TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
İDRİS TİMUR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/6235)
Karar Tarihi: 29/6/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Raportör Yrd.
Hikmet Murat AKKAYA
Başvurucu
İdris TİMUR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, işe iade davasında dava dilekçesinin verildiği tarihin hatalı tespit edilmesi ve bunun sonucunda davanın hak düşürücü sürenin geçirilmiş olması gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; davanın uzun süre devam etmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/4/2014 tarihinde İstanbul 23. Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 18/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 12/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü tanınan ek süre sonunda 13/11/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 28/11/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 31/7/2015 tarihinde ibraz etmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8.Başvurucu, Korgan Belediyesinde (Belediye) 26/5/2008 tarihinde işçi olarak çalışmaya başlamıştır.
9.Başvurucu, bu arada resmî olarak 31/7/2010 ile 31/1/2011 tarihleri arasında kısa dönem askerlik hizmetini ifa etmiştir.
10. Başvurucu 10/8/2010 tarihinde verdiği dilekçeyle 11/8/2010 tarihinden itibaren kırk gün yıllık izin kullanmak, bunun yanında 21/9/2010 tarihinden itibaren askerlik hizmetini yapması nedeniyle de dört ay ücretsiz izne ayrılmak istediğini beyan etmiştir. Başvurucunun talepleri kabul edilmiştir.
11. Başvurucu, askerlik hizmetini 17/1/2011 tarihinde fiilî olarak tamamladıktan sonra 21/1/2011 tarihinde işe başlamak istediğini beyan ederek işverene başvuru yapmıştır.
12. 25/1/2011 tarihli yazıyla Belediyede şu an için işçi ihtiyacı bulunmadığı, ihtiyaç olduğunda talebin değerlendirileceği, tazminatlarının 28/2/2011 tarihinde ödeneceği başvurucuya bildirilmiştir.
13. Başvurucu, bunun üzerine 27/1/2011 tarihinde yazıya cevap vermiş; süreci tekrar anlatarak 10/8/2010 tarihinde askerlik hizmetini yerine getirmek için kırk gün yıllık, dört ay ücretsiz izin kullandığını, 17/1/2011 tarihinde askerlik hizmetini tamamladığını, 21/1/2011 tarihinde izin süresinin dolduğunu, işe başlamak için başvurmasına rağmen işe başlatılmadığını belirterek sosyal haklarının tarafına verilmesini istemiştir.
14. Belediye 28/1/2011 tarihinde başvurucunun cevabına karşı bildirimde bulunmuş, 25/1/2011 tarihli yazıyla verilen cevabı yinelemiştir. Söz konusu yazı -başvurucunun ifadesine göre- başvurucuya 3/2/2011 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu daha sonra Korgan Asliye Hukuk Mahkemesinde (iş mahkemesi sıfatıyla) İstanbul Nöbetçi İş Mahkemesi Hâkimliği aracılığıyla feshin geçersizliğinin tespiti ile işe iade davası açmak istemiştir.
16.Başvurucu28/2/2011 tarihinde İstanbul 2 No.lu Mahkeme veznesi aracılığıyla başvurma harcı ile peşin harcı ödemiştir.
17.Dava dilekçesi, aynı gün nöbetçi mahkeme olan İstanbul 8. İş Mahkemesi tarafından muhabere defterinin 2011/33 sırasına kaydedilmiştir.
18.Bundan sonra dava dilekçesi, İstanbul 8. İş Mahkemesince 28/2/2011 tarihinde muhabere numarası ve tarihi belirtilerek sayman mutemedi alındı belgesi ile postaya verilmiştir. Posta 4/3/2011 tarihinde yetkili Mahkemeye ulaşmıştır.
19. 4/3/2011 tarihinde Korgan Asliye Hukuk hâkimi tarafından dava dilekçesi imzalanarak Kaleme havale edilmiştir.
20. Dava 8/3/2011 tarihinde 2011/27 sayıya kaydedilmiştir.
21. Mahkeme 17/5/2012 tarihli ve E.2011/27, K.2012/64 sayılı kararla açılan davayı kabul etmiştir. Kararın gerekçesinde dava tarihi olarak 8/3/2011 gösterilmiştir. Buna karşılık karar gerekçesinde, başvurucunun dilekçesinin 4/3/2011 tarihinde havale edildiği belirtilmiştir.
22. Başvurucunun ve davalının temyizi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 19/10/2012 tarihli ve E.2012/22919, K. 2012/23549 sayılı kararla dosyanın Mahkemesine geri çevrilmesine karar vermiştir. Karar şu şekildedir:
"1-Davacının askerlik sebebiyle işyerinden ayrıldığı tarihte işyerinde uygulanan Toplu İş Sözleşmesi olup olmadığı, davacıdan ve davalıdan sorularak,
2-Toplu İş Sözleşmesi varsa, davacının Toplu İş Sözleşmesi tarafı olan sendikaya üye olup olmadığı araştırılarak alınacak cevabın,
3-Davacının askerlik için işten ayrıldığında kendisine ücretsiz izin verilip verilmediği,verilmiş ise verildiğine dair belgelerin, ilgili taraflardan istenerek alınacak cevap ve belgeler eklendikten sonra gönderilmek üzere dosyanın mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE 19/10/2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi."
23. İstenen bilgi ve belgeler için davalı Belediyeye tebligat yapılmıştır. Belgelerin tesliminden sonra Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 19/11/2013 tarihli ve E.2013/33083, K.2013/25340 sayılı kararla Mahkeme kararının bozularak ortadan kaldırılmasına ve davanın bir aylık yasal süresi içinde açılmadığından bahisle reddine kesin olarak karar vermiştir.
24. Yargıtay kararının ilgili kısmı şu şekildedir:
"...Taraflar arasında iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedene dayanıp dayanmadığı ve davanın bir aylık yasal süresi içinde açılıp açılmadığıuyuşmazlık konusudur.
...
4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesinin birinci fıkrasına göre iş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir. Taraflar anlaşırlarsa işçi aynı sürede uyuşmazlığı özel hakeme götürebilir.
Bir aylık dava açma süresi hak düşürücü nitelikte olup, yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınır. Dairemizce bir aylık dava açma süresinin başlangıcı fesih iradesinin işçiye ulaştığı tarih olarak kabul edilmektedir.
Somut olayda, davacının 21.01.2011 tarihinde askerlik dönüşü işe başlama talebinde bulunduğu, davalı Belediyece 25.01.2011 tarihinde talebinin reddedildiği, bunun üzerine davacının 27.01.2011 tarihinde işe başlatılmaması nedeniyle sosyal haklarının ödenmesini istediği, işverence 28.01.2011 tarihinde işe başlama talebinin yeniden reddedildiği, bu durumda iş sözleşmesinin işverence feshedildiğinin 27.01.2011 tarihinde davacı tarafından öğrenildiği, davanın ise 08.03.2011 tarihinde bir aylık yasal süresi içinde açılmadığı anlaşılmış olup, davanın süreden reddi yerine kabulüne yönelik yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirir.
Belirtilen nedenlerle, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. Fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ... gerekmiştir."
25.Ret kararı 31/3/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
26.Başvurucu 28/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
27.22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 20. maddesi şu şekildedir:
"İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir. (...) taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede özel hakeme götürülür.
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.
(İptal dördüncü fıkra: Anayasa Mahkemesi’nin 19/10/2005 tarihli ve E.:2003/66, K.:2005/72 sayılı Kararı ile.)
28.2/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 118. maddesi şöyledir:
"(1) Dava, dava dilekçesinin kaydedildiği tarihte açılmış sayılır. Dava dilekçesine davalı sayısı kadar örnek eklenir.
(2) Dava dilekçesinin kaydına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikte belirlenir."
29. 6100 sayılı Kanun'un 449. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili yönetmelikler, Adalet Bakanlığı tarafından Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde çıkarılır. Yeni yönetmelikler çıkarılıncaya kadar, mevcut yönetmeliklerin bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur."
30.6100 sayılı Kanun'un 451. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun 1/10/2011 tarihinde yürürlüğe girer."
31. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 178. maddesi şu şekildedir:
"Arzuhallerin mahkeme kalemine kaydı tarihinde dava ikame edilmiş addolunur.
32. 3/2/1984 tarihli ve 18301 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan değişiklikle mülga Hukuk ve Ticaret Mahkemelerinin Yazı İşleri Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 18. maddesi şu şekildedir:
"Dava dilekçeleri, yetkili ve görevli hâkimler veya bunların bulunmaması halinde mahkeme yazı işleri müdürü tarafından, dilekçe üzerine başvuru tarihi yazılarak doğrudan kaleme verilir.
Harca tabi olmayan davalara ait dilekçeler, esas, muhabere ya da tevzi defterlerine kaydedilir.
Harca tabi olan davalarda dilekçenin kaleme verilmesi üzerine, gerekli harç tahakkuk ettirilerek ilgilisinden tahsil edilir ve ondan sonra esas, muhabere ya da tevzi defterine kaydedilir. Harcın Maliyece tahsili gerektiği hallerde ilgilisine tahakkuk belgesi verilerek, harcın tahsil edildiğine dair belgenin yazı işleri müdürüne ibraz edilmesi üzerine yukarıda sözü edilen defterlere kayıt işlemi yapılır.
Vezne teşkilatı bulunan yerlerde dava dilekçesinin kabulü ile harcın yatırılmasında yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.
Dava dilekçesinin esas veya muhabere ya da tevzi defterine kayıt tarihi davanın açıldığı tarihtir.
Dava dilekçesinin esas, muhabere ya da tevzi defterine kaydedilmesi üzerine ilgilisine kayıt gün ve sayısını gösterir ücretsiz bir alındı belgesi verilir. Alındı belgesinin verildiği tarih dava dilekçesine de kaydedilir.
Temyiz dilekçesi, verildiği mahkeme temyiz defterine kaydolunur ve temyiz edene bir alındı belgesi verilir. Temyiz isteği, harca tabi değilse dilekçenin temyiz defterine kaydedildiği, harca tabi ise yatırıldığı tarihte yapılmış sayılır. Alındı belgesinin verildiği tarih temyiz dilekçesine de yazılır."
33. 2/8/1995 tarihli ve 22362 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan değişiklikle (mülga) Yönetmelik'in 18/A maddesi şu şekildedir:
"Bilgisayar kullanılan hukuk ve ticaret mahkemelerinde dava dilekçeleri, harç işlemlerinin tamamlanmasını müteakip, Tevzi Bürosu bilgisayarına kayıt ettirilerek, karşılığında ilgiliye, başvuru tarihini, saatini ve mahkemenin adını içeren bir dava kayıt fişi verilir.
Bilgisayar kullanan hukuk ve ticaret mahkemelerinde; dava dilekçesinin, Tevzi Bürosu bilgisayarına kayıt tarihi, davanın açıldığı tarihtir."
34. 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45. maddesi şöyledir:
"İçtihadların birleştirilmesini Birinci Başkan, doğrudan doğruya veya Yargıtay dairelerinin veya genel kurulların verdikleri karar sonucunda veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının bizzat yazı ile başvurması halinde, ilgili kuruldan ister. Bu istemlerin gerekçeli olması zorunludur.
Diğer merci veya kişilerin gerekçe göstererek yazılı başvurmaları halinde, içtihadı birleştirme yoluna gitmenin gerekip gerekmediğine Birinci Başkanlık Kurulu karar verir. Bu karar kesindir.
İçtihadı birleştirme kararlarının değiştirilmesi veya kaldırılmasının istenmesi de yukarıdaki usule bağlıdır.
İçtihadı birleştirme görüşmeleri, alınmış olan ilke kararları çerçevesinde yürütülür ve kararları yazılır.
İçtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar.
İçtihadı birleştirme kararlarının niteliğini açıkça belirten özeti, kararın verilmesini izleyen en kısa zamanda Adalet Bakanlığına bildirilir. Adalet Bakanlığı bütün adliye mahkemelerine ve Cumhuriyet savcılıklarına bu kararları gecikmeksizin duyurur.
İçtihadı Birleştirme Kurulları, genel kurulların veya dairelerin kararlarındaki gerekçe ve görüşlerle bağlı olmaksızın sorunu başka bir görüşle karara bağlayabilirler."
35. 19/3/1984 tarihli ve 18346 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun E.1983/7, K.1984/3 sayılı kararının ilgili kısmı şu şekildedir:
"Özet: Harca tabi olmayan davalarda, hâkimin dâva dilekçesini havale tarihinde, harca tabi davalarda ise, harcın ödendiği tarihte dava açılmış sayılır. Ancak, dâva dilekçesinin ilgilisi tarafından daha sonraki bir tarihte mahkeme kalemine verildiği kalemce belgelendirilmiş ise, davanın o tarihte açıldığının kabulü gerekir."
"...
...Bu hükümdeki (dilekçenin mahkeme kalemine kaydı) sözü dâva dilekçesinin mahkeme kalemindeki ilgili deftere (esas, muhabere veya tevzi defteri) kaydı anlamındadır. Gerçekten, dâva dilekçesi önce hâkime verilir. Hâkim, dilekçeyi (üzerine verildiği tarihi yazıp imzalamak suretiyle mahkeme kalemine havale eder. Şayet dava harca tâbi ise, davacı Harçlar Kanunu hükümleri uyarınca gerekli harçları da ödedikten sonra, dâva dilekçesi mahkeme kalemindeki ilgili deftere kaydedilir. Nitekim, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun yürürlüğe girdiği günden bu yana yerleşmiş uygulama bu yoldadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, az yukarıda açıklanan işlemlerin aynı günde yapılıp bitirilmesi halinde, dâvanın o gün açılmış sayılacağında herhangi bir duraksama yoktur..."
36. 1086 sayılı mülga Kanun'un 162. maddesi şu şekildedir:
"Tatil günleri müddette dahildir. Şu kadar ki müddetin son günü tatile tesadüf ederse tarihin ertesi günü hitam bulur."
37. 6100 sayılı Kanun'un 30. maddesi ve 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi (Murat Gedik, B. No: 2014/1981, 18/9/2014, §§ 17-22).
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
38.Mahkemenin 29/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu 28/1/2011 tarihinde iş akdinin feshedildiğini; Yargıtayın, Sosyal Güvenlik Kurumunun resmî kayıtlarını ve işten resmî olarak çıkış tarihini dikkate almadan davanın açılması gereken son günü yanlış belirlediğini, işten resmî çıkış tarihinin 28/1/2011 olduğunu, feshin geçersizliği ve işe iadeye ilişkin olarak davayı 28/2/2011 tarihinde harç yatırıp havale ettirerek İstanbul 8. İş Mahkemesinin 2011/33 Muhabere sayılı işlemi ile açtığını, bunun yanında Derece Mahkemelerince dava tarihinin 8/3/2011 olarak tespit edildiğini, Dairenin yanlış belirlediği dava açılış tarihi nedeniyle davasının hak düşürücü süreden reddedildiğini, bu durumun Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini, ayrıca Belediye Başkanlığında sözleşmeli zabıta olarak çalışmakta iken iş sözleşmesinin feshedildiğini, sözleşmeli personel pozisyonlarında çalışanların memur kadrolarına atanmaları amacıyla kanun değişikliği yapıldığını, 2/8/2013 tarihinde yürürlüğe giren bu kanunla memur olarak atanma hakkının elinden alındığını ve davanın makul sürede sonuçlanmadığını iddia ederek ihlalin tespiti ile tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özünde, davanın açılması gereken son gün ile davanın açıldığı tarihin yanlış belirlendiği ve hak düşürücü süre içinde davanın açılmaması gerekçesiyle Yargıtay tarafından kesin olarak hükmün bozulması nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiası bulunmaktadır. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası ise ayrı bir başlık altında değerlendirilecektir.
a. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
41. Başvurucu, davanın açıldığı tarihin yanlış belirlendiğini ve davanın açılması gereken son gün olarak resmî olarak işten çıkış tarihinin esas alınması gerektiğini ileri sürmüştür.
42. Başvurucunun mahkemeye erişim hakkına ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığından başvurunun mahkemeye erişim hakkı yönünden kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
43.Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda başvurucunun yargılamanın uzunluğuna ilişkin şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının da kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
44. Bakanlık, mahkemeye erişim hakkı kapsamında Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) içtihatlarından bahsetmiş; somut olayda davanın 28/2/2011 tarihte açıldığı kabul edilse dahi davanın yine hak düşürücü süre içinde açılmadığını ve nihai sonucun etkilenmediğini belirtmiştir.
45. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
46. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir."
47.Sözleşme'nin 6. maddesi mahkemeye başvurma hakkını açıkça düzenlememekle beraber AİHM tarafından mahkemeye başvurma hakkının hukukun temel prensibi olduğu, mahkemeye başvurma hakkı olmaksızın hakkaniyete uygun, aleni bir yargılamadan söz edilemeyeceği ve adil yargılanma hakkının içerdiği güvencelerden yararlanmanın olanaksız hâle geleceği kabul edilmektedir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 35).
48.Anayasa'nın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanarak yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğunu belirtilmek suretiyle Sözleşme'den farklı olarak mahkemeye başvurma hakkı açıkça düzenlenmektedir. Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesi de AİHM içtihadına paralel şekilde mahkemeye başvurma hakkının adil yargılanma hakkının ön koşulu olduğunu ifade etmektedir (AYM, E. 2010/41, K. 2012/19, 9/2/2012).
49. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
50. Mahkemeye erişim hakkı adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biridir. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça- hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013,§ 27).
51. Başvurucu, somut olayda hem davanın açılması gereken son tarihin hem de davanın açıldığı tarihin yanlış belirlendiğini ileri sürmektedir.
52. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinde öngörülen bir aylık dava açma süresinin başlangıcını belirlerken fesih iradesinin işçiye ulaştığı tarihi kabul etmiştir. Karardan anlaşıldığı üzere ilgili Daire bu uygulamayı genel bir kural olarak benimsemektedir (bkz. § 24). Dolayısıyla Yargıtayın somut olayda iş sözleşmesinin işverence feshedildiğinin 27/1/2011 tarihinde başvurucu tarafından öğrenildiğini kabul etmesi ve bunu davanın başlangıç tarihi olarak dikkate alması takdir yetkisi içindedir.
53. Buna karşın bireysel başvuru incelemesinde istenen bilgi ve belgeler doğrultusunda başvurucunun 28/2/2011 tarihinde peşin harç ile başvurma harcını ödediğini ve 28/2/2011 tarihinde nöbetçi mahkeme hâkimi tarafından Korgan Asliye (İş) Mahkemesi Hâkimliğine gönderilmek üzere muhabere defterine kayıt işlemlerinin yapıldığı ve aynı gün dava dilekçesi ile eklerinin postaya verildiği anlaşılmıştır. Bu kapsamda ilgili mevzuat(bkz. §§ 31-33) ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun İçtihadı Birleştirme kararı (bkz. § 35) doğrultusunda 28/2/2011 tarihinde davanın açıldığının kabul edilmesi gerekir. Bunun yanında davanın açılması gereken son tarihin normal şartlarda 27/2/2011 olmasına rağmen sürenin son gününün hafta sonu tatiline denk gelmesi nedeniyle de davanın açıldığı tarihin 8/3/2011 yerine 28/2/2011 olarak belirlenmesinin somut olayın şartlarında sonuca etki ettiği görülmektedir.
54. Bunun sonucu olarak öngörülen süre koşulunun açıkça hukuka aykırı yanlış uygulanması nedeniyle başvurucunun dava açma hakkını kullanamaması söz konusudur.
55.Belirtilen nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
56. Başvurucu 28/2/2011 tarihinde açtığı işe iade davasının makul sürede tamamlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
57. Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında -ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle- gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
58. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
59. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda iş akdinin feshi üzerine açılan işe iade davasının söz konusu olduğu görüldüğünden 4857 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğuna kuşku yoktur (Güher Ergun ve diğerleri, § 49).
60. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup somut başvuru açısından bu tarih 28/2/2011'dir.
61. Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Somut olayda yargılamanın sona erdiği tarihin, Korgan Asliye Hukuk Mahkemesinin İş Mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından bozularak davanın kesin olarak reddine karar verdiği 19/11/2013 olduğu anlaşılmaktadır.
62. Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde bireylerin ekonomik geleceği ile çalışma barışı açısından arz ettiği önem dikkate alındığında iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması sistemi ihdas ederek iş davalarının konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
63. 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış, bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (Nesrin Kılıç, §§ 64, 65).
64. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde celse aralarının uzun tutulduğu, üç defa hâkim değişikliği nedeniyle duruşmanın ertelendiği, yargılama süresinin büyük kısmının delillerin toplanması aşamasında geçtiği (bkz. § 22) ve davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddedildiği anlaşılmakta; iş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıkların özellikle de işe iade talebini içeren feshe itiraz davalarının niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate de alındığında sonuç olarak 4857 sayılı Kanun'da öngörülen sürelere oranla haklı görülemeyecek derecede uzun bir süre olan 2 yıl 9 ay 21 günde yargılamanın tamamlandığı görülmektedir.
65. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde görüldüğü anlaşılmakla 4857 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usule ilişkin hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 4857 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 37).
66. 4857 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin dikkate alınmadığı gözönünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Metin Aydoğan, B. No: 2013/9717, 10/3/2015, §§ 31-42, Nesrin Kılıç, §§ 59-82).
67. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği çerçevesinde davaya bütün olarak bakıldığında somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu 2 yıl 9 ay 21 günlük yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
68. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
69. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
70. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle 22.000 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
71. Başvurucunun makul sürede yargılanma ile mahkemeye erişim hakkı kapsamında adil yargılanma haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
72. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılması için Yargıtay 22. Hukuk Dairesine gönderilmek üzere Korgan Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
73.Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin 2 yıl 9 ay 21 günlük yargılama süresi dikkate alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 2.200 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
74.Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olunmakla beraber tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
75. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Yargıtay 22. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Kararın bir örneğinin, ilgili dosyanın Yargıtay 22. Hukuk Dairesine gönderilmesi için Korgan Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 2.200 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.