutbede "...İran ve Türkiye
Kandil'e saldırarak günahsız insanları öldürüyor. Türkiye Başkanı gidip
Suriye'ye iç işlerine karışıyor. Önce gelsin kürtlerin
sorunlarını çözsün. Çünkü kürt halkının çocukları gün
geçtikçe ölüyor..." şeklinde ifadeler kullandığı, ardından cuma
namazını başvurucunun kıldırdığı belirtilmiştir.
iii. Başvurucu ile ilgili olarak soruşturma evresinde Cumhuriyet
savcısı, kovuşturma evresinde ise Mahkeme tarafından gizli tanık dinlenmiştir.
Kovuşturma evresinde gizli tanık dinlenmeden önce taraflara gizli tanığa
yöneltmek istedikleri soruları bildirmeleri için on günlük süre verilmiş, bu
suretle celse arasında Mahkemece Cumhuriyet savcısı huzurunda dinlenen ve
taraflarca bildirilen soruların sorulduğu gizli tanığın beyanı daha sonra
celsede tüm taraflara okunmuş ve diyecekleri sorulmuştur. Gizli tanığın
Cumhuriyet savcısı huzurunda alınan ifadesi şu şekildedir:
"KCK Kandil odaklı
şehirlerdeki PKK yapılanmasının illegal sivil uzantısıdır... KCK bir devlet
modeli gibi faaliyet göstermektedir, yani yasama, yürütme ve yargı güçleri
bulunmaktadır. Yasama, Kandilde KONGRA-GEL denen Halk Kongresi eliyle yürütülür
ve alınan kararlar yürütme organı eliyle gerçekleştirilir. Yürütmenin altında
kent konseyi, kent konseyinin altında il ve ilçe konseyleri, il ve ilçe
konseylerinin altında mahalle komiteleri, mahalle komitelerinin altında sokak
komiteleri, sokak komitelerinin altında hane komiteleri vardır. Yargı, Halk
Mahkemeleri adıyla yürütülmektedir. Halk arasında meydana gelen olaylara bu
mahkeme bakar, bu mahkeme kişilere ceza verme yetkisine sahiptir. KCK, Türkiye
yapılanmasında 5 ayrı bölgeye ayrılmıştır. Bu bölgelerden bir tanesi de
Çukurova bölgesinde Adana, Mersin, Malatya, K.Maraş,
Hatay, G.Antep illeri dahildir. Adana’da KCK
faaliyetleri kapsamında Yürütmeye bağlı olarak... İnanç Komitesinde; 1-) M.B.,
2-) M.K., 3-) Abdulmecit ER, 4-) M.E.O., 5-) H.G.,
6-) İ.T. bulunmaktadır... Bana burada (18) rakamı ile gösterilen şahıs Abdulmecit ER'dir. Kendisi sivil
itaatsizlik adı altında müzahir kitleye namaz kıldırır. MELE olarak bilinir.
İnanç komitesinde yer alır, halkı devlete karşı kışkırtır."
iv. Gizli tanık kovuşturma evresinde alınan ifadesinde de
Cumhuriyet savcılığında verdiği ifadeyi aynen tekrar ettiğini beyan ederek
başvurucunun inanç komitesinde olduğunu ve bazı mahallelerde birkaç kez namaz
kıldırdığını ifade etmiştir.
v. Başvurucu hakkında iletişimin dinlenmesi ve kayda alınması
tedbiri uygulanmıştır. Başvurucunun yapmış olduğu telefon görüşmelerinde "...bizi oraya yönlendirdiler...",
"...hatta başkanlığımız da ayrı bir
camide namaz kılmamızı söyledi...", "...zaten parti bu kararı almış..."
şeklinde konuşmalar yaptığı tespit edilerek başvurucunun KCK yapılanması
tarafından "sivil imam"
olarak atandığı ve bu görevlendirme doğrultusunda hareket ettiği
belirtilmiştir.
vi. 27/8/2011 tarihinde başvurucu ile R.B. arasında geçen
telefon görüşmesi kapsamında Mahkemece başvurucunun KCK adına para topladığı
sonucuna varılmıştır. Kararda başvurucunun bu yönde yaptığı telefon
görüşmelerine yer verilmiştir.
vii. Başvurucunun ikametinde yapılan aramada iki terör örgütü
mensubunun yer aldığı 1 adet fotoğraf, biri kadın olmak üzere toplam sekiz
örgüt mensubunun yer aldığı 1 adet fotoğraf, PKK terör örgütünün propagandasını
içerir Kürtçe içerikli toplam 10 adet müzik dosyasının bulunduğu hafıza kartı,
içinde terör örgütünün propagandası içerir çok sayıda metin, fotoğraf ve
resimlerin bulunduğu hard diskin ele geçirildiği belirtilmiştir.
13. Mahkeme, başvurucu hakkında PKK/KCK silahlı terör örgütü
üyesi olma suçundan verdiği mahkûmiyet kararında başvurucunun KCK yapılanması
içinde faaliyet gösterdiğini belirtmiştir. Yine Mahkeme, başvurucunun KCK
Sözleşmesi'nin Altıncı Bölümü içinde bulunan 23. maddesindeki "mahalle yürütmesi (komisyonu)"
yapılanması ve aynı Sözleşme'nin üçüncü bölümünde düzenlenen "azınlıklar ve inanç komitesi"
çerçevesinde imam olmadığı hâlde Türkiye Cumhuriyeti resmî imamlarına
alternatif niteliğinde "sivil imam"
olarak eylem ve faaliyetlerde bulunduğunu ifade etmiştir.
14. Mahkemece sanık hakkında verilen mahkûmiyet hükmü, Yargıtay
9. Ceza Dairesi tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucu 29/11/2013
tarihinde onanarak kesinleşmiştir.
15. Başvurucu, Yargıtay ilamından 10/3/2014 tarihinde haberdar
olduğunu belirtmiştir.
16. Başvurucu 19/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Metin Birdal ([GK], (B. No: 2014/15440, 22/5/2019, §§ 28-39)
ve Levon Berç Kuzukoğlu
ve Ohannes Garbis Balmumciyan ([GK], (B. No: 2014/17354, 22/5/2019, §§ 46-48)
başvuruları hakkında verilen kararlar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 7/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
20. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma (Değişik ibare:
3.10.2001-4709/14 md.) ile adil yargılanma hakkına
sahiptir."
21. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerektiğine
dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu konuda
kararlar verilmiştir (Güher Ergun ve
diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013; Güher Ergun ve Tosun Tayfun Ergun, B. No: 2012/12,
17/9/2013). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus
bulunmamaktadır.
22. Somut olayda başvurucunun 8/9/2011 tarihinde gözaltına
alınmasıyla başlayan yargılama süreci 29/11/2013 tarihinde Yargıtay tarafından
verilen onama kararı ile sonlanmıştır.
23. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde davanın iki dereceli bir yargılama sisteminde toplam
2 yıl 2 ay 21 gün sürdüğü, yargılama sürecinin bütünü dikkate alındığında
başvurucunun haklarını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
24. Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma
Hakkına İlişkin Diğer İhlal İddiaları
a. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; gizli tanığın beyanlarının tek başına hükme esas
alınamayacağını ve gizli tanık beyanları arasında çelişkiler bulunduğunu, bu
nedenle yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
26. Başvuru formu ve ekli belgelerde başvurucu tarafından
tanığın gizli olarak dinlenmemesi gerektiğine ilişkin herhangi bir açıklamada
bulunulmamıştır. Bu kapsamda başvurucunun tanık
sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiası bulunmadığı gibi tanığın gizli tanık statüsünde dinlenmesine de
herhangi bir itirazının olmadığı anlaşılmıştır.
27. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
28. Başvurucunun iddialarının özünün derece mahkemeleri
tarafından hukuk kurallarının ve delillerin değerlendirilmesinde ve
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmü ise gizli
tanık beyanının yanı sıra iletişimin dinlenmesi kayıtlarına, başvurucunun
"sivil cuma namazları"
kıldırması eylemlerine, arama ve el koyma tutanaklarına ve PKK terör örgütünün
amacı doğrultusunda yayın yapan internet sitelerinde yer alan somut haberlere
dayandırılmıştır.
29. Bu kapsamda başvuru konusu dava incelendiğinde dava konusu
yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi,
hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan
sonucun adil olup olmaması hususunda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren bir durum tespit edilmemiştir.
30. Açıklanan gerekçelerle kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu anlaşılan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Din ve Vicdan
Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu; İslam dininin Şafii mezhebine mensup olduğunu,
yıllardır kendi mahallesinde bu mezhebe mensup kişilere namaz kıldırdığını, bu
mezhep farklılığı ve bir siyasi partinin "sivil
cuma namazı" adı altında yaptığı toplumsal muhalefet nedeniyle
terör örgütü üyeliğinden ceza aldığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca, hiçbir
şiddet eylemi içermeyen ibadet, eylem ve düşünce açıklamasının suç vasfına
dönüştürülemeyeceğini ifade ederek din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
32. Anayasa Mahkemesi Metin
Birdal kararında, kişilerin
anayasal hak ve özgürlükler kapsamında kalan faaliyetlerinin mahkûmiyet
kararlarında delil olarak kullanılmasının bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükler üzerinde caydırıcı etki yaratabileceğini, dolayısıyla bu konunun
Anayasa Mahkemesinin ilgi alanında kaldığını ifade etmiştir (Metin Birdal, § 48). Bu kapsamda başvurucunun "sivil cuma namazı" kıldırmış
olmasının terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünde delil
olarak kullanılması da din ve vicdan özgürlüğü üzerinde caydırıcı etki
doğurabileceğinden başvurucunun Anayasa'nın 24. maddesinde koruma altına alınan
hakkına bir müdahalede bulunulduğu kabul edilmelidir.
33. Somut olayda, başvurucunun "sivil
cuma namazı" kıldırmış olmasının terör örgütüne üye olmak
suçundan verilen mahkûmiyet hükmünde delil olarak kullanılmasının, kamu
güvenliği ve suçların önlenmesine yönelik çalışmaların bir parçası olduğu
açıktır. Bu anlamda, Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı ile
maddi ve manevi varlığın korunması hakkı din ve vicdan özgürlüğünün doğal
sınırlarını oluşturmaktadır (bkz. Esra Nur
Özbey, B. No: 2013/7443, 20/5/2015, §§ 69-75). Sonuç olarak somut
olayda din ve vicdan özgürlüğüne yapılan müdahalenin Anayasa’nın kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığının korunmasına ilişkin 17. maddesinin
birinci fıkrası kapsamında kişilerin yaşamının, maddi ve manevi varlığının korunması
meşru amaçlarını taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bundan sonra başvuru konusu
müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı
değerlendirilecektir.
a. Müdahalenin Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
34. Temel hak ve özgürlüklerin koruması altında bulunan bir
eylemin terör örgütüne üye olmak suçunun mahkûmiyetinde delil olarak
kullanılması suretiyle temel hak ve özgürlüklere yapılan bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılaması gerekir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan bir
müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir
(zorunlu toplumsal ihtiyaç testine ilişkin açıklamalar için bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, §§ 51, 53-55, 57; Mehmet Ali Aydın,
B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68;Ferhat
Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, §§ 45, 46; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128,
7/7/2015, § 51).
b. Somut Olayın
Değerlendirilmesi
35. Terör örgütüne üye olma suçu, üye ve hatta örgüt henüz bir
suç işlememiş olsa dahi örgütün toplum için yarattığı tehlikeyi cezalandıran ve
bu yönüyle bir yandan da örgüt faaliyetleri kapsamında suç işlenmesini
engelleme amacı taşıyan bir suç türüdür (Metin
Birdal, §§ 60, 61).
36. Bireysel başvuru yolunda Anayasa Mahkemesinin görevi bir
yargılamanın sonucu itibarıyla adil olup olmadığını değerlendirmek değildir.
Dolayısıyla başvurucu hakkında isnat edilen terör örgütü üyesi olma suçunun
sübuta erip ermediği veya toplanan delillerin suçun sübutu için yeterli olup
olmadığı meselesi, ilkesel olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır (Metin Birdal, § 47; ayrıca bkz. Yılmaz
Çelik [GK], B. No: 2014/13117, 19/7/2018, § 45; krş. Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428,
17/7/2018, § 65). Bundan başka bir ceza yargılamasında hangi delillerin hükme
esas alınabileceği meselesi de esas itibarıyla Anayasa Mahkemesinin görev
alanının dışındadır (Türk Ceza Muhakemesi Hukuku uygulamasına ilişkin bazı
değerlendirmeler için bkz. Metin Birdal,
§§ 67-71).
37. Bir kişinin henüz başka bir suç işlemeden yalnızca terör
örgütüne üye olması nedeniyle cezalandırılabilmesi için yargılama makamlarının
o kişinin terör örgütüyle olan bağlarını ortaya koyması gerekir. Henüz ceza
kanunlarında tanımlanan bir suçu işlememiş olsa bile bir terör örgütü ile örgüt üyeliği olarak kabul edilecek
kuvvette bir bağın varlığının araştırılması bireylerin sahip olduğu fikirlerin,
bağlı oldukları toplumsal grupların ve ideolojilerinin, davranışlarının
anlamlarının ve bunların altında yatan saiklerin de
değerlendirilmesini gerektirebilir. Böyle bir değerlendirmenin örgütlere üye
olmak, toplantılara katılmak veya düşünce açıklamaları yapmak gibi kişilerin
anayasal haklar kapsamında koruma altında bulunan eylemlerini de kapsadığı
durumlarda başta ifade, örgütlenme, din ve vicdan özgürlükleri ile toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı olmak üzere temel haklar üzerinde ciddi bir
baskı oluşturabilecek potansiyele sahip olduğu açıktır (Metin Birdal, §§ 63, 64).
38. Kişilerin anayasal hak ve özgürlükler kapsamında kalan
faaliyetlerinin terör örgütünün üyesi olma suçundan verilen mahkûmiyet
kararlarının delili olarak kullanılmasının temel haklar üzerinde yaratacağı
caydırıcı etki nedeniyle -devletin toplumu terör örgütlerinin faaliyetlerine
karşı korumak şeklindeki pozitif yükümlülüğünün bir sonucu olarak- insanların
terörsüz bir ortamda yaşama hakkı ile bu süreçte bireylerin potansiyel olarak
etkilenebilecek temel hakları arasında adil bir denge kurulmalıdır (Metin Birdal, § 65).
39. Söz konusu dengenin sağlandığının kabul edilebilmesi için
derece mahkemelerinin kişilerin anayasal hak ve özgürlükler kapsamında kalan
faaliyetlerini terör örgütü üyesi olma suçundan verilen mahkûmiyet kararlarında
delil olarak kullanılmalarının zorunlu bir ihtiyacı karşıladığını göstermeleri
gerekir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin benzer başvurulardaki denetimi temel
haklara bu şekilde yapılan müdahalenin zorunlu bir ihtiyacı karşıladığının
ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterilip gösterilemediği ile sınırlı
olacaktır (Metin Birdal, § 72).
40. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruda başvurucunun
toplantı ve ifade özgürlüklerine yapılan müdahalelerin gerçekten toplumsal bir ihtiyaca cevap verip vermediği
sorusuna cevap bulacaktır.
41. Başvuru konusu olayda ilk derece mahkemesi süreklilik,
çeşitlilik ve yoğunluk gösterdiği kabul edilen eylem ve davranışlarıyla şiddeti
ve demokratik olmayan yöntemleri benimseyen başvurucunun PKK terör örgütünün
üyesi olduğu kanaatine ulaşmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucu tarafından
sunulan bilgi ve belgeler ile derece mahkemelerince başvurucunun mahkûm
edilmesi için benimsenen gerekçeleri yukarıda yer verilen ilkeler uyarınca bir
bütün olarak ve dikkatle incelemiştir.
42. Somut olayın koşullarında ilk derece mahkemesinin
başvurucuyu suç oluşturmadığı ve anayasal hakların kullanımından ibaret olduğu
ileri sürülen eylemleri nedeniyle mahkûm ettiği kabul edilmemiştir. İlk derece
mahkemesi diğer bazı deliller yanında örgütsel talimat ve iş bölümünün bir
gereği olarak "sivil cuma namazı"
adı altında birden fazla kez namaz kıldırmış olmasını başvurucunun örgüt
üyeliğini açıklayan ve eylemlerinin sürekliliğini gösteren deliller olarak
kullanmıştır (krş. Metin Birdal,
§ 76).
43. Nitekim ilk derece mahkemesi; mahkûmiyet hükmünde bir gizli
tanığın başvurucu hakkındaki ifade ve teşhisine, başvurucunun yapmış olduğu
telefon görüşmeleri ile ikametinde yapılan arama sonucu ele geçirilen örgütsel
doküman ve dijital materyallere de dayanmıştır. Asıl mesleği imamlık olmayan ve
tuhafiye işleriyle uğraşmakta olan başvurucu, Abdullah Öcalan'ın talimatlarıyla
2011 yılının Nisan ayından Ağustos ayına kadar geçen sürede birçok kez örgütün
görüşlerinin aktarılması ve taban kazanılması amacıyla düzenlenen "sivil cuma namazlarında" imamlık
yapmıştır. Yine PKK terör örgütünün amaçları doğrultusunda yayın yapan internet
siteleri bu namazları propaganda hâline getirerek haberleştirmiştir. Bu
haberlerde namazı kıldıran kişi olarak başvurucunun ismine de yer verilmiş,
kıldırdığı bir namaz öncesi verilen hutbede Türkiye Cumhuriyeti'nin haksız
biçimde Kandil'e saldırarak oradaki günahsız insanları öldürdüğünden
bahsedilmiştir. Son olarak Mahkemenin telefon görüşmeleri kapsamında
başvurucunun KCK adına para topladığı yönündeki tespitine başvurucu tarafından
temyiz dilekçesinde veya başvuru formunda herhangi bir itirazda
bulunulmamıştır.
44. Bu itibarla ilk derece mahkemesi, başvurucunun KCK
yapılanması içindeki inanç komitesi faaliyetlerinin ve "sivil cuma namazları" kıldırma
eylemlerinin onun PKK terör örgütünün hiyerarşik yapılanmasına kendi isteğiyle
ve bilerek dâhil olduğuna dair bilgileri doğrular ve tamamlar nitelikte
olduğunu ilgili ve yeterli biçimde ortaya koymuştur. Bu şekilde Mahkeme,
başvurucunun şikâyetine konu eylemlerinin mahkûmiyet hükmünde delil olarak
kullanılmasının acil bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını göstermiştir.
45. Sonuç olarak başvurucunun din ve vicdan özgürlüğüne yapılan
müdahale demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı bir müdahale olarak
değerlendirilemez.
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda müdahalenin
meşru olduğu açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun din ve vicdan
özgürlüğünün ihlal edildiğine dair başvurusunun bir ihlal bulunmadığı açık
olduğundan açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
C. Kişi Özgürlüğü ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
48. Başvurucu; hakkında verilen tutuklama kararında kanun
değişiklikleri, emsal kararlar ve yüksek mahkeme içtihatlarının gözönüne alınmadığını, bu nedenlerle hukuka aykırı olarak
tutuklandığını iddia ederek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
49. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü
başvurulara ilişkin olarak birçok kararında zaman
bakımından yetkisiyle ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre
23/9/2012 tarihinden önce verilen bir kararla sona eren tutukluluk durumuna
ilişkin başvuruların zaman bakımından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında
kaldığı kabul edilmiştir (Osman Büyüksu, B. No: 2013/5512, 3/4/2014, §§ 20-24; Ali Öksüz, B. No: 2013/6065, 3/4/2014, §§
20-23; Cevdet Genç, B. No:
2012/142, 9/1/2014, §§ 24-29).
50. Somut olayda başvurucunun suç isnadına bağlı tutukluluk
durumu, tahliye edildiği 15/3/2012 tarihinde, yani bireysel başvuruların
incelenmeye başlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012 tarihinden önce sona
ermiştir.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
7/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.