TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
M.Y. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/7296)
|
|
Karar Tarihi: 29/9/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
MECEK
|
Başvurucu
|
:
|
M. Y.
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hastane acil servisi müşahede odasında lavman yapmak isteyen hemşire hakkındaki
şikâyetle ilgili olarak soruşturma izni verilmemesi nedeniyle maddi ve manevi
varlığın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/5/2014 tarihinde Salihli Hukuk Mahkemeleri Ön
Bürosu vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 29/9/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 9/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü 11/3/2016 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
22/3/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 4/4/2016 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. 1967 doğumlu olan başvurucu, Salihli’de öğretmenlik
yapmaktadır.
9. Karın ağrısı nedeniyle 5/12/2013 günü saat 14.30 civarında
Salihli Devlet Hastanesi acil polikliniğine müracaat eden başvurucunun, doktor
E.K. tarafından muayene edildikten sonra batın grafisi
çektirilmiş, röntgen sonucuna göre “BT Enama” lavman uygulanması uygun
görülerek diğer tetkikler için başvurucu müşahede odasına alınmıştır.
10. Hastanede hemşirelik yapan S.Ç.nin
ifadesinde, hemşire lavman tüpünü başvurucuya verdiğini, yapabilirse yanında
bulunan kız kardeşi A.H.nin yardımıyla başvurucunun
bizzat kendisinin lavman uygulayabileceğini, yapamadıkları takdirde ise hemşire
olarak kendisinin yardımcı olacağını söylemiştir.
11. Kısa bir süre geçtikten sonra başvurucu, A.H. ve Hemşire S.Ç.lavman uygulanması konusunda
tartışmaya başlamışlar, hemşirenin beyanına göre başvurucu “Sen bu iş için maaş alıyorsun, eşek gibi yapacaksın,
bu senin işin.” demiş, kendisi bunun üzerine etrafı perdeyle kapalı
müşahede odasında lavman uygulaması yapmak istemiş; başvurucu, işlemin ayrı bir
odada yapılmasını isteyerek müşahede odasında uygulama yapılmasına izin
vermemiştir. Başvurucu, yardımcı olmadığı için kendisinden şikâyetçi olacağını
hemşireye söylemiş, başvurucunun tepkisinin devam etmesi üzerine hemşire
tarafından “beyaz kod alarmı” (saldırı, taciz kodu) verilmiştir.
12. Salihli Devlet Hastanesinin 5/12/2013 tarihli ve 13505463
protokol No.lu ayaktan hasta hizmet ekstresine göre acil polikliniğinde
başvurucunun damar yolu açılmış, batın ultrasonu ve röntgen çektirilerek
çeşitli kimyasal analizler yapılmıştır.
13. Olayla ilgili Hemşire S.Ç., Dr. E.K. ve Acil Tıp Teknisyeni
C.A. tarafından tutanak düzenlenmiştir. Tutanakta hasta olan başvurucuya “BT
Enama” uygulanması için tüp verildiği, hastanın uygulamayacağını söyleyerek
geri geldiği, perdeleri çekip sedyede yapılmak istenen uygulamayı hastanın
reddettiği, hemşirenin üzerine gelerek hakaret ettiği yazılıdır.
14. Olay günü Hemşire S.Ç. şiddete maruz kaldığını belirterek
Manisa İl Sağlık Müdürlüğü Hukuk İşleri Bürosuna gönderilmek üzere dilekçe
vermiş, 11/10/2011 tarihli ve 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 54.
maddesine göre hukuki yardım talep etmiştir.
15. Bu talep üzerine Salihli Devlet Hastanesi 6/12/2013 tarihli
yazıyla Salihli Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuş,
Başsavcılığın 2013/7607 sayılı dosyasında başvurucu hakkında soruşturma
başlatılmıştır (Bu soruşturmayla ilgili olarak dosyada herhangi bir bilgi ve
belge bulunmamaktadır.)
16. Başvurucu -olaydan altı gün sonra- 11/12/2013 tarihinde
ilgili acil servis görevlileri hakkında Salihli Cumhuriyet Başsavcılığına suç
duyurusunda bulunmuş, 2013/7684 sayılı dosyada Hemşire S.Ç. ve Dr. E.K.
hakkında soruşturma başlatılmıştır.
17. Başvurucunun 11/12/2013 tarihli Cumhuriyet Savcılığında
müşteki sıfatıyla verdiği beyanı şöyledir:
“5 Aralık Perşembe günü 13.50
civarında Salihli Devlet Hastanesi acil servisine şiddetli karın ağrısı nedeni
ile öğretmen arkadaşım tarafından götürüldüm. Doktor E.K. bana ağrı kesici iğne
yaptırdı. İğneden sonra uzun süre kimse benimle ilgilenmedi. Tedavim için
hemşirenin yapması gereken bir durum vardı, ben hemşire S.Ç.’den
yardım istedim, ancak bana yardımcı olmadı, ‘dinlen dinlen 30 dakika sonra
kendin yap’ dedi. 90 derece oturamadığım için bu uygulamayı yapacak halde
değildim. Sonradan öğrendiğime göre bu uygulamayı hemşirenin bana yaptırması
gerekiyormuş. Hemşireye bana yardımcı olmadığı için şikâyette bulunacağımı
söyledim. Bunun üzerine çok sinirlendi, öfkeli bir şekilde yanıma gelerek,
mahremiyetimi ihlal edecek şekilde o uygulamayı yapmak istedi. Hemşirenin hal
ve hareketleri beni ürküttü. O ortamda yapılacak olan mahrem uygulamayı kabul
etmedim. Daha sonra sağlık meslek lisesinden stajyer kız öğrenci yanıma
verilerek WC’ye gönderildim. Öğrenci bana bu işi pek
bilmediğini ama yapmaya çalışacağını söyledi. Beceremedi. Bende herhangi bir
değişiklik olmadı, sancılarım devam etti. Ben tekrar müşahede odasına
yatırıldım. Burada ablam A.A. ve teyzemin kızı T.A.ya yaşadığım muzdariplikten
dolayı gerekli mercilere şikâyet edeceğimi söylüyordum. Kendi aramızda
konuşuyorduk. Hemşire S.Ç araya girerek ‘ben de seni şikâyet edeceğim, hadi
bakalım’ diyerek beni korkutmaya çalıştı. Teyzemin kızını dışarı çıkardılar,
tek refakatçinin yeterli olacağını söylediler. Bu olaylardan sonra doktor
benimle ilgilenmeye başladı, gerekli tahlil ve tetkiklerim yapıldı. Sancıdan
kıvrandığım halde bana kimse tekerlekli sandalye getirmedi. Ablam A.H. gitti ve
tekerlikle sandalye bulup getirdi. Bana Hastanede çok ilgisiz davrandılar.
Hemşirenin yapacağı bütün işleri sağlık meslek lisesi öğrencileri yaptı.
Stajyerlerin başında rehberlik edecek kimse olmadığından hata üstüne hata
yaptılar. Bu nedenle iki kez tahlilim alındı, gereksiz yere yaklaşık 4 saat
tahlil sonucu bekledim. Ben bu olaylar nedeniyle başta mahremiyetim olmak üzere
hasta haklarımı ihlal eden ve görevini ihmal eden S.Ç.den
ve benim tahlil ve tetkiklerimde çok geç kalan Doktor E.K.dan
şikâyetçiyim. Gereğinin yapılmasını istiyorum. Ayrıca Doktor E. Hanım bana
herhangi bir reçete yazmadı. Bana ‘Ertesi gün kadın doğum, genel cerrahi ve
dahiliye doktorlarının seni görüp gerekli araştırmaların yapılması gerekli.’
dedi. Ben de ertesi gün aile hekimliğine giderek tahlil sonuçlarımı gösterip,
ilaçlarımı yazdırdım.”
18. Salihli Cumhuriyet Başsavcılığının 10/3/2014 tarihli
yazısıyla Doktor E.K. ve Hemşire S.Ç. hakkında 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 3. maddesi
uyarınca soruşturma izni talep edilmiştir. Salihli Kaymakamlığının 11/3/2014
tarihli ve 1202 sayılı yazısıyla ön inceleme yapılması için Başhekim Yardımcısı
Z.U. muhakkik olarak tayin edilmiştir.
19. Şüpheli Hemşire S.Ç.nin muhakkike
verdiği 20/3/2014 tarihli ifadesi şöyledir:
“Benim o günkü nöbetimde M. Y. isimli hasta
müşahedeye geldi. Ben evrakını alarak gözleme aldım. Röntgen sonucuna göre
hastaya Dr. E. Hanım lavman uygulanmasını söyledi. Hastaya yapabilirse
kendisinin, yapmazsa benim yardımcı olabileceğimi söyledim. Hasta kendisinin
uygulayacağını söyledi. Bir süre sonra bağıra çağıra geldi. O sırada başka bir
hastanın tedavisini yapıyordum. 5 dakika beklemesini söyledim. Hasta beni
bekleyeceği yerde bağırıp çağırmaya devam etti. ‘Eşek gibi yapacaksın bu senin
işin, mecbursun, maaş alıyorsun.’ tarzında hakaretler etti. O kadar yüksek
sesle beni ve müşahededeki diğer hastaları rahatsız edecek kadar bağırdı ki
S.İ. isimli güvenlik görevlisi bu sese geldi. Bu duruma şahit oldu. İşim biter
bitmez hastaya lavmanın sedyede perdeleri çekerek uygulanacağını söyledim.
Hasta perde aralığı var diye istemedi. ‘Perde arası açılabilir.’ dedi. Ben de
bunu hoş görüp öğrencinin perdeyi kapalı olarak tutacağını ve böylece rahatsız
olmadan uygulayacağımı söyledim. Fakat hasta bunu da kabul etmediği gibi ‘Sen
kendine uygula, seni şikâyet edeceğim.’ dedi. Ben hastanın mahremiyetine önem
vererek lavman işlemini sedyede (etrafı kapalı) uygulamak istedim. Ben moralim
bozulmasına rağmen sakinliğimi korudum. Hasta daha önce Uşak Devlet Hastanesini
de şikâyet ettiğini ve haklı bulunduğunu defalarca bağırarak söyledi. Buna
istinaden kavga ettiğini düşünüyorum. Bütün bu durumlar beni çok üzdü, moralman çöktüm. Hasta M. Y. benim kendisi ile tuvalete
gidip lavmanı yapmayarak müşahedede yapmak istediğim için bu tür şikâyetlere
başvurmuştur.”
20. Şüpheli Doktor E.K.nin 20/3/2014
tarihinde muhakkike verdiği ifadesi şöyledir:
“Salihli Devlet Hastanesinde acil serviste
acil hekimi olarak görev yapmaktayım. 5/12/2013 tarihinde tahmini saat 14.30
sularında bir hasta muayene ederken adını sonradan öğrendiğim M. Y. isimli
hasta koşturarak sedyeye oturdu. Otobüsten indiğini karın ağrısı şikâyetinin
olduğunu ultrason çektirmek istediğini söyledi. Ben de kendisine muayene
etmeden tahlil isteyemeyeceğini söyledim… Batın muayenesi yapıldı, batın rahat,
defan, rebaunt bulgusu saptanmadı, bağırsak sesleri hiperaktif bulundu. Muayenemde acil bir patoloji
saptanmadı. Ayakla direkt batın grafisi istedim.
Sonuçlarına göre hastayı değerlendirdim. Karında gaz şikâyeti nedeni ile BT
Enama lavman uygulanmasını uygun gördüm. Diğer tetkilerinin
de yapılması için müşahede odasına aldım. Yaklaşık yarım saat sonra Hemşire
S.Ç. yanıma gelerek M. Y. isimli hastanın kendisine bağırdığını söyledi.
Hastayla görüştüm. Hemşire hanım lavman uygulamasını istemiş uygulayamaz iseniz
haberimiz olsun demiş. Ancak hasta bu tür işlemlerin personel tarafından
uygulanması gerektiğini söyledi. Ben de hemşire hanım yardımcı olacak dedim.
Müşahede odasına geldiğimde yatağın perdeleri kapalıydı. Hemşire hanım
uygulamak üzereydi. Ancak hasta bunun burada uygulanmayacağını, perdelerin
yetersiz olduğunu, niye sizin ayrı odanız yok, sizi şikâyet edeceğim gibi
serzenişlerde bulunuyordu. Daha önce Uşak Devlet Hastanesinde böyle bir şeyin
başından geçtiğini, personele ceza aldırdığını söylüyordu. Bu arada Hemşire
S.Ç.ye parmağıyla işaret ederek ‘Seni şikâyet edeceğim, bu işlemi yapmak
zorundasın insanlara kötü davranıyorsun, şikâyetle iş yapıyorsunuz.’ diye
bağırdığını duydum. Çünkü müşahede odasındaydım bu hasta ile ilgili bulguları
bilgisayara işliyordum. Daha sonra gerekli tetkik ve tahliller tamamlandı,
acilde ilk müdahalesi yapılmıştı. Yapılan tahliller sonucu anemi dispeptik şikayetler nedeni ile ileri tetkik ve tedavisi
için dahiliye, genel cerrahi ve kadın doğum polikliniklerine hasta yönlendirildi.
Hasta ‘Hemşire hanımı şikâyet edeceğim.’ diyerek odadan çıktı.”
21. Güvenlik görevlisi S.İ.nin
muhakkike verdiği ifadesinde o günkü nöbetinde koridorda yürürken başvurucunun
bağırışlarını ve hakaretlerini duyarak müşahede salonuna yaklaştığını; başvurucunun,Hemşire S.Ç.ye "Mecbursun yapmaya, sen benim vergimle maaş
alıyorsun, eşek gibi yapacaksınız, sizin işiniz bu." diye
bağırdığını, hemşirenin de başvurucuya sakin olması gerektiğini söylediğini
ifade etmiştir.
22. Başvurucunun ablası tanık A.H. muhakkikteki ifadesinde
kardeşinin hemşireye karşı hakaret etmediğini söylemiştir.
23. Acil Tıp Teknisyeni tanık C.A. muhakkikte verdiği ifadesinde
başvurucunun lavman uygulamasını Hemşire S.Ç.den
talep edince, hemşirenin perdeyle kapalı müşahade odasındalavman yapmak istemesi üzerine hemşireye hakaret
ettiğini söylemiştir.
24. Muhakkik tarafından hazırlanan 20/3/2014 tarihli rapor
doğrultusunda Salihli Kaymakamlığının 24/3/2014 tarihli ve 25 sayılı kararıyla
söz konusu olayda soruşturma izni verilmesini gerektirecek şekilde herhangi bir
kasıt ve ihmal bulunmadığı gerekçesiyle soruşturma izni verilmemesine karar
verilmiştir.
25. Bu karara karşı başvurucu tarafından yapılan itiraz Manisa
Bölge İdare Mahkemesinin 16/4/2014 tarihli ve E.2014/71, K.2014/67 sayılı
kararıyla ön inceleme raporu ve belgelerinin isnat edilen suçtan dolayı
Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlık soruşturması yapılmasını gerektirecek
nitelik ve yeterlikte olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
26. Ret kararı başvurucuya 5/5/2014 tarihinde tebliğ
edildiğinden 27/5/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımının
bulunmadığı anlaşılmıştır.
27. Salihli Cumhuriyet Başsavcılığının 5/5/2014 tarihli ve
K.2014/1819 sayılı kararıyla soruşturma izni verilmediği gerekçesiyle
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
28. Bu karara başvurucu tarafından yapılan itiraz bireysel
başvuru yapıldıktan sonra Alaşehir Ağır Ceza Mahkemesinin 16/6/2014 tarihli ve
2014/575 Değişik İş sayılı kararıyla delillerin takdiri ile verilen kararda
isabet bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
B. İlgili Hukuk
29. 8/3/2010 tarihli ve 27515 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan Hemşirelik Yönetmeliğinin
19/4/2011 tarihi Resmi Gazete’de yayımlanan
“Çalışılan birim/servis/ünite/alanlara göre hemşirelerin görev, yetki ve sorumlulukları”nı düzenleyen ikinci eki şöyledir:
“…
B) ACİL SERVİS HEMŞİRESİ
Görev, Yetki ve Sorumluluklar
Hemşirelerin genel görev, yetki ve
sorumluluklarının yanı sıra;
1. Hemşirelik bakımı:
a) Hastanın acil servise kabulünü sağlar.
…
e) Periferik IV kateter takar ve kateter
pansumanlarını yapar, oksijen ve buhar tedavisini uygular, trakeal
aspirasyon yapar; gerekirse endotrakeal
tüp, trakeostomi, kolostomi,
gastrostomi bakımı verir; nazogastrik
tüp takar, gastrik lavaj uygular; rektal
tüp uygular, lavman yapar; perine bakımı verir, prezervatif sonda / üriner kateter takar ve kateter bakımı verir; sıcak ve soğuk uygulama yapar; göğüs
tüplerini ve diğer drenaj sistemlerini kontrol eder, drenaj torbalarını
değiştirir; yaptığı işlemleri gözlemleri ile birlikte kaydeder.
…”
30. 1/8/1998 tarihli ve 23420 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan Hasta Hakları Yönetmeliğinin 1.,
4., 5. ve 21. maddeleri şöyledir:
“Amaç
Madde 1- Bu Yönetmelik; temel insan haklarının
sağlık hizmetleri sahasındaki yansıması olan ve başta Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nda, diğer mevzuatta ve milletlerarası hukuki metinlerde kabul edilen
"hasta hakları"nı somut olarak göstermek ve
sağlık hizmeti verilen bütün kurum ve kuruluşlarda ve sağlık kurum ve
kuruluşları dışında sağlık hizmeti verilen hallerde, insan haysiyetine yakışır
şekilde herkesin "hasta hakları"ndan
faydalanabilmesine, hak ihlallerinden korunabilmesine ve gerektiğinde hukuki
korunma yollarını fiilen kullanabilmesine dair usül
ve esasları düzenlemek amacı ile hazırlanmıştır.
Tanımlar
Madde 4- Bu Yönetmelik'te geçen deyimlerden;
…
g) (Ek:RG-8/5/2014-28994)
Tıbbi müdahale: Tıp mesleğini icraya yetkili kişiler tarafından uygulanan,
sağlığı koruma, hastalıkların teşhis ve tedavisi için ilgili meslekî
yükümlülükler ve standartlara uygun olarak tıbbın sınırları içinde
gerçekleştirilen fizikî ve ruhî girişimi,
…
h) (Ek:RG-8/5/2014-28994)
Rıza: Kişinin tıbbi müdahaleyi serbest iradesiyle ve bilgilendirilmiş olarak
kabul etmesini,
ifade eder.
İlkeler
Madde 5- Sağlık hizmetlerinin sunulmasında
aşağıdaki ilkelere uyulması şarttır:
a) Bedeni, ruhi ve sosyal yönden tam bir
iyilik hali içinde yaşama hakkının, en temel insan hakkı olduğu, hizmetin her
safhasında daima gözönünde bulundurulur.
b)
Herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını haiz
olduğu ve hiçbir merci veya kimsenin bu hakkı ortadan kaldırmak yetkisinin
olmadığı bilinerek, hastaya insanca muamelede bulunulur.
…
d) Tıbbi zorunluluklar ve kanunlarda yazılı
haller dışında, rızası olmaksızın kişinin vücut bütünlüğüne ve diğer kişilik
haklarına dokunulamaz.
…
f) Kanun ile müsaade edilen haller ile tıbbi
zorunluluklar dışında, hastanın özel hayatının ve aile hayatının gizliliğine
dokunulamaz.
Mahremiyete Saygı Gösterilmesi
Madde 21- Hastanın, mahremiyetine saygı
gösterilmesi esastır. Hasta mahremiyetinin korunmasını açıkça talep de
edebilir. Her türlü tıbbi müdahale, hastanın mahremiyetine saygı gösterilmek
suretiyle icra edilir.
Mahremiyete saygı gösterilmesi ve bunu istemek
hakkı;
a) Hastanın, sağlık durumu ile ilgili tıbbi
değerlendirmelerin gizlilik içerisinde yürütülmesini,
b) Muayenenin, teşhisin, tedavinin ve hasta
ile doğrudan teması gerektiren diğer işlemlerin makul bir gizlilik ortamında
gerçekleştirilmesini,
… kapsar.
…”
31. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 257.
maddesi şöyledir:
“Görevi kötüye kullanma
Madde 257. -
(08/12/2010 tarihli ve 6086 sayılı Kanun’la değişik)
(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan
haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin
mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir
menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan
haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek,
kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız
bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.”
32. 4483 sayılı Kanun’un 1., 3., 5., 6. ve 9. maddeleri
şöyledir:
“Amaç
Madde 1 – Bu Kanunun amacı, memurlar ve diğer
kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri
için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek usulü düzenlemektir
İzin vermeye yetkili merciler
Madde 3 – Soruşturma izni yetkisi
a) İlçede görevli
memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında kaymakam,
…
Yokluklarında ise vekilleri tarafından bizzat
kullanılır.
…
Ön inceleme
Madde 5 – İzin vermeye yetkili merci, bu Kanun
kapsamına giren bir suç işlediğini bizzat veya yukarıdaki maddede yazılı
şekilde öğrendiğinde bir ön inceleme başlatır.
…
Ön inceleme, izin vermeye yetkili merci
tarafından bizzat yapılabileceği gibi, görevlendireceği bir veya birkaç denetim
elemanı veya hakkında inceleme yapılanın üstü konumundaki memur ve kamu
görevlilerinden biri veya birkaçı eliyle de yaptırılabilir. İnceleme yapacakların,
izin vermeye yetkili merciin bulunduğu kamu kurum veya kuruluşunun içerisinden
belirlenmesi esastır. İşin özelliğine göre bu merci, anılan incelemenin başka
bir kamu kurum veya kuruluşunun elemanlarıyla yaptırılmasını da ilgili
kuruluştan isteyebilir. Bu isteğin yerine getirilmesi, ilgili kuruluşun
takdirine bağlıdır.
…
Ön inceleme yapanların yetkisi ve rapor
Madde 6 – Ön inceleme ile görevlendirilen kişi
veya kişiler, bakanlık müfettişleri ile kendilerini görevlendiren merciin bütün
yetkilerini haiz olup, bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununa göre işlem yapabilirler; hakkında inceleme yapılan memur veya
diğer kamu görevlisinin ifadesini de almak suretiyle yetkileri dahilinde
bulunan gerekli bilgi ve belgeleri toplayıp, görüşlerini içeren bir rapor
düzenleyerek durumu izin vermeye yetkili mercie sunarlar. Ön inceleme birden
çok kişi tarafından yapılmışsa, farklı görüşler raporda gerekçeleriyle ayrı
ayrı belirtilir.
Yetkili merci bu rapor üzerine soruşturma izni
verilmesine veya verilmemesine karar verir. Bu kararlarda gerekçe gösterilmesi
zorunludur.
İtiraz
Madde 9 – Yetkili merci, soruşturma izni
verilmesine veya verilmemesine ilişkin kararını Cumhuriyet başsavcılığına,
hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisine ve varsa
şikayetçiye bildirir.
Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara
karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi; soruşturma
izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise Cumhuriyet başsavcılığı veya
şikayetçi itiraz yoluna gidebilir. İtiraz süresi,yetkili
merciin kararının tebliğinden itibaren on gündür.
İtiraza, 3 üncü
maddenin (e), (f), g (Cumhurbaşkanınca verilen izin hariç) ve (h) bentlerinde
sayılanlar için Danıştay İkinci Dairesi, diğerleri için yetkili merciin yargı
çevresinde bulunduğu bölge idare mahkemesi bakar.
İtirazlar, öncelikle incelenir ve en geç üç ay
içinde karara bağlanır. Verilen kararlar kesindir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 29/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu 5/12/2013 tarihinde karın ağrısı şikâyetiyle
hastanenin acil servisine gittiğini, acil serviste muayene olduktan sonra 45
dakika kendisiyle kimsenin ilgilenmediğini, sancılarıyla baş başa
bırakıldığını, doktorun Hemşire S.Ç.ye lavman uygulamasını söylediğini ancak
hemşirenin kendi kendine uygulamasını istemesi üzerine hastanenin lavabosuna
lavman uygulamak üzere gittiğini ancak kalp hastası olduğu için tuvalette fenalaştığını,
hemşireden yardım istediğini, hemşirenin vücut diliyle yardımı reddettiğini,
lavman uygulamasının hemşirenin görevi olduğunu belirterek şikâyet edeceğini
söylediğini, bunun üzerine mahremiyet hakkı ihlal edilerek perdeyle kapatılmış
müşahede odasında hemşirenin insanlık onuruna aykırı olacak şekilde lavman
yapmak istediğini, ancak bunu kabul etmediğini, hemşirenin suçunu bastırmak
için "beyaz kod" alarmı verdiğini, yaptığı şikâyet üzerine 4483
sayılı Kanun’a göre yapılan ön soruşturmanın şikâyet edilenin amiri konumundaki
başhekim yardımcısı Z.U. tarafından yapıldığını, muhakkik tarafından hazırlanan
bu raporun personelini koruma güdüsüyle taraflı şekilde hazırlandığını, raporun
sonuç kısmında yönetmeliğe aykırı şekilde lavman yapmanın hemşirenin görevi
olmadığı yazılarak kaymakamlık ve bölge idare mahkemesinin yanıltılması
sonucunda soruşturma izni verilmemesine karar verildiğini, hastanede tedavi ve
tetkiklerinin kasıtlı olarak yapılmadığını, sadece “Şikayet edeceğim.” sözü üzerine kendilerinin yapması
gereken uygulamayı stajyer sağlık meslek lisesi öğrencilerine yaptırdıklarını,
müşahede odasında gereksiz yere sekiz saat bekletildiğini, icapçı doktorun
çağrılmadığını, reçete bile yazılmadan gönderildiğini belirterek Anayasa’nın
17., 19. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın
korunması, işkence ve kötü muamele yasağı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
ile hak arama hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespiti,
yeniden soruşturma açılması ve tazminat talebinde bulunmuştur.
35. Başvurucu, kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli
tutulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme
36. Bakanlık görüşünde kabul edilebilirliğe ilişkin olarak
Devletin Anayasa’nın 17. maddesinde yer verilen bireylerin maddi ve manevi varlığının
bir parçası olan vücut ve ruhsal bütünlüğüne keyfî olarak müdahale etmemekle
yükümlü olduğunu, bu müdahalenin gerçekleşmesi durumunda etkili mekanizmalar
kurma şeklindeki pozitif yükümlülüğünün bulunduğunu ancak bu yükümlülüğün tüm
müdahale türleri açısından mutlaka ceza soruşturması yapılmasını
gerektirmediğini, hukuk ya da idare mahkemelerinde açılacak tazminat davasıyla
da bunun mümkün olduğunu, aynı maddi vakıada tazminat davalarındaki ispat
standartlarının ceza hukuku sorumluluğuna göre daha düşük olduğu, bu nedenle
somut olayda tazmin yolunun daha etkili bir başvuru yolu olduğunu, başvurucunun
idari yargıda tam yargı davası açma imkânının bulunmasına rağmen bu yolu
kullanmadığını belirterek başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik
kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
37. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı idare mahkemesinin
soruşturma izni vermediğini, eylemlerini haklı gördüğü kişiler hakkında hukuk
mahkemesinde açılacak bir tazminat davasından netice alınamayacağını, kaldı ki
tazminat yolunun ceza mahkemelerinde hak aramasına engel teşkil etmeyeceğini
ifade etmiştir.
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
nitelendirmesini kendisi takdir eder(Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucu, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının da ihlal edilidğini ileri sürmüş ise de başvurucunun iddiaları
Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında incelenmiştir.
39. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
40. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu
belirtilmekte olup bu düzenlemede yer verilen maddi ve manevi varlığı koruma ve
geliştirme hakkı, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde özel yaşama saygı hakkı
kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlük hakkı ile
bireyin kendisini gerçekleştirme ve kendisine ilişkin kararlar alabilme hakkına
karşılık gelmektedir (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 30).
41. Bir eylemin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası
kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık düzeyine ulaşmış olması gerekir.
Bu asgari eşiğin aşılıp aşılmadığının belirlenmesinde her somut olayın
özellikleri dikkate alınarak bir değerlendirme yapılması esastır. Bu bağlamda
muamelenin süresi, fiziksel ve manevi etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve
sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara
muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir. Ayrıca kötü
muamelenin, heyecanın ve duyguların yükseldiği bağlamda meydana gelip
gelmediğinin tespiti de dikkate alınması gereken diğer faktörlerdir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 83). Her somut olaydaki veriler ışığında, belirtilen ağırlık
eşiğinin altında kalan muamele ve eylemlerin diğer haklar kapsamında
değerlendirilmesi mümkündür.
42. Anayasa ve AİHS tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki
etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla,
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir
yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin “işkence” olarak
nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için, anılan fıkrada
geçen “eziyet” ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele kavramları ile
işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın Anayasa tarafından,
özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı
muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla
getirildiği ve anılan ifadelerin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda düzenleme
altına alınmış olan “işkence”, “eziyet” ve “hakaret” suçlarının unsurlarından
daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
43. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve
manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin “işkence”
olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan,
§ 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık
Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler
Sözleşmesi’nin 1. maddesinde “işkence” teriminin özellikle bilgi almak,
cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayırımcı bir nedenle kasten ağır
acı veya ıstırap vermeyi kapsadığı belirtilerek “kasıt” unsuruna da yer
verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 85).
44. “İşkence” seviyesine varmayan fakat yine de önceden
tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya
veya yoğun maddi veya manevi ıstıraba sebep olan insanlık dışı muameleler
“eziyet” olarak tanımlanabilir (Tahir Canan,
§ 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz
bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak “eziyet”te, ızdırap verme kastının
belli bir amaç doğrultusunda yapılması aranmaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda
tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin
gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm
cezasının infazının uzunca bir süre beklenilmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı,
çocuk istismarı gibi muameleleri “insanlık dışı muameleler” olarak
nitelendirmiştir (bkz. İrlanda/Birleşik
Krallık, B. No: 5310/71, 18/1/1978,; Ilaşcu ve diğerleri/Moldova ve Rusya, [BD], B. No: 48787/99,
8/7/2004, §§ 432-438; Soering/Birleşik Krallık, B. No: 14038/88,
7/7/1989, § 91; Jabari/Türkiye, B. No: 40035/98, 11/7/2000, §§
41-42; Giusto/İtalya, B. No: 38972/06, 15/5/2007). Bu
nitelikteki muameleler Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında
“eziyet” olarak nitelendirilebilir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 88).
45. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde
kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya
mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye
sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise “insan
haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada “eziyet”ten faklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele,
fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki
oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 89).
46. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunu
belirleyebilmek için her somut olay kendi özel koşulları içinde
değerlendirilmelidir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı
ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı
durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü
muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da
alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın
belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Bir
muamele hem insanlık dışı/eziyet hem de aşağılayıcı/insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele niteliğinde olabilir. Her türlü işkence, aynı zamanda
insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele oluştururken insan haysiyetiyle bağdaşmayan
her aşağılayıcı muamele insanlık dışı/eziyet niteliğinde olmayabilir. Tutulma
koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet
görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, engelli kimselerin
karşılaştığı kimi olumsuz durumlar, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme
içirme gibi aşağılayıcı muameleler “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 90).
47. Yukarıda yer verilen tespitlerden de anlaşılacağı üzere,
doğası gereği cezaların veya menfi hareket ve eylemler ile olumsuz hayat
deneyimlerinin; kişinin fiziki ve ruhsal değerlerini etkilemesi;
kişide stres, üzüntü ve sair menfi tezahürlere yol açması ve bu etkileri
açısından özellikle küçük düşürücü muamele kavramını çağrıştırması mümkündür.
Bununla beraber, belirtilen eylemlerin Sözleşme’nin 3. maddesi anlamında
işkence, insanlık dışı veya küçük düşürücü muamele ve bu kavramların
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında yer verilen muadilleri olan
işkence, eziyet veya haysiyetle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak
nitelendirilebilmesi için, mağdurun sübjektif niteliklerinin yanı sıra
muamelenin uygulanış şekli ve yöntemi ile özellikle meydana getirdiği fiziksel
ve ruhsal etkiler açısından önemli bir ağırlığa ulaşmış olması gerekmektedir(Işıl Yaykır, B.
No: 2013/2284, 15/4/2014, § 35).
48. Bu ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde, aniden
rahatsızlanması üzerine Salihli Devlet Hastanesi acil servisine giden
başvurucunun Hastanede kendisiyle yeterince ilgilenilmediği ve tıbbi yardım
sağlanmadığı, uygulanması gereken lavman işleminin Hemşire S.Ç. tarafından
insanlık onuruna aykırı şekilde acil serviste etrafı perdeyle çevrili müşahede
odasında gerçekleştirilmek istendiği, buna ilişkin yaptığı şikâyet sonucunda
4483 sayılı Yasa gereğince yapılan ön soruşturma sonucunda muhakkik tarafından
hazırlanan taraflı rapora istinaden soruşturma izni verilmediği, bu kapsamda
Anayasa’nın 17. ve 36. maddelerinin ihlal edildiği iddiasıyla başvuruda bulunulduğu
anlaşılmaktadır. Başvurucu tarafından iddia edilen eylemlerin fiziksel ve
manevi etkileri, süresi ve yoğunluk derecesi gibi unsurların değerlendirilmesi
neticesinde; belirtilen eylemin, kişilik haklarını ihlal ederek başvurucu
üzerinde fiziki ve ruhsal etkilerinin olması mümkün bulunmakla birlikte
yetişkin olan başvurucunun bu işleme muvafakat etmemesi, eğitim durumu ve
sosyal konumu nazara alındığında Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası
kapsamında değerlendirilmesi için gerekli olan asgari eşiği aştığı söylenemez.
49. Belirtilen nedenlerle başvurucunun şikâyetinin, Anayasa’nın
17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen maddi ve manevi varlığın korunması
hakkı kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
50. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir”
52. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda
bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle
derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi
koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 26).
53. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen “olağan başvuru
yolları” ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca başvuru yollarını
tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala
riayetin denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması
esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının
varlığının değil, aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun
kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu
nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında
beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri
dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A.,
B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28; Işıl Yaykır, § 42).
54. Bireyin fiziksel ve zihinsel bütünlüğü, Anayasa’nın 17.
maddesinde yer verilen “maddi ve manevi varlık” kapsamında yer almaktadır.
Devlet, bireylerin manevi varlığının bir parçası olan şeref ve itibara keyfî
olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür.
Ancak devletin, bireylerin maddi ve manevi varlığına yönelik olarak yapılan
müdahalelere karşı etkili mekanizmalar kurma çerçevesindeki pozitif
yükümlülüğü, tüm müdahale türleri açısından mutlaka cezai soruşturma ve
kovuşturma yapılmasını gerekli kılmaz. Belirtilen haksız müdahalelere karşı
bireyin korunması hukuk muhakemesi yoluyla da mümkündür. Nitekim bireylerin
maddi ve manevi varlığına yapılan müdahaleler için ülkemizde hem cezai hem de
hukuki koruma öngörülmüştür. Ancak hukukumuz açısından, somut başvuruya konu
eylemlere benzer eylemlerin içinde ceza hukuku anlamında suç teşkil eden
fiillerin yer alması durumunda, bu alandaki yaptırımlara tabi tutulma olanağı
bulunmakla beraber, özel hukuk anlamında bu tür fillerin tazminat davasına konu
edilebildiği görülmektedir. Belirtilen tazmin imkânının, kişinin kamu görevlisi
olması veya özel hukuka tabi bir hizmet sözleşmesi çerçevesinde görev yapması
nazara alınarak hem idari yargı hem de adli yargı alanında yer alan makamlarca
sağlandığı anlaşılmaktadır (Işıl Yaykır, § 43). Dolayısıyla bir bireyin, somut
başvuruda belirtilen fiillere benzer eylemlerden dolayı maddi ve manevi
varlığına müdahale edildiği iddiasıyla hukuk davası yoluna başvurarak daha
etkin bir giderim sağlaması mümkündür.
55. Hukuka veya sözleşmeye aykırı bir fiil nedeniyle başkasına
verilmiş olan zararın tazmin edilmesi yükümlülüğünü ifade eden hukuki
sorumluluk, ceza hukuku alanında suç olarak adlandırılan insan davranışına göre
daha geniş bir hukuka aykırı davranış grubunu kapsamaktadır. Bir eylemin suç
teşkil edebilmesi için ilgili kanunda açıkça tanımlanması gerekirken haksız
fiil için böyle bir sınırlamaya yer verilmemektedir. Ayrıca ceza hukuku
alanında taksire dayalı sorumluluğun, istisnai nitelik taşımasına rağmen kasten
veya taksirle başkalarına verilen zararın hukuki sorumluluk kapsamında giderim
imkânının daha fazla olduğu, ceza hukuku alanında objektif sorumluluğa istisna
olarak yer verilirken hukuki sorumluluk alanında objektif sorumluluk esasının
da etkin şekilde uygulandığı ve hukuki sorumluluk alanında aynı maddi vakıalar
çerçevesinde daha düşük bir ispat standardı kullanılarak kişisel sorumluluğun
söz konusu olabildiği anlaşılmaktadır (Işıl Yaykır, § 44). Bunun yanı sıra hukuk
sistemimizdeki ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadan
kaldırılırken hukuki sorumluluk alanındaki tazmin yükümlülüğünün asıl
gayesinin, zarar görenin zararının telafi edilmesi olduğu dikkate alındığında
özellikle somut başvuruya konu ihlal iddiasına benzer uyuşmazlıklar açısından,
hukuki tazmin yolunun daha yüksek başarı şansı sunabilecek, kullanılabilir ve
etkili bir başvuru yolu olduğu anlaşılmaktadır.
56. Başvuruya konu olayda; başvurucunun, hastanede kendisine
gerekli ve yeterli tıbbi yardımın sağlanmadığı, insan onuruna aykırı şekilde
etrafı perdeyle kapalı müşahede odasında lavman uygulanmaya çalışılması
iddiasıyla suç duyurusunda bulunduğu, görevi kötüye kullanma suçundan yürütülen
soruşturma sonucunda ilgili doktor ve hemşire hakkında soruşturma izni
verilmediği görülmüştür. Bununla beraber başvurucu tarafından -somut başvuru
açısından daha etkili bir giderim yolu olan- kamu görevlilerinin hukuka aykırı
fiili nedeniyle idare aleyhine idari yargıda tazminat davası açma yoluna
gidilmediği anlaşılmaktadır.
57. Yukarıda yer verilen tespitler çerçevesinde, manevi
varlığına ait unsurlara karşı yapıldığı iddia edilen müdahaleler ile ilgili
olarak başvurucu tarafından yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulmuş olduğu
nazara alındığında Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için tüm
başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği söylenemez.
58. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından yapıldığı iddia
edilen müdahaleler ile ilgili olarak yalnızca ceza muhakemesi yoluna
başvurulduğu ve somut başvuru açısından daha etkili bir giderim yolu olan
tazminat davası açma imkânı kullanılmaksızın bireysel başvuruda bulunulduğu
anlaşıldığından başvurunun başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen
maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiğine yönelik iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
29/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.