TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
TEKSER İNŞAAT SAN. VE TİC. A.Ş. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/638)
Karar Tarihi: 17/5/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Muammer TOPAL
Raportör
Kamil KAYA
Başvurucu
Tekser İnşaat San. ve Tic. A.Ş.
Vekili
Av. Abidin KAYHAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, vekille takip edilen davada gerekçeli kararın vekil yerine asile tebliğ edilmesi ve bu tebligat tarihi dikkate alınarak temyiz isteminin süre yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/1/2014 tarihinde İstanbul 36. Asliye Ticaret Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/3/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuruya ilişkin bir görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu Şirket aleyhine, kesinleşmiş Mahkeme kararıyla hüküm altına alınmış borcu icra takibine rağmen ödemediği gerekçesiyle 13/7/2010 tarihinde iflas davası açılmıştır.
8. İstanbul 30. Asliye Ticaret Mahkemesi (Mahkeme) 25/4/2012 tarihli ve E.2011/196, K.2012/72 sayılı kararı ile davanın kabulüne ve başvurucu Şirketin doğrudan iflasına karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“Dava, ilama istinaden icra takibi yapılan ve takibin kesinleşmesine rağmen borcunu ödemeyen davalının doğrudan doğruya iflası istemine ilişkindir.
İİK:158/2 maddesine göre ilama istinaden yapılan icra takibine borçlunun usulü dairesinde itiraz etmemesi üzerine mahkemenin 7 gün içerisinde faiz ve icra masrafları ile birlikte borcunu ifaveya o miktar meblağın mahkeme veznesine depo edilmesini borçluya veya iflas davasında kendisini temsil etmiş vekile dava yüze karşı devam ediyorsa duruşmada aksi halde tebliğat kanunu hükümlerine göre tebliğ eder borçlunun ödemeden imtina etmesi halinde ilk oturumda iflasına karar verileceği belirtilmektedir. Somut olayda takip kesinleşmiş olması nedeniyle davalı şirkete borca ilişkin kapak hesabı yapılarak borcun ödenmesi için depo emri tebliğ edildiği buna rağmen 7 günlük süre içerisinde bir ödemede bulunmadığı gibi aradan geçen uzunca bir süre zarfında da bir ödemede bulunmadığı vekilinin duruşmayı takip etmesine rağmen borcun esası ile ilgili de bir beyanda bulunmadığı öte yandan İstanbul 5. ATM de görülmekte olan davanın Yargıtay 19. Hukuk Dairesince bozulması nedeniyle davalı hakkındaki iflas kararı[nın] kalkması nedeniyle ortada iflas eden bir şirket bulunmaması nedeniyle bekletici mesele hususununda bir anlamı kalmadığı anlaşılmakla davalı şirketin doğrudan iflasına karar vermek gerekmiş...[tir].”
9. Başvurucunun anılan karara yönelik temyiz istemi Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 7/3/2013 tarihli ve E.2012/6235, K.2013/1382 sayılı ilamı ile süre yönünden reddedilmiştir. Yargıtay ilamı şöyledir:
“Mahkemece iflâs talebi hakkında verilen hüküm temyiz eden davalı vekiline 25.05.2012 günü tebliğ edildiği halde, temyiz dilekçesi İİK'nın 164. maddesinde öngörülen 10 günlük yasal süre geçirildikten sonra 05.06.2012 tarihinde verilmiştir. Süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün ve 1989/3 Esas, 1990/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında Yargıtay tarafından da karar verilebileceği kabul edilmiş olmakla, temyiz isteminin reddi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle, davalı vekilinin temyiz isteminin süre yönünden REDDİNE ... karar verildi.”
10. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin 21/10/2013 tarihli ve E.2013/4413, K.2013/6404 sayılı ilamı ile “...temyiz isteminin süresinde olmadığının anlaşılmasına ve Dairemizin 7/3/2013 tarihli ilamında Mahkemenin 25/4/2012 tarihli gerekçeli kararının maddi hata sonucu davalı vekiline tebliğ edildiği yazılmışsa da 25/5/2012 tarihinde davalı asıl şirkete tebliğ edildiğinin anlaşılmış bulunmasına göre” şeklindeki gerekçeyle reddedilmiştir.
11. Nihai karar başvurucuya 23/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu 15/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Başvuruya konu dava dosyasındaki belge suretlerinin Mahkemeden celp edilip incelenmesi ile yargılama sürecinde başvurucu Şirketin vekille temsil edilmediği, bu nedenle icraya konu borcun depo edilmesine ilişkin Mahkemenin 2/11/2010 tarihli ara kararı ile gerekçeli kararının doğrudan başvurucunun adresine gönderildiği ve başvurucunun daimî çalışanlarına tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Gerekçeli kararın başvurucu Şirkete 25/5/2012 tarihinde tebliğ edildiği, başvurucu vekilinin 5/6/2012 tarihinde vekâletnamesini harçlandırarak dosyaya sunduğu ve kararı aynı tarihte temyiz ettiğigörülmüştür.
14. Öte yandan 29/11/2010 tarihinde başvurucu adına vekil sıfatıyla Av. Ö.Ç.K.nin, Mahkemenin depo ara kararından dönmesi istemiyle dosyaya dilekçe sunduğu ve takip eden 28/12/2010 tarihli duruşmaya katıldığı görülmekle birlikte anılan vekilin başvurucu adına davayı takip edeceği yönünde bir beyan veya dilekçesinin bulunmadığı, dosyaya vekâletnamesini sunmadığı, aksine bahsi geçen duruşmada vekâlet görevinin sona erdiğini beyan ettiği, sonraki duruşmalara da katılmadığı tespit edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
15. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 76. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Avukat, açtığı veya takip ettiği dava ve işlerde, noter tarafından onaylanan ya da düzenlenen vekâletname aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğini, dava yahut takip dosyasına konulmak üzere ibraz etmek zorundadır.”
16. 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır...”
17. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 2/3/2005 tarihli ve5311 sayılı Kanun ile değiştirilen 164. maddesi şöyledir:
“Ticaret mahkemesince verilen nihaî kararlar, 160 ıncı maddenin son fıkrasına göre alınan masraftan karşılanmak suretiyle mahkemece re'sen taraflara tebliğ olunur.
Bu kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı da tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır.
...”
18. 2004 sayılı Kanun’un 164. maddesinin 5311 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki hâli şöyledir:
“Ticaret mahkemesince verilen nihai kararlar tebliğden itibaren on gün içinde temyiz edilebilir. Kararlar 160 ıncı maddenin son fıkrasına göre alınacak masraftan karşılanmak suretiyle mahkemece resen taraflara tebliğ olunur.
19. 2004 sayılı Kanun’a 5311 sayılı Kanun'un 29. maddesiyle eklenen geçici 7. madde şöyledir:
“Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar İcra ve İflâs Kanununun bu Kanunla yapılan değişiklikten önceki temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 17/5/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; aleyhine açılan iflas davasında vekille temsil edildiğini, 7201 sayılı Kanun uyarınca vekille takip edilen davalarda tebligatların vekile yapılması gerektiği hâlde gerekçeli kararın kendisine tebliğ edildiğini, temyiz süresi de bu tebligattan başlatılarak temyiz isteminin haksız şekilde süre yönünden reddedildiğini, öte yandan temyize ilişkin kanun hükümlerinin de hatalı uygulandığını, 2004 sayılı Kanun'un 164. maddesinde istinaf yolunun düzenlendiğini, bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçmediğinden iflas kararına ilişkin temyiz süresinin 6100 sayılı Kanun'da öngörüldüğü üzere on beş gün olması gerektiğini belirterek temyiz isteminin reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş veihtiyati tedbir kararı verilmesi, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, temyiz isteminin geçersiz tebligata dayalı olarak süre yönünden reddedilmesi nedeniyle temyiz itirazlarının incelenmediğine ilişkin olduğundan iddiaların adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
23. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir…”
25. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa'da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme'nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
26. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz.
27. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
28. Anılan hak, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlamaların hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).
29. Mahkemeye erişim hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil; iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Bayar ve Gürbüz/Türkiye, B. No: 37569/06, 27/11/2012, § 42).
30. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça- hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da hatalı hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir (Garanti Bankası A.Ş., B. No: 2013/4553, 16/4/2015, § 42).
31. Somut olayda başvurucu Şirket aleyhine, kesinleşmiş Mahkeme kararıyla hüküm altına alınmış borcu icra takibine rağmen ödemediğinden bahisle iflas davası açılmıştır. Başvurucu, yargılama sürecinde vekille temsil edilmediğinden ara kararlarına ilişkin davetiyeler ve gerekçeli karar doğrudan başvurucunun adresine gönderilmiş ve başvurucunun daimî çalışanlarına tebliğ edilmiştir.
32. Mahkeme yargılama sonunda davanın kabulüne ve başvurucu Şirketin doğrudan iflasına karar vermiştir. Gerekçeli kararın başvurucu Şirkete 25/5/2012 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine başvurucu vekili 5/6/2012 tarihinde vekâletnamesini harçlandırarak Mahkeme dosyasına sunmuş ve kararı aynı tarihte temyiz etmiştir. Başvurucunun anılan karara yönelik temyiz istemi, Yargıtay 23. Hukuk Dairesince 2004 sayılı Kanun'un 164. maddesinde öngörülen on günlük temyiz süresinin geçmiş olduğu gerekçesiyle süre yönünden reddedilmiştir.
33. Başvurucu; vekille temsil edildiği davada gerekçeli kararın vekili yerine kendisine tebliğ edildiğini, temyiz süresi de bu tebligattan başlatılarak temyiz isteminin süre yönünden reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. 7201 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrası gereğince vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligatların vekile yapılması zorunludur. Bunun sonucu olarak tebligata bağlı süreler ancak vekile yapılan tebligat tarihinde işlemeye başlayacaktır. Öte yandan 6100 sayılı Kanun’un 76. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince avukatın, açtığı veya takip ettiği davada noter tarafından onaylanan ya da düzenlenen vekâletname aslını veya onaylanmış aslına uygun örneğini dava dosyasına konmak üzere Mahkemeye ibraz etmesi gerekir.
35. Başvuru konusu davada, başvurucu adına vekil sıfatıyla Av. Ö.Ç.K.nin, Mahkemenin depo ara kararından dönmesi istemiyle dosyaya 29/11/2010 tarihinde dilekçe sunduğu ve takip eden 28/12/2010 tarihli duruşmaya katıldığı görülmekle birlikte anılan vekilin başvurucu adına davayı takip edeceği yönünde bir beyan veya dilekçesinin bulunmadığı, dosyaya vekâletnamesini sunmadığı, aksine bahsi geçen duruşmada vekâlet görevinin sona erdiğini beyan ettiği, sonraki duruşmalara da katılmadığı anlaşılmıştır. Mahkemenin gerekçeli kararında söz konusu vekilin davayı değil duruşmayı takip ettiği belirtilmiştir (bkz. § 8).
36. Başvurucu vekili vekâletnamesini 5/6/2012 tarihinde temyiz dilekçesiyle birlikte dosyaya sunmuştur. Bu tarihten önce başvurucu Şirket adına herhangi bir vekil tarafından dosyaya sunulmuş vekâletname tespit edilemediği gibi başvurucu da başvuru formunda bu yönde bir iddia ileri sürmemiştir.
37. Açıklanan olgular karşısında, gerekçeli kararın anılan tarihten önce doğrudan başvurucu Şirkete tebliğ edilmesinde ve temyiz süresinin bu tebligattan başlatılmasına yönelik Derece Mahkemelerinin uygulamalarında, başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı sonucuna varılmıştır.
38. Başvurucu ayrıca temyize ilişkin kanun hükümlerinin hatalı uygulandığını, 2004 sayılı Kanun'un 164. maddesinde istinaf yolunun düzenlendiğini, bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçmediğinden iflas kararına ilişkin temyiz süresinin 6100 sayılı Kanun'da öngörüldüğü üzere on beş gün olması gerektiğini belirterek temyiz isteminin reddedilmesinin bu yönden de adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür.
39. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve derece mahkemelerinin kararlarıaçık keyfîlik içermedikçe kararlardaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde ve hukuk kuralını yorumlamasında bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Kenan Özteriş, B. No: 2012/989, 19/12/2013, § 48). Somut başvuruda da Anayasa Mahkemesinin görevi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması konusunda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerini denetlemek olmayıp usule ilişkin uygulamanın, başvurucunun mahkemeye erişim hakkını Anayasa ve Sözleşme’ye aykırı olarak kısıtlayıp kısıtlamadığını denetlemektir.
40. Konuyla ilgili mevzuat hükümleri incelendiğinde 2004 sayılı Kanun’un 164. maddesinde, iflas davalarında ticaret mahkemesince verilen nihai kararlara karşı tebliğden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabileceği düzenlenmiş iken anılan maddede 5311 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle bu kararlara karşı aynı süre içinde istinaf yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir. Buna karşın 2004 sayılı Kanun’a 5311 sayılı Kanun'un 29. maddesiyle eklenen geçici 7. maddede ise bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 2004 sayılı Kanun'un bu Kanunla yapılan değişiklikten önceki temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir (bkz. §§ 18-20).
41. Başvuruya konu karar tarihinde bölge adliye mahkemeleri göreve başlamamış olduğundan başvurucu Şirketin iflasına ilişkin Mahkeme kararına yönelik temyiz süresinin on gün olduğuna ilişkin temyiz merciinin uygulamasında herhangi bir keyfîlik veya bariz takdir hatası tespit edilmemiştir.
42. Açıklanan nedenlerle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
17/5/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.