TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
B.Ç. VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/10144)
Karar Tarihi: 9/5/2019
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Raportör
Tuğçe TAKCI
Başvurucular
1. B.Ç.
2. E.Ç.
3.G.Ç.
4. H.S.
5. Z.K.
Vekili
Av. Sacit SEDEFOĞLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklu olarak bulunulan ceza infaz kurumunda çıkan isyan sırasında gerçekleşen ölüm olayında kamu makamlarınca gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/6/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan ceza soruşturması ve yargılama dosyaları, ayrıca Antalya 2. İdare Mahkemesinden (İdare Mahkemesi) temin edilen yargılama dosyasındaki bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Olayda vefat eden, başvurucuların yakını olan 1963 doğumlu A.Ç. kastı aşan adam öldürme suçundan tutuklu olarak aynı suç grubundan tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu Antalya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun (Ceza İnfaz Kurumu) B-8 numaralı koğuşunda kalmaktadır.
10. 30/5/2004 tarihinde, bir başka hükümlünün tedavi edilmesi yönündeki talebinin Ceza İnfaz Kurumu idaresince reddedilmesi üzerine koğuşta çıkan isyanda A.Ç., koğuştakiler tarafından boğularak öldürülmüştür.
11. Ceza İnfaz Kurumu idaresinin dosya kapsamındaki 30/5/2004 tarihli Vukuat Raporu ile Adalet Bakanlığı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Genel Müdürlüğünün (Genel Müdürlük) Ceza İnfaz Kurumu Vukuat Raporu'na göre Ceza İnfaz Kurumunun B-8 numaralı koğuşunda kasten adam öldürme suçundan tutuklu bulunan E.Ş. diş rahatsızlığı nedeniyle 29/5/2004 günü saat 23.30 civarlarında Ceza İnfaz Kurumu idaresine müracaat etmiş; şahsın acil bir durumunun olmadığının anlaşılmasıyla sabah hastaneye sevk edilmek üzere koğuşuna gönderilmesi üzerine aynı koğuştaki H.H., M.S.E., A.Ş. (rahatsızlanıp hastaneye kaldırılmayı talep eden ve talebi reddedilen E.Ş.nin ağabeyi) Ç.G., Y.E.K., E.S., Ş.Ö., T.Y., Ş.S., M.Y.A., Ö.Y., V.E., M.K. ve F.Ç. 30/5/2004 tarihinde saat 02.00 civarında isyan başlatmıştır.
12. Raporlara göre koğuştakiler, koğuş kapısına ranza ve dolaplarla barikat kurmuş; havalandırma bahçesinin kapı kilidini kırarak bahçeye çıkardıkları yatak ve battaniyeleri yakmışlardır. Bu esnada isyana karşı çıktığı için A.Ç. dövüldükten sonra televizyon kablosuyla boğularak öldürülmüştür. İnfaz koruma memurları isyanın başlamasıyla koğuştan gelen sesler üzerine koğuşa girmek istemiş fakat kapıların ranzalar çekilmek suretiyle kapatılması nedeniyle olaya müdahale edememişlerdir. Bunun üzerine koğuşun havalandırma bahçesine pencereden bakan infaz koruma memurları yangın çıktığını, birisinin de yerde yattığını görünce jandarma görevlileri ve Ceza İnfaz Kurumu savcısına olayı derhâl haber vermişlerdir.
13. İsyancılar iki kişiyi daha rehin tuttuklarını, kendilerine uyuşturucu madde ve cep telefonu verilmezse onları da öldüreceklerini bildirmişlerdir. Olay yerine gelen Cumhuriyet savcısı ve Ceza İnfaz Kurumu görevlileri uzun uğraşlar sonucu isyancıları ikna etmiş ve aynı gün saat 11.00 civarlarında isyan bitirilmiştir. Rapora göre A.Ç.nin öldürülmesini A.Ş., Ç.G. ve M.K. üstlenmiştir.
A. Ceza İnfaz Kurumu Görevlileri Hakkındaki Adli ve İdari Soruşturma Süreçleri
14. İnfaz Koruma Başmemuru M.Ö. ve M.G, İnfaz Koruma Memuru İ.H. ve Ceza İnfaz Kurumu İkinci Müdürü A.S. hakkında Ceza İnfaz Kurumu idaresince olaya dair disiplin soruşturması başlatılmıştır. Yapılan soruşturmada olay günü vardiya nöbetçisi olan ceza infaz görevlilerine bir tutuklunun çok ilaç içtiği için midesinin ağrıdığını söylediği, bu durumun vardiya nöbetçisi ikinci müdüre bildirildiği, şahsın tansiyonunun ölçüldüğü, herhangi bir hastalık belirtisi olmadığından uzun süre beklendiği, bir sorun olmaması üzerine saat 01.00 civarlarında tutuklunun koğuşuna geri gönderildiği, yaklaşık bir saat sonra koğuş görevlisinin koğuştan sesler geldiğini haber vermesi üzerine olay yerinde gidildiği, diğer hükümlü ve tutukluların hastanın hastaneye gitmesi gerektiğini söyledikleri, durumun yeniden vardiya nöbetçisi ikinci müdüre bildirildiği, on dakika sonra koğuşta isyanın başladığı, öldürme olayının gerçekleştiği tespit edilmiştir.
15. İdari soruşturma kapsamında Ceza İnfaz Kurumu İkinci Müdürü A.S. savunmasında; nöbetçiyken bir tutuklunun diş ağrısı için fazla ilaç alması nedeniyle midesinin ağrıdığını belirttiğini, şahsın aralıklarla iki defa tansiyon ve nabzının ölçüldüğünü, herhangi bir hastalık belirtisi olmaması üzerine tedbiren saat 01.30 civarlarına kadar bekletildiğini, her şeyin normal olması üzerine koğuşuna gönderildiğini ifade etmiştir. Ayrıca bu tip olayların sık yaşandığını, mahkûmların çeşitli bahanelerle hastaneye gidip uyuşturucu hap aldıklarını ya da kendilerine iğne yaptırdıklarını bildiğinden şahsın hastaneye sevkini uygun görmediğini, diğer mahkûmların bunu bahane ederek koğuş kapısına ranza ve dolaplarla barikat kurup bir kişiyi öldürerek yangın çıkardıklarını, olaya müdahale etmek istediklerini fakat isyancıların diğer rehineleri de öldüreceklerini söylemeleri üzerine müdahale edemediklerini, şahısları ikna etmeye çalıştıklarını, sonra jandarmaya haber verdiklerini bildirmiştir.
16. İdari soruşturma neticesinde 8/6/2004 tarihinde tüm soruşturulanlar hakkında olayda herhangi bir ihmal ya da kusurları bulunmadığı gerekçesiyle ceza tayinine yer olmadığına karar verilmiştir. Bu karar Genel Müdürlüğe de iletilmiştir.
17. Ceza İnfaz Kurumu görevlileri hakkında Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) tutuklu E.Ş.nin rahatsızlığının hastaneye kaldırılmayı gerektirecek ciddiyette bulunmadığı, hastaneye kaldırılanların doktordan uyuşturucu ilaç talep ettikleri, isyanın olduğu koğuşun kapı arkasına barikat kurulması nedeniyle görevlilerin isyan ve öldürme olayında herhangi bir kusurlarının bulunmadığı gerekçesiyle 3/6/2004 tarihinde görevi ihmal suçundan kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın hangi tarihte kesinleştiğine dair herhangi bir bilgi ya da belgeye ulaşılamamıştır.
B. Öldürme ve İsyan Olayın Failleri Hakkında Yürütülen Adli ve İdari Soruşturma Süreçleri
18. Cumhuriyet Başsavcılığının 1/6/2004 tarihli Olay Tespit Tutanağı'nda, 30/5/2004 tarihinde gece saat 03.00 civarlarında Ceza İnfaz Kurumu nöbetçi ikinci müdürünün bir koğuşta isyan çıktığını bildirmesi üzerine olay yerine intikal eden görevlilerden alınan ön bilgi sonrası koğuş kapısının arkasına çelik dolabın yerleştirildiğinin anlaşıldığı, bir başka koğuşun penceresinden bakıldığında havalandırma bahçesinin bir kısmından duman yükseldiğinin ve yerde birinin sırtüstü yattığının görüldüğü fakat havanın karanlık olmasından dolayı kişinin ölü, yaralı ya da sağlıklı olup olmadığının anlaşılamadığı tespitlerine yer verilmiştir. Cumhuriyet savcısı tarafından isyancılara eyleme son vermeleri uyarısında bulunulması üzerine isyancılardan A.Ş. ile Ç.G. eyleme son vermeyeceklerini, bir ispiyoncunun öldüğünü, ellerindeki iki ispiyoncuyu da güvenlik güçlerinin müdahale etmesi hâlinde öldüreceklerini belirtmiştir.
19. Tutanağa göre, ikna çabalarının sonuç vermemesi üzerine koğuşa güvenlik görevlilerince müdahale edilmesi olasılığı nedeniyle gerekli hazırlıklar yapılmış, yeteri kadar itfaiye aracı, ambulans, kompresör temin edilmiş; il jandarma alay komutanı ile görüşülerek muhtemel müdahale için askerî açıdan gerekli hazırlıklar yapılmış, il Cumhuriyet başsavcısına ve Genel Müdürlüğe haber verilmiş, bunlarla ara ara durum hakkında bilgi alışverişi yapılmış, ayrıca il valisi de olay yerine gelerek olayı takip etmiştir. Öğle saatlerinde müdahaleden önce Ceza İnfaz Kurumu ikinci müdürü bir kez daha görüşmeye gönderilmiş, isyancılar tarafından bazı şartlarla isyana son verileceğinin belirtilmesi üzerine il Cumhuriyet başsavcısı, infaz savcısı ve il jandarma alay komutanı hükümlülerle görüşmüş ve kabul edilebilir şartlarda anlaşılarak isyana son verilmesi sağlanmıştır. İsyan sonrası cenaze morga kaldırılarak koğuşa girilmiş; koğuş asma kapısının kilidinin kırık olduğu, duman ve isin devam ettiği görülmüştür. Olay Yeri İnceleme ekibine olay yerinin video ve fotoğraf çekimlerinin yapılması talimatı verilmiştir.
20. Cumhuriyet Başsavcılığının 30/5/2004 tarihli otopsi işlemi sonucunda düzenlenen raporda; A.Ç.nin ölmeden önce özellikle kafa ve yüz bölgesine yönelik künt travmaya maruz kaldığı, herhangi bir kesici- delici alet yarası bulunmadığı, şahsın kesin ölüm nedeninin boynunda yumuşak bağ tatbikine bağlı mekanik asfiksi olduğu tespitlerine yer verilmiştir.
21. İsyancılardan V.E. 30/5/2004 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadesinde; tutuklu E.Ş.nin dişinden dolayı aldığı ilaçlardan rahatsızlanması ve hastaneye gönderilmemesi üzerine gece vakti diğer hükümlüler A.Ş., Ç.G. ve M.K.nın isyan fikriyle ranzaları koğuş kapısının arkasına çektiklerini, M.K.nın koğuş bahçe kapısının kilidini ranzadan söktüğü demirle kırdığını, o sırada A.Ç.nin uyanarak isyana katılmayacağını, dışarı çıkacağını söylemesi üzerine A.Ş. ile kavga etmeye başladıklarını, A.Ç.nin A.Ş.ye yumruk salladığını fakat isabet ettiremediğini, A.Ş.nin de A.Ç.ye yumruk atmasıyla açık olan kapıdan bahçeye düştüğünü, A.Ş., Ç.G. ve M.K.nın havalandırmaya çıkarak "Kimse gelmesin, fena olur." dediklerini, orada A.Ç.yi öldürdüklerini fakat kendisinin bu anı görmediğini, iki kişiyi daha öldüreceklerini Ceza İnfaz Kurumu görevlilerine söylediklerini beyan etmiştir. Ayrıca müteveffa ile diğer mahkûmlar arasında husumet bulunmadığını, yalnızca bir keresinde A.Ç.nin külotla yatmasından, müstehcen konuşmasından ve hareket yapmasından A.Ş.,Ç.G. ve M.K.nın müteveffayı uyardıklarını belirtmiştir.
22. Koğuştaki tutuklulardan olan ve olay öncesinde rahatsızlanarak hastaneye kaldırılma talebi olan E.Ş. 30/5/2004 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadesinde; olay günü diş ağrısı nedeniyle aldığı ilaçlardan midesinin rahatsızlanması üzerine hastaneye gitme talebiyle Ceza İnfaz Kurumu idaresine başvurduğunu, tansiyonunun birkaç kez ölçülmesinden sonra koğuşuna gönderildiğini, ağabeyi A.Ş.nin olaylara kızarak "Burada biri ölse kimsenin haberi olmuyor. İsyan çıkarırız başka çaremiz yok." dediğini, müteveffanın buna itiraz etmesi üzerine ağabeyi ve Ç.G. ile aralarında tartışma çıktığını, A.Ç.nin ağabeyine yumruk atması üzerine M.K.nın da katılmasıyla kavga ederek bahçe kapısından çıktıklarını, "Kimse gelmesin." dedikleri için gidemediklerini, A.Ç.nin "Yapmayın." diye bağırdığını, sonra sustuğunu, çıkıp baktıklarında şahsı yerde yatar, kanlı vaziyette gördüklerini, isyancıların Ceza İnfaz Kurumu görevlilerine "Birini öldürdük, iki ispiyoncuya da bağladık." dedikleri hâlde aslında kimsenin olmadığını, bu şekilde görevlilerin müdahalesini önlemeye çalıştıklarını beyan etmiştir.
23. Koğuştaki tutuklulardan olan Ö.Y. 30/5/2004 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadesinde, olayın gelişimine dair benzer bilgiler aktarmış ve müteveffanın külotla gezmesi ve genç tutuklulara terbiyesizce davranması nedeniyle bir ay öncesinde A.Ş. ve Ç.G.nin müteveffayı "Senin yaşına bu hareketler yakışıyor mu?" uyardığını, bunun dışında A.Ç. ile diğerleri arasında herhangi bir husumetin bulunmadığını söylemiştir.
24. Koğuşta hükmen tutuklu olarak bulunan M.K. 30/5/2004 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadesinde; E.Ş.nin hastaneye gönderilmemesini protesto etmek için ağabeyi A.Ş.nin isyan çıkarma fikrini ortaya attığını, kapının arkasına çelik dolap ve ranzaları çektikleri sırada müteveffanın "Ben katılmam çıkmak istiyorum." demesi üzerine A.Ş.nin "Çok geç, katılacaksın, artık kapılar kapandı." şeklinde cevap verdiğini, A.Ş.nin A.Ç.ye yumruk atmasıyla şahsın bahçeye düştüğünü, A.Ş.nin müteveffanın boğazını uzun süre sıktığını, o sırada Ç.G.nin de televizyon kablosunu getirdiğini ve şahsın boğazına doladığını, Ceza İnfaz Kurumu görevlilerine müdahale ederlerse diğer iki ispiyoncuyu da öldüreceklerini söylediklerini, olayın bir anda geliştiğini, önceden yapılmış bir plan olmadığını, müteveffaya yönelik de bir husumetin bulunmadığını bildirmiştir.
25. Koğuşta hükümlü olarak bulunan A.Ş. 30/5/2004 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadesinde; olayın kardeşinin tedavi edilmemesi üzerine aniden geliştiğini, planlı olmadığını, kendisinin isyan çıkarma fikrini ortaya attığını, kapının arkasına ranzaları çektikten sonra uyanan müteveffanın isyana katılmayıp çıkmak istediğini söylemesi üzerine kapıların arkasına ranza yığılı olduğundan çıkamayacağını söylediğini, bunun üzerine kendisine yumruk atan A.Ç.ye tıraş olduğu jileti savurduğunu, şahsın avluya düşmesiyle boğazını sıkmaya başladığını, Ç.G. ve M.K.nın söktükleri televizyon kablosuyla geldiklerini, kabloyu şahsın boğazına dolayıp her birinin birer yandan sıkmak suretiyle A.Ç.yi öldürdüklerini, müteveffayla hemşehri olduklarını, aralarında önceye dayalı bir problem olmadığını, olayın aniden geliştiğini, sırf jandarma müdahalesini önlemek için diğer şahısları da öldürme tehdidinde bulunduklarını belirtmiştir. Diğer hükümlü C.G. ise susma hakkını kullanmıştır.
26. Ceza İnfaz Kurumu görevlileri Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadelerinde olayın gelişimine dair yukarıdakilere benzer beyanlarda bulunmuşlardır.
27. A.Ş.,Ç.G. ve M.K., Antalya 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 1/6/2004 tarihli kararıyla tutuklanmış ve Cumhuriyet Başsavcılığının 3/6/2004 tarihli iddianamesiyle on dört şüpheli hakkında Ceza İnfaz Kurumu idaresine karşı ayaklanma suçundan, ayrıca şüpheliler A.Ş.,Ç.G. ve M.K. hakkında bir suçu işlemek ve kolaylaştırmak amacıyla adam öldürme suçundan kamu davası açılmıştır.
28. Ayrıca Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığının 31/5/2004 tarihli kararıyla aralarında A.Ş.,Ç.G. ve M.K.nin de bulunduğu olaya karışan bir kısım tutuklu hakkında 15 gün hücre cezasına, bir kısmı hakkında ise 1 ay süreyle ziyaretten men cezasına karar verilmiştir.
29. Genel Müdürlüğün 27/12/2004 tarihli talebi üzerine düzenlenen Ceza İnfaz Kurumunun 31/12/2004 tarihli yazısında; müteveffanın kaldığı koğuşta bir hasmının bulunmadığı, arkadaşlarıyla ilişkisinin iyi olduğu, yalnızca 24/11/2003 tarihinde koğuşta çıkan bir olaya adının karıştığı fakat suçsuz olduğunun anlaşılmasıyla müteveffaya herhangi bir disiplin cezası verilmediği tespitlerine yer verilmiştir. Bu olayla ilgili olarak Bakanlık tam yargı davasındaki savunmasında A.Ç.nin de aralarında bulunduğu on tutuklunun diğer mahkûmlardan H.G.yi on gün işten kalacak şekilde yaralamaları nedeniyle haklarında yaralama suçundan 15/12/2003 tarihinde kamu davası açıldığı yönünde bir bilgi bulunmaktadır.
30. Sanıklar hakkındaki isyan çıkartma ve öldürme isnatlı kamu davası Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ağır Ceza Mahkemesi) görülmüş, sanık savunmaları ve tanık beyanları alınmıştır. Beyanlarda olayın meydana gelişine dair Savcılık ifadelerindekine benzer ve tutarlı anlatımlar olduğu anlaşılmıştır.
31. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/4/2006 tarihli kararıyla A.Ş., Ç.G. ve M.K hakkında kasten öldürme suçundan neticeten 28 yıl hapis cezasına, ayaklanma suçunu işleyenlerin üç kişiden fazla olduğuna dair delil bulunmadığından üç sanığa bu suçtan ceza verilmesine yer olmadığına, diğer sanıkların ayaklanma suçundan beraatlerine hükmedilmiştir.
32. Karar, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin (Yargıtay) 10/12/2007 tarihli kararıyla adam öldürme suçundan mahkûm edilen sanıkların bizzat duruşmada dinlenmediği gerekçesiyle bozulmuştur.
33. Bozma üzerine yapılan yargılama Ağır Ceza Mahkemesinin 8/4/2008 tarihli kararıyla A.Ş.,Ç.G. ve M.K.nın kasten öldürme suçundan neticeten 28 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiş, karar Yargıtayın 9/11/2009 tarihli kararıyla onanmıştır.
C. Tam Yargı Davası Süreci
34. Başvurucular 11/11/2004 tarihinde Bakanlığa başvurarak Ceza İnfaz Kurumunda isyan çıkmasında idarenin ihmali olduğunu, Ceza İnfaz Kurumu yönetiminin bir tutuklunun can güvenliğini koruyamadığını ileri sürmüş ve toplam 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
35. Bakanlık 17/2/2005 tarihinde, olayda idarenin herhangi bir kusuru bulunmadığından tazminat talebini reddetmiştir.
36. Bunun üzerine başvurucular 25/2/2005 havale tarihli dilekçeyle olayda hizmet kusuru bulunduğundan bahisle İdare Mahkemesinde Bakanlığa karşı 100.000 TL'lik manevi tazminat talepli tam yargı davası açmışlardır.
37. Bakanlığın 23/5/2005 tarihli savunmasının ilgili kısımları şöyledir:
"... [A.Ç.nin] ölüm olayında idaremizin herhangi bir kusuru bulunmamakta olup, adı geçen Antalya E Tipi Cezaevinde 30.05.2004 tarihinde meydana gelen isyan nedeniyle, aynı koğuşta bulanan [A.Ş.] ile tartışması sonucunda; koğuş arkadaşları [A.Ş., Ç.G. ve M.K.] tarafından öldürülmüş bulunmaktadır. Bu nedenle, tamamıyla mahkumlar tarafından başlatılan isyanda meydana gelen tartışma sonucunda gerçekleştirilen ölüm olayında, idari nitelikte bir eylem bulunmamaktadır. İdarenin işleyişi ve yürütülen kamu hizmeti ile hiçbir şekilde ilişkilendirilemeyen bu olay nedeniyle, idarenin tazminat yükümlülüğünden bahsetmekte mümkün değildir.
Kaldı ki, savunma ekinde Mahkemeye ibraz edilen ve dosyada mevcut bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesi ile de anlaşılacağı üzere; Antalya E Tipi Cezaevinde 30.05.2004 tarihinde meydana gelen isyan olayı [A.Ç.nin de] kalmakta olduğu B-8 koğuşunda tutuklu olarak bulunan [E.Ş.nin] cezaevi görevlilerine saat:00.30'da dişinin ağrıdığından bahisle hastaneye gitmek istediğini beyan etmesi, ancak cezaevi görevlileri tarafından yapılan kontrol ve gözlem sonucunda rahatsızlığının hastaneye kaldırmayı gerektirecek nitelikte bulunmaması nedeniyle; kendisine ağrı kesici ilaç verilerek ve sabahleyin hastaneye gidebileceği söylenerek koğuşuna gönderilmesi üzerine, adı geçenin aynı koğuşta birlikte kaldığı kardeşi[A.Ş., Ç.G. ve M.K.] tarafından [E.Ş.nin] hastaneye kaldırılmaması bahane edilerek başlatılmış olup, idarenin bu isyanı önceden haber alarak bir tedbir alma imkanı olmadığı gibi, isyan olayının başladığı zamana kadar davacıların yakını ile olayın failleri arasında herhangi bir anlaşmaz olmamış ve olayın failleri ve maktul arasında anlaşmazlık olduğuna, husumet bulunduğuna ve adı geçenler tarafından davacıların yakınının öldürüleceğine dair idareye her hangi bir bilgi de ulaşmış değildir. Dolayısıyla, idarenin bilgisi dahilinde olmayan bir olay nedeniyle; mevcut güvenlik tedbirlerinin yanı sıra davacıların yakının can güvenliğinin sağlanması ve yaşama hakkının korunması için idarece önceden ilave tedbirler alması gerektiği ileri sürülemez..."
38. Mahkeme olaya dair ceza ve disiplin soruşturmalarını da inceleyerek 22/2/2006 tarihinde tazminat talebini olayda idarenin hizmet kusuru bulunduğu kabulüyle kısmen kabul etmiştir. Gerekçenin ilgili kısımları şöyledir:
" ...Olayda, davalı idare tarafından gerekli tüm önlemlerin alındığı ileri sürülmekte ise de; tutuklanarak cezaevine alınan her kişinin yaşama hakkı ve korunması için tüm aktif önlemlerin alınmasının idarenin görev ve yetkisinde olduğu hususları göz önüne alındığında, tutuklu bulunan bir şahsın aynı koğuşta bulunan diğer mahkumlar tarafından hayatına son verilmesinden davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ve doğan zararın idarenin hizmet kusuru teorisine göre tazmini gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Manevi tazminat gerçek bir tazmin aracı olmayıp doğrudan doğruya manevi bir tatmin aracıdır. İdarenin eylem ve işlemlerinden dolayı manevi değerlerinde bir azalma meydana gelen ve bu nedenle acı ve elem duyan kişiye bir miktar para verilmesi suretiyle anılan eylem ve ızdırapların tüm olmazsa da kısmen azaltılması manevi tazminatın temel amacı olduğu tartışmasızdır.
Bu durumda, gerek olayın gelişim süreci ve gerekse manevi tazminatın gerçek bir tazmin aracı olmayıp manevi bir tatmin aracı olması karşısında davacıların duyduğu elem ve acının karşılığı olarak takdiren maktülün annesi davacı [E.Ç.]ya 20.000 YTL, maktülün kardeşleri olan diğer her bir davacıya ise 5.000 YTL olmak üzere toplam 40.000YTL manevi tazminatın davalı idarece davacılara ödenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, clavacılardan anne [E.Ç.] için 20.000YTL, diğer her bir davacı için 5.000 YTL olmak üzere toplam 40.000YTL manevi tazminat isteminin kabulüne, fazlaya ilişkin kısmının reddine..."
39. Başvurucular ve Bakanlıkça temyiz edilen karar, Danıştay Onuncu Dairesinin 2/12/2008 tarihli kararıyla bozulmuş; karar düzeltme talebi de Onuncu Dairenin 27/9/2010 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bozma gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...
Cezaevlerinin iç güvenliğini sağlamakla görevli olan davalı idare, üstlendiği hizmetin kötü veya geç işlemesi, gereği gibi işlememesi şeklinde ortaya çıkan hizmet kusurundan kaynaklanan zararları tazminle yükümlüdür. Ancak hizmetin kusurlu işletildiğinden söz edilebilmesi için de olayın oluş şekli değerlendirilerek hizmette ortaya çıkan eksiklik veya aksaklığın açık biçimde ortaya konulması zorunlu olup; sadece cezaevinde bir olayın meydana gelmiş olmasından hareketle hizmetin kusurlu işletildiğini kabule olanak bulunmamaktadır. Zira cezaevindeki mahkum ve tutukluların zarara yol açılan eylem ve kusurlu davranışlarının bütünüyle önlenmesi olanaksız olduğu gibi; davalı idarenin, cezaevinde yürütülen hizmetle nedensellik bağı kurulamayan her türlü olay ve ortaya çıkan zararlardan hukuken sorumlu tutulması sorumluluk hukukunun ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır.
Buna göre; idarenin hukuki sorumluluğunun kabulü, öncelikle uğranılan zararın, zarar görenin veya üçüncü kişinin kusurundan kaynaklanmamış olması şartına bağlıdır. Uğranılan zararın bütünüyle zarar görenin veya üçüncü kişinin kusurundan kaynaklanmış olması halinde, yürütülen hizmet ile zarar arasında nedensellik bağı kurulmasına, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkelerinden hareketle idarenin hukuken sorumlu sayılmasına olanak bulunmamaktadır.
...
Olayda, davacılar murisinin bulunduğu ve olayın meydana geldiği koğuşta daha önce bu tür bir olay olduğu veya olma ihtimali bulunduğu yolunda herhangi bir belirleme bulunmadığı gibi, davacılar yakını ile koğuşta kalan diğer mahkumlar arasında herhangi bir anlaşmazlık olduğu yolunda idareye yansıtılan bir şikayette de bulunulmadığı görülmektedir.
Olayın oluş biçimi ve gelişimi gözönüne alındığında cezaevinde ortaya çıkan ve davacılar murisinin ölümüne neden olan eylemin, mahkumlarca önceden planlanmadığı, koğuşta kalan mahkumlardan birinin talebinin idarece yerine getirilmemesi üzerine aniden gelişen bir olay olduğu anlaşıldığından, ortada cezaevi görevlilerince önceden bilinmesi ve anılan koğuş için özel önlem alınmasını gerektirecek bir durum söz konusu değildir.
Bu durumda, davacılar yakınının ölümüne yol açan eylem nedeniyle uğranılan zararla yürütülen hizmet arasında nedensellik bağı kurulup, idarenin hukuki sorumluluğuna gidilmesine olanak görülmediğinden, İdare Mahkemesince yukarıda belirtilen hususlar gözönüne alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken manevi tazminat isteminin kısmen kabulünde hukuki isabet görülmemiştir..."
40. Bozma üzerine Mahkeme 29/11/2010 tarihinde Danıştayın bozma gerekçesini aynen benimseyerek tazminat talebinin reddine karar vermiştir.
41. Karar, Danıştayın 16/4/2013 tarihli kararıyla onanmış; karar düzeltme talebi de Onuncu Dairenin 11/3/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
42. Nihai karar başvuruculara 11/5/2015 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucular 9/6/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
43. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi şöyledir:
“f) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur."
44. 5275 sayılı Kanun’un “Kapalı ceza infaz kurumları” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"Kapalı ceza infaz kurumları, iç ve dış güvenlik görevlileri bulunan, firara karşı teknik, mekanik, elektronik veya fizikî engellerle donatılmış, oda ve koridor kapıları kapalı tutulan, ancak mevzuatın belirttiği hâllerde aynı oda dışındaki hükümlüler arasında ve dış çevre ile temasın olanaklı bulunduğu, yeterli düzeyde güvenlik sağlanmış ve hükümlünün gereksinimine göre bireysel, grup hâlinde veya toplu olarak iyileştirme yöntemlerinin uygulanabileceği tesislerdir."
45. 5275 sayılı Kanun’un “Tutuklama kararının yerine getirildiği kurumlar” kenar başlıklı 111. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tutuklular, iç ve dış güvenlik görevlisi bulunan, firara karşı teknik, mekanik, elektronik veya fizikî engelleri olan, 34 üncü maddede sayılan hâller dışında oda ve koridor kapıları sürekli olarak kapalı tutulan ve yasal zorunluluklar ayrık, dışarıyla irtibat ve haberleşme olanağı bulunmayan normal güvenlik esasına dayalı tutukevlerinde veya maddî olanak bulunmadığı hâllerde diğer kapalı ceza infaz kurumlarının bu amaca ayrılmış bölümlerinde tutulurlar."
46. 5275 sayılı Kanun’un “Tutukluların barındırılması” kenar başlıklı 113. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tutuklular, maddî olanaklar elverdiğince suç türlerine ve taşıdıkları güvenlik riskine göre ayrı odalarda barındırılırlar. Aralarında husumet bulunanlar ile iştirak hâlinde suç işlemiş olanlar aynı odalarda barındırılmazlar ve birbirleri ile temas etmelerini engelleyecek tedbirler alınır."
47. 5275 sayılı Kanun’un “Tutukluların yükümlülükleri” kenar başlıklı 116. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bu Kanunun; yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları, ... bina ve eşyaların korunması, kapıların açılmaması ve temasın önlenmesi, oda ve eklentilerinde bulundurulabilecek kişisel eşyalar, arama, disiplin cezalarının niteliği ve uygulanma koşulları, kınama, bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma, ücret karşılığı çalışılan işten yoksun bırakma, haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama, ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma, hücreye koyma, ... disiplin soruşturması, disiplin cezasını gerektiren eylemlerin tekrarı, disiplin cezalarının infazı ve kaldırılması, yönetim tarafından alınabilecek tedbirler, zorlayıcı araçların kullanılması, ...muayene ve tedavi istekleri, hükümlülerin beslenmesi, iyileştirme programlarının belirlenmesi, hükümlülerin sayısı ve uygulanacak güvenlik tedbirleri, eğitim programları, öğretimden yararlanma, muayene ve tedavileri, sağlık denetimi, hastaneye sevk, infazı engelleyecek hastalık hâli, kendilerine verilen yiyecek ve içecekleri reddetmeleri, ... konularında 9, 16, 21, 22, 26 ilâ 28, 34 ilâ 53, 55 ilâ 62, 66 ilâ 76 ve 78 ila 88 inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir."
B. Uluslararası Hukuk
1- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
48. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur... "
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
49. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), içtihatlarında Sözleşme'nin 2. maddesinin ilk cümlesinin devletlerin yalnızca kasti ve hukuka aykırı ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil aynı zamanda kendi egemenlik yetkileri içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri almalarına dair devletlere pozitif yükümlülük yüklediğini hatırlatmaktadır (L.C.B/İngiltere, B. No: 23413/94, 9/6/1998, § 36).
50. AİHM’e göre Sözleşme’nin 2.maddesi,devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının bulunduğu durumlarda devlete elindeki tüm imkânları kullanarak yaşama hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak yeterli yargısal veya diğer tedbirleri alma görevi yüklemektedir (Osman/İngiltere [BD], B. No: 23452/94,28/10/1998, § 115; Paul ve Audrey Edwards/İngiltere, B. No: 46477/99, 14/3/2002, § 54). AİHM, bu yükümlülüğün -kamusal olsun veya olmasın- yaşama hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından da geçerli olduğu kanaatindedir (Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/ 2004, § 71).
51. Ancak AİHM'e göre Sözleşme’nin 2.maddesikapsamında yetkililerin pozitif yükümlülükleri mutlak/koşulsuz değildir. Yaşama yönelik varsayılan her tehdit, yetkilileri riski önlemek için özel önlemler almaya zorlamaz. Özel önlemler alma yönünde bir görev, sadece yetkililerin yaşama yönelik gerçek ve yakın bir riskin bulunduğunu bildikleri ya da bilmeleri gerektiği ve yetkililerin durum üzerinde belirli derecede hâkimiyetlerinin bulunduğu hâllerde ortaya çıkar (Finogenov ve diğerleri/Rusya, B. No: 18299/03, 27311/03,20/12/2011, § 209).
52. Diğer taraftan söz konusu pozitif yükümlülük; modern toplumların güvenliğini sağlamadaki zorluklar, insan davranışlarının öngörülemezliği ve belirli bir faaliyete ilişkin tercihlerin önceliklere ve kaynaklara göre yapılması gerektiği akılda tutularak yetkililere imkânsız veya aşırı bir sorumluluk yüklemeyecek şekilde yorumlanmalıdır (Finogenov ve diğerleri,§ 209; Makaratzis/Yunanistan [BD], B. No: 50385/99, 20/12/2004, § 69).
53. AİHM Rebai ve diğerleri/Fransa ([GK] (k.k.), B. No: 26561/95, 25/2/1997) kararında, kaldığı hücrede intihara meyilli olan bir mahkûm tarafından çıkarıldığı iddia edilen yangında başvurucuların yakınlarını tehlikeli bir mahkûmla aynı hücreye koymak suretiyle gerekli önlemleri almaması ve yangına geç müdahalede bulunulması nedenleriyle devletin yakınlarının ölümünde kusurlu olduğu iddiasını incelemiştir. AİHM'e göre hücrede yangın çıkardığı iddia edilen mahkûm her ne kadar intihara meyilli olsa da başvurucuların yakınlarının ve diğer mahkûmların yataklarının ve kişisel eşyalarının da koğuşun kapısının önünde yakılmış olduğu gözetildiğinde yangını kimin başlattığı net değildir. Bu nedenle yangını çıkardığı iddia edilen mahkûmun diğerleri açısından tehlike arz ettiğinin, dolayısıyla ceza infaz kurumu idaresince gerekli önlemlerin alınmadığının kabulü mümkün değildir. Ayrıca AİHM, olayda itfaiyenin ve ambulansın olayın haber verilmesinden 25 dakika sonra olaya müdahale ettiğini, müdahalede gecikme bulunduğuna dair herhangi bir veri bulunmadığını da belirterek başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasını açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulmuştur.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
54. Mahkemenin 9/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu E.Ç. Yönünden
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 51. maddesi ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 83. maddesi uyarınca başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde başvuru reddedilir ve yargılama giderleri dışında ilgilinin 2.000 Türk lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilir.
56. Bu kapsamda özellikle Mahkemeyi yanıltmak amacıyla gerçek olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması, başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi verilmemesi durumunda başvuru hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (S.Ö., B. No: 2013/7087, 18/9/2014, § 29; Mehmet Güven Ulusoy [GK], B. No: 2013/1013, 2/7/2015).
57. Başvuru konusu olayda UYAP üzerinden yapılan araştırmada yargılama devam ederken başvurucu E.Ç.nin 8/4/2012 tarihinde vefat ettiği tespit edilmiştir. Avukat Sacit Sedefoğlu tarafından 9/6/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuş, başvuru formunda adı geçen başvurucunun öldüğü konusunda bir bilgiye yer verilmemiştir.
58. Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 30).
59. Açıklanan gerekçelerle başvuru tarihinden önce vefat eden başvurucu adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
60. Bu durumda Avukat Sacit Sedefoğlu aleyhine Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren 2.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.
B. Diğer Başvurucular Yönünden
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
61. Başvurucular, Ceza İnfaz Kurumu yetkililerince gerekli önlemlerin alınmaması sonucu yakınlarının öldürüldüğünü belirterek Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
62. Bakanlık görüşünde, öncelikle olaya dair ceza soruşturmaları ve yargılaması neticesinde verilen kararların Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlamasından önceki bir tarihte kesinleştiğine değinilmiştir. Yaşam hakkının maddi boyutu yönünden yaptığı esas incelemesinde ise başvurucuların yakınlarının diğer mahkûmlar tarafından öldürülebileceğine dair bir riskin bulunmadığını, Ceza İnfaz Kurumu idaresinin böyle bir riskten haberdar olmasının mümkün olmadığını, olayın ani geliştiğini ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
63. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
64. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
65. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013,§ 41). Başvuru konusu olayda, müteveffa başvurucuların oğlu ve kardeşleridir. Bu nedenle başvruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
66. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurucunun yaşama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
67. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif yükümlülükler yanında pozitif yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
68. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır. Devlet, öncelikle yaşama hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51).
69. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının gerçekleştiği durumlarda, kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşama hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler, yaşam hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
70. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin yaşamlarını ve sağlıklarını koruma konusundaki pozitif yükümlülük, bu kişilerin tıbbi tedavilerine özen gösterilmesini yanında yaşamı üzerinde oluşabilecek olası tehditleri engellemeyi de içerir (Murat Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 43).
71. Ceza infaz kurumlarında ve devletin kontrolü altında bulunan diğer alanlarda gerçekleşen ölüm olayları için de geçerli olabilecek bu yükümlülüğün ortaya çıkması için yetkililerin kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015, § 72).
72. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda makul ölçüler çerçevesinde kamu makamlarının bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 53).
73. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın ileri sürüldüğü tazminat ve tam yargı davalarında, derece mahkemelerinin Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği özende bir inceleme yapma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bununla birlikte söz konusu özen yükümlülüğü, yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca varılmasını garanti altına almamaktadır (Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
74. Somut olayda başvurucular, yaşam hakkının kamu görevlileri tarafından kasten ihlal edildiğini ileri sürmemiş olup başvurucuların yakınlarının ölümüne kamu görevlilerinin kasıtlı eylemlerinin sebebiyet verdiği izleniminin edinilmesini gerektirecek bir unsur da tespit edilmemiştir. A.Ç.nin diğer koğuş sakinleri tarafından boğularak öldürüldüğü sabittir.
75. Başvurucular kamu makamları tarafından gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle yakınlarının öldürüldüğünü iddia ettiklerinden başvurucuların bu iddiaları yaşam hakkının yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamında incelenmiştir.
76. Yaşam hakkının pozitif yükümlülüğü kapsamında devletin, öncelikle kişilerin yaşamını korumak için etkili yasal ve idari çerçeveyi oluşturması gerektiğinin yeniden altı çizilmelidir (bkz. § 68). Aynı gereklilik ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin yaşamlarının korunması için de geçerlidir. Bu bağlamda ilgili yasal çerçevenin yukarıda değinilen mevzuatla ayrıntılı olarak oluşturulduğu görülmektedir (bkz. §§ 43-47).
77. Bu noktada Anayasa Mahkemesinin Nejla Özer ve Müslim Özer kararında (B. No: 2013/3782, 21/4/2016, §§ 139-141) da değinildiği üzere, 5275 sayılı Kanun'un 111. maddesinin gereği olan tutukluların tutukevlerinde veya maddi olanak bulunmadığı hâllerde diğer kapalı ceza infaz kurumlarının bu amaca ayrılmış bölümlerinde tutulmasının ve tutukluların ayrıca büyükler, kadınlar, gençler, çocuklar olmak üzere ve suç türleri de gözetilerek ayrı yerlerde barındırılmasının öneminin tekrar altını çizmek gerekmektedir.
78. Bu durumda mevcut başvuruda yukarıda yer verilen ilkeler çerçevesinde öncelikle Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin Ceza İnfaz Kurumunda isyan çıkması hususunu ve A.Ç.nin başkaları tarafından öldürülme riskini bilip bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin ortaya konması, yetkililerin riski bildikleri veya bilmeleri gerektiği sonucuna varılması hâlinde ise A.Ç.nin yaşam hakkının korunması açısından yetkililer tarafından gerekli ve makul önleyici tedbirlerin alınıp alınmadığının tespiti gerekmektedir.
79. A.Ç. öldürüldüğü anda Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunmaktadır yani devletin kontrolü altında olduğu bir dönemde öldürülmüştür. Özgürlüğünden mahrum olan kişilerin daha hassas ve dengesiz duygusal yapıya sahip olabilecekleri gözönüne alındığında kamu makamlarının ceza infaz kurumundaki kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler alınması hususunda daha duyarlı ve dikkatli olma görevleri bulunmaktadır.
80. Tüm bu hususlar ışığında yapılan inceleme neticesinde somut olaydaki isyanın ve isyan sırasındaki öldürme eyleminin önceden planlandığına ya da böyle bir ihtimalin olduğuna dair başvurucuların herhangi bir iddiası bulunmadığı anlaşılmış ayrıca Ceza İnfaz Kurumu idaresine bu yönde iletilmiş bir başvuruya dair herhangi bir bilgi ve belgeye de rastlanmamıştır. Dosya kapsamında tanıkların, öldürme eylemini gerçekleştirilen sanıkların beyanlarında dahi müteveffa ile sanıklar arasında bir husumetin var olmadığı, isyanın bir tutuklunun tedavi talebinin reddedilmesi üzerine aniden geliştiği, A.Ç.nin de isyana karşı çıkması sonrasında öldürüldüğü ifade edilmiştir (bkz. §§ 23-25).
81. Dosyanın incelenmesinden A.Ç.nin diğer mahkûmlardan tehdit aldığına yahut aynı koğuşta potansiyel tehlike arz eden kişilerin kaldığına yönelik idareye iletilmiş herhangi bir bilgi ya da belgeye de rastlanmamıştır. Her ne kadar mütevaffanın da olaya karıştığı bir yaralama eylemiyle ilgili olarak yürütülen bir yargılama bulunsa da (bkz. § 29) söz konusu yaralamanın mağdurunun A.Ç.yi öldüren sanıklar arasında yer almadığı da gözetilerek bu hususun önceden sanıklarla A.Ç. arasında bir husumet bulunduğuna yönelik bir emare kabul edilmesi mümkün değildir.
82. Bu durumda başvurucuların yakınının ölümüne sebep olan eylemlerin şahıs isyana karşı çıktığı için isyanın başlamasından hemen önce gerçekleştirildiği de gözetildiğinde başvurucuların ani gelişen isyana karşı çıkan yakınlarının öldürülmesi olayında kamu makamlarının başvurucuların yakınının yaşamı için söz konusu olan tehlikenin varlığından haberdar olduğunun ya da tehlikenin varlığını bilmesi gerektiğinin kabulü makul görünmemektedir. Dolayısıyla olayın öngörülemez nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
83. Aniden gelişen olaya kısa zamanda Ceza İnfaz Kurumu idaresi tarafından müdahale edildiği, isyanı bastırmak için gerekli tüm birimlerin haberdar ve hazır edildiği (bkz. §§ 18, 19), koğuşun kapısının arkasına barikat kurulması ve müdahalede bulunulursa diğer rehinelerin de öldürüleceği yönündeki tehditler nedeniyle Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin koğuşa girebilmelerinin mümkün olmadığı hususları birlikte değerlendirilmiştir. Bu bağlamda tehlikenin varlığından önceden haberdar olmayan ve haberdar olduğu anda ivedilikle gerekli tedbirleri alan idarenin somut olayda sorumluluğunun bulunduğunu kabul etmek insan davranışlarının öngörülemezliğini gözetmeden kamu makamları üzerine aşırı yük yükleyen bir yoruma meydan verir.
84. Açıklanan gerekçelerle somut olayda yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucuların kimliğinin gizli tutulması taleplerinin KABULÜNE,
B. Başvuruculardan E.Ç.ye vekâleten Av. Sacit SEDEFOĞLU tarafından yapılan başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle REDDİNE,
C. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
E. 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 83. maddesi uyarınca 2.000 TL disiplin para cezasının Av. Sacit SEDEFOĞLU'ndan TAHSİLİNE,
F. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.