TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERCAN DİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/94)
|
|
Karar Tarihi: 8/6/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 13/10/2016-29856
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Bahadır
YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Ercan DİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Halil
ÖZTÜRK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, vazife malullüğü aylığı bağlanması talebinin reddine
ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
(AYİM) tarafından benzer davalardan farklı kararlar verilmesi nedeniyle eşitlik
ilkesinin ve adil yargılama hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 24/10/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 18/1/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 17/2/2016 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, askerlik vazifesini yapmak üzere 26/2/2010
tarihinde birliğine katılmıştır.
8. Başvurucu 4/3/2010 tarihinde
ÇBR menüskopati şüphesiyle Isparta Asker
Hastanesine sevk edilmiş, yapılan muayene sonucunda sağ akut diz ACL rüptürü ön
tanısıyla MR tetkiki için Isparta Devlet Hastanesine sevkedilmiştir.
9. Başvurucunun 11/3/2010 tarihinde yapılan muayenesinde
dizindeki ödemin çözülmesinin beklenmesi için kendisine yedi gün istirahat
verilmiştir.
10. Başvurucu 7/4/2010 tarihinde Derince Asker Hastanesine başvurmuş,
ön çapraz bağ rüptürü
tanısı ile Gölcük Asker Hastanesine sevk edilmiş, burada sağ diz ön
çapraz bağ ameliyatı yapılarak kendisine üç ay hava değişimi verilmiştir.
11. Bundan sonra Kütahya ve Gölcük Asker Hastaneleri ile GATA
Komutanlığı TSK Rehabilitasyon Merkezinde başvurucunun tedavisine devam
edilmiştir.
12. Başvurucu hakkında, tedavi sürecinin sonunda GATA Asker
Hastanesi Sağlık Kurulunun 9/2/2011 tarihli raporu ile sağdiz patella
femoral eklem çıkığı ve sağ diz eklem kısıtlılığı teşhisi
ile ''B/58 F-2 askerliğe elverişli
değildir.'' kararı verilmiştir.
13. Başvurucu 9/5/2011 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna
başvurarak kendisine vazife malullüğü aylığı bağlanmasını talep etmiş ancak
başvurusu, maluliyetinin neden ve ne tesiriyle meydana geldiğine ilişkin
herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
14. Başvurucunun ret işleminin iptali istemiyle açtığı davada
AYİM Üçüncü Dairesi 6/12/2012 tarihli ve E.2012/1139, K.2012/2404 sayılı
kararında, dava konusu işlemde belirtilen gerekçeyle davanın reddine karar
vermiştir.
15. Başvurucu 14/1/2013 tarihli dilekçesi ile kararın
düzeltilmesini istemiş, 25/3/2013 tarihli dilekçesinin ekinde koşu yaparken
dizinin dönmesi sonucu hastaneye sevk edildiğine ilişkin Eğitim Doktrin
Komutanlığınca verilen 14/3/2013 tarihli yazıyı ve 29/1/2013 tarihli
dilekçesinin ekinde de olaya ilişkintanık beyanlarını
AYİM Üçüncü Dairesine ibraz etmiştir.
16. AYİM Üçüncü Dairesi 4/4/2013 tarihli kararıyla başvurucunun
ibraz ettiği belgelerin davanın esasını etkileyebilecek nitelikte olduğundan
bahisle karar düzeltme istemini kabul ederek usule ilişkinişlemlerin
tamamlanmasına karar vermiştir.
17. AYİM Üçüncü Dairesi 4/4/2013 tarihli ara kararıyla,
davacının koşu yaparken dizinin döndüğüne dair bilginin nereden ve nasıl temin
edildiğine dair bilginin ve buna ilişkin varsa kaydın gönderilmesini istemiş;
Eğitim Doktrin Komutanlığının 24/6/213 tarihli dilekçesi ile bilgi edinme
başvurusu üzerine düzenlenen belgede yer alan bilginin ilgilinin kendi beyanı
ve birlikte eğitim gördüğü erlerin ifadesi doğrultusunda verildiği, olayın ne
şekilde ve nasıl meydana geldiğine ilişkin bilgi, belge, tutanak veya kaydın
bulunmadığı bildirilmiştir.
18. AYİM Üçüncü Dairesi 11/7/2013 tarihli ara kararıyla 58'inci
Piyade Eğitim Alay Komutanlığından başvurucunun koşu sırasında düştüğü yönünde
ifade veren üç erinKomutanlıkta askerlik yapıp
yapmadıkları ile askerlik hizmeti yapmış iseler başvurucu ve bu kişilerin hangi
bölük veya bölüklerde askerlik hizmetini yaptıklarının bildirilmesini istemiş,
ifade verenlerin başvurucu ile aynı dönemde ve aynı komutanlıkta askerlik
hizmeti yaptığı Komutanlıkça bildirilmiştir.
19. AYİM Üçüncü Dairesi 18/9/2013 tarihli ara kararıyla Gülhane
Askerî Tıp Akademisi Hastanesinden, başvurucunun askerliğe elverişsiz hâle
gelmesine neden olan rahatsızlığının sağ diz ön çapraz bağ ameliyatı ile
ilgisinin veya bu rahatsızlığının devamı olup olmadığı ile sakatlığın koşu
sırasında istem dışı dizin ters dönmesine bağlı olarak meydana gelmesinin
mümkün olup olmadığı hususlarına ilişkin sağlık kurulu raporunun
gönderilmesini; 58'inci Piyade Eğitim Alay Komutanlığından ise ifade
sahiplerinin ve başvurucunun 3-4 Mart 2010 tarihi itibarıyla hangi birlikte
görevli oldukları ile aynı tarihlerde koşu eğitimi yaptırılıp yaptırılmadığının
veya bu koşunun yaptırılmasının mümkün olup olmadığının bildirilmesini
istemiştir.
20. Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığı Askerî Tıp
Fakültesi ve Eğitim Hastanesi Baştabipliğince düzenlenen 6/11/2013 tarihli ek
raporda başvurucunun askerliğe elverişsiz olmasının nedeninin geçirdiği sağ diz ön çapraz bağ lezyonu olduğu, bu
durumun maruz kalınan diz travmasına bağlı olarak gelişebileceği kanaatine
varıldığı belirtilmiştir.
21.Komutanlıkça da başvurucu ile ifade sahibi erlerin aynı
bölükte askerlik hizmeti yaptıkları belirtilmiş, diğer yandan 3-4 Mart 2010
tarihinde koşu eğitimi yaptırılıp yaptırılmadığı tespit edilememiş ise de
sağlık muayenesinde "Koşu yapar."
kararı alan erlere eğitim maksatlı koşular yaptırıldığı, benzer bir çalışmanın
yapılmış olabileceği yönünde cevap verilmiştir.
22. AYİM Üçüncü Dairesi 28/11/2013 tarihli ve E.2013/431,
K.2013/1446 sayılı kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Karar gerekçesi
şöyledir:
"AYİM 3’üncü Dairesinin 04.04.2013 tarih
ve Gensek No:2013/137, Esas No:2013/431 sayılı kararı ile davacının 03.03.2010
tarihinde 3 km. koşu yaparken dizinin döndüğüne dair bilginin nereden ve nasıl
temin edildiğinin bildirilmesi ve olayın bu şekilde meydana geldiğine dair bir
kayıt varsa gönderilmesi istenilmiş, K.K. Eğitim ve Doktrin Komutanlığının
24.06.2013 tarihli yazısı ile davacının 3 km. koşu sırasında dizinin döndüğüne
dair bilginin ilgilinin birlikte eğitim gördüğü acemi erlerin ifadeleri
doğrultusunda yazıldığı, bunun haricinde olayın nasıl meydana geldiğini
gösterir bir tutanak, herhangi bir kayıt tespit edilmediği bildirilmiştir.
AYİM 3’üncü Dairesinin 18.09.2013 tarihli ara
kararı üzerine 58‘inci P.Eğt.A.K.lığının
08.11.2013 tarihli yazısı ile acemi birliğinde beden eğitimi ve spor yönergesi
gereği erlere temel beden eğitimi konularının verildiği ve 3000 m. koşunun da
bu kapsamda olduğu, ancak 03.04.2010 târihinde 3000
m. koşu yaptırılıp yaptırılmadığının tespit edilemediği bildirilmiştir.
GATÂ Asker Hastanesinin 06.11.2013 tarihli ek
raporunda davacının rahatsızlığının sağ ön çapraz bağ lezyonu olduğu, bu
rahatsızlığın diz travmasına bağlı olarak gelişebileceği belirtilmiştir.
...
Dava konusu uyuşmazlığın maluliyetin vazifenin
sebep ve tesiri ile oluşup oluşmadığı noktasında odaklandığı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar davacı askerlik vazifesini
yaparken düz koşu sırasında dizinin ters dönmesi sonucu sakatlandığını beyan
etmiş ve davacının spor esnasında dizinin döndüğü beyanlarına atıfta
bulunularak davacının bu beyanı davacı hakkında düzenlenen raporlara
geçirilmiş, yine davacı tarafından kararın düzeltilmesi aşamasında yaralanmanın
3000 m. koşu esnasında meydana geldiğine dair Eğitim ve Doktrin Komutanlığının
14.03.2013 tarihli yazısı ve yukarıda sözü edilen tanık beyanları ibraz edilmiş
ise de;
Davacının iddia ettiği gibi 04.03.2010
tarihinde davacının koşu sırasında dizinden sakatlandığına dair 04.03.2010
tarihinde ilk muayenesinin yapıldığı revir kaydında herhangi bir bilgi yer
almamaktadır. 58’inci P.Er Eğt. Tug. K.lığının 06.10.2011
tarih ve PER:9640-626-11/Er İşl. sayılı yazısı ile de davacının iddia ettiği
gibi bir olay meydana geldiğine ilişkin olarak herhangi bir bilgi ve belge
bulunmadığı bildirilmiştir.
Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin
Komutanlığının 24.06.2013 tarihli yazısında 14.03.2013 tarihli yazılarındaki
davacının 03.03.2010 tarihindeki 3000 m. koşu
sırasında yaralandığına dair ibarelerin davacının müracaatında eklediği tanık
beyanlarına dayanılarak yazıldığı, bunun dışında başka bir bilgi ve belge
bulunmadığı belirtilmiştir. Davacının ibraz ettiği tanık beyanları
incelendiğinde, tanıkların farklı yerlerde ifade verdikleri, ifadelerinin hemen
hemen aynı cümlelerle yazıldığı dikkate alındığında tanık ifadelerinin de ciddi
ve inandırıcı olmadığı değerlendirilmiştir.
Tüm bu açıklamalar birlikte
değerlendirildiğinde davacının soyut iddiası dışında, davacının beyanlarını
destekler nitelikte davacının malûliyetinin askerlik hizmetinin sebep ve tesiri
ile meydana geldiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmaması
sebebiyle maluliyetin oluşumunda askerlik hizmetinin sebep ve tesirinin
bulunmadığı, vazife malûllüğü aylığı bağlanabilmesi
için 5434 sayılı Kanunun öngördüğü koşulların davacı yönünden oluşmadığı,
davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka aykırılık olmadığı sonuç ve vicdani
kanaatine varılmıştır."
23.Karar, başvurucuya 25/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
24.Başvurucu 3/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
25. Başvurucu tarafından aynı olay sonucu sakat kaldığından bahisle
uğradığını ileri sürdüğü maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle açılan
davada AYİM İkinci Dairesi 18/12/2013 tarihli ve E.2012/821, K.2013/1547 sayılı
kararıyla başvurucuya 75.000 TL maddi ve 15.000 TL manevi tazminat ödenmesine
karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Davacının yaralanmasının, Asliye Hukuk
Mahkemesinde açılan dava esnasında Milli Savunma Bakanlığınca savunma
kapsamında talep edilmesi üzerine gönderilen Antalya 3'üncü Piyade Eğitim Tugay
Komutanlığının 30.01.2012 tarihli yazısında belirtilen, davacının Burdur58‘inci
P.Eğt.A.K.lığında askerlik görevini ifa ettiği
sırada, 04.03.2010 tarihinde acemi birliğinde düz koşu yaparken dizinin dönmesi
sonucu ambulans ile eğitim gördüğü Binbaşı Maruf Kışlası içerisindeki Birinci
Basamak Muayene Merkezine sevk edilerek hakkında bir gün yatak istirahatinin
uygun görüldüğü, müteakiben Isparta Asker Hastanesine sevk edildiğine ilişkin
kayıt, tedavi sürecinin bu tarihten sonra devam etmesi ve dosyadaki diğer
belgeler dikkate alınarak, 04.03.2010 tarihinde eğitim maksatlı olarak yapılan
düz koşu esnasında meydana geldiği kanaatine varılmıştır.
Söz konusu idareye atfı kabil kusur
bulunmamakla birlikte, zararlı sonuç ile hizmet arasında illiyet bağı
bulunduğundan, zararın davacı üzerinde bırakılmayarak topluma yayılması
hakkaniyet gereği olduğundan, meydana gelen zararın, olayın düz koşu esnasında
meydana gelmesi, olayın oluş biçimi dikkate alınarak rahatsızlığın meydana
gelmesinde, davacının bünyesel durumu da dikkate alınarak, davalı idarece
kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince karşılanması gerektiği sonucuna
ulaşılmıştır."
26. Karar, başvurucuya 6/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiş, karara
karşı karar düzeltme kanun yoluna başvurulmamıştır.
27. Başvurucu, vazife malulü sayılması istemiyle açtığı davada
verilen karara karşı 19/3/2014 tarihli dilekçesi ileyargılamanın
yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
28. AYİM Üçüncü Dairesi 3/4/2016 tarihli ve E.2015/755,
K.2016/326 sayılı kararıyla yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar
vermiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
"Her ne kadar davacı daha önce dosyada
yazılı beyanları bulunan tanıklara ilaveten Mücahit isimli bölük çavuşunun da
tanık olarak dinlenmesini talep etmiş ise de;
tanıkların yazılı beyanları 28.11.2013 tarih ve 2013/431-1446 E.K. sayılı
kararında tartışılmış ve değerlendirilmiştir. İdari yargıda yazılılık ilkesi
esas olup, Mahkeme huzurunda tanık dinlenmesine ilişkin bir usul hükmü
bulunmamaktadır.
Davacının AYİM 2’nci Dairesinde davacı
hakkında görülen maddi ve manevi tazminat istemli 2012/821 E., 2013/1547 Karar
sayılı dava dosyası getirtilerek incelenmiş, dosyada Piyade Alb. Ü. S.
tarafından imzalanmış 15.02.2012 tarihli yazıda “1. ... Ercan DİN’in birliğimizdeki acemi eğitimi döneminde 03 Mart 2010
tarihinde düz koşu esnasında dizinin dönmesi sonucu ambulans ile Alay
Komutanlığı Birinci Basamak Muayene Merkezine, müteakiben hastane servisi ile
Isparta Asker Hastanesine sevk edilmiştir. 2. Söz konusu olay, ilk kaza raporu
düzenlemeyi gerektirmediği için olay tespit tutanağı, ilk kaza raporu,
ayrıntılı kaza raporu hazırlanmamıştır." ibarelerine yer verildiği
görülmüş, yapılan araştırmada söz konusu yazıda imzası olan P.Alb.
Ü. S.'ın olay tarihinde Burdur 58’inci P.A.K.lığında görevli olmadığı
olaydan yaklaşık iki yıl sonra 16 Ocak 2012-01 Temmuz 2014 tarihleri arasında
söz konusu birlikte görev yaptığı K.K.K.lığının 23
Kasım 2015 tarihli yazısından anlaşılmıştır.
Davacı tarafından olaya ilişkin tutanağın
Mehmetçik Vakfında bulunduğunun belirtildiği dikkate alınarak söz konusu
tutanak Mehmetçik Vakfından istenmiş, TSK Mehmetçik Vakfının 12.11.2015 tarihli
yazısı ekinde P.Ütğm. S. B. tarafından imzalanmış,
“OLAYIN KISACA CEREYAN TARZI” başlıklı fotokopi tutanak gönderilmiştir. Söz
konusu tutanakta “03 Mart 2010 tarihinde temel beden eğitimi saatinde bulunduğu
takım içerisinde ısınma koşusu yaparken dizinin dönmesi sonucunda
rahatsızlığını beyan etmiştir. Akabinde eğitim alanına ambulans çağrılarak
revire sevk edilmiştir. ...” ibarelerine yer verildiği görülmüştür.
Yapılan araştırmada S. B.’ın
03 Mart 2010 tarihi itibariyle 58’inci P.A.K.lığında Tk.K. olduğunu, ancak davacının takımında değil aynı
bölükte farklı takımda görevli olduğunu, bahsedilen olaya şahit olmadığını, P.Er Ercan DİN’i hiç görmediğini,
olayı 2013 yılında BİMER veya Mehmetçik Vakfından gelen yazı üzerine
öğrendiğini, bunun üzerine araştırma yapıp vizite defterini kontrol edip
tutanak tanzim ettiğini beyan ettiği, Tuzla Piyade Okul Komutanlığının
10.02.2016 tarihli yazısından anlaşılmıştır.
Tüm bu açıklamalar birlikte
değerlendirildiğinde, davacının ileri sürdüğü hususların 1602 sayılı Kanunun
64’üncü maddesi kapsamında yeni delil olmadığı ve yargılamanın yenilenmesini
gerektirecek nitelik taşımadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır."
B. İlgili Hukuk
29. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu'nun geçici 18. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
'' İlgili kanunlarında düzenleme yapılıncaya
kadar;
a) 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunun 56 ncı maddesinin birinci fıkrasında belirtilenlerden bu
Kanunla yürürlükten kaldırılan maddeleri dahil 5434 sayılı Kanuna göre vazife
veya harp malûlü sayılması gerekenlerin ve Türk Silâhlı
Kuvvetleri tarafından görevlendirildiği tarihte uzun vadeli sigorta kollarına
tabi olarak çalışmayanlardan bu Kanunla yürürlükten kaldırılan maddeleri dahil
5434 sayılı Kanuna göre harp malûlü sayılması gerekenlerin kendileri ile
bunların dul ve yetimlerine bağlanacak aylıklar hakkında bu Kanunun yürürlük
tarihinden önceki hükümlerin uygulanmasına devam olunur.''
30. 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu'nun mülga 44. maddesinde malullük şu şekilde tanımlanmıştır:
''Her ne sebep ve suretle olursa olsun
vücutlarında hasıl olan arızalar veya düçar oldukları
tedavisi imkansız hastalıklar yüzünden vazifelerini yapamıyacak duruma giren iştirakçilere (malul) denir ve
haklarında bu kanunun malullüğe ait hükümleri uygulanır.''
31. 5434 sayılı Kanun'un mülga 45. maddesinde vazife malullüğü
ve vazife malulü şu şekilde tanımlanmıştır:
''44 üncü maddede yazılı malullük; a)
İştirakçilerin vazifelerini yaptıkları sırada vazifelerinden doğmuş olursa; b)
Vazifeleri dışında kurumların verdiği her hangi bir kuruma ait başka işleri
yaparken, bu işlerden doğmuş olursa; c) Kurumların menfaatini korumak maksadiyle bir iş yaparken o işten doğmuş olursa (Maksadın
ilgili kurumlarca kabul edilmesi şartıyla); ç) Fabrika, atelye
ve benzeri işyerlerinde, işe başlamadan evvel iş sırasında veya işi bitirdikten
sonra, o işyerinde husule gelen ve yine o işyerinin mahiyetinden veya çalışma
konusundan ileri gelen kazadan doğmuş olursa; buna (Vazife malullüğü) ve
bunlara uğrıyanlara da (Vazife malulü) denir.''
32. 5434 sayılı Kanun'un 56. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
''Muvazzaf, yedek ve gönüllü erlerin silah
altında bulundukları esnada veya celp ve terhislerinde (serbest sevkler dahil)
sevkleri sırasında, Yedek Subay okulu öğrencilerinin gerek okulda, gerek
okuldan evvelki hazırlık kıtasında vazife malulü olmaları halinde, kendilerine,
öğrenim durumlarına göre, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı maddesinde tespit edilen giriş derece ve kademe
tutarlarının, daha önce Devlet Memuriyetinde bulunmuş olanlardan kazanılmış hak
aylıkları veya emekli keseneğine esas aylıkları, sözü edilen giriş derece ve
kademe tutarının üzerinde olanlara bu aylıkları emeklilik gösterge tablosunda
karşılığı olan derece ve kademe tutarının,%70'i üzerinden aylık bağlanır.''
33. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askerî Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu'nun 26. maddesi şöyledir:
"Daireler Kurulu asker kişilerle ilgili
aşağıda yazılı uyuşmazlıklara ve davalara bakar.
a) Birden fazla dairenin görevine taallük eden davalar;
b) Askeri Yüksek İdare Mahkemasinin
daireleri arasında çıkan görev ve yetki uyuşmazlıkları;
c) Bakanlar Kurulu kararlarına karşı açılan
davalar;
d) Danıştay'dan alınan düşünceler üzerine
uygulanan eylem ve işlemler hakkında açılan davalar;
e) Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanının
veya Başsavcının yahut dairelerin prensibe taallük
eden hususlarda Daireler Kurulunda görüşülmesini uygun gördükleri davalar,
(e) bendinde yazılı olan yetkinin Başkan
tarafından kullanılması, davanın açılması sırasında; Başsavcı tarafından
kullanılması, esas hakkında düşünce verilmeden önce olur.
Bu yetkinin Başsavcı tarafından kullanılması
halinde, dava dosyası ilgili dairece ayrıca bir karar verilmesine mahal
kalmaksızın Daireler Kuruluna tevdi olunur."
34. 1602 sayılı Kanun'un 64. maddesi şöyledir:
"Daireler ile Daireler Kurulundan verilen
kararlar hakkında, aşağıda yazılı sebepler dolayısıyle
yargılamanın iadesi istenebilir.
a) Zorlayıcı sebepler dolayısiyle
veya lehine karar verilen tarafın eyleminden doğan bir sebeple elde edilemeyen
bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması;
b) Karara esas olarak alınan belgenin
sahteliğine hükmedilmiş veya sahte olduğu, mahkeme veya resmi bir makam
huzurunda ikrar olunmuş veya sahtelik hakkındaki hüküm karardan evvel verilmiş
olup da yargılamanın iadesini isteyen kimsenin, karar zamanında bundan haberi
bulunmamış olması;
c) Karara esas olarak alınan bir ilam hükmünün
kesin hüküm halini alan bir kararla bozularak ortadan kalkması;
d) Bilirkişinin kasıtla gerçeğe aykırı beyan
ve ihbarda bulunduğunun, hükümle tahakkuk etmesi;
e) Lehine karar verilen tarafın, karara etkisi
olan bir hile kullanmış olması;
f) Vekil veya kanuni temsilci olmayan kimseler
huzuru ile davanın görülüp karara bağlanmış bulunması;
g) Çekilmeye mecbur olan Başkan veya üyenin
katılması ile karar verilmiş olması;
h) Tarafları ve sebebi aynı olan bir dava hakkında
verilen karara aykırı yeni bir karar verilmesine sebep olabilecek bir madde
yokken, aynı Daire veya diğer Daireler yahut Daireler Kurulu tarafından evvelki
ilamın hükmüne aykırı bir karar verilmiş bulunması.
ı) Kararın, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri
Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin
ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması.
Birinci fıkranın (ı) bendi kapsamına giren
kararlar hakkında yargılamanın iadesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının
kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 8/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A.Başvurucunun İddiaları
36. Başvurucu; askerliğini yapmakta iken spor faaliyeti
sırasında düşerek sakatlandığını, dosyadaki bilgi ve belgeler, alınan raporlar
ile tanık ifadelerinin bunu teyit ettiğini, hâl böyle iken kendisine vazife
malullüğü aylığı bağlanması talebinin reddine ilişkin idari işlem ile buna
karşı açtığı davanın reddedildiğini, gerekçede sakat kalmasına neden olan
olayın belgelendirilmediğinin ifade edilmesine karşın benzer olayda AYİM'in belge şartı aramadığını belirterek eşitlik
ilkesinin ve adil yargılama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve vazife
malulü kabul edilerek idareye yapılan başvuru tarihinden itibaren işletilecek
yasal faiziyle birlikte aylık bağlanması talebinde bulunmuştur.
37. Diğer yandan başvurucu, AYİM İkinci Dairesinin tazminata
ilişkin verdiği karar üzerine Anayasa Mahkemesine sunduğu dilekçede yargı
kararları arasında birliğin sağlanması ve idareye güven anlamında kararın
dikkate alınmasını istemiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Buna göre başvurucunun vazife malulü aylığı
bağlanmaması işleminin iptali istemiyle açtığı davanın reddedilmesi ve hukuk
kurallarının uygulanmasıyla bağlantılı olarak eşitlik ilkesi ile adil
yargılanma hakkının ihlali iddialarının özü, AYİM Dairelerinin aynı olay
nedeniyle açılan davalarda farklı kararlar vermesine ilişkin olduğu anlaşılmış
ve başvuru, yargılamanın adil olmadığı iddiası kapsamında değerlendirilmiştir.
39. Anayasa’nın 148. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
40. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve
sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
41. Bununla birlikte başvurucunun şikâyetleri, AYİM tarafından
delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet
olmadığından ya da yargılamanın sonucundan ziyade özü itibarıyla AYİM
Dairelerinin aynı olaydan kaynaklanan davalarda farklı sonuçlara ulaşması ile
ilgilidir. Bu sebeple AYİM kararlarındaki farklılaşmanın adil yargılanma
hakkını zedeleyip zedelemediğinin incelenmesi gerekmektedir.
42. Dolayısıyla başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi diğer kabul
edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle başvuru
hakkında kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
43. Başvurucu, aynı olay nedeniyle açılan tam yargı davasında
dizinden sakatlanması olayının koşu eğitimi sırasında meydana geldiğinin kabul
edilmesine karşın vazife malullüğü aylığı bağlanmaması işleminin iptali
istemiyle açılan davada, soyut iddialar dışında maluliyetin askerlik hizmetinin
sebep ve tesiri ile meydana geldiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin
bulunmadığı, vazife malullüğü aylığı bağlanabilmesi için 5434 sayılı Kanun'un
öngördüğü koşulların oluşmadığı gerekçesiyle reddedilmesinin adil yargılanma
hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
44. Anayasa'nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
45. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı
organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak
da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) metni ile Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut
görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen
adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir
(Güher Ergun ve diğerleri, B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 38).
46. Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk
güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010 ve
E.2012/50, K.2012/128, 20/9/2012). AİHM de benzer biçimde, adil yargılanma
hakkının hukuk devletinin Sözleşmeci devletlerin ortak mirası olduğunu belirten
Sözleşme’nin ön sözüyle birlikte yorumlanması gerektiğini belirtmektedir. Hukuk
devletinin asli unsurları arasında yer alan hukuki belirlilik veya güvenlik
ilkesi ise hukuki durumlarda belirli bir istikrarı temin etmekte ve kamunun
mahkemelere güvenine katkıda bulunmaktadır. Birbiriyle uyuşmayan mahkeme
kararlarının sürüp gitmesi, yargı sistemine güveni azaltarak yargısal bir
belirsizliğe yol açabilir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye [BD], B.
No: 13279/05, 20/10/2011, § 57).
47. Bununla birlikte farklı kararların aynı mahkemeden çıkmış
olması, tek başına adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmeyecektir
(Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Pinto/Portekiz, B. No: 39005/04, 20/5/2008, § 41; Tudor Tudor/Romanya,
B. No: 21911/03, 24/3/2009, § 29; Remuszko/Polonya,
B. No: 1562/10, 16/7/2013, § 92).
48. Diğer yandan bireylerin makul güvenlerinin korunması ve
hukuki güvenlik ilkesi, içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak
bahşetmemektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Unédic/Fransa, B. No: 20153/04, 18/12/2008, § 74; Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye,
§ 58). Mahkemelerin yorumlarında dinamik bir yaklaşımın sürdürülememesi reform
ya da gelişimi engelleyeceğinden kararlardaki değişim, adaletin iyi bir şekilde
gerçekleştirilmesine aykırılık teşkil etmez (Benzer yöndeki AİHM kararı için
bkz. Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B.
No: 36815/03, 14/1/2010, § 38).
49. Mahkeme içtihatlarındaki değişme yargı organlarının takdir
yetkisi kapsamında kalmakta olup böyle bir değişiklik özü itibarıyla önceki
çözümün tatminkâr bulunmaması anlamına gelir (Benzer yöndeki AİHM kararı için
bkz. S.S.Balıklıçeşme Beldesi Tarım Kalkınma Kooperatifi ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 3573/05…, 17293/05, 30/11/2010, § 28).
Ancak aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm kurulması
hâlinde mahkemelerce bu farklılaşmaya ilişkin makul bir açıklama getirilmesi
gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stoilkovska/Makedonya Eski Yugoslav
Cumhuriyeti, B. No: 29784/07, 18/7/2013, § 49).
50. Yüksek mahkemelerin oynaması gereken rol tam da yargı
kararlarında doğabilecek içtihat farklılıklarına bir çözüm getirmektir. Bununla
birlikte yeni kabul edilmiş bir yasanın yorumlanmasında olduğu gibi bazı
hâllerde içtihadın müstakar hâle gelmesinin belirli bir zamana ihtiyaç duyacağı
açıktır (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Zielinski and Pradal and Gonzalez
ve diğerleri/Fransa [BD], B. No: 24846/94…, 34173/96, 28/10/1999, §
59; Schwarzkopf ve Taussik/Çek Cumhuriyeti
(k.k.), B. No: 42162/02, 2/12/2008).
51. İhtilaf konusu davalardaki uyuşmazlıkların veya olayların
birbirinden farklılık göstermesi, iki karardaki farklılaşan değerlendirmeleri
haklı gösterir ve aynı konuda verilmiş çelişen hükümlerden bahsedilemez (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Erol
Uçar/Türkiye (k.k.), B. No: 12960/05, 29/9/2009).
52. Yüksek mahkemelerin ya da nihai merci olarak bir uyuşmazlığı
çözüme bağlayan mahkemelerin aynı konuya ilişkin kararlarında davaların
içeriğinden kaynaklanmayan farklı kabullerin bulunması hâlinde ise hareket
noktası, derece mahkemelerinin değerlendirme veya yorumlarından hangisinin
doğru olduğunun ve tercih edilmesi gerektiğinin tespit edilmesi olmayacaktır
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stefanica ve diğerleri/Romanya, B. No: 38155/02, 2/11/2010, § 34).
53. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, kararlarda yaşanan
değişimin hukuki bir belirsizliğe yol açıp açmadığına ve başvurucu bakımından
öngörülebilir olup olmadığına yönelik bir inceleme yapabilir (Türkan Bal, B. No: 2013/6932, 6/1/2015, § 58).
54.Başvurucunun, vazife malullüğü aylığı bağlanmaması işleminin
iptali talebiyle AYİM Üçüncü Dairesinde açtığı davada anılan Daire; başvrucunun dizinde meydana gelen sakatlığın koşu eğitimi
sırasında meydana gelip gelmediği, koşu eğitimi sırasında meydana geldiği
yönünde ifadesi bulunanların başvurucu ile aynı zamanda aynı bölükte görev
yapıp yapmadığı ve koşu eğitimi sırasında düşmenin böyle bir rahatsızlığa
sebebiyet verip vermeyeceği hakkında görev yapılan komutanlıktan bilgi ve
belgeler istemiş; Gülhane Askerî Tıp Akademisinden Sağlık Kurulu raporu almış,
gelen bilgi ve belgelere göre de uyuşmazlığın çözümünün maluliyetin vazifenin
sebep ve tesiri ile oluşup oluşmadığı noktasında odaklandığını belirterek
"... [D]avacının
soyut iddiası dışında, davacının beyanlarını destekler nitelikte davacının malûliyetinin
askerlik hizmetinin sebep ve tesiri ile meydana geldiğine ilişkin herhangi bir
bilgi ve belgenin bulunmaması sebebiyle maluliyetin oluşumunda askerlik
hizmetinin sebep ve tesirinin bulunmadığı, vazife malûllüğü
aylığı bağlanabilmesi için 5434 sayılı Kanunun öngördüğü koşulların davacı
yönünden oluşmadığı, davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka aykırılık
olmadığı sonuç ve vicdani kanaatine varılmıştır." gerekçesiyle
davanın reddine karar vermiştir.
55. Diğer taraftan başvurucunun koşu eğitimi sırasında düşmesi
sonucu dizinde meydana gelen rahatsızlıktan dolayı uğradığını ileri sürdüğü
maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle açtığı davada AYİM İkinci Dairesi,
Antalya 3'üncü Piyade Eğitim Tugay Komutanlığının 30/1/2012 tarihli yazısında başvurucunun
Burdur58'inci P.Eğt.A.K.lığında askerlik görevini ifa
ettiği sırada 4/3/2010 tarihinde acemi birliğinde düz koşu yaparken dizinin
dönmesi sonucu eğitim gördüğü Binbaşı Maruf Kışlası içindeki Birinci Basamak
Muayene Merkezine ambulans ile sevk edilerek hakkında bir gün yatak
istirahatinin uygun görülmesi, müteakiben Isparta Asker Hastanesine sevk
edildiğine ilişkin kayıt ve tedavi sürecinin bu tarihten sonra devam etmesi ile
dosyadaki diğer belgeleri dikkate alarak başvurucunun sakatlığının 4/3/2010
tarihinde eğitim maksatlı olarak yapılan düz koşu esnasında gerçekleştiği
kanaatine ulaşmış; olayda idareye atfı kabil kusur bulunmamakla birlikte
zararlı sonuç ile hizmet arasında illiyet bağı bulunduğundan ve zararın davacı
üzerinde bırakılmayarak topluma yayılması hakkaniyet gereği olduğundan kusursuz
sorumluluk ilkesi gereğince başvurucuya maddi ve manevi tazminat ödenmesine
karar vermiştir.
56. Bu duruma göre vazife malullüğü aylığı bağlanmaması
işleminin iptali için açılan davada AYİM Üçüncü Dairesi, başvurucunun dizinden
sakatlanmasına ilişkin olayın eğitim koşusu sırasında meydana gelmediği
sonucuna varmak suretiyle davanın reddine karar vermiş iken aynı olay nedeniyle
başvurucunun uğradığı maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle açılan davada
AYİM İkinci Dairesi, başvurucunun dizinden sakatlanmasına ilişkin olayın eğitim
koşusu sırasında meydana geldiği gerekçesiyle başvurucuya tazminat ödenmesine
karar vermiştir.
57. Başvurucu tarafından AYİM İkinci Dairesinin kararı üzerine
AYİM Üçüncü Dairesinden yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulmuş ise de
anılan Daire olayın meydana gelmesine ilişkin sunulan tutanaklarda imzası
bulunan görevlilerin olay esnasında başvurucunun yanında olmadıkları veya daha
sonra ilgili komutanlıkta göreve başladıklarıgerekçeleriyle
yargılamanın yenilenmesi talebini kabul etmemiştir.
58. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde başvurucu tarafından hak
ihlaline neden olduğu ileri sürülen AYİM Üçüncü Dairesi kararında başvurucunun
dizinde meydana gelen rahatsızlığın koşu eğitimi sırasında meydana gelmediği
gerekçesiyle dava reddedilmiş ise de başvurucu tarafından açılan tam yargı
davasında, AYİM İkinci Dairesince başvurucunundizinde
meydana gelen rahatsızlığın koşu eğitimi sırasında meydana geldiği gerekçesine
yer verilmiş olması karşısında her iki karar arasında farklılık olduğu
görülmektedir.
59. Yargısal kararlardaki değişiklikler, hukukun dinamizmini ve
mahkemelerin yaklaşımlarını yaşanan gelişmelere uyarlama kabiliyetlerini
yansıtması yönüyle olumludur. Ancak uygulamadaki birlikteliği sağlamaları
beklenen yüksek mahkemeler içinde yer alan dairelerin benzer davalarda tatmin
edici bir gerekçe göstermeksizin farklı sonuçlara ulaşmaları, bir kararın
belirli bir daireye düştüğü takdirde onanacağı, başka bir daire tarafından ele
alındığı takdirde bozulacağı gibi ihtimale dayalı ve birbirine zıt sonuçları
ortaya çıkarır. Bu ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters
düşecektir. Ayrıca böyle bir algının toplumda yerleşmesi hâlinde bireylerin
yargı sistemine ve mahkeme kararlarına duymaları beklenen güven zarar görebilir
(Semra Bekiroğlu ve diğerleri, B.
No: 2013/6717, 16/12/2015, § 69).
60. Aynı hukuki metne ilişkin olarak aynı derecedeki bağımsız
yargı mercileri arasındaki yorum ve içtihat farklılıkları ile temyiz
mercilerinin uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların talepleri ve delilleri
arasındaki yorum farklılıkları, tek başına adil yargılanma hakkının ihlali
niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi (Ahmet
Sağlam, B. No: 2013/3351, 17/9/2013, § 45) mahkemelerce, hukuk
kurallarının yorumlanması ve delillerin değerlendirilmesinde farklılıklar
meydana gelmesi ya da önceki çözümün tatminkâr bulunmaması, yeni kabul edilmiş
bir yasanın yorumlanmasında içtihadın müstakar olması için belli bir zamana
ihtiyaç duyulmasıgibi çeşitli nedenlerle içtihat
değişikliğine gidilmesi de tek başına adil yargılanma hakkının ihlali
niteliğinde kabul edilemez.
61. AYİM Üçüncü Dairesi yaptığı araştırma, dosyaya sunulan bilgi
ve belgelere göre başvurucunun dizindeki rahatsızlığın koşu eğitimi sırasında
meydana gelmediği, İkinci Daire ise dosyadaki bilgi, hastane kaydı ve tedavi
sürecine göre başvurucunun dizinde meydana gelen rahatsızlığın koşu eğitimi
sırasında meydana geldiği kanaatine ulaşmıştır.
62. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun davasının ne şekilde
sonuçlanması gerektiğine dair herhangi bir çıkarım yapmamakla birlikte aynı
olaya ilişkin verilen ve farklı talepleri içeren davalar hakkında her iki Daire
tarafından somut olayın gerçekleşme koşullarına ilişkin kabul bakımından ortaya
çıkan farklılıklarının, hukuki belirsizliğe yol açtığını ve başvurucu için
öngörülemez olduğunu değerlendirmektedir.
63. İncelenmesi gereken diğer bir husus ise aynı olaydan
kaynaklı farklı kararlar verilmesi hâlinde çözüm sunabilecek yapısal bir
mekanizmanın varlığı ve ne şekilde işletildiğidir.
64. Dairelerin kararları arasındaki farklılık, aynı olaydan
kaynaklanan iki farklı davanın dosyalarında bulunan delillerin
değerlendirilmesinden ve olayın gerçekleşmesine ilişkin kabulden
kaynaklanmıştır. 1602 sayılı Kanun'un 26. maddesinin birinci fıkrasının (e)
bendinde, prensibe taalluk eden hususlarda AYİM Başkanının, Başsavcısının veya
Dairelerinin uygun gördükleri davaların Daireler Kurulunda görüşülmesini
isteyebileceği belirtilmiş ise de başvuruya konu olayda böyle bir yöntemin
uygulanmadığı yahut dava konusunun prensibe taalluk etmediğinin
değerlendirildiği, ayrıca 1602 sayılı Kanun'un 64. maddesinde düzenlenen
yargılamanın yenilenmesi müessesinin başvurucu tarafından işletilmesine karşın
kararlar arasındaki farklılığın giderilemediği görülmektedir.
65. Bu kapsamda mevcut yapısal mekanizmanın işletilmesindeki
eksiklikle birlikte ele alındığındaaynı olaya ilişkin
AYİM Dairelerinin kararları arasında bulunan farklılığın, başvurucunun açtığı
davanın görülmesi bakımından hukuki belirsizliğe neden olduğu ve başvurucu
açısından öngörülemez bulunduğu sonucuna varılmıştır.
66. Bu kapsamda, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
67. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve
işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
68. Başvurucu, anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş
ve vazife malulü kabul edilerek idareye yapılan başvuru tarihinden itibaren
işletilecek yasal faiziyle birlikte aylık bağlanması talebinde bulunmuştur.
69. Başvuru konusu olayda başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
70. Adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması içinyeniden yargılamasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM
Üçüncü Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
71. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğininadil
yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Üçüncü Daire Başkanlığına
GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.