TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YAŞAR TÜRKMEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5418)
|
|
Karar Tarihi: 15/2/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Şermin
BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Yaşar
TÜRKMEN
|
Vekili
|
:
|
Av. Namık
ÖZTÜRK
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ahlaki durum sebep gösterilerek Türk Silahlı Kuvvetlerinden
(TSK) ilişiğin kesilmesi işlemi nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 1996 yılında Hava Kuvvetleri Komutanlığında
astsubay olarak göreve başlamıştır. 2002 yılında evlenmiştir ve iki çocuk
babasıdır.
9. Hava Kuvvetleri Komutanlığına gelenisimsiz bir ihbar üzerine bazı
askerî personel hakkında Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Daire
Başkanlığı tarafından istihbarata karşı koyma (İKK) zafiyeti konusunda idari
tahkikat başlatılmıştır.
10. Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine
sunulmuş belgelere göre İKK zafiyeti kapsamında ilgili askerî personelin
ifadeleri alınmıştır. İfade tutanaklarında “ifadeyi alan” ve "ifadeyi
yazan" kısmı ve ifadelerin
bazı bölümleri karartılmıştır. İfade tutanağında başvurucuya bugüne kadar
nerelerde görev yaptığı, kimlerle kaldığı sorulmuş; yaşadığı olayları anlatması
istenmiştir. Ayrıca Ankara'da uyuşturucu satılan barlara gidip gitmediği,
gittiği sırada yanında kimler olduğu, bazı asker kişilerle beraber eş
cinsellerle ilişki yaşayıp yaşamadığı, grup seks yapıp yapmadığı hususlarında
başvurucuya sorular sorulmuştur. Başvurucunun imzalamış olduğu 14/3/2011
tarihli ifade tutanağında, on veya on beş yıl kadar önce bekâr olduğu dönemde,
bir kez bir astsubay arkadaşı ile birlikte eş cinsel bir şahısla cinsel ilişki
yaşadığını beyan ettiği belirtilmiştir.
11. Tahkikat sonucunda hazırlanan 30/3/2012 tarihli istihbarat
raporunda, başvurucunun disiplinsizlik nedeniyle TSK'dan ilişiği kesilen
kişilerle arkadaşlık ettiği, uyuşturucumadde satılan ve eş cinsel şahısların
bulunduğu barlara gittiği, devre arkadaşıyla birlikte eş cinsel bir şahısla
grup seks ilişkisi yaşadığı belirtilmiş ve hakkında TSK'dan ayırma işlemi tesis
edilmesi teklif edilmiştir.
12.Bu teklif doğrultusunda başvurucu hakkında 27/7/1967 tarihli
ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun 94. maddesinin
birinci fıkrasının e bendi uyarınca TSK'dan ayırma işlemi tesis edilmiştir.
13. Başvurucu, TSK'dan ayırma kararına karşı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde (AYİM) iptal davası açmıştır.
14. Başvurucu dava dilekçesinde, konferansa çağrıldığının
belirtilmesi üzerine Hava Kuvvetleri Komutanlığı karargâhına gittiğini, burada
İstihbarat Biriminden olan kişilerce karşılanarak bir odaya sokulduğunu,
kamerayla kayıt başlatıldığını belirtilerek psikolojik baskı altında ifadesinin
alındığını, sorgulamanın saatlerce sürdüğünü, ne için beyanda bulunduğunu
bilmediği gibi ifadesinin disiplin cezası verilmesine esas alınacağını da
bilmediğini, tanık olarak beyanına başvurulduğu ve ifadenin aleyhine kullanılmayacağı
söylenerek kandırıldığını belirtmiştir. Başvurucu, ayrıca kimliği belirsiz
soruşturmacılar tarafından soruşturma yapılması ve hukuka aykırı şekilde elde
edilen delillerin disiplin soruşturması dosyasına dâhil edilmesinde özel bir
kasıt bulunduğunu ileri sürmüştür. Bunun yanı sıra başvurucu, on beş yıl önce
henüz bir yıllık astsubay iken özel hayatındaki bazı özensiz davranışlarının
yeni olmuş ve sürekli tekrar ediyormuş gibi gösterilerek beyanlarının
çarpıtıldığını, söylemediği şeylerin de ifade tutanağına eklenmiş olduğunu,
itiraz etmesi üzerine azarlanarak okumasına izin verilmeksizin tutanağı
imzalamak zorunda bırakıldığını iddia etmiştir.
15. Yargılama sırasında AYİM Başsavcılığı görüşlerini sunmuştur.
Başsavcılık, işlemin iptalinekarar verilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Başsavcılığa göre ayırma işlemine esas alınan ifade alma işlemi hukuka uygun
değildir. Ayrıca Başsavcılık görüşünde başvurucunun cinsel ilişkilerinin
tamamen özel hayat sınırları içinde cereyan ettiği ve askerî görevi olumsuz etkilediği
yönünde herhangi bir tespit bulunmadığı belirtilmiştir. Bunun yanı sıra
Başsavcılık görüşünde, başvurucunun TSK'dan çıkarılması işleminin ölçülü de
olmadığı ifade edilmiştir.
16. AYİM, oyçokluğuyla davayı reddetmiştir. AYİM'e göre her ne
kadar başvurucuya isnat edilen fiiller 1997 yılında vuku bulmuşsa da idarenin
bu hususlara 2009 yılında vâkıf olması nedeniyle ayırma işleminin tesis
edilmesi hukuka uygundur. AYİM,özellikle bir transvesti ile ilişkide bulunması
eyleminin kişinin ahlaki yönden meylini gösterdiğini ve bunun nüks etmesinin
ihtimal dâhilinde olduğunu, bu nedenle idarenin aradan geçmiş süreyi dikkate
almayarak işlem yapmasının hukuka uygun olduğunu belirtmiştir. Ayrıca AYİM,
başvurucunun ifadesinin usulsüz ve hukuka aykırı şartlarda alındığı iddialarını
da reddetmiştir. AYİM kararında başvurucunun ifadesinin, ceza soruşturması
kapsamında değil disiplin soruşturması çerçevesinde alındığı, iradesinin fesada
uğratıldığına dair kanıt bulunmadığı belirtilmiştir.
17. İki hâkim üye karara katılmamıştır. Muhalif üyelere göre
başvurucunun bekâr iken bir defaya mahsus olarak gerçekleştirdiği fiilin,
aradan on yıldan fazla zaman geçmiş olması, bu süre zarfında benzer bir olaya
adının karışmamış olması nedeniyle işlem tesisine esas alınması hukuka uygun
değildir. Ayrıca başvurucunun hizmetleri başarılıdır, takdir ve teşekkür
belgeleri bulunmakta, herhangi bir displin cezası bulunmamaktadır. Dolayısıyla
en ağır yaptırım uygulanarak başvurucunun TSK'dan çıkarılması ölçülülük
ilkesine uygun değildir.
18. Başvurucunun söz konusu karara karşı karar düzeltme istemi
de reddedilmiştir. Nihai karar 26/3/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
19. Başvurucu vekili tarafından 21/4/2014 tarihinde bireysel
başvuru yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 926 sayılı Kanun’un “Çeşitli
nedenlerle Silahlı Kuvvetlerden ayrılacak astsubaylar hakkında yapılacak işlem”
kenar başlıklı 94. maddesinin işlem tarihinde yürürlükte olan (b) fıkrası
şöyledir:
“Disiplinsizlik ve ahlaki durum sebebiyle ayırma:
Disiplinsizlik veya ahlaki durumları sebebiyle Silahlı Kuvvetlerde
kalmaları uygun görülmiyen astsubayların hizmet sürelerine bakılmaksızın
haklarında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır.
"Bu sebeplerin neler olduğu ve bunlar hakkındaki sicil
belgelerinin nasıl ve ne zaman tanzim edileceği, nerelere gönderileceği,
inceleme ve sonuçlandırma ile gerekli diğer işlemlerin nasıl ve kimler
tarafından yapılacağı Astsubay Sicil Yönetmeliğinde gösterilir. Bu gibi
astsubaylardan durumlarının Yüksek Askerî Şura tarafından incelenmesi
Genelkurmay Başkanlığınca gerekli görülenlerin Silahlı Kuvvetlerden ayırma
işlemi, Yüksek Askerî Şura kararı ile yapılır.”
21. 28/12/1998 tarihli ve 23567 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Astsubay Sicil Yönetmeliği’nin (Sicil Yönetmeliği) işlem tarihinde
yürürlükte olan “Disiplinsizlik ve ahlâkî
durumları nedeniyle ayırma usulleri” kenar başlıklı 60. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“Aşağıdaki sebeplerden biri ile disiplinsizlik veya ahlâkî durumları
gereği Türk Silâhlı Kuvvetlerinde kalmaları, bulunduğu rütbeye veya bir önceki
rütbesine ait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun görülmeyenler hakkında,
hizmet sürelerine bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılır:
a. Disiplin bozucu hareketlerde bulunması, ikaz veya cezalara rağmen
ıslah olmaması,
b.Hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve
hareketlerini ikazlara rağmen düzenleyememesi,
c. Aşırı derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün olması,
...
e. Türk Silâhlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlâk dışı
hareketlerde bulunması,
...”
22. Sicil Yönetmeliği’nin işlem tarihinde yürürlükte olan “Disiplinsizlik ve ahlâkî durum nedeniyle ayırma
sicil belgesi düzenlenmesi ve uygulanacak usuller” kenar başlıklı
61. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Disiplinsizlik ve ahlâkî durum nedeniyle ayırma iki şekilde yapılır.
a. Ayırma işleminin sıralı sicil üstlerince
başlatılması:
Disiplinsizlik ve ahlâkî durum nedeniyle ayırma sicil belgesinin
düzenlenmesinde, süre söz konusu olmayıp, her zaman düzenlenebilir. Temel
nitelikler hariç olmak üzere, diğer niteliklere işaret konulmaz. Sicil üstleri,
sicil belgelerinin temel nitelikler ve son bölümdeki kendilerine ait olan
kanaat hanelerine bu Yönetmeliğin 60 ncı maddesindeki disiplinsizlik ve ahlâkî
durumlardan hangisine göre kesin kanaate vardıklarını belirttikten sonra
‘Silâhlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir’ kanaatini yazarak imzalar ve
gerekli belgeleri ekleyerek, bekletmeden sıralı sicil üstlerinin tümünün
kanaatlerinin yazılmasını sağladıktan sonra, Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma
Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı Personel Başkanlığına
gönderirler.
...
Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik
Komutanlığı Personel Başkanlıklarına gelen bu siciller, ilgili şubelerce
karargâhta bulunan dosya ve diğer belgelerle karşılaştırılarak incelenir ve
bunlar Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı karargâhında; Kurmay Başkanının başkanlığında personel, istihbarat
ve harekât başkanları, personel ve tayin dairesi başkanları ve gerekli
gördükleri şube müdürleri ile kıdem, personel yönetim şube müdürleri ve adlî
müşavir veya hukuk işleri müdürlerinden oluşan komisyona sevk edilir. Bu
komisyon tarafından, düzenlenen sicilin Kanun ve Yönetmeliklere uygunluğu, ekli
belgelerin yeterliliği ve geçerliliği yönünden incelendikten sonra bir
değerlendirme yapılır. Gerekirse, sicil üstlerinin şifahî veya yazılı görüşleri
alınır; bilgi veya belge isteğinde bulunulabilir. Komisyon, yapmış olduğu
inceleme ve değerlendirme sonucunda almış olduğu kararı, bir tutanak ile Kuvvet
Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanının onayına sunar
ve alınacak onaya göre işlem yapılır. Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı
veya Sahil Güvenlik Komutanı tarafından emekliliği uygun görülmeyenlerin
sicilleri, mazbata edilerek şahsî dosyalarına konur ve bunların görev yerleri
değiştirilir. Emekliliği, Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil
Güvenlik Komutanı tarafından onaylanan personelin dosyaları, Genelkurmay
Başkanlığına gönderilir. Genelkurmay Başkanlığına gelen dosyalar, personel
başkanlığınca adlî müşavirlikle koordine edilerek, Yüksek Askerî Şûra kararına
sunulup sunulmaması yönünden incelenir ve Genelkurmay Başkanının tasvibine
sunulur. Genelkurmay Başkanı tarafından, durumları Yüksek Askerî Şûrada
görüşülmesi gerekli görülenler hakkındaki istemler, ilk Yüksek Askerî Şûra
toplantısında gündeme alınarak haklarında kesin karara varılır ve işlemleri
tamamlanır. Genelkurmay Başkanının, durumlarını Yüksek Askerî Şûrada
görüşülmesine gerek görmediği astsubayların dosyaları, Kuvvet Komutanlıkları,
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına iade edilir. Bu gibi
astsubaylar hakkında, Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil
Güvenlik Komutanının daha önce verdiği karara göre işlem yapılır...
Bu Yönetmeliğin 60 ncı maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde
yazılı fiillerden dolayı haklarında ‘Silâhlı Kuvvetlerde Kalması Uygun
Değildir’ sicili düzenlenmesi gereken astsubaylar ile mevcut belgelerin ast
kademelere intikali sakıncalı görülen astsubaylar hakkında, bu belgelere
dayanarak Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanı
tarafından sicil düzenlenebilir. Bu şekilde düzenlenen sicile göre kesin işlem
yapılır.
b. Ayırma işlemlerinin personel başkanlıklarınca başlatılması:
Sıralı sicil üstlerince haklarında ‘Silâhlı Kuvvetlerde Kalması Uygun
Değildir’ sicili düzenlenmemesine rağmen, Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel
Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı Personel Başkanlıklarınca bütün
rütbelerdeki safahatı kapsayacak şekilde sicil belgeleri, özlük dosyaları ve
varsa kişi hakkındaki özel dosyaların incelenmesi sonucu durumları, bu
Yönetmeliğin 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasında yazılı fiillerden biri,
birden fazlası veya hepsine birden uyan personelin tespiti hâlinde, bunlar, bu
maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen komisyona sevk edilirler.
Komisyon, inceleme ve değerlendirme sonucunda aldığı kararı bir tutanak ile
Kuvvet Komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanının
onayına sunar...
Emekli edilmesi uygun görülenler hakkında Kuvvet Komutanı, Jandarma
Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanı ile Genelkurmay Başkanı tarafından
‘Silâhlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir’ şeklinde sicil düzenlenir ve
bunlar hakkında, bu maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen şekilde
işlem yapılır.”
23. 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanunu’nun “Disiplin”
kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Disiplin: Kanunlara, nizamlara ve amirlere
mutlak bir itaat ve astının ve üstünün hukukuna riayet demektir.
Askerliğin temeli disiplindir.
Disiplinin muhafazası ve idamesi için hususi
kanunlarla cezai ve hususi kanun ve nizamlarla idari tedbirler alınır.”
24. 211 sayılı Kanun’un 39. maddesi şöyledir:
“Silahlı Kuvvetlerde askeri eğitim ile beraber
ahlak ve maneviyatın yükseltilmesine ve milli duyguların kuvvetlendirilmesine
bilhassa itina olunur.
Cumhuriyete sadakat, vatanını sevmek, iyi
ahlaklı olmak, üste itaat, hizmetin yapılmasında sebat ve gayret, cesaret ve
atılganlık, icabında hayatını hiçe saymak, bütün silah arkadaşları ile iyi
geçinmek, birbirlerine yardım, intizam severlik, yapılması men edilen şeylerden
kaçınmak, sıhhatini korumak, sır saklamak her askerin esas vazifesidir.”
25. 6/9/1961 tarihli ve
10899 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Yönetmeliği’nin 86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Asker, kendisinden beklenen vazifeleri hakkıyla
yapabilmek için yüksek ahlâk ve kuvvetli maneviyata sahip olmalıdır. Her
askerde bulunması lâzım gelen ahlakî ve mânevi vasıflar şunlardır:
…
(h) İyi ahlâk sahibi olmak: Askerin ahlâkı ve
yaşayışı kusursuz ve lekesiz olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten, sarhoşluktan,
yalancılıktan borçtan ve kumardan, dolandırıcılıktan, ahlâksız kimselerle düşüp
kalkmaktan, hırsızlıktan, yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair bütün fenalıklardan
sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mâni olurlar, yaşayışı, sıhhati, azim
ve cesareti bozar; namusu, lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri ayrı
ayrı cezaları üstüne çeker….”
B. Uluslararası Hukuk
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı"
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve
yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz
konusu olabilir.”
27. Özel hayata saygı hakkına kamu makamlarının keyfî bir
şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Sözleşme'nin 8. maddesi ile sağlanan
güvenceler kapsamında yer almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM),
devletin özel hayata saygı hakkı kapsamında bulunan bir menfaate müdahale
ettiğini tespit ettiğinde 8. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen koşulları
incelemektedir. Buna göre kamu makamlarının müdahalesinin yasal bir dayanağı
olup olmadığı, anılan fıkrada yer alan meşru amaçlara dayalı olup olmadığı,
demokratik bir toplumda gerekli ve öngörülen amaçla orantılı olup olmadığı
araştırılmaktadır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dudgeon/Birleşik Krallık, § 43; Olsson/İsveç No.1, B. No: 10465/83,
24/3/1988, § 59; De Souza Ribeiro/Fransa,
B. No: 22689/07, 13/12/2012, § 77).
28. Ayrıca AİHM kararlarına göre Sözleşme’nin 8. maddesi açıkça
usul şartları içermemekle birlikte anılan maddeyle güvence altına alınan
haklardan etkili bir şekilde yararlanılabilmesi için müdahaleyi doğuran karar
alma sürecinin, bu maddeyle korunan hak ve özgürlüklere gerekli saygıyı
sağlayacak nitelikte ve adil olması gerekir. Bu şekildeki bir süreç
başvurucunun 8. maddedeki haklarını -deliller ve kanıtlama konuları dâhil- adil
şartlarda savunabileceği usule ilişkin etkili güvencelerden yararlandırılmasını
gerektirir. AİHM'e göre bu şekildeki güvencelerin amacı 8. maddede yer alan
haklara keyfî şekilde müdahalede bulunulmasını önlemek, müdahalenin
gerekçelendirilmesini sağlamaktır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ciubotaru/Moldova, B. No: 27138/04,
27/4/2010, § 51; T.P. ve K.M./Birleşik
Krallık, B. No: 28945/95, 10/5/2001, § 72).
29. AİHM'e göre gerek negatif yükümlülükler gerekse pozitif
yükümlülükler bakımından söz konusu usule ilişkin etkili güvencelerin sunulması
gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Hokkanen/Finlandiya, B. No: 19823/92, 23/9/1994, §§ 55-58; Glaser/Birleşik Krallık, B.No: 32346/96,
19/9/2000, §§ 63-66; Bajrami/Arnavutluk,
B. No: 35853/04, 12/12/2006, §§ 50-55; Abdulaziz,
Cabales ve Balkandali/Birleşik Krallık, B. No: 9214/80, 28/5/1985, §
67).
30. Gerek negatif yükümlülük alanındaki usule dair güvencelere
örnek olması gerekse Anayasa Mahkemesi önündeki mevcut başvuruyla benzerlikler
içermesi bakımından Smith ve Grady/Birleşik
Krallık (B. No: 33985/96, 33986/96, 27/9/1999, § 30) kararı
incelenmelidir. Bu davada başvurucular Kraliyet Hava Kuvvetlerinde görevli
personeldir ve eş cinsel olmaları nedeniyle başvurucuların görevlerine son
verilmiştir. Başvuruculardan Bayan Smith hemşire olarak, Bay Grady ise pilot
olarak görev yapmıştır. Görevden alınmaları işlemine karşı açtıkları davada
verilen kararda, her ikisinin de sicil ve görev performansının mükemmel
derecede olduğu, herhangi bir disiplinsizliklerinin bulunmadığı belirtilmiştir.
31. Başvurucular Kraliyet Hava Kuvvetleri polisi (İstihbarata
karşı koyma ve güvenliğin sağlanması konularında görevlidir.) tarafından
sorgulanmışlardır. Bu sorgulama sırasında sorgulama yapılmasının amacı
açıklanmış, eş cinsel olanların Silahlı Kuvvetlerde çalıştırılmayacağı
yönündeki devlet politikası hatırlatılarak başvurucuların karşılaşacağı
sonuçlar belirtilmiştir. Başvuruculara hiçbir şey söylemek zorunda olmadıkları
ancak konuşmaları hâlinde söyleyecekleri şeylerin aleyhe delil olarak
kullanılabileceği uyarısı yapılmıştır. Bunun yanı sıra talepleri üzerine
başvurucuların avukatlarıyla görüşerek hukuki yardım almalarına müsaade
edilmiştir. Bayan Smith'in sorgusu sırasında bir kadın soruşturmacı da
görüşmelere katılmıştır. Ayrıca görüşmelere başlanmadan önce Bayan Smith'e bazı
soruların utanmasına sebep olabileceği, eğer böyle hissederse bunu
belirtebileceği hatırlatılmıştır. Bayan Smith sorgudan önce bir avukatla
görüşmüş ve avukatı hiçbir şey söylememesi, bazı basit sorulara cevap
verebileceği yönünde tavsiyede bulunmuştur. Bay Grady'nin talebi üzerine de avukatının
ve yine Kraliyet Hava Kuvvetlerinde pilot olarak görev yapan bir personelin
objektif gözlemci olarak sorgulama sürecine katılması sağlanmıştır (Smith ve Grady/Birleşik Krallık, §§14, 25,
26, 27).
32. AİHM, her iki başvurucunun özel hayata saygı hakkına
müdahalede bulunulduğu tespitini yapmıştır. AİHM, müdahalenin demokratik bir
toplumda gerekli olup olmadığını incelerken özel hayata saygı hakkının
cinsellik ve mahremiyet hakkı gibi yönleri söz konusu olduğunda kamu
makamlarının takdir yetkisinin daha dar tutulması gerektiğini, bu alanlara
yönelik müdahaleler için özellikle ciddi nedenlerin varlığının şart olduğunu
vurgulamıştır (Smith ve Grady/Birleşik
Krallık, §§ 88, 89; Dudgeon/Birleşik
Krallık, § 52).
33. AİHM, demokratik toplumda gereklilik unsuru yönünden
müdahale için gösterilen gerekçeleri incelediği sırada her iki başvurucu
yönünden sorgulama sürecinideğerlendirmiştir. AİHM'e göre sorgulama süreci son
derece müdahaleci niteliktedir. Başvurucuların özel hayatlarının en mahrem
yönlerine, cinsel hayatlarına, aile ilişkilerine dair çok ayrıntılı sorular
sorulmuştur. Sorgu tarzı oldukça saldırgan ve müdahalecidir. Hatta Hükûmet
görüşünde de Bayan Smith'e sorulan üvey kızıyla cinsel ilişkisi olup olmadığı
sorusunun savunulacak bir tarafı olmadığı belirtilmiştir (Smith ve Grady/Birleşik Krallık, § 91).
Ayrıca eş cinselliğin Silahlı Kuvvetlerden erken ayrılabilmek için bahane
olarak kullanılıp kullanılmadığını anlamak amacıyla sorgulama yapıldığı
belirtilmişse de söz konusu soruşturmaya kadar başvurucular cinsel
yönelimlerini gizli tutmuşlardır ve görevden ayrılmak istemedikleri açıktır, bu
nedenle sorgulamanın devam ettirilmiş olmasının makul bir gerekçesi
bulunmamaktadır. AİHM, Hükûmetin sorgulamanın devam ettirilmesiyle ilgili
olarak ileri sürdüğü tıbbi riskler veya güvenlik riskleri, disiplinle ilgili
sebeplerin de somut olayda mevcut olmadığını, bu yüzden başvurucuların cinsel
yönelimlerini kabul etmelerine rağmen sorgu sürecinin devam ettirilmesi
konusunda hükümetin ikna edici ve ciddi gerekçeler ortaya koyamadığını
vurgulamıştır (Smith ve Grady/Birleşik
Krallık, §§106-110).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 15/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
1. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu; psikolojik baskı altında, hukuka aykırı şekilde
ve özel hayatın gizliliği ihlal edilerek sorgulandığını, idarenin on beş sene
önce olan bir olaya dair hukuk dışı yollarla ifadesini aldığını ve beyanlarını
çarpıtarak istihbarat raporu düzenlediğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca,
AYİM'in karar gerekçesine bakıldığında varsayım ve tahminlere dayalı olarak
hüküm kurulmuş olduğunu, 2002 yılında evlendikten sonraki başarılı
çalışmalarının ve mazbut yaşamının göz ardı edildiğini, özel hayatına ilişkin
hususların hiçbir şekilde askerî görevine yansımadığını, bu konudaki talep ve
iddialarının Mahkeme kararında irdelenmediğini belirtmiştir. Başvurucu, bu
nedenlerle Anayasa'nın 20. maddesinde yer alan özel hayatın gizliliği hakkının
ihlal edildiğini iddia etmiş; ihlalin tespiti ile uyuşmazlık hakkında yeniden
yargılama yapılmasını talep etmiştir.
2. Değerlendirme
36. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 20. maddesi şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne
göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve
bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli
hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat
içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
...”
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
38. Başvurucunun cinsel hayatına dair gizli nitelikte olan
hususlar nedeniyle TSK'dan ilişiğinin kesildiğine ilişkin söz konusu iddianın,
özel hayatın gizliliği hakkının unsurlarından olan mahremiyet alanını
ilgilendirdiği anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuru, Anayasa'nın 20. maddesinde
güvenceye alınan özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında ele alınmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
40. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir
kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel
hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde "bireyin kişiliğini
geliştirmesi ve gerçekleştirmesi" kavramı
temel alınmaktadır. Anılan hak, herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak
kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte
kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de
içermektedir (Serap Tortuk, B.
No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent
Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, §§ 61-63; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704,
3/3/2016, §§ 50-52; Ata Türkeri,
B. No: 2013/6057, 16/12/2015,§§ 30-32) .
41. Özel hayata saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal
çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Özellikle mahremiyet alanında
cereyan eden cinsel içerikli eylem ve davranışların özel hayata saygı hakkının
kapsamında olduğuna kuşku yoktur. Bu yönüyle özel hayat, öncelikle bireylerin
kendi bireyselliklerini geliştirebilecekleri ve diğer kişilerle en mahrem
ilişkilere girebilecekleri özel bir alana işaret etmektedir (Serap Tortuk, §§ 31-36; Bülent Polat, §§ 61-63; Tevfik Türkmen § 51; Ata Türkeri, §§ 31-34).
42. Özel hayata saygı hakkı, ilişki kurmak ve geliştirmek üzere
çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını da içermektedir. Kişilerin mesleki
hayatı özel hayatlarıyla sıkı bir irtibat içindedir. Özel hayata dair hususlar
kişinin mesleği ile ilgili tasarruflara esas alınmışsa özel hayata saygı hakkı
gündeme gelecektir (Bülent Polat,
§ 62; Ata Türkeri, § 31).
43. Bu kapsamda mesleki hayat çerçevesinde kişilerin özel hayatı
hakkında sorgulanması ve bunun doğurduğu idari sonuçlar, buna ek olarak
kişilerin davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek görevden alınmaları, özel
hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahale oluşturmaktadır (Serap Tortuk, § 37; Bülent Polat, § 63; Ata Türkeri, § 33).
44. Buna göre başvurucunun cinsel yaşamına ait unsurlar gerekçe
gösterilerek TSK'dan ilişiğinin kesilmesi işleminin özel hayatın gizliliği
hakkına bir müdahale oluşturduğu anlaşılmaktadır.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
45. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ...
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
46. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 20. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
47. Bu sebeple müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığının,
Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar
tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere
dayanma,demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmama koşulları yönünden incelenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
48. Başvuruya konu ayırma işlemi ve yargısal incelemenin 926
sayılı Kanun’un 94. maddesinin işlem tarihinde yürürlükte olan (b) fıkrası ile
Sicil Yönetmeliği’nin işlem tarihinde yürürlükte olan 60. ve 61. maddeleri
uyarınca yürütüldüğü anlaşılmaktadır.
49. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında yapılan
değerlendirmeler neticesinde söz konusu mevzuat hükümlerinin
"kanunilik" ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır (Haluk Öktem [GK], B. No: 2014/13433,
13/10/2016, §§ 41-43). Somut olayda bu sonuçtan ayrılmayı gerektirecek bir
iddia ve tespit de bulunmamaktadır.
(2) Meşru Amaç
50. Anayasa'nın 13. maddesi, temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasını ilgili hak ve özgürlüğe ilişkin Anayasa maddesinde
gösterilen özel sınırlandırma sebeplerinin bulunmasına bağlı kılmıştır.
51. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan
bazı sınırları bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan
kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Buna
göre Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete
yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere
sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM, E.2014/87, K.2015/112,
8/12/2015, § 7; E.2016/37, K.2016/135, 14/7/2016, § 9; E.2013/130, K.2014/18,
29/1/2014;Sevim Akat Eşki, B. No:
2013/2187, 19/12/2013, § 33).
52. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası yönünden özel
sınırlama nedeni düzenlenmemiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, birtakım
sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber bu sebepler sadece arama ve
el koyma tedbirlerine yöneliktir. Dolayısıylabu sebeplerin özel hayata saygı
hakkının tüm boyutları yönünden uygulanması mümkün görünmemektedir (AYM,
E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013, "bb" başlığı altında).
53. Bu durumda Anayasa'nın diğer maddelerinde yer alan hak ve
özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin somut olay bakımından sınırlandırma
sebebi olarak kabul edilip edilemeyeceği araştırılmalıdır.
54. Anayasa'nın 5. maddesinde "Devletin
temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin
bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun
refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini,
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
denilmektedir. Buna göre kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak devletin temel amaç ve görevlerindendir.
55. Kişinin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamanın
ön koşulu millî güvenlik ve kamu düzeninin tesisidir. Millî güvenlik ve kamu
düzeninin sağlanmadığı bir ortamda hak ve özgürlüklerden gereği gibi
yararlanılması, kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirmesi mümkün değildir.
Devletin hak ve özgürlükleri koruma ödevinin yanında millî güvenliği ve kamu
düzenini sağlama görevi de bulunmaktadır.
56. Millî güvenliği sağlamakla yükümlü olan Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bu görevi gereği gibi yerine getirebilmesi için askerî disiplinin
sağlanması hayati önem taşımaktadır. Silahlı Kuvvetlerin mensupları arasındaki hiyerarşi
ve disiplinin aşınması, söz konusu kamu hizmetinin aksamasına neden olabilecek
temel etkenlerden biridir.
57. Bu nedenle askerî disiplinin sağlanmasını teminen Silahlı
Kuvvetler mensuplarının sıkı disiplin kurallarına tabi tutulması vediğer kişilerin
tabi olmadığı bazı sınırlamalara tabi olmaları Anayasa'nın 5. maddesiyle
devlete yüklenen millî güvenliği sağlama ve kamu düzenini koruma ödevinin bir
gereğidir. Anılan ödevin, kişilerin Anayasa'nın 20. maddesinin birinci
fıkrasında düzenlenen haklarının sınırlanmasında dikkate alınması
gerekmektedir.
58. Açıklanan nedenlerle başvurucunun ahlaki durumu sebep
gösterilerek TSK'dan çıkarılmasının askerî disiplinin korunması ve kamu
hizmetinin gereği gibi yürütülmesinin sağlaması ve bu itibarla millî güvenliğin
korunması amaçlarını taşıdığı, dolayısıyla müdahalenin meşru bir amaca dayalı
olduğu sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
59. "Demokratik toplum düzeninin gerekleri"nden olma,
bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın
karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı
tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek son çare
niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir
olarak değerlendirilemez (AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016 § 13; ifade
özgürlüğü bağlamında Bekir Coşkun
[GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; özel hayatın gizliliği hakkı
bağlamında Ata Türkeri, § 44; İ.F.A., B. No: 2013/8564, 17/2/2016, §
62).
60. Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda,
kamu görevini yürütmekle görevli kişilerin hak ve özgürlüklerine herhangi bir
vatandaşa uygulanamayacak sınırlamalar getirilmesi demokratik bir toplumda
gerekli olabilir. Bu kapsamda kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve
sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması
doğaldır. Ancak özel hayatın gizliliği hakkının mahremiyet hakkı gibi en gizli
yönleri söz konusu olduğunda kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır ve bu
alanlara yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için kamu
makamlarınca özellikle ciddi gerekçeleringösterilmesi gerekir (Ata Türkeri,§ 47).
61. Kamu makamlarının somut olayda olduğu gibi özel hayatın en
gizli, mahrem alanlarına müdahaleleriyle ilgili olarak müdahaleye yol açan
karar alma sürecinde de keyfî davranmadıklarını kanıtlaması gereklidir. Bu da
ancak karar alma sürecinde özel hayatına müdahale edilen bireylere -deliller ve
kanıtlama konuları dâhil- adil şartlarda savunma ve sürece katılım
güvencelerinin sağlanmasıyla olacaktır (Ata
Türkeri, § 48).
62. Bunun yanı sıra Silahlı Kuvvetlerin faaliyetlerinin disiplin
içinde yürütülmesi ve etkinliğini gerçekten aksatan bir durum oluşturduğunun
ikna edici ve güçlü sebeplerle kanıtlanması hâlinde personelin özel hayatın
gizliliği hakkının sınırlandırılması demokratik bir toplumda gerekli kabul
edilebilir. Ancak bu hâlde de sınırlandırmanın ölçülülük ilkesine uygun olması
gereklidir (G.G. [GK], B. No:
2014/16701, 13/10/2016, § 60).
63. Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi,
sınırlayıcı önlemin öngörülen amaç için zorunlu ve amaca ulaşmaya elverişli
olmasını, ayrıca amaç ve araç arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması
gereğini ifade eder. Ölçülülük ilkesinin amacı da temel hak ve özgürlüklerin
gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesidir (AYM, E.2015/102,
K.2016/151, 7/9/2016, § 22; E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013; Marcus Frank Cerny, B. No: 2013/5126,
2/7/2015, § 72).
64. Tüm bu ilkeler dikkate alınarak başvuru konusu olay
bakımından müdahalenin "demokratik toplum düzeninin gerekleri"
ilkesine uygun olup olmadığı incelenirken kamu makamlarınca ortaya konulan
gerekçeler değerlendirilmeli ve müdahaleyi doğuran karar alma sürecinde
başvurucuya usule ilişkin güvencelerin sunulup sunulmadığı ortaya konmalıdır.
Bunun yanı sıra müdahalenin "ölçülülük" ilkesine uygun olup
olmadığına bakılmalıdır.
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
65.Somut olayda, özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında
mahremiyete dair konular hakkında sorgulanırken başvurucuya usule ilişkin
güvenceler verilip verilmediğinin incelenmesi gerekmektedir.
66. Başvurucunun TSK'dan çıkarılmasına dair kararın; istihbarat
birimi tarafından alınmış olan ifadelere, özellikle başvurucunun bekâr olduğu
dönemde, bir kez bir astsubay arkadaşı ile birlikte eş cinsel bir şahısla
cinsel ilişki yaşadıkları yönündeki beyana dayalı olduğu görülmektedir.
67. Başvurucunun yargı sürecinde tüm isnatları reddettiği,
ayrıca istihbarat birimi tarafından psikolojik baskı altında ifadesinin
alındığını, ne için beyanda bulunduğunu bilmediği gibi ifadesinin hakkında
işlem tesisine esas alınacağını da bilmediğini beyan ettiği görülmüştür.
68.AYİM kararında, başvurucunun eş cinsel kişiyle cinsel ilişki
şeklindeki fiilinin 1997 yılında vuku bulmuş olmasına rağmen ahlaki yönden
meylini gösterdiği ve nüksetmesininher zaman ihtimal dâhilinde olduğu, bu fiil
nedeniyle TSK'dan çıkarılmasının hukuka uygun olduğu değerlendirmelerine yer
verilmiş; bu değerlendirmeye ise istihbarat birimi tarafından alınmış ifadeler
dayanak yapılmıştır. Başvurucunun usule aykırı şekilde sorgulama yapıldığı
yönündeki iddialarının da reddedildiği görülmektedir. Bu durumda başvurucunun
TSK'dan çıkarılmasına dayanak teşkil eden ve istihbarat birimi tarafından
yürütülen ifade alma sürecinin anayasal güvencelere uygun olup olmadığı
incelenmelidir.
69. İstihbarat birimi tarafından alınan ifadelere ait
tutanaklarda, disiplin soruşturması için mi ifade alındığı belirtilmemiş ve başvurucunun
ile suçlandığı ifade edilmemiştir. Başvurucuya somut isnatlar ve olay tarihleri
belirtilmeden sorular yöneltilmiştir. Sorulan sorular, kişilerin tüm özel
yaşamlarını kapsayacak şekilde geniş ancak kapsamı, sınırları ve amacı belli
olmayan niteliktedir. İfadeyi alanların kimlik ve unvanları ile ifadelerin bazı
bölümleri karartılmıştır. Tüm bu hususlar nedeniyle idarenin söz konusu ifade
sürecinde başvurucuya savunma hakkı tanıdığını ve özgür iradeye dayalı konuşma
koşullarının sağlandığını kanıtlayamadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla olayda,
özel hayata ilişkin hususlar sebep gösterilerek TSK'dan çıkarma işlemi tesis
edilmesi sürecinde başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında usule
ilişkin güvencelerden yararlandırılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
70.İkinci olarak müdahalenin demokratik toplumda gerekli olup
olmadığı, idare ve Derece Mahkemesi kararlarının gerekçeleri çerçevesinde
incelenmelidir.
71. Başvurucu, TSK'dan çıkarılması ile sonuçlanan disiplin
soruşturması sürecinde mesleki hayatını değil özel hayatını ilgilendiren
iddialara yanıt vermek zorunda kalmıştır.Derece Mahkemesi kararına göre
başvurucunun mahremiyetine dair söz konusu hususlar, istihbarat faaliyeti
kapsamında yürütülen sorgulamada başvurucunun ifadesinden tespit edilmiştir.AYİM
kararı ve dava dosyasındaki belgeler incelendiğinde bu istihbarat faaliyeti
tespitine kadar söz konusu özel hayata ilişkin eylem ve davranışlarının
başvurucunun mesleğine bir yansımasının olmadığı, görevini aksattığı,
disiplinsizliği bulunduğu yönünde herhangi bir tespitin bulunmadığı
görülmektedir. Tam aksine muhalif hâkim üyelerin görüşlerinde belirtildiği
üzere başvurucunun 2002 yılından bu yana çalışmaları ve sicil durumu çok
başarılıdır. Dolayısıyla ihtilaf konusu soruşturmanın kapsamının mesleki
hayatın sınırlarını aştığı anlaşılmaktadır.
72. AYİM kararında, isnat edilen ve tümüyle başvurucunun özel
yaşamına ilişkin olan, üstelik on beş yıl önce bir kez gerçekleşmiş ve bir daha
tekrarlanmamış olan eyleminin, mesleki hayatı üzerindeki etkilerine dair
yeterli ve ikna edici gerekçelerin belirtilmediği ve TSK’nın işleyişi
üzerindeki etkisi ve risklerinin de açıklanmadığı görülmüştür. AYİM kararında;
eylemin "nüksedebileceği" ihtimalinden bahisle varsayıma dayalı
olarak ret hükmü kurulduğu, başvurucunun başarılı çalışma hayatı ve mazbut aile
hayatı sürdürdüğüne dair iddialarının irdelenmediği, mahremiyet hakkına yönelik
müdahalenin haklı görülebilmesi için gerekli ciddiyette gerekçelere yer
verilmediği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca başvurucunun soruşturma usulünün
hukuka aykırı yöntemler içerdiğine yönelik iddialarına da makul bir gerekçe ile
yanıt verilmediği, ifadelerin alındığı koşulların detaylı şekilde incelenmediği
anlaşılmıştır. Bu nedenlerle idare ve Derece Mahkemesi kararlarının özel hayatın
gizliliği hakkına müdahaleyi haklı kılacak şekilde konuyla ilgili ve yeterli
gerekçe içermediği, bu nedenle müdahalenin demokratik toplumda gerekli olmadığı
sonucuna varılmıştır.
73. Müdahalenin demokratik toplumda gerekli olmadığı
anlaşıldığından ölçülülük ilkesi yönünden inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
74. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde
güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
75. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
76. Başvurucu, ihlalin tespiti ile uyuşmazlık hakkında yeniden
yargılama yapılmasını talep etmiştir.
77. Başvuruda Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan
özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
78. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM
Birinci Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
79. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın
gizliliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesine (Anılan Dairenin
12/11/2013 tarihli ve E.2013/5, K.2013/1042 sayılı kararına ait dava dosyası
ile ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
15/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.