TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
F.E. BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2015/10184)
Karar Tarihi: 29/11/2018
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Recep KAPLAN
Başvurucu
F.E.
Vekili
Av. Fatih TEPEAŞAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hâkimin reddi dilekçesinde kullanılan bazı ifadeler nedeniyle cezalandırılmanın ifade özgürlüğünü; yargılamanın uzun sürmesinin de makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/6/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. 1977 doğumlu olan başvurucu, eğitim gördüğü Başkent Üniversitesi (İdare) tarafından tesis edilen üniversite ücretini ödemesi gerektiğine dair 2003 yılındaki bir işleme karşı Ankara 7. İdare Mahkemesinde iptal davası açmıştır. Davaya bakan Ankara 7. İdare Mahkemesi başvurucunun davasını kabul etmiş ve idari işlemi iptal etmiştir.
10. İdarece kararın temyizi üzerine Danıştay 8. Dairesi 21/10/2004 tarihli kararıyla ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.
11. Bozma sonrası yapılan yargılamada Ankara 7. İdare Mahkemesince davanın reddine karar verilmiş ve bu karar başvurucu tarafından temyiz edilmiştir.
12. Başvurucu, temyiz incelemesi aşamasında temyiz başvurusunu inceleyen Danıştay 8. Daire Başkanı ile üç üye hakkında hâkimin reddi talebine ilişkin 24/10/2005 kayıt tarihli dilekçeyi Danıştaya sunmuştur. Söz konusu dilekçenin başvuru konusu olayla ilgili kısımları şu şekildedir:
"Danıştay 8. dairesinde halen görülmekte olan ...sayılı dava dosyasında davaya bakmakta olan üyelerden ... ve başkan ... için reddi hakim talebinde bulunuyorum.
Gerekçe:
...
Davalı Başkent Üniversitesi, giriştiği eylemlerle hukuk güvencemizi elimizden almaktadır. Davalı idarenin bir üniversite olmasından dolayı aleyhine açılan davalar Danıştay 8. dairesine muhakkak uğramak zorunda. Davalı idarenin bunun farkında olmasından dolayıdır ki Danıştay üst düzey yöneticileriyle ve 8. Daire başkan ve üyeleriyle Başkent Üniversitesinin haksız samimiyet kurması beni rahatsız etmektedir. Çeşitli yemekler ve seminerler adı altında gerçekleşen bu yakınlaşma Danıştay'ın tarafsızlığına gölge düşürecek niteliktedir. Danıştay'ın bazı dairelerinde ve özellikle de üyelerin odalarında Başkent Üniversitesine ait takvimlerin asılı olması bizleri endişeye sevk etmekte, bağımsız yargıya güvenimizi zedelemektedir.
Toparlayacak olursak;
Üyelerden ...’i Çevre bakanlığından tanımaktayım, Kendisi Tunceli doğumlu olup yargıçlık esnasında yöresine ait siyasi, etnik ve mezhepsel etkilerden kurtulamamaktadır. Benim gibi bir kişinin dava dosyasının bu zatın önüne konulması kurt sürüsünün önüne kuzunun bırakılması gibidir.
... Başkan ve diğer iki üyenin çalışma arkadaşları olması nedeniyle Sayın ... aleyhine karar almaları ve ona karşı ters düşmeleri düşünülemez. Muhakkak onu koruyup kollayacaklardır..."
13. Başvurucu ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kuruluna hitaben verdiği 13/2/2006 tarihli dilekçesinde; İslam dini inancına göre adam öldürmenin günah olup olmadığını, birden fazla kişinin öldürülmesi hâlinde günahın derecesinin artıp artmayacağını, öldürülen kişilerin kadın ya da erkek olmasının önemli olup olmadığını, öldürülmüş olanların kişiye yaşarken haksızlık yapmış olması ve kişinin ruhsal bunalım içinde bulunmasının öldürme olayını günah olmaktan çıkarıp çıkarmayacağını, adam öldürmenin affedilmesi için nasıl bir bedel ödemesi gerektiğini sormuştur.
14. Başvurucu, Genelkurmay Başkanı ve Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı'na gönderdiği mektuplarda ise Danıştayda görülmekte olan davasında verilen kararlardan hareketle Danıştayın yüksek mahkeme olmaktan öte yüksek siyaset mahkemesine dönüştüğünü ileri sürmüş; Danıştay 8. Dairesinde Cumhurbaşkanı tarafından atanan üyenin birden fazla olması sebebi ile siyasal ideolojik kadrolaşma olduğunu belirtmiş ve Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarı'nın mahkemelere gereken baskıyı yapacaklarını düşündüğünü ifade etmiştir.
15. Başvurucu yukarıda belirtilen mektuplarla aynı veya benzer içerikteki mektupları çok sayıda siyasetçiye ve kamuoyunca tanınan kişiye, yabancı devlet yöneticilerine, yabancı istihbarat kuruluşlarına ve yabancı basın kuruluşlarına da göndermiştir.
16. Başvurucunun hâkimin reddi dilekçesi üzerine Danıştay 19/12/2005 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından başvurucu hakkında hakaret suçundan işlem yapması talebinde bulunmuştur.
17. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun hakaret ve tehdit suçlarından cezalandırılması istemiyle 25/1/2007 tarihli iddianameyi düzenlemiştir.
18.Yargılamayı yapan (kapatılan) Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi 6/6/2007 tarihli kararıyla başvurucunun kamu görevlilerine görevleri nedeniyle hakaret suçundan ve kamu görevlilerine yönelik zincirleme tehdit suçundan cezalandırılmasına karar vermiştir.
19. Başvurucu, anılan yargılamanın soruşturma ve kovuşturma aşamalarında askerlik hizmetinde bulunması nedeniyle Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığı ile savunma vermiştir.
20. Başvurucu, bu kararı 24/7/2007 tarihinde temyiz etmiştir.
21. (Kapatılan) Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi anılan kararı 25/7/2007 tarihinde kesinleştirmiştir.
22. Başvurucunun talebi üzerine 16/9/2008 tarihinde (kapatılan) Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi kesinleştirme kararını kaldırmıştır.
23. Yargıtay 18/12/2013 tarihli kararında başvurucunun suç tarihinden sonra silah altına alındığının anlaşılması karşısında askerlik görevini yapmadan önce işlediği suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin askerlik görevini bitirmesine kadar geri bırakılması gerektiği gözetilmeden, asker olduğu sırada sorgusunun yapılması suretiyle savunma hakkının kısıtlandığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.
24. Bozma üzerine yargılamayı yapan Ankara 36. Asliye Ceza Mahkemesi 1/4/2015 tarihli duruşmada başvurucunun savunmasını almış ve aşağıdaki gerekçelerle tehdit suçundan 6 ay 7 gün, kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine hakaret suçundan 1 yıl 3 ay 18 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve her iki ceza bakımından da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir:
"... sanık önceki savunmalarını tekrar ettiğini, ayrıca askerlik görevi sırasında yapılan bütün soruşturma işlemlerinin geçersiz olduğunu, yargılamanın yapılabilmesi için Danıştay Kanununun 90. maddesi gereğince Danıştay Başkanınınşikayetçi olması gerektiği, ancak böyle bir şikayetin bulunmadığı, kendisi hakkında 6352 sayılı kanunun geçici 1. maddesi uygulanarak hakkındaki kamu davasının ertelenmesi gerektiği, kendisinin eyleminin kanaat açıklama ve hak arama hürriyeti kapsamında kaldığından ceza verilemeyeceği, Diyanet Kurumuna kendisinin dilekçe vermediğini bu nedenle bu belgeyi kabul etmediğini, doğrudan Danıştay'a verdiği dilekçede tehdit unsurunun bulunmadığını bildirmiştir.
Dosyadaki tüm delillerin incelenmesinden, ... Ankara 7. İdare Mahkemesi'nce bozma üzerine yapılan yargılama sonucunda ... davasının reddine karar verildiği, kararın davacı ... tarafından temyizi üzerine, ... bu aşamada sanığın Danıştay 8. Daire Başkanı ... ile üyeler ... haklarında reddi hakim talebine ilişkin 2 sayfadan ibaret dilekçeyi Danıştay İdari Daireler Genel Kuruluna verdiği, bu dilekçede, daire başkan ve üyelerinin Başkent Üniversitesi yönetimi ile haksız bir samimiyet kurdukları, çeşitli yemekler ve seminerler adı altında gerçekleşen yakınlaşmanın Danıştay'ın tarafsızlığına gölge düşürdüğünü,üyelerden ...'in Tunceli'li olması sebebiyle siyasi etnik ve mezhepsel etkilerden kurtulamadığını, bu bakımdan bu şahsın davasına bakmasının kurt sürüsünün önüne kuzunun bırakılması gibi olduğunu beyan ettiği, ayrıca dava ile ilgisi olmayan bir takım kurum ve şahıslara gönderdiği mektuplarda; Danıştay 8. Dairesinin Ankara 7. İdare Mahkemesinin kararının haksız bir biçimde bozduğu, bunun gerekçesini ikna edici bir şekilde açıklayamadığı, Danıştay'ın yüksek mahkeme olmaktan öte yüksek siyaset mahkemesine dönüştüğünü beyan ettiği, Diyanet İşleri Başkanlığı'na yazmış olduğu 13/02/2006 tarihli dilekçede, adam öldürmenin günah olup olmadığını, birden fazla kişinin öldürülmesi halinde günahın derecesinin artıp artmayacağını, öldürülen kişilerin kadın veya erkek olmasının önemli olup olmadığını, öldürülmüş olanların kişiye yaşarken haksızlık yapmış olmaları ve de kişinin ruhsal bunalım içerisinde bulunmasının öldürme olayını günah olmaktan çıkartıp çıkartmayacağı hususularında soru sorduğu, sanığın gerek Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kuruluna vermiş olduğu reddi hakim dilekçesi, gerekse davayla ilgisi olmayan kurum ve şahıslara gönderdiğimektuplardaki beyanların kurul halinde çalışan Danıştay 8. Dairesinin başkan ve üyelerine yönelik görevleri nedeniyle hakaret unsurları içerdiği, savunma hakkının kapsamı içerisinde değerlendirilemeyeceği, ayrıca sanığın Diyanet İşleri Başkanlığı'na yazmış olduğu mektubun içeriğinden de, müştekilere yönelik ölümle tehdit kastının açıkça anlaşıldığından, sanığın eylemine uyan maddelerle cezalandırılmasına, sanığın sabıkasız oluşu ve bir daha suç işlemekten çekineceğine mahkememizce vicdani kanaat hasıl olduğundan hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermek gerekmiştir..."
25. Başvurucunun bu karara itirazı 20/5/2015 tarihinde reddedilmiştir. Ret kararı başvurucuya 17/6/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
26. Başvurucu 19/6/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
27. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Hakaret" kenar başlıklı 125. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz."
28. 5237 sayılı Kanun'un "Tehdit" kenar başlıklı 106. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır..."
B. Uluslararası Hukuk
29. İlgili uluslararası hukuk kurallarının yer aldığı karar için Keleş Öztürk (B. No: 2014/15001, 27/12/2017, §§ 25-28) kararına bakılabilir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 29/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu, hakkındaki yargılamanın çok uzun sürdüğünü ve bu nedenle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
32. Bakanlık görüşünde bu iddiaya ilişkin bir değerlendirmeye yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
33. Ömer Adıgüzel (B. No: 2015/3764, 13/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
34. Ömer Adıgüzel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ömer Adıgüzel, §§ 26-32). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ömer Adıgüzel, §§ 34, 35).
35. Mevcut başvurunun bu kısmı yönünden söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
36.Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkına İlişkin Diğer İhlal İddiaları
37. Başvurucuya göre tehdit suçuyla ilgili olarak şüpheden uzak, kesin, açık, mahkûmiyete yetecek bir delil bulunmayıp ortada imzasız bir mektubun fotokopisi mevcuttur ve mektupta hâkimlerin tehdit edildiğine ilişkin bir ifade yer almamaktadır. Başvurucu, bu mektubun dava dosyasına nereden ve nasıl girdiğinin belli olmadığını ileri sürmekte ve tehdit suçu nedeniyle ceza verirken delillerin değerlendirilmesinde Mahkemenin ağır bir hataya düştüğünü iddia etmekte; bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirtmektedir.
38.Başvurucu ayrıca;
i. Kendisi hakkında soruşturma başlatıldığında ifade vermeden önce zorunlu askerlik hizmetine alınmış olması dolayısıyla ilgili kanun gereğince soruşturmanın terhis sonuna ötelenmesi gerekirken kanuna aykırı şekilde soruşturmaya devam edildiğini ve yargılandığını, askerlik hizmeti esnasında hakkındaki dosyayı incelemesine olanak verilmeden ifadesi alınarak ve bu ifadeye dayanılarak kendisine ceza verildiğini ifade etmiştir. Başvurucuya göre bu nedenlerle savunma hakkı ve silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiştir.
ii. İleri sürdüğü usul itirazları konusunda olumlu veya olumsuz hiçbir karar verilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
iii. Hâkimin kararını tek duruşma yaparak vermesi nedeniyle Anayasa'nın 39. maddesindeki "Kamu görev ve hizmetinde bulunanlara karşı, bu görev ve hizmetin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılan isnatlardan dolayı açılan hakaret davalarında, sanık, isnadın doğruluğunu ispat hakkına sahiptir." biçimindeki hükmün ihlal edildiğini ifade etmiştir.
iv. Hakkında (kapatılan) Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesince verilen kararın kesin nitelikte verilmiş olması nedeniyle özgürlük ve güvenlik hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ifade etmiştir.
v. Duruşma salonundaki bazı yetersizlikler, Mahkemece müştekilerin ifadelerine başvurulmaması ve hakaret fiiline hapis cezası verilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
39. Bakanlık görüşünde bu iddialara ilişkin bir değerlendirmeye yer verilmemiştir.
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun yukarıdaki şikâyetlerinin bir bütün olarak adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
41. Somut olayda ilk derece mahkemesi başvurucunun tehdit suçundan 6 ay 7 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar vermiştir.
42. HAGB, sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde hükmün açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi anlamına gelmektedir. Kanunda belirtilen koşulların gerçekleşmesine karşın sanığın kabul etmemesi hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasının son cümlesinde ifade edilmektedir. Bu kapsamda yargılamanın hukuki kesinliği ifade eden bir hükümle sonuçlanmasını ya da cezaya hükmedilmesi durumunda HAGB'yi sanığın tercih etme imkânı bulunmaktadır (Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013, § 19).
43. HAGB kararı, yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmayıp ceza yargılamasını sona erdiren düşme nedenlerinden biridir. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (10) ve (11) numaralı fıkralarında belirtildiği üzere denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesine, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde de hükmün açıklanmasına karar verilir (Ali Gürsoy, § 21).
44. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (12) numaralı fıkrasında HAGB kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir. Bununla birlikte denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde hükmün açıklanmasıyla ya da bu süre içinde kasıtlı bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde düşme kararıyla yargılama nihai olarak sona erdiğinde hüküm niteliği olan bu kararlara karşı kanun yoluna başvurulabilir ve esasa ilişkin itirazlar bu aşamada ileri sürülebilir (Ali Gürsoy, § 22).
45. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasına göre sanık kabul etmediği takdirde HAGB kararı verilmez. Bu durumda ilk derece mahkemesinin kararı istinaf/temyiz yolunda denetlenebilir hâle gelebilecektir. Başka bir deyişle haklarında HAGB kararı verilmesini kabul eden sanıklar, verilen kararın istinafta/temyizde yapılacak esas ve usul incelemesini talep etme hakkından vazgeçmişlerdir. Somut olayda başvurucu, yargılama sonunda hakkında HAGB kararı verilmesine rıza gösterdiğini beyan etmiştir. Dolayısıyla başvurucu, söz konusu karar ile ortaya çıkan menfaatlerden yararlanmayı tercih etmiştir (Adnan Erkuş/Türkiye (k.k.), B. No: 61196/11, 4/12/2012, § 22).
46. Başvuru konusu olayda yargılama sonunda verilen kararların temel hakları ihlal ettiği iddiası -somut olayın özelliği de nazara alındığında- istinaf/temyiz incelemesinde de ileri sürülebilecek iddialardandır. Bu bakımdan hatalı uygulama ve değerlendirme sonucu verilen kararların temel hakları ihlal ettiği iddiası, başvurucunun talebi üzerine HAGB kararı verilmiş olması ve istinaf/temyiz yoluna başvurmayı mümkün kılan bir karar verilmesini başvurucunun tercih etmediği dikkate alındığında açıkça dayanaktan yoksun görünmektedir.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
48. Başvurucu; ilk derece mahkemesi kararında hâkimin reddi dilekçesindeki hangi cümlenin Danıştayın dört hâkimini kapsayacak şekilde hakaret içerdiğinin açıklanmadığını, dilekçede kullandığı ifadelerde hakaret bulunmadığını, dilekçe dikkatli şekilde okunduğunda hak arama özgürlüğü kapsamında yakındığı konulardaki düşüncelerini dile getirdiğini ve kullandığı sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirtmiştir. Hâkimlerin de eleştiriye açık olması gerektiğini ifade eden başvurucu, savunma dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirttiği hâkimin reddi dilekçesi nedeniyle cezalandırılmasından dolayı ifade özgürlüğü, dilekçe hakkı ve hak arama özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasındadır.
49. Bakanlık görüşünde;
i. 5237 sayılı Kanun'un 128. maddesinde yargı mercileri nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında kişilerle ilgili olarak somut isnatlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması hâlinde ceza verilmeyeceği belirtilmekle birlikte söz konusu isnat ve değerlendirmelerin gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerektiğinin ifade edildiği, tahkir içeren sözlerin somut uyuşmazlıkla bağlantılı olup olmadığı hususunun davaya bakan hâkim tarafından takdir edileceği,
ii. Somut olayda ilk derece mahkemesinin başvurucunun sözlerini iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında görmediği,
iii. Başvurucu hakkında verilen HAGB kararının müdahalenin orantılılığı değerlendirilirken gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.
50. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun ifade özgürlüğü, dilekçe hakkı ve hak arama özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerinin bir bütün olarak Anayasa'nın 26. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
51. İddianın değerlendirilmesinde esas alınacak Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... başkalarının şöhret veya haklarının,... veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.."
a. Müdahalenin Varlığı
52. Başvurucunun hâkimin reddi dilekçesinde kullandığı ifadeler nedeniyle kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine hakaret suçundan hakkında verilen 1 yıl 3 ay 18 gün hapis cezasına dair HAGB kararı verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
53. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
54. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
55. 5237 sayılı Kanun'un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
56. Başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin HAGB kararının başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına ve yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesine yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
57. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(b)Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
58. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 31/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18).
59. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).
60. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Bekir Coşkun, § 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,§§ 58, 61, 66).
61. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan organların düşüncelerin açıklanmasına ve yayılmasına müdahale ederken ifade özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (Bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, §§ 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, §§ 59, 68).
62. Buna göre ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(c) Yargı Erkinin Otoritesinin Korunması
63.Adalet sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan kamu görevlileri olan hâkim ve savcılarla yüksek mahkeme üyeleri de diğer kamu görevlileri gibi kamunun güvenine sahip olmalıdırlar. Bu sebeple adalet sisteminde görev alan hâkimler ve savcılarla birlikte diğer yargı çalışanlarını asılsız suçlamalardan korumak devletin görevlerindendir (İlhan Cihaner (3), B. No: 2013/5298, 20/5/2015, §§ 26, 27). Bununla birlikte mesleklerinin icrasıyla ilgili işler bakımından yargı mensuplarına yönelik kabul edilebilir eleştirinin sınırları sade vatandaşlara nazaran daha geniştir.
64. Adaletin kendisinin ve dağıtılmasının toplumdaki öneminin bir yansıması olarak hâkimlik mesleğini yapan kimseler toplum hayatında önemli bir görevi yerine getirmektedir (Keleş Öztürk, § 53). Hâkimlerin davanın taraflarına karşı nötr olmaları gerekir ve bu nedenle de davanın taraflarınca kendilerine yöneltilen eleştirilere cevap verme imkânları sınırlıdır. Bu bakımdan hâkimleri kendilerine yönelik temelsiz biçimde yaralayıcı nitelik taşıyan, saldırgan ifadelere karşı korumak gerekir.
(d)Temel Hak ve Özgürlüklerin Kullanımında Ödev ve Sorumluluklar
65. Demokratik bir toplumda kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte Anayasa'nın 26. maddesi tamamen sınırsız bir ifade özgürlüğünü garanti etmemiştir. Somut başvuruyla bağlantılı olarak söylenecek olursa hâkimlere yönelik eleştirilerin kişilerin itibarlarına zarar verir boyuta ulaşmaması gerekir. Bu, Anayasa'nın kişilerin temel hak ve hürriyetleri kullanırken sahip oldukları ödev ve sorumluluklara gönderme yapan "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki 12. maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur. Anayasa'nın 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına herkes için geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar getirmektedir (Örnek kararlar için bkz. Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67;Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 43). Söz konusu sorumlulukların kapsamı, başvurucunun koşullarına ve ifade özgürlüğünü kullandığı vasıtalara göre değişir. Anayasa Mahkemesi, bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını incelerken meselenin bu yönünü görmezlikten gelmeyecektir.
66. Öte yandan dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesi önemlidir. Bu noktada maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı hatırda tutulmalıdır (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 08/04/2015, § 57; İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 64). Ancak bir açıklamanın tamamen değer yargısından oluşması durumunda bile müdahalenin orantılılığı ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla yeterince desteklenip desteklenmemesine göre tespit edilmelidir. Çünkü somut unsurlarla desteklenmiyorsa değer yargısı ölçüsüz olabilir (Cem Mermut, B. No: 2013/7861, 16/4/2015, § 48).
67. Başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, derece mahkemelerinin müdahaleye neden olan kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır. İfade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edecektir.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
68. Başvuru konusu olayda İdareye karşı açtığı davası temyiz aşamasında incelemede olan başvurucu, davasını görmekte olan bazı Danıştay üyelerine yönelik olarak hâkimin reddi dilekçesinde kullandığı ifadeler nedeniyle yaptırıma maruz kalmıştır.
69. Bu bağlamda somut olayda yargı mensubu olan hâkimlerin itibarının korunması söz konusudur. Adalet sisteminde görev alan hâkimleri asılsız suçlamalardan korumak devletin görevlerindendir.
70. Başvurucunun cezalandırılmasına neden olan ifadeler, temyiz incelemesi yapan hâkimlere yöneltilmiştir. Hâkimlerin mesleklerinin icrası bağlamındaki -sebepsiz, mantık dışı ve saldırgan olmayan- eleştirilere olayın somut koşullarına göre katlanmaları beklenebilir.
71. Başvuru konusu olayda başvurucu tarafından hâkimin reddi dilekçesinde "Daire başkan ve üyeleriyle Başkent Üniversitesinin haksız samimiyet kurması", "Üyelerden ... Tunceli doğumlu olup yargıçlık esnasında yöresine ait siyasi, etnik ve mezhepsel etkilerden kurtulamamaktadır. Benim gibi bir kişinin dava dosyasının bu zatın önüne konulması kurt sürüsünün önüne kuzunun bırakılması gibidir.", "... Başkan ve diğer iki üyenin çalışma arkadaşları olması nedeniyle Sayın ... aleyhine karar almaları ve ona karşı ters düşmeleri düşünülemez. Muhakkak onu koruyup kollayacaklardır..." şeklinde ifadeler kullanılmıştır. Başvurucu özellikle üyelerden birinin siyasi, etnik ve mezhepsel etkilerle karar verdiği yönündeki ifadeler ve diğer üyelerin bu üyeyi koruyup kollayacakları yönündeki ithamlar bakımından herhangi bir gerekçe göstermemiştir. Hâlbuki kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan iddiaların desteklenmesi için güvenilir deliller sunulması gerekir (Nihat Durmuş ve Durmuş Ofset Gaz. Bas. Yay. Mat. Kül. ve Spor Etk. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/5761, 10/5/2018, § 54). Bu bağlamda başvurucunun davasına bakmakta olan hâkimler söz konusu ithamlar nedeniyle nahoş ve temelsiz saldırıların hedefi hâline gelmişlerdir.
72. Somut başvuruda başvurucunun endişelerini ve varsa somut iddialarını davaya bakacak olan hâkimlerin itibarlarına zarar vermeden de iletmesi mümkündü. Başvurucu, davasını gören hâkimlere yönelik eleştirilerini yöneltirken ifade özgürlüğünün kendisine yüklediği ödev ve sorumluluklara uygun davranmamıştır (bkz. § 60). Bu kapsamda nahoş ve temelsiz saldırıların hedefi hâline gelmiş olan hâkimleri korumak için ifade özgürlüğü bağlamındaki ödev ve sorumluluklara uygun davranmayan başvurucunun cezalandırılması konusunda zorunlu bir toplumsal ihtiyaç söz konusudur.
73. Anayasa Mahkemesi açıklanan nedenlerle başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği ve dolayısıyla derece mahkemelerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir paylarını aşmadıkları sonucuna ulaşmaktadır.
74. Müdahalenin orantılılığı ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi; derece mahkemelerinin infazı mümkün hapis cezası ya da para cezasına hükmetmediklerini, sadece 1 yıl 3 ay 18 gün hapis cezası bakımından HAGB kararına başvurduklarını gözlemlemektedir. Bu kapsamda başvurucuya yönelik HAGB kararının gözetilen amaç ile makul bir orantılılık ilişkisi içinde olup olmadığı da değerlendirilmelidir.
75. HAGB kurumunun nitelikleri dikkate alındığında HAGB kararının etkileri itibarıyla infazı mümkün hapis cezası ya da para cezasına kıyasla daha hafif bir önlem olduğu söylenebilecektir. (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. İhsan Taş, B. No: 2014/11255, 21/11/2017, § 48). Bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğüne müdahale oluşturan HAGB kararının orantılı olduğu sonucuna varılmıştır.
76. Bu kapsamda başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve orantılı olduğu görüldüğünden anılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu sonucuna varılmıştır.
77. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlali iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkına ilişkin diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 29/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.