TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TEKSER İNŞAAT SAN. VE TİC. A.Ş. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/638)
|
|
Karar Tarihi: 17/5/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Kamil KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Tekser İnşaat San. ve Tic. A.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Abidin
KAYHAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, vekille takip edilen davada gerekçeli kararın vekil
yerine asile tebliğ edilmesi ve bu tebligat tarihi dikkate alınarak temyiz
isteminin süre yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/1/2014 tarihinde İstanbul 36. Asliye Ticaret
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/6/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/3/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuruya ilişkin bir görüş
bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu Şirket aleyhine, kesinleşmiş Mahkeme kararıyla
hüküm altına alınmış borcu icra takibine rağmen ödemediği gerekçesiyle
13/7/2010 tarihinde iflas davası açılmıştır.
8. İstanbul 30. Asliye Ticaret Mahkemesi (Mahkeme) 25/4/2012
tarihli ve E.2011/196, K.2012/72 sayılı kararı ile davanın kabulüne ve
başvurucu Şirketin doğrudan iflasına karar vermiştir. Kararın gerekçesi
şöyledir:
“Dava, ilama istinaden icra takibi yapılan ve
takibin kesinleşmesine rağmen borcunu ödemeyen davalının doğrudan doğruya
iflası istemine ilişkindir.
İİK:158/2 maddesine göre ilama istinaden
yapılan icra takibine borçlunun usulü dairesinde itiraz etmemesi üzerine
mahkemenin 7 gün içerisinde faiz ve icra masrafları ile birlikte borcunu ifaveya o miktar meblağın mahkeme veznesine depo edilmesini
borçluya veya iflas davasında kendisini temsil etmiş vekile dava yüze karşı
devam ediyorsa duruşmada aksi halde tebliğat kanunu
hükümlerine göre tebliğ eder borçlunun ödemeden imtina etmesi halinde ilk
oturumda iflasına karar verileceği belirtilmektedir. Somut olayda takip
kesinleşmiş olması nedeniyle davalı şirkete borca ilişkin kapak hesabı
yapılarak borcun ödenmesi için depo emri tebliğ edildiği buna rağmen 7 günlük
süre içerisinde bir ödemede bulunmadığı gibi aradan geçen uzunca bir süre
zarfında da bir ödemede bulunmadığı vekilinin
duruşmayı takip etmesine rağmen borcun esası ile ilgili de bir
beyanda bulunmadığı öte yandan İstanbul 5. ATM de görülmekte olan davanın
Yargıtay 19. Hukuk Dairesince bozulması nedeniyle davalı hakkındaki iflas
kararı[nın] kalkması nedeniyle ortada iflas eden bir
şirket bulunmaması nedeniyle bekletici mesele hususununda
bir anlamı kalmadığı anlaşılmakla davalı şirketin doğrudan iflasına karar
vermek gerekmiş...[tir].”
9. Başvurucunun anılan karara yönelik temyiz istemi Yargıtay 23.
Hukuk Dairesinin 7/3/2013 tarihli ve E.2012/6235, K.2013/1382 sayılı ilamı ile
süre yönünden reddedilmiştir. Yargıtay ilamı şöyledir:
“Mahkemece iflâs talebi hakkında verilen hüküm
temyiz eden davalı vekiline 25.05.2012 günü tebliğ edildiği halde, temyiz
dilekçesi İİK'nın 164. maddesinde öngörülen 10 günlük
yasal süre geçirildikten sonra 05.06.2012 tarihinde verilmiştir.
Süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar
verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün ve 1989/3 Esas, 1990/4 Karar sayılı
İçtihadı Birleştirme Kararında Yargıtay tarafından da karar verilebileceği
kabul edilmiş olmakla, temyiz isteminin reddi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle, davalı
vekilinin temyiz isteminin süre yönünden REDDİNE ... karar verildi.”
10. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin 21/10/2013
tarihli ve E.2013/4413, K.2013/6404 sayılı ilamı ile “...temyiz isteminin süresinde olmadığının anlaşılmasına ve Dairemizin
7/3/2013 tarihli ilamında Mahkemenin 25/4/2012 tarihli gerekçeli kararının
maddi hata sonucu davalı vekiline tebliğ edildiği yazılmışsa da 25/5/2012
tarihinde davalı asıl şirkete tebliğ edildiğinin anlaşılmış bulunmasına göre” şeklindeki
gerekçeyle reddedilmiştir.
11. Nihai karar başvurucuya 23/12/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
12. Başvurucu 15/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
13. Başvuruya konu dava dosyasındaki belge suretlerinin
Mahkemeden celp edilip incelenmesi ile yargılama sürecinde başvurucu Şirketin
vekille temsil edilmediği, bu nedenle icraya konu borcun depo edilmesine
ilişkin Mahkemenin 2/11/2010 tarihli ara kararı ile gerekçeli kararının
doğrudan başvurucunun adresine gönderildiği ve başvurucunun daimî çalışanlarına
tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Gerekçeli kararın başvurucu Şirkete 25/5/2012
tarihinde tebliğ edildiği, başvurucu vekilinin 5/6/2012 tarihinde
vekâletnamesini harçlandırarak dosyaya sunduğu ve
kararı aynı tarihte temyiz ettiğigörülmüştür.
14. Öte yandan 29/11/2010 tarihinde başvurucu adına vekil
sıfatıyla Av. Ö.Ç.K.nin, Mahkemenin depo ara
kararından dönmesi istemiyle dosyaya dilekçe sunduğu ve takip eden 28/12/2010
tarihli duruşmaya katıldığı görülmekle birlikte anılan vekilin başvurucu adına
davayı takip edeceği yönünde bir beyan veya dilekçesinin bulunmadığı, dosyaya
vekâletnamesini sunmadığı, aksine bahsi geçen duruşmada vekâlet görevinin sona
erdiğini beyan ettiği, sonraki duruşmalara da katılmadığı tespit edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
15. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 76. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Avukat, açtığı veya takip ettiği dava ve
işlerde, noter tarafından onaylanan ya da düzenlenen vekâletname aslını veya
avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğini, dava yahut takip dosyasına
konulmak üzere ibraz etmek zorundadır.”
16. 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde
tebligat vekile yapılır...”
17. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun
2/3/2005 tarihli ve5311 sayılı Kanun ile değiştirilen 164. maddesi şöyledir:
“Ticaret mahkemesince verilen nihaî kararlar,
160 ıncı maddenin son fıkrasına göre alınan masraftan
karşılanmak suretiyle mahkemece re'sen taraflara
tebliğ olunur.
Bu
kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna
başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı da tebliğ tarihinden
itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf ve temyiz
incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır.
...”
18. 2004 sayılı Kanun’un 164. maddesinin 5311 sayılı Kanun ile
yapılan değişiklikten önceki hâli şöyledir:
“Ticaret mahkemesince verilen nihai kararlar
tebliğden itibaren on gün içinde temyiz edilebilir. Kararlar 160 ıncı maddenin son fıkrasına göre alınacak masraftan
karşılanmak suretiyle mahkemece resen taraflara tebliğ olunur.
...”
19. 2004 sayılı Kanun’a 5311 sayılı Kanun'un 29. maddesiyle
eklenen geçici 7. madde şöyledir:
“Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004
tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca göreve
başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar İcra ve
İflâs Kanununun bu Kanunla yapılan değişiklikten önceki temyiz ve karar
düzeltmeye ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 17/5/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; aleyhine açılan iflas davasında vekille temsil
edildiğini, 7201 sayılı Kanun uyarınca vekille takip edilen davalarda
tebligatların vekile yapılması gerektiği hâlde gerekçeli kararın kendisine
tebliğ edildiğini, temyiz süresi de bu tebligattan başlatılarak temyiz
isteminin haksız şekilde süre yönünden reddedildiğini, öte yandan temyize
ilişkin kanun hükümlerinin de hatalı uygulandığını, 2004 sayılı Kanun'un 164.
maddesinde istinaf yolunun düzenlendiğini, bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçmediğinden
iflas kararına ilişkin temyiz süresinin 6100 sayılı Kanun'da öngörüldüğü üzere
on beş gün olması gerektiğini belirterek temyiz isteminin reddedilmesi
nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş veihtiyati tedbir kararı
verilmesi, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, temyiz
isteminin geçersiz tebligata dayalı olarak süre yönünden reddedilmesi nedeniyle
temyiz itirazlarının incelenmediğine ilişkin olduğundan iddiaların adil
yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
23. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir…”
25. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa'da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme'nin
“Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
22).
26. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz.
27. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
28. Anılan hak, kural olarak mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlamaların
hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi,
açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir
(Serkan Acar, B. No: 2013/1613,
2/10/2013, § 38).
29. Mahkemeye erişim hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava
açma hakkını değil; iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına
başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Bayar ve
Gürbüz/Türkiye, B. No: 37569/06, 27/11/2012, § 42).
30. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça-
hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak
yanlış uygulanması ya da hatalı hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da
kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğini kabul etmek gerekir (Garanti
Bankası A.Ş., B. No: 2013/4553, 16/4/2015, § 42).
31. Somut olayda başvurucu Şirket aleyhine, kesinleşmiş Mahkeme
kararıyla hüküm altına alınmış borcu icra takibine rağmen ödemediğinden bahisle
iflas davası açılmıştır. Başvurucu, yargılama sürecinde vekille temsil edilmediğinden
ara kararlarına ilişkin davetiyeler ve gerekçeli karar doğrudan başvurucunun
adresine gönderilmiş ve başvurucunun daimî çalışanlarına tebliğ edilmiştir.
32. Mahkeme yargılama sonunda davanın kabulüne ve başvurucu
Şirketin doğrudan iflasına karar vermiştir. Gerekçeli kararın başvurucu Şirkete
25/5/2012 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine başvurucu vekili 5/6/2012 tarihinde
vekâletnamesini harçlandırarak Mahkeme dosyasına
sunmuş ve kararı aynı tarihte temyiz etmiştir. Başvurucunun anılan karara
yönelik temyiz istemi, Yargıtay 23. Hukuk Dairesince 2004 sayılı Kanun'un 164.
maddesinde öngörülen on günlük temyiz süresinin geçmiş olduğu gerekçesiyle süre
yönünden reddedilmiştir.
33. Başvurucu; vekille temsil edildiği davada gerekçeli kararın
vekili yerine kendisine tebliğ edildiğini, temyiz süresi de bu tebligattan
başlatılarak temyiz isteminin süre yönünden reddedildiğini belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. 7201 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrası
gereğince vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligatların vekile yapılması
zorunludur. Bunun sonucu olarak tebligata bağlı süreler ancak vekile yapılan
tebligat tarihinde işlemeye başlayacaktır. Öte yandan 6100 sayılı Kanun’un 76.
maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince avukatın, açtığı veya takip ettiği
davada noter tarafından onaylanan ya da düzenlenen vekâletname aslını veya
onaylanmış aslına uygun örneğini dava dosyasına konmak üzere Mahkemeye ibraz
etmesi gerekir.
35. Başvuru konusu davada, başvurucu adına vekil sıfatıyla Av. Ö.Ç.K.nin, Mahkemenin depo ara kararından dönmesi istemiyle
dosyaya 29/11/2010 tarihinde dilekçe sunduğu ve takip eden 28/12/2010 tarihli
duruşmaya katıldığı görülmekle birlikte anılan vekilin başvurucu adına davayı
takip edeceği yönünde bir beyan veya dilekçesinin bulunmadığı, dosyaya
vekâletnamesini sunmadığı, aksine bahsi geçen duruşmada vekâlet görevinin sona
erdiğini beyan ettiği, sonraki duruşmalara da katılmadığı anlaşılmıştır.
Mahkemenin gerekçeli kararında söz konusu vekilin davayı değil duruşmayı takip
ettiği belirtilmiştir (bkz. § 8).
36. Başvurucu vekili vekâletnamesini 5/6/2012 tarihinde temyiz
dilekçesiyle birlikte dosyaya sunmuştur. Bu tarihten önce başvurucu Şirket
adına herhangi bir vekil tarafından dosyaya sunulmuş vekâletname tespit
edilemediği gibi başvurucu da başvuru formunda bu yönde bir iddia ileri
sürmemiştir.
37. Açıklanan olgular karşısında, gerekçeli kararın anılan
tarihten önce doğrudan başvurucu Şirkete tebliğ edilmesinde ve temyiz süresinin
bu tebligattan başlatılmasına yönelik Derece Mahkemelerinin uygulamalarında,
başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı sonucuna
varılmıştır.
38. Başvurucu ayrıca temyize ilişkin kanun hükümlerinin hatalı
uygulandığını, 2004 sayılı Kanun'un 164. maddesinde istinaf yolunun
düzenlendiğini, bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçmediğinden iflas kararına
ilişkin temyiz süresinin 6100 sayılı Kanun'da öngörüldüğü üzere on beş gün
olması gerektiğini belirterek temyiz isteminin reddedilmesinin bu yönden de
adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür.
39. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği
temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak bireysel başvuruya konu davadaki
olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması,
yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile
kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas
yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi
tutulamaz. Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve
derece mahkemelerinin kararlarıaçık keyfîlik içermedikçe kararlardaki maddi ve hukuki hatalar
bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin
delilleri değerlendirmesinde ve hukuk kuralını yorumlamasında bariz takdir
hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu
olamaz (Kenan Özteriş,
B. No: 2012/989, 19/12/2013, § 48). Somut başvuruda da Anayasa Mahkemesinin
görevi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması konusunda derece
mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerini denetlemek olmayıp usule ilişkin
uygulamanın, başvurucunun mahkemeye erişim hakkını Anayasa ve Sözleşme’ye aykırı olarak kısıtlayıp kısıtlamadığını
denetlemektir.
40. Konuyla ilgili mevzuat hükümleri incelendiğinde 2004 sayılı
Kanun’un 164. maddesinde, iflas davalarında ticaret mahkemesince verilen nihai
kararlara karşı tebliğden itibaren on gün içinde temyiz yoluna
başvurulabileceği düzenlenmiş iken anılan maddede 5311 sayılı Kanun ile yapılan
değişiklikle bu kararlara karşı aynı süre içinde istinaf yoluna
başvurulabileceği belirtilmiştir. Buna karşın 2004 sayılı Kanun’a 5311 sayılı
Kanun'un 29. maddesiyle eklenen geçici 7. maddede ise bölge adliye
mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında,
kesinleşinceye kadar 2004 sayılı Kanun'un bu Kanunla yapılan değişiklikten
önceki temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinin uygulanacağı
belirtilmiştir (bkz. §§ 18-20).
41. Başvuruya konu karar tarihinde bölge adliye mahkemeleri
göreve başlamamış olduğundan başvurucu Şirketin iflasına ilişkin Mahkeme
kararına yönelik temyiz süresinin on gün olduğuna ilişkin temyiz merciinin
uygulamasında herhangi bir keyfîlik veya bariz takdir
hatası tespit edilmemiştir.
42. Açıklanan nedenlerle mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğine ilişkin başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
17/5/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.