TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ZAFER BOZBEY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/6423)
|
|
Karar Tarihi: 21/9/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 28/12/2016-29932
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Zafer BOZBEY
|
Vekili
|
:
|
Av. Namık
ÖZTÜRK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; Hürriyet gazetesinde ve gazetenin İnternet sitesinde
yayımlanan bir haberde başvurucunun adına, soyadına, fotoğrafına ve özel
hayatına ilişkin detaylara yer verilmesi nedeniyle şeref ve itibarın korunması
hakkının ihlal edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/5/2014 tarihinde doğrudan Anayasa Mahkemesine
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/9/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 1/12/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 31/12/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
9/1/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 19/1/2015 tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Hürriyet gazetesinin 11/12/2010 tarihli nüshasında başvurucu
hakkında manşetten verilen "ÇAPKINLIĞIN
SUYU ÇIKTI" başlıklı bir haber yayımlanmıştır.
9. Gazetenin birinci sayfasında "ÇAPKINLIĞIN
SUYU ÇIKTI" başlığının altında "Ankara'da
üç ayrı evde biri nikahlı, üç kadınla birlikte yaşayan Zafer Bozbey'in
foyasını, karısının sipariş ettiği damacana suyun sevgilisinin evine
götürülmesi ortaya çıkardı." ifadelerine yer verildikten sonra "KOCASINI YAKALADI" başlığı
altında "Zafer Bozbey'in 12 yıllık
karısı H. Bozbey, telefonla evine sipariş ettiği suyun bir türlü gelmemesi
üzerine firmayı aradı. Sucu, 'Az önce Zafer Bey'in evine su götürdüm.' dedi.
Şüphelenen H. Bozbey sucudan aldığı adrese baskın yapıp kocasını, M.E. adlı
kadınla yakaladı." ifadelerine; "DEĞİRMENİN SUYU" başlığı altında "Aynı günlerde Zafer Bozbey 2 yıldır birlikte
yaşadığı iş kadını F.K.'yi terk etti. F.K.
'Evleneceğiz diye beni kandırdı, bir dairemi ve 1 milyon liramı aldı.' diyerek
Savcılığa başvurdu. Bu sırada Bozbey'in evli olduğunu da öğrenen F.K. çılgına
döndü, hemen tapu iptal davası açtı." ifadelerine, "TEK CELSEDE BOŞANDI" başlığı
altında ise "Zafer Bozbey'in zengin
sevgilisine aldırdığı lüks dairede ikinci sevgilisi M.E. ile yaşadığı, suyun da
bu eve gönderilmiş olduğu anlaşılmış oldu. Nikahlı eş H. Bozbey, önce ikinci
sevgiliyi, ertesi gün gelen dava tebligatından zengin sevgiliyi öğrenince dava
açtı ve tek celsede boşandı." ifadelerine yer verilmiş ve
haberin yanında başvurucunun bir bayanla samimi olarak çekilmiş fotoğrafına yer
verilmiştir. Fotoğrafın altında "Zengin
sevgili F.K." olduğu belirtilen bayanın yüzü buzlama yöntemiyle
tamamen gizlenirken başvurucunun yüzü sansürsüz olarak verilmiş ve altına da
adı ve soyadı yazılmıştır.
10. Gazetenin altıncı
sayfasında yer alan haberde "Damacana
sudan üç kadın çıktı." başlığıyla haberin detaylarına,
başvurucunun F.K. ile birlikte çekilmiş ve başvurucunun F.K.nin
omzuna elini koyduğu iki fotoğrafına yer verilmiştir. Anılan fotoğraflarda F.K.nin yüzü buzlama yöntemiyle gizlenirken başvurucunun
yüzü gizlenmemiş, fotoğraflardan birinin altında da başvurucunun adı ve
soyadına yer verilmiş; F.K.nin ise adı ve soyadının
baş harflerine (F.K.) yer verilmiştir. Bahsi geçen haber şöyledir:
“Hiçbirine hissettirmeden biri eşi üç kadınla aynı anda yaşayan Zafer
Bozbey'in foyasını sucu ortaya çıkardı. Sipariş ettiği suyun karşı sitede başka
bir eve gönderildiğini öğrenen kadın baskın yaptı ve eşini sevgilisiyle
yakaladı. Zengin sevgili de adamın evli olduğunu ve üstelik kendi aldığı evde
başka sevgilisiyle yaşadığını avukatı aracılığıyla öğrendi.
İLAÇ firması çalışan[ı] Zafer Bozbey'in 12 yıllık karısı H. Bozbey,
telefonla evine su sipariş etti. Su bir türlü gelmeyince H. Bozbey firmayı
aradı. Görevli, kayıtlara göre kendilerine bildirilen Zafer Bozbey'e ait eve
suyun gönderildiğini söyledi. Bunun üzerine H. Bozbey, Zafer Bozbey adına suyun
gönderildiği adresi istedi.
İkinci ev 500 metre ötede
Sucu, H. Bozbey'e yaklaşık 500 metre uzaklıktaki karşı sitede bulunan
Zafer Bozbey'e ait dairenin adresini verdi. H. Bozbey, bir ilaç firmasında
çalışan eşinin sürekli seyahatlere gitmesi, ayda sadece üç-beş gününü evde
geçirmesinden şüphelendi. Zafer Bozbey'in seyahatte olduğunu söylediği bir gün,
su firmasından aldığı adrese giden H. Bozbey, eşini başka bir kadınla yakaladı.
Aynı günlerde Zafer Bozbey'le nişanlanan ve evlenme hayalleri kurarken
terk edilen F.K. isimli iş kadını da "bir daire ve 1 milyon lira para
kaptırdığını" iddia ederek Bozbey hakkında, Ankara 8. Asliye Hukuk
Mahkemesine tapu iptali davası açtı. F.K. nişanlısınınevlenme
vaadi ve iş kurma bahanesiyle kendisini dolandırdığını iddia etti, avukatı İdil
Güzelocak aracılığı ile Sincan Cumhuriyet
Başsavcılığı'na, "Dolandırıcılık, resmî evrakta sahtecilik"
iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Bu konudaki soruşturma sürüyor.
'Bekarım' diye tanıtmış
Avukat Güzelocak, Bozbey'e bir türlü tebligat
ulaşmayınca "Mernis" programından kimlik
sorgulaması yaptırdı. Kendisini iş kadını F.K.'ye
bekar olarak tanıtan ve 2 yıldır aynı evde yaşayan Zafer Bozbey'in kayıtlarda
Eryaman Köroğlu konutlarındaki adresinde ikamet ettiği ve H. Bozbey ile evli
olduğu ortaya çıktı. Bozbey'in, zengin sevgilisinin aldığı evde de diğer
sevgilisi M.E. ile oturduğu anlaşıldı.
Olay zincirleme çözüldü
Avukat Güzelocak, tebligatı adı geçen adrese
yaptı. Kocasını karşı sitede başka kadınla yakalayan H. Bozbey, bir gün sonra
eline ulaşan mahkeme tebligatıyla Zafer Bozbey'in bir sevgilisi daha olduğunu
öğrendi. H. Bozbey, 24 Haziran'da eşi Zafer Bozbey'den tek celsede
boşandı."
11. Başvurucu, söz konusu
haber nedeniyle çevresinde ve kamuoyunda küçük düşürüldüğü ve kişilik haklarına
tecavüz edildiği iddiasıyla Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. ve F.K.
aleyhine manevi tazminat davası açmıştır.
12. Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11/9/2012 tarihli ve
E.2011/11, K.2012/349 sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın gerekçe kısmı şöyledir:
"Dosyada bulunan kayıt ve belgeler ile toplanan delillerin
incelenmesinden, davalı F.K.'nın davacıya devrettiği
ve dava konusu haberde bahsi geçen taşınmazının davacı tarafça bedeli
ödenmediği iddiasıyla Sincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/...E. sayılı
davasında tapu iptali ve tescil istemiyle dava açtığı, yapılan yargılama
neticesinde davanın reddine karar verildiği; davalı F.K.'nın
söz konusu taşınmazın devrine ilişkin olarak davacı hakkında Sincan Cumhuriyet
Başsavcılığına yapmış olduğu şikayet üzerine yapılan soruşturma neticesinde
davacı hakkında resmî belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlamasıyla
iddianame düzenlendiği, davacının atılı suçlama nedeniyle Sincan 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2011/... Esas sayılı davası ile yargılandığı, davacı ile dava dışı
eski eşinin Ankara 7. Aile Mahkemesinin E:2010/..., K:2010/... Sayılı 24/6/2010
tarihli kararı ile anlaşmalı olarak boşandıkları, davalı şirkete ait olan
Hürriyet Gazetesinin 11/12/2010 tarihli nüshasında yayımlanan davacının
resminin de yer aldığı 'Çapkınlığın Suyu Çıktı' başlıklı dava konusu haberde
'Ankara'da üç ayrı evde biri nikahlı, üç kadınla birlikte yaşayan Zafer
Bozbey'in foyasını, karısının sipariş ettiği damacana suyun sevgilisinin evine
götürülmesi ortaya çıkardı.' açıklaması altında yukarıda bahsi geçen soruşturma
dosyasında ve yargıya intikal etmiş diğer dava dosyalarında ileri sürülen
iddiaların yer aldığı görülmüştür.
Mahkememizce uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesi bakımından, dava
konusu haberin gerçeği yansıtıp yansıtmadığı ve hukuka aykırı olup olmadığının
belirlenmesi için davacı ile dava dışı eski eşi arasındaki boşanma davası ve
boşanmaya sebep olan olaylar, davalı F.K.'nın davacı
aleyhine açmış olduğu tapu iptali ve tescil davası ile davacının yargılandığı
ceza davasına yansımış kayıt, belge ve ifadelerin dava konusu haberdeki
unsurlarla karşılaştırılması gerekmiştir. Buna göre, somut durum
değerlendirildiğinde; davacı, dava konusu haberde yer alan iddia ve
nitelendirmelerin gerçeği yansıtmadığını ileri sürmüş, davalı F.K. ise dava
konusu haberin yayımı ile ilgili olmadığını ve kaldı ki haber içeriğinin
davacının haksız ve kusurlu eylemlerini dile getirdiğini, diğer davalı şirket
ise haberin basın özgürlüğü ve bu özgürlüğün sınırları içerisinde hukuka uygun
olarak yayımlandığını savunmuştur. İddia ve savunmalar çerçevesinde eldeki
davada çözümü gereken hususun, dava konusu haberin gerçeği yansıtıp
yansıtmadığına ilişkin olduğu açıktır.
Yapılan inceleme ve değerlendirmelerden, yukarıda bahsi geçen yargıya
intikal etmiş dosya içerikleri ve bu dosyalarda yer alan davacı ile davalı
F.K.'nın iddia ve savunmaları ile dava konusu haberde
yazılanların aynı nitelikte sözler olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, Sincan
Cumhuriyet Başsavcılığının davacı hakkında düzenlemiş olduğu iddianame de dava
konusu haberde yazılanları doğrular niteliktedir. Dava konusu haberde edinilen
bilgiler kamuya olduğu gibi aksettirilmiştir. Bu nitelikteki haberler kişilerin
haysiyetini rencide etse bile toplumsal ilgi karşısında güncellik ve konu ile
ifade arasındaki düşünsel bağlılık kurallarıyla sınırlı olup, dava konusu haber
de bu sınırlara uygun biçimde verilmiştir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu haberin yayımlanmasında manevi
tazminatın unsurları gerçekleşmediği gibi, davalı F.K.'nın
haberin yayımında etkili olduğu kabul edilse dahi bu durumun manevi tazminatın
unsurlarının oluşmadığı gerçeğini değiştirmediği anlaşıldığından, davacının
yerinde görülmeyen davasının reddine [karar
verilmiştir.]"
13. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin
26/11/2013 tarihli E.2013/1085, K.2013/18568 sayılı kararıyla İlk Derece
Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.
14. Onama kararına karşı başvurucunun karar düzeltme talebinde
bulunması üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 11/3/2014 tarihli ve
E.2014/2622, K.2014/4122 sayılı ilamıyla başvurucunun talebinin reddine karar
verilmiştir.
15. Karar düzeltme talebinin reddine dair karar, başvurucuya
14/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 12/5/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49.
maddesi şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı
gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka
aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu
zararı gidermekle yükümlüdür.”
18. 9/6/2004 tarihli ve 5187 sayılı Basın Kanunu'nun "Kimliğin açıklanmaması"başlıklı 21. maddesi şöyledir:
" Süreli yayınlarda;
a) 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununa göre evlenmeleri yasaklanmış olan
kimseler arasındaki cinsel ilişkiyle ilgili haberlerde bu kişilerin,
b) 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 414, 415, 416, 421, 423, 429, 430, 435
ve 436 ncı maddelerinde yazılı cürümlere ilişkin
haberlerde mağdurların,
c) Onsekiz yaşından
küçük olan suç faili veya mağdurlarının,
Kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına
yol açacak şekilde yayın yapanlar birmilyar liradan yirmimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla
cezalandırılır. Bu ceza bölgesel süreli yayınlarda ikimilyar
liradan, yaygın süreli yayınlarda onmilyar liradan az
olamaz."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 21/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20.Başvurucu; ulusal bir gazetenin manşetinde yer alan haberde
adı ve fotoğrafına yer verildiğini, haberde kullanılan fotoğrafta bulunan diğer
kişinin görüntüsünün teknik yöntemlerle gizlendiğini ancak kendisinin açıkça
göründüğünü, toplumsal ilginin odağında olmasını sağlayacak bir şöhrete sahip
bir kişi veya politik bir figür olmadığı gibi kamusal bir görevi de
bulunmadığını, haberde gerçek dışı iddialara yer verildiğini, kendisine yönelik
"çapkınlığın suyu çıktı.",
"değirmenin suyu" ve "...zengin sevgilisine aldırdığı lüks
dairede..." gibi ifadeler kullanıldığını, bu şekilde kişilik
haklarına tecavüz edildiğini, yargısal yollara başvurduğunu ancak manevi
tazminat talebinin reddedilmesiyle anılan gazete tarafından yapılan hak
ihlalinin kamu gücü tarafından korunduğunu, özel hayatına ilişkin bilgi ve
detayların toplumu ilgilendiren bir yönü olmamasına rağmen Derece
Mahkemelerinin özel hayata saygı hakkıyla haber verme hakkı arasındaki dengeyi
özel hayata saygı hakkı aleyhine kurduklarını belirterek Anayasa’nın 20.
maddesinde tanımlanan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
21.Başvurucunun, söz konusu haber nedeniyle kişilik haklarının
zarar gördüğüne ve Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul
edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun bu şikâyetlere ilişkin
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
22.Başvurucu; herhangi bir kamusal görevi ya da şöhreti
olmamasına rağmen özel hayatıyla ilgili hususların adı, soyadı ve fotoğrafıyla
birlikte basında yer alması nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
23. Başvurucunun iddialarına karşı Bakanlık görüşünde, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) içtihatları hatırlatılarak somut olayda
başvurucunun özel hayatının korunması ile basının özgürlüğü arasında adil bir
dengenin sağlanıp sağlanmadığının değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
24. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı başvuru formunda ileri sürdüğü iddialarına ek olarak açık isim
ve fotoğrafının İnternet'in hafızasına geri döndürülemez bir biçimde girdiğini,
haberin yayımlandığı tarihten itibaren ismini İnternet ortamında arayan
herkesin gazetenin verdiği gerçek dışı ve küçük düşürücü haberle
karşılaştığını, fotoğrafını gördüğünü, bu nedenle söz konusu haberin sıradan
bir birey olarak yaşam alanını daralttığını ve kendisine büyük bir zarar
verdiğini belirtmiştir.
25. Başvurucunun şikâyet ettiği koşullar ve şikâyetlerini dile
getirme biçimi dikkate alındığında özel hayatın gizliliği ilkesinin ihlal
edildiğine ilişkin iddialarının, Anayasa'nın 17. maddesinde koruma altına
alınmış olan şeref ve itibarın korunması hakkı bağlamında incelenmesi uygun
görülmüştür.
26. Mevcut davada başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinin
birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme
hakkı ile başvuruya konu ulusal gazetenin Anayasa'nın 28. maddesinde güvence
altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa'nın
26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında bir denge
kurulması gerekmektedir.
a. Genel İlkeler
i. Kişinin Manevi Bütünlüğü
27. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahiptir."
28. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa'nın 17. maddesinde
yer alan "manevi varlık" kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireyin
manevi varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibara keyfî olarak
müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123,
2/10/2013, § 33). Başka bir deyişle kişisel itibarın korunması hakkı,
Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasının koruması altındadır. Şeref ve
itibarı etkileyen sözel saldırılar veya basın ve yayın yolu ile yapılan
yayınlara karşı bireyin korunmaması hâlinde Anayasa'nın 17. maddesinin birinci
fıkrası ihlal edilmiş olabilir (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 42).
29. AİHM, kişisel şeref ve itibara yapılan müdahaleleri Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel
ve aile yaşamına, konuta ve haberleşmeye saygı hakkı" kenar
başlıklı 8. maddesi kapsamında değerlendirmektedir. AİHM'e
göre kişisel itibarın korunması hakkı, Sözleşme'nin 8. maddesi tarafından
korunan özel yaşama saygı hakkının bir parçasıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı
için bkz. Pfeifer/Avusturya, B. No: 12556/03, 15/11/2007 §
35; Axel Springer AG/Almanya [BD], B. No: 39954/08, 7/2/2012, § 83). Aynı
şekilde gazete makalesinde hakaret içerdiği iddia edilen beyanlara karşı bir
kimsenin itibarının korunması hakkı da (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. White/İsveç, B. No: 42435/02, 19/12/2006,
§§ 19, 30) kişinin adı, soyadı ve fotoğrafı gibi kişilik haklarına dâhil olan
unsurların yayımlanması suretiyle korunmadığı iddiası da (Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Von Hannover/Almanya, B. No: 59320/00,
3/6/2004, §§ 50-53) özel yaşam kapsamında görülmüştür. Bir kişinin görüntüsü o
kişiyi emsallerinden ayırt eden ve kendine has karakteristik özelliklerini
ortaya çıkaran kişiliğinin temel niteliklerinden birini oluşturmaktadır. Bir
kişinin görüntüsünün korunması hakkı, kişisel gelişimin en önemli
unsurlarındandır. Dolayısıyla bu hak bireylere görüntülerinin yayımlanmasını
reddetme hakkını da içeren görüntünün kullanımını kontrol etme hakkını
vermektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Küchl/Avusturya, B. No: 51151/06,
4/12/2012, § 58).
30.Öte yandan Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasının
olaya uygulanabilmesi için kişinin itibarına yapılan saldırının belli bir ağırlık
düzeyine erişmiş olması ve kişinin itibarına saygı gösterilmesini isteme
hakkından başvurucunun kişisel olarak yararlanmasına zarar verecek şekilde
yapılmış olması gerekir. Ayrıca öngörülebilir şekilde kişinin kendi eylemleri
sonucu ortaya çıkabilecek itibarının zedelenmesi olgusundan şikâyet etmek için
Anayasa'nın 17. maddesi ileri sürülemez (İlhan
Cihaner (2), § 45, 56; benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz.Mater/Türkiye,
B. No: 54997/08, 16/7/2013, § 52).
31. Başvuru konusu olayda söz konusu olan; adı, soyadı ve
görüntüsü de kullanılmak suretiyle başvurucunun özel hayatına ilişkin gerçek
dışı ve küçük düşürücü haber yapılması nedeniyle kişisel itibarının korunması
hususunda Derece Mahkemelerinin yetersiz olduğu iddiasıdır.
32. Başvuruya konu manşetten verilen gazete haberinde
başvurucunun, biri resmî nihâhlı eşi olmak üzere
birbirlerinden haberi olmayan üç kadınla üç ayrı evde, aynı anda birliktelik
yaşadığı, su siparişi sonrası yapılan bir yanlışlık üzerine başvurucunun eşinin
önce kocasının sevgililerden birini, ertesi gün gelen Mahkeme tebligatı üzerine
de diğer sevgilisini öğrendiği, zengin sevgili olarak tanıtılan kadının (F.K.)
aynı günlerde başvurucu tarafından terk edilmesi ve başvurucunun evli olduğunu
öğrenmesi üzerine bir evini ve bir milyon lirasını aldığı iddiasıyla başvurucu
hakkında çeşitli davalar açtığı, başvurucunun bu evde diğer sevgilisiyle
birlikte yaşadığı ileri sürülmüş ve bazı detaylarla birlikte başvurucunun adı,
soyadı ve sansürlenmemiş hâliyle fotoğraflarına yer verilmiştir. Söz konusu
haberde özel hayatındaki bazı hususlara, ismine ve fotoğraflarına yer verilmesi
nedeniyle başvurucunun kişisel itibarının korunması hakkına müdahale edildiği
kabul edilmelidir.
ii. İfade Özgürlüğü ile Basın Özgürlüğü
33.Mevcut başvuruda başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinin
birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme
hakkı ile ulusal günlük gazetenin Anayasa'nın 28. maddesinde güvence altına
alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa'nın 26.
maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında bir denge kurulması
gerekmektedir (İlhan Cihaner
(2), § 49). Bu sebeple bu özgürlüklerin kullanımıyla ilgili genel
ilkelerin belirlenmesi gerekir.
34. Anayasa'nın "Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesi
şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka
yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu
hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da
vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya
benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu
güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile
bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının
yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin
gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin
düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak
şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir."
35. Anayasa'nın "Basın
hürriyeti" kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili fıkraları
şöyledir:
"Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi
kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz.
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini
sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın
26 ve 27 nci maddeleri
hükümleri uygulanır."
36. Anayasa'nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında
başvurulabilecek araçlar "söz, yazı, resim veya başka yollar" olarak
ifade edilmiştir ve "başka yollar"
ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu
gösterilmiştir (Emin Aydın, B.
No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43). Bu itibarla ifade özgürlüğü, fotoğrafların
yayımlanmasını da kapsamaktadır. Ancak fotoğrafların bir kişi ya da ailesi
hakkında çok kişisel ve hatta çok özel bilgiler içerebilmeleri nedeniyle bu
alan başkalarının hak ve şöhretlerinin korunması noktasında özel bir önem arz
etmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Von
Hannover/Almanya (No.2), B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, §
103).
37.Anayasa'da basın özgürlüğüne ilişkin olarak daha ayrıntılı
düzenlemeler de yer almıştır. Basın özgürlüğü alanındaki temel düzenleme
Anayasa'nın 28. maddesinde yer almaktadır. Bu madde basılmış materyalleri
kapsayacak ancak görsel ve işitsel iletişim araçlarını dışarıda bırakacak
şekilde düzenlenmiştir. Nitekim düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün
düzenlendiği Anayasa'nın 26. maddesinde "radyo,
televizyon, sinema veya benzeri yollarla yayımların izin sistemine
bağlanabileceği" belirtilerek bu iletişim araçlarının düşünceyi
açıklama ve yayma özgürlüğünden yararlanabileceği belirtilmek istenmiştir.
Anayasa'nın 28. maddesine ilave olarak 29. maddede süreli ve süresiz yayın
hakkına, 30. maddede basın araçlarının korunmasına yer verilmiştir. Anayasa'nın
31. maddesinde ise kamu tüzel kişilerinin elindeki basın dışı kitle haberleşme
araçlarından yararlanma hakkı düzenlenmiştir. Ayrıca Anayasa'nın basın
özgürlüğünü düzenleyen hükümlerinde yer alan
"yazanlar", "bastıranlar", "başkasına verenler",
"dağıtımı önleme", "toplatma", "süreli yayın" ve "süresiz yayın" gibi ifadeler ancak "gazete", "kitap",
"dergi" gibi basılıp çoğaltılabilen kitle iletişim
araçları için kullanılabilir. Dolayısıyla Anayasa'ya göre basın, kitle iletişim
araçlarından biridir ancak diğer kitle iletişim araçlarından ayrılarak özel
olarak korunmuştur (İlhan Cihaner (2), § 53).
38.İfade özgürlüğü, Anayasa'da yer alan diğer hak ve
özgürlüklerin önemli bir kısmını doğrudan etkiler. Gazete, dergi veya kitap
biçiminde basın ve yayın yoluyla düşüncenin yayılmasının başlıca aracı olan basın
özgürlüğü de ifade özgürlüğünün kullanılma biçimlerinden biridir. Basın
özgürlüğü, Sözleşme'de ayrı bir madde olarak değil
ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddenin altında koruma altına alınmıştır.
Sözleşme'nin 10. maddesi yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil
iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır (İlhan Cihaner (2), § 54).
39. AİHM içtihatlarında sıklıkla vurgulandığı gibi ifade
özgürlüğü demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan ve toplumun
ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini
oluşturmaktadır. AİHM -Sözleşme'nin 10. maddesinin 2. paragrafı saklı tutulmak
üzere- ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız ya
da ilgisiz kabul edilen "bilgi"ve
"fikirler" için değil incitici, şok edici ya da endişelendirici bilgi
ve düşünceler için de geçerli olduğunu pek çok kararında yinelemiştir. AİHM'e göre ifade özgürlüğü, yokluğu hâlinde "demokratik bir toplum"dan
söz edilemeyecek olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir
gereğidir. 10. maddede güvence altına alınan bu hak, bazı istisnalara tabi ise
de bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna
edici olması gerekir (İlhan Cihaner (2), § 55; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Handyside/Birleşik Krallık,
B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49).
40.Buna karşın basın özgürlüğü, Anayasa'nın 28. ve 32.
maddelerinde özel olarak düzenlenmiştir. Basın özgürlüğü; gazete, dergi, kitap
gibi araçlar ile düşünce ve kanaatleri açıklama, yorumlama, bilgi, haber ve
eleştirilerin yayın ve dağıtım haklarını kapsar (AYM, E.1996/70, K.1997/53,
5/6/1997). Basın özgürlüğü düşüncenin iletilmesini ve dolaşımını
gerçekleştirerek bireyin ve toplumun bilgilenmesini sağlar. Çoğunluğa muhalif
olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanabilmesi,
açıklanan düşünceye paydaş sağlanabilmesi, düşünceyi gerçekleştirme konusunda
ilgililerin ikna edilebilmesi çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Bu
itibarla ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü demokrasinin işleyişi için
yaşamsal önemdedir (İlhan Cihaner (2), § 56).
41. AİHM, birçok kez demokratik bir toplumda basının oynadığı
temel rolün altını çizmiştir. Her ne kadar özellikle de başkalarının şöhret ve
haklarının korunmasıyla ilgili olarak bazı sınırları aşmaması gerekse de
basının görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak kamu yararını ilgilendiren
her konuyu iletme görevi vardır. Basının böyle konularda bilgi ve fikir
yaymadan ibaret olan görevine kamunun bu fikir ve bilgileri alma hakkı eklenir.
AİHM'e göre bu görevi olmasaydı basın, vazgeçilmez "gözetleyici" (watchdog) rolünü oynayamazdı (Benzer yöndeki AİHM kararı
için bkz. Bladet Tromso ve Stensaas/Norveç [BD], B. No: 21980/93,
20/5/1999, §§ 59-62; Pedersen ve Baadsgaard/Danimarka [BD], B. No: 49017/99,
17/12/2004, § 71).
42.Ayrıca bu tür başvurularda basının yerine geçip belli bir
durumda kullanılacak haber yapma şeklinin ne olacağını belirlemenin yargı
mercilerinin görevi olmadığı gözönünde
bulundurulmalıdır (İlhan Cihaner
(2), § 59).
43.Sosyal görevini yerine getirebilmesi için basının özgür
olması kadar sorumluluk bilinci ile hareket etmesi de şarttır. Basın
özgürlüğünde belli ölçüde abartıya ve hatta tahrik yoluna başvurmak mümkün olsa
da (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Prager ve Oberschlick/Avusturya, B. No:
15974/90, 26/4/1995, § 38) bu özgürlük aynı zamanda ilgililerin meslek ahlakına
saygı göstererek doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak
hareket etmelerini de zorunlu kılmaktadır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz.
Bladet Tromso ve Stensaas/Norveç [BD], B. No: 21980/93,
10/5/1999, § 65; İlhan Cihaner
(2),§ 60).
44.Kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması bazen kabul edilebilir eleştiri
sınırlarını aşabilir. Gerçeğe uygun bir beyana kamuoyunun gözünde yanlış bir
imaj uyandırabilecek vurgular, değer yargıları, varsayımlar hatta imalar eşlik
edebilmektedir. Dolayısıyla haber verme görevi zorunlu olarak ödev ve
sorumluluklar ve basın kuruluşlarının kendiliğinden uymaları gereken sınırlar
içermektedir. Bu durum özellikle basında yer alan söylemlerde isimleri
zikredilen kişilerin ciddi şekilde itham edilmeleri hâllerinde geçerlidir (İlhan Cihaner (2), §
61; benzer yöndekiAİHM kararı için bkz. Mater/Türkiye, B. No: 54997/08, 16/7/2013,
§§ 54, 55).
45. Sınırlanabilir birer hak olan ifade özgürlüğü ile onu
tamamlayan ve onun kullanılmasını sağlayan basın özgürlüğü, Anayasa'da yer alan
temel hak ve özgürlükleri sınırlama rejimine tabidir. Anayasa'nın 28.
maddesinin dördüncü fıkrasında basın özgürlüğünün sınırlanmasında 26. ve 27.
madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Böylece basın özgürlüğü, ifade
özgürlüğü ile ilgili genel hüküm niteliğindeki 26. madde ile sanatsal ve
akademik ifadelerle ilgili 27. maddedeki sınırlama rejimine tabi tutulmuştur.
Basın özgürlüğüne yönelik diğer sınırlamalar ise 28. maddenin beşinci ve
izleyen fıkralarında yer almıştır. Basının, Anayasa'nın 26., 27. ve 28.
maddelerinde sayılan sınırlandırmalardan biri olan "başkalarının şöhret veya haklarının, özel veya aile
hayatlarının" korunması için konmuş olan sınırlandırmalara
uyması gerekir (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 55).
46. Son olarak halkın da bu tür bilgileri almaya hakkı vardır.
Basın özgürlüğü, kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumlarının iletilmesi, bunlara
ilişkin bir kanaat oluşturulması için en iyi araçlardan birini sağlamaktadır (İlhan Cihaner (2), §
63).
iii. Takdir Payı
47. Kişilerin şeref ve itibarının korunması hakkını güvence
altına alınmasını sağlayacak tedbirlerin seçiminde ve ifade hürriyetine
yapılacak müdahalelerin kapsam ve gerekliliği hususunda kamu gücünü kullanan
organların ve yargı makamlarının belli bir takdir payı bulunmaktadır. Buna
karşın bu takdir payı, hem hukuki durumu hem de hukuk
kurallarının uygulanmasına yönelik kararları kapsayacak şekilde Anayasa
Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesince yapılacak denetim derece
mahkemelerinin yerine geçerek karar vermek değil yargı mercilerinin takdir
yetkilerini kullanarak verdikleri kararların davanın tüm koşulları gözönüne alınarak Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma
alanındaki hükümlerle uyumlu olup olmadığını tespit etmektir (Sözleşme’nin 8.
ve 10. maddesi bağlamında devletlerin takdir payına ilişkin değerlendirmeler
için bkz. Von Hannover/Almanya (No.2), § 104).
iv. Denge Kurmak için Başvurulan Uygun
Kriterler
48. Mevcut olaydaki gibi başvurularda başvurunun sonucu, prensip
olarak başvurunun ihtilaflı haberi yayımlamış olan gazete tarafından
Anayasa'nın 26. ve 28. maddelerine dayanılarak yapılmış olması ile bu haber
veya makaleye konu olan kişi tarafından Anayasa'nın 17. maddesinin birinci
fıkrasına dayanılarak yapılmış olmasına göre değişmez. Gerçekte bu hakların her
ikisi de prensip olarak eşit bir saygıyı hak etmektedir (İlhan Cihaner (2),
§ 65; Von Hannover/Almanya (No. 2), § 106).
49. Yargı mercilerinin bu iki hak arasında Anayasa Mahkemesi
içtihadında ortaya konulan kriterlere uygun bir şekilde bir denge kurmaları
gerekir. Basın özgürlüğü ve bu kapsamda ifade özgürlüğü ile itibarın korunması
hakkı arasında bir denge kurulmasıyla ilgili olarak mevcut olaya
uygulanabilecek olan ve Mahkememizin 2013/5574 numaralı İlhan Cihaner (§§
66-73) kararında benimsenen kriterler aşağıda sayılmıştır:
Kamu
Yararına Katkı
50. Birinci temel unsur; haber, makale veya fotoğrafların
basında yer almasının kamu yararına yönelik bir tartışmaya yapacağı katkıdır (Von Hannover/Almanya (No. 2), § 109). Genel
yarar konusu olan hususların belirlenmesi ihtilaflı yazıların içerikleri ile
birlikte somut davanın şartlarına da bağlıdır.
Hedef
Alınan Kişinin Ünlülük Derecesi ve Haber veya Makalenin Konusu
51. Hedef alınan kişinin rol ve fonksiyonu ve haber, yazı,
röportaj ve/veya fotoğrafa konu faaliyetin niteliği bir önceki kriterle
bağlantılı önemli başka bir kriter oluşturmaktadır. Burada sıradan bireyler ile
kamusal şahıs ya da siyasi kişilik olarak kamusal alanda hareket eden bireyleri
ayırmak yerinde olur. Kamu tarafından tanınmayan bir kişi, kişisel itibarına
saygı gösterilmesini isteme hakkına ve özel hayat hakkına ilişkin özel bir
korumadan yararlanmayı talep edebilirken kamu tarafından tanınan bireyler için
bu derecede bir koruma söz konusu değildir (Kamu tarafından tanınan kişiler
için korumanın daha esnek olacağına ilişkin bir karar için bkz. Minelli/İsviçre (k.k.),
B. No: 14991/02, 14/6/2005). Mesela resmî bir görevi yerine getiren siyasi
kişilikler hakkında demokratik toplumdaki bir tartışmaya katkı sunabilecek
olaylardan bahseden bir haber ile böyle bir görev yerine getirmeyen bir kişinin
özel hayatıyla ilgili detaylar üzerine yapılan haber bir tutulamaz (Kadir Sağdıç,§ 61).
52. Anılan birinci durumda basının rolü, basının bir demokraside
kamu yararı bulunan konularda bilgi ve fikir iletme yükümlülüğü olan "gözetleyici" (watchdog)fonksiyonuyla örtüşüyorsa da ikinci durumda bu rol
talidir. Aynı şekilde kamunun bilgilenme hakkı; tanınan kişilerin, kamu
görevlilerinin ve özellikle de siyasi kişiliklerin özel hayatlarının çeşitli
boyutlarına belli bazı durumlarda üstün gelebilse de yayımlanan haberler ile
onlara eşlik eden fotoğraf ve yorumların bu kişilerin sadece özel hayatlarıyla
ilgili detaylar hakkında olması ve belli bir kesimin bu konudaki merakını
gidermek dışında bir amaç taşımaması durumunda -ilgili kişiler belli bir üne
sahip olsalar bile- böyle bir üstün gelme durumundan bahsedilemez (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Von
Hannover/Almanya, B. No: 59320/00, 24/09/2004, § 65). Bu durumda
ifade özgürlüğünün daha dar yorumlanması gerekir (Kadir Sağdıç,§ 62).
İlgili Kişinin Önceki Davranışı
53. İlgili kişinin haber veya yazının yayımlanmasından önceki
davranışı ya da ihtilaflı bilgilerin daha önce yayımlanmış olması da dikkate
alınacak unsurlar içinde yer almaktadır (Kadir
Sağdıç,§
64).
Yayımın İçeriği, Şekli ve Sonuçları
54. Bir gazetede haberin, röportajın, fotoğrafın veya makalenin
yayımlanma şekli ile hedef alınan kişinin orada sunulma biçimi de
değerlendirmelerde gözönüne alınmalıdır. Ayrıca
haberin, ulusal veya yerel, tirajı az veya çok bir gazetede yayımlanmış
olmasına göre yayım genişliği de önemli olabilir (Kadir Sağdıç, § 65).
Haber, Makale veya Fotoğrafların Yayımlanma Şartları
55.Son olarak haber, makale veya fotoğrafların yayımlanma
şartlarının, söz konusu haberde yer alan olayların geçtiği dönemde ülkede
meydana gelen olaylar ışığında değerlendirilmesi gerekir. Aynı zamanda hedef
alınan kişi bakımından müdahalenin, başka bir ifadeyle haber ya da fotoğrafın
yayımlanmasının etkilerinin niteliğini ya da ağırlığını gözönünde
bulundurmak gerekir.
56. AİHM kararlarında, kamu tarafından tanınmayan bir kişinin
fotoğrafının yayımlanması yazılı bir metnin yayımlanmasından daha önemli bir
müdahale olarak değerlendirilmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Von Hannover/Almanya (No. 2), § 113; Erikainen and Others/Finland,
B. No: 3514/02, 10/2/2009, § 70; Küchl/Austria, B. No: 51151/06,
4/12/2012, § 90).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
57. İlk olarak başvuruya konu haber ya da fotoğrafların olgular temelinde gelişen bir tartışmaya
katkı sunup sunmadığı ve içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine
geçip geçmediği sorularına cevap verilmelidir. Bu bağlamda bir haber veya
yazının kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu
haber veya makalenin yayımlanmasına o kadar çok boyun eğmesi gerekir. Aksine,
yazının bilgilendirme değeri ne kadar düşükse kişinin korunan çıkarına da o
kadar çok üstünlük tanınması gerekir (İlhan Cihaner (2), § 74).
58. Başvuruya konu haber, başvurucunun aynı şehirdeki üç ayrı
evde biri resmî nikâhlı eşi olmak üzere üç kadınla birlikte yaşadığı, durumun
ortaya çıkması üzerine başvurucu ile eşinin tek celsede boşandığı, F.K. isimli
kadının ise başvurucunun kendisini evlilik vaadiyle kandırıp bir dairesini ve
bir milyon lirasını aldığını ileri sürerek başvurucu aleyhine çeşitli hukuk ve
ceza davaları açtığı iddialarına ilişkindir. Davalı basın kuruluşu İlk Derece
Mahkemesinde davaya konu haberin başvurucunun taraf olduğu bir kısım yargılama
dosyasındaki bilgi ve belgelere dayanılarak, herhangi bir ekleme yapılmaksızın
ve iddia düzeyinde olduğu da belirtilmek suretiyle yapıldığını ileri sürmüştür.
İlk Derece Mahkemesi "yapılan haberin
yargıya intikal etmiş dosya içerikleri ile aynı nitelikte olduğu, dava konusu
haberde edinilen bilgilerin kamuya olduğu gibi aksettirildiği"
kanaatine varmıştır. İlk Derece Mahkemesine göre dava konusu haber günceldir ve
toplumsal ilgiyi uyandırmaktadır; bu sebeple de haberin yayımlanmasında
kişilerin haysiyetini rencide etse bile kamu yararı bulunmaktadır.
59. Başvurucu, sözü geçen ulusal gazetede yayımlanan haberde
kullanılan fotoğraflarda diğer kişinin (F.K.) görüntüsünün ve adının teknik
yöntemlerle gizlendiğini ancak kendisinin görüntüsü ile isim ve soyadına
herhangi bir sansür uygulanmadığını, toplumsal ilginin odağında olmasını
sağlayacak bir şöhrete sahip bir kişi veya politik bir figür olmadığı gibi
kamusal bir görevinin de bulunmadığını, haberde gerçek dışı iddialara yer
verildiğini, özel hayatına ilişkin bilgi ve detayların toplumu ilgilendiren bir
yönü olmadığını, kendisine yönelik "çapkınlığın
suyu çıktı.", "değirmenin
suyu.." ve "...zengin
sevgilisine aldırdığı lüks dairede..." gibi ifadeler
kullanıldığını ve bu suretle kişilik haklarına zarar verildiğini ileri
sürmüştür. Başvurucu, açtığı manevi tazminat davasında İlk Derece Mahkemesinin
ve Yargıtayın itibarını korumadıklarından şikâyet
etmektedir.
60. Başvurucunun hakkındaki haberin kişilik haklarına aykırı
olduğu yönündeki soyut değerlendirmelerine karşı davalı basın kuruluşu; söz
konusu haber ve yazılardaki bilgilerin başvurucu hakkında açılmış olan dava
dosyalarından elde edildiğini, haberin görünür gerçeğe uygun olduğunu ileri
sürmüştür. İlk Derece Mahkemesi de başvurucunun talebini, söz konusu haberin
bir bütün olarak görünür gerçeğe uygun olduğu ve özle biçim arasındaki dengenin
bozulmadığı gerekçesi ile reddetmiştir.
61. Başvuruya konu gazete haberinde başvurucu hakkında evli
olduğu süreçte iki kadınla daha ilişkisi olduğu, "Seyahatteyim." diyerek aynı evde pek kalmadığı ve
üç bayanla da ayrı evlerde birlikte yaşadığı, durumun eşinin sipariş ettiği
damacana suyun başvurucunun sevgilisiyle yaşadığı karşı sitedeki diğer eveteslim edilmesi üzerine ortaya çıktığı iddialarına yer
verilmiştir. Söz konusu haberde sipariş ettiği su gelmeyen ancak su firması
yetkililerince siparişin başvurucunun adına kayıtlı adrese bırakıldığı
bilgisini alan eşin durumdan şüphelenerek firmadan aldığı adrese gittiği ve
başvurucuyu bu evde başka bir kadınla yakaladığı, ertesi gün gelen dava
tebligatıyla da zengin sevgiliyi (F.K.) öğrendiği iddiaları aktarılmış ve başvurucu
ile eşinin bu olay üzerine tek celsede boşandığı, aynı günlerde başvurucu
tarafından terk edilen eski nişanlı F.K.nin ise
başvurucunun evli olduğunu ve kendi aldığı dairede başvurucunun diğer bayanla
(M.E.) birlikte yaşadığını öğrenmesiyle birlikte bir daire ve bir milyon
lirasını aldığı iddiasıyla başvurucu hakkında tapu iptali davası açtığı,
dolandırıcılık ve resmî evrakta sahtecilik suçlamasıyla da şikâyette bulunduğu
belirtilmiştir. Gazetenin manşetten verdiği haberin yanında başvurucu ile F.K.nin birlikte çekilmiş bir fotoğrafına yer verilmiştir.
Fotoğrafta başvurucu ile F.K. bir masada yan yana oturmakta ve başvurucunun bir
eli F.K.nin omzunda durmaktadır. İç sayfada ise
haberin detayları ile birlikte anılan fotoğrafın küçültülmüş hâline ve başvurucu
ile F.K.nin benzer bir pozla çekilmiş bir diğer
fotoğrafına yer verilmiştir. Fotoğraflarda başvurucunun yanındaki bayanın
(F.K.) görüntüleri teknik yöntemle tanınamayacak şekilde gizlenirken
başvurucunun görüntüleri herhangi bir sansür uygulanmaksızın aynen korunmuştur.
Ayrıca haber içeriğinde geçen üç bayanın kimlikleri yalnızca isim ve
soyadlarının baş harfleri belirtilmek suretiyle gizlenirken başvurucunun ismi
ve soyadı açık olarak yer almıştır.
62. Söz konusu gazete haberinin toplumun en temel kurumlarından
biri olan evlilik birliğini ilgilendirmesi ve bu birliğe atfedilen toplumsal
önem de gözönünde bulundurulduğunda evli bir kişinin
eşi haricinde iki ayrı kadınla ve kadınların birbirinden haberi olmaksızın
birliktelik yaşaması gibi toplumda alışılagelmiş olmayan bir durumun ve bu
durumun ortaya çıkış şeklinin toplumun ilgisini çekeceği muhakkaktır. Öte
yandan bahsi geçen olayın başvurucunun yargılanmasına neden olan bir suç
isnadına da konu olduğu gözetildiğinde ve kadın-erkek ilişkilerinin toplumda,
özellikle de son yıllarda daha yoğun şekilde tartışılagelen genel bir mesele
olması bakımından bir ölçüde genel yarar nitelikli bir tartışmaya katkı sunduğu
kabul edilebilir. Burada söz konusu olan toplumdaki genel bir probleme dikkat
çekmek amacıyla bireysel bir örneğin kamuoyuna sunulmasıdır. Bu hususla ilgili
olarak basının genel yarar nitelikli bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve
fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği
hatırlanmalıdır.
63. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, davalının basın özgürlüğü
ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının korunması
hakları arasında bir denge kurma işlemi yaparken davada çözülmesi gereken
hususun dava konusu haberin gerçeği yansıtıp yansıtmadığına ilişkin olduğunu
belirterek bahse konu gazete haberinde geçen olayların gerçekliği meselesine
özel bir önem atfetmiştir. İlk Derece Mahkemesi söz konusu haber ve yazıların,
genel çıkarı ilgilendiren bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı sorusu ilehaberin yapıldığı şartlar üzerine de eğilmiş ve
başvuruya konu haberin "görünür
gerçekliğe uygun" olduğuna karar vermiştir (bkz. § 12).
64. Başvuruya konu haberde geçenbazı
ifadeler nedeniyle abartıya kaçılmadığı da söylenemez. Ne var ki basın
özgürlüğünün kapsamının, demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak
bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş
yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir (İlhan
Cihaner (2), § 85; benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Radio France ve diğerleri/Fransa, B. No:
53984/00, 30/3/2004, § 37).
65. Diğer taraftan başvuru konusu haberde başvurucunun ismine ve
görüntüsüne yer verilmesi hususundaki itirazı da ele alınmalıdır. Başvurucunun
kamuoyunda tanınmış bir kişi olmaması nedeniyle daha geniş bir korumadan
yararlanacağı ve dengelemede bu durumun gözönünde
bulundurulması gerektiği muhakkaktır. Bununla birlikte fotoğraf yayımlamanın
ifade özgürlüğünün bir parçası olduğu ve ilgili haber ya da makalede geçen
tartışmaya destekleyici ve güçlendirici katkı sağlayabildiği unutulmamalıdır.
66. Somut olayda başvurucunun kendi eylemlerinden kaynaklanan ve
daha sonra çeşitli hukuk ve ceza davalarına da konu olmuş bir olayın haber
yapılması söz konusudur ve habere eşlik eden fotoğrafların haber içeriğiyle
doğrudan ilgili olduğu, bu anlamda haberin tamamlayıcı bir parçası olduğu ve de
kamusal bir tartışmaya katkı sunduğu değerlendirilmiştir. Başvurucunun ismine
ve görüntüsüne yer verilmesine ulusal mevzuat açısından da bir engel
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
67. Bu durumda yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı
mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları da
dikkate alındığında Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan
pozitif yükümlülüklere uyulduğu sonucuna varılmıştır.
68. Açıklanan sebeplerle bu maddenin ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına
alınan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucunun üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
21/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.