TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
B.Ç. VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/10144)
|
|
Karar Tarihi: 9/5/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucular
|
:
|
1. B.Ç.
|
|
|
2. E.Ç.
|
|
|
3.G.Ç.
|
|
|
4. H.S.
|
|
|
5. Z.K.
|
Vekili
|
:
|
Av. Sacit
SEDEFOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklu olarak bulunulan ceza infaz kurumunda çıkan isyan
sırasında gerçekleşen ölüm olayında kamu makamlarınca gerekli önlemlerin
alınmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/6/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan ceza soruşturması ve
yargılama dosyaları, ayrıca Antalya 2. İdare Mahkemesinden (İdare Mahkemesi) temin
edilen yargılama dosyasındaki bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle
şöyledir:
9. Olayda vefat eden, başvurucuların yakını olan 1963 doğumlu
A.Ç. kastı aşan adam öldürme suçundan tutuklu olarak aynı suç grubundan tutuklu
ve hükümlülerin bulunduğu Antalya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun (Ceza
İnfaz Kurumu) B-8 numaralı koğuşunda kalmaktadır.
10. 30/5/2004 tarihinde, bir başka hükümlünün tedavi edilmesi
yönündeki talebinin Ceza İnfaz Kurumu idaresince reddedilmesi üzerine koğuşta
çıkan isyanda A.Ç., koğuştakiler tarafından boğularak öldürülmüştür.
11. Ceza İnfaz Kurumu idaresinin dosya kapsamındaki 30/5/2004
tarihli Vukuat Raporu ile Adalet Bakanlığı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Genel Müdürlüğünün (Genel Müdürlük) Ceza İnfaz Kurumu Vukuat Raporu'na göre
Ceza İnfaz Kurumunun B-8 numaralı koğuşunda kasten adam öldürme suçundan
tutuklu bulunan E.Ş. diş rahatsızlığı nedeniyle 29/5/2004 günü saat 23.30
civarlarında Ceza İnfaz Kurumu idaresine müracaat etmiş; şahsın acil bir durumunun
olmadığının anlaşılmasıyla sabah hastaneye sevk edilmek üzere koğuşuna
gönderilmesi üzerine aynı koğuştaki H.H., M.S.E., A.Ş. (rahatsızlanıp hastaneye
kaldırılmayı talep eden ve talebi reddedilen E.Ş.nin
ağabeyi) Ç.G., Y.E.K., E.S., Ş.Ö., T.Y., Ş.S., M.Y.A., Ö.Y., V.E., M.K. ve F.Ç.
30/5/2004 tarihinde saat 02.00 civarında isyan başlatmıştır.
12. Raporlara göre koğuştakiler, koğuş kapısına ranza ve
dolaplarla barikat kurmuş; havalandırma bahçesinin kapı kilidini kırarak
bahçeye çıkardıkları yatak ve battaniyeleri yakmışlardır. Bu esnada isyana
karşı çıktığı için A.Ç. dövüldükten sonra televizyon kablosuyla boğularak
öldürülmüştür. İnfaz koruma memurları isyanın başlamasıyla koğuştan gelen
sesler üzerine koğuşa girmek istemiş fakat kapıların ranzalar çekilmek
suretiyle kapatılması nedeniyle olaya müdahale edememişlerdir. Bunun üzerine
koğuşun havalandırma bahçesine pencereden bakan infaz koruma memurları yangın
çıktığını, birisinin de yerde yattığını görünce jandarma görevlileri ve Ceza
İnfaz Kurumu savcısına olayı derhâl haber vermişlerdir.
13. İsyancılar iki kişiyi daha rehin tuttuklarını, kendilerine
uyuşturucu madde ve cep telefonu verilmezse onları da öldüreceklerini
bildirmişlerdir. Olay yerine gelen Cumhuriyet savcısı ve Ceza İnfaz Kurumu görevlileri
uzun uğraşlar sonucu isyancıları ikna etmiş ve aynı gün saat 11.00 civarlarında
isyan bitirilmiştir. Rapora göre A.Ç.nin
öldürülmesini A.Ş., Ç.G. ve M.K. üstlenmiştir.
A. Ceza İnfaz Kurumu
Görevlileri Hakkındaki Adli ve İdari
Soruşturma Süreçleri
14. İnfaz Koruma Başmemuru M.Ö. ve
M.G, İnfaz Koruma Memuru İ.H. ve Ceza İnfaz Kurumu İkinci Müdürü A.S. hakkında
Ceza İnfaz Kurumu idaresince olaya dair disiplin soruşturması başlatılmıştır.
Yapılan soruşturmada olay günü vardiya nöbetçisi olan ceza infaz görevlilerine
bir tutuklunun çok ilaç içtiği için midesinin ağrıdığını söylediği, bu durumun
vardiya nöbetçisi ikinci müdüre bildirildiği, şahsın tansiyonunun ölçüldüğü,
herhangi bir hastalık belirtisi olmadığından uzun süre beklendiği, bir sorun olmaması
üzerine saat 01.00 civarlarında tutuklunun koğuşuna geri gönderildiği, yaklaşık
bir saat sonra koğuş görevlisinin koğuştan sesler geldiğini haber vermesi
üzerine olay yerinde gidildiği, diğer hükümlü ve tutukluların hastanın
hastaneye gitmesi gerektiğini söyledikleri, durumun yeniden vardiya nöbetçisi
ikinci müdüre bildirildiği, on dakika sonra koğuşta isyanın başladığı, öldürme
olayının gerçekleştiği tespit edilmiştir.
15. İdari soruşturma kapsamında Ceza İnfaz Kurumu İkinci Müdürü
A.S. savunmasında; nöbetçiyken bir tutuklunun diş ağrısı için fazla ilaç alması
nedeniyle midesinin ağrıdığını belirttiğini, şahsın aralıklarla iki defa
tansiyon ve nabzının ölçüldüğünü, herhangi bir hastalık belirtisi olmaması
üzerine tedbiren saat 01.30 civarlarına kadar
bekletildiğini, her şeyin normal olması üzerine koğuşuna gönderildiğini ifade
etmiştir. Ayrıca bu tip olayların sık yaşandığını, mahkûmların çeşitli
bahanelerle hastaneye gidip uyuşturucu hap aldıklarını ya da kendilerine iğne
yaptırdıklarını bildiğinden şahsın hastaneye sevkini uygun görmediğini, diğer
mahkûmların bunu bahane ederek koğuş kapısına ranza ve dolaplarla barikat kurup
bir kişiyi öldürerek yangın çıkardıklarını, olaya müdahale etmek istediklerini
fakat isyancıların diğer rehineleri de öldüreceklerini söylemeleri üzerine
müdahale edemediklerini, şahısları ikna etmeye çalıştıklarını, sonra jandarmaya
haber verdiklerini bildirmiştir.
16. İdari soruşturma neticesinde 8/6/2004 tarihinde tüm
soruşturulanlar hakkında olayda herhangi bir ihmal ya da kusurları bulunmadığı
gerekçesiyle ceza tayinine yer olmadığına karar verilmiştir. Bu karar Genel
Müdürlüğe de iletilmiştir.
17. Ceza İnfaz Kurumu görevlileri hakkında Antalya Cumhuriyet
Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) tutuklu E.Ş.nin
rahatsızlığının hastaneye kaldırılmayı gerektirecek ciddiyette bulunmadığı,
hastaneye kaldırılanların doktordan uyuşturucu ilaç talep ettikleri, isyanın
olduğu koğuşun kapı arkasına barikat kurulması nedeniyle görevlilerin isyan ve
öldürme olayında herhangi bir kusurlarının bulunmadığı gerekçesiyle 3/6/2004
tarihinde görevi ihmal suçundan kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
Kararın hangi tarihte kesinleştiğine dair herhangi bir bilgi ya da belgeye
ulaşılamamıştır.
B. Öldürme ve İsyan Olayın Failleri Hakkında
Yürütülen Adli ve İdari Soruşturma Süreçleri
18. Cumhuriyet Başsavcılığının 1/6/2004 tarihli Olay Tespit Tutanağı'nda, 30/5/2004 tarihinde gece saat 03.00
civarlarında Ceza İnfaz Kurumu nöbetçi ikinci müdürünün bir koğuşta isyan
çıktığını bildirmesi üzerine olay yerine intikal eden görevlilerden alınan ön
bilgi sonrası koğuş kapısının arkasına çelik dolabın yerleştirildiğinin
anlaşıldığı, bir başka koğuşun penceresinden bakıldığında havalandırma
bahçesinin bir kısmından duman yükseldiğinin ve yerde birinin sırtüstü
yattığının görüldüğü fakat havanın karanlık olmasından dolayı kişinin ölü,
yaralı ya da sağlıklı olup olmadığının anlaşılamadığı tespitlerine yer
verilmiştir. Cumhuriyet savcısı tarafından isyancılara eyleme son vermeleri
uyarısında bulunulması üzerine isyancılardan A.Ş. ile Ç.G. eyleme son
vermeyeceklerini, bir ispiyoncunun öldüğünü, ellerindeki iki ispiyoncuyu da
güvenlik güçlerinin müdahale etmesi hâlinde öldüreceklerini belirtmiştir.
19. Tutanağa göre, ikna çabalarının sonuç vermemesi üzerine
koğuşa güvenlik görevlilerince müdahale edilmesi olasılığı nedeniyle gerekli
hazırlıklar yapılmış, yeteri kadar itfaiye aracı, ambulans, kompresör temin
edilmiş; il jandarma alay komutanı ile görüşülerek muhtemel müdahale için
askerî açıdan gerekli hazırlıklar yapılmış, il Cumhuriyet başsavcısına ve Genel
Müdürlüğe haber verilmiş, bunlarla ara ara durum hakkında bilgi alışverişi
yapılmış, ayrıca il valisi de olay yerine gelerek olayı takip etmiştir. Öğle
saatlerinde müdahaleden önce Ceza İnfaz Kurumu ikinci müdürü bir kez daha
görüşmeye gönderilmiş, isyancılar tarafından bazı şartlarla isyana son
verileceğinin belirtilmesi üzerine il Cumhuriyet başsavcısı, infaz savcısı ve
il jandarma alay komutanı hükümlülerle görüşmüş ve kabul edilebilir şartlarda
anlaşılarak isyana son verilmesi sağlanmıştır. İsyan sonrası cenaze morga
kaldırılarak koğuşa girilmiş; koğuş asma kapısının kilidinin kırık olduğu,
duman ve isin devam ettiği görülmüştür. Olay Yeri İnceleme ekibine olay yerinin
video ve fotoğraf çekimlerinin yapılması talimatı verilmiştir.
20. Cumhuriyet Başsavcılığının 30/5/2004 tarihli otopsi işlemi
sonucunda düzenlenen raporda; A.Ç.nin ölmeden önce
özellikle kafa ve yüz bölgesine yönelik künt travmaya
maruz kaldığı, herhangi bir kesici- delici alet yarası bulunmadığı, şahsın
kesin ölüm nedeninin boynunda yumuşak bağ tatbikine bağlı mekanik asfiksi olduğu tespitlerine yer verilmiştir.
21. İsyancılardan V.E. 30/5/2004 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığındaki
ifadesinde; tutuklu E.Ş.nin dişinden dolayı aldığı
ilaçlardan rahatsızlanması ve hastaneye gönderilmemesi üzerine gece vakti diğer
hükümlüler A.Ş., Ç.G. ve M.K.nın isyan fikriyle
ranzaları koğuş kapısının arkasına çektiklerini, M.K.nın
koğuş bahçe kapısının kilidini ranzadan söktüğü demirle kırdığını, o sırada A.Ç.nin uyanarak isyana katılmayacağını, dışarı çıkacağını
söylemesi üzerine A.Ş. ile kavga etmeye başladıklarını, A.Ç.nin
A.Ş.ye yumruk salladığını fakat isabet ettiremediğini, A.Ş.nin
de A.Ç.ye yumruk atmasıyla açık olan kapıdan bahçeye düştüğünü, A.Ş., Ç.G. ve M.K.nın havalandırmaya çıkarak "Kimse gelmesin, fena olur." dediklerini, orada A.Ç.yi öldürdüklerini fakat kendisinin bu anı görmediğini,
iki kişiyi daha öldüreceklerini Ceza İnfaz Kurumu görevlilerine söylediklerini
beyan etmiştir. Ayrıca müteveffa ile diğer mahkûmlar arasında husumet
bulunmadığını, yalnızca bir keresinde A.Ç.nin külotla
yatmasından, müstehcen konuşmasından ve hareket yapmasından A.Ş.,Ç.G. ve M.K.nın müteveffayı uyardıklarını belirtmiştir.
22. Koğuştaki tutuklulardan olan ve olay öncesinde
rahatsızlanarak hastaneye kaldırılma talebi olan E.Ş. 30/5/2004 tarihinde
Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadesinde; olay günü diş ağrısı nedeniyle aldığı
ilaçlardan midesinin rahatsızlanması üzerine hastaneye gitme talebiyle Ceza
İnfaz Kurumu idaresine başvurduğunu, tansiyonunun birkaç kez ölçülmesinden
sonra koğuşuna gönderildiğini, ağabeyi A.Ş.nin
olaylara kızarak "Burada biri ölse
kimsenin haberi olmuyor. İsyan çıkarırız başka çaremiz yok."
dediğini, müteveffanın buna itiraz etmesi üzerine ağabeyi ve Ç.G. ile
aralarında tartışma çıktığını, A.Ç.nin ağabeyine
yumruk atması üzerine M.K.nın da katılmasıyla kavga
ederek bahçe kapısından çıktıklarını, "Kimse
gelmesin." dedikleri için gidemediklerini, A.Ç.nin
"Yapmayın." diye
bağırdığını, sonra sustuğunu, çıkıp baktıklarında şahsı yerde yatar, kanlı
vaziyette gördüklerini, isyancıların Ceza İnfaz Kurumu görevlilerine "Birini öldürdük, iki ispiyoncuya da
bağladık." dedikleri hâlde aslında kimsenin olmadığını, bu
şekilde görevlilerin müdahalesini önlemeye çalıştıklarını beyan etmiştir.
23. Koğuştaki tutuklulardan olan Ö.Y. 30/5/2004 tarihinde
Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadesinde, olayın gelişimine dair benzer bilgiler
aktarmış ve müteveffanın külotla gezmesi ve genç tutuklulara terbiyesizce
davranması nedeniyle bir ay öncesinde A.Ş. ve Ç.G.nin
müteveffayı "Senin yaşına bu hareketler
yakışıyor mu?" uyardığını, bunun dışında A.Ç. ile diğerleri
arasında herhangi bir husumetin bulunmadığını söylemiştir.
24. Koğuşta hükmen tutuklu olarak bulunan M.K. 30/5/2004
tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadesinde; E.Ş.nin
hastaneye gönderilmemesini protesto etmek için ağabeyi A.Ş.nin
isyan çıkarma fikrini ortaya attığını, kapının arkasına çelik dolap ve
ranzaları çektikleri sırada müteveffanın "Ben
katılmam çıkmak istiyorum." demesi
üzerine A.Ş.nin "Çok geç, katılacaksın, artık kapılar kapandı." şeklinde cevap verdiğini, A.Ş.nin A.Ç.ye yumruk atmasıyla şahsın bahçeye düştüğünü, A.Ş.nin müteveffanın boğazını uzun süre sıktığını, o sırada
Ç.G.nin de televizyon kablosunu getirdiğini ve şahsın
boğazına doladığını, Ceza İnfaz Kurumu görevlilerine müdahale ederlerse diğer
iki ispiyoncuyu da öldüreceklerini söylediklerini, olayın bir anda geliştiğini,
önceden yapılmış bir plan olmadığını, müteveffaya yönelik de bir husumetin
bulunmadığını bildirmiştir.
25. Koğuşta hükümlü olarak bulunan A.Ş. 30/5/2004 tarihinde
Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadesinde; olayın kardeşinin tedavi edilmemesi
üzerine aniden geliştiğini, planlı olmadığını, kendisinin isyan çıkarma fikrini
ortaya attığını, kapının arkasına ranzaları çektikten sonra uyanan müteveffanın
isyana katılmayıp çıkmak istediğini söylemesi üzerine kapıların arkasına ranza
yığılı olduğundan çıkamayacağını söylediğini, bunun üzerine kendisine yumruk
atan A.Ç.ye tıraş olduğu jileti savurduğunu, şahsın avluya düşmesiyle boğazını
sıkmaya başladığını, Ç.G. ve M.K.nın söktükleri
televizyon kablosuyla geldiklerini, kabloyu şahsın boğazına dolayıp her birinin
birer yandan sıkmak suretiyle A.Ç.yi öldürdüklerini,
müteveffayla hemşehri olduklarını, aralarında önceye
dayalı bir problem olmadığını, olayın aniden geliştiğini, sırf jandarma
müdahalesini önlemek için diğer şahısları da öldürme tehdidinde bulunduklarını
belirtmiştir. Diğer hükümlü C.G. ise susma hakkını kullanmıştır.
26. Ceza İnfaz Kurumu görevlileri Cumhuriyet Başsavcılığındaki
ifadelerinde olayın gelişimine dair yukarıdakilere benzer beyanlarda
bulunmuşlardır.
27. A.Ş.,Ç.G. ve M.K., Antalya 1. Sulh Ceza Mahkemesinin
1/6/2004 tarihli kararıyla tutuklanmış ve Cumhuriyet Başsavcılığının 3/6/2004
tarihli iddianamesiyle on dört şüpheli hakkında Ceza İnfaz Kurumu idaresine
karşı ayaklanma suçundan, ayrıca şüpheliler A.Ş.,Ç.G. ve M.K. hakkında bir suçu
işlemek ve kolaylaştırmak amacıyla adam öldürme suçundan kamu davası
açılmıştır.
28. Ayrıca Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığının
31/5/2004 tarihli kararıyla aralarında A.Ş.,Ç.G. ve M.K.nin
de bulunduğu olaya karışan bir kısım tutuklu hakkında 15 gün hücre cezasına,
bir kısmı hakkında ise 1 ay süreyle ziyaretten men cezasına karar verilmiştir.
29. Genel Müdürlüğün 27/12/2004 tarihli talebi üzerine
düzenlenen Ceza İnfaz Kurumunun 31/12/2004 tarihli yazısında; müteveffanın
kaldığı koğuşta bir hasmının bulunmadığı, arkadaşlarıyla ilişkisinin iyi
olduğu, yalnızca 24/11/2003 tarihinde koğuşta çıkan bir olaya adının karıştığı
fakat suçsuz olduğunun anlaşılmasıyla müteveffaya herhangi bir disiplin cezası
verilmediği tespitlerine yer verilmiştir. Bu olayla ilgili olarak Bakanlık tam
yargı davasındaki savunmasında A.Ç.nin de aralarında
bulunduğu on tutuklunun diğer mahkûmlardan H.G.yi on
gün işten kalacak şekilde yaralamaları nedeniyle haklarında yaralama suçundan
15/12/2003 tarihinde kamu davası açıldığı yönünde bir bilgi bulunmaktadır.
30. Sanıklar hakkındaki isyan çıkartma ve öldürme isnatlı kamu davası Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ağır
Ceza Mahkemesi) görülmüş, sanık savunmaları ve tanık beyanları alınmıştır.
Beyanlarda olayın meydana gelişine dair Savcılık ifadelerindekine benzer ve
tutarlı anlatımlar olduğu anlaşılmıştır.
31. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/4/2006 tarihli kararıyla A.Ş.,
Ç.G. ve M.K hakkında kasten öldürme suçundan neticeten 28 yıl hapis cezasına,
ayaklanma suçunu işleyenlerin üç kişiden fazla olduğuna dair delil
bulunmadığından üç sanığa bu suçtan ceza verilmesine yer olmadığına, diğer
sanıkların ayaklanma suçundan beraatlerine
hükmedilmiştir.
32. Karar, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin (Yargıtay) 10/12/2007
tarihli kararıyla adam öldürme suçundan mahkûm edilen sanıkların bizzat
duruşmada dinlenmediği gerekçesiyle bozulmuştur.
33. Bozma üzerine yapılan yargılama Ağır Ceza Mahkemesinin
8/4/2008 tarihli kararıyla A.Ş.,Ç.G. ve M.K.nın
kasten öldürme suçundan neticeten 28 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına
karar verilmiş, karar Yargıtayın 9/11/2009 tarihli
kararıyla onanmıştır.
C. Tam Yargı Davası
Süreci
34. Başvurucular 11/11/2004 tarihinde Bakanlığa başvurarak Ceza
İnfaz Kurumunda isyan çıkmasında idarenin ihmali olduğunu, Ceza İnfaz Kurumu
yönetiminin bir tutuklunun can güvenliğini koruyamadığını ileri sürmüş ve
toplam 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
35. Bakanlık 17/2/2005 tarihinde, olayda idarenin herhangi bir
kusuru bulunmadığından tazminat talebini reddetmiştir.
36. Bunun üzerine başvurucular 25/2/2005 havale tarihli
dilekçeyle olayda hizmet kusuru bulunduğundan bahisle İdare Mahkemesinde
Bakanlığa karşı 100.000 TL'lik manevi tazminat talepli tam yargı davası
açmışlardır.
37. Bakanlığın 23/5/2005 tarihli savunmasının ilgili kısımları
şöyledir:
"... [A.Ç.nin] ölüm olayında
idaremizin herhangi bir kusuru bulunmamakta olup, adı geçen Antalya E Tipi
Cezaevinde 30.05.2004 tarihinde meydana gelen isyan nedeniyle, aynı koğuşta
bulanan [A.Ş.] ile tartışması
sonucunda; koğuş arkadaşları [A.Ş., Ç.G. ve M.K.] tarafından öldürülmüş bulunmaktadır. Bu nedenle,
tamamıyla mahkumlar tarafından başlatılan isyanda meydana gelen tartışma
sonucunda gerçekleştirilen ölüm olayında, idari nitelikte bir eylem
bulunmamaktadır. İdarenin işleyişi ve yürütülen kamu hizmeti ile hiçbir şekilde
ilişkilendirilemeyen bu olay nedeniyle, idarenin tazminat yükümlülüğünden
bahsetmekte mümkün değildir.
Kaldı ki, savunma ekinde Mahkemeye ibraz
edilen ve dosyada mevcut bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesi ile de
anlaşılacağı üzere; Antalya E Tipi Cezaevinde 30.05.2004 tarihinde meydana
gelen isyan olayı [A.Ç.nin de] kalmakta olduğu B-8 koğuşunda tutuklu olarak bulunan
[E.Ş.nin]
cezaevi görevlilerine saat:00.30'da dişinin ağrıdığından bahisle hastaneye
gitmek istediğini beyan etmesi, ancak cezaevi görevlileri tarafından yapılan
kontrol ve gözlem sonucunda rahatsızlığının hastaneye kaldırmayı gerektirecek
nitelikte bulunmaması nedeniyle; kendisine ağrı kesici ilaç verilerek ve
sabahleyin hastaneye gidebileceği söylenerek koğuşuna gönderilmesi üzerine, adı
geçenin aynı koğuşta birlikte kaldığı kardeşi[A.Ş., Ç.G. ve M.K.] tarafından [E.Ş.nin] hastaneye kaldırılmaması bahane edilerek başlatılmış
olup, idarenin bu isyanı önceden haber alarak bir tedbir alma imkanı olmadığı
gibi, isyan olayının başladığı zamana kadar davacıların yakını ile olayın
failleri arasında herhangi bir anlaşmaz olmamış ve olayın failleri ve maktul
arasında anlaşmazlık olduğuna, husumet bulunduğuna ve adı geçenler tarafından
davacıların yakınının öldürüleceğine dair idareye her hangi bir bilgi de
ulaşmış değildir. Dolayısıyla, idarenin bilgisi dahilinde olmayan bir olay nedeniyle;
mevcut güvenlik tedbirlerinin yanı sıra davacıların yakının can güvenliğinin
sağlanması ve yaşama hakkının korunması için idarece önceden ilave tedbirler
alması gerektiği ileri sürülemez..."
38. Mahkeme olaya dair ceza ve disiplin soruşturmalarını da
inceleyerek 22/2/2006 tarihinde tazminat talebini olayda idarenin hizmet kusuru
bulunduğu kabulüyle kısmen kabul etmiştir. Gerekçenin ilgili kısımları
şöyledir:
" ...Olayda, davalı idare tarafından
gerekli tüm önlemlerin alındığı ileri sürülmekte ise de; tutuklanarak cezaevine
alınan her kişinin yaşama hakkı ve korunması için tüm aktif önlemlerin
alınmasının idarenin görev ve yetkisinde olduğu hususları göz önüne
alındığında, tutuklu bulunan bir şahsın aynı koğuşta bulunan diğer mahkumlar tarafından
hayatına son verilmesinden davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ve doğan
zararın idarenin hizmet kusuru teorisine göre tazmini gerektiği sonucuna
ulaşılmaktadır.
Manevi tazminat gerçek bir tazmin aracı
olmayıp doğrudan doğruya manevi bir tatmin aracıdır. İdarenin eylem ve
işlemlerinden dolayı manevi değerlerinde bir azalma meydana gelen ve bu nedenle
acı ve elem duyan kişiye bir miktar para verilmesi suretiyle anılan eylem ve ızdırapların tüm olmazsa da kısmen azaltılması manevi tazminatın
temel amacı olduğu tartışmasızdır.
Bu durumda, gerek olayın gelişim süreci ve
gerekse manevi tazminatın gerçek bir tazmin aracı olmayıp manevi bir tatmin
aracı olması karşısında davacıların duyduğu elem ve acının karşılığı olarak takdiren maktülün annesi davacı
[E.Ç.]ya 20.000 YTL, maktülün kardeşleri olan diğer
her bir davacıya ise 5.000 YTL olmak üzere toplam 40.000YTL manevi tazminatın
davalı idarece davacılara ödenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, clavacılardan
anne [E.Ç.] için 20.000YTL, diğer her bir davacı için 5.000 YTL olmak üzere
toplam 40.000YTL manevi tazminat isteminin kabulüne, fazlaya ilişkin kısmının
reddine..."
39. Başvurucular ve Bakanlıkça temyiz edilen karar, Danıştay
Onuncu Dairesinin 2/12/2008 tarihli kararıyla bozulmuş; karar düzeltme talebi
de Onuncu Dairenin 27/9/2010 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bozma
gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...
Cezaevlerinin iç güvenliğini sağlamakla
görevli olan davalı idare, üstlendiği hizmetin kötü veya geç işlemesi, gereği
gibi işlememesi şeklinde ortaya çıkan hizmet kusurundan kaynaklanan zararları
tazminle yükümlüdür. Ancak hizmetin kusurlu işletildiğinden söz edilebilmesi
için de olayın oluş şekli değerlendirilerek hizmette ortaya çıkan eksiklik veya
aksaklığın açık biçimde ortaya konulması zorunlu olup; sadece cezaevinde bir
olayın meydana gelmiş olmasından hareketle hizmetin kusurlu işletildiğini
kabule olanak bulunmamaktadır. Zira cezaevindeki mahkum ve tutukluların zarara
yol açılan eylem ve kusurlu davranışlarının bütünüyle önlenmesi olanaksız
olduğu gibi; davalı idarenin, cezaevinde yürütülen hizmetle nedensellik bağı
kurulamayan her türlü olay ve ortaya çıkan zararlardan hukuken sorumlu
tutulması sorumluluk hukukunun ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır.
Buna göre; idarenin hukuki sorumluluğunun
kabulü, öncelikle uğranılan zararın, zarar görenin veya üçüncü kişinin
kusurundan kaynaklanmamış olması şartına bağlıdır. Uğranılan zararın bütünüyle
zarar görenin veya üçüncü kişinin kusurundan kaynaklanmış olması halinde,
yürütülen hizmet ile zarar arasında nedensellik bağı kurulmasına, hizmet kusuru
veya kusursuz sorumluluk ilkelerinden hareketle idarenin hukuken sorumlu
sayılmasına olanak bulunmamaktadır.
...
Olayda, davacılar murisinin bulunduğu ve
olayın meydana geldiği koğuşta daha önce bu tür bir olay olduğu veya olma
ihtimali bulunduğu yolunda herhangi bir belirleme bulunmadığı gibi, davacılar
yakını ile koğuşta kalan diğer mahkumlar arasında herhangi bir anlaşmazlık
olduğu yolunda idareye yansıtılan bir şikayette de bulunulmadığı görülmektedir.
Olayın oluş biçimi ve gelişimi gözönüne
alındığında cezaevinde ortaya çıkan ve davacılar murisinin ölümüne neden olan
eylemin, mahkumlarca önceden planlanmadığı, koğuşta kalan mahkumlardan birinin
talebinin idarece yerine getirilmemesi üzerine aniden gelişen bir olay olduğu
anlaşıldığından, ortada cezaevi görevlilerince önceden bilinmesi ve anılan
koğuş için özel önlem alınmasını gerektirecek bir durum söz konusu değildir.
Bu durumda, davacılar yakınının ölümüne yol
açan eylem nedeniyle uğranılan zararla yürütülen hizmet arasında nedensellik
bağı kurulup, idarenin hukuki sorumluluğuna gidilmesine olanak görülmediğinden,
İdare Mahkemesince yukarıda belirtilen hususlar gözönüne
alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken manevi tazminat isteminin
kısmen kabulünde hukuki isabet görülmemiştir..."
40. Bozma üzerine Mahkeme 29/11/2010 tarihinde Danıştayın bozma gerekçesini aynen benimseyerek tazminat
talebinin reddine karar vermiştir.
41. Karar, Danıştayın 16/4/2013
tarihli kararıyla onanmış; karar düzeltme talebi de Onuncu Dairenin 11/3/2015
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
42. Nihai karar başvuruculara 11/5/2015 tarihinde tebliğ edilmiş
olup başvurucular 9/6/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
43. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Hapis
cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” kenar başlıklı 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi şöyledir:
“f) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam
hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu
tedbirin alınması zorunludur."
44. 5275 sayılı Kanun’un “Kapalı
ceza infaz kurumları” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"Kapalı ceza infaz kurumları, iç ve dış
güvenlik görevlileri bulunan, firara karşı teknik, mekanik, elektronik veya
fizikî engellerle donatılmış, oda ve koridor kapıları kapalı tutulan, ancak
mevzuatın belirttiği hâllerde aynı oda dışındaki hükümlüler arasında ve dış
çevre ile temasın olanaklı bulunduğu, yeterli düzeyde güvenlik sağlanmış ve hükümlünün
gereksinimine göre bireysel, grup hâlinde veya toplu olarak iyileştirme
yöntemlerinin uygulanabileceği tesislerdir."
45. 5275 sayılı Kanun’un “Tutuklama
kararının yerine getirildiği kurumlar” kenar başlıklı 111.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tutuklular, iç ve dış güvenlik görevlisi
bulunan, firara karşı teknik, mekanik, elektronik veya fizikî engelleri olan,
34 üncü maddede sayılan hâller dışında oda ve koridor kapıları sürekli olarak
kapalı tutulan ve yasal zorunluluklar ayrık, dışarıyla irtibat ve haberleşme
olanağı bulunmayan normal güvenlik esasına dayalı tutukevlerinde veya maddî
olanak bulunmadığı hâllerde diğer kapalı ceza infaz kurumlarının bu amaca
ayrılmış bölümlerinde tutulurlar."
46. 5275 sayılı Kanun’un “Tutukluların
barındırılması” kenar başlıklı 113. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Tutuklular, maddî olanaklar elverdiğince
suç türlerine ve taşıdıkları güvenlik riskine göre ayrı odalarda
barındırılırlar. Aralarında husumet bulunanlar ile iştirak hâlinde suç işlemiş
olanlar aynı odalarda barındırılmazlar ve birbirleri ile temas etmelerini
engelleyecek tedbirler alınır."
47. 5275 sayılı Kanun’un “Tutukluların
yükümlülükleri” kenar başlıklı 116. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Bu Kanunun; yüksek güvenlikli kapalı
ceza infaz kurumları, ... bina ve eşyaların korunması, kapıların açılmaması ve
temasın önlenmesi, oda ve eklentilerinde bulundurulabilecek kişisel eşyalar,
arama, disiplin cezalarının niteliği ve uygulanma koşulları, kınama, bazı
etkinliklere katılmaktan alıkoyma, ücret karşılığı çalışılan işten yoksun
bırakma, haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama,
ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma, hücreye koyma, ... disiplin soruşturması,
disiplin cezasını gerektiren eylemlerin tekrarı, disiplin cezalarının infazı ve
kaldırılması, yönetim tarafından alınabilecek tedbirler, zorlayıcı araçların
kullanılması, ...muayene ve tedavi istekleri, hükümlülerin beslenmesi,
iyileştirme programlarının belirlenmesi, hükümlülerin sayısı ve uygulanacak
güvenlik tedbirleri, eğitim programları, öğretimden yararlanma, muayene ve
tedavileri, sağlık denetimi, hastaneye sevk, infazı engelleyecek hastalık hâli,
kendilerine verilen yiyecek ve içecekleri reddetmeleri, ... konularında 9, 16,
21, 22, 26 ilâ 28, 34 ilâ 53, 55 ilâ 62, 66 ilâ 76 ve 78 ila 88 inci
maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte
olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir."
B. Uluslararası Hukuk
1- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
48. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur...
"
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
49. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), içtihatlarında
Sözleşme'nin 2. maddesinin ilk cümlesinin devletlerin yalnızca kasti ve hukuka
aykırı ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil aynı zamanda kendi egemenlik
yetkileri içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri
almalarına dair devletlere pozitif yükümlülük yüklediğini hatırlatmaktadır (L.C.B/İngiltere, B. No: 23413/94,
9/6/1998, § 36).
50. AİHM’e göre Sözleşme’nin
2.maddesi,devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının
bulunduğu durumlarda devlete elindeki tüm imkânları kullanarak yaşama hakkını
korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve
bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak yeterli
yargısal veya diğer tedbirleri alma görevi yüklemektedir (Osman/İngiltere [BD], B. No:
23452/94,28/10/1998, § 115; Paul ve Audrey Edwards/İngiltere,
B. No: 46477/99, 14/3/2002, § 54). AİHM, bu yükümlülüğün -kamusal olsun veya
olmasın- yaşama hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından
da geçerli olduğu kanaatindedir (Öneryıldız/Türkiye
[BD], B. No: 48939/99, 30/11/ 2004, § 71).
51. Ancak AİHM'e göre Sözleşme’nin
2.maddesikapsamında yetkililerin pozitif yükümlülükleri mutlak/koşulsuz değildir.
Yaşama yönelik varsayılan her tehdit, yetkilileri riski önlemek için özel
önlemler almaya zorlamaz. Özel önlemler alma yönünde bir görev, sadece
yetkililerin yaşama yönelik gerçek ve yakın bir riskin bulunduğunu bildikleri
ya da bilmeleri gerektiği ve yetkililerin durum üzerinde belirli derecede
hâkimiyetlerinin bulunduğu hâllerde ortaya çıkar (Finogenov ve diğerleri/Rusya, B. No: 18299/03, 27311/03,20/12/2011, §
209).
52. Diğer taraftan söz konusu pozitif yükümlülük; modern
toplumların güvenliğini sağlamadaki zorluklar, insan davranışlarının öngörülemezliği ve belirli bir faaliyete ilişkin
tercihlerin önceliklere ve kaynaklara göre yapılması gerektiği akılda tutularak
yetkililere imkânsız veya aşırı bir sorumluluk yüklemeyecek şekilde yorumlanmalıdır
(Finogenov ve diğerleri,§ 209; Makaratzis/Yunanistan [BD], B. No: 50385/99,
20/12/2004, § 69).
53. AİHM Rebai ve diğerleri/Fransa ([GK] (k.k.), B. No:
26561/95, 25/2/1997) kararında, kaldığı hücrede intihara meyilli olan bir
mahkûm tarafından çıkarıldığı iddia edilen yangında başvurucuların yakınlarını
tehlikeli bir mahkûmla aynı hücreye koymak suretiyle gerekli önlemleri almaması
ve yangına geç müdahalede bulunulması nedenleriyle devletin yakınlarının
ölümünde kusurlu olduğu iddiasını incelemiştir. AİHM'e
göre hücrede yangın çıkardığı iddia edilen mahkûm her ne kadar intihara meyilli
olsa da başvurucuların yakınlarının ve diğer mahkûmların yataklarının ve
kişisel eşyalarının da koğuşun kapısının önünde yakılmış olduğu gözetildiğinde
yangını kimin başlattığı net değildir. Bu nedenle yangını çıkardığı iddia
edilen mahkûmun diğerleri açısından tehlike arz ettiğinin, dolayısıyla ceza
infaz kurumu idaresince gerekli önlemlerin alınmadığının kabulü mümkün
değildir. Ayrıca AİHM, olayda itfaiyenin ve ambulansın olayın haber
verilmesinden 25 dakika sonra olaya müdahale ettiğini, müdahalede gecikme
bulunduğuna dair herhangi bir veri bulunmadığını da belirterek başvurucuların
yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasını açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez bulmuştur.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
54. Mahkemenin 9/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu E.Ç.
Yönünden
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 51. maddesi ile Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 83. maddesi uyarınca
başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla
bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde
başvuru reddedilir ve yargılama giderleri dışında ilgilinin 2.000 Türk
lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar
verilir.
56. Bu kapsamda özellikle Mahkemeyi yanıltmak amacıyla gerçek
olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması,
başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi
verilmemesi durumunda başvuru hakkının kötüye kullanıldığı kabul
edilebilecektir (S.Ö., B. No:
2013/7087, 18/9/2014, § 29; Mehmet Güven
Ulusoy [GK], B. No: 2013/1013, 2/7/2015).
57. Başvuru konusu olayda UYAP üzerinden yapılan araştırmada
yargılama devam ederken başvurucu E.Ç.nin 8/4/2012
tarihinde vefat ettiği tespit edilmiştir. Avukat Sacit
Sedefoğlu tarafından 9/6/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuş, başvuru
formunda adı geçen başvurucunun öldüğü konusunda bir bilgiye yer verilmemiştir.
58. Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel
başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından
bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 30).
59. Açıklanan gerekçelerle başvuru tarihinden önce vefat eden
başvurucu adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan
bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye
kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
60. Bu durumda Avukat Sacit Sedefoğlu
aleyhine Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle 6216
sayılı Kanun'un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi
uyarınca takdiren 2.000 TL disiplin para cezasına
hükmedilmesi gerekir.
B. Diğer Başvurucular Yönünden
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
61. Başvurucular,
Ceza İnfaz Kurumu yetkililerince gerekli önlemlerin alınmaması sonucu
yakınlarının öldürüldüğünü belirterek Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına
alınan yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
62. Bakanlık görüşünde, öncelikle olaya dair ceza soruşturmaları
ve yargılaması neticesinde verilen kararların Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisinin başlamasından önceki bir tarihte kesinleştiğine
değinilmiştir. Yaşam hakkının maddi boyutu yönünden yaptığı esas incelemesinde
ise başvurucuların yakınlarının diğer mahkûmlar tarafından öldürülebileceğine
dair bir riskin bulunmadığını, Ceza İnfaz Kurumu idaresinin böyle bir riskten
haberdar olmasının mümkün olmadığını, olayın ani geliştiğini ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
63. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
64. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar
başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
65. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi
açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen
kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013,§ 41). Başvuru konusu olayda, müteveffa başvurucuların oğlu
ve kardeşleridir. Bu nedenle başvruda, başvuru
ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
66. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurucunun yaşama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
67. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif
yükümlülükler yanında pozitif yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
68. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve
hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi
vardır. Devlet, öncelikle yaşama hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı
caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek
gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü
tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51).
69. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can
kaybının gerçekleştiği durumlarda, kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi
gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşama hakkına
yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları
gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler, yaşam
hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin
cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşam
hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
70. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin yaşamlarını ve
sağlıklarını koruma konusundaki pozitif yükümlülük, bu kişilerin tıbbi
tedavilerine özen gösterilmesini yanında yaşamı üzerinde oluşabilecek olası
tehditleri engellemeyi de içerir (Murat
Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 43).
71. Ceza infaz kurumlarında ve devletin kontrolü altında bulunan
diğer alanlarda gerçekleşen ölüm olayları için de geçerli olabilecek bu
yükümlülüğün ortaya çıkması için yetkililerin kendi kontrolleri altındaki bir
kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip
bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir
durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde
ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp
yapmadıklarını incelemek gerekmektedir (Mehmet
Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015, § 72).
72. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin
bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda
makul ölçüler çerçevesinde kamu makamlarının bu tehlikenin gerçekleşmesini
önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle insan
davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve
kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi
dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük
oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri,§ 53).
73. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın ileri
sürüldüğü tazminat ve tam yargı davalarında, derece mahkemelerinin Anayasa’nın
17. maddesinin gerektirdiği özende bir inceleme yapma yükümlülüğü
bulunmaktadır. Bununla birlikte söz konusu özen yükümlülüğü, yaşam hakkı ile
ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca varılmasını garanti
altına almamaktadır (Aysun Okumuş ve Aytekin
Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
74. Somut olayda başvurucular, yaşam hakkının kamu görevlileri
tarafından kasten ihlal edildiğini ileri sürmemiş olup başvurucuların
yakınlarının ölümüne kamu görevlilerinin kasıtlı eylemlerinin sebebiyet verdiği
izleniminin edinilmesini gerektirecek bir unsur da tespit edilmemiştir. A.Ç.nin diğer koğuş sakinleri tarafından boğularak
öldürüldüğü sabittir.
75. Başvurucular kamu makamları tarafından gerekli önlemlerin
alınmaması nedeniyle yakınlarının öldürüldüğünü iddia ettiklerinden
başvurucuların bu iddiaları yaşam hakkının yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamında
incelenmiştir.
76. Yaşam hakkının pozitif yükümlülüğü kapsamında devletin,
öncelikle kişilerin yaşamını korumak için etkili yasal ve idari çerçeveyi
oluşturması gerektiğinin yeniden altı çizilmelidir (bkz. § 68). Aynı gereklilik
ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin yaşamlarının korunması için de
geçerlidir. Bu bağlamda ilgili yasal çerçevenin yukarıda değinilen mevzuatla
ayrıntılı olarak oluşturulduğu görülmektedir (bkz. §§ 43-47).
77. Bu noktada Anayasa Mahkemesinin Nejla Özer ve Müslim Özer kararında (B. No: 2013/3782, 21/4/2016,
§§ 139-141) da değinildiği üzere, 5275 sayılı Kanun'un 111. maddesinin gereği
olan tutukluların tutukevlerinde veya maddi olanak bulunmadığı hâllerde diğer
kapalı ceza infaz kurumlarının bu amaca ayrılmış bölümlerinde tutulmasının ve
tutukluların ayrıca büyükler, kadınlar, gençler, çocuklar olmak üzere ve suç
türleri de gözetilerek ayrı yerlerde barındırılmasının öneminin tekrar altını
çizmek gerekmektedir.
78. Bu durumda mevcut başvuruda yukarıda yer verilen ilkeler
çerçevesinde öncelikle Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin Ceza İnfaz Kurumunda
isyan çıkması hususunu ve A.Ç.nin başkaları
tarafından öldürülme riskini bilip bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip
gerekmediğinin ortaya konması, yetkililerin riski bildikleri veya bilmeleri
gerektiği sonucuna varılması hâlinde ise A.Ç.nin
yaşam hakkının korunması açısından yetkililer tarafından gerekli ve makul
önleyici tedbirlerin alınıp alınmadığının tespiti gerekmektedir.
79. A.Ç. öldürüldüğü anda Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak
bulunmaktadır yani devletin kontrolü altında olduğu bir dönemde öldürülmüştür.
Özgürlüğünden mahrum olan kişilerin daha hassas ve dengesiz duygusal yapıya
sahip olabilecekleri gözönüne alındığında kamu
makamlarının ceza infaz kurumundaki kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını
önleyici tedbirler alınması hususunda daha duyarlı ve dikkatli olma görevleri
bulunmaktadır.
80. Tüm bu hususlar ışığında yapılan inceleme neticesinde somut
olaydaki isyanın ve isyan sırasındaki öldürme eyleminin önceden planlandığına
ya da böyle bir ihtimalin olduğuna dair başvurucuların herhangi bir iddiası
bulunmadığı anlaşılmış ayrıca Ceza İnfaz Kurumu idaresine bu yönde iletilmiş
bir başvuruya dair herhangi bir bilgi ve belgeye de rastlanmamıştır. Dosya
kapsamında tanıkların, öldürme eylemini gerçekleştirilen sanıkların
beyanlarında dahi müteveffa ile sanıklar arasında bir husumetin var olmadığı,
isyanın bir tutuklunun tedavi talebinin reddedilmesi üzerine aniden geliştiği, A.Ç.nin de isyana karşı çıkması sonrasında öldürüldüğü
ifade edilmiştir (bkz. §§ 23-25).
81. Dosyanın incelenmesinden A.Ç.nin
diğer mahkûmlardan tehdit aldığına yahut aynı koğuşta potansiyel tehlike arz
eden kişilerin kaldığına yönelik idareye iletilmiş herhangi bir bilgi ya da
belgeye de rastlanmamıştır. Her ne kadar mütevaffanın
da olaya karıştığı bir yaralama eylemiyle ilgili olarak yürütülen bir yargılama
bulunsa da (bkz. § 29) söz konusu yaralamanın mağdurunun A.Ç.yi
öldüren sanıklar arasında yer almadığı da gözetilerek bu hususun önceden
sanıklarla A.Ç. arasında bir husumet bulunduğuna yönelik bir emare kabul
edilmesi mümkün değildir.
82. Bu durumda başvurucuların yakınının ölümüne sebep olan
eylemlerin şahıs isyana karşı çıktığı için isyanın başlamasından hemen önce
gerçekleştirildiği de gözetildiğinde başvurucuların ani gelişen isyana karşı
çıkan yakınlarının öldürülmesi olayında kamu makamlarının başvurucuların
yakınının yaşamı için söz konusu olan tehlikenin varlığından haberdar olduğunun
ya da tehlikenin varlığını bilmesi gerektiğinin kabulü makul görünmemektedir.
Dolayısıyla olayın öngörülemez nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
83. Aniden gelişen olaya kısa zamanda Ceza İnfaz Kurumu idaresi
tarafından müdahale edildiği, isyanı bastırmak için gerekli tüm birimlerin
haberdar ve hazır edildiği (bkz. §§ 18, 19), koğuşun kapısının arkasına barikat
kurulması ve müdahalede bulunulursa diğer rehinelerin de öldürüleceği yönündeki
tehditler nedeniyle Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin koğuşa girebilmelerinin mümkün
olmadığı hususları birlikte değerlendirilmiştir. Bu bağlamda tehlikenin
varlığından önceden haberdar olmayan ve haberdar olduğu anda ivedilikle gerekli
tedbirleri alan idarenin somut olayda sorumluluğunun bulunduğunu kabul etmek
insan davranışlarının öngörülemezliğini gözetmeden
kamu makamları üzerine aşırı yük yükleyen bir yoruma meydan verir.
84. Açıklanan gerekçelerle somut olayda yaşamı koruma
yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucuların kimliğinin gizli
tutulması taleplerinin KABULÜNE,
B. Başvuruculardan E.Ç.ye vekâleten Av. Sacit
SEDEFOĞLU tarafından yapılan başvurunun başvuru
hakkının kötüye kullanılması nedeniyle REDDİNE,
C. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
E. 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 83. maddesi uyarınca 2.000 TL disiplin para
cezasının Av. Sacit SEDEFOĞLU'ndan
TAHSİLİNE,
F. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.