TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİBÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT CİHANGİROĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/952)
|
|
Karar Tarihi: 22/9/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Murat
CİHANGİROĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Halil
CİHANGİROĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, haklı ve geçerli bir neden olmaksızın iş akdinin
sonlandırılması nedeniyle açılan işe iade davasında, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinintoplu iş sözleşmesi ve mevzuat hükümlerine aykırı
değerlendirme yaparak benzer davalarda başka Yargıtay Dairesi tarafından
verilen kararla çelişir biçimde davayı reddetmesi nedeniyle eşitlik ilkesi,
adil yargılanma hakkı, çalışma hakkı ve sözleşmeden yararlanma ilkesinin ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/1/2014 tarihinde Bakırköy 15. İş Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde tespit edilen eksikliklerin giderilmesinin ardından başvurunun
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 5/5/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için 25/3/2016
tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu 25/8/2006 tarihinden itibaren Türk Hava Yolları
Anonim Ortaklığında (Türk Hava Yolları, THY) kabin memuru sıfatıyla işçi olarak
çalışmaktadır.
7. Başvurucunun da üyesi olduğu HAVA-İŞ Sendikası (Sendika),
hava iş kolunda grev yasağı öngören kanun değişikliği teklifinin Türkiye Büyük
Millet Meclisinde görüşülecek olması nedeniyle 29/5/2012 tarihinde, 03.00 ile 24.00
saatleri arasında çalışma yapmamaları yönünde üyelerini kısa mesaj ile
bilgilendirmiştir. Belirtilen tarihte, Sendika ile THY arasındaki toplu iş
sözleşmesi görüşmeleri devam etmektedir.
8. Başvurucu, Sendikanın belirlediği eylem saatleri içerisinde,
görevli olduğu saat 06:50'deki uçuşa katılmamış; aynı günün akşamı saat
20.45'te gerçekleştirilen İstanbul-Kopenhang
uçuşundaki görevini icra etmiştir.
9. Eylem saatinde bazı çalışanlar farklı gerekçelerle iş başı
yapmamış ve bu kişilerin bir kısmı Atatürk Havalimanında düzenlenen basın
açıklamasına da katılmışlardır.
10. Başvurucunun iş akdi 29/5/2012 tarihinde saat 19.52
itibarıyla feshedilmiş, 305 işçinin sözleşmesi de yasa dışı eyleme katıldıkları
gerekçesiyle farklı zamanlarda feshedilmiştir.
11. Başvurucu, işe iade davası açmış; Bakırköy 15. İş Mahkemesi
19/4/2013 tarihli ve E.2012/260, K.2013/220 sayılı kararı ile feshin
geçersizliğine ve başvurucunun işe iadesine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"...
Davacı iddiası, davalının savunması,tanık
anlatımı ve dosyaya sunulan dilekçeler gelen belgeler ve Dosya içeriği bir
bütün olarak değerlendirildiğinde; 4857 sayılı iş kanunun 17, 18 ve 19.
maddeleri gereğince sözleşmenin kıdem ve ihbar tazminatının ödenerekfesh
edildiği, bu konuda davacı vekili ve davalı vekilinin beyanlarında mutabakat
bulunduğu, ancak dosya içersine davalı tarafta ispat
külfeti bulunmasına rağmen 17., 18 ve 19. maddeleri gereğince sunulan işyeri
kayıtlarının incelenmesinde davacının savunmasının alındığı yönünde herhangi
bir bilgi belge veya beyan bulunmadığı buna ilişkin herhangi birkayıt sunulamadığı görülmekle, 4857 sayılı Kanunun 19.
maddesi gereğince iş veren fesih bildirimini yazılı olarak yapmak vefesih sebebini açık ve kesin olarak belirtmek zorunda olup,
ayrıca hakkındaki iddialara karşı çalışanın savunması alınmadan, çalışana
belirsiz süreli iş sözleşmesinin fesih edilemeyeceği dosya içeriği göz önüne
alındığından 4857 SK nun 17., 18. ve 19. mad.
gereğince yukarıda belirtilen usulü kuralların hiç birine işverence uyulmadığı,
davacının savunma hakkının kısıtlandığı, ayrıca davalı iş verenin bu yöndeki
iddialarını ispatlar delillerini de sunamadığı ve davasını ispatlayamadığı
anlaşılmakla davacının davasının kabulüne ve işe iadesine karar verilmesi kanaatine
varılarak davacının iş yerindeki kıdem süreside göz önüne alınarak aşağıdaki
gibi hüküm kurulmuştur."
12. Temyiz üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 8/10/2013
tarihli ve E.2013/25413, K.2013/21170 sayılı ilamı ile ilk derece mahkemesi
kararı bozularak ortadan kaldırılmış ve davanın kesin olarak reddine karar
verilmiştir. Yargıtay ilamının ilgili kısımları şöyledir:
"...
Taraflar arasında, davacının 29/5/2012 tarih
ve sonrasında işyerinde meydana gelen eyleme katılıp katılmadığı ve eylem
nedeniyle davalı işverence yapılan feshin haklı veya geçerli sebebe dayanıp
dayanmadığı noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
...
Somut olayda, davacı işçinin üyesi olduğu
sendika ile davalı şirket arasında toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin devam
ettiği bir süreçte, henüz ulusal mevzuat hükümleri uyarınca kanuni grev
koşullarının meydana gelmediği bir aşamada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
hava iş kolunda grev yasağını öngören kanun değişikliği teklifini protesto
etmek amacıyla, bir kısım işçilerin 29/5/2012 tarihinde 03.00-24.00 saatleri
arasında işe gitmemek suretiyle toplu eylem yaptıkları anlaşılmaktadır.
Davacının üyesi olduğu sendikaca 28/5/2012 tarihinde saat 22.48'de gönderilen
mesajda “çok acil, tüm muhalefet partilerinin karşı çıkmalarına, basın
açıklamamızda tüm üyelerimizin karşı çıkışına rağmen grev hakkımıza yasak
getiren yasanın 29/5/2012 yarın TBMM'de çok büyük bir hızla gündeme alınacağı
bilgisi alınmıştır. Bu haber sonrası tüm normal vardiyalı ve uçuş üyelerimiz bu
ağır hak kaybı ihtimali ile 29.05.2012 tarihinde, lokal saatle 03.00-24.00
arası kendilerin göreve hazır hissetmeyeceklerini
bildirmişlerdir. Grev haktır, kaybedersek ömür boyu kaybedeceğiz, TİS Yüksek
Hakemde budanacaktır. şimdi haklar için ailemiz için
çocuğumuz için birlikte ve birlikte” yazılmıştır. Davalı işverence sözü edilen
eyleme katıldığı gerekçesi ile davacının iş sözleşmesi süre verilmeden ve
tazminatsız olarak feshedilmiştir.
...
Öte yandan, her ne kadar davacı 29/5/2012
tarihi saat 06:50'deki uçuş görevine katılmak üzerine havaalanına gittiğini ve
fakat sendika yetkililerinin engellemeleri sonucu uçuş saatini kaçırdığını,
saatler sonra işveren yetkililerine ulaşabildiğini ve saat 20:45
görevlendirmesiyle Kopenhag uçuşuna katıldığını beyan etmiş ise de, davalı
işverence, davacının iş sözleşmelerinin feshedildiğini öğrendikten sonra saat
21:55'deki Kopenhag uçuşuna katıldığı, anılan saate kadar personel yokluğu
sebebiyle bir çok seferin iptal edilmiş olduğu, aynı engellemelere rağmen
görevinin başında uçuşa katılan personellerin var olmasına göre davacının
anılan saate kadar engellemeler olduğundan bahisle içeri giremediğine ve
amirleriyle temasa geçemediğine yönelik iddiasının gerçeğe aykırı olduğu
savunulmuştur. Gerçekten de, davacının yetişemediğini
iddia ettiği uçuşun saati ile sonradan katıldığı uçuş saati arasında geçen
zaman dilimi boyunca işveren yetkilileriyle irtibata geçemediğine yönelik
iddiası dosya kapsamına göre hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. Anılan
sebeple, davacının uçuş görevine katılmama suretiyle eyleme iştirak ettiği
kanaatine varılmıştır.
...
Dosya içeriğine göre amacı ve yapılış şekli
itibariyle gerçekleştirilen eylemin siyasi amaçlı grev niteliğinde olduğu
açıktır. Toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin devam ettiği bir sırada hava iş
kolunda grev yasağını öngören bir kanun değişikliği teklifinin çıkarılmasını
önlemek amacıyla yapılan bu grevin mesleki bir amaca da hizmet ettiği
düşünülebilir ise de, muhatabı ve amacı itibariyle
eylemin “siyasi amaçlı grev” niteliğinde olduğu kabul edilmiştir.
Dairemizce uluslararası hukuk çerçevesinde
işçilerin, ortak ekonomik ve sosyal menfaatlerini ilgilendiren konularda
tepkilerini toplu eylem yoluyla ifade etme haklarının bulunduğu kabul
edilmiştir. Ancak, iş bırakmak suretiyle yapılan toplu eylemlerin ulusal
ekonomiyi ve kamu düzenini olumsuz etkilemesi ihtimali karşısında, bu hakkın
sınırsız bir şekilde kullanılması düşünülemez. Çalışma barışı için işverenin
mülkiyet hakkı ile işçilerin toplu pazarlık hakları arasında adil bir dengenin
kurulması gereklidir. Her şeyden önce iş bırakmak suretiyle yapılan eylemlere
kanuni grevde olduğu gibi son çare olarak başvurulmalı(Ultima Ratio İlkesi) ve ölçülülük
ilkesine uyulmalıdır. Siyasi amaçlı grevde baskı altında tutulmak istenen kurum
ile eylem sonucu doğrudan zarara uğrayacak işverenin ayrı olmaları ve baskı
altına alınmak istenen kurum üzerinde işverenin inisiyatife sahip olamaması bu
konuda daha hassas ve ölçülü davranılmasını gerektirmektedir.
Dosya içeriğine göre davacı ve arkadaşlarının
veya üyesi oldukları sendikanın söz konusu toplu eyleme girişmeden önce hükümet
veya yasama organı yetkilileri ile görüşme, üçüncü bir kişinin
arabuluculuğundan yararlanma gibi barışçıl yol ve yöntemleri kullanmadıkları ve
iş bırakmaya göre daha hafif sayılabilecek diğer protesto biçimlerini tercih
etmedikleri, kısaca, iş bırakmak suretiyle yapılan eyleme son çare olarak
başvurmadıkları anlaşılmaktadır.
Dosyadaki bilgi ve belgelere göre, işverene
söz konusu greve gidileceği konusunda önceden herhangi bir bildirimde de
bulunulmamıştır. Önceden bildirilmeyen, işveren için sürpriz olan grevlerin
daha fazla zarara yol açacağı açıktır. Bu sebeple 2822 sayılı Kanun'da grev
kararının önceden ilanı ve uygulanacağı tarihin greve başlamadan önce işverene
bildirilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Bu tür eylemlerde, greve gidileceğinin
ve başlama tarihinin önceden işverene bildirilmesi barışçıl niteliğinin ortaya
çıkmasını sağlayacaktır.
Öte yandan, işyeri ve yapılan işin niteliği
dikkate alındığında, işin durması veya önemli bir ölçüde aksaması hizmetin
sürekliliğini ve güvenliğini olumsuz etkileyecek niteliktedir. Bu sebeple
ölçülülük ilkesi bağlamında eylemin süresi de önem arz edecektir. Eylemin süresi
itibariyle ölçülülük ilkesinin ihlal edilip edilmediğinin belirlenmesinde
eylemin yöneldiği muhatap ve amaç, kamu yararı, işin ve işyerinin özelliği göz
önünde bulundurulmalıdır. Somut olayda işçiler hava iş kolunda getirilmek
istenen grev yasağının kendi haklarını tehdit ettiğinden bahisle, kamuoyu
oluşturmak amacıyla protesto eyleminde bulunmak, uğrayacakları olası
mağduriyetler konusunda dikkat çekmek, bir anlamda yasama organınca yapılmak
istenen değişikliği engellemek gibi meşru bir amaç gütmektedirler. Bu haklı
amaca yönelik olarak ortaya konulan söz, eylem ve davranışların, işçilerin
seslerini ve haklılıklarını ülke gündemine taşımak işlevini aşacak biçimde uzun
süreli çalışmaktan kaçınmaları ve hizmeti esaslı şekilde aksatmaları yukarıda
belirtilen ölçülülük ilkesiyle bağdaşmayacaktır. Yapılan grev sonucu Türk Hava
Yollarında yürütülen işin 03.00-24.00 saatleri arasında, uzun sayılabilecek bir
süre ve önemli derecede aksadığı dosyadaki bilgi ve belgelerden
anlaşılmaktadır. Sefer iptali ve gecikmelerinden dolayı binlerce yolcunun
mağduriyeti ve işletmenin bu yüzden maruz kalacağı olası zarar miktarı da göz
önüne alındığında, grevin süresi itibariyle ölçülülük ilkesinin ihlal edildiği
kabul edilmelidir.
Yukarıda belirtilen ulusal ve uluslararası
hukuk ilkeleri uyarınca işçilerin barışçıl toplu eylemlerde bulunma hakları
bulunmakta ise de, eylemin ve işyerinin niteliği
dikkate alındığında toplu iş bırakma eylemine son çare olarak başvurulmadığı ve
ölçülülük ilkesinin dikkate alınmadığı sonucuna varılmıştır. Bu nedenle
davacının söz konusu davranışı, kural olarak, fesih için haklı neden teşkil
etmektedir. Ancak, fesih tarihi itibariyle iş sözleşmesi hükmü olarak devam
eden önceki toplu iş sözleşmesi hükümleri uyarınca Disiplin Kurulu Kararı
alınmadan yapılan feshin haksız olduğu kabul edilmiştir. Öte yandan, Disiplin
Kurulu Kararının alınmamış olması feshi haksız hale getirmekte ise de, Yargıtay uygulamasına göre geçerli nedeni ortadan
kaldırmadığından, davalı işverence yapılan feshin geçerli nedene dayandığı
kabul edilerek, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca,
hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar
verilmesi gerekmiştir.
..."
13. Yargıtay ilamı, başvurucuya 10/12/2013 tarihinde tebliğ
edilmiş; 8/1/2014 tarihinde başvurucu bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14.22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 19. maddesi
şöyledir:
“İşveren fesih bildirimini yazılı olarak
yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır.
Hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan
bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o işçinin davranışı veya verimi ile
ilgili nedenlerle feshedilemez. Ancak, işverenin 25 inci maddenin (II) numaralı
bendi şartlarına uygun fesih hakkı saklıdır.”
15. 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesi şöyledir:
“İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih
bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep
olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay
içinde iş mahkemesinde dava açabilir. (...) taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık
aynı sürede özel hakeme götürülür.
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat
yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia
ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır.
Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak
karar verir.
16. 5/5/1983 tarihli ve 2822 sayılı mülga Toplu İş Sözleşmesi,
Grev ve Lokavt Kanunu’nun 6. maddesi şöyledir:
“Toplu iş sözleşmesinde aksi belirtilmedikçe
hizmet akitleri toplu iş sözleşmesine aykırı olamaz. Hizmet akitlerinin toplu
iş sözleşmesine aykırı hükümlerinin yerini toplu iş sözleşmesindeki hükümler
alır. Hizmet akdinde düzenlenmeyen hususlarda toplu iş sözleşmesindeki hükümler
uygulanır.
Toplu iş sözleşmesinde hizmet akitlerine
aykırı hükümlerin bulunması halinde hizmet akdinin işçi lehindeki hükümleri
geçerlidir.
Her ne sebeple olursa olsun sona eren toplu iş
sözleşmesinin hizmet akdine ilişkin hükümleri yenisi yürürlüğe girinceye kadar
hizmet akdi hükmü olarak devam eder.”
17. 7/11/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş
Sözleşmesi Kanunu’nun geçici 6. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce başlamış
toplu iş sözleşmesi görüşmeleri ve toplu iş uyuşmazlıkları mülga 2822 sayılı
Kanun ve bu Kanuna dayalı tüzük ve yönetmeliklere göre sonuçlandırılır.”
18. Türkiye Sivil Havacılık Sendikası (HAVA-İŞ) ile Türk Hava
Yolları Anonim Ortaklığı arasında imzalanan 1/1/2009-31/12/2010 yürürlük
tarihli 22. Dönem İşletme Toplu İş Sözleşmesi’nin26. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:
“İşten çıkarma cezası Disiplin Kurulu
kararıyla verilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 22/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, 2006 yılından beri THY bünyesinde kabin memuru
olarak çalıştığını, 29/5/2012 tarihinde gerçekleştirilen eylemle ilgili gerek
sendika gerekse işverenden gelen telefon mesajlarından haberinin olmadığını,
aylık belirlenen iş bildirimine göre eylemin olduğu gün saat 06.50'de uçuşu
olduğu için akşam erkenden yattığını, mesajların uyuduğu sırada gönderildiğini,
uçuş için havalimanına geldiğinde ne olduğunu bilmediği izdiham nedeniyle uçuş
saatini kaçırdığını, durumu yetkililere bildirdiğini ve mazeretinin kabul
edilerek aynı gün 20.45 uçağı ile Kopenhang'a yatılı
olarak gönderildiğini, bu durumun iş akdinin devam ettiğini gösterdiğini,
işveren ile Sendika arasında yapılan 22. Dönem Toplu İş Sözleşmesi'nin 26.
maddesine göre sözleşmenin feshedilmesi için hakkında bir disiplin kararı
alınması gerektiği hâlde doğrudan sözleşmenin feshedildiğini, bu durumun 4857 sayılıKanun ve uluslararası sözleşme hükümlerine aykırı
olduğunu, yerel mahkemenin önce davayıkabul ettiğini,
ancak Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin kararı bozarak ortadan kaldırdığını, eylem
nedeniyle kendisi ile birlikte 305 kişinin işten çıkarıldığını, bu kişilerin
aynı gerekçelere dayanarak açtıkları davaların kabul edildiğini ve kararların
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi tarafından onandığını, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin,
başka Yargıtay Dairelerinin verdiği kararlarla çelişki oluşturacak şekilde
hüküm tesis ettiğini, kendisi ile aynı durumda olan farklı kişilerin
davalarının kabul edilmesinin eşitlik ilkesini zedelediğini, davada 4857 sayılı
Kanun, uluslararası sözleşmeler ve Anayasa'nın 90. maddesi hükümlerinin gözardı edildiğini, olay günü işvereni zarara uğratacak
kasıtlı bir davranış içerisine girmediğini, eyleme katılan kişilerle aynı
kefeye konularak iş akdinin feshedilmesi nedeniyle haksızlığa uğradığını
belirterek Anayasa'nın 10., 36., 49. ve 53. maddelerinde düzenlenen haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüş; tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).Başvurucunun
Anayasa'nın 10., 49. ve 53. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiği
iddiasının Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
22. Başvuru formu ve eklerinde başvurucu, iş bırakma eylemine
katılmadığını, uçuşa katılamama nedeninin izdihamdan kaynaklandığını, bu
yönüyle eyleme katılanlarla birlikte aynı kapsamda değerlendirilerek iş akdinin
feshedilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir. Bu açıdan başvurucunun
eyleme katılarak iş akdinin sonlandırılması nedeniyle anayasal haklarının ihlal
edildiğine yönelik bir iddiada bulunmadığı anlaşılmış, grev hakkı yönünden
ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır. Buna göre başvuru adil yargılanma hakkı
kapsamında yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası ve çelişkili
karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası
başlıkları altında incelenmiştir.
1. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil
Olmadığına İlişkin İddia
23. Başvurucu, işverenin iş sözleşmesini feshetmesinden sonra
aynı gün 20.45 uçağında görevlendirildiğini, bu durumun iş akdinin devam
ettiğini gösterdiğini, işveren ile Sendika arasında yapılan 22. Dönem Toplu İş
Sözleşmesi'nin 26. maddesine göre sözleşmenin feshedilmesi için hakkında bir
disiplin kararı alınması gerektiği halde işverenin doğrudan sözleşmeyi
feshettiğini, bu durumun 4857 sayılıKanun ve
uluslararası sözleşme hükümlerine aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24.Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz."
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
26. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
27. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri ile kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususların bireysel başvuruda incelenemeyeceği ve bu
çerçevede Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verilebileceği hükme bağlanmıştır. Bir anayasal hakkın
ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden
incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve
Kanun tarafından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında bırakılan hususlara
ilişkin olduğu açıktır (Miraş Mümessillik İnş. Taah. Reklam.Paz. Bas. Yay.San. Tic.
A.Ş., B. No: 2012/1056, 16/4/2013, § 34).
28. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği
temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak, bireysel başvuruya konu davadaki
olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması,
yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile
kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas
yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye
tabi tutulamaz. Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece
ve açıkça keyfîlik içermedikçe derece mahkemelerinin
kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele
alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde ve
hukuk kuralını yorumlamasında bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Kenan Özteriş,
B. No: 2012/989, 19/12/2013, § 48).
29. Başvurucunun Bakırköy 15. İş Mahkemesinin E.2012/260 sayılı
dosyasında açtığı işe iade davasında Mahkemenin, işverenin fesih bildirimini
yazılı olarak yapmak vefesih sebebini açık ve kesin
olarak belirtmek zorunda olduğu, ayrıca hakkındaki iddialara karşı çalışanın
savunması alınmadan belirsiz süreli iş sözleşmesinin feshedilemeyeceği,
işverenin fesih usulüne ilişkin kuralların hiçbirine uymadığı, davacının
savunma hakkının kısıtlandığı, ayrıca davalı işverenin bu yöndeki iddialarını
ispatlayacak delillerini de sunamadığı ve davasını ispatlayamadığını belirterek
davanın kabulüne kararverdiği, Yargıtay 22. Hukuk
Dairesinin isebaşvurucunun eyleminin ve işyerinin
niteliği dikkate alındığında toplu iş bırakma eylemine son çare olarak
başvurulmadığı ve ölçülülük ilkesinin dikkate alınmadığı, bu nedenle davacının
söz konusu davranışının, kural olarak fesih için haklı neden oluşturduğu ancak
fesih tarihi itibariyle iş sözleşmesi hükmü olarak devam eden önceki toplu iş
sözleşmesi hükümleri uyarınca Disiplin Kurulu kararı alınmadan yapılan feshin
haksız olduğunun kabul edilmesi gerektiği, öte yandan Disiplin Kurulu kararının
alınmamış olması feshi haksız hâle getirmekte ise de Yargıtay uygulamasına göre
fesih açısından geçerli nedeni ortadan kaldırmadığı, davalı işverence yapılan
feshin geçerli nedene dayandığı kabul edilerek 4857 sayılı Kanun'un 20.
maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca hükmün bozulmak suretiyle ortadan
kaldırılmasına karar vermiş ve davanın reddine karar verdiği anlaşılmıştır.
30. Yargıtayın, tarafların iddia ve
savunmaları, tanık beyanları ve diğer delilleri gözönüne
alarak davanın reddine karar verirken belirttiği gerekçe ve başvurucunun
iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün mahkeme tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve
esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
31. Anayasa Mahkemesinin, derece mahkemelerinin hukuk
kurallarının olay ve olgulara uygulanması sırasındaki takdirine müdahale
etmesi, kendisini onların yerine koyarak değerlendirme yapmasının mümkün
olmadığı, bu açıdan başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların Anayasa Mahkemesinin
değerlendirme yetkisi dışında kalan hususlara ilişkin olduğu anlaşılmış, ayrıca
kararda bariz bir takdir hatası yapıldığı yönünde bir bulguya da
rastlanmamıştır.
32. Açıklanan nedenlerle başvurucunun belirtilen iddiasının
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi
kararlarının açık bir keyfîlik veya bariz takdir
hatası da içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Çelişkili Karar Verilmesi Nedeniyle Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucu, aynı nitelikte olan davalarda diğer yargıtay Dairelerinin işe iade kararlarını onamasına rağmen
Yargıtay 22. Hukuk Dairesince reddedilmesinin kararlar arasında çelişki
oluşturduğunu ileri sürmüştür.
34. Başvurucunun şikâyetleri, Yargıtay dairelerinin aynı olaydan
kaynaklanan davalarda farklı sonuçlara ulaşması ile ilgilidir. Bu bakımdan,
Yargıtay kararlarındaki farklılaşmanın adil yargılanma hakkını zedeleyip
zedelemediğinin incelenmesi gerekmektedir.
35. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün mahkemelerin her türlü
kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak
arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, §
30).
36. Diğer yandan Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut
görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen
adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme'nin
lafzi içeriğinde yer alan gerekse AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
koruma alanına dâhil edilen ilke ve hakları, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında
kabul etmektedir (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
37. Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk
güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010; ve
E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012). AİHM de benzer biçimde adil yargılanma
hakkının, hukuk devletinin Sözleşmeci devletlerin ortak mirası olduğunu
belirten Sözleşme’nin önsözüyle birlikte yorumlanması gerektiğini
belirtmektedir. Hukuk devletinin asli unsurları arasında yer alan hukuki
belirlilik veya güvenlik ilkesi ise hukuki durumlarda belirli bir istikrarı
temin etmekte ve kamunun mahkemelere güvenine katkıda bulunmaktadır. Birbiriyle
uyuşmayan mahkeme kararlarının sürüp gitmesi, yargı sistemine güveni azaltarak
yargısal bir belirsizliğe yol açabilir (bkz. Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye [BD], B. No: 13279/05,
20/10/2011, § 57).
38. Bununla birlikte farklı kararların aynı mahkemeden çıkmış
olması, tek başına adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmeyecektir
(benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Pinto/Portekiz, B. No: 39005/04, 20/5/2008, § 41; Tudor Tudor/Romanya,
B. No: 21911/03, 24/3/2009, § 29; ve Remuszko/Polonya, B. No: 1562/10, 16/7/2013, §
92). Değişik yönlerde kararlar verilmesi ihtimali Yargıtay, Danıştay, Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi gibi çeşitli yüksek mahkemelerden oluşan yargı
sistemimizin kaçınılmaz bir özelliği olarak kabul edilmelidir ( Türkan Bal [GK], B. No: 2013/6932, 6/1/2015, §
53).
39. Diğer yandan bireylerin makul güvenlerinin korunması ve
hukuki güvenlik ilkesi, içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak
bahşetmemektedir (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Unédic/Fransa, B. No: 20153/04, 18/12/2008, § 74; Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 58).
Mahkemelerin yorumlarında dinamik ve evrilen bir
yaklaşımın sürdürülememesi reform ya da gelişimi engelleyeceğinden kararlardaki
değişim, adaletin iyi idaresine aykırılık teşkil etmez (benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B.
No: 36815/03, 14/1/2010, § 38).
40. Mahkeme içtihatlarındaki değişme yargı organlarının takdir
yetkisi kapsamında kalmakta olup böyle bir değişiklik özü itibarıyla önceki
çözümün tatminkar bulunmaması anlamına gelir (aynı yöndeki AİHM kararı için
bkz. S.S.Balıklıçeşme Beldesi Tarım Kalkınma Kooperatifi ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 3573/05 … 17293/05, 30/11/2010, § 28).
Ancak aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm kurulması
hâlinde, mahkemelerce, bu farklılaşmaya ilişkin makul bir açıklama getirilmesi
gerekmektedir (aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Stoilkovska/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B.
No: 29784/07, 18/7/2013, § 49).
41. Yüksek mahkemelerin oynaması gereken rol tam da yargı
kararlarında doğabilecek içtihat farklılıklarına bir çözüm getirmektir. Bununla
birlikte yeni kabul edilmiş bir yasanın yorumlanmasında olduğu gibi bazı
hâllerde içtihadın müstekar hâle gelmesinin belirli
bir zamana ihtiyaç duyacağı açıktır (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Zielinski ve Pradal ve Gonzalez ve digerleri/Fransa
[BD], B. No: 24846/94 … 34173/96, 28/10/1999, § 59; ve Schwarzkopf ve Taussik/Çek Cumhuriyeti
(k.k.), B. No: 42162/02, 2/12/2008).
42. İhtilaf konusu davalardaki uyuşmazlıkların veya olayların
birbirinden farklılık göstermesi, iki karardaki farklılaşan değerlendirmeleri
haklı gösterir ve aynı konuda verilmiş çelişen hükümlerden bahsedilemez (benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Erol
Uçar/Türkiye (k.k.), B. No: 12960/05,
29/9/2009).
43. Yüksek mahkemelerin ya da nihai merci olarak bir uyuşmazlığı
çözüme bağlayan mahkemelerin aynı konuya ilişkin kararlarında, davaların
içeriğinden kaynaklanmayan farklı kabullerin bulunması hâlinde ise hareket
noktası derece mahkemelerinin değerlendirme veya yorumlarından hangisinin doğru
olduğunun ve tercih edilmesi gerektiğinin tespit edilmesi olmayacaktır. Bununla
birlikte Anayasa Mahkemesi kararlarda yaşanan değişimin hukuki bir belirsizliğe
yol açıp açmadığına ve başvurucu bakımından öngörülebilir olup olmadığına
yönelik bir inceleme yapabilir (Türkan Bal,
§ 58).
44. Başvurucu kendisi ile aynı durumda olan işçilerle ilgili
açılan davalarda yerel mahkemelerin işe iade kararlarını diğer Yargıtay
Dairelerinin onadığını, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin ise aksi yönde karar
verdiğini, kararlar arasındaki çelişkinin içtihat birliğini bozduğunu bu
nedenle hak kaybına uğradığını iddia etmiştir.
45. Başvurucunun iddialarının değerlendirilmesi açısından
öncelikle başvuru konusu olaylar veYargıtay 22. Hukuk
Dairesinin 8/10/2013 tarihli ilamının gerekçesinde dayanılanvakıaların
incelenmesi gerektiği açıktır.
46. Başvuru konusu Yargıtay ilamının gerekçesinde; başvurucunun
eylem saatleri içerisinde saat 06.50'deki uçuşta görevli olduğu, bu göreve
katılmadığı, sendika yetkililerin engellemeleri sonucu başvurucunun uçuş
saatini kaçırdığı ve işveren yetkililerine saatler sonra ulaşarak saat 20.45
uçuşuna katıldığını iddia etse de iş sözleşmesinin feshedildiğini öğrendikten
sonra görevini icra ettiği, saat 06.50'den 20.45'e kadar kadar
personel yokluğu nedeniyle birçok seferin iptal edildiği, aynı engellemelere
rağmen görevinin başında uçuşa katılan personelin olduğu, başvurucunun anılan
saate kadar amirleriyle temasa geçemediğine yönelik iddiasının hayatın olağan
akışına aykırı olduğu, başvurucunun uçuş görevine katılmamak suretiyle eyleme
iştirak ettiği, grev sonucu THY'nin yürüttüğü işin 03.00 - 24.00 saatleri
arasında uzun sayılabilecek bir süre aksamasından dolayı binlerce yolcunun
mağdur olduğu ve işletmenin zarara uğradığı, bu itibarla eylem süresinin
uzunluğuna göre ölçülülük ilkesinin ihlal edildiği hususlarından hareket
edilerek değerlendirme yapıldığı anlaşılmaktadır.
47. Yargıtay ilamında başvurucunun olay günü görevli olduğu,
özellikle yasal mazereti olmaksızın saat 06.50'deki uçuşa katılmadığı gibi aynı
gün saat 20.45'e uçuşuna kadar iptal edilen 233 seferden herhangi birine de
katılmadığı ve eylemiyle bizzat işletmenin zarara uğratılmasında katkısının
olduğu hususlarına vurgu yapıldığı anlaşılmaktadır.
48. Başvurucu ile birlikte iş akdi sonlandırılan diğer işçilerin
açtığı davalarda işe iade kararı veren mahkemelerin kararları ile bu kararları
onayan Yargıtay 7. ve 9. Hukuk Dairelerinin ilamları UYAP üzerinden
sorgulanmıştır.
49. Başvurucunun başvuru formuna ekli olarak sunduğu Yargıtay 7.
Hukuk Dairesinin 27/4/2013 tarihli ve E.2013/8797, K.2013/7702 sayılı ilamı ve
bu ilama konu yerel mahkeme kararı da dahil olmak üzere aynı Daire ve Yargıtay
9. Hukuk Dairesi tarafından verilen ilamlar ve yerel mahkeme kararlarında,
davacıların eylem saatlerini kapsayan zaman dilimi içerisinde uçuş görevlerinin
olmadığı, raporlu veya izinli oldukları,uçuş
görevlerini aksatmadıkları, görev eğitim çalışmasında oldukları, işyeri
temsilcisi olmaları nedeniyle izinli oldukları, bu kapsamda eyleme
katıldıklarının ispatlanamadığı belirtilerek farklı gerekçelerle
değerlendirmeler yapıldığı ve iş akitlerinin haksız feshedildiği sonucuna
ulaşıldığı anlaşılmaktadır (Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 12/4/2013 tarihli ve
E.2013/11119, K.2013/6412 sayılı ilamı; 26/4/2013 tarihli ve E.2013/8800,
K.2013/7706 sayılı ilamı; 10/7/2013 tarihli ve E.2013/13895, K.2013/13036
sayılı ilamı; 12/4/2013 tarihli ve E.2013/11201, K.2013/6414 sayılı ilamı,
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 4/2/2014 tarihli ve E.2014/985, K.2014/3177 sayılı
ilamı; 4/2/2014 tarihli ve E.2013/9273, K.2014/3163 sayılı ilamı; 4/2/2014
tarihli ve E.2013/9272, K.2014/3162 sayılı ilamı; 4/2/2014 tarihli ve
E.2012/526, K.2014/3145 sayılı ilamı).
50. Bu itibarla başvuru konusu olayın özellikleri ve Yargıtay
22. Hukuk Dairesinin ilamındaki gerekçede dayanılan olguların diğer işe iade
ile sonuçlanan dosyalardan farklı bir özelliğe sahip olduğu anlaşılmıştır.
51. İş bırakma eylemine katıldığı iddiası ileiş
akdi sonlandırılan ve Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından davası reddedilen
bir işçinin bireysel başvurusunda Anayasa Mahkemesinin, aralarında çelişki
olduğu iddia edilen Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin onama ilamına konu olayla başvuru
konusu olayın aynı mahiyette olduğunu, her iki olayda da davacıların eylem günü
raporlu olduklarını, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin, sağlık raporlarının
doğruluğunu kabul eden ve ispat yükünün işverene düştüğüne dair ilk derece
mahkemelerinin kararlarını istikrarlı biçimde onadığını, bu nedenle hukuki
belirlilik ilkesi ışığında, başvurucuda kendi davasında verilecek karara
ilişkin makul bir güvenin oluştuğunun kabulünün gerekeceğini, dolayısıyla
Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin sağlık raporu ile ispat yükü bakımından farklı
bir değerlendirme yapması, her ne kadar takdir yetkisi kapsamında kabul
edilebilirse de mevcut başvurunun koşullarında öngörülebilir olmadığını ve
gerekçelendirmeye muhtaç olduğunu, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin bahse konu
ilamının, daha önceki kararlardan farklı bir sonuca neden ulaşıldığının,
başvurucu ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak anlaşılmasına imkân
verecek yeterli gerekçeyi içermediğini, Yargıtay dairelerinin ilamlarında
yeterli gerekçeyle desteklenmeyen farklılıkların bulunmasının, başvurucunun
açtığı davanın görülmesi bakımından hukuki belirsizliğe neden olduğunu ve
başvurucu açısından öngörülemez bulunduğunu belirterek adil yargılanma hakkının
ihlaline karar verdiği anlaşılmıştır (Türkan
Bal).
52. Bunun yanında Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru yoluyla
gündemine gelen benzer nitelikteki doksan sekiz başvuruyu tek bir dosyada
birleştirmiş; başvuru dosyasında, aralarında çelişki olduğu iddia edilen
Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin onama ilamına konu olaylarla başvuru konusu olaylarınaynı mahiyette olduğu, söz konusu olaylarda
davacıların raporlu veya eğitimde oldukları, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin,
sağlık raporlarının doğruluğunu kabul eden ve ispat yükünün işverene düştüğüne
dair ilk derece mahkemelerinin kararlarını istikrarlı biçimde onadığı, yine
sertifika eğitimi için görevlendirmenin yapıldığı sırada eğitimin iptal edilip
üye olduğu Sendikanın basın açıklamasını dinlemenin işverene fesih hakkı
tanımayacağına dair yerel mahkeme kararının da aynı şekilde onanarak kesinleştiği,
bu nedenle hukuki belirlilik ilkesi ışığında başvurucuların kendi davalarında
verilecek karara ilişkin makul bir güvenin oluştuğunun kabulünün gerekeceği,
dolayısıyla Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin sağlıkraporları
ve basın açıklamasının dinlenmesi konularında farklı bir değerlendirme yapması,
takdir yetkisi kapsamında kabul edilebilirse de mevcut başvurunun koşullarında
öngörülebilir olmadığı ve gerekçelendirmeye ihtiyaç duyduğu, Yargıtay 22. Hukuk
Dairesinin bahse konu ilamının daha önceki kararlardan farklı bir sonuca neden
ulaşıldığına dair başvurucular ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak
anlaşılmasına imkân verecek yeterli gerekçeyi içermediği, Yargıtay dairelerinin
ilamlarında yeterli gerekçeyle desteklenmeyen farklılıkların bulunmasının,
başvurucuların açtığı davaların görülmesi bakımından hukuki belirsizliğe neden
olduğu ve başvurucular açısından öngörülemez nitelikte olduğu sonucuna
varılarak adil yargılanma hakkının ihlaline karar verildiği anlaşılmıştır (Semra Bekiroğlu ve diğerleri, B. No:
2013/6717, 16/12/2015).
53. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru yoluyla gündemine gelen
benzer nitelikteki altı başvuruyu da tek bir dosyada birleştirerek gerekçeli
karar hakkı yönünden incelemiş ve başvuru dosyasında;davacıların
bir kısmının sendika üyesi ve işyeri temsilcisi olmaları nedeniyle sendikal
izinli oldukları, bir kısmının raporlu ve başka şehirde eğitimde olduğu,
sendikal izinli olanlarla ilgili Yargıtay ilamında sağlık raporu alınması
suretiyle anılan başvurucuların görevini ifa etmediği şeklinde davalı
işletmenin herhangi bir iddiası olmamasına rağmen bu hususlara yer verildiği,
Toplu İş Sözleşmesi’nde kendisine yer bulan “sendikal izin” konusunda anılan
başvurucuların bu durumu ile ilgili bir değerlendirmenin yapılmadığı, yine görev
eğitiminde olan teknisyenlerle ilgili olarak Yargıtay ilamında, olayların
olduğu tarihte anılan başvuruculara görev olarak eğitim verilmesi, eylemin
03.00-24.00 saatleri arasında olmasına rağmen başvurucuların birkaç saat sonra
eğitimine geri dönmesi hususları ve karşıoy yazısı
birlikte değerlendirildiğinde, başvurucuların olaya özgü durumları konusunda
herhangi bir değerlendirmenin yapılmadığı, olay günü izinli olması ve diğer
çalışanlara yönelik fiili eylemi olduğunun ispat edilememesi nedeniyle yerel
mahkemece işe iadesine karar verilen başvurucu hakkında Yargıtay ilamında,
davalının iddialarına, başvurucunun sağlık raporu almak suretiyle görevini ifa
etmediği şeklinde yer verildiği, ayrıca yerel mahkeme tarafından davanın kabul
edilme sebebi olarak olayların olduğu tarihte başvurucunun raporlu olduğunun
gösterildiğinin belirtildiği, buna karşın “…
her ne kadar davacı izinli olduğu, protestoları sadece izlediğini ileri sürmüş
ise de dosyadaki delillerden davacının eyleme iştirak etmek için bulunduğu
anlaşılmıştır.” gerekçesiyle başvurucunun eyleme katıldığı sonucuna
varıldığının belirtildiği, İlamda, başvurucunun eyleme katılıp katılmadığı
yahut neden iş başı yapıp yapmadıkları konusunda yeterince bir açıklama
yapılmadığı belirtilerek gerekçeli karar hakkının ihlaline karar verildiği
anlaşılmıştır (Önder Atmaca ve diğerleri,
B. No: 2013/7449, 16/12/2015).
54. Bu açıdan başvuru konusu olayın özellikleri ile Anayasa
Mahkemesinin daha önce verdiği ihlal kararına konu olaylarınözelliklerinin
farklılık içerdiği anlaşılmıştır.
55. Başvuru konusu olayda Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin,
başvurucunun olay günüeylem saatleri içinde saat
06.50'deki uçuş görevine kabul edilebilir bir mazereti olmaksızın
katılmadığını, izdiham olmasına rağmen aynı durumda olan diğer bazı çalışanların
görevlerini icra ettiklerini, başvurucunun tekrar görev aldığı saat 20.45
uçuşuna kadar amirleriyle irtibata geçerek iptal edilen görevlerden herhangi
birine katılması söz konusu olduğu hâlde, iş akdinin feshedildiğini öğrendikten
sonra işletmeyle irtibata geçerek görev aldığını, başvurucunun görevli olduğu
uçuşa katılmamak suretiyle eyleme bizzat iştirak ederek işletmeyi zarara
uğrattığını ve eylemin süresi itibarıyla ölçülü olmadığını belirterek iş
akdinin geçerli nedenle feshedildiğini, disiplin kurulu kararı alınmadan iş
akdinin sonlandırılmasının feshi haksız hâle getirdiğini, ancak Yargıtay
uygulamasına göre bu durumun fesih açısından geçerli nedeni ortadan
kaldırmayacağını belirterek davayı reddettiği anlaşılmıştır.
56. Yukarıdaki açıklamalar ışığında başvuru konusu davaya konu
vakıaların, çelişkili olduğu iddia edilen Yargıtay 7. ve 9. Hukuk Dairelerince
verilen ilamlara konu olaylardan farklı olduğu, somut olay açısından Yargıtay
22. Hukuk Dairesinin ilamında, davanın esasına yönelik hususlarda makulölçüde açıklama yapıldığı, başka bir ifadeyle ilamda,
daha önceki kararlardan farklı bir sonuca neden ulaşıldığının, başvurucu ve
üçüncü kişiler tarafından objektif olarak anlaşılmasına imkân verecek düzeyde
yeterli gerekçeyle izah edildiği, bu açıdan ilamın, benzer nitelikteki
davaların karara bağlanması sürecinde hukuki belirsizliğe yol açtığı ve
başvurucu için öngörülemez nitelikte olduğundan bahsedilemeyeceği sonucuna
ulaşılmıştır.
57. Açıklanan nedenlerle adil yargılanma hakkına yönelik bir
ihlal olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Çelişkili karar
verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
22/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.