TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İDRİS TİMUR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/6235)
|
|
Karar Tarihi: 29/6/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Hikmet Murat
AKKAYA
|
Başvurucu
|
:
|
İdris TİMUR
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, işe iade davasında dava dilekçesinin verildiği
tarihin hatalı tespit edilmesi ve bunun sonucunda davanın hak düşürücü sürenin
geçirilmiş olması gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim
hakkının; davanın uzun süre devam etmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/4/2014 tarihinde İstanbul 23. Asliye Hukuk
Mahkemesi aracılığıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 18/7/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 12/9/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü tanınan ek süre sonunda
13/11/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
28/11/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 31/7/2015 tarihinde ibraz etmiştir. Başvurucu,
Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8.Başvurucu, Korgan Belediyesinde (Belediye) 26/5/2008 tarihinde
işçi olarak çalışmaya başlamıştır.
9.Başvurucu, bu arada resmî olarak 31/7/2010 ile 31/1/2011
tarihleri arasında kısa dönem askerlik hizmetini ifa etmiştir.
10. Başvurucu 10/8/2010 tarihinde verdiği dilekçeyle 11/8/2010
tarihinden itibaren kırk gün yıllık izin kullanmak, bunun yanında 21/9/2010
tarihinden itibaren askerlik hizmetini yapması nedeniyle de dört ay ücretsiz
izne ayrılmak istediğini beyan etmiştir. Başvurucunun talepleri kabul
edilmiştir.
11. Başvurucu, askerlik hizmetini 17/1/2011 tarihinde fiilî
olarak tamamladıktan sonra 21/1/2011 tarihinde işe başlamak istediğini beyan
ederek işverene başvuru yapmıştır.
12. 25/1/2011 tarihli yazıyla Belediyede şu an için işçi
ihtiyacı bulunmadığı, ihtiyaç olduğunda talebin değerlendirileceği,
tazminatlarının 28/2/2011 tarihinde ödeneceği başvurucuya bildirilmiştir.
13. Başvurucu, bunun üzerine 27/1/2011 tarihinde yazıya cevap
vermiş; süreci tekrar anlatarak 10/8/2010 tarihinde askerlik hizmetini yerine
getirmek için kırk gün yıllık, dört ay ücretsiz izin kullandığını, 17/1/2011
tarihinde askerlik hizmetini tamamladığını, 21/1/2011 tarihinde izin süresinin
dolduğunu, işe başlamak için başvurmasına rağmen işe başlatılmadığını
belirterek sosyal haklarının tarafına verilmesini istemiştir.
14. Belediye 28/1/2011 tarihinde başvurucunun cevabına karşı
bildirimde bulunmuş, 25/1/2011 tarihli yazıyla verilen cevabı yinelemiştir. Söz
konusu yazı -başvurucunun ifadesine göre- başvurucuya 3/2/2011 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu daha sonra Korgan Asliye Hukuk Mahkemesinde (iş
mahkemesi sıfatıyla) İstanbul Nöbetçi İş Mahkemesi Hâkimliği aracılığıyla
feshin geçersizliğinin tespiti ile işe iade davası açmak istemiştir.
16.Başvurucu28/2/2011 tarihinde İstanbul 2 No.lu Mahkeme veznesi
aracılığıyla başvurma harcı ile peşin harcı ödemiştir.
17.Dava dilekçesi, aynı gün nöbetçi mahkeme olan İstanbul 8. İş
Mahkemesi tarafından muhabere defterinin 2011/33 sırasına kaydedilmiştir.
18.Bundan sonra dava dilekçesi, İstanbul 8. İş Mahkemesince
28/2/2011 tarihinde muhabere numarası ve tarihi belirtilerek sayman mutemedi
alındı belgesi ile postaya verilmiştir. Posta 4/3/2011 tarihinde yetkili
Mahkemeye ulaşmıştır.
19. 4/3/2011 tarihinde Korgan Asliye Hukuk hâkimi tarafından
dava dilekçesi imzalanarak Kaleme havale edilmiştir.
20. Dava 8/3/2011 tarihinde 2011/27 sayıya kaydedilmiştir.
21. Mahkeme 17/5/2012 tarihli ve E.2011/27, K.2012/64 sayılı
kararla açılan davayı kabul etmiştir. Kararın gerekçesinde dava tarihi olarak
8/3/2011 gösterilmiştir. Buna karşılık karar gerekçesinde, başvurucunun
dilekçesinin 4/3/2011 tarihinde havale edildiği belirtilmiştir.
22. Başvurucunun ve davalının temyizi üzerine Yargıtay 22. Hukuk
Dairesi 19/10/2012 tarihli ve E.2012/22919, K. 2012/23549 sayılı kararla
dosyanın Mahkemesine geri çevrilmesine karar vermiştir. Karar şu şekildedir:
"1-Davacının askerlik sebebiyle
işyerinden ayrıldığı tarihte işyerinde uygulanan Toplu İş Sözleşmesi olup
olmadığı, davacıdan ve davalıdan sorularak,
2-Toplu İş Sözleşmesi varsa, davacının Toplu
İş Sözleşmesi tarafı olan sendikaya üye olup olmadığı araştırılarak alınacak
cevabın,
3-Davacının askerlik için işten ayrıldığında
kendisine ücretsiz izin verilip verilmediği,verilmiş
ise verildiğine dair belgelerin, ilgili taraflardan istenerek alınacak cevap ve
belgeler eklendikten sonra gönderilmek üzere dosyanın mahkemesine GERİ
ÇEVRİLMESİNE 19/10/2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi."
23. İstenen bilgi ve belgeler için davalı Belediyeye tebligat
yapılmıştır. Belgelerin tesliminden sonra Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 19/11/2013
tarihli ve E.2013/33083, K.2013/25340 sayılı kararla Mahkeme kararının
bozularak ortadan kaldırılmasına ve davanın bir aylık yasal süresi içinde
açılmadığından bahisle reddine kesin olarak karar vermiştir.
24. Yargıtay kararının ilgili kısmı şu şekildedir:
"...Taraflar
arasında iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedene dayanıp dayanmadığı ve
davanın bir aylık yasal süresi içinde açılıp açılmadığıuyuşmazlık
konusudur.
...
4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesinin
birinci fıkrasına göre iş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep
gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile
fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde
dava açabilir. Taraflar anlaşırlarsa işçi aynı sürede uyuşmazlığı özel hakeme
götürebilir.
Bir aylık dava açma süresi hak düşürücü
nitelikte olup, yargılamanın her aşamasında re’sen
dikkate alınır. Dairemizce bir aylık dava açma süresinin başlangıcı fesih
iradesinin işçiye ulaştığı tarih olarak kabul edilmektedir.
...
Somut olayda, davacının 21.01.2011 tarihinde
askerlik dönüşü işe başlama talebinde bulunduğu, davalı Belediyece 25.01.2011
tarihinde talebinin reddedildiği, bunun üzerine davacının 27.01.2011 tarihinde
işe başlatılmaması nedeniyle sosyal haklarının ödenmesini istediği, işverence
28.01.2011 tarihinde işe başlama talebinin yeniden reddedildiği, bu durumda iş
sözleşmesinin işverence feshedildiğinin 27.01.2011 tarihinde davacı tarafından
öğrenildiği, davanın ise 08.03.2011 tarihinde bir aylık yasal süresi içinde açılmadığı
anlaşılmış olup, davanın süreden reddi yerine kabulüne yönelik yazılı şekilde
karar verilmesi bozmayı gerektirir.
Belirtilen nedenlerle, 4857 sayılı Kanun'un
20. maddesinin 3. Fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan
kaldırılması ... gerekmiştir."
25.Ret kararı 31/3/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
26.Başvurucu 28/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
27.22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 20. maddesi şu
şekildedir:
"İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih
bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep
olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay
içinde iş mahkemesinde dava açabilir. (...) taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık
aynı sürede özel hakeme götürülür.
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat
yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia
ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde
sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay
içinde kesin olarak karar verir.
(İptal dördüncü fıkra: Anayasa Mahkemesi’nin
19/10/2005 tarihli ve E.:2003/66, K.:2005/72 sayılı Kararı ile.)
28.2/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
118. maddesi şöyledir:
"(1) Dava, dava dilekçesinin kaydedildiği
tarihte açılmış sayılır. Dava dilekçesine davalı sayısı kadar örnek eklenir.
(2) Dava dilekçesinin kaydına ilişkin usul ve
esaslar yönetmelikte belirlenir."
29. 6100 sayılı Kanun'un 449. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili
yönetmelikler, Adalet Bakanlığı tarafından Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren altı ay içinde çıkarılır. Yeni yönetmelikler çıkarılıncaya kadar,
mevcut yönetmeliklerin bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına
devam olunur."
30.6100 sayılı Kanun'un 451. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun 1/10/2011 tarihinde yürürlüğe
girer."
31. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu'nun 178. maddesi şu şekildedir:
"Arzuhallerin mahkeme kalemine kaydı
tarihinde dava ikame edilmiş addolunur.
32. 3/2/1984 tarihli ve 18301 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan değişiklikle mülga Hukuk ve Ticaret Mahkemelerinin Yazı İşleri
Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 18. maddesi şu şekildedir:
"Dava dilekçeleri,
yetkili ve görevli hâkimler veya bunların bulunmaması halinde mahkeme yazı
işleri müdürü tarafından, dilekçe üzerine başvuru tarihi yazılarak doğrudan
kaleme verilir.
Harca tabi olmayan davalara ait dilekçeler,
esas, muhabere ya da tevzi defterlerine kaydedilir.
Harca tabi olan davalarda dilekçenin kaleme
verilmesi üzerine, gerekli harç tahakkuk ettirilerek ilgilisinden tahsil edilir
ve ondan sonra esas, muhabere ya da tevzi defterine kaydedilir. Harcın Maliyece
tahsili gerektiği hallerde ilgilisine tahakkuk belgesi verilerek, harcın tahsil
edildiğine dair belgenin yazı işleri müdürüne ibraz edilmesi üzerine yukarıda
sözü edilen defterlere kayıt işlemi yapılır.
Vezne teşkilatı bulunan yerlerde dava
dilekçesinin kabulü ile harcın yatırılmasında yukarıdaki fıkra hükümleri
uygulanır.
Dava dilekçesinin esas veya muhabere ya da
tevzi defterine kayıt tarihi davanın açıldığı tarihtir.
Dava dilekçesinin esas, muhabere ya da tevzi
defterine kaydedilmesi üzerine ilgilisine kayıt gün ve sayısını gösterir
ücretsiz bir alındı belgesi verilir. Alındı belgesinin verildiği tarih dava
dilekçesine de kaydedilir.
Temyiz dilekçesi, verildiği mahkeme temyiz
defterine kaydolunur ve temyiz edene bir alındı
belgesi verilir. Temyiz isteği, harca tabi değilse dilekçenin temyiz defterine
kaydedildiği, harca tabi ise yatırıldığı tarihte yapılmış sayılır. Alındı
belgesinin verildiği tarih temyiz dilekçesine de yazılır."
33. 2/8/1995 tarihli ve 22362 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan değişiklikle (mülga) Yönetmelik'in 18/A maddesi şu şekildedir:
"Bilgisayar kullanılan hukuk ve ticaret
mahkemelerinde dava dilekçeleri, harç işlemlerinin tamamlanmasını müteakip,
Tevzi Bürosu bilgisayarına kayıt ettirilerek, karşılığında ilgiliye, başvuru
tarihini, saatini ve mahkemenin adını içeren bir dava kayıt fişi verilir.
Bilgisayar kullanan hukuk ve ticaret
mahkemelerinde; dava dilekçesinin, Tevzi Bürosu bilgisayarına kayıt tarihi,
davanın açıldığı tarihtir."
34. 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45.
maddesi şöyledir:
"İçtihadların
birleştirilmesini Birinci Başkan, doğrudan doğruya veya Yargıtay dairelerinin
veya genel kurulların verdikleri karar sonucunda veya Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısının bizzat yazı ile başvurması halinde, ilgili kuruldan ister. Bu
istemlerin gerekçeli olması zorunludur.
Diğer merci veya kişilerin gerekçe göstererek
yazılı başvurmaları halinde, içtihadı birleştirme yoluna gitmenin gerekip
gerekmediğine Birinci Başkanlık Kurulu karar verir. Bu karar kesindir.
İçtihadı birleştirme kararlarının değiştirilmesi
veya kaldırılmasının istenmesi de yukarıdaki usule bağlıdır.
İçtihadı birleştirme görüşmeleri, alınmış olan
ilke kararları çerçevesinde yürütülür ve kararları yazılır.
İçtihadı birleştirme kararları benzer hukuki
konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini
bağlar.
İçtihadı birleştirme kararlarının niteliğini
açıkça belirten özeti, kararın verilmesini izleyen en kısa zamanda Adalet
Bakanlığına bildirilir. Adalet Bakanlığı bütün adliye mahkemelerine ve
Cumhuriyet savcılıklarına bu kararları gecikmeksizin duyurur.
İçtihadı Birleştirme Kurulları, genel
kurulların veya dairelerin kararlarındaki gerekçe ve görüşlerle bağlı
olmaksızın sorunu başka bir görüşle karara bağlayabilirler."
35. 19/3/1984 tarihli ve 18346 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun E.1983/7,
K.1984/3 sayılı kararının ilgili kısmı şu şekildedir:
"Özet: Harca tabi olmayan davalarda,
hâkimin dâva dilekçesini havale tarihinde, harca tabi davalarda ise, harcın
ödendiği tarihte dava açılmış sayılır. Ancak, dâva dilekçesinin ilgilisi
tarafından daha sonraki bir tarihte mahkeme kalemine verildiği kalemce
belgelendirilmiş ise, davanın o tarihte açıldığının kabulü gerekir."
"...
...Bu hükümdeki (dilekçenin mahkeme kalemine
kaydı) sözü dâva dilekçesinin mahkeme kalemindeki ilgili deftere (esas,
muhabere veya tevzi defteri) kaydı anlamındadır. Gerçekten, dâva dilekçesi önce
hâkime verilir. Hâkim, dilekçeyi (üzerine verildiği tarihi yazıp imzalamak
suretiyle mahkeme kalemine havale eder. Şayet dava harca tâbi ise, davacı
Harçlar Kanunu hükümleri uyarınca gerekli harçları da ödedikten sonra, dâva
dilekçesi mahkeme kalemindeki ilgili deftere kaydedilir. Nitekim, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununun yürürlüğe girdiği günden bu yana yerleşmiş uygulama bu
yoldadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, az yukarıda
açıklanan işlemlerin aynı günde yapılıp bitirilmesi halinde, dâvanın o gün
açılmış sayılacağında herhangi bir duraksama yoktur..."
36. 1086 sayılı mülga Kanun'un 162. maddesi şu şekildedir:
"Tatil günleri müddette dahildir. Şu
kadar ki müddetin son günü tatile tesadüf ederse tarihin ertesi günü hitam
bulur."
37. 6100 sayılı Kanun'un 30. maddesi ve 447. maddesinin (1)
numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1.
maddesinin birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi (Murat Gedik, B. No: 2014/1981, 18/9/2014,
§§ 17-22).
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
38.Mahkemenin 29/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu 28/1/2011 tarihinde iş akdinin feshedildiğini; Yargıtayın, Sosyal Güvenlik Kurumunun resmî kayıtlarını ve
işten resmî olarak çıkış tarihini dikkate almadan davanın açılması gereken son
günü yanlış belirlediğini, işten resmî çıkış tarihinin 28/1/2011 olduğunu,
feshin geçersizliği ve işe iadeye ilişkin olarak davayı 28/2/2011 tarihinde
harç yatırıp havale ettirerek İstanbul 8. İş Mahkemesinin 2011/33 Muhabere
sayılı işlemi ile açtığını, bunun yanında Derece Mahkemelerince dava tarihinin
8/3/2011 olarak tespit edildiğini, Dairenin yanlış belirlediği dava açılış
tarihi nedeniyle davasının hak düşürücü süreden reddedildiğini, bu durumun
Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini,
ayrıca Belediye Başkanlığında sözleşmeli zabıta olarak çalışmakta iken iş
sözleşmesinin feshedildiğini, sözleşmeli personel pozisyonlarında çalışanların
memur kadrolarına atanmaları amacıyla kanun değişikliği yapıldığını, 2/8/2013
tarihinde yürürlüğe giren bu kanunla memur olarak atanma hakkının elinden
alındığını ve davanın makul sürede sonuçlanmadığını iddia ederek ihlalin
tespiti ile tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özünde, davanın
açılması gereken son gün ile davanın açıldığı tarihin yanlış belirlendiği ve
hak düşürücü süre içinde davanın açılmaması gerekçesiyle Yargıtay tarafından
kesin olarak hükmün bozulması nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamında
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiası bulunmaktadır. Başvurucunun
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası ise ayrı bir başlık
altında değerlendirilecektir.
a. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
41. Başvurucu, davanın açıldığı tarihin yanlış belirlendiğini ve
davanın açılması gereken son gün olarak resmî olarak işten çıkış tarihinin esas
alınması gerektiğini ileri sürmüştür.
42. Başvurucunun mahkemeye erişim hakkına ilişkin şikâyetleri
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığından başvurunun mahkemeye erişim
hakkı yönünden kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
43.Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda
başvurucunun yargılamanın uzunluğuna ilişkin şikâyetinin açıkça dayanaktan
yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka
bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının da kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
44. Bakanlık, mahkemeye erişim hakkı kapsamında Anayasa
Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) içtihatlarından
bahsetmiş; somut olayda davanın 28/2/2011 tarihte açıldığı kabul edilse dahi
davanın yine hak düşürücü süre içinde açılmadığını ve nihai sonucun
etkilenmediğini belirtmiştir.
45. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
46. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir."
47.Sözleşme'nin 6. maddesi mahkemeye başvurma hakkını açıkça
düzenlememekle beraber AİHM tarafından mahkemeye başvurma hakkının hukukun
temel prensibi olduğu, mahkemeye başvurma hakkı olmaksızın hakkaniyete uygun,
aleni bir yargılamadan söz edilemeyeceği ve adil yargılanma hakkının içerdiği
güvencelerden yararlanmanın olanaksız hâle geleceği kabul edilmektedir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70,
21/2/1975, § 35).
48.Anayasa'nın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve
yollardan faydalanarak yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada
bulunma ve savunma hakkına sahip olduğunu belirtilmek suretiyle Sözleşme'den farklı olarak mahkemeye başvurma hakkı açıkça
düzenlenmektedir. Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesi de AİHM içtihadına paralel
şekilde mahkemeye başvurma hakkının adil yargılanma hakkının ön koşulu olduğunu
ifade etmektedir (AYM, E. 2010/41, K. 2012/19, 9/2/2012).
49. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelmektedir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
50. Mahkemeye erişim hakkı adil yargılanma hakkının en temel
unsurlarından biridir. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da
imkânsız hâle getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça-
hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak
yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da
kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğini kabul etmek gerekir (Remzi Durmaz,
B. No: 2013/1718, 2/10/2013,§ 27).
51. Başvurucu, somut olayda hem davanın açılması gereken son
tarihin hem de davanın açıldığı tarihin yanlış belirlendiğini ileri
sürmektedir.
52. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, 4857 sayılı Kanun'un 20.
maddesinde öngörülen bir aylık dava açma süresinin başlangıcını belirlerken
fesih iradesinin işçiye ulaştığı tarihi kabul etmiştir. Karardan anlaşıldığı
üzere ilgili Daire bu uygulamayı genel bir kural olarak benimsemektedir (bkz. §
24). Dolayısıyla Yargıtayın somut olayda iş
sözleşmesinin işverence feshedildiğinin 27/1/2011 tarihinde başvurucu
tarafından öğrenildiğini kabul etmesi ve bunu davanın başlangıç tarihi olarak
dikkate alması takdir yetkisi içindedir.
53. Buna karşın bireysel başvuru incelemesinde istenen bilgi ve
belgeler doğrultusunda başvurucunun 28/2/2011 tarihinde peşin harç ile başvurma
harcını ödediğini ve 28/2/2011 tarihinde nöbetçi mahkeme hâkimi tarafından
Korgan Asliye (İş) Mahkemesi Hâkimliğine gönderilmek üzere muhabere defterine
kayıt işlemlerinin yapıldığı ve aynı gün dava dilekçesi ile eklerinin postaya
verildiği anlaşılmıştır. Bu kapsamda ilgili mevzuat(bkz.
§§ 31-33) ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun İçtihadı Birleştirme kararı (bkz. §
35) doğrultusunda 28/2/2011 tarihinde davanın açıldığının kabul edilmesi
gerekir. Bunun yanında davanın açılması gereken son tarihin normal şartlarda
27/2/2011 olmasına rağmen sürenin son gününün hafta sonu tatiline denk gelmesi
nedeniyle de davanın açıldığı tarihin 8/3/2011 yerine 28/2/2011 olarak
belirlenmesinin somut olayın şartlarında sonuca etki ettiği görülmektedir.
54. Bunun sonucu olarak öngörülen süre koşulunun açıkça hukuka
aykırı yanlış uygulanması nedeniyle başvurucunun dava açma hakkını
kullanamaması söz konusudur.
55.Belirtilen nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
56. Başvurucu 28/2/2011 tarihinde açtığı işe iade davasının
makul sürede tamamlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
57. Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali
iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün
olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18) Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında
-ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle- gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul
sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38, 39).
58. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
59. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara
bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda iş akdinin feshi üzerine açılan
işe iade davasının söz konusu olduğu görüldüğünden 4857 sayılı Kanun ve 6100
sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama
faaliyetinin medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğuna
kuşku yoktur (Güher Ergun ve diğerleri,
§ 49).
60. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı
karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle
davanın ikame edildiği tarih olup somut başvuru açısından bu tarih
28/2/2011'dir.
61. Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Somut
olayda yargılamanın sona erdiği tarihin, Korgan Asliye Hukuk Mahkemesinin İş
Mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından
bozularak davanın kesin olarak reddine karar verdiği 19/11/2013 olduğu
anlaşılmaktadır.
62. Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak yapılan
değerlendirmede önemli bir ölçüt olan başvurucunun davanın hızla
sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde bireylerin
ekonomik geleceği ile çalışma barışı açısından arz ettiği önem dikkate
alındığında iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı
organlarının özel bir itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu,
iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini
dikkate alarak genel mahkemelerin dışında sözlü yargılama usulüne tabi özel bir
iş yargılaması sistemi ihdas ederek iş davalarının konunun uzmanı mahkemelerce
mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını
amaçlamıştır (Nesrin Kılıç, B.
No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
63. 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle daha önce yürürlüğe
girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış,
bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama
usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü yazılı yargılama usulünden daha
basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay
bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir
yargılama usulüdür (Nesrin Kılıç,
§§ 64, 65).
64. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde
celse aralarının uzun tutulduğu, üç defa hâkim değişikliği nedeniyle duruşmanın
ertelendiği, yargılama süresinin büyük kısmının delillerin toplanması
aşamasında geçtiği (bkz. § 22) ve davanın hak düşürücü süre nedeniyle
reddedildiği anlaşılmakta; iş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıkların
özellikle de işe iade talebini içeren feshe itiraz davalarının niteliği,
başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate de
alındığında sonuç olarak 4857 sayılı Kanun'da öngörülen sürelere oranla haklı
görülemeyecek derecede uzun bir süre olan 2 yıl 9 ay 21 günde yargılamanın
tamamlandığı görülmektedir.
65. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden başvuruya konu
yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde görüldüğü anlaşılmakla 4857 sayılı
Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usule
ilişkin hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz
konusu olduğu ve 4857 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100
sayılı Kanun’un 30. maddesinin uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi
gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 37).
66. 4857 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul
hükümlerinin dikkate alınmadığı gözönünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (Metin Aydoğan, B.
No: 2013/9717, 10/3/2015, §§ 31-42, Nesrin
Kılıç, §§ 59-82).
67. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın
mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği çerçevesinde
davaya bütün olarak bakıldığında somut başvuru açısından farklı bir karar
verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu 2 yıl 9 ay 21 günlük
yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
68. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
69. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
70. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle 22.000
TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
71. Başvurucunun makul sürede yargılanma ile mahkemeye erişim
hakkı kapsamında adil yargılanma haklarının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
72. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarını ortadan
kaldırmak için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılması için Yargıtay 22. Hukuk Dairesine
gönderilmek üzere Korgan Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
73.Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin 2 yıl 9 ay 21
günlük yargılama süresi dikkate alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu
sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı
karşılığında başvurucuya net 2.200 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
74.Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş
olunmakla beraber tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında
illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun maddi tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
75. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
Yargıtay 22. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Kararın bir örneğinin, ilgili dosyanın Yargıtay 22. Hukuk
Dairesine gönderilmesi için Korgan Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 2.200 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.