TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
Ö.Ç. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/10245)
Karar Tarihi: 28/11/2018
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Recai AKYEL
Raportör
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
Başvurucu
Ö.Ç.
Vekili
Av. Levent ÖZÇELİK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.Başvuru, ahlaki durum gerekçe gösterilerek devlet memurluğundan çıkarma işlemi tesis edilmesi nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/6/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hemşirelik Yüksek Okulundan mezun olan başvurucu, 2012 yılında Van Askeri Hastanesinde hemşire olarak görev yapmaya başlamıştır. Başvuruya konu olan olaya kadar yaklaşık on beş kez takdir belgesi alan başvurucunun sicilinde disiplin cezasının da bulunmadığı belirtilmiştir.
9. Derece mahkemelerinin kabulüne göre aynı Hastanede doktor subay olarak görev yapan ve evli olan M.K. ile başvurucu, bir süre devam eden bir birliktelik yaşamışlardır. Bu husus başvurucu tarafından da kabul edilmektedir.
10. Sürece ilişkin belgelerde, söz konusu birliktelik devam ederken M.K.nın kiraladığı özel mülkte çekilen başvurucu ile M.K.ya ait bazı fotoğrafların M.K. tarafından oluşturulan bir e-posta hesabına yüklendiği, ancak e-posta şifresinin çalınarak servis edildiği belirtilmiştir. Anılan görüntülerin kaydedilmesinin başvurucunun rızası hilafına olup olmadığı hususu başvuru dosyasından ve yargı kararlarından anlaşılamamaktadır.
11. Anılan görüntülerin CD'ye aktarılarak başvurucu ve M.K.nın birlikte çalıştıkları hastanenin başhekimine ulaştırılması neticesinde başvurucu hakkında disiplin soruşturması açılmıştır.
12. Disiplin soruşturması kapsamında başvurucunun savunması alınmıştır. Başvurucu savunmasında; M.K. ile hemşire olan eşinin ayrı illerde yaşadıklarını ve aralarında problemlerin bulunduğunu M.K.dan öğrendiğini ve evlilik beklentisi içinde seviyeli bir birliktelik yaşadıklarını beyan etmiştir.
13. Millî Savunma Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun (Kurul) 27/5/2013 tarihli kararıyla başvurucu 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesi ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde Görevli Devlet Memurları Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Yönetmeliği'nin 13. maddesi gereğince memurluk sıfatıyla bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunması nedeniyle devlet memurluğundan çıkarılmıştır.
14. Kararın gerekçesinde; başvurucunun evli bir Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) çalışanı ile cinsel birliktelik yaşamasının TSK'nın disiplinini derinden bozacak mahiyette olduğu ifade edilmiştir.
15. Anılan kararın iptali amacıyla başvurucu, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) İkinci Daire Başkanlığında (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme 1/4/2015 tarihinde oyçokluğuyla davanın reddine karar vermiştir.
16. Kararda, başvurucunun evli olduğunu bildiği çalışma arkadaşı M.K. ile ilişki yaşadığı ve bu ilişkiye dair fotoğrafların ortak e-posta hesabına yüklendiği kanaatine varıldığı açıklanmıştır. Ayrıca başvurucu ile M.K.nın nöbetlerini aynı güne denk getirerek birlikte nöbet tuttukları, ilişkilerini hizmete yansıttıkları ve hizmetin, disiplinin ve iş ilişkisindeki güvenin sarsılmasına neden oldukları, bu suretle başvurucunun yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunma disiplin suçunu işlediği belirtilmiştir.
17. Karşıoy gerekçesinde; başvurucunun disiplin cezasına konu ilişkisinin gizli ihbar mektubuyla amirine bildirilmeden önce hiç kimse tarafından bilinmediği, dolayısıyla ilişkinin iş ortamına yansıtılmadığı belirtilmiş ve meslekten çıkarma cezası birey menfaati ile kamu menfaati arasındaki dengeyi bozacak şekilde ölçüsüz bir yaptırım olarak nitelendirilmiştir.
18. Nihai karar başvurucu vekiline 1/6/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu 19/6/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında TSK'da görev yapan sivil memurlar hakkında ahlaki nedenlerle devlet memurluğundan çıkarma işlemi tesis edilmesine dayanak oluşturan mevzuata ve benzer durumlara ilişkin uluslararası hukuka (Ö.N.M., B. No: 2014/14751, 15/2/2017, §§ 28-39) yer vermiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 28/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; birlikte görev yaptıkları M.K.nın kendisine eşiyle boşanma aşamasında olduğunu ve ayrı yaşadıklarını ifade ettiği için evlilik ümidiyle bir ilişki yaşadığını, buna ilişkin fotoğrafların kayıtlı olduğu e-posta şifresinin kırılarak amirine ihbar edilmesi sonucu bu ilişkinin çalıştıkları hastanede bilinir hâle geldiğini, kanuna aykırı olarak elde edilen bu fotoğraflar nedeniyle devlet memurluğundan çıkarılması nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca, tutanaklara yansımasa da kendisini Kurula sevk eden Personel Başkanının Kurul toplantılarına katıldığını ve savunma yaptığı esnada Kurul üyelerinden birinin bir süreliğine toplantı salonundan dışarı çıktığını belirterek savunma hakkının kısıtlandığını ileri sürmüştür. Öte yandan başvurucu, AYİM'de tanık dinletme usulünün olmadığını belirterek M.K.nın beyanlarının tutanağa geçmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini beyan etmiştir.
23. Başvurucu kimliğinin kamuya açık belgelerde gizli tutulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
25. Başvurucu, özel hayatına ilişkin unsurlar nedeniyle disiplin cezası verilerek memuriyetten çıkarıldığını belirterek özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ayrıca bu süreçte savunma hakkının kısıtlandığını, tanık dinletemediğini ve derece mahkemelerinin gerekçelerinin yanlış hukuki yoruma dayandığını iddia ederek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Dolayısıyla başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının tamamının özel hayatının gizliliği gözardı edilerek meslekten çıkarılmasına ve meslekten çıkarma sürecinde usule ilişkin imkânlardan yararlandırılmamasına yönelik olduğundan başvurucunun iddialarının tamamının özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
26. İddianın değerlendirilmesine dayanak alınacak Anayasa’nın 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ... saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine dokunulamaz."
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
28. Cinsel yaşama ilişkin hususlar gerekçe gösterilerek disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle TSK'dan ayırma işlemi tesis edilmesinin bireyin özel hayatının gizliliği hakkına bir müdahale oluşturduğu açıktır (Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 34; G.G. [GK], B. No: 2014/16701, 13/10/2016, § 43).
29. Somut başvuruya konu disiplin soruşturmasından, devlet memurluğundan çıkarma kararından ve derece mahkemesi kararlarından anlaşıldığı üzere anılan süreçte özellikle başvurucunun özel hayatındaki davranış ve ilişkileri belirleyici olmuştur. Bu şartlar altında özel yaşama ait unsurlar gerekçe gösterilerek devlet memurluğundan çıkarma kararı verilmesinin özel hayatın gizliliği hakkına bir müdahale oluşturduğu açıktır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
30. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
31. Yukarıda belirlenen müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
32. Hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması ölçütü anayasa yargısında önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36).
33. Başvuruya konu disiplin uygulaması ve devam eden yargısal süreç 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının(E) bendinin (g) alt bendi ile buna dayalı ikincil mevzuat temelinde yürütülmüştür. Dolayısıyla müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
ii. Meşru Amaç
34. Disiplin yaptırımlarının kamu veya özel teşkilat düzenini devam ettirmek, onun verimli, süratli ve yararlı bir biçimde çalışmasını sağlamak, onur ve saygınlığını korumak amacıyla tesis edildikleri açıktır. Özellikle kamu görevi yürüten bireyler açısından disiplin cezalarının amacı kamu görevlisini görevine bağlamak, kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini ve bu suretle kurumların huzurunu temin etmektir. Disiplin cezaları kamu hizmetlerinin gereği gibi yapılması ve memurların hiyerarşik düzen içerisinde uyumlu hareket etmeleri amacıyla uygulanmaktadır. 657 sayılı Kanun’un 124. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak amacı ile...” ifadesi de disiplin cezalarının belirtilen amacını ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, disiplin hukukuna ilişkin uygulamalar neticesinde, özellikle kamu görevlilerinin işlem ve eylem tarzlarıyla ilgili bazı sınırlamalar getirilmesi belirtilen meşru temellere dayanmaktadır (K.Ş., B. No: 2013/1614, 3/4/2014, § 44).
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
35. Demokratik toplum düzeninin gereklerinden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 13; Ata Türkeri, §§ 44, 45; İ.F.A., B. No: 2013/8564, 17/2/2016, § 62).
36. Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda kamu görevini yürütmekle görevli kişilerin hak ve özgürlüklerine, herhangi bir vatandaşa uygulanamayacak sınırlamalar getirilmesi demokratik bir toplumda gerekli olabilir. Bu kapsamda kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması doğaldır. Ancak özel hayatın gizliliği hakkının mahremiyet hakkı gibi en gizli yönleri söz konusu olduğunda kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır ve bu alanlara yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için kamu makamlarınca özellikle ciddi gerekçelerin gösterilmesi gerekir (Ata Türkeri,§ 47).
37. Kamu makamlarının somut olayda olduğu gibi özel hayatın en mahrem alanlarına müdahaleleriyle ilgili olarak karar alma sürecinde de keyfî davranmadıklarını kanıtlamaları gereklidir. Bu da ancak karar alma sürecinde özel hayatına müdahale edilen bireylere -deliller ve kanıtlama konuları dâhil- adil şartlarda savunma ve sürece katılım güvencelerinin sağlanmasıyla olacaktır (Ata Türkeri, § 48).
38. Bu noktada belirtilen ölçütlere riayetle bir sınırlandırma yapılıp yapılmadığının tespiti için müdahale teşkil ettiği ve özel hayatın gizliliği hakkını ihlal ettiği iddia edilen önlemin temelini oluşturan meşru amaç karşısında, bireye düşen fedakârlığın ağırlığının gözönünde bulundurulması ve gözetilen genel yararın gerekleri ile bireyin temel hakkının korunması arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığının belirlenmesi zorunludur. Kamusal makamların bir hakkın sınırlandırılması sürecinde iki ayrı aşamada takdir yetkisi bulunmaktadır. Bunlardan ilki, sınırlama ölçütünün seçimidir. İkincisi ise ilgili sınırlama ölçütü çerçevesinde izlenen meşru amacı gerçekleştirmek üzere yapılan sınırlamanın gerekliliğidir. Ancak kamusal makamlara tanınan bu takdir yetkisi sınırsız olmayıp ihlal iddiasına konu önlemin anayasal temel hak ve özgürlüklerle bağdaşır olması, yani müdahaleyi meşrulaştırmak üzere kullanılan argümanların elverişli, zorunlu ve orantılı olması gerekir. Belirtilen takdir yetkisi, her bir vakıa özelinde ayrı bir kapsama sahiptir. Güvence altına alınan hakkın veya hukuksal yararın niteliği ve bunun birey bakımından önemi gibi unsurlara bağlı olarak, bu yetkinin kapsamı daralmakta veya genişlemektedir (K.Ş., §§ 49-51).
39. Mahremiyet alanına ait ya da bireyin varlığına veyahut kimliğine ilişkin önemli haklar veya hukuksal çıkarlar söz konusu olduğunda, takdir yetkisi daha dardır. Bu bağlamda, özel yaşamın gizliliği hakkının cinsellik ve mahremiyet hakkı gibi yönleri söz konusu olduğunda, takdir yetkisinin daha dar tutulması gerekmekte olup bu alanlara yönelik müdahaleler için özellikle ciddi nedenlerin varlığı şarttır. Zira kişinin mahremiyet alanının gizliliği ve bu alana saygı gösterilmesi hakkının, bireyin kişisel güvenliği, varlığı ve kimliği için gerekli ve en temel haklardan biri olduğu açıktır. Öte yandan personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda, kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması doğaldır. Bununla birlikte bu kişilerin de diğer bireyler için öngörülen sınırlamalarda olduğu gibi asgari güvence ölçütlerinden istifade etmeleri gerekir. Özellikle bireyin temel haklarından biri olan özel yaşamın gizliliği hakkı ile kamu hizmetinin yukarıda belirtilen temellere uygun yürütülmesini gözetmek konusundaki meşru menfaat arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığının gözönünde bulundurulması zorunludur(K.Ş., §§ 52-53).
40. Mahremiyet hakkı öncelikle mekânsal bir alana tekabül etmekte olup bu alan da bireyin konutu ve müştemilatıdır. Anayasa’nın 20. maddesinin güvence kapsamında bulunan mahremiyet hakkı kural olarak kamusal alana kadar uzanmamaktadır.Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkı kapsamındaki mahremiyet hakkının uygulanabilirlik alanı kural olarak özel yaşam alanı olmakla birlikte, bireylerin diğer insanlarla etkileşim içinde oldukları bazı kamusal alanlar ya da bağlamlar da özel hayatın korunması hakkı kapsamında yer alabilirler. Bunun yanı sıra özel hayatın gizliliği hakkı bireye içinde özgürce hareket edebileceği ve kişiliğini geliştirip gerçekleştirebileceği bir kişisel alan sağlamaktadır. Dolayısıyla bireyin özel yaşamını kendi eliyle kamuya açması, özel hayatın gizliliği hakkının korunması noktasında haklı beklentisini belli ölçüde azaltmaktadır (K.Ş., §§ 62-63).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
41. Başvuruya konu idari ve yargısal süreç incelendiğinde başvurucunun evli olan bir iş arkadaşıyla yaşadığı ilişkinin, başvurucunun hakkında disiplin soruşturması açılmasına ve memuriyetten çıkarılmasına dayanak olarak alındığı anlaşılmaktadır. Söz konusu ilişki sırasında başvurucuya ait bazı fotoğraflar başvurucunun rızası hilafına üçüncü kişilerin hakimiyet alanına geçmiş ve ilişkinin bilinebilir olması nedeniyle idari ve yargısal makamlarca başvurucunun yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunduğu tespiti yapılmıştır.
42. Öncelikle belirtmek gerekir ki bireyin kamusal bir göreve talip olmasıyla bazı kısıtlamalara tabi tutulmayı kabul ettiği varsayılmakta ise de sadece mahremiyet alanı kapsamında kalan davranışları nedeniyle birtakım yaptırımlara maruz kalması, ancak kamusal menfaatin söz konusu yaptırımı gerekli kıldığı ve anılan davranışa oranla ölçülü olduğu takdirde özel hayatın gizliliği hakkı yönünden sorun oluşturmayacaktır.
43. Başvurucunun memuriyetten çıkarılmasına dayanak olan fotoğrafların, M.K.nın kiraladığı özel bir mülkte iş saatleri dışında çekildiği ve kamuya kapalı bir e-postaadresine yüklendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu adrese üçüncü kişilerce ulaşılması mümkün olmadığından başvurucunun mahrem görüntülerinin kamuya açılması söz konusu değildir. Akabinde üçüncü kişilerce bu fotoğraflara ulaşılması başvurucunun bilgisi ve rızası dışındadır. Bu hususun aksini gösterir bir bilgi başvuru dosyasında bulunmadığı gibi idari veya yargısal sürece de yansımamıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesince farklı yönde değerlendirme yapılmasını gerektiren bir durum söz konusu değildir.
44. Bu durumda, başvurucunun evli bir kişiyle ilişki yaşaması şeklindeki özel hayatına dair eylemlerinin memuriyetten çıkarılmasının temelini oluşturduğu görülmektedir. Derece mahkemelerinin gerekçelerinin bireyin özel hayatına müdahaleyi haklı kılacak yeterlilikte olması zaruridir. Oysa Mahkeme, somut olayda başvurucunun ilişkisinin mesleğine ne şekilde yansıdığını açıklamamış, sadece başvurucu ile M.K.nın birlikte nöbet tutmak amacıyla nöbetlerini aynı güne gelecek şekilde ayarladıklarını belirtmiştir. Bu tespiti denetleyecek somut bilgi gerekçeye yansımamakla birlikte tespitin doğruluğu kabul edildiği takdirde dahi bu durumun başvurucunun disiplin durumunu veya yerine getirdiği hizmeti hangi ölçüde ve ne gibi eylemlerle etkilediği açıklığa kavuşturulmamıştır. Dolayısıyla inceleme konusu soruşturma ve yargılama kapsamında başvurucunun eylemlerinin mesleğine bir etkisinin bulunduğunun ortaya konulamadığı değerlendirilmektedir.
45. Sonuç olarak başvurucuya verilen disiplin cezası kapsamında, sınırlandırma ile ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir dengenin sağlanmadığı anlaşılmaktadır.
46. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
48. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
49. Mehmet Doğan kararında özetle; uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57-58).
50. Mehmet Doğan kararında Anayasa Mahkemesi, yeniden yargılama yapmakla görevli derece mahkemelerinin yükümlülüklerine ve ihlalin sonuçlarını gidermek amacıyla derece mahkemelerince yapılması gerekenlere ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Buna göre Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde, ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
51. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi, kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır. Bu çerçevede ihlal, yargılama sırasında gerçekleştirilen usule ilişkin bir işlemden veya yerine getirilmeyen usule ilişkin bir eksiklikten kaynaklanıyorsa söz konusu usul işleminin, hak ihlalini giderecek şekilde yeniden (veya daha önce hiç yapılmamışsa ilk defa) yapılması icap etmektedir. Buna karşılık ihlalin, idari işlem veya eylemin kendisinden ya da (derece mahkemesince yapılan veya yapılmayan usul işlemlerinden değil de) derece mahkemesi kararının sonucundan kaynaklandığının Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edildiği hâllerde derece mahkemesinin, usule dair herhangi bir işlem yapmadan doğrudan mümkün olduğunca dosya üzerinden önceki kararının aksi yönünde karar vererek ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırması gerekir (Mehmet Doğan, § 60).
52. Başvurucu; yargılamanın yenilenmesini talep etmiş, tazminat talebinde bulunmamıştır.
53. Somut başvuruda ulaşılan ihlal sonucunun AYİM tarafından verilen ret kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
54. Bu durumda başvurucunun özel hayatının gizliliği hakkına yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili yargı merciine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- YETKİLİ İDARİ YARGI MERCİİNE GÖNDERİLMESİNE (Karar, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi İkinci Dairesinin E.2013/976, K.2015/592 sayılı dosyasıyla ilgilidir.)
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.