TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
POLAT ALBAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/7970)
|
|
Karar Tarihi: 22/3/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 12/4/2018-30389
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Polat ALBAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın
süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını
ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Bakanlık görüşü,
başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı bir beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle
şöyledir:
7. Başvurucu, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) Genel
Müdürlüğünde koruma ve güvenlik memuru olarak görev yapmaktayken 2005 yılında
kurum içi yapılan "operatör (alt yazı operatörü)" alımı sınavında
başarılı olmuş; operatör olarak atanmıştır.
8. Başvurucunun 1/7/2005 tarihinde Ankara TV Müdürlüğü,
Prodüksiyon Kaynakları Müdürlüğü Operatör Alt Yazı Servisi operatör kadrosuna
ataması yapılmıştır.
9. Başvurucu 22/2/2010 tarihli makam oluru ile Haber ve Spor
Yayınları Dairesi Başkanlığında görevlendirilmiştir.
10. Başvurucu 25/2/2010 tarihinde anılan birimde çalışmaya
başlamıştır. Bu birimde bir süre çalıştıktan sonra asıl kadrosunun operatör
olduğu ancak görevlendirildiği yeni birimde alt yazı operatörü kadrosu üzerinden kendisine ödeme
yapıldığı gerekçesiyle 12/7/2010 tarihli işlemle 25/2/2010 tarihinden geçerli
olmak üzere yapılan fazla ödemeler kendisinden talep edilmiştir.
11. Başvurucu, belirtilen işlem hakkında Ankara İdare
Mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde;
"a. 12/7/2010
tarihli işlemin iptaline,
b. Kadrosunun operatör (alt yazı) olarak
düzeltilmesine,
c. Operatör (alt yazı) ile operatör kadroları
arasında 2005 yılından bu yana oluşan maaş farklarının kendisine
ödenmesine" karar verilmesi istemlerinde bulunmuştur.
12. Ankara 1. İdare Mahkemesi 2/3/2012 tarihli kararıyla davayı
kısmen kabul, kısmen reddetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Davanın; davacının ücretinin, operatör
kadrosu için belirlenen ücret üzerinden ödenmesine ilişkin kısmı ile 01.07.2005
tarihinden itibaren operatör (altyazı) ile operatör arasındaki ücret farkının
yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi talebi yönünden;
Her ne kadar, 2005 yılında yapılan sınav
altyazı operatörü alımı ise de, davacının operatör
olarak atandığı, atandığı tarihte de buna karşı dava açmadığı, dolayısıyla,
mevcut kadrosu üzerinden ödeme yapılması gerektiğinden, dava konusu işlemin bu
kısmı yönünden hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Dava konusu işlemin; altyazı operatörü ile
operatör kadrosu arasındaki ücret farklarının davacıdan tahsiline ilişkin kısmı
yönünden;
Olayda, davacıya sehven altyazı operatörü
kadrosu için belirlenen ücret grubundan ödeme yapıldığı tespit edilmiş ve
davacıdan aradaki ücret farkı istenilmiş ise de;
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun
22.12.1973 günlü, E:1968/8, K:1973/14 sayılı kararında; idarenin, yokluk, açık
hata, memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi hallerinde süre aranmaksızın
kanunsuz terfi veya intibaka dayanarak ödediği meblağı her zaman geri
alabileceği, belirtilen istisnalar dışında kalan hatalı ödemelerin geri
alınmasının hatalı ödemenin ilk yapıldığı tarihten başlamak üzere dava açma
süresi içinde mümkün olduğu, bu süre geçtikten sonra geri alınamayacağı esasa
bağlanmıştır.
Yukarıda belirtilen İçtihadı Birleştirme
Kararının konusu her ne kadar hatalı terfi ve intibaktan doğan ödemelerin geri
alınmasına ilişkin ise de, bu karar ile idari
işlemlerin geri alınmasında uyulması gereken temel ilkeler ortaya konulmuş
bulunduğundan, anılan kararın tüm hatalı ödemelerin geriye alınmasında da
uygulanması gerektiği açıktır.
Olayda; yapılan ödemede, davacının sebep
olduğu bir hata, hile, gerçek dışı beyan söz konusu olmadığından, fazla
yapılmış olduğu iddia edilen ödemenin geri istenilmesinin hukuka aykırı olduğu
sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle; davanın, dava konusu işlemin ücret farklarının
istirdadına ilişkin kısmı yönünden iptaline, sözleşme ücretinin yeniden
belirlenmesine ilişkin kısmı ve 01.07.2005 tarihinden itibaren operatör
(altyazı) ile operatör arasındaki ücret farkının yasal faiziyle birlikte
ödenmesi istemi yönlerinden ise davanın reddine..."
13. Başvurucunun davanın
reddedilen kısmına ilişkin temyiz talebi, Danıştay Onbirinci
Dairesinin 24/3/2014 tarihli kararıyla reddedilmiş; anılan karar onanmıştır.
14. Anılan karar başvurucuya 5/5/2014 tarihinde tebliğ edilmiş
olup başvurucu 3/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV.
İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
15.6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen
hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış...
gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin
yapıldığı,
(...)
Tarihi izleyen günden başlar.(...)"
16. 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi şöyledir:
"1. İlgililer
tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması
değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa
işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu
başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.
2. Altmış gün içinde bir
cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.
3. İsteğin reddedilmesi
veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve
başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır."
17. 2577 sayılı Kanun'un 12. maddesi şöyledir:
"İlgililer
haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya
ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve
tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak
bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına
başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası
sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde
tam yargı davası açabilirler..."
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme
hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6.
maddesinin birinci fıkrasının açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine
erişim hakkından söz etmese de maddede kullanılan terimler bir bütün olarak
dikkate alındığında mahkemeye erişim hakkını da garanti altına aldığı sonucuna
ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70,
21/2/1975, §§ 28-36). AİHM'e göre mahkemeye erişim
hakkı Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasında mündemiçtir. Bu çıkarsama,
Sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum olmayıp 6.
maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinin lafzının Sözleşme'nin amaç ve
hedefleri ile hukukun genel prensipleriningözetilerek
birlikte okunmasına dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleşme'nin 6. maddesinin
birinci fıkrası, herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını
mahkeme önüne getirme hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
20. AİHM; adil yargılanmanın bir unsurunu teşkil eden mahkemeye
erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme yapmasını
gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir. Ancak
AİHM, bu sınırlamaların kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü zedeleyecek
şekilde ve genişlikte hakkı kısıtlamaması ve zayıflatmaması gerektiğini ifade
etmektedir. AİHM'e göre meşru bir amaç taşımayan ya
da uygulanan araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık
ilişkisi kurmayan sınırlamalar Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasıyla
uyumlu olmaz (Sefer Yılmaz ve Meryem
Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12, 17/11/2015, § 59; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013,
§ 19; Edificaciones March Gallego
S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).
21. AİHM, dava hakkını süre sınırına bağlayan iç hukuk
hükümlerinin yorumlanmasının öncelikli olarak kamu otoritelerinin ve özellikle
mahkemelerin görevi olduğunu belirtmekte; AİHM'in
rolünün bu yorumun etkilerinin Sözleşme'yle uyumlu
olup olmadığının tespitiyle sınırlı olduğunu ifade etmektedir. Süre sınırı
getiren kuralların uygun adalet yönetiminin güvence altına alınması amacına
dayandığına işaret eden AİHM, bu kuralların veya bunların uygulanmasının
ilgililerin ulaşılabilir başvuru yollarına müracaatlarını engelleyecek
mahiyette olmaması gerektiğini değerlendirmektedir. AİHM, bu bağlamda her bir
olayın somut başvuru yolunun özellikleri ışığında ve Sözleşme'nin 6. maddesinin
birinci fıkrasının amaç ve hedefleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin
altını çizmektedir (Eşim/Türkiye,
§ 20).
22. AİHM, bu ilkeler uyarınca mahkemelerin dava açılabilmesi
için öngörülen yasal yükümlülükleri uygularken hem yargılama adaletinin
zayıflamasına yol açacak düzeyde aşırı şekilcilikten hem de kanunlarda
öngörülen usule ilişkin gereklilikleri abes hâle getirecek seviyede aşırı
esneklikten kaçınması gerektiğini belirtmektedir. AİHM, kuralların belirlilik
ve iyi adalet yönetimini sağlama amacına hizmet etme işlevlerini yitirmesi
hâlinde ve davaların esasının yetkili mahkeme tarafından karara bağlanmasını
önleyecek birtakım bariyerler oluşturma fonksiyonu görmesi durumunda mahkemeye
erişim hakkının zedeleneceğini ifade etmektedir (Eşim/Türkiye, § 21).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 22/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu, 2010 yılında çalıştığı birimin değiştirilmesi
neticesinde yeni birimde "yanlış kadro üzerinden kendisine maaş ödemesi
yapıldığı gerekçesiyle fazla ödendiği iddia edilen maaş farkının kendisinden
talep edilmesi" üzerine sınavda başarılı olan ve kendisiyle aynı listede
yer alan diğer personelin alt yazı operatörü kadrosuna atanmasına karşın
kendisinin operatör kadrosuna atamasının yapıldığını öğrendiğini iddia
etmiştir. Başvurucu ilk ataması itibarıyla düzenlenen maaş bordroları dâhil
kurum içi tüm resmî evraklarda unvanının alt yazıoperatörü olarak belirtildiğini ifade etmiştir.
Kendisinin idarenin yaptığı hatayı fark etme imkânının olmadığını vurgulayan
başvurucu, anılan idari işlemin iptali istemiyle açtığı davanın sözleşme
ücretinin yeniden belirlenmesi ve 1/7/2005 tarihinden itibaren alt yazı
operatörü ile operatör arasındaki ücret farkının yasal faiziyle birlikte
ödenmesi yönlerinden operatör olarak atandığı zaman açılması gerektiği
gerekçesiyle reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek Anayasa'nın 2.,
10. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
25. Bakanlık görüşünde, başvurucunun şikâyetlerinin karar
hakkıyla ilgili olduğu belirtilerek buna ilişkin Anayasa Mahkemesi ve AİHM
içtihadına yer verilmiştir. Başvurucunun hak ettiği kadrodan başka bir kadroya
atanması şikâyetinin adil yargılanma hakkı alt görünümlerinden karar hakkı
kapsamında irdelenmesi gerektiği vurgulanmış ve Mahkemece anılan istemin hüküm
fıkrasında karşılanmamış olduğu ifade edilmiştir. Anılan şikâyetin dava konusu
edilip edilmediği, dolayısıyla karar hakkının ihlal edilip edilmediğinin
takdirinin Anayasa Mahkemesine ait olduğu belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
26. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının mahkemeye erişim
hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
29. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan
AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim
hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
30. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
31. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya
mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını
önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,
B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
32. Somut olayda idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın
süresinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddedilmesi nedeniyle başvurucunun
mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
33. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
34. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini
teşkil edecektir.
35. Bu sebeple müdahalenin somut başvuruya ilişkin olarak
Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme, haklı
bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
36. Başvurucunun idari işlemin iptali istemiyle açtığı davanın
süresi içinde açılmadığı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme kararının
2577 sayılı Kanun'un 7. ve 11. maddelerine dayandığı görülmektedir. Bu kapsamda
somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni
dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
37. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne
olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem
ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel
ifadesiyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna
işaret etmiştir (Ayşe Yıldırım,
B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48,
49; Çölbeyi Lojistik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi,
B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
38. Ölçülülük ilkesi "elverişlilik",
"gereklilik" ve "orantılılık" olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. "Elverişlilik" öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen
amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, "gereklilik" ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, "orantılılık" ise
bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127,
22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
39. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki belirlilik
ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak
mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı olarak yanlış
uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava
açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., § 38).
40. Dava açma süresinin işlemeye başladığı an, mahkemeye erişim
hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır. Bu
kapsamda dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan
haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü
haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının
varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban, B. No: 2014/6673, 25/7/2017 §
65).
41. Öte yandan mahkemeler, dava açma süresi öngören kanun
hükümlerini yorumlarken sınırlamanın istisna olduğu ilkesini gözeterek aşırı
şekilcilikten kaçınmalı ve yorum kurallarının imkân verdiği ölçüde davayı
ayakta tutma yolunda bir yaklaşım benimsemelidir. Bununla birlikte mahkemelerin
sürenin varlık sebebini anlamsız kılma pahasına yorum kurallarının sınırlarını
zorlayarak kanunda öngörülen dava açma süresini bertaraf etmesi hukuki güvenlik
ve istikrar ilkesinin zedelenmesine neden olabilir. Bu nedenle süreye ilişkin
kanun hükümlerinin yorumunda hukuki güvenlik ve istikrar ilkesi ile mahkemeye
erişim hakkı arasındaki hassas denge gözetilmelidir (Yaşar Çoban, § 66).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
42. Başvurucu;
i. "Kendisinin operatör kadrosunda görev yaptığı ve alt
yazı operatörü kadrosunda görev yapan personel için belirlenen ücret üzerinden
hatalı olarak kendisine ödeme yapıldığının tespit edildiği, dolayısıyla
25/2/2010 tarihinden geçerli olmak üzere sözleşme ücretinin yeniden
belirlenmesi gerektiği"ne ilişkin işlem ile
ücret farklarının alınmasına ilişkin işlemin iptali,
ii. 1/7/2005 tarihinden itibaren alt yazı operatörü ile operatör
arasındaki ücret farkının yasal faiziyle birlikte ödenmesine ilişkin işlemin
iptali,
iii. Kadrosunun operatör değil sınavı kazandığı alt yazı
operatörü olarak düzeltilmesi istemiyle idare aleyhine iptal davası açtığını
belirtmektedir.
43. İlk derece mahkemesi; sözleşme ücretinin yeniden belirlenmesi
ile ücret farkının yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemlerinin -2005 yılında
yapılan sınavın her ne kadar alt yazı operatörü alımı için yapılmış olsa da-
başvurucunun operatör olarak atandığı, atandığı tarihte buna karşı dava
açmadığı, dolayısıyla mevcut kadrosu üzerinden ödeme yapılması gerektiği
gerekçesiyle reddine karar vermiştir.
44. Somut olayda başvurucu, mesleğe atandığı tarihten itibaren
maaş bordrosunda kadrosunun alt yazı operatörü olarak belirtildiğini,
dolayısıyla fazla ödenen maaşın faiziyle iadesine ilişkin taleple asıl
kadrosunun operatör olduğunu anladığını, dava açma süresinin de bu tarihten
itibaren başlaması gerektiğini vurgulamıştır. Ancak derece mahkemesince
uyuşmazlığın öğrenildiği tarih olarak başvurucunun operatör olarak atandığı
tarih olan 23/6/2005 tarihi kabul edilmiş, atandığı tarihten itibaren idare
mahkemelerinde genel dava açma süresi içinde davanın açılmadığı belirtilmiştir.
45. Dosya kapsamında sunulan bilgi ve belgelerin incelenmesinden
alt yazı operatörü alımı sınavının ilanı üzerine başvurucunun sınava girdiği,
sınavı kazananlar ve mülakatı geçenler listesinde başvurucunun isminin yer
aldığı görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun mesleğe atandığı tarihte
kadrosunun alt yazı operatörü olduğunu ve maaşını bu kadro üzerinden aldığını
düşünmesi olağandır. Başvurucunun girdiği sınav, mesleğe atandığında alt yazı
operatörü işini yapması ve maaş bordrosunun bu şekilde düzenlenmesi
düşünüldüğünde başvurucudan operatör kadrosuna atandığını fark etmesi ve
maaşının yeniden belirlenmesi talebiyle dava açmasının beklenmesi ona orantısız
bir külfet yüklemektedir.
46. İdarelerin iyi yönetim ilkesi gereğince hatalı işlemlerinin
neticelerini herhangi bir başvuru olmaksızın resen düzeltmeleri beklenir. Bu
gereklilik özellikle maaş, ek gösterge ödemeleri gibi süregelen etkiler doğuran
ve gelecekte de ilgilisi üzerinde etki doğuracağı açık olan uygulamalar
yönünden daha bariz bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu itibarla ilgilinin ilk
uygulama tarihi itibarıyla hatayı fark etmemesi ya da zamanında başvurmaması
hatalı uygulamanın sürdürülmesini haklı hâle getirmez (Remzi Altuntaş, B. No: 2014/13905,
9/11/2017, § 58).
47. Bu bağlamda somut olayda Mahkemenin geleceğe yönelik, bir
başka ifadeyle henüz doğmamış ve maddi âlemde etkisi görülmemiş maaş alacakları
bakımından dava açma süresinin uygulanmasıyla ilgili yorumunun başvurucunun
dava açmasını aşırı derecede zorlaştıracak hatta imkânsız kılacak nitelikte
katı bir yorum olduğu değerlendirilmiştir. Dolayısıyla somut olayda hatalı
ödenen maaşının düzeltilmesi talebinin geleceğe yönelik olarak süresinde dava
açılmadığı için operatör kadrosundan maaş alımına devam edilmesi gerekçesiyle
reddedilmesi başvurucuya aşırı bir külfet yüklediği gibi mahkemeye erişim
hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
50. Başvurucu, yeniden yargılama ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
51. Başvuruda, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
52. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 1. İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara
1. İdare Mahkemesine (E.2010/1560) GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
22/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.