TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAŞİM CERRAHO BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/934)
|
|
Karar Tarihi: 22/6/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Haşim CERRAHO
|
Vekili
|
:
|
Av. Rahile ERDOĞAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, işçi
alacaklarının tahsili istemiyle 30/4/2004 tarihinde ve hizmet sürelerinin
tespiti istemiyle 25/11/2005 tarihinde açtığı davaların makul sürede
tamamlanmadıklarını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 17/1/2014 tarihinde
Bakırköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 27/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
11/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 4/8/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, iş akdinin
feshedilmesi üzerine, işçi alacaklarının tahsili amacıyla 30/4/2004 tarihinde
Bakırköy 2. İş Mahkemesinde, çalışma sürelerinin tespiti amacıyla ise
25/11/2005 tarihinde Bakırköy 3. İş Mahkemesinde dava açmıştır.
8. İşçi alacaklarına ilişkin
yapılan yargılamada Bakırköy 2. İş Mahkemesi, 28/6/2007 tarihinde, hizmet
tespiti davasının neticesinin beklenmesine karar vermiştir.
9. Hizmet tespitine ilişkin
davada Bakırköy 3. İş Mahkemesi, 14/5/2009 tarih ve E.2005/200, K.2009/317
sayılı kararıyla davanın reddine hükmetmiştir.
10. Başvurucunun temyiz istemi
üzerine karar, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 7/3/2011 tarih ve E.2009/15268,
K.2011/2910 sayılı ilâmıyla, eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olarak hüküm
kurulduğu gerekçesiyle bozulmuştur.
11. Bakırköy 3. İş Mahkemesi
bozma kararına uyarak yaptığı yargılama neticesinde, 17/4/2013 tarih ve
E.2011/303, K.2013/256 sayılı kararıyla, davanın kısmen kabulüne hükmetmiştir.
12. Davalıların temyiz istemi
üzerine karar, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 19/11/2013 tarih ve E.2013/19443,
K.2013/21815 sayılı ilâmıyla, onanarak kesinleşmiştir.
13. Onama kararı başvurucuya
19/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, 17/1/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. Hizmet tespitine ilişkin
kararın kesinleşmesi üzerine, işçi alacaklarına ilişkin yapılan yargılamada
Bakırköy 2. İş Mahkemesi, 11/7/2014 tarih ve E.2004/1959, K.2014/256 sayılı
kararıyla davanın kısmen kabulüne, toplam 2.210,75 TL işçi alacakları ve
tazminatlarının tahsiline hükmetmiştir.
16. Söz konusu kararın
taraflarca temyiz edilmeyerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
B. İlgili
Hukuk
17. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1) numaralı
fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin
birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi (Bkz. B.No: 2013/6792, 18/6/2014, §§
16–20).
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 22/6/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 17/1/2014 tarih ve 2014/934 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucu, işçi
alacaklarının tahsili istemiyle 30/4/2004 tarihinde ve hizmet sürelerinin
tespiti istemiyle 25/11/2005 tarihinde açtığı davaların makul sürede
sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
20. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, başvurucunun yargılamanın uzunluğuna ilişkin şikâyetinin
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hizmet Tespiti Davası Yönünden
21. Başvurucu, hizmet
sürelerinin tespiti istemiyle 25/11/2005 tarihinde açtığı davanın makul sürede
tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
22. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
23. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
24. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, hizmet sürelerinin tespiti istemiyle açılmış bir davanın söz konusu
olduğu görülmekle, 5521 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 49).
25. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 25/11/2005
tarihidir.
26. Sürenin bitiş tarihi ise,
yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti
açısından sürenin bitiş tarihinin, Yargıtay
10. Hukuk Dairesinin onama kararını verdiği tarih olan 19/11/2013 tarihi olduğu
anlaşılmaktadır.
27. Makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, gerek bireylerin ekonomik geleceği gerek
çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş uyuşmazlıklarının
ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi
gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı koruyucu
niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin
dışında sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması sistemi ihdas
ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı,
basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/772,
7/11/2013, § 59).
28. 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri
yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da
uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü
yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir
incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek
dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772,
7/11/2013, § 64-65).
29. Başvuruya konu yargılama
süreci incelendiğinde, söz konusu yargılama sürecinde celse aralarının uzun
tutulduğu ve ilk temyiz aşamasında dosyanın Yargıtay önünde uzun süre
beklediği, sonuç olarak yargılamanın, iş ilişkisinden doğan uyuşmazlıkların
niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati
dikkate alındığında makul görülemeyecek derecede uzun bir süre olan yedi yıl on
bir aylık süre sonunda tamamlandığı anlaşılmaktadır.
30. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde
görüldüğü anlaşılmakla, 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama
faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren
6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 5521
sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30.
maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya
koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 17).
31. 5521 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (B. No: 2013/3442, 20/3/2014, §§ 33-55).
32. Başvuruya konu davada yer
alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin
niteliği çerçevesinde davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu
yedi yıl on bir aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
33. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. İşçi Alacaklarına İlişkin Dava Yönünden
34. Başvurucu, işçi
alacaklarının tahsili istemiyle 30/4/2004 tarihinde açtığı davanın makul sürede
tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
35. İşçi alacaklarının tahsiline
ilişkin söz konusu yargılamanın, iş hukukundan doğan uyuşmazlıklara uygulanan
özel bir yargılama sisteminin benimsendiği iş mahkemelerinde görüldüğü
anlaşılmakta olup, 30/4/2004 tarihinde ikame edilip, 11/7/2014 tarihinde sona
eren söz konusu yargılama sürecinin makul sürede sonuçlanmadığı yönündeki
iddiaların iş mahkemelerindeki yargılama usulü dikkate alınarak, adil
yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır (bkz. §§
22-28).
36. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, tek dereceli olarak görülen söz konusu yargılama
sürecinde yedi yıla yakın bir süre tespit davasının kesinleşmesinin beklendiği,
sonuç olarak yargılamanın, iş ilişkisinden doğan uyuşmazlıkların niteliği,
başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate
alındığında makul görülemeyecek derecede uzun bir süre olan on yıl iki ayda
tamamlandığı anlaşılmaktadır.
37. 5521 sayılı Kanun ve 6100
sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki
yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle
yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara
alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2013/4701, 23/1/2014, §§ 35-51).
38. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, başvuruya konu iş hukukuna dayalı alacak davası; hizmet tespiti
davasının bekletici mesele yapılması dışında, hukuki meselenin çözümündeki
güçlük, maddi olayların niteliği, delillerin toplanmasında karşılaşılan
engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan
uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli
haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli
ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Hizmet tespiti davalarının işçilik
alacaklarına ilişkin davalarda bekletici mesele yapılabileceği düşünülebilirse
de uyuşmazlığı makul sürede sonuçlandırmak yargının ve nihai olarak Devletin
yükümlülüğünde olup, bu hususta başvurucuya atfedilecek bir kusur
bulunmamaktadır. Anılan davanın başvurucu açısından taşıdığı değer ve
başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında, somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve on yıl iki
aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır
39. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
40. Başvurucu, yargılamaların
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 100.000,00
TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini
talep etmiştir.
41. 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
42. Başvurucunun tarafı olduğu
hizmet tespitine ilişkin olan ve yedi yıl on bir ayda tamamlanan yargılama
süreci nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya
net 5.350,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
43. Başvurucunun tarafı olduğu
işçi alacağı davasına ilişkin on yıl iki ayda tamamlanan yargılama süresi
nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net
10.600,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
44. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
45. Başvurucu yapılan ve
dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet
ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
3. Başvurucuya, hizmet tespitine ilişkin dava
yönünden net 5.350,00 TL, işçi alacaklarının tahsiline ilişkin dava yönünden
net 10.600,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin
diğer taleplerinin REDDİNE,
B. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
C. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
22/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.