TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NURAY IŞIK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/7561)
|
|
Karar Tarihi: 28/9/2016
|
|
|
|
|
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Nuray IŞIK
|
Vekili
|
:
|
Av. Servet
BİLEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza soruşturması sırasında başvurucunun parasına,
kişisel eşyaları ile aracına el konulması nedeniyle mülkiyet hakkının;
yargılamanın makul bir sürede sonuçlanmaması ve hakkaniyete uygun yargılama
yapılmaması nedenleriyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/5/2014 tarihinde İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/9/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 11/1/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 4/2/2016 tarihli yazısında, Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Çorlu'da bir bankaya ait otomatik para çekme makinesinin (ATM
cihazının) kart girişine kağıt konularak sıkışması
sağlanan banka ve kredi kartı bilgilerinin ele geçirilmesi ve bu bilgilerin
kullanılarak menfaat temin edilmesi olayına ilişkin olarak kamera
görüntülerinden, olay yerinde başvurucunun adına kayıtlı 34 UN 8951 plaka
sayılı aracın bulunduğunun tespit edilmesi üzerine, 27/2/2009 tarihinde Darıca
Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla başvurucunun evinde arama yapılmıştır.
Yapılan arama neticesinde başvurucunun evinde bulunan otomatik para çekme
cihazının bulunduğu yerin kamera görüntülerinin bulunduğudisk
çalar (cd), bilgisayarlar ve cep telefonları dahil çeşitli eşyasına el
konulmuş, suç eşyası esas defterinin 2009/411 sırasına kaydedilerek adli
emanete alınmıştır.
8. Gebze 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 28/2/2009 tarihli ve 2009/242
Değişik İş sayılı kararı ile 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 127. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca el koyma işleminin
onaylanmasına karar verilmiştir.
9. Gebze Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Gebze 2. Sulh
Ceza Mahkemesinin 2/3/2009 tarihli ve 2009/224 Değişik İş sayılı kararı ile bu
defa başvurucuya ait çeşitli cep telefonları ile 34 UN 8951 plaka sayılı Rover
marka 1999 model otomobile el konulması işleminin onaylanmasına karar
verilmiştir. Bu otomobil, Çorlu yediemin otoparkına alınmıştır.
10. Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığının 5/3/2009 tarihinde Çorlu
Trafik Tescil Müdürlüğüne gönderdiği yazı üzerine 34 UN 8951 plaka sayılı
başvurucu adına kayıtlı otomobil yerine 34 UD 8951 plaka sayılı D... San. ve
Tic. A.Ş. adına kayıtlı aracın sicil kaydına "satılamaz,
devredilemez" şerhi konulmuştur.
11. Yine Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Çorlu Sulh
Ceza Mahkemesinin 4/3/2009 tarihli ve 2009/140 Değişik İş sayılı kararı ile
başvurucunun A.. Bank Bahçelievler/İstanbul Şubesinde
bulunan 50.000 TL tutarındaki mevduat hesabına 5271 sayılı Kanun'un 128.
maddesine göre tedbir konulmasına karar verilmiştir.
12. Anılan soruşturma kapsamında 3/3/2009 tarihinde Cumhuriyet
savcısı tarafından başvurucunun ifadesi alınarak tutuklamaya sevk edilmiş,
Çorlu 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 3/3/2009 tarihli ve 2009/31 sorgu sayılı kararı
ile başvurucunun "banka ve kredi kartlarının araç olarak kullanılması
suretiyle dolandırıcılık", "banka veya kredi kartlarının kötüye
kullanılması" ve "suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma"
suçlarından tutuklanmasına karar verilmiştir.
13. Çorlu 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 30/4/2009 tarihli ve
2009/275 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun atılı suçlardan tutuksuz
yargılanmak üzere serbest bırakılmasına karar verilmiştir.
14. Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığının 9/7/2009 tarihli ve
2009/1821 sayılı iddianamesiyle; "banka veya kredi kartlarının kötüye
kullanılması" ve "suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma"
suçlarından 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 245.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ve 220. maddesinin (2) numaralı fıkrası
uyarınca cezalandırılmasına ve adli emanetin 2009/411 sırasında kayıtlı eşyaların
müsaderelerine karar verilmesi talep edilmiştir. İddianamenin ilgili kısımları
şöyledir:
"Şüpheliler E.L., Nuray IŞIK, Y.C., Ö.A., M.Y., A.K., H.T. ve Ö.Ş.
adlı şahısların, müştekilerden önce ilçemiz Devlet Hastanesi önünde bulunan
Y... Bankasına ait ATM'nin içine girerek bankamatik kart girişine kağıt koyarak, bankamatiğe takılan kredi kartlarının
sıkışmasını sağladıkları ve kartı sıkışan müştekileri banka görevlisini
aradığını söyleyip kredi kartı şifresini ele geçirmek suretiyle
gerçekleştirdikleri kredi kartının kötüye kullanılması eylemlerinin kronolojik
olarak incelenmesinde;
....
2) Müşteki B.L.'ye
ait hesaptan para çekmek maksadıyla müşteki B.'nin
eşi olan müşteki G.L.'nin 8/12/2007 günü saat 15.15
sıralarında Devlet Hastanesi önünde bulunan Y... Bankasına ait ATM'ye ek
kartını taktığı, müşteki G. şifresini girdiği esnada ekranda geçici olarak
hizmet dışıdır şeklinde bir yazının çıktığı, bu sırada müşteki G.'nin yanına 40 yaşlarında 170 cm boylarında 80 kg civarında
esmer tenli, saçları dökük, sakalsız, normal şiveli, sivri uçlu ayakkabısı olan
bir erkek şahsın gelerek müştekiyi Cumhuriyet Meydanında bulunan ATM'ye gitmesi
için yönlendirmeye çalıştığı, ancak müştekinin eşi olan müşteki B.'yi arayarak olay yerine çağırdığı, olay yerine gelen müşteki
B.'nin de kartı geri alamaması üzerine, müşteki G.'yi ATM'nin başından ayrılmaması için tembihleyerek yardım
almak için Y... Bankasının Cumhuriyet Meydanında bulunan şubesine gittiği, haftasonu olması dolayısıyla bankada kimseyi bulamadığı, bu
sırada banka önünde bulunan ATM'den para çeken 1.65 boylarında sarı saçlı,
zayıf yapılı, 30 yaşlarında bir bayan şahsın kendisini banka görevlisi olarak
tanıtarak sorunun ne olduğunu yardımcı olabileceğini söylediği, müşteki B.'nin durumu izah etmesi üzerine bayan şahsın 'kartınız bloke
olmuştur, merak etmeyin' dediği ve müştekinin yanından ayrıldığı, daha sonra
müştekilerin olay yerinden ayrılarak gittikleri, aynı gün müşteki B.'nin hesabı kontrol etmek için kendi kartını taktığında
toplamda 2.000 TL para çekilmiş olduğunu fark ettiği,
Müşteki G.'nin maruz
kaldığı eylemin meydana geldiği ATM'ye ait güvenlik kamera kayıtlarının olay
tarihinin eski olmasından mütevellit görüntülerin silinmiş olmaları sebebiyle
elde edilemediği,
Olay ile ilgili olarak, diğer müştekilerin
maruz kaldığı eylemlere ait güvenlik kamera kayıtlarından ve emniyetçe
şüphelilerin bizzat yaptırılan teşhisinde, müşteki G.L.'nin
kendisini olay günü kredi kartının sıkışması üzerine başka bir ATM'ye
yönlendirmeye çalışan şahsın şüpheli A.K. olduğunu teşhis ettiği, müşteki B.'nin ise kendisine banka görevlisi süsü vererek 'kartınız
bloke olmuştur merak etmeyin' diyen bayanın şüpheli Nuray Işık olduğunu
teşhis ettiği,
...
Şüpheli Nuray Işık'a ait evde yapılan arama ve
elkoyma sonucu 3 adet laptop, 1 adet Post cihazı, 5
ayrı firmaya ait manyetik şeritli alışveriş kartı, içeriğinde herhangi bir
manyetik şeritli karta kopyalanmaya hazır kredi kartı bilgileri ve track bilgilerinin olduğutoplam
12 sayfa el yazısı belgeler, 1 adet harici harddisk,
veri depolamaya yarayan birçok hafıza kartlarının ele geçirilmesi, yine
Güvenlik kamerası kayıtlarının incelenmesinde, müşteki B.A'nın
mağdur edildiği gün 34 UN 8951 plakalı siyah renkli Rover marka araçtan inerek
ATM cihazı önünde bekleyen şüpheli E.L. ile olay yerinde bulunan 34 DR 3553
plakalı gri renkli Opel Corsa marka araca binerek
olay yerinden uzaklaşan şüpheli Ö.A. ve A.K. adlı şahısların birbirleriyle el
kaldırmak suretiyle selamlaştıklarının görülmesi birlikte değerlendirildiğinde,
ortada Kredi Kartlarının Kötüye Kullanılması suçunu işleyen iştirak halinde,
devamlı, hiyerarşik bir düzende olan bir suç örgütünün var olduğunun
değerlendirildiği,
...
Yukarıda yazılı deliller ve tüm soruşturma
dosyası kapsamında şüphelilerin üzerlerine atılı suçları işlediklerinin sabit
olduğu anlaşılmakla,
Şüphelilerin Mahkemenizde yargılamalarının
yapılarak eylemlerine uyan yukarıda yazılı sevk maddeleri uyarınca
cezalandırılmalarına, emanetin 2009/411 sırasına kayıtlı suç eşyalarının
müsaderesine karar verilmesi kamu adına iddia ve talep olunur."
15. Çorlu 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 18/8/2009 tarihli ve
E.2009/702, K.2009/312 sayılı kararı ile sanıkların üzerine atılı suçların 5237
sayılı Kanun'un 158. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi kapsamında
kalması ihtimali ve bu hususun takdir ve değerlendirmesinin ağır ceza
mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
16. Görevsizlik kararının kesinleşmesi üzerine dosyanın
gönderildiği Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin9/11/2009 tarihli ve E.2009/431,
K.2009/335 sayılı kararı ile; "... isnad olunan 'ATM banka kart girişine önceden kağıt
yerleştirip, ATM den para çekmeye gelen müştekilerin kartlarının ATM ye
sıkışmasını sağlamak ve hile ile kart şifrelerini öğrenmek ve söz konusu kart
ve şifrelerini kullanarak müştekilerin hesaplarından para çekerek haksız
menfaat sağlamaktan' ibaret eylemlerinin ... 5237 sayılı [Kanun'un] 157/1. ve
245/1 maddesinde yer alan suçları oluşturduğu ... suç vasfının dolandırıcılık
olarak değişmesinin mümkün olmadığı, iddianameyle açılan davanın 5237 sayılı
[Kanun'un] 245/1. ve 220. maddelerindekisuçlarolup bu
suça bakma görevi asliye ceza mahkemesine [ait] olduğundan Mahkememizin görev
alanı dışındadır..." gerekçesiyle karşı görevsizlik kararı
verilmiştir.
17. Olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi amacıyla merci
tayini için dosyanın gönderildiği Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 25/2/2010 tarihli
ve E.2010/1071, K.2010/1553 sayılı ilamıyla Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin görevsizlik
kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
18. Yargılamaya Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesinde devam edilmiş;
12/9/2012 tarihinde yapılan 15. oturumda Mahkeme, soruşturma aşamasında
Cumhuriyet Başsavcılığınca yanlışlıkla tedbir konulan 34 UD 8951 plaka sayılı
araç üzerindeki tedbir kararının kaldırılmasına ve 34 UN 8951 plaka sayılı
aracın trafik kaydına 5271 sayılı Kanun'un 128. maddesinin (4) numaralı fıkrası
uyarınca şerh verilmek suretiyle aracın ruhsat sahibine teslim edilmesine karar
vermiştir.
19. Çorlu İlçe Emniyet Müdürlüğünün 8/10/2012 tarihli yazısıyla
başvurucuya ait olup Çorlu yediemin otoparkında tutulan 34 UN 8951 plaka sayılı
aracın bu tarihte başvurucuya teslim edildiği bildirilmiştir.
20. Duruşmanın 23/11/2012 tarihinde yapılan 16. oturumunda
başvurucunun müdafii, suçtan doğan zararın 2.000 TL
olduğu gerekçesiyle başvurucunun banka hesabında bulunan 50.000 TL tutarındaki
parası üzerine konulan tedbirin kaldırılarak başvurucuya iade edilmesini talep
etmiştir. Mahkeme ara kararı ile başvurucunun tedbirin kaldırılmasına ilişkin
talebinin esas hakkında verilecek kararla birlikte değerlendirilmesine ve bu
aşamada talebin reddine karar vermiştir.
21. Başvurucunun müdafii bu defa
14/3/2014 tarihli 20. oturumda, başvurucunun banka hesabı üzerindeki tedbir
kararının tamamen kaldırılmasını, ancak gerek duyulması halinde 5.000 TL
tutarındaki miktar üzerinde tedbirin devam ettirilerek, kalan kısmı üzerindeki
tedbirin kaldırılmasını talep etmiştir. Mahkeme aynı oturumdaki ara kararı ile
başvurucunun bu taleplerinin reddine karar vermiştir.
22. Başvurucu 21/3/2014 tarihinde söz konusu ara karara itiraz
etmiş ve isnat edilen suçun maddi değerinin 2.000 TL olduğu, soruşturma
aşamasında 50.000 TL tutarındaki banka hesabına, kişisel ziynet eşyalarına ve
34 UN 8951 plaka sayılı otomobile uzun süreli olarak el konulmuş olmasının
hakkaniyet ve orantılılık ilkeleri ile bağdaşmadığı gerekçesiyle banka hesabı
üzerindeki tedbirin ve başvurucuya ait kişisel eşya ile otomobilin iadesine
karar verilmesi isteminde bulunmuştur. Mahkeme bu itirazı yerinde görmeyerek
dosyayı itirazın incelenmesi için Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.
Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/3/2014 tarihli ve 2014/185 Değişik İş sayılı
kararı ile itirazın kısmen kabulüne karar verilerek Çorlu 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2010/172 sayılı dava dosyasının 14/3/2014 tarihli oturumunda
verilen ilgili ara kararının kaldırılmasına, başvurucunun A..
Bank Bahçelievler/ İstanbul Şubesinde bulunan 50.000 TL tutarındaki mevduat
hesabına ilişkin el koymanın 19.907 TL ile sınırlandırılmasına, belirtilen
tutarın üzerindeki meblağ yönünden tedbirin kaldırılmasına kesin olarak karar
verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Mahkememizce yapılan değerlendirmede,
sanık Nuray müdafisininÇorlu 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2010/172 sayılı dava dosyasının 14/3/2014 tarihli oturumunda
yalnızca müvekkilinin banka hesabına konulan tedbirin kaldırılması veya
sınırlandırılmasına yönelik istemde bulunduğu, her ne kadar itiraz dilekçesinde
el konulan tüm eşya yönünden tedbirin kaldırılması istenilmiş ise de
Mahkememizce yapılabilecek incelemenin ancak itiraz edilen kararla sınırlı
olabileceği;
Davaya konu edilen beş ayrı olayda sanıklar
tarafından elde edildiği ileri sürülen haksız menfaatin toplam olarak 19.907
TL'den ibaret olduğu, [5237 sayılı Kanun'un] 55/1. maddesinde ifadesini bulan
'Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı verilebilmesi için maddî menfaatin suçun
mağduruna iade edilememesi gerekir' hükmüne göre suçun sübutu hâlinde
müsaderesine karar verilebilecek olan miktar ve orantılılık ilkesi
gözetildiğinde, banka hesabına konulan tedbirin bu miktar ile sınırlı
tutulması,
Sanık Nuray Işık'a ait olan .... imei numaralı Nokia marka mobil
telefon ile 34 UN 8951 plaka sayılı Rover marka 1999 model otomobile ilişkin
değerlendirmenin Mahkemesince yapılması gerektiği sonuç ve kanısına
varılmıştır."
23. Başvurucunun müdafii 12/6/2014
tarihinde, başvurucunun banka hesabında bulunan 19.907 TL paranın iadesi ve 34
UN 8951 plaka sayılı araç kaydındaki tedbir şerhinin kaldırılmasını talep
etmiş, ancak Mahkeme 13/6/2014 tarihinde yapılan 21. oturumda verdiği ara
kararıyla bu taleplerin reddine karar vermiştir. Bu karara karşı başvurucu ve müdafii tarafından bir itirazda bulunulmamıştır.
24. Başvurucu ve müdafii sonraki
duruşmalara katılmamış ve son olarak 8/4/2016 tarihinde yapılan 26. oturumda
sanıklardan M.Y. hakkında çıkarılan yakalama emrinin infazının beklenmesine ve
duruşmanın 4/11/2016 tarihine bırakılmasına karar verilmiştir. Buna göre Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi'nden (UYAP) yapılan sorgulama sonucuna göre
yargılamanın devam etmekte olduğu anlaşılmaktadır.
25. Başvurucu 28/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
26. 5237 sayılı Kanun’un
"Suç işlemek amacıyla örgüt kurma" kenar başlıklı 220.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan
örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır."
27. 5237 sayılı Kanun’un
"Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması" kenar
başlıklı 245. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Başkasına
ait bir banka veya kredi kartını, her ne suretle olursa olsun ele geçiren veya
elinde bulunduran kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken
kişinin rızası olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırtarak kendisine veya
başkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile
cezalandırılır."
28. 5237 sayılı Kanun’un
"Eşya müsaderesi" kenar başlıklı 54. maddesi şöyledir:
"(1) İyiniyetli üçüncü kişilere ait
olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun
işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine
hükmolunur. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu
güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlak açısından tehlikeli olması durumunda
müsadere edilir.
...
(3) Suçta kullanılan eşyanın müsadere
edilmesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı ve bu nedenle
hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığında, müsaderesine hükmedilmeyebilir.
(4) Üretimi, bulundurulması, kullanılması,
taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşya, müsadere edilir.
..."
29. 5237 sayılı Kanun’un "Kazanç
müsaderesi" kenar başlıklı 55. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Suçun işlenmesi ile elde edilen veya
suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddi menfaatler
ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik
kazançların müsaderesine karar verilir. Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı
verilebilmesi için maddi menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi
gerekir."
30. 5271 sayılı Kanun'un "Eşya
veya kazancın muhafaza altına alınması ve bunlara elkonulması"
kenar başlıklı 123. maddesi şöyledir:
"(1) İspat aracı olarak yararlı görülen
ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri,
muhafaza altına alınır.
(2) Yanında bulunduran kişinin rızasıyla
teslim etmediği bu tür eşyaya elkonulabilir."
31. 5271 sayılı Kanun'un
"Elkoyma kararını verme yetkisi"
kenar başlıklı 127. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde
sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına
ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri, elkoyma işlemini gerçekleştirebilir."
32. 5271 sayılı Kanun'un "Taşınmazlara,
hak ve alacaklara el koyma" kenar başlıklı 128. maddesi şöyledir:
"(1) Soruşturma veya kovuşturma konusu
suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan
kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait;
a) Taşınmazlara,
b) Kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına,
c) Banka veya diğer malî kurumlardaki her
türlü hesaba,
d) Gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her
türlü hak ve alacaklara,
e) Kıymetli evraka,
f) Ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık
paylarına,
g) Kiralık kasa mevcutlarına,
h) Diğer malvarlığı değerlerine,
Elkonulabilir. Somut olarak belirlenen Bu taşınmaz, hak,
alacak ve diğer malvarlığı değerlerinin şüpheli veya sanıktan başka bir kişinin
zilyetliğinde bulunması halinde dahi, elkoyma işlemi
yapılabilir. ...
(4) Kara, deniz ve hava ulaşım araçları
hakkında verilen elkoyma kararı, bu araçların kayıtlı
bulunduğu sicile şerh verilmek suretiyle icra olunur.
(5) Banka veya diğer malî kurumlardaki her
türlü hesaba elkonulması kararı, teknik iletişim
araçlarıyla ilgili banka veya malî kuruma derhâl bildirilerek icra olunur. Söz
konusu karar, ilgili banka veya malî kuruma ayrıca tebliğ edilir. Elkoyma kararı alındıktan sonra, hesaplar üzerinde yapılan
bu kararı etkisiz kılmaya yönelik işlemler geçersizdir.
..."
33. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine,
koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması
için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri
amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
.
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
34. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin 18/6/2014 tarihli ve
6545 sayılı Kanun'un 70. maddesi ile eklenen (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"Birinci fıkrada yazan hâller dışında,
suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya
diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet
savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat
davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir."
35. 5271 sayılı Kanun'un
"Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 28/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu, işlemediği bir suçtan dolayı hakkında açılan ceza
davasında adil bir yargılama yapılmadığını ve halen devam etmekte olan davanın
makul bir sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının; suçun
konusunun değeri 2.000 TL olduğu hâlde bu miktarın çok üzerinde olan 50.000 TL
tutarındaki parasına, kişisel eşyalarına ve Rover marka aracına orantısız ve
kanuni bir dayanağı da olmamasına rağmen gerekçesiz olarak el konulması
nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlallerin
tespiti ile 10.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun;
i. İşlemediği bir suçtan dolayı hakkında açılan ceza davasında
adil bir yargılama yapılmadığı ve hâlen devam etmekte olan davanın makul bir
sürede sonuçlanmadığı şikâyetlerinin Anayasa’nın 36. maddesi ile güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı,
ii. Suçun konusunun değeri 2.000 TL olduğu halde bu miktarın çok
üzerinde olan 50.000 TL tutarındaki parasına, kişisel eşyalarına ve Rover marka
otomobiline orantısız bir şekilde ve kanuni bir dayanağı da olmamasına rağmen
gerekçesiz olarak el konulduğu şikâyetlerinin ise Anayasa’nın 35. maddesi ile
güvence altına alınan mülkiyet hakkı,
kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
a. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Yargılamanın Adil
Olmadığına İlişkin İddia
39. Başvurucu, hakkında açılan ceza davasında yargılamanın
yasaların öngördüğü şekilde adil olarak yürütülmediğini ve hakkaniyete uygun
bir yargılama yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
40. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
“... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
41. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
42. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan
hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından
değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
43. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke
uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle
ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi,
bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve
aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
44. Somut olayda başvurucu, hakkında yargılama devam ederken
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesince
inceleme yapıldığı tarih itibarıyla da başvurucu hakkındaki dava ilk derece
mahkemesinde devam etmektedir. Başvurucunun, hakkındaki soruşturma ve yargılama
süreçlerinde yapılan uygulamalar nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkin şikâyetlerini derece mahkemelerinde yapılan
yargılama ve temyiz süreçlerinde ileri sürebilme ve ileri sürülmüş ise bu
şikâyetlerin bu aşamalarda incelenme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede,
başvurucu tarafından derece mahkemelerindeki yargılama ve temyiz süreçlerinin
sonuçlanması beklenmeden ileri sürülen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
yönündeki şikâyetlerin bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
45. Açıklanan nedenlerle, derece mahkemeleri önünde usulüne
uygun olarak açılmış ve devam eden başvuru yolları tüketilmeden temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
46. Başvurucu hakkında açılan ceza davasının beş yıldan beri
devam ettiğini belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul süredeyargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
48. Başvurucu ceza soruşturması sırasında aracına, banka
hesabında bulunan 50.000 TL tutarındaki parasına ve bazı kişisel eşyalarına
gerekçesiz olarak el konulduğunu, bu el koyma işleminin kanuna aykırı olduğunu,
suçun konusunun değeri 2.000 TL olduğu hâlde bu miktarın çok üzerinde olan
eşyasına ve parasına el konulmasının orantısız olduğunu belirterek, mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel başvuruda bulunulmadan
önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda
öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş
olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece
mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu
zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 26).
50. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
hukuk yoludur. Bu nedenle kanunlarda yer alan idari ve yargısal başvuru
yollarının bireysel başvurudan önce tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemelerinde,
olağan kanun yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru
yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması
çerçevesinde giderilememesi durumunda başvurulabilir. Bireysel başvurunun
ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler
önünde dile getirilmeyen iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu
edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de
Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök,
26/3/2013, B. No: 2012/946, §§ 16-20).
51. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru
yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca başvuru yollarını
tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala
uyulmasının denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması
esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının
varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun
kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu
nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında
beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri
dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A.,
B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28; Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 42).
52. Başvuru yollarının etkisiz olduğunun saptanması durumunda
söz konusu edilen başvuru yolunun etkili ve erişilebilir olma koşullarını
karşılamadığı gerekçesiyle tüketilme zorunluluğu aranmamaktadır. Ancak başvuru
yollarının tüketilmesi koşuluna yönelik istisnaların her başvurunun somut
özellikleri dikkate alınarak değerlendirileceği de açıktır (Sedat Vural, B. No: 2014/5559, 25/4/2014,
§ 22).
53. Başvuru konusu olayda, "banka ve kredi kartlarının
kötüye kullanılması" ve "suç örgütüne üye olma" suçlarından
yürütülmekte olan bir ceza soruşturması kapsamında başvurucunun evinde
27/2/2009 tarihinde arama yapılmış ve bilgisayar, disk çalar (cd) ve cep
telefonları gibi bazı kişisel eşyalarına el konularak adli emanete alınmıştır.
Gebze 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 28/2/2009 tarihli kararı ile bu el koyma işlemi
onaylanmıştır. Sonrasında Gebze 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2/3/2009 tarihli
kararı ile bu defa başvurucuya ait çeşitli cep telefonları ile 34 UN 8951 plaka
sayılı Rover marka 1999 model otomobile el konulması işleminin onaylanmasına
karar verilmiş ve bu otomobil Çorlu yediemin otoparkına alınmıştır. Ayrıca
5/3/2009 tarihinde bu aracın sicil kaydına tedbir şerhi konulması istenilmiş
ancak yanlışlıkla bu araç yerine başka bir aracın kaydına şerh konulmuştur.
Nihayet kovuşturma başladıktan sonra bu hatanın farkına varılmış ve Çorlu 1.
Ağır Ceza Mahkemesinin 12/9/2012 tarihli ara kararı ile başvurucu adına kayıtlı
aracın kaydına tedbir şerhi konularak başvurucuya iadesine karar verilmiş,
8/10/2012 tarihinde de aracın başvurucuya iade edildiği bildirilmiştir. Ceza
soruşturmasında ayrıca Çorlu Sulh Ceza Mahkemesinin 4/3/2009 tarihli ve
2009/140 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun banka hesabında bulunan
50.000 TL tutarındaki parası üzerine tedbir konulmasına karar verilmiştir.
54. Başvurucu hakkında Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığının 9/7/2009
tarihli iddianamesiyle "banka veya kredi kartlarının kötüye
kullanılması" ve "suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma"
suçlarından cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.
55. Başvurucunun ceza soruşturması sırasında el konulan aracı,
parası ve bazı kişisel eşyaları hakkındaki tedbirlerin kaldırılması talepleri
yargılamanın çeşitli aşamalarında Mahkemece "dosya kapsamı, delillerin
toplanmamış olması ve atılı suçların mahiyetleri" gibi gerekçelerle
reddedilmiş, nihayet 14/3/2014 tarihli duruşmada başvurucunun banka hesabındaki
para üzerinde bulunan tedbirin kaldırılması talebinin mevcut aşama itibarıyla
reddedildiği belirtilmiştir. Başvurucu bu karara itiraz etmiş, el koyma
işleminin yasaya aykırı olduğunu ve suçun konusunun değerine göre el koyma
işleminin orantılı olmadığını ileri sürerek paranın, aracın ve kişisel diğer
eşyalarının iade edilmesini talep etmiştir. Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise
25/3/2014 tarihli kararında, itiraza konu kararın yalnızca başvurucunun banka
hesabına konulan tedbirin kaldırılması veya sınırlandırılmasına yönelik olup
bununla sınırlı inceleme yapılabileceği belirtilerek davaya konu edilen beş
ayrı olayda sanıklar tarafından elde edildiği ileri sürülen haksız menfaatin
toplam olarak 19.907 TL olduğu ve 5237 sayılı Kanun'un 55. maddesinin (1)
numaralı fıkrasına göre suçun sübutu hâlinde müsaderesine karar verilebilecek
olan miktar ve orantılılık ilkesi nedeniyle banka hesabına konulan tedbirin bu
miktar ile sınırlı tutulması gerektiği ifade edilerek, başvurucunun itirazı
kısmen kabul edilmiştir.
56. Buna göre başvurucunun ceza soruşturması sırasında trafik
sicilinde adına kayıtlı aracına, banka hesabında bulunan parasına ve bazı
kişisel eşyalarına el konulmuş ve devam eden kovuşturma sırasında da bu
tedbirlerin uygulanmasına devam edilmiştir. Başvurucu el koyma işleminin
gerekçesiz olarak hukuka aykırı bir şekilde uygulandığından ve suçun konusunun
değerine göre orantısız olduğundan yakınmaktadır.
57. Her ne kadar başvurucu aracı ve kişisel eşyalarının el konulması
bakımından da mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de, dava dosyası incelendiğinde başvurucunun gerek
soruşturma aşamasında verilen bu tedbir kararlarına karşı gerekse de kovuşturma
aşamasında bu tedbirlerin kaldırılması taleplerinin reddine ilişkin ara
kararlara karşı itiraz yoluna başvurmadığı görülmektedir. Hâlbuki 5271 sayılı
Kanun'un 267. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre hâkim kararları ile
kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna
gidilebilir. Başvurucu yalnızca 14/3/2014 tarihli duruşma sırasında banka
hesabında bulunan parası üzerindeki tedbirin kaldırılmasına veya
sınırlandırılmasına yönelik talebinin reddedilmesi üzerine Çorlu 2. Ağır Ceza
Mahkemesine itirazda bulunmuş ve bu itirazı da kısmen kabul edilmiştir.Bu durum karşısında itiraz yolunun etkisiz
olduğu da söylenemez. Dolayısıyla başvurucu aracı ve kişisel eşyaları hakkında
verilen tedbir kararlarına karşı olağan bir kanun yolu olan itiraz yolunu
tüketmemiştir.
58. Başvurucu ayrıca, banka hesabında bulunan 50.000 TL
tutarındaki parası hakkında el koyma koruma tedbirinin uygulanmasının hukuka
aykırı olduğunu, el koyma tedbiri ile bu karara karşı yaptığı itiraz üzerine
verilen kararın gerekçesiz olduğunu ve ayrıca uygulanan bu tedbirin suçun
konusuna göre orantısız olduğunu iddia etmektedir.
59. Başvurucu aynı itirazları Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesinde
görülmekte olan davada 14/3/2014 tarihli duruşma sırasında ve bu talebinin
reddi üzerine 21/3/2014 tarihli itiraz dilekçesiyle de ileri sürmüştür. Çorlu
1. Asliye Ceza Mahkemesinin 14/3/2014 tarihli oturumda verdiği ara kararında
açık bir gerekçe belirtilmemekle birlikte başvurucunun el koyma işleminin
hukuka aykırı olduğu ve orantısız uygulandığına yönelik savunma ve
şikayetlerinin itiraz mercii olan Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen
25/3/2014 tarihli kararla incelenerek değerlendirildiği ve kararın gerekçesinde
bu itirazların açık olarak karşılandığı, hatta kısmen yerinde görülerek
itirazın kısmen kabulüne karar verildiği görülmüştür. Bu karar ile davaya konu
beş olayda suçun konusunun toplam miktarının 19.907 TL olduğu belirtilerek el
koyma tedbiri bu miktarla sınırlandırılmıştır.
60. Başvurucunun, iddia edilen ihlalin tespitini ve tazminat
ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise öncelikle bu yolu tüketmesi
zorunludur. Bu durumda 5271 sayılı Kanun’un 141. ve 142. maddelerinde öngörülen
tazminat yolunun başvurucunun şikâyetleri açısından tüketilmesi gereken bir yol
olup olmadığının incelenmesi gerekir.
61. 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(j) bendinde, eşyasına veya diğer mal varlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı
hâlde el konulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası
veya diğer mal varlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri
verilmeyen kişiler için tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır.
62. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında da
değinildiği üzere temel hak ve özgürlüklerin korunması amacıyla öngörülen
mekanizmaların sadece teoride mevcut olması yeterli olmayıp, bu mekanizmaların
özellikle pratikte de ulaşılabilir ve etkin olması gerekmektedir (Tanrıkulu/Türkiye, B. No: 23763/94,
8/7/1999, § 76).
63. Koruma tedbirlerinden olan el koymanın hukuka aykırılığı
iddiasıyla tazminat istemine ilişkin olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi
kapsamında çok sayıda Yargıtay içtihadı mevcut olup bu içtihatlardan biri olan
Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 4/7/2013 tarihli ve E.2013/8830, K.2013/18335
sayılı ilamı şöyledir:
"Davacının davasının dayanağını teşkil
eden...Cumhuriyet Başsavcılığının... soruşturmasayılı
ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile neticelendirilen hazırlık
soruşturması sırasındadavacıya ait araca ve araçta
bulunan çayasuç konusu olduğu
iddiasıyla31/12/2007tarihinde el konulduğu, bilahare 1/2/2008 tarihinde aracın
davacıya iade edildiği ve davacı hakkında 10/4/2008 tarihinde ek kovuşturmaya
yer olmadığına dair karar verildiği, aracın üzerinde bulunan çaylarla ilgili
soruşturmanın sürdürülerek çayın sahipleri olan ... ve ...hakkında müsadere
talebiyle ... Asliye Ceza Mahkemesine ceza davasının açıldığı, davacının el
konulan aracıyla suç konusu olduğu iddia edilen çaylar arasındaki hukuki bağın
bu suretle ilişkilendirilemediği, davacının haksız yere el konulan aracıyla
ilgili tazminat davası açabileceği ve CMK'nın 141/1-j
maddesindeki tazminatınyasal şartların oluştuğukabul edildiğinden tebliğnamedeki
görüşe iştirak edilmemiştir."
64. Yine Yargıtayın anılan Dairesinin
23/9/2013 tarihli ve E.2013/14435, K.2013/21106 sayılı ilamı şöyledir:
"Davacıların yargılandığı .... Asliye
Ceza Mahkemesinde müdafiliklerini yapan ... tarafından, elkonulan
... plakalı aracın kasko değerinin yarısı olan 36.000 TL teminatın 29/9/2005
tarihinde yatırılması üzerine aracın iadesinin sağlandığı ve bu teminatın aynı
şekilde Av. .... tarafından 10/11/2010 tarihinde iade
alındığı anlaşılmakla, tazminat istemine dayanak 5271 sayılı [Kanun'un] 141/1-j
maddesinde 'eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı
halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler
alınmayanyada eşyası veya diğer malvarlığı değerleri
amaç dışı kullanılan
veyazamanındageriverilmeyenkişilerinmaddîvemanevîhertürlüzararlarınıDevletten
isteyebilecekleri' hükmüdikkatealındığında, davacılar
hakkında .... Asliye Ceza Mahkemesinin 2006/139 esas, 2006/460 karar sayılı
ceza dava dosyasında yapılan yargılama sonunda sanıkların (davacıların)beraatine hükmedilerek elkonulan
araç ve teminatın iadesine karar verildiği ve temyiz üzerine hükmün Yargıtay 7.
Ceza Dairesinin 28/6/2010 tarihli ilamı ile onanarak kesinleşme tarihine kadar,
elkonulan ... plakalı aracın iadesi için 29/9/2005
tarihinde yatırılan ve 10/11/2010 tarihinde sanıkların (davacılar) müdafileri
aracılığı ile geri alınan 36.000 TL teminat bedelinin yargılamanın uzun sürmesi
nedeniyle makul sürede iadesinin sağlanamamış olması karşısında, koruma
tedbirleri nedeniyle tazminat verilmesine ilişkin 5271 sayılı [Kanun'un] 141/1-j
ve devamı maddelerinde belirtilen koşulların davacılar yönünden
gerçekleştiğinin kabulü gerektiği, bu nedenle bu yöne ilişkin olarak
uğranıldığı iddia edilen maddi zararla ilgili olarak, teminatın davacılardan
hangisinin nam ve hesabına yatırılıp (ödendiği) ve iade alındığı tespit
edilerek bu kişiye (davacıya) teminatın yatırıldığı tarihten iade edildiği
(geri ödendiği) tarihe kadar sadece işlemiş olan yasal faizin ödenmesine karar
verilmesi yerine, yazılı gerekçe ile davanın yatırılan teminata ilişkin olarak
talep edilen yasal faiz bedeli yönünden de reddine karar verilmesi Kanun'a
aykırı olup, .. hükmün ... BOZULMASINA ... karar
verildi."
65. Öte yandan aynı Dairenin 14/12/2015 tarihli ve E.2014/19906,
K.2015/19237 sayılı ilamı da şöyledir:
"... 5271 sayılı [Kanun'un] 'Tazminat
istemi' başlıklı 141. maddesi incelendiğinde,bir
kısım tazminat nedenleri konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla
ilgili bir kararın verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı dolayısıyla bunedenlere dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek
bulunmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
Örneğin, ... hakkındaki arama kararı ölçüsüz
bir şekilde gerçekleştirilen kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl
davada hüküm verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmamaktadır..."
66. Görüldüğü üzere kimi durumlarda devam eden yargılamalarda da
tazminata hükmedilebildiği gözetildiğinde 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde
düzenlenen yol, bir yandan başvurucunun maruz kaldığı el koyma işleminin hukuka
aykırılığının tespitini, diğer yandan da uğradığı zararın tazmini imkânını
sağlamaktadır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi ile öngörülen hukuk
yolu başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm
olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Mehmet Ali Aslan, B. No: 2013/2429,
30/3/2016, § 28).
67. Somut olayda başvurucu ceza soruşturması sırasında el koyma
tedbiri uygulanan parası hakkındaki bu tedbirin koşullarının oluşmadığı hâlde
uygulanması nedenine dayalı olarak 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesine
dayanarak tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptir. Üstelik somut olay
bakımından itiraz üzerine başvurucunun banka hesabında bulunun parası
üzerindeki tedbirin ölçüsüz uygulandığı tespit edilerek bu tedbirin belirlenen
suçun konusunun değeri ile sınırlandırıldığı görülmektedir. Yukarıda anılan
Yargıtay içtihatlarında da, davanın esasıyla ilgili
bir kararın verilmesi zorunluluğu olmaması kaydıyla, bir koruma tedbirinin
ölçüsüz uygulandığı gerekçesiyle tazminat talebinde bulunulması durumunda asıl
davada hüküm verilmesini veya hükmün kesinleşmesini beklemeye de gerek
bulunmadan tazminat talebinde bulunulabileceği belirtilmektedir. Buna göre
etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yoluna başvurmaksızın
yapılan bireysel başvuruların incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği
ilkesi gereği mümkün değildir.
68. Sonuç olarak; başvurucunun mülkiyet hakkının ihlali
iddiasına konu aracına ve kişisel eşyalarına el konulmasına veya bu eşyalar
üzerindeki tedbirlerin kaldırılmasına ilişkin taleplerinin reddine ilişkin
kararlara karşı olağan kanun yolu olan itiraz yoluna başvurmadığı, başvurucunun
banka hesabındaki parası hakkında uygulanan el koyma koruma tedbirine karşı
yaptığı itirazın ise kısmen kabul edilerek tedbirin suçun konusunun değeri ile
sınırlandırıldığı, el koyma tedbirinin kanuna aykırı ve ölçüsüz uygulandığına
ilişkin olarak ise zararlarının tazmini bakımından etkin bir yol olan 5271
sayılı Kanun’un 141. maddesine dayanarak tazminat talebinde bulunma imkânının
bulunduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlaline neden olduğu
ileri sürülen söz konusu iddiaya ilişkin olarak başvuru yolları usulünce
tüketilmemiştir.
69. Açıklanan gerekçeyle mülkiyet hakkının ihlali iddiasına
ilişkin başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
70. Başvurucu, "banka veya kredi kartlarının kötüye
kullanılması" ve "suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma"
suçlarından hakkında açılan kamu davasında makul sürede yargılama yapılmadığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
71. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Sözleşme metni
ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut
görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen
adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü, Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulması gerektiği açıktır (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
72. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
73. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede
karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza
kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun
kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın
kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B.E., B. No: 2013/625, 9/1/2014, § 31).
Başvuru konusu olayda başvurucu hakkında, "banka veya kredi kartlarının
kötüye kullanılması" ve "suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye
olma" suçlarını işlediği iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu
hakkında isnat olunan suçlar 5237 sayılı Kanun’un 220. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ve 245. maddesinin (1) numaralı fıkrasında hapis cezasını gerektirir
şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı
yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvencesi kapsamına girdiği konusunda
kuşku bulunmamaktadır (B.E., §
32).
74. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının
yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği
arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Somut başvuru
açısından bu tarih, başvurucunun evinde arama yapıldığı 27/2/2009 tarihidir.
75. Sürenin bitiş tarihi ise suç isnadına ilişkin nihai kararın
verildiği tarihtir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama
faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan değerlendirmeye
esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir
(Güher Ergun ve diğerleri, § 52; B.E, § 34). Bu kapsamda somut başvuru
açısından sürenin bitiş tarihi 28/9/2016'dır.
76. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde Çorlu
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 27/2/2009 tarihinde
evinde arama yapılan ve 3/3/2009 tarihinde tutuklanan başvurucu hakkında,
Başsavcılığın 9/7/2009 tarihli iddianamesi ile"banka
veya kredi kartlarının kötüye kullanılması" ve "suç işlemek amacıyla
kurulmuş örgüte üye olma" suçlarını işlediği iddiasıyla kamu davası
açıldığı, Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesince başvurucunun ve diğer bazı sanıkların
savunmasının alındığı, müştekilerin dinlendiği ve sanık M.Y. hakkındaki yakalama
emrinin infazının beklendiği, yargılamanın hâlen devam etmekte olduğu
anlaşılmaktadır.
77. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar
verilmiştir (B.E., §§ 23-41; Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014,
§§ 24-40).
78. Başvuruya konu davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken
usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya
koymakla birlikte davaya bütün olarak bakıldığında somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu
yedi yıl yedi aydır devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
79. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasanın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
80. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
81. Başvurucu 10.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
82. Başvuruda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
83. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 7.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
84. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
85. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın adil olmadığına ilişkin iddianın "başvuru yollarının tüketilmemesi"
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın "başvuru
yollarının tüketilmemesi" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 7.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
28/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.