TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
DİLEK GENÇ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3944)
|
|
Karar Tarihi: 1/2/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 3/5/2018-30410
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucular
|
:
|
1. Dilek GENÇ
|
|
|
2. Emine GENÇ
|
|
|
3. Esma GENÇ
|
|
|
4. Osman GENÇ
|
Vekili
|
:
|
Av. Nilgün KEPOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, batan bir yük gemisine yönelik arama kurtarma
faaliyetleri yürütmek üzere görevlendirilen botun hava koşulları ve denizin
durumu dolayısıyla batması sonucu bottaki personelin yaşamını yitirmesi
olayıyla ilgili olarak Kıyı Emniyeti Genel Müdürü hakkında soruşturma izni
verilmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 14/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2015/2824 numaralı bireysel başvuru dosyasının
2014/3944 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine,
incelemenin 2014/3944 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden
yürütülmesine karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde
beyanda bulunmuşlardır.
9. Birinci Bölüm tarafından 26/12/2017 tarihinde yapılan
toplantıda, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması
gerekli görülen başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 28.
maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar
verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
10. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
11. 4/12/2012 tarihinde Şile açıklarında seyreden bir
geminin batması üzerine olay yerine en yakın istasyon olan Şile'de konuşlu Kıyı
Emniyeti-7 hızlı tahlisiye botu (7 numaralı bot) ile başka bot ve römorkörler
olay yerinde arama kurtarma çalışmaları gerçekleştirmek üzere
görevlendirilmiştir.
12. Arama kurtarma çalışmalarına ilişkin yürütülen
operasyon; Genel Müdür S.O., Genel Müdür Yardımcıları Ü.A., C.A. ve B.O.Ö.,
Daire Başkanı A.D. ve L.K., İşletme Müdürü M.Ç, Şube Müdürü Vekili F.Ö.Ö.,
Başenspektör (denetçi) Vekili N.K. ve Kaptan B.B. tarafından imzalanan bir
tutanağa bağlanmıştır.
13. Saat 10.35'te 7 numaralı botun kaptanı R.Ç. hava muhalefeti
nedeniyle limandan çıkamadığını bildirmiştir. 11.40'ta 3 numaralı botun kaptanı
S.D. mürettebatın deniz tutması sonucu iş göremez hâle geldiğini, bu nedenle
istasyona geri döndüğünü, bir başka römorkörün gönderilmesi gerektiğini
bildirmiştir.
14. Saat 12.30'da 7 numaralı botun yedek vardiyası göreve
çağrılmış ve kişilerin beyanlarına göre saat 14.30 civarında vardiya değişimi
yapılmıştır. 7 numaralı botun yedek vardiyasında Kaptan C.Ö., Yağcı T.S., Usta
Gemici A.K. ve başvurucuların yakını Makinist M.G. görev yapmaktadır.
15. Dört kazazedenin olay mahallinden canlı olarak
kurtarıldığının rapor edilmesi üzerine saat 14.55'te operasyonu yürüten kriz
masası tarafından canlı kazazede bulunma olasılığının yüksek olduğu
belirtilerek 7 numaralı botun kaptanından çalışmalara katılması istenmiştir.
Kriz masasında tutulan tutanağa göre Kaptan C.Ö., havanın çok sert olduğunu
ancak kurtarma sahasına intikal etmeyi deneyeceğini bildirmiştir.
16. 7 numaralı bot saat 15.01'de hareket etmiş, saat
15.16'da botun makinelerinin durduğu bildirilmiş ve 15.21'de botun kayalıklara
çarparak parçalandığı anlaşılmıştır. A.K. kazadan sağ kurtarılmış, Kaptan C.Ö.,
Yağcı T.S., başvurucuların yakını Makinist M.G. ve personeli kurtarmaya çalışan
bir sivil hayatını kaybetmiştir.
17. Şile Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Kıyı Emniyeti
Genel Müdürlüğü personelinin hayatını kaybetmesi hususunda taksirle ölüme
sebebiyet verilip verilmediği ve taksir var ise kusurluların kimler olduğunun
kusur oranları ile birlikte tespit edilmesi için bir iş güvenliği uzmanı, bir
uzak yol kaptanı, bir gemi inşa ve yüksek makine mühendisinden oluşan üç
kişilik bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır.
18. Bilirkişi heyeti tarafından havanın, denizin,
personelin ve botun durumu değerlendirilmiş; kılavuzlara göre 4,5 metreden
fazla dalga yüksekliği bulunması hâlinde botun seyrinin güvenliği olmadığı,
kazanın olduğu gün ise dalga yüksekliğinin 5 metreyi bulduğu, bir başka ifade
ile 7 numaralı botun mevcut deniz ve hava koşullarında seyre uygun olmamasına
karşın denize açılması konusunda görevlendirildiği tespit edilmiştir. Botun
motorunun stop etmesinin sebebi ise botun olması gerekenden yüksek hızda
seyretmesi sonucu dalga tepesinden atladığında su jetinin su ile temasının
kesilmesi olarak belirtilmiştir. Anılan raporda; meydana gelen kaza ve ölüm
olayında asli unsurun hava koşulları olduğu, Makinist M.G.nin %10, kaptan
C.Ö.nün %40, hava ve deniz durumu ile dalga yüksekliği gözönüne alındığında
römorkör ve helikopterler yerine göreve uygun olmayan tahlisiye botlarını
görevlendiren kişi veya kişilerin %50 görev kusuru bulunduğu belirtilmiştir.
19. Şile Cumhuriyet Başsavcılığınca, taksirle birden
fazla kişinin ölümüne görev sebebiyle neden olmak suçu isnadıyla 4/12/2012
tarihinde gerçekleştirilen operasyonu bizzat yürüten ve tutulan tutanakta
imzası bulunan Genel Müdür dâhil on bir kişi hakkında soruşturma izni verilmesi
Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığından talep edilmiştir.
20. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı
müfettişlerince hazırlanan 22/6/2013 tarihli ön inceleme raporunda; personelin
tamamı hakkında 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun kapsamında soruşturma izni talebinde
bulunulmuş ise de Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğünün bir kamu iktisadi teşekkülü
olması nedeniyle kurum personelinin 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname (KHK) kapsamında yer aldığı, söz konusu KHK'nın 11.
maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi gereği Genel Müdür dışındaki personel
hakkında soruşturma izni alınmasına gerek bulunmadığı ve resen soruşturma
yürütülebileceği, değerlendirmenin Genel Müdür S.O. hakkında yapılacağı
belirtilmiştir.
21. Yapılan inceleme sonucunda 1, 3, 4 numaralı botlar
ile kaza sonucu batan 7 numaralı botun anılan botlar için tespit edilen rüzgâr
ve dalga durumu sınırları dışında denize açıldığının anlaşıldığı, tecrübe ya da
beceri noksanlığı veya mazaret bulunmamasına karşın 7 numaralı botun
vardiyasının neden değiştirildiğinin tespit edilemediği ve denize açılması yönünde
kaptanın zorlandığına yönelik bulgular saptandığı belirtilerek taksirle birden
fazla kişinin ölümüne görev nedeniyle sebep olma suçunun işlendiğine dair ciddi
tespit ve emarelere rastlandığı, diğer kişiler hakkında resen işlemde bulunma
yetkisi Şile Cumhuriyet Başsavcılığının takdirinde olmak üzere Kıyı Emniyeti
Genel Müdürü S.O. hakkında soruşturma izni verilmesinin icap ettiği kanaati
bildirilmiştir.
22. 24/6/2013 tarihinde Ulaştırma Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı tarafından; seyir emniyeti ve gemi kurtarma ile ilgili her
türlü hizmeti ifa etmenin ve denizde can tehlikesine uğramış kimselere yardım
etmenin Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğünün asli görevi olduğu, teknenin denize ve
yola elverişli durumda olduğu, botun seyir yapmasına mâni bir havanın olmadığı,
ayrıca geminin, yolcunun ve mürettebatın emniyetinin sağlanması yönünde karar
alma ve uygulama noktasında kaptanın bütün kurallar ve emirlerin üzerinde yetki
ve sorumluluğa sahip olduğu gerekçeleriyle Kıyı Emniyeti Genel Müdürü S.O.
hakkında soruşturma izni verilmemesine karar verilmiştir.
23. Şile Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan
itiraz, Ankara Bölge İdare Mahkemesince 4/12/2013 tarihinde ön inceleme raporu
ve eki belgelerin hazırlık soruşturması yapılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlikte
olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
24. Şile Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 15/5/2014
tarihinde, soruşturma izni verilmemesinden dolayı soruşturma yapılması
imkânının bulunmaması nedeniyle şüpheli S.O. hakkında kamu adına takibata yer
olmadığına karar verilmiştir. Anılan karar, İstanbul Anadolu 5. Sulh Ceza
Hâkimliğinin 17/11/2014 tarihli itirazın reddi kararıyla kesinleşmiştir.
25. Başvurucular, soruşturma izni verilmemesi kararına
karşı yapılan itirazın reddi kararının 14/2/2014 tarihinde Mahkeme Kaleminde
öğrenilmesinin ardından 14/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
Başvurucular, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın
reddi kararının 16/1/2015 tarihinde tebliğ edilmesinin ardından otuz günlük
başvuru süresi içinde 16/2/2015 tarihinde ikinci bir başvuru yapmışlardır.
Anılan başvuruların birleştirilmesine karar verilmiştir.
26. Tutanak mümzi diğer on kişi hakkında İstanbul Anadolu
1. Ağır Ceza Mahkemesinde taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma suçundan
kamu davası açılmış olup yargılama devam etmektedir. Anılan yargılama sırasında
sanıklardan Ü.A. ve B.O. Ö.nün suç tarihinde yönetim kurulu üyesi olarak görev
yaptığı anlaşılmış olup soruşturma izni alınması için talepte bulunulmuş ve bu
sanıklar yönünden davanın durdurulmasına karar verilmiştir. Ulaştırma
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca 8/3/2016 tarihinde, anılan kişiler
yönünden soruşturma izni verilmemesine karar verilmiş olup soruşturma izni
verilmemesine ilişkin kararın kesinleşmesinin beklendiği anlaşılmaktadır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
27. Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü Ana Statüsü'nün "Hukuki
Bünye" başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"1. Bu Ana Statü ile teşkil olunan
“Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü” Tüzel Kişiliğine sahip, faaliyetlerinde özerk
ve sorumluluğu sermayesi ile sınırlı bir Kamu İktisadi Kuruluşudur.
...
6. Kuruluşun ilgili olduğu bakanlık
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığıdır."
28. 399 sayılı KHK'nın 11. maddesinin birinci fıkrasının
(d) bendi şöyledir:
"Teşebbüs genel müdürü ve yönetim
kurulu üyelerinin görevlerini icra sırasında işledikleri suçlardan dolayı
yargılanmaları, ilgili bakanın iznine bağlı olup; bu konuda Memurlar ve Diğer
Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır."
29. 4483 sayılı Kanun'un "Amaç" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı, memurlar ve
diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı
yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek
usulü düzenlemektir."
30. 4483 sayılı Kanun'un "Ön inceleme" kenar
başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"İzin vermeye yetkili merci, bu
Kanun kapsamına giren bir suç işlediğini bizzat veya yukarıdaki maddede yazılı
şekilde öğrendiğinde bir ön inceleme başlatır."
31. 4483 sayılı Kanun'un "Ön inceleme yapanların
yetkisi ve rapor" kenar başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Ön inceleme ile görevlendirilen
kişi veya kişiler, bakanlık müfettişleri ile kendilerini görevlendiren merciin
bütün yetkilerini haiz olup, bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununa göre işlem yapabilirler; hakkında inceleme yapılan
memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesini de almak suretiyle yetkileri
dahilinde bulunan gerekli bilgi ve belgeleri toplayıp, görüşlerini içeren bir
rapor düzenleyerek durumu izin vermeye yetkili mercie sunarlar. Ön inceleme
birden çok kişi tarafından yapılmışsa, farklı görüşler raporda gerekçeleriyle
ayrı ayrı belirtilir.
Yetkili merci bu rapor üzerine
soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine karar verir. Bu kararlarda
gerekçe gösterilmesi zorunludur."
32. 4483 sayılı Kanun'un "İtiraz" kenar
başlıklı 9. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Yetkili merci, soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine
ilişkin kararını Cumhuriyet başsavcılığına, hakkında inceleme yapılan memur
veya diğer kamu görevlisine ve varsa şikayetçiye bildirir.
Soruşturma izni verilmesine ilişkin
karara karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi;
soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise Cumhuriyet başsavcılığı
veya şikayetçi, izin vermeye yetkili merciler tarafından verilen işleme koymama
kararına karşı da şikâyetçi itiraz yoluna gidebilir. ...
... Verilen kararlar kesindir."
B. Uluslararası Hukuk
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "İnsan
haklarına saygı yükümlülüğü"
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi
yetki alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme'nin birinci bölümünde açıklanan
hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar."
34. Sözleşme'nin "Yaşam hakkı" kenar
başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Herkesin yaşam hakkı yasayla
korunur..."
35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin
2. maddesi 1. maddesiyle birlikte yorumlandığında devletin yaşama hakkı
kapsamındaki bir olayı etkili soruşturma yükümlülüğünün bulunduğunu kabul
etmiştir (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B.
No: 18984/91, 5/9/1995, § 161). AİHM, yaşama hakkı kapsamında incelediği McCann
ve diğerleri/ Birleşik Krallık başvurusunda verdiği kararla devletin etkili
soruşturma yükümlülüğü bulunduğunu ilk kez belirgin bir şekilde karar altına
almıştır.
36. AİHM'e göre bu yükümlülük, sadece bir kamu görevlisinin
eylemi veya ihmali sonucu meydana gelen ölüm olayları açısından geçerli
değildir (Salman/Türkiye [BD], B. No: 21986/93, 27/6/2000,§ 105; Can
ve diğerleri/Türkiye, B. No: 27446/12, 25/11/2014, § 37). Devletin doğal
olmayan her ölüm olayında -öldürmeme ya da yaşamı korumama yükümlülüklerini
ihlal etmemiş olsa da- gerçekleşen ölümün sebebini ve varsa sorumlularını
ortaya çıkarmaya yönelik etkili bir soruşturma yapma yükümlülüğü vardır. Ayrıca
devletin etkili soruşturma yapma şeklindeki usul yükümlülüğü, maddi
yükümlülükten ayrı ve bağımsız bir yükümlülük hâline gelmiştir.
37. Mahkeme kararlarında soruşturma yükümlülüğünün bir
sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olduğu, bu
itibarla bu konudaki yaptığı değerlendirmelerin başvuruculara üçüncü kişileri
adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği, tüm
yargılamaları mahkûmiyetle veya belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi
yüklediği anlamına hiçbir şekilde gelmediği de belirtilmiştir (Öneryıldız/Türkiye
[BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 96).
38. Mahkemeye göre kasten gerçekleştirilen ölümlerde
etkili bir cezai soruşturma yürütme zorunluluğu bulunmakla birlikte ihmal
nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalar açısından farklı bir
yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşama hakkının veya fiziksel
bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise “etkili bir yargısal sistem
kurma” yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını
gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk
yollarının açık olması yeterli olabilir (Vo/Fransa [BD], B. No:
53924/00, 8/7/2004, § 90; Mastromatteo/İtalya [BD], B. No:
37703/97, 24/10/2002, §§ 90, 94,95; Calvelli ve Ciglio/İtalya,
B. No: 32967/96, 17/1/2002, § 51).
39. Bununla birlikte AİHM; ihmal suretiyle meydana gelen
ölüm olaylarında kamu görevlilerinin bu konuda muhakeme hatasını veya
dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu, başka bir ifadeyle olası sonuçların
farkında olmalarına rağmen kendilerine verilen yetkileri göz ardı ederek
tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve
yeterli önlemleri almadıkları durumlarda -bireyler kendi inisiyatifleriyle ne
gibi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun- insanların hayatının tehlikeye girmesine
neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmamasının ya da bu
kişilerin yargılanmamasının yaşama hakkının ihlaline neden olabileceğine karar
vermiştir (Öneryıldız/Türkiye, § 93; Budayeva ve diğerleri/Rusya,
B. No: 15339/02, 20/3/2008,§ 140).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
40. Mahkemenin 1/2/2018 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
41. Başvurucular; hava ve deniz durumu uygun olmamasına,
denize çıkmak istemediklerini açıkça beyan etmelerine karşın yakınlarının da
içinde bulunduğu personelin tehdit ve zorlama ile seyre çıkarılması sonrasında
M.G.nin yaşamını yitirmesi olayına ilişkin başlatılan adli süreçte Kıyı
Emniyeti Genel Müdürü hakkında soruşturma izni verilmemesi nedeniyle adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
42. Bakanlık görüşünde; başvurucuların Kıyı Emniyeti
Genel Müdürlüğüne karşı İş Mahkemesinde açtıkları tazminat davasının devam
ettiği, ayrıca Kıyı Emniyeti Genel Müdürü dışında kalan diğer personel hakkında
yürütülen ceza davasının devam ettiği hususları belirtilerek başvuru yollarının
tüketilip tüketilmediğinin değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
43. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında
başvurunun olayın tazminat boyutuna ilişkin olmadığını, bilirkişi raporu ve ön
inceleme raporu dikkate alınmaksızın soruşturma izni verilmemesi işlemi
nedeniyle sorumlu Genel Müdür hakkında soruşturma yürütülemediğini
belirtmişlerdir.
B. Değerlendirme
44. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve
manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahiptir."
45. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi
korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin
temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır."
46. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752,
17/9/2013, § 50).
47. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların yakınlarının ölümüyle sonuçlanan olaya ilişkin soruşturma
izni verilmemesi işlemi nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiği
iddialarının yaşama hakkının etkili soruşturma yürütme yükümlülüğüne ilişkin
usul boyutu kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Başvurucu
Osman Genç Yönünden
48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuruların
kabul edilebilirlik incelemesi ve şartları" kenar başlıklı 48.
maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
"(5) Kabul edilebilirlik şartları ve incelemesinin usul ve
esasları ile ilgili diğer hususlar İçtüzükle düzenlenir."
49. İçtüzük'ün 80. maddesinin ilgilikısımları şöyledir:
"(1)
Bölümler ya da Komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde
düşme kararı verilebilir:
...
ç)
Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden ötürü,
başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi.
(2)
Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki fıkrada belirtilen nitelikteki bir
başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların
kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli
kıldığı hâllerde incelemeye devam edebilir."
50. Müteveffanın babası olan başvurucu Osman Genç'in
başvuru tarihinden sonra 2/10/2016 tarihinde yaşamını yitirdiği anlaşılmıştır.
Başvurucunun ölümünden sonra başvuruya mirasçı olarak devam edilmek istendiğine
dair bir talepte de bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucunun yasal
mirasçılarından bir kısmının da müteveffanın yaşamını yitirdiği olaya ilişkin
başvurularının bulunması ve bu başvurucular yönünden incelenmeye devam edilecek
olması nedeniyle başvurucu Osman Genç yönünden başvurunun incelenmesinin
sürdürülmesini haklı kılan bir neden bulunmamaktadır.
51. Açıklanan gerekçelerle başvuru yapılmasından sonra
vefat eden başvurucu Osman Genç yönünden düşme kararı verilmesi gerektiği
sonucuna ulaşılmıştır.
b. Diğer
Başvurucular Yönünden
52. Yaşama hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını
kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı
nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 41). Başvuru konusu olayda başvurucular Esma
Genç, Emine Genç ve Dilek Genç müteveffanın sırasıyla annesi, kardeşi ve
eşidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
53. Bir kısım sanıklar yönünden devam eden bir ceza
yargılaması ile Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü aleyhine açılmış bir tazminat
davası söz konusu olduğu anlaşıldığından somut başvuru açısından başvuru
yollarının tüketilip tüketilmediği hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
54. Bir ceza soruşturması veya ceza yargılaması sürecinde
kovuşturmaya yer olmadığı, beraat, mahkûmiyet veya hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararlarıyla farklı zamanlarda neticelenmiş aşamalar bulunması
durumunda anılan aşamaların tek bir olay için farklı kişilerin sorumluluklarına
yönelik olduğu gözetildiğinde soruşturmaların bir bütün olarak
değerlendirilmesi gereğinden yola çıkılarak (S.D., B. No: 2013/3017,
16/12/2015, § 69) aynı olaya ilişkin sorumluluğu bulunduğu iddia edilen birden
fazla kişi yönünden yürütülen adli süreçlerin bir kısmı devam ederken bir kısım
şüpheli/sanık bakımından sürecin sona ermiş olması hâlinde yapılan bireysel
başvurularda, somut olayın ve tüm adli sürecin bir bütün olarak
değerlendirilmesi gerekliliği üzerinden başvuru yollarının tüketilmediği
sonucuna ulaşılmıştır (Bilal Turan ve diğerleri (3), B. No: 2013/7418,
31/3/2016, § 72; Bülent Kurt, B. No: 2013/7408, 20/1/2016, § 40; Gülcan
Keleş ve diğerleri, B. No: 2014/797, 22/3/2017, §§ 30, 31).
55. Başvuru yollarının tüketilmesi meselesine ilişkin
anılan içtihadın ortaya çıkışında, ihlal iddiasına konu olaya dair sorumluluğu
bulunduğu iddia edilen kişilerden her birine atfedilebilecek kusur durumu ile
her bir kişi için adli süreçte elde edilecek delil durumunun farklı
değerlendirilebileceğinin ve soruşturmanın etkililiği araştırılırken olayın tüm
boyutlarıyla ele alınarak bir bütün olarak irdelenmesi gerekliliğinin gözönünde
bulundurulduğu anlaşılmaktadır.
56. Somut başvuru yönünden ise olaya ilişkin farklı
sorumluluklara sahip kişiler hakkında yürütülen ve farklı aşamalarda bulunan
bir adli süreç söz konusu olmayıp oluşturulan kriz masasında karar alma
süreçlerinde birlikte hareket eden ve tutanakta imzası bulunan on bir kişi
hakkında yürütülen soruşturmada on kişi hakkında kamu davası açılmasına karşın
atfedilen sorumluluk ve delil durumu aynı olan Genel Müdür hakkında soruşturma
izni verilmemesi nedeniyle bu kişi yönünden adli sürecin sona ermesi söz
konusudur.
57. Bu durumda sorumluların belirlenmesini, gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesi ve kamu
görevlilerinin sorumlulukları altında meydana gelen ölüm olayı nedeniyle
ilgililerin hesap vermelerini sağlayacak etkililikte bir soruşturma yürütülüp
yürütülmediğinin tespiti açısından bir kısım sanıklar hakkında devam eden ceza
yargılaması nedeniyle başvuru yollarının tüketilmediği sonucuna
ulaşılamayacaktır.
58. Bunun yanı sıradosya kapsamı ile bilirkişi ve ön
inceleme raporları dikkate alındığında, kamu makamlarına atfedilen kusurun, hava
ve deniz durumuna uygun olmayan tahlisiye botlarının arama ve kurtarma
çalışmasında görevlendirilmesi olduğu, anılan iddiaların -olası sonuçların
farkında olunmasına rağmen- tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri
bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemlerin alınmaması kapsamında kaldığı
anlaşılmaktadır (bkz. § 63). Bu durumda etkili yargısal sistem kurma
yükümlülüğü bakımından somut başvuruda mutlaka etkili bir ceza soruşturması
yürütülmesi gerekliliği bulunmadığı söylenemez. Soruşturma izni alınamaması
nedeniyle olayda sorumluluğu bulunduğu iddia edilen bir kişi hakkında adli
sürecin sona ermesinden şikâyet edilen somut başvuru açısından ceza davası
dışındaki hukuk yollarının devam ediyor olmasının kabul edilebilirlik koşulları
üzerinde etkisi olmadığı sonucuna varılmıştır.
59. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan yaşama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR, Rıdvan GÜLEÇ ve Recai AKYEL bu görüşe
katılmamışlardır.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
60. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif
yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, doğal olmayan her ölüm olayının
sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek
etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir. Yürütülecek bu
soruşturmanın temel amacı yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde
uygulanmasını, kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları
altında meydana gelen ya da diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler
nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 54).
61. Yaşama hakkına ilişkin usule yönelik bu yükümlülük
olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla
yerine getirilebilir. Kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm
olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini
ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat
davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi ihlali
gidermek, dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
62. Kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm
olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım
benimsenebilir. Bu kapsamda yaşama hakkının veya vücut bütünlüğünün ihlaline
kasten sebebiyet verilmediği durumlarda pozitif yükümlülük her olayda mutlaka
ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta
disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
63. Bununla birlikte kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle
meydana gelen ölüm olaylarında kamu makamlarının muhakeme hatası, dikkatsizliği
aşan bir kusuru olduğu veya olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz
konusu makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir
faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli
önlemleri almadığı durumlarda -ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş
olsalar dahi- kişilerin hayatının tehlikeye girmesine neden olanlar hakkında bir
ceza soruşturması yürütülmesi gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
60).
64. Diğer taraftan ceza soruşturmasının amacı, yaşama
hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap
vermesini sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük kesin olarak bir sonuç elde
etmeyi değil uygun araçların kullanılmasını gerektirir. Anayasa'nın 17. maddesi
başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma
hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi
de yüklemez (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
65. Kamu görevlilerinin görevlerini devlet adına ifa
etmeleri ve görevlerinin ifası ile ortaya çıkan birtakım durumlarla bağlantılı
olarak sık sık şikâyet edilme ve soruşturma tehdidi altında olma riski ile
karşı karşıya olmaları nedeniyle haklarında adli soruşturma yürütülmesinin
belirli bir makamın iznine bağlanması, hukuk devletinde makul görülebilir (Hidayet
Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, B. No: 2013/7907, 21/4/2016, § 106).
66. Nitekim Anayasa’nın 129. maddesinin altıncı
fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia
edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılmasının -kanunla belirlenen
istisnalar dışında- kanunun gösterdiği idari mercinin iznine bağlı olduğu hüküm
altına alınmıştır (Hidayet Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, § 107).
67. Anayasa'nın bütünlüğü ilkesi çerçevesinde Anayasa
kurallarının bir arada ve hukukun genel ilkeleri gözönünde tutularak
uygulanması zorunlu olduğundan etkili soruşturma yükümlülüğünü ve kamu görevlilerinin
soruşturulmasının izin şartına bağlı olmasını düzenleyen kurallar bütününün
birbiriyle uyumlu bir şekilde yorumlanması gereklidir (Hidayet Enmek ve
Eyüpsabri Tinaş, § 108).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
68. Başvuruya konu olayda 4/12/2014 tarihindeki deniz
kazasında Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü personelinin hayatını kaybetmesi
nedeniyle taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet
vermek suçundan Şile Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma
başlatılmıştır.
69. Alınan müşteki ve tanık beyanlarında, hava ve deniz
şartları uygun olmamasına karşın Kaptan C.Ö. ve personelinin iş akitlerinin
feshedilmesi ile tehdit edilmek suretiyle denize açılmaları yönünde
zorlandıklarını belirten ifadeler yer almaktadır:
i. Kazadan sağ kurtulan denizci A.K. botu denize
hazırlarken Kaptan C.Ö.nün birkaç kişi ile konuştuğunu duyduğunu, konuştuğu
kişilere "Bizi motive edeceklerine tehdit ediyorlar, bizi zorla denize
çıkartıyorlar." şeklinde sözler sarf ettiğini, kendisine göreve çıkma
konusunda baskı yapılmadığını, çağırdıklarında kendi isteğiyle göreve
geldiğini, denize açıldıklarında makineler durduğu sırada Kaptan C.Ö.nün bir
telefon görüşmesi yaptığını, telefonda kiminle konuştuğunu bilmediğini ancak
kaptanın telefondaki kişiye "Al işte çıktık karaya gidiyoruz, tekne
parçalanacak şimdi iş hakkımı feshedin." dediğini beyan etmiştir.
ii. 7 numaralı botun değiştirilen vardiyasında görev
yapmakta olan A.Ç.; o gün sabah saatlerinde kaptan R.Ç. ile beraber bot ile
açıldıklarını fakat hava çok sert olduğu için ileri gidememeyip döndüklerini,
kıyıda iken denize açılma talimatını Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğünden
aldıklarını fakat botu çözdükten sonra denize açılmaları ile beraber kaptanın
inisiyatifinin devreye girdiğini, karada iken kaptanın inisiyatifi olmadığını,
botu çözmek zorunda olduklarını, kaza günü Kaptan C.Ö.nün kendisine "Botu
burdan çıkartamazsan akibetini sen düşün diyorlar." dediğini ifade
etmiştir.
iii. Başvurucu O.G. Savcılıkta alınan beyanında, oğlunun
telefonda "Bu havada çıkılır mı, denizde dalgayı görmüyor musunuz,
orada çalışanlar çıkmıyor da bizi neden çağırıyorsunuz?" dediğini,
telefonu kapatıp internetten dalgayı göstererek "Şu dalgada bizi
çağırıyorlar, o kaptan çıkamıyor da biz nasıl çıkacağız?" dediğini,
telefonlar gelmeye başlayınca hazırlanıp gittiğini ifade etmiştir.
iv. Başvurucu E.G. Savcılıkta alınan beyanında, oğlunun
üç gün izinde olduğunu ancak daha sonra Şile'de deniz kazası nedeniyle oğlunu
aradıklarını, oğlunun ısrarla izinde olduğunu söylediğini fakat aramaya devam
ettiklerini, kaptana "Gelmezsen sözleşmeni feshederim, hâlâ evde misin
şerefsiz?" dediklerini söylediğini, bunun üzerine oğlunun da kaptanı
kıramayıp gittiğini beyan etmiştir.
v. Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğünde memur olarak
çalışmakta olan ve kazada vefat eden T.S.nin eski eşi C.S., kazanın olduğu gün
kriz masasının hemen karşısında bulunan odada çalıştığını ve tüm olanları
duyduğunu, Genel Müdür S.O.nun kriz masasında bulunduğunu ve telefonla
konuşurken "Çıkacaklar." şeklinde sözler sarf ettiğini hatta
bir ara "Çıkacaksınız ulan, çıkmazsanız istifanızı yarın masamda hazır
istiyorum. Hatta apoletlerinizi sökerim." şeklinde sözler sarf
ettiğini, bu kelimeleri kendisinin bizzat duyduğunu beyan etmiştir.
70. Şile Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınan üç
kişilik bilirkişi heyeti raporunda havanın, denizin, personelin ve botun durumu
değerlendirilmiş; kılavuzlara göre4,5 metreden fazla dalga yüksekliği bulunması
hâlinde botun seyrinin güvenliği olmadığı, kazanın olduğu gün ise dalga
yüksekliğinin 5 metreyi bulduğu, bir başka ifade ile 7 numaralı botun mevcut
deniz ve hava koşullarında seyre uygun olmamasına karşın denize açılması
konusunda görevlendirildiği tespit edilmiştir. Botun motorunun stop etmesinin
sebebi ise botun olması gerekenden yüksek hızda seyretmesi sonucu dalga
tepesinden atladığında su jetinin su ile temasının kesilmesi olarak
belirtilmiştir.
71. Anılan 9/4/2013 tarihli bilirkişi raporunda; meydana
gelen kaza ve ölüm olayında asli unsurun hava koşulları olduğu, Makinist
M.G.nin %10, Kaptan C.Ö.nün %40, hava ve deniz durumu ile dalga yüksekliği
gözönüne alındığında römorkör ve helikopterler yerine göreve uygun olmayan
tahlisiye botlarını görevlendiren kişi veya kişilerin %50 görev kusuru
bulunduğu belirtilmiştir.
72. Bunun üzerine Şile Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
7 numaralı bota denize açılma talimatını veren, 4/12/2012 tarihinde
gerçekleştirilen operasyonu bizzat yürüten ve tutulan tutanakta imzası bulunan
Kıyı Emniyeti Genel Müdürü ve Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğünün sorumlu on personeli
hakkında soruşturma izni talep edilmiştir.
73. Soruşturma izni istenmesi üzerine Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı müfettişlerince yapılan ön incelemede; 1, 3,
4 numaralı botlar ile kaza sonucu batan 7 numaralı botun anılan botlar için
tespit edilen rüzgâr ve dalga durumu sınırları dışında denize açıldığının
anlaşıldığı, tecrübe, beceri noksanlığı ya da mazeret bulunmamasına karşın 7
numaralı botun vardiyasının neden değiştirildiğinin tespit edilemediği ve
denize açılması yönünde kaptan iradesinin zorlandığına yönelik ciddi emarelere
rastlandığı belirtilerek taksirle birden fazla kişinin ölümüne görev nedeniyle
sebep olma suçunun işlendiğine dair ciddi bulgular olduğu, diğer kişiler
hakkında resen işlemde bulunma yetkisi Şile Cumhuriyet Başsavcılığının
takdirinde olmak üzere Kıyı Emniyeti Genel Müdürü S.O. hakkında soruşturma izni
verilmesinin icap ettiği kanaati bildirilmiştir.
74. 24/6/2013 tarihinde Ulaştırma Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı tarafından, seyir emniyeti ve gemi kurtarma ile ilgili her
türlü hizmetleri ifa etmenin ve denizde can tehlikesine uğramış kimselere
yardım etmenin Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğünün asli görevi olduğu, teknenin
denize ve yola elverişli durumda olduğu, botun seyir yapmasına mâni bir havanın
olmadığı, geminin, yolcunun ve mürettebatın emniyetinin sağlanması yönünde
karar alma ve uygulama noktasında kaptanın bütün kurallar ve emirlerin üzerinde
yetki ve sorumluluğa sahip olduğu gerekçeleriyle Kıyı Emniyeti Genel Müdürü
S.O. hakkında soruşturma izni verilmemesine karar verilmiştir. Soruşturma izni
verilmemesi işleminin kesinleşmesi üzerine S.O. hakkındaki soruşturma sona
ermiştir. Soruşturma izni alınması gerekmediği belirtilen diğer on personel
hakkında ise kamu davası açıldığı, yargılamanın devam etmekte olduğu
anlaşılmıştır.
75. Meydana gelen ölüm olayına ilişkin soruşturma
makamları tarafından derhâl soruşturma başlatıldığı, müşteki ve tanık beyanları
ile bilirkişi raporunun alındığı, 4483 sayılı Kanun kapsamında gerekli
makamlardan izin talep edildiği anlaşılmaktadır.
76. Bu durumda 4483 sayılı Kanun kapsamında soruşturma
izni alınması prosedürünün soruşturmanın etkililiği üzerindeki sonuçlarının
değerlendirilmesi gerekmektedir.
77. Soruşturma izni prosedürünün amacı, kamu
görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı ileri sürülen
iddia ve şikâyetler nedeniyle gereksiz ithamlarla karşılaşmamaları ve bu
şekilde her türlü korku ve endişeden uzak tutulmaları yoluyla kamu
hizmetlerinin aksamaması için iddia olunan suçlar bakımından ceza soruşturmasına
geçilmeden önce bir ön inceleme yapılmasıdır. Ön inceleme, memurlar ve diğer
kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri isnat olunan bir suç
konusunun soruşturulması kapsamında yetkili idari merciler tarafından
gerçekleştirilen ve sonucunda idari veya adli yönden işlem yapılması için
soruşturma açılmasına gerek olup olmadığı biçiminde bir karara varmak üzere
yürütülen idari bir incelemedir. Bu incelemede isnat edilen suç konusu eylemin
gerçekliği genel hatları ile kapsam ve niteliği, çerçevesi, delillerinin neler
olduğu gibi hususlar araştırılır. Amaç, suçun varlığına ilişkin iddianın ve
maddi olayın durumunun ilgili hakkında yargılama yapılmak üzere soruşturma
açılmasını gerektirecek nitelikte olup olmadığı konusunda takdir kullanmayı
sağlayabilecek bir araştırma yapılmasıdır. Ön inceleme raporunun soruşturma
izni vermeye yetkili merciyi bağlayıcı bir niteliği bulunmamakla birlikte bu
rapor üzerine verilecek olan soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine
ilişkin kararlarda gerekçe gösterilmesi kanuni bir zorunluluktur.
78. Gerek idari nitelikteki ön incelemenin gerekse
soruşturma izni verilmemesi işlemine karşı yapılan itirazları değerlendiren
idari yargı organlarınca yapılacak olan inceleme ve değerlendirmelerin
soruşturma izni prosedürünün ceza yargılamasının işleyişini geciktirecek ve
soruşturmanın etkin şekilde yürütülmesine engel olacak şekilde uygulanmasına ya
da kamu görevlilerinin ceza soruşturmasından muaf tutulduğu izlenimi oluşmasına
izin vermeyecek şekilde yapılmasına özen gösterilmesi gerekmektedir.
79. Başvuruya konu olayda soruşturma izni talebine
ilişkin yapılan ön inceleme aşamasında soruşturma dosyasında yer alan bilgi ve
belgelere ek olarak hava ve deniz durumu ile botun durumu ve kaza nedenine
ilişkin teknik incelemeler yapıldığı, hakkında soruşturma izni verilmesi talep
edilen personelin olaya ilişkin beyanlarının alındığı anlaşılmaktadır. Yapılan
ön inceleme sonucunda atılı suçun işlendiğine dair ciddi emareler tespit
edildiği kanaatiyle de soruşturma izni verilmesi gerektiği yönünde görüş
bildirilmiştir. Öte yandan Cumhuriyet Başsavcılığınca yaptırılan bilirkişi
incelemesinde de tahlisiye botlarını görevlendiren kişi veya kişilerin %50
görev kusuru bulunduğu belirtilmiştir (bkz. § 18).
80. Buna karşın ön inceleme raporunun yasal olarak
soruşturma izni verme konusunda yetkilendirilen organın kararını bağlayıcı
özelliği bulunmamakla birlikte somut olayda söz konusu ön inceleme raporunda
tespit edilen bulgulara yönelik kapsamlı bir değerlendirme yapılmaksızın bu tespitlere
niçin itibar edilmediği de tam olarak ortaya konulmaksızın Ulaştırma Denizcilik
ve Haberleşme Bakanlığı tarafından ön inceleme raporundaki görüşün tersine
soruşturma izni verilmemesine karar verildiği, bu karara yapılan itirazın da
Bölge İdare Mahkemesince, soruşturma izni prosedürünün ceza yargılamasının
işleyişini geciktirecek ve soruşturmanın etkin şekilde yürütülmesine engel
olacak şekilde uygulanmasına ya da kamu görevlilerinin ceza soruşturmasından
muaf tutulduğu izlenimi oluşmasına izin vermeyecek şekilde uygulanıp
uygulanmadığı araştırılmaksızın "ön inceleme raporu ve eki belgelerin
hazırlık soruşturması yapılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlilikte
olmadığı" gerekçesiyle reddedildiği anlaşılmaktadır.
81. Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde
hakkında soruşturma izni istenen kamu görevlisinin atılı suçu işlemiş
olabileceğine dair teknik bulgularla desteklenen ciddi emarelere rastlanmış
olmasına karşın soruşturma izni verilmemesi nedeniyle anılan kamu görevlisi
hakkındaki adli sürecin sona ermesinin meydana gelen ölüm olayına ilişkin
etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi önünde engel teşkil ettiği sonucuna
ulaşılmıştır.
82. Olayda sorumluluğu bulunduğuna yönelik ciddi emareler
saptanan kişiler hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi gerektiğine
yönelik tespit, anılan kişiler hakkında yürütülecek adli sürecin mutlaka bir
dava açılması ya da açılan davanın belli bir hükümle sonuçlanması gerektiği
anlamına gelmeyip (bkz. § 64) sorumluların tespit edilmesi ve hesap vermelerini
sağlayacak uygun araçların etkili şekilde kullanılması gerekliliğine işaret
etmektedir.
83. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR, Rıdvan GÜLEÇ ve Recai AKYEL bu görüşe
katılmamışlardır.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
84. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine
ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
85. Başvurucular yargılamanın yenilenmesi isteminde
bulunmuşlardır. Başvurucular tazminat talep etmemişlerdir.
86. Başvuruda, yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
87. Yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
Ankara Bölge İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
88. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 433 TL harç ve
1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.413 TL yargılama giderinin başvuruculara
müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucu Osman Genç yönünden başvurunun DÜŞMESİNE
OYBİRLİĞİYLE,
2. Diğer başvurucular yönünden yaşama hakkının usul
boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Serdar
ÖZGÜLDÜR, Rıdvan GÜLEÇ ve Recai AKYEL'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE Serdar ÖZGÜLDÜR, Rıdvan GÜLEÇ ve Recai
AKYEL'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin yaşama hakkının usul boyutunun
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Ankara Bölge İdare Mahkemesine (E.2013/467, K.2013/538) GÖNDERİLMESİNE,
D. 433 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 2.413 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Ulaştırma Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
1/2/2018tarihinde karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
Bireysel başvuru istemine konu olay, 4.12.2012 tarihinde
yabancı bandıralı bir geminin İstanbul-Kilyos açıklarında batma tehlikesi
geçirdiği haber alındıktan sonra Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğünce başlatılan
yardım ve kurtarma çalışmaları sırasında, bir tahlisiye botunun motorunun stop
etmesi ve sürüklenerek kilyos mendireği dışındaki kayalara çarpması sonucu,
gemi, mürettebatından üç kişinin vefat etmesi üzerine başlatılan soruşturmada, Kıyı
Emniyeti Genel Müdürü S.O. hakkında 4483 Sayılı Kanun uyarınca yetkili merci
olan Ulaştırma Bakanınca soruşturma izni verilmemesi ve bu karara karşı yapılan
itirazın, görevli Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddedilmesinin, Anayasanın
17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlâline yol açtığı
iddiasıdır.
İdarenin kimi faaliyetleri, doğası gereği tehlikeli ve
yüksek risk taşımaları itibariyle, klâsik idare hukuku ilkelerinin bu tür
faaliyetlere uygulanması söz konusu olmayıp, idarenin ve ajanlarının
sorumluluğu daha hassas ve sıkı bir hukuki değerlendirmeyi gerektirmektedir.
Askerlik, enkaz kurtarma, patlayıcı maddelerin etkisiz hale getirilmesi, deniz
kazaları ve gemi kurtarma, tehlikeli sıvıların (nitrogliserin vb.) nakli,
nükleer maddeler ve tesislerin işletilmesi, itfaiye hizmetleri vb. faaliyetler
bu kapsamda değerlendirilebilir. Başvurunun somutunda, demir tarayan ve batma
tehlikesi bulunan yabancı bandıralı bir geminin ve mürettebatının çok dalgalı
bir havada kurtarılması gibi tehlikeli bir faaliyetin bulunduğu tartışmasızdır.
Kurtarma faaliyetlerini tarih ve saat itibariyle özetleyen tutanağın
incelenmesinde, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğünün bu iş için birçok bot ve
gemisini seferber ettiği, sonuçta gemiden denize düşen dört kazazedenin sağ
olarak kurtarıldığı, ancak olay mahallinde başka kazazede olup olmadığını
kontrolle görevlendirilen bir başka botun, olumsuz hava koşulları ve teknik
nedenlerle denizde sürüklenerek kayalara çarpması sonucu bu müessif olayın
meydana geldiği anlaşılmaktadır.
Olayla ilgili tüm belgeleri, yaptırılan ön soruşturma
sonucu düzenlenen raporu inceleyip değerlendiren Ulaştırma Bakanı, Anayasanın
129/son maddesinden dayanağını alan yetkisini kullanarak ilgili Gn.Md. hakkında
ceza soruşturması yapılması yolunda gerekli olan idari izni vermemiştir. Anılan
makam bu konudaki takdir yetkisini kullanırken, kuşkusuz bu “tehlikeli” kamu
faaliyetinin icrasının bünyesinden doğan “risk” leri dikkate almış ve illiyet
bağının, kurtarma faaliyetini yürüten idari birimin (Kıyı Emniyeti Genel
Müdürlüğü) en üst amirine kadar teşmil edilmesini doğru bulmamıştır. Ölümle
sonuçlanan her müessif olayın, idari teşkilatın en üst amirine kadar
irtibatlandırılması kamu hizmetini ifa edilemeyecek hale koyabilecek bir
yaklaşıma yol açabilme sakıncasını beraberinde getirecektir. Bu, aynı zamanda
en yetkili makamların risk almama, tehlikeli faaliyetlerin icrasında gevşeme ve
tereddütlere de yol açabilecek bir netice de doğurabilir. Bu bakımdan, her
somut olayda bu hassas değerlendirmenin titizlikle yapılması gerekli
bulunmaktadır. Başvuru konusunda da yetkili idari merci tarafından bu
değerlenmenin yapıldığı ve çok dalgalı bir havada birçok bot ve geminin
seferber edildiği, neticede o deniz şartlarında denize düşen dört gemi
mürettebatının sağ olarak kurtarıldığı gerçeğini gören ve can kurtarmanın aynı
zamanda başka canların yitirilmesi yüksek riskini de beraberinde barındırdığını
ve yarışan bu değerlerin cezai sorumluluğa yol açmasında illiyet bağının
kurumun en üst amirine kadar götürülmesinin kamu yararı ve kamu hizmetlerinin
gerekleri ile bağdaşmayacağını değerlendiren yetkili merciin (Ulaştırma
Bakanının) takdir yetkisini “ceza soruşturması yapılmasına izin vermeme”
yolunda kullanmasında hukuka aykırı bir yön bulunmadığı gibi, bu kararı değerlendirerek
hukuka aykırılık görmeyen Bölge İdare Mahkemesi kararında da ihlâle yol açacak
bir hukuki neden mevcut değildir.
Açıklanan nedenlerle başvurunun açıkça dayanaktan
yoksunluk nedeniyle kabul edilemez olduğuna; bu husus çoğunluk kararıyla aksi
yönde karara varılarak işin esası incelendiğinden, Anayasanın 17. Maddesinin ihlâl
edilmediğine karar verilmesi gerektiği kanaatine vardığımızdan, aksi yöndeki
çoğunluğun kararına katılmıyoruz.
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|