TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
F.E. BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2015/10184)
|
|
Karar Tarihi: 29/11/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Recep KAPLAN
|
Başvurucu
|
:
|
F.E.
|
Vekili
|
:
|
Av. Fatih
TEPEAŞAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hâkimin reddi dilekçesinde kullanılan bazı ifadeler
nedeniyle cezalandırılmanın ifade özgürlüğünü; yargılamanın uzun sürmesinin de
makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/6/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. 1977 doğumlu olan başvurucu, eğitim gördüğü Başkent
Üniversitesi (İdare) tarafından tesis edilen üniversite ücretini ödemesi
gerektiğine dair 2003 yılındaki bir işleme karşı Ankara 7. İdare Mahkemesinde
iptal davası açmıştır. Davaya bakan Ankara 7. İdare Mahkemesi başvurucunun
davasını kabul etmiş ve idari işlemi iptal etmiştir.
10. İdarece kararın temyizi üzerine Danıştay 8. Dairesi
21/10/2004 tarihli kararıyla ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.
11. Bozma sonrası yapılan yargılamada Ankara 7. İdare
Mahkemesince davanın reddine karar verilmiş ve bu karar başvurucu tarafından
temyiz edilmiştir.
12. Başvurucu, temyiz incelemesi aşamasında temyiz başvurusunu
inceleyen Danıştay 8. Daire Başkanı ile üç üye hakkında hâkimin reddi talebine
ilişkin 24/10/2005 kayıt tarihli dilekçeyi Danıştaya
sunmuştur. Söz konusu dilekçenin başvuru konusu olayla ilgili kısımları şu
şekildedir:
"Danıştay 8. dairesinde halen görülmekte
olan ...sayılı dava dosyasında davaya bakmakta olan üyelerden ... ve başkan ...
için reddi hakim talebinde bulunuyorum.
Gerekçe:
...
Davalı Başkent Üniversitesi, giriştiği
eylemlerle hukuk güvencemizi elimizden almaktadır. Davalı idarenin bir
üniversite olmasından dolayı aleyhine açılan davalar Danıştay 8. dairesine
muhakkak uğramak zorunda. Davalı idarenin bunun farkında olmasından dolayıdır
ki Danıştay üst düzey yöneticileriyle ve 8. Daire başkan ve üyeleriyle Başkent
Üniversitesinin haksız samimiyet kurması beni rahatsız etmektedir. Çeşitli
yemekler ve seminerler adı altında gerçekleşen bu yakınlaşma Danıştay'ın
tarafsızlığına gölge düşürecek niteliktedir. Danıştay'ın bazı dairelerinde ve
özellikle de üyelerin odalarında Başkent Üniversitesine ait takvimlerin asılı
olması bizleri endişeye sevk etmekte, bağımsız yargıya güvenimizi
zedelemektedir.
...
Toparlayacak olursak;
Üyelerden ...’i Çevre bakanlığından
tanımaktayım, Kendisi Tunceli doğumlu olup yargıçlık esnasında yöresine ait
siyasi, etnik ve mezhepsel etkilerden kurtulamamaktadır. Benim gibi bir kişinin
dava dosyasının bu zatın önüne konulması kurt sürüsünün önüne kuzunun
bırakılması gibidir.
... Başkan ve diğer iki üyenin çalışma
arkadaşları olması nedeniyle Sayın ... aleyhine karar almaları ve ona karşı
ters düşmeleri düşünülemez. Muhakkak onu koruyup
kollayacaklardır..."
13. Başvurucu ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek
Kuruluna hitaben verdiği 13/2/2006 tarihli dilekçesinde; İslam dini inancına göre
adam öldürmenin günah olup olmadığını, birden fazla kişinin öldürülmesi hâlinde
günahın derecesinin artıp artmayacağını, öldürülen kişilerin kadın ya da erkek
olmasının önemli olup olmadığını, öldürülmüş olanların kişiye yaşarken
haksızlık yapmış olması ve kişinin ruhsal bunalım içinde bulunmasının öldürme
olayını günah olmaktan çıkarıp çıkarmayacağını, adam öldürmenin affedilmesi
için nasıl bir bedel ödemesi gerektiğini sormuştur.
14. Başvurucu, Genelkurmay Başkanı ve Millî İstihbarat Teşkilatı
(MİT) Müsteşarı'na gönderdiği mektuplarda ise Danıştayda
görülmekte olan davasında verilen kararlardan hareketle Danıştayın
yüksek mahkeme olmaktan öte yüksek siyaset mahkemesine dönüştüğünü ileri
sürmüş; Danıştay 8. Dairesinde Cumhurbaşkanı tarafından atanan üyenin birden
fazla olması sebebi ile siyasal ideolojik kadrolaşma olduğunu belirtmiş ve
Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarı'nın mahkemelere gereken baskıyı
yapacaklarını düşündüğünü ifade etmiştir.
15. Başvurucu yukarıda belirtilen mektuplarla aynı veya benzer
içerikteki mektupları çok sayıda siyasetçiye ve kamuoyunca tanınan kişiye,
yabancı devlet yöneticilerine, yabancı istihbarat kuruluşlarına ve yabancı
basın kuruluşlarına da göndermiştir.
16. Başvurucunun hâkimin reddi dilekçesi üzerine Danıştay
19/12/2005 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından başvurucu hakkında
hakaret suçundan işlem yapması talebinde bulunmuştur.
17. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun hakaret ve
tehdit suçlarından cezalandırılması istemiyle 25/1/2007 tarihli iddianameyi
düzenlemiştir.
18.Yargılamayı yapan (kapatılan) Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi
6/6/2007 tarihli kararıyla başvurucunun kamu görevlilerine görevleri nedeniyle
hakaret suçundan ve kamu görevlilerine yönelik zincirleme tehdit suçundan
cezalandırılmasına karar vermiştir.
19. Başvurucu, anılan yargılamanın soruşturma ve kovuşturma
aşamalarında askerlik hizmetinde bulunması nedeniyle Erzurum Cumhuriyet
Başsavcılığı aracılığı ile savunma vermiştir.
20. Başvurucu, bu kararı 24/7/2007 tarihinde temyiz etmiştir.
21. (Kapatılan) Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi anılan kararı
25/7/2007 tarihinde kesinleştirmiştir.
22. Başvurucunun talebi üzerine 16/9/2008 tarihinde (kapatılan)
Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi kesinleştirme kararını kaldırmıştır.
23. Yargıtay 18/12/2013 tarihli kararında başvurucunun suç
tarihinden sonra silah altına alındığının anlaşılması karşısında askerlik
görevini yapmadan önce işlediği suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturma
işlemlerinin askerlik görevini bitirmesine kadar geri bırakılması gerektiği
gözetilmeden, asker olduğu sırada sorgusunun yapılması suretiyle savunma
hakkının kısıtlandığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.
24. Bozma üzerine yargılamayı yapan Ankara 36. Asliye Ceza
Mahkemesi 1/4/2015 tarihli duruşmada başvurucunun savunmasını almış ve
aşağıdaki gerekçelerle tehdit suçundan 6 ay 7 gün, kurul hâlinde çalışan kamu
görevlilerine hakaret suçundan 1 yıl 3 ay 18 gün hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve her iki ceza bakımından da hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar vermiştir:
"... sanık önceki savunmalarını tekrar
ettiğini, ayrıca askerlik görevi sırasında yapılan bütün soruşturma
işlemlerinin geçersiz olduğunu, yargılamanın yapılabilmesi için Danıştay
Kanununun 90. maddesi gereğince Danıştay Başkanınınşikayetçi
olması gerektiği, ancak böyle bir şikayetin bulunmadığı, kendisi hakkında 6352
sayılı kanunun geçici 1. maddesi uygulanarak hakkındaki kamu davasının
ertelenmesi gerektiği, kendisinin eyleminin kanaat açıklama ve hak arama hürriyeti
kapsamında kaldığından ceza verilemeyeceği, Diyanet Kurumuna kendisinin dilekçe
vermediğini bu nedenle bu belgeyi kabul etmediğini, doğrudan Danıştay'a verdiği
dilekçede tehdit unsurunun bulunmadığını bildirmiştir.
Dosyadaki tüm delillerin incelenmesinden, ...
Ankara 7. İdare Mahkemesi'nce bozma üzerine yapılan yargılama sonucunda ...
davasının reddine karar verildiği, kararın davacı ... tarafından temyizi
üzerine, ... bu aşamada sanığın Danıştay 8. Daire Başkanı ... ile üyeler ...
haklarında reddi hakim talebine ilişkin 2 sayfadan ibaret dilekçeyi Danıştay
İdari Daireler Genel Kuruluna verdiği, bu dilekçede, daire başkan ve üyelerinin
Başkent Üniversitesi yönetimi ile haksız bir samimiyet kurdukları, çeşitli
yemekler ve seminerler adı altında gerçekleşen yakınlaşmanın Danıştay'ın
tarafsızlığına gölge düşürdüğünü,üyelerden ...'in Tunceli'li olması sebebiyle siyasi etnik ve mezhepsel
etkilerden kurtulamadığını, bu bakımdan bu şahsın davasına bakmasının kurt
sürüsünün önüne kuzunun bırakılması gibi olduğunu beyan ettiği, ayrıca dava ile
ilgisi olmayan bir takım kurum ve şahıslara gönderdiği mektuplarda; Danıştay 8.
Dairesinin Ankara 7. İdare Mahkemesinin kararının haksız bir biçimde bozduğu,
bunun gerekçesini ikna edici bir şekilde açıklayamadığı, Danıştay'ın yüksek
mahkeme olmaktan öte yüksek siyaset mahkemesine dönüştüğünü beyan ettiği,
Diyanet İşleri Başkanlığı'na yazmış olduğu 13/02/2006 tarihli dilekçede, adam
öldürmenin günah olup olmadığını, birden fazla kişinin öldürülmesi halinde
günahın derecesinin artıp artmayacağını, öldürülen kişilerin kadın veya erkek
olmasının önemli olup olmadığını, öldürülmüş olanların kişiye yaşarken
haksızlık yapmış olmaları ve de kişinin ruhsal bunalım içerisinde bulunmasının
öldürme olayını günah olmaktan çıkartıp çıkartmayacağı hususularında
soru sorduğu, sanığın gerek Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kuruluna vermiş
olduğu reddi hakim dilekçesi, gerekse davayla ilgisi olmayan kurum ve şahıslara
gönderdiğimektuplardaki beyanların kurul halinde çalışan
Danıştay 8. Dairesinin başkan ve üyelerine yönelik görevleri nedeniyle hakaret
unsurları içerdiği, savunma hakkının kapsamı içerisinde değerlendirilemeyeceği,
ayrıca sanığın Diyanet İşleri Başkanlığı'na yazmış olduğu mektubun içeriğinden
de, müştekilere yönelik ölümle tehdit kastının açıkça anlaşıldığından, sanığın
eylemine uyan maddelerle cezalandırılmasına, sanığın sabıkasız oluşu ve bir
daha suç işlemekten çekineceğine mahkememizce vicdani kanaat hasıl olduğundan
hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermek
gerekmiştir..."
25. Başvurucunun bu karara itirazı 20/5/2015 tarihinde
reddedilmiştir. Ret kararı başvurucuya 17/6/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
26. Başvurucu 19/6/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
27. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Hakaret" kenar başlıklı 125.
maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1)
Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir
fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve
saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası
ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için
fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
...
(3)
Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
...
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir
yıldan az olamaz."
28. 5237 sayılı Kanun'un "Tehdit"
kenar başlıklı 106. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Bir başkasını, kendisinin veya yakınının
hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı
gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır..."
B. Uluslararası Hukuk
29. İlgili uluslararası hukuk kurallarının yer aldığı karar için
Keleş Öztürk (B. No: 2014/15001, 27/12/2017,
§§ 25-28) kararına bakılabilir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 29/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu, hakkındaki yargılamanın çok uzun sürdüğünü ve bu
nedenle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
32. Bakanlık görüşünde bu iddiaya ilişkin bir değerlendirmeye
yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
33. Ömer Adıgüzel
(B. No: 2015/3764, 13/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul
sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra
edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce
gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna
başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı
sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden
inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
34. Ömer Adıgüzel
kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması
ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş
şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden
mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün
olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel
olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda
değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ömer
Adıgüzel, §§ 26-32). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi,
ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma
ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna
başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun
ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ömer Adıgüzel, §§ 34, 35).
35. Mevcut başvurunun bu kısmı yönünden söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
36.Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkına İlişkin Diğer İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
37. Başvurucuya göre tehdit suçuyla ilgili olarak şüpheden uzak,
kesin, açık, mahkûmiyete yetecek bir delil bulunmayıp ortada imzasız bir
mektubun fotokopisi mevcuttur ve mektupta hâkimlerin tehdit edildiğine ilişkin
bir ifade yer almamaktadır. Başvurucu, bu mektubun dava dosyasına nereden ve
nasıl girdiğinin belli olmadığını ileri sürmekte ve tehdit suçu nedeniyle ceza
verirken delillerin değerlendirilmesinde Mahkemenin ağır bir hataya düştüğünü
iddia etmekte; bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
belirtmektedir.
38.Başvurucu ayrıca;
i. Kendisi hakkında soruşturma başlatıldığında ifade vermeden
önce zorunlu askerlik hizmetine alınmış olması dolayısıyla ilgili kanun
gereğince soruşturmanın terhis sonuna ötelenmesi gerekirken kanuna aykırı
şekilde soruşturmaya devam edildiğini ve yargılandığını, askerlik hizmeti
esnasında hakkındaki dosyayı incelemesine olanak verilmeden ifadesi alınarak ve
bu ifadeye dayanılarak kendisine ceza verildiğini ifade etmiştir. Başvurucuya
göre bu nedenlerle savunma hakkı ve silahların eşitliği ilkesi ihlal
edilmiştir.
ii. İleri sürdüğü usul itirazları konusunda olumlu veya olumsuz
hiçbir karar verilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
iii. Hâkimin kararını tek duruşma yaparak vermesi nedeniyle Anayasa'nın
39. maddesindeki "Kamu görev ve
hizmetinde bulunanlara karşı, bu görev ve hizmetin yerine getirilmesiyle ilgili
olarak yapılan isnatlardan dolayı açılan hakaret davalarında, sanık, isnadın
doğruluğunu ispat hakkına sahiptir." biçimindeki hükmün ihlal
edildiğini ifade etmiştir.
iv. Hakkında (kapatılan)
Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesince verilen kararın kesin nitelikte verilmiş
olması nedeniyle özgürlük ve güvenlik hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ifade etmiştir.
v. Duruşma salonundaki bazı yetersizlikler, Mahkemece
müştekilerin ifadelerine başvurulmaması ve hakaret fiiline hapis cezası
verilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
39. Bakanlık görüşünde bu iddialara ilişkin bir değerlendirmeye
yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun yukarıdaki şikâyetlerinin bir
bütün olarak adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
41. Somut olayda ilk derece mahkemesi başvurucunun tehdit suçundan
6 ay 7 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına (HAGB) karar vermiştir.
42. HAGB, sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya
hükmedilmesi hâlinde hükmün açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine
bağlı olarak ertelenmesi anlamına gelmektedir. Kanunda belirtilen koşulların
gerçekleşmesine karşın sanığın kabul etmemesi hâlinde hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilemeyeceği 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin
(6) numaralı fıkrasının son cümlesinde ifade edilmektedir. Bu kapsamda
yargılamanın hukuki kesinliği ifade eden bir hükümle sonuçlanmasını ya da
cezaya hükmedilmesi durumunda HAGB'yi sanığın tercih
etme imkânı bulunmaktadır (Ali Gürsoy,
B. No: 2012/833, 26/3/2013, § 19).
43. HAGB kararı, yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar
niteliğinde olmayıp ceza yargılamasını sona erdiren düşme nedenlerinden
biridir. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (10) ve (11) numaralı
fıkralarında belirtildiği üzere denetim süresi içinde kasıtlı bir suç
işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun
davranıldığı takdirde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak
davanın düşmesine, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmesi veya
denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması
hâlinde de hükmün açıklanmasına karar verilir (Ali
Gürsoy, § 21).
44. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (12) numaralı
fıkrasında HAGB kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir.
Bununla birlikte denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmesi veya denetimli
serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde hükmün
açıklanmasıyla ya da bu süre içinde kasıtlı bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik
tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde düşme kararıyla
yargılama nihai olarak sona erdiğinde hüküm niteliği olan bu kararlara karşı
kanun yoluna başvurulabilir ve esasa ilişkin itirazlar bu aşamada ileri
sürülebilir (Ali Gürsoy, § 22).
45. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasına
göre sanık kabul etmediği takdirde HAGB kararı verilmez. Bu durumda ilk derece
mahkemesinin kararı istinaf/temyiz yolunda denetlenebilir hâle gelebilecektir.
Başka bir deyişle haklarında HAGB kararı verilmesini kabul eden sanıklar,
verilen kararın istinafta/temyizde yapılacak esas ve usul incelemesini talep
etme hakkından vazgeçmişlerdir. Somut olayda başvurucu, yargılama sonunda
hakkında HAGB kararı verilmesine rıza gösterdiğini beyan etmiştir. Dolayısıyla
başvurucu, söz konusu karar ile ortaya çıkan menfaatlerden yararlanmayı tercih
etmiştir (Adnan Erkuş/Türkiye (k.k.), B. No: 61196/11, 4/12/2012, § 22).
46. Başvuru konusu olayda yargılama sonunda verilen kararların
temel hakları ihlal ettiği iddiası -somut olayın özelliği de nazara
alındığında- istinaf/temyiz incelemesinde de ileri sürülebilecek
iddialardandır. Bu bakımdan hatalı uygulama ve değerlendirme sonucu verilen
kararların temel hakları ihlal ettiği iddiası, başvurucunun talebi üzerine HAGB
kararı verilmiş olması ve istinaf/temyiz yoluna başvurmayı mümkün kılan bir
karar verilmesini başvurucunun tercih etmediği dikkate alındığında açıkça
dayanaktan yoksun görünmektedir.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. İfade Özgürlüğünün
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
48. Başvurucu; ilk derece mahkemesi kararında hâkimin reddi
dilekçesindeki hangi cümlenin Danıştayın dört
hâkimini kapsayacak şekilde hakaret içerdiğinin açıklanmadığını, dilekçede
kullandığı ifadelerde hakaret bulunmadığını, dilekçe dikkatli şekilde
okunduğunda hak arama özgürlüğü kapsamında yakındığı konulardaki düşüncelerini
dile getirdiğini ve kullandığı sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu
belirtmiştir. Hâkimlerin de eleştiriye açık olması gerektiğini ifade eden
başvurucu, savunma dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini
belirttiği hâkimin reddi dilekçesi nedeniyle cezalandırılmasından dolayı ifade
özgürlüğü, dilekçe hakkı ve hak arama özgürlüğünün ihlal edildiği
iddiasındadır.
49. Bakanlık görüşünde;
i. 5237 sayılı Kanun'un 128. maddesinde yargı mercileri nezdinde
yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında kişilerle
ilgili olarak somut isnatlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması
hâlinde ceza verilmeyeceği belirtilmekle birlikte söz konusu isnat ve
değerlendirmelerin gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla
bağlantılı olması gerektiğinin ifade edildiği, tahkir içeren sözlerin somut
uyuşmazlıkla bağlantılı olup olmadığı hususunun davaya bakan hâkim tarafından
takdir edileceği,
ii. Somut olayda ilk derece mahkemesinin başvurucunun sözlerini
iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında görmediği,
iii. Başvurucu
hakkında verilen HAGB kararının müdahalenin orantılılığı değerlendirilirken gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
50. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun ifade özgürlüğü, dilekçe hakkı ve hak arama özgürlüğünün
ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerinin bir bütün olarak Anayasa'nın 26.
maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
51. İddianın değerlendirilmesinde esas alınacak Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar
başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes,
düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya
toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların
müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de
kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ...
başkalarının şöhret veya haklarının,... veya yargılama
görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.."
a. Müdahalenin Varlığı
52. Başvurucunun hâkimin reddi dilekçesinde kullandığı ifadeler
nedeniyle kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine hakaret suçundan hakkında
verilen 1 yıl 3 ay 18 gün hapis cezasına dair HAGB kararı verilmiştir. Söz
konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale
yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
53. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
54. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
55. 5237 sayılı Kanun'un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı
sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
56. Başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin
HAGB kararının başkalarının şöhret veya
haklarının korunmasına ve yargılama
görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesine yönelik
önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel
İlkeler
(a)
Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
57. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri
ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır.
İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe
ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek
başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi,
anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına
gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü
araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme
ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların
hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir.
Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin
barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi
açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK],
B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel
Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(b)Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun
Olması
58. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun
kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı
bir müdahale olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme,
sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç
arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz.
Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik
toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde
iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları
olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir
Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali
Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 31/5/2018, § 15; AYM,
E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18).
59. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir toplumda
zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai
nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli
olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak
kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya
ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Bazı
farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun,
§ 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).
60. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini
ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp
sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı
ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında
olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Bekir
Coşkun, § 44, 47, 48; Hakan
Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,§§ 58,
61, 66).
61. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile
başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına
işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret
etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin
diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran
açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi
yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan organların
düşüncelerin açıklanmasına ve yayılmasına müdahale ederken ifade özgürlüğünün
kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan korunması gereken bir
menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut
olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (Bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, §§ 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, §§ 59, 68).
62. Buna göre ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı
karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine
uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(c)
Yargı Erkinin Otoritesinin Korunması
63.Adalet sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan kamu
görevlileri olan hâkim ve savcılarla yüksek mahkeme üyeleri de diğer kamu
görevlileri gibi kamunun güvenine sahip olmalıdırlar. Bu sebeple adalet
sisteminde görev alan hâkimler ve savcılarla birlikte diğer yargı çalışanlarını
asılsız suçlamalardan korumak devletin görevlerindendir (İlhan Cihaner (3),
B. No: 2013/5298, 20/5/2015, §§ 26, 27). Bununla birlikte mesleklerinin
icrasıyla ilgili işler bakımından yargı mensuplarına yönelik kabul edilebilir
eleştirinin sınırları sade vatandaşlara nazaran daha geniştir.
64. Adaletin kendisinin ve dağıtılmasının toplumdaki öneminin
bir yansıması olarak hâkimlik mesleğini yapan kimseler toplum hayatında önemli
bir görevi yerine getirmektedir (Keleş
Öztürk, § 53). Hâkimlerin davanın taraflarına karşı nötr olmaları
gerekir ve bu nedenle de davanın taraflarınca kendilerine yöneltilen
eleştirilere cevap verme imkânları sınırlıdır. Bu bakımdan hâkimleri
kendilerine yönelik temelsiz biçimde yaralayıcı nitelik taşıyan, saldırgan
ifadelere karşı korumak gerekir.
(d)Temel Hak ve Özgürlüklerin Kullanımında Ödev ve
Sorumluluklar
65. Demokratik bir toplumda kamu görevlilerini eleştirme ve
onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte Anayasa'nın 26.
maddesi tamamen sınırsız bir ifade özgürlüğünü garanti etmemiştir. Somut başvuruyla
bağlantılı olarak söylenecek olursa hâkimlere yönelik eleştirilerin kişilerin
itibarlarına zarar verir boyuta ulaşmaması gerekir. Bu, Anayasa'nın kişilerin
temel hak ve hürriyetleri kullanırken sahip oldukları ödev ve sorumluluklara
gönderme yapan "Temel hak ve
hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki 12. maddesinin
ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur. Anayasa'nın 26. maddenin ikinci
fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün
kullanımına herkes için geçerli olan bazı görev
ve sorumluluklar getirmektedir (Örnek kararlar için bkz. Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B.
No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih Taş
[GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67;Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 43). Söz konusu
sorumlulukların kapsamı, başvurucunun koşullarına ve ifade özgürlüğünü
kullandığı vasıtalara göre değişir. Anayasa Mahkemesi, bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun
olup olmadığını incelerken meselenin bu yönünü görmezlikten gelmeyecektir.
66. Öte yandan dava konusu söylemlerin maddi vakıaların
açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesi önemlidir. Bu noktada
maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir.
Maddi olgular ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın
mümkün olmadığı hatırda tutulmalıdır (Kadir
Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 08/04/2015, § 57; İlhan Cihaner (2),
B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 64). Ancak bir açıklamanın tamamen değer
yargısından oluşması durumunda bile müdahalenin orantılılığı ihtilaflı
açıklamanın somut unsurlarla yeterince desteklenip desteklenmemesine göre
tespit edilmelidir. Çünkü somut unsurlarla desteklenmiyorsa değer yargısı
ölçüsüz olabilir (Cem Mermut,
B. No: 2013/7861, 16/4/2015, § 48).
67. Başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin
temel ekseni, derece mahkemelerinin müdahaleye neden olan kararlarında
dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun
olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır. İfade
özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan
kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler Anayasa'nın 26.
maddesini ihlal edecektir.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
68. Başvuru konusu olayda İdareye karşı açtığı davası temyiz
aşamasında incelemede olan başvurucu, davasını görmekte olan bazı Danıştay
üyelerine yönelik olarak hâkimin reddi dilekçesinde kullandığı ifadeler
nedeniyle yaptırıma maruz kalmıştır.
69. Bu bağlamda somut olayda yargı mensubu olan hâkimlerin
itibarının korunması söz konusudur. Adalet sisteminde görev alan hâkimleri
asılsız suçlamalardan korumak devletin görevlerindendir.
70. Başvurucunun cezalandırılmasına neden olan ifadeler, temyiz
incelemesi yapan hâkimlere yöneltilmiştir. Hâkimlerin mesleklerinin icrası
bağlamındaki -sebepsiz, mantık dışı ve saldırgan olmayan- eleştirilere olayın
somut koşullarına göre katlanmaları beklenebilir.
71. Başvuru konusu olayda başvurucu tarafından hâkimin reddi
dilekçesinde "Daire başkan ve
üyeleriyle Başkent Üniversitesinin haksız samimiyet kurması",
"Üyelerden ... Tunceli doğumlu olup yargıçlık esnasında yöresine ait
siyasi, etnik ve mezhepsel etkilerden kurtulamamaktadır. Benim gibi bir kişinin
dava dosyasının bu zatın önüne konulması kurt sürüsünün önüne kuzunun
bırakılması gibidir.", "... Başkan ve diğer iki üyenin çalışma
arkadaşları olması nedeniyle Sayın ... aleyhine karar almaları ve ona karşı
ters düşmeleri düşünülemez. Muhakkak
onu koruyup kollayacaklardır..." şeklinde ifadeler
kullanılmıştır. Başvurucu özellikle üyelerden birinin siyasi, etnik ve
mezhepsel etkilerle karar verdiği yönündeki ifadeler ve diğer üyelerin bu üyeyi
koruyup kollayacakları yönündeki ithamlar bakımından herhangi bir gerekçe
göstermemiştir. Hâlbuki kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan iddiaların
desteklenmesi için güvenilir deliller sunulması gerekir (Nihat Durmuş ve Durmuş Ofset Gaz. Bas. Yay. Mat. Kül.
ve Spor Etk. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/5761, 10/5/2018, §
54). Bu bağlamda başvurucunun davasına bakmakta olan hâkimler söz konusu
ithamlar nedeniyle nahoş ve temelsiz saldırıların hedefi hâline gelmişlerdir.
72. Somut başvuruda başvurucunun endişelerini ve varsa somut
iddialarını davaya bakacak olan hâkimlerin itibarlarına zarar vermeden de
iletmesi mümkündü. Başvurucu, davasını gören hâkimlere yönelik eleştirilerini
yöneltirken ifade özgürlüğünün kendisine yüklediği ödev ve sorumluluklara uygun
davranmamıştır (bkz. § 60). Bu kapsamda nahoş ve temelsiz saldırıların hedefi
hâline gelmiş olan hâkimleri korumak için ifade özgürlüğü bağlamındaki ödev ve
sorumluluklara uygun davranmayan başvurucunun cezalandırılması konusunda
zorunlu bir toplumsal ihtiyaç söz konusudur.
73. Anayasa Mahkemesi açıklanan nedenlerle başvurucunun ifade
özgürlüğüne yönelik müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği
ve dolayısıyla derece mahkemelerinin farklı çıkarları dengelerken sahip
oldukları takdir paylarını aşmadıkları sonucuna ulaşmaktadır.
74. Müdahalenin orantılılığı ile ilgili olarak Anayasa
Mahkemesi; derece mahkemelerinin infazı mümkün hapis cezası ya da para cezasına
hükmetmediklerini, sadece 1 yıl 3 ay 18 gün hapis cezası bakımından HAGB
kararına başvurduklarını gözlemlemektedir. Bu kapsamda başvurucuya yönelik HAGB
kararının gözetilen amaç ile makul bir orantılılık ilişkisi içinde olup
olmadığı da değerlendirilmelidir.
75. HAGB kurumunun nitelikleri dikkate alındığında HAGB
kararının etkileri itibarıyla infazı mümkün hapis cezası ya da para cezasına
kıyasla daha hafif bir önlem olduğu söylenebilecektir. (Aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. İhsan Taş,
B. No: 2014/11255, 21/11/2017, § 48). Bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğüne
müdahale oluşturan HAGB kararının orantılı olduğu sonucuna varılmıştır.
76. Bu kapsamda başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik
müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve orantılı olduğu
görüldüğünden anılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun
olduğu sonucuna varılmıştır.
77. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun ifade özgürlüğünün
ihlali iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkına ilişkin diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
29/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.