TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MESUT GÜZEL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5876)
|
|
Karar Tarihi: 22/9/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık
YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
Mesut GÜZEL
|
Vekili
|
:
|
Av. Nurullah
AKSARI
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerlik hizmetinin yerine getirilmesi sırasında
oluşan rahatsızlığa geç teşhis konulduğu ve yanlış tedavi uygulandığı
iddialarıyla açılan tam yargı davasının süre aşımı yönünden reddedilmesi
nedeniyle maddi ve manevi varlığının korunması hakkı ile adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/4/2014 tarihinde Antalya 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 31/10/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 4/1/2016 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 4/2/2016tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 21/2/2007 tarihinde askere sevk edilmiş,
rahatsızlanması üzerine yapılan muayenesinin ardından Gülhane Askeri Tıp
Akademisi (GATA) Sağlık Kurulunca düzenlenen 2/7/2007 tarihli raporla ''göz retinalhemoraji+sol göz fibrovasküler
diliferasyon+ppv+membramektomi+slikon enjeksiyonu ameliyatlısı'' tanısı
ile hava değişimine gönderilmiştir.
8. Başvurucunun hava değişiminin bitmesinden sonra yapılan
muayenesinin ardından düzenlenen GATA Sağlık Kurulunun 10/8/2007 tarihli
raporuyla behçet hastalığı teşhisi
konulmuş ve tedavi altında bir süre istirahati uygun görülmüştür.
9. Başvurucu 10/8/2007 tarihinden 14/1/2009 tarihine kadar behçet hastalığı nedeniyle tedavi olmuş
ve bu süre zarfında başvurucuya bir ve bir buçuk aylık istirahatler
verilmiştir.
10. GATA Sağlık Kurulunca düzenlenen 13/3/2009 tarihli raporla
başvurucuya "her iki göz behçet
üveit+sol göz vitrektomi ameliyatlısı. Behçet hastalığı (göz tutulumlu)"
teşhisi ile "Askerliğe elverişli
değildir." kararı verilmiş ve rapor 15/5/2009 tarihinde onaylanmıştır.
11. Başvurucu anılan rapor uyarınca 13/3/2009 tarihinde terhis
edilmiş ve 30/9/2009 tarihinde tanzim edilen terhis belgesinde GATA Sağlık
Kurulunun 13/3/2009 tarihli raporu uyarınca terhis edildiği belirtilmiştir.
12. Antalya 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 8/10/2010 tarihli ve
E.2010/597, K.2010/1284 sayılı kararı ile, Antalya Araştırma ve Eğitim
Hastanesinin, başvurucunun normal altı düzeyde zekâ aktivitesi bulunduğuna
ilişkin28/5/2010 tarihli raporuna istinaden annesinin vesayeti altına alınmasına
karar verilmiştir.
13. Başvurucu vekili 9/2/2012 tarihinde Millî Savunma Bakanlığı
kaydına giren 30/1/2012 tarihli dilekçesi ile hastalığa geç ve yanlış teşhis
konduğu, bu nedenle sürekli sakat hâle gelindiği gerekçesiyle maddi ve manevi
tazminat talebinde bulunmuş; bu talebe cevap verilmemiştir.
14. Başvurucu tarafından uğranıldığı ileri sürülen zarara
karşılık maddi ve manevi tazminata karar verilmesi istemiyle açılan davada
Antalya 2. İdare Mahkemesi 9/5/2012 tarihli ve E.2012/581, K.2012/749 sayılı kararıyla
davayı yetki yönünden reddederek dosyayı Diyarbakır İdare Mahkemesine
göndermiştir.
15. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi 20/2/2013 tarihli ve
E.2012/522, K.2013/201 sayılı kararıyla davada Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin
(AYİM) görevli olduğu gerekçesiyle görev yönünden ret kararı vermiştir.
16. AYİM İkinci Dairesinin2/10/2013 tarihli ve E.2013/1224,
K.2013/1102 sayılı kararıyla başvurucunun askerliğe elverişli olmadığına
ilişkin 13/3/2009 tarihli rapor ile aynı gün terhis edildiği, bu raporun
15/5/2009 tarihinde onaylandığı, başvurucunun zararı doğuran eylemi öğrendiği
terhis tarihinden itibaren veya lehe yorumla rapor onay tarihinden itibaren
yahut başvurucuda normal altı düzeyde zekâ aktivitesi bulunduğu gerekçesi ile
8/10/2010 tarihinde vesayet altına alınmasından itibaren bir yıl içinde yetkili
makama başvuru yapılarak haklarının yerine getirilmesini istemesi gerekirken,
9/2/2012 tarihinde idare kayıtlarına geçen 30/1/2012 tarihli dilekçe ile davalı
idareye başvurulması nedeniyle açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle
davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.
17. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin
26/3/2014 tarihli ve E.2014/532, K.2014/418 sayılı kararıyla reddedilmiş,karar
başvurucuya 22/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 30/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlüdür.”
20. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu’nun35. maddesinin (a) bendi şöyledir:
“Kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis
edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni
bir işlem yapılması; üst makamdan, yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava
açmak için belli olan süre içinde istenebilir. Bu müracaat işlemeye başlamış
olan dava açma süresini durdurur.
Altmış gün içinde cevap verilmez ise, istek
reddedilmiş sayılır.
İsteğin reddi üzerine dava açma süresi başlar
ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır.”
21. 1602 sayılı Kanun’un40. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma
süresi her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren kanunlarda ayrı
süre gösterilmeyen hallerde altmış gündür.”
22. 1602 sayılı Kanun’un 43. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin
yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir
yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama
başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin
kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve
altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten
itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 22/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; rahatsızlığı nedeniyle 2/7/2007 tarihinden
başlayarak on dört defa GATA'ya gittiğini, 2/7/2007 tarihli raporda behçet
hastalığı tanısının konulmaması nedeniyle tedaviye geç başladığını ve idarenin
kusuru ile tedavi için çok önemli olan bu zaman diliminin geçirilmesine
sebebiyet verildiğini, hastalığının gittikçe gelişen bir seyir izlediğini,
devam eden bu hastalık nedeniyle idari başvuru yaparak dava açması mümkün
olduğundan dolayı dava açma süresinin geçirilmediğini, kaldı ki Anayasa'nın 40.
maddesine göre gidilebilecek başvuru yolları ile başvuru süresinin
gösterilmediğini, hâl böyle iken davanın süre aşımı yönünden reddine karar
verilmesi nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi
varlığını koruma hakkı ile Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; uğradığı zarara karşılık
100.000 TL maddi ile 100.000 TL manevi tazminata karar verilmesini talep
etmiştir
B. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirme ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasının yanında hizmet kusurundan dolayı maddi ve manevi varlığını koruma
hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de maddi ve manevi varlığını
koruma hakkına yönelik iddianın açılan davanın esasının incelenmesi neticesinde
çözüme kavuşturulacak nitelikte olması ve davanın süresinde açılmadığı
gerekçesiyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurunun yalnızca
adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı
yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
26. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
27. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri
ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının
sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi
kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki
haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin
sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir...”
29. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelmektedir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) mahkemeye
etkili erişim hakkını hukukun üstünlüğü ilkesinin temel unsurlarından biri
olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının ve başvuru
yapılabilmesi konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen
kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını
gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da
uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği
durumlarda bu hakkın ihlâl edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99,
23/1/2003).
30. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön
koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki
güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem
ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin yasal düzenlemelerinde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik
ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir
duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olmayı, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı
koruyucu önlem içermeyi ifade etmektedir (AYM., E.2013/64, K.2013/142,
28/11/2013).
31. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların
hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi,
açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir
(Serkan Acar, B. No: 2013/1613,
2/10/2013, § 38). Devletler bir davanın açılabilirliğine ilişkin olarak takdir
hakları gereği bazı sınırlamalar getirebilir bununla birlikte bu sınırlamalar,
dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek
seviyeye ulaşmamalıdır (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Edificaciones March Gallego S.A./İspanya,
B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34; Rodríguez
Valín/İspanya, B. No: 47792/99, 11/10/2001, § 22).
32. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız
hâle getiren uygulamalar, mahkemeye erişim hakkının ihlaline yol açabilir.
Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça-
hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak
yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da
kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğini kabul etmek gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§
36-40).
33. Belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak
arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler,
hukuk güvenliği ilkesinin gereği olup adil yargılanma hakkının ihlali olarak
değerlendirilemez. Bu süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği
kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana
gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek
adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve
meşru amaçlara hizmet eder (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stubbings ve diğerleri/Birleşik Krallık,
B. No: 22083/93,22095/93; 22/10/1996, § 51). Süre sınırlaması getiren bu
müdahaleler, devletin takdir yetkisi içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla
orantılı oldukça ve hakkın özünü zedelemedikçe Anayasa'da yer alan hak arama
hürriyetini engellemiş sayılmaz.
34. Başvurucu, askerlik hizmetini yerine getirdiği sırada
rahatsızlanmış, sevk edildiği GATA Sağlık Kurulunca düzenlenen 2/7/2007 tarihli
raporla ''göz retinalhemoraji+sol göz
fibrovasküler diliferasyon+ppv+membramektomi+slikon enjeksiyonu ameliyatlısı'' tanısı
ile hava değişimine gönderilmiş, hava değişiminin bitmesinin ardından yapılan
muayene sonucunda düzenlenen GATA Sağlık Kurulunun 10/8/2007 tarihli raporunda behçet hastalığı teşhisi konulmuş ve
tedavi altında bir süre istirahati uygun görülmüş, 10/8/2007 tarihli rapordan
14/1/2009 tarihine kadar behçet hastalığı
nedeniyle tedavi olmuş ve bu süre zarfında başvurucuya bir ve bir buçuk aylık
istirahatler verilmiş,GATA Sağlık Kurulunca düzenlenen 13/3/2009 tarihli
raporla başvurucuya "her iki göz behçet
üveit+sol göz vitrektomi ameliyatlısı. Behçet hastalığı (göz tutulumlu)"
teşhisi ile "Askerliğe elverişli
değildir." kararı verilmiş, rapor 15/5/2009 tarihinde onaylanmış,
başvurucu anılan rapor uyarınca 13/3/2009 tarihinde terhis edilmiş ve 30/9/2009
tarihinde tanzim edilen terhis belgesinde başvurucunun GATA Sağlık Kurulunun
13/3/2009 tarihli raporu uyarınca terhis edildiği belirtilmiştir.
35. Diğer yandan Antalya 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 8/10/2010
tarihli ve E.2010/597, K.2010/1284 sayılı kararı ile başvurucuda normal altı
düzeyde zeka aktivitesi bulunduğuna ilişkin Antalya Araştırma ve Eğitim
Hastanesinin 28/5/2010 tarihli raporuna istinaden başvurucu vesayet altına
alınmıştır.
36. Başvurucu vekili tarafından 9/2/2012 tarihinde Millî Savunma
Bakanlığı kaydına giren 30/1/2012 tarihli dilekçesi ile hastalığa geç ve yanlış
teşhis konulduğu, bu nedenle sürekli sakat hâle gelindiği gerekçesiyle maddi ve
manevi tazminat talebinde bulunulmuş, bu talebe cevap verilmemesi üzerine tam
yargı davası açılmıştır.
37. AYİM İkinci Dairesi başvurucunun askerliğe elverişli
olmadığına ilişkin 13/3/2009 tarihli rapor ile aynı gün terhis edildiği, bu
raporun 15/5/2009 tarihinde onaylandığı, başvurucunun zararı doğuran eylemi
öğrendiği terhis tarihinden itibaren veya lehe yorumla rapor onay tarihinden
itibaren yahut başvurucuda normal altı düzeyde zeka aktivitesi bulunduğu
gerekçesi ile 8/10/2010 tarihinde vesayet altına alınmasından itibaren bir yıl
içinde yetkili makama başvuru yapılarak zararın tazimini istenilmesi gerekirken
9/2/2012 tarihinde idare kayıtlarına geçen 30/1/2012 tarihli dilekçe ile davalı
idareye başvurulması nedeniyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar
vermiştir.
38. Mahkemelerin usul kurallarını uygularken bir yandan davanın
hakkaniyetine zarar verecek kadar katı şekilcilikten, öte yandan kanunla
öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı
esneklikten kaçınmaları gereklidir (Kamil
Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
39. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği mevzuatın
yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu
yorum ve uygulamaların etkilerinin Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa
Mahkemesince incelenebileceği tabiidir. Mahkemeye erişim hakkı yönünden
yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları çerçevesinde olacaktır.
40. İdari işlem ve eylemlerin sürekli bir biçimde dava açılma
tehdidi altında kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde
yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılma süresi kanunlarla
düzenlenmiş; 1602 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca idari eylemlerden dolayı
hakları ihlal edilmiş olanların AYİM’de dava açmadan önce bu eylemlerin yazılı
bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve
her durumda eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak
haklarının yerine getirilmesini istemeleri, bu isteklerin kısmen veya tamamen
reddi hâlinde ise bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde
-cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün
içinde- tam yargı davası açmaları gerektiği düzenlenmiştir.
41. Somut olayda, başvurucu askerlik hizmeti sırasında meydana
gelen rahatsızlığı nedeniyle askerliğe elverişsiz hâle geldiğini sağlık
muayenesinin ardından yapılan erken terhis işlemi ile öğrenmiştir. Burada
başvurucunun zararını doğuran idari eylem askerlik sırasında meydana gelen
rahatsızlık -başvurucunun ifadesiyle rahatsızlığın geç ve yanlış teşhis
edilmesi- olup başvurucunun idari eylem nedeniyle zarara uğradığını öğrendiği
ve değerlendirebildiği tarih ise sağlık koşulları nedeniyle askere elverişli
olmadığının sağlık raporu ile tespitinin yapılmasının ardından tesis edilen
erken terhis işlemidir. AYİM'in yorumu uyarınca sağlık raporunun onayı ile de
idari başvuru ve dava açma süreleri başlamış olmaktadır (Kemal İnan, B. No: 2013/1524, 6/10/2015, § 54).
42. Bu durumda askerlik hizmeti sırasında idari eylem nedeniyle
zarara uğradığını ileri süren başvurucunun, eylem nedeniyle uğradığı zararın
tazmini istemiyle açtığı davada AYİM tarafından dava açma süresinin,
başvurucunun bu durumundan terhis tarihi itibarıyla haberdar olduğu, bunun
yanında yerleşik içtihat uyarınca başvurucu lehine yorum yapılarak sağlık
raporunun onaylandığı tarihten yahut başvurucunun normal altı düzeyde zekâ
aktivitesi olması nedeniyle vesayet altına alınmasına ilişkin Mahkeme kararı
tarihinden itibaren idari başvuru süresinin başladığı şeklinde değerlendirme
yapılmıştır. Bu değerlendirme üzerine 1602 sayılı Kanun’da öngörülen sürelerden
sonra başvuru yapılması nedeniyle açılan davanın süre aşımı yönünden reddine
karar verilmiştir.
43 AYİM tarafından yapılan yorum, başvurucunun zarara maruz
kaldığını ileri sürdüğü idari eylemi terhis ile öğrendiği ve hangi nedenle
elverişsiz olduğuna ilişkin sağlık kurulu raporuna bu tarih itibarıyla ulaşabileceği,
diğer taraftan en geç vesayet altına alındığı tarih itibarıyla vasi tarafından
bu durumun değerlendirilebileceği gözönünde bulundurulduğunda Mahkemeye
ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren nitelikte
olmadığından başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin
olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan nedenlerle mahkemeye erişim hakkına yönelik bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının
güvenceleri arasında bulunan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
22/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.