TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MÜRÜVET CERANOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/582)
|
|
Karar Tarihi: 17/5/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Kamil KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Mürüvet CERANOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Halil
ÖZKAN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, aile konutu üzerinde intifa veya oturma hakkı tesisi
için açılan davada delillerin hatalı değerlendirilmesi sonucunda adil olmayan
bir karar verilmesi ve dosyaya sunulan sözleşmenin derece mahkemelerinin
kararlarında tartışılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/1/2014 tarihinde Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 18/12/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucunun eşi muris H.C.nin
31/7/2007 tarihinde ölümü üzerine Konya 5. Noterliğinde, başvurucunun da
aralarında bulunduğu tüm mirasçıların katılımıyla 10/9/2007tarihli düzenleme
şeklinde miras taksim sözleşmesi imzalanarak murise ait menkul ve
gayrimenkuller mirasçılar arasında paylaşılmıştır.
6. Bu taksim sözleşmesinde başvurucuya, murisin tarla vasfında
bir taşınmazında 1/15 oranında hisse verilmesi, Konya ili Meram ilçesi Topraksarnıç Mahallesi'nde kain, üzerinde başvurucunun
oturduğu bina bulunan ancak tapunun 2256 ada 88 parsel sırasında arsa vasfıyla
kayıtlı olan (dava konusu) taşınmaz ile diğer taşınmazların mirasçılardan A.C.,
H.G. ve E.T.ye bırakılması kararlaştırılmıştır.
7. Anılan sözleşmede "...
murise ait olan menkul ve gayrimenkulleri aşağıda yazıldığı şekilde taksim
ettik ... işbu miras taksim sözleşmesi ile, murisimizin bilumum menkul ve
gayrimenkullerinin taksimi sebebi ile, birbirimizde hiçbir hak ve alacağımızın
kalmadığını, birbirimizi karşılıklı olarak ibra ettiğimizi, kabul, beyan ve
ikrar ederiz." şeklinde bir beyan bulunduğu görülmüştür.
8. Öte yandan noter huzurunda yapılan miras taksim sözleşmesiyle
aynı tarihte, tüm mirasçıların katılımıyla imzalanan "Sözleşmedir" başlıklı adi yazılı belge ile dava
konusu taşınmazdaki dairelerin paylaşımı yapılmıştır. Sözleşmede, başvurucunun
oturduğu zemin kattaki dairenin H.G. ve E.T. isimli mirasçılara ait olacağı
kararlaştırılarak başvurucunun bu dairede ölünceye kadar kira ödemeden ikamet
edeceği belirtilmiştir. Anılan sözleşmenin ilgili kısmı şöyledir:
"Meskenin zemin katında murisin eşi Mürü[v]et
Ceranoğlu oturmak[t]a olup ölünceye kadar bu meskende
ikamet edecek bundan dolayı mirasçılar tarafından herhangi bir kira talebinde
bulunulmayacak, ayrıca halen mesken içerisinde bulunan demirbaşlar aynen
bulunduğu şekilde mirasçılar H.G. ve E.T.ye aynı şekilde teslim
edilecektir"
9. Dava konusu taşınmazın satılarak ortaklığının giderilmesi
için 8/10/2007 tarihinde Konya 3. Sulh Hukuk Mahkemesinde paydaşlar arasında
davanın görülmeye başlanması üzerine başvurucu 20/5/2008 tarihinde, Konya 3.
Aile Mahkemesinde (Mahkeme) eşinin diğer mirasçıları aleyhine dava açarak eşi
ile birlikte oturduğu konutun ölünceye kadar kendisine tahsisine karar
verilmesini talep etmiştir.
10. Dava kapsamında taraflarca bildirilen tanıklar dinlenmiş,
dava konusu taşınmaz üzerinde keşif yapılarak bilirkişiden rapor alınmıştır.
Mahkeme, başvurucu tarafından dosyaya sunulan "Sözleşmedir"
başlıklı adi yazılı belgede imzası bulunan davalıları duruşmada dinleyerek
belge hakkında beyanlarını almıştır.
11. Yapılan yargılama sonunda Mahkeme 18/10/2012 tarihli ve
E.2008/466, K.2012/1052 sayılı kararı ile davanın reddine karar vermiştir.
Gerekçeli karar şöyledir:
"Davacı vekili mahkememize vermiş olduğu
dava dilekçesi ile müvekkilin eşi H.C.nin vefat etmiş
olduğunu ve mirasçılarla müvekkilin sözleşme yaptığını ve eşi ile birlikte
oturduğu ve halen kendisinin oturmuş olduğu konutun ölünceye kadar müvekkile
tahsis edildiğini ve ölünceye kadarda kira talep edilmeyeceği belirtildiği
ancak davalılar E. ve H.nin izalei
şuyu davası açmış olduklarını bahse konu konutun
satılma ihtimalinin bulunduğunu belirterek müvekkilin oturmuş olduğu konutun
ölünceye kadar müvekkile tahsisine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
...
Davalılar A. ve M. davacının bahsetmiş olduğu sözleşmeyi kabulle
davacının bahse konu konutta ölene kadar oturmasına karar verdiklerini
sözleşmeyi birlikte imzaladıklarını ancak daha sonra bazı mirasçıların bundan
vazgeçtiğini beyan etmişlerdir.
M.K. 240 maddesine göre katılım alacağına
mahsuben intifa veya oturma hakkı verilmesine dair açılan davada; ilgili
taşınmaz[ın] muris ve davacı tarafça aile konutu
olarak kullanıldığı sabit olup murisin ölümü sonrasında taşınmaz davacının da
aralarında bulunduğu mirasçılara intikal etmiş olup ancak sonrasında 10.09.2007
tarihinde malikler arasındaki Noterde yapılmış miras taksim sözleşmesine göre
paylaşılıp bu paylaşımda davacıda yer alıp bu sözleşme ile taraflar
birbirlerinden miras nedeniyle ibrada bulunup diğer haklarından feragatlerini
içerip, eldeki dava katılma alacağına dayalı M.K. 240 maddesi kapsamında olup,
davacı yukarıdaki taksim sözleşmesi ile ilgili taşınmazdaki haklarından
vazgeçerek bu taşınmazla ilgili katılma alacağınında
söz konusu olmadığından talebinin gerekçesi ortadan kalkmakla davanın malik
olan davalılar bakımından reddine, malik olmayan davalı M. bakımından
husumetten reddine karar [verilmiştir].
12. Başvurucunun temyizi üzerine anılan karar, Yargıtay 8. Hukuk
Dairesinin 7/5/2013 tarihli ve E.2013/432, K.2013/6665 sayılı ilamıyla "dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama
tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar
verildiğine göre takdirde bir isabetsizlik bulunmadığı"
gerekçesi ile onanmıştır.
13. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 9/12/2013
tarihli ve E.2013/14585, K.2013/18540 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
14. Nihai karar, başvurucuya 6/1/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 14/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 22/11/2011 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "Aile Konutu ve ev eşyası" kenar
başlıklı 240. maddesi şöyledir:
“Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam
ettirebilmesi için, ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde
kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklenmek suretiyle
intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir; mal rejimi sözleşmesiyle kabul
edilen başka düzenlemeler saklıdır.
Sağ kalan eş, aynı koşullar altında ev eşyası
üzerinde kendisine mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir.
Haklı sebeplerin varlığı halinde, sağ kalan
eşin veya ölen eşin yasal mirasçılarının istemiyle intifa veya oturma hakkı
yerine, konut üzerinde mülkiyet hakkı tanınabilir.
...”
17. 4721 sayılı Kanun'un "Aile
Konutu ve ev eşyasının sağ kalan eşe özgülenmesi" kenar
başlıklı 652. maddesi şöyledir:
“Eşlerden birinin ölümü halinde tereke malları
arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; sağ kalan eş,
bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını
isteyebilir.
Haklı sebeplerin varlığı halinde, sağ kalan
eşin veya mirasbırakanın diğer yasal mirasçılarından
birinin istemi üzerine, mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınmasına da
karar verilebilir.
...”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 17/5/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; eşinin ölümü üzerine tüm mirasçılarla birlikte
noter huzurunda miras taksim sözleşmesi yaptıklarını, bu taksim sözleşmesi ile
aynı tarihte düzenledikleri adi yazılı sözleşmede ise eşi ile birlikte oturduğu
ve hâlen ikamet ettiği konutun ölünceye kadar kendisine tahsis edilip kira
talep edilmeyeceğinin kararlaştırıldığını, bu anlaşmaya rağmen oturduğu
dairenin bulunduğu taşınmazın satılarak ortaklığının giderilmesi için dava
görülmesi üzerine bahsi geçen adi yazılı sözleşme ve 4721 sayılı Kanun'un 240.
maddesi gereğince oturduğu daire için tapuya ölünceye kadar intifa veya oturma
hakkı şerhi verilmesi talebiyle dava açtığını, noter huzurunda yapılan taksim
sözleşmesinde dava konusu taşınmaz ile ilgili haklarından feragat ettiği
gerekçesiyle Mahkemece davanın reddine karar verildiğini, taksim sözleşmesinde
4721 sayılı Kanun'un 240. maddesi gereği sahip olduğu haklardan feragat
ettiğinin yazılı olmadığını, ayrıca oturma hakkının sadece Kanun'dan değil aynı
zamanda dosyaya sunduğu adi yazılı sözleşmeden kaynaklanan bir hak olduğunu,
Mahkemece bu sözleşmenin göz ardı edilerek sadece noter tarafından düzenlenen
taksim sözleşmesine göre değerlendirme yapıldığını, gerekçeli kararda söz
konusu belgenin tartışılmadığını, bu durumun söz konusu belgeyi Mahkemenin
görmediği ve incelemediğine işaret ettiğini, Yargıtay ilamında da bu belgenin
tartışılmadığını belirterek somut bir anayasal hak veya hükme dayanmadan
kararın Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesi
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
21. Başvurucu, somut bir anayasal hak veya hükme dayanmadan
kararın Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucunun şikâyetinin
özü, açtığı davada delillerin hatalı değerlendirilmesi sonucunda adil olmayan
bir karar verildiği ve dosyaya sunduğu sözleşmenin gerekçeli kararda
tartışılmadığına ilişkin olduğundan başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia İddia
22. Başvurucu, dosyaya sunduğu adi yazılı sözleşmenin gerekçeli
kararda tartışılmadığını, bu durumun söz konusu belgeyi Mahkemenin görmediği ve
incelemediğine işaret ettiğini, Yargıtay ilamında da bu belgenin
tartışılmadığını ileri sürmüştür.
23. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır.”
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
26. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin
lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi
ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
27. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli
karar hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemelerin
uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule
ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan
gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve
denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).
28. Anayasa'daki hakların etkili bir biçimde korunması için
davaya bakan mahkemelerin Anayasa'nın 36. maddesine göre “tarafların dayanaklarını, iddialarını ve
delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi” vardır (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Dulaurans/Fransa,
B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). AİHM içtihatlarına göre bir mahkemenin
davaya yaklaşımının, anılan mahkemenin başvurucuların iddialarına yanıt
vermekten ve başvurucuların temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmasına neden
olması hâlinde Sözleşme'nin 6. maddesi, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde
incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85).
29. Mahkemeler “kararlarını
hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme”
yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını
kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra (Benzer yöndeki AİHM kararı
için bkz. Hadjıanastassıou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992,
§ 33) tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara
uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri, ayrıca demokratik bir
toplumda toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini
öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer
Başat ve diğerleri, § 34).
30. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu
mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da her zaman bu
hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince
verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen
gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olupbu durumda üst dereceli mahkeme tarafından önceki
mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik
Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 26).
31. Başvuru konusu olayda başvurucu, ölümünden önce eşi ile
oturduğu konutun ölünceye kadar kendisine tahsis edilmesi talebiyle dava
açmıştır.
32. Eşlerden birinin ölümü hâlinde sağ kalan eş, ölen eşiyle
yaşadığı konut üzerinde kendisi lehine intifa veya oturma hakkı ya da mülkiyet
hakkı tanınmasını talep edebilir. Bu hakkın edinilmiş mallara katılma mal
rejiminde katılma alacağına mahsuben tanınması talebi 4721 sayılı Kanun'un 240.
maddesinde, miras hakkına mahsuben tanınması talebi ise 652. maddesinde
düzenlenmiştir (bkz. §§ 16, 17).
33. Başvurucu, vefat eden eşine ait olan konutta kendisi lehine
intifa veya oturma hakkı tanınması istemiyle dava açarken iddiasını, diğer
mirasçılarla aralarında yaptıkları "Sözleşmedir"
başlıklı adi yazılı belgeye dayandırmış ancak davayı 4721 sayılı Kanun'un 240.
maddesine dayanarak açmıştır. Dolayısıyla iddianın edinilmiş mallara katılma
mal rejiminde katılma alacağına mahsuben ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır.
Başvurucunun davasını aile mahkemesinde açmış olması da bu tespiti
doğrulamaktadır.
34. Mahkeme, davanın 4721 sayılı Kanun'un 240. maddesine
dayanılarak açıldığı tespitinden hareket etmek suretiyle başvurucunun dava
konusu taşınmazda katılma alacağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine
karar vermiştir. Mahkeme ayrıca başvurucunun miras taksim sözleşmesiyle
muristen intikal eden mallar üzerindeki haklarından vazgeçmiş olması nedeniyle
miras hakkı yönünden de talebin dayanağı bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.
35. Başvurucu; dosyaya sunduğu 10/9/2007 tarihli adi yazılı
sözleşmede oturduğu konutun ölünceye kadar kendisine tahsis edilip kira talep
edilmeyeceğinin kararlaştırıldığını, konutta oturma hakkının sadece Kanun'dan
değil aynı zamanda delil olarak sunduğu bu sözleşmeden kaynaklanan bir hak
olduğunu, Mahkemenin bu belgeyi görmeden ve incelemeden karar verdiğini ve
belgeyi gerekçeli kararında tartışmadığını ileri sürmüştür.
36. Başvurucu tarafından dava dosyasına sunulan "Sözleşmedir" başlıklı adi
yazılı belgede imzası bulunan davalıların duruşmada dinlenerek belge hakkında
beyanlarının alındığı, gerekçeli kararda da başvurucunun ve davalıların
beyanları özetlenirken bu belgeden bahsedildiği görülmüştür (bkz. §§ 10, 11). Dolayısıyla
Mahkemenin söz konusu belgenin varlığından haberdar olduğu ve karar verirken
belgeyi değerlendirdiği anlaşılmaktadır.
37. Öte yandan başvurucunun dayandığı adi yazılı sözleşmede,
başvurucunun dava konusu dairede ölünceye kadar ikamet edeceği ve kendisinden
herhangi bir kira talebinde bulunulmayacağının belirtildiği ancak başvurucuya
intifa veya oturma hakkı gibi bir sınırlı ayni hak tanınacağına dair taahhüt
bulunmadığı anlaşılmaktadır (bkz. § 8). Bu nedenle davanın edinilmiş mallara
katılma mal rejiminde katılma alacağına dayalı olarak açıldığı da dikkate
alındığında başvurucunun dayandığı bu belgenin davanın sonucunu etkileyebilecek
nitelikte olmadığı ve Mahkemenin bu belge konusunda açık bir yanıt vermesinin
gerekli olmadığı kanaatine varılmıştır.
38. Bu itibarla karar gerekçesinin, davaya konu olay ve
olguların Mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve
hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile
hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olduğu; temyiz mercinin onama kararında, İlk Derece Mahkemesi kararındaki
gerekçenin benimsendiği ve temyiz itirazlarının hangi nedenle reddedildiğinin
açıklandığı anlaşılmaktadır. Bu açıdan Derece Mahkemelerinin kararlarında
yeterli gerekçe bulunduğu sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
Osman Ali Feyyaz PAKSÜT ve Muammer TOPAL bu görüşe
katılmamıştır.
2. Yargılamanın Sonucunun
Adil Olmadığına İlişkin İddia
40. Başvurucu; aile konutu üzerinde intifa veya oturma hakkı
tesisi için açtığı davanın noter huzurunda yapılan taksim sözleşmesinde dava
konusu taşınmaz ile ilgili haklarından feragat ettiği gerekçesiyle
reddedildiğini, taksim sözleşmesinde 4721 sayılı Kanun'un 240. maddesi gereği
sahip olduğu haklardan feragat ettiğinin yazılı olmadığını, ayrıca oturma
hakkının sadece Kanun'dan değil aynı zamanda dosyaya sunduğu adi yazılı sözleşmeden
kaynaklı bir hak olduğunu, Mahkemenin bu sözleşmeyi göz ardı edip, sadece noter
tarafından düzenlenen taksim sözleşmesine göre değerlendirme yaparak hatalı bir
karar verdiğini ileri sürmüştür.
41. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
43. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında
ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
44. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,derece mahkemesi
kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
45. Somut olayda başvurucu, vefat eden eşi ile oturduğu konutun
ölünceye kadar kendisine tahsis edilmesi talebiyle eşinin diğer mirasçıları
aleyhine dava açmıştır. Dava kapsamında taraflarca bildirilen tanıklar dinlenmiş,
dava konusu taşınmaz üzerinde keşif yapılarak bilirkişiden rapor alınmıştır.
Mahkeme, başvurucu tarafından dosyaya sunulan "Sözleşmedir"
başlıklı adi yazılı belgede imzası bulunan davalıları duruşmada
dinleyerek belge hakkında beyanlarını almıştır (bkz. § 10).
46. Mahkemece yapılan değerlendirme sonucunda başvurucunun da
aralarında bulunduğu tüm mirasçıların katılımıyla noter huzurunda yapılan miras
taksim sözleşmesine göre muristen intikal eden malların taksim edildiği ve bu
sözleşme ile tarafların birbirlerini miras nedeniyle ibra edip diğer
haklarından feragat ettikleri, başvurucunun da dava konusu taşınmazdaki
haklarından vazgeçtiği, ayrıca bu taşınmazla ilgili katılma alacağı da
bulunmadığı gerekçeleriyle davanın dayanağının ortadan kalkması sebebiyle
davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır (bkz. § 11).
47. Mahkemenin, noterce düzenlenmiş miras taksim sözleşmesinde
mirasçıların birbirlerinden hiçbir hak ve alacaklarının kalmadığına, birbirlerini
karşılıklı olarak ibra ettiklerine yönelik beyanlarını (bkz. § 7) ve
başvurucunun bu taksim sözleşmesiyle taşınmazdaki haklarından vazgeçtiğini
dikkate alarak, ayrıca başvurucunun dava konusu taşınmazla ilgili katılma
alacağı bulunmadığını da tespit ederek yaptığı değerlendirme ve ulaştığı sonuç
yönünden herhangi bir keyfîlik tespit edilmemiştir.
48. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
49. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ilişkin bir bilgi
ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık
bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilmemiştir.
50. Açıklanan nedenlerle yargılamanın sonucunun adil olmadığına
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Osman Ali Feyyaz PAKSÜT ve Muammer TOPAL bu görüşe
katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
17/5/2016 tarihinde Osman Ali Feyyaz PAKSÜT ve Muammer TOPAL'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA
karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucunun eşi ve murisi H.C.’nin
31/7/2007 tarihinde ölümü üzerine 10/9/2007 tarihinde başvurucunun da
aralarında bulunduğu tüm mirasçılar arasında Konya 5. Noterliğinde düzenleme
şeklinde miras taksim sözleşmesi imzalandığı, bu taksim sözleşmesinde
başvurucuya murisin tarla vasfında bir taşınmazında 1/15 oranında hisse
verildiği, tapuda arsa vasfında görülmekle birlikte başvurucunun önceden beri
eşiyle birlikte oturduğu ve aile konutu niteliğinde olan evin ise mirasçılardan
A.C., H.G. ve E.T.ye bırakıldığı, ancak noter huzurunda yapılan miras taksim
sözleşmesiyle aynı tarihte tüm mirasçıların katılımıyla imzalanan adi yazılı
belge niteliğindeki sözleşme ile de dava konusu taşınmazdaki dairelerin
paylaşımının yapıldığı, başvurucunun oturduğu zemin kattaki dairenin H.G. ve
E.T. isimli mirasçılara bırakılmakla beraber murisin eşi başvurucu M.C.’nin ölünceye kadar bu meskende ikamet edeceğinin, bundan
dolayı diğer mirasçılar tarafından her hangi bir kira talebinde
bulunulmayacağının imza altına alındığı, başvuru dosyası ve bireysel başvuru
kapsamında incelenen Konya 3. Aile Mahkemesi dava dosyası kapsamından
anlaşılmaktadır.
2. Başvurucunun murisi olan eşiyle birlikte oturduğu ve diğer
mirasçılarla yaptığı anlaşma gereğince ölünceye kadar ikamet hakkını elde
ettiği dairenin satılarak ortaklığın giderilmesi talebiyle paydaşlar tarafından
8/10/2007 tarihinde Konya 3. Sulh Hukuk Mahkemesinde dava açılması üzerine
başvurucunun da konutunu yitireceği kaygısıyla 20/5/2008 tarihinde Konya 3.
Aile Mahkemesinde eşinin diğer mirasçıları aleyhine dava açarak eşi ile
birlikte oturduğu konutun ölünceye kadar kendisine tahsisine karar verilmesini
talep ettiği, yapılan yargılama sonucu mahkemenin 18/10/2012 tarihi kararıyla
başvurucunun davasını reddettiği, başvurucunun temyizi üzerine kararın Yargıtay
8. Hukuk Dairesinin 7/5/2013 tarihli kararıyla onandığı, karar düzeltme
talebinin de aynı Dairenin 9/12/2013 tarihli ilamıyla reddedildiği, nihai
karadan 6/1/2014 tarihinde yapılan tebligatla haberdar olan başvurucunun süresi
içerisinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
3. Başvurucunun iddiaları Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümünce
“gerekçeli karar hakkı” ve “yargılamanın sonucunun adil olmadığı” yönlerinden
incelenmiş ve her iki iddianın “açıkça dayanaktan yoksun” olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna oyçokluğuyla karar verilmiştir. Bu karara muhalif
kalışımızın nedenleri aşağıdaki maddelerde açıklanmaktadır.
4. Başvuruya konu olayın, derece mahkemelerindeki yargılamanın
ve bireysel başvurunun temelini, başvurucunun murisi olan eşiyle birlikte
oturduğu apartman dairesinde hayatının geri kalan kısmında oturma istek ve
arzusu oluşturmaktadır. Nitekim başvuru formunun (C) bölümünde (Başvurucunun
güncel ve kişisel bir hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının açıklanması)
ihlal edilen temel hakkın “… müvekkilin ölen
eşi ile birlikte oturmakta olduğu müşterek hanede oturma hakkı doğrudan zedelenmiştir”denilmek
suretiyle bireysel başvuru yoluyla giderim sağlanmaya çalışılan temel hakkın
konuta ilişkin olduğu açıklanmıştır.
5. Kişinin konutunda herhangi bir haksızlığa uğratılmadan huzur
içinde oturma hakkı, Anayasanın 20. maddesinde yer alan özel hayatın gizliliği
kapsamındadır. Anayasanın 20. maddesinde “Herkes,
özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz” denilmek
suretiyle güvence altına alınan bu hak aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 8. maddesinde de yer almaktadır. Bu nedenle başvurucunun, Anayasa
Mahkemesine, yapılan bir yargılamanın adil olmadığı iddiasından ziyade ve esas
itibariyle, aile konutunun elinden alınması suretiyle karşılaştığı, özel
hayatına yönelik ihlalin giderimi için başvurduğu açıktır.
6. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini
kendi takdir eder (Tahir Canan, 2012/969).Bu
nedenle, başvurucunun iddialarının, asıl hakkının ihlaline yol açan yargılama
süreçlerine ilişkin olaylar, yargı süreçleri ve kararlar yönünden değil,
ihlalin özünü teşkil eden konut hakkı yönünden özel yaşama saygı hakkı altında
incelenmesi gerekir.
7. AİHM’nin kararlarında olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi
kararlarında da kişinin özel yaşama saygı çerçevesinde devletçe yapılabilecek
müdahalelere, bu bağlamda çevresel sorunlara karşı konutunda huzur içinde
oturma hakkı olduğu kabul edilmektedir (Hüseyin
Tunç Karlık ve Zahide Karlık, 2013/6587; Powell ve Rayner/Birleşik Krallık, 9310/81).
8. Özel yaşama saygı hakkı kapsamında somut olay incelendiğinde
her ne kadar başvurucunun özel yaşamına saygı kapsamındaki aile konutunda
yaşamını sürdürme hakkına kamu gücü tarafından doğrudan bir müdahale
yapıldığından söz etmek mümkün değil ise de; devletin sadece konuta kendisi
müdahale etmemek değil, kuracağı adil ve insan haklarına saygılı hukuk düzeni
ile bireylerin konut hakkını da gözetecek düzenlemeler yapmak ve bireyin bu
hakkına diğer özel kişilerce yapılabilecek müdahaleleri önleyici yargısal
mekanizmaları da sağlamak yükümlülüğü bulunmaktadır.
9. Türk Medeni Kanununun 240.
maddesindeki aile konutuna ilişkin düzenleme de bu kapsamdadır. Ancak bu
düzenlemenin uygulamada kişilere somut bir yarar sağlamayacak, biçimsel
nedenlere ve katı yorumlara tabi tutularak zafiyete uğratılarak, kısıtlı bir
kapsamda uygulanması, bu madde ile korunmak istenen temel hakkın amacına aykırı
olacaktır. Nitekim yasa koyucunun aile konutuna ilişkin hukuk kuralını
yasalaştırmaktaki amacının, sağ kalan eşe, diğer mirasçılara karşı bir koruma
sağlamak olduğu açıktır.
10. Başvurucunun Konya 3. Aile Mahkemesinde açtığı davada
mahkemece, aynı gün düzenlenmiş olan noter sözleşmesi ile adi belge
niteliğindeki sözleşme değerlendirilirken, “…
davacı yukarıdaki taksim sözleşmesi ile ilgili taşınmazdaki haklarından
vazgeçerek bu taşınmazla ilgili katılma alacağının da söz konusu olmadığından
talebinin gerekçesi ortadan kalkmakla davanın … reddine” şeklindeki
bir gerekçeye yer verilmiş olmasından, noter sözleşmesinin öncelikle geçerli ve
bağlayıcı olduğu kanaatine varıldığı anlaşılmaktadır. Halbuki iki sözleşme de
aynı tarihte düzenlendiği ve hangisinin önce imzalandığı hususunda bir
belirleme yapılmadıkça, adi belge niteliğinde olan sözleşmedeki “Meskenin zemin katında murisin eşi Mürüvet Ceranoğlu oturmakta olup
ölünceye kadar bu meskende ikamet edecek, bundan dolayı mirasçılar tarafından
herhangi bir kira talebinde bulunulmayacak …” hükmünün noterde
yapılan sözleşme ile taşınmazdaki haklarından vazgeçmenin ön koşulu olduğu
sonucuna da varmak mümkündür. Adi belge niteliğindeki sözleşmenin içeriğinin ve
altındaki imzaların davalılarca inkar edilmemiş olması
karşısında, noter senedindeki paylaşımın, tarafların gerçek iradesini
yansıtması yönünden “Sözleşme” başlıklı belgeye üstün tutulmasının haklı bir nedeni
bulunmamaktadır. Dolayısıyla, başvurucunun murisi olan eşiyle yıllar boyu
oturduğu konuttan çıkmaya peşinen razı olduğunun kabulünde isabet yoktur.
11. Sonuç olarak başvurucunun özel hayatına saygı hakkı
kapsamındaki aile konutundan yararlanma hakkı, mahkemece delillerin ve
olguların isabetli takdir edilememesi ve hükmün Yargıtay’ca onanarak
kesinleşmesi sonucu ihlal edilmiştir. Bu nedenle çoğunluk görüşüne
katılmıyoruz.
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Muammer TOPAL
|