TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET APAYDIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/13099)
|
|
Karar Tarihi: 8/1/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 24/1/2020 - 31018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet APAYDIN
|
Vekili
|
:
|
Av. Erhan BORA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru trafikten men edilen araçlar yönünden yedieminlik
ücretinin ödenmemesi sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/8/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Ulaşım Koordinasyon Merkezince (UKOME) verilen
izin doğrultusunda 2004 yılından beri Samsun'da otopark işletmektedir. Samsun
Emniyet Müdürlüğü trafikten men edilen veya edilmesi gereken, trafik
kazalarında hareket kabiliyetlerini kaybeden ya da sürücüsüne teslim edilemeyen
araçları 2005 yılından itibaren başvurucunun otoparkında muhafaza etmiştir. Bu
araçların otoparka çekme hizmeti de başvurucu tarafından yapılmıştır.
9. Başvurucu otoparkta muhafaza edilen bu araçlar için İçişleri
Bakanlığı aleyhine 15/11/2010 tarihinde Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde
(Mahkeme) alacak davası açmıştır. Davalı idare ise cevap dilekçesinde, otopark
ücretinin ilgili araç sahiplerince ödenmesi gerektiğini savunmuştur.
10. Mahkemenin istinabe talebi doğrultusunda mahallinde
3/12/2011 tarihinde keşif yapılmış, yapılan keşfe katılan makine mühendisi,
emlakçı ve hukukçu bilirkişilerden oluşturulan heyet bilirkişi raporu
düzenlemiştir. Bilirkişi kurulunun 4/1/2012 tarihli raporunda;
i. Keşif sırasında 76 adet otomobil ve kamyonet, 6 adet kamyon
ve 1 adet traktörün otoparkta bulunduğu, otopark alanına diğer kamu kuruluşları
yanında davalı idare personelinin de araç bıraktığı belirtilmiştir.
ii. Taraflar arasında yazılı olmamakla birlikte vedia (saklama)
sözleşmesinin kurulmuş olduğu, otopark veya garaj işletilmesi durumunda ücretin
kararlaştırılmasının önemli olmadığı, bu gibi işler birer mesleki faaliyet
teşkil ettiğinden aksi belirtilmedikçe garaja araç kabul edilmesinin mutad bir
ücrete tabi olması gerektiği ifade edilmiştir.
iii. Davaya konu edilen araçların hangilerinin satıldığının ve
başvurucuya bir ödeme yapılıp yapılmadığının araştırılmasından sonra
başvurucunun yedinde bulunan araçlar için resmî tarifeye göre ücretin
belirlenmesi gerektiği, başvurucunun da kendi üzerine düşen bazı yükümlülükleri
yerine getirmemesi sebebiyle takdir edilen ücrette hakkaniyet indirimi
yapılmasının uygun olacağı açıklanmıştır.
11. Mahkeme bu defa mali müşavir ve hukukçu öğretim üyesi iki
kişiden oluşturulan bir heyete bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Bilirkişi
kurulunun 20/12/2012 tarihli raporunda;
i. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın bir özel hukuk sözleşmesi
olan saklama (ardiye) sözleşmesinden kaynaklandığı, Yargıtay İçtihatları
Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 5/6/1967 tarihli ve E.1966/13, K.1967/4
sayılı kararına göre saklama sözleşmesinin kurulmasıyla ücret alacağının
doğduğu, ancak saklama konusu şeyin teslim edilmesi durumunda bu alacağın
muacceliyet kazandığı belirtilmiştir.
ii. Saklama sözleşmesine ilişkin Yargıtay kararlarına da
değinilerek, ücretin resmî otopark tarifelerine göre belirlenemediği durumlarda
özel otopark işletmeciliği yapan tacirler arasındaki teamül ve ücret
ortalamalarının gözönünde bulundurulması suretiyle başvurucunun isteyebileceği
ücretin belirlenebileceği ifade edilmiştir.
iii. Sonuç olarak başvurucu tarafından davaya konu araçların her
birinin otoparka çekilmesi ve otoparkta saklanması hizmetlerinin verildiği,
doğmuş olan ücret alacağının muaccel hâle geldiği, başvurucu tarafından 2011
yılında Samsun Emniyet Müdürlüğüne noter aracılığıyla verilen Otopark İşletme
Taahhütnamesi'nin 20. maddesine göre tarifeye göre belirlenecek ücret aracın
satışa esas değeri üzerinden hesaplanacağından bu araçların piyasa değerinin
araç çekme, otopark ve galericilik alanında uzman kişilerce belirlenmesi gerektiği
açıklanmıştır.
12. Mahkeme 28/2/2013 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Dava, davalı yanca davacıya tevdii
edildiği iddia olunan araçların muhafaza ve naklinden kaynaklanan alacağın
tahsiline yöneliktir.
...
Davalı tarafından teslim edildiği iddia olunan
araçlar için alacak talebinde bulunup bulunmayacağı, uyuşmazlığın temelini
oluşturmakta olup, yanlar arasında araçların çekme ve saklanmasına yönelik
herhangi bir sözleşme bulunmamaktadır. Bununla beraber davalının el koyduğu
bazı araçlar davacıya muhafaza için tevdii edildiği ve herhangi bir ücret
ödenmediği tartışma konusu olmayıp, bu hali ile yanlar arasındakihukuki ilişki
818 sayılı BK'nun 463 ve devamı maddelerinde düzenlenen vedia akdi
mahiyetindedir. Uyuşmazlıkta uygulanması gerekli 6762 sayılı TTK'nun 22.
maddesi uyarıncatacir olan veya olmayan bir kimseye ticari işletmesi ile ilgili
bir iş veya hizmet görmüş olan tacir uygun bir ücret isteyebilir ise
de,yukarıda belirtilen vedia aktine yönelik sözleşmelerde ise saklayan
kendisine emanet edilen taşınır bir malı kabul ve onu güvenilir, aynı şekilde
korunur bir yerde saklamayı taahhüt eder. Ücret şart koşulmamışsa ve durumun
özellikleri ücret alınmasını gerektirmiyorsa saklayan ücret isteyemez. Davacı
ile davalı arasında teslim edilen araçlar ile ilgili ücret ödeneceğine yönelik
herhangi bir anlaşma bulunmamaktadır.
Samsun Ticaret Mahkemesine sunulan rapor
ekinde otoparkta bulunan araçlar plaka olarak listelenmiş, delil olarak sunulan
'Özel araç çekme tutanağı' başlıklı belgede ise çekilen aracı teslim alanın
imzası vardır. Tutanaklarda genellikle men edilen, haczedilen, hırsızlık olan,
kaza yapan araçların yakalanarak teslim edildiği yazılıdır. Dosyaya sunulan
diğer deliller göz önünde bulundurulduğunda davacının davalı idarenin bu
husustaki mevzuatı çerçevesinde araçların muhafazasını kabul ettiğini anlamak
gerekir. Mevzuata göre ise davacı alacağı aracı gerçek sahibine iadesi
esnasında veya satışı sonrasında muaccel hale gelmekte olup, çekme ücreti ile
otopark ücretini araç malikinden veya hacizi aracın icrada satım yapılmışsa
satım bedelinden hak edilen ücreti tahsil etmesi gerekir.
Toplanan delillere davalı tarafından otopark
işletmeciliği yapan davacıya yakalamalı, hacizli, trafikten men edilmiş
araçları çekme ve muhafaza işlemleri yaptırılmış ise de, bu işe yönelik
taraflar arasında yazılı sözleşme yapılmadığı, herhangi bir ücret
öngörülmediği, durumun özelliklerine göre de ücret alınmasının gerekmediği,
yukarıda belirtilen ve 818 sayılı BK'nun 463 ve devamı maddelerinde düzenlenen
vedia hükümlerine göre davacının ücret talepedemeyeceği kanaatine varılarak
açılan davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm
kurulmuştur."
13. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar Yargıtay 13. Hukuk
Dairesince 4/6/2015 tarihinde onanmıştır.
14. Nihai karar 28/7/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 4/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. Uyuşmazlık tarihi itibarıyla yürürlükte olan 22/4/1926
tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 463. maddesi şöyledir:
“İda, bir akittir ki onunla müstevdi, müdi
tarafından verilen şeyi kabul ve onu emin bir mahalde hıfzetmeği deruhte eder.
Ücret şartedilmedikçe veya hal, müstevdiin
ücrete intizarını icabetmedikçe müstevdi ücret istiyemez.”
17. 818 sayılı mülga Kanun'un 482. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Otelci, Hancı ve umumi ahırlar ve
garajlar idaresi sahipleri nezdlerine getirilen veya ahırlarına veya
garajlarına konulan eşya üzerinde otel veya hıfz masraflarından mütevellit
alacaklarını temin için, hapis hakkına maliktirler."
18. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun
561. maddesi şöyledir:
"Saklama sözleşmesi, saklayanın,
saklatanın kendisine bıraktığı bir taşınırı güvenli bir yerde koruma altına
almayı üstlendiği sözleşmedir.
Açıkça öngörüldüğü veya durum ve koşullar
gerektirdiği takdirde, saklayan ücret isteyebilir."
19. 6098 sayılı Kanun'un 580. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"İşletenler, kendilerine bırakılan veya
konaklama yerlerine, garaj, otopark ve benzeri yerlere konulan eşya veya
hayvanlar üzerinde, ücretlerini veya saklama giderlerinden doğan alacaklarını
güvenceye almak için hapis hakkına sahiptirler."
20. Uyuşmazlık tarihi itibarıyla yürürlükte olan 29/6/1956
tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu'nun 22. maddesi şöyledir:
"Tacir olan veya olmıyan bir kimseye,
ticari işletmesiyle ilgili bir iş veya hizmet görmüş olan tacir, münasip bir
ücret istiyebilir. Bundan başka, verdiği avanslar veya yaptığı masraflar için
ödeme tarihinden itibaren faize de hak kazanır."
B. Uluslararası Hukuk
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Nurmiyeva/Rusya (B. No: 57273/13,
27/11/2018) kararında, kamu görevlilerinin zarara yol açtığı otoparkın
başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında olduğunu kabul etmiş ve tazminat
ödenmesi yönündeki meşru beklentiye rağmen başvurucunun zararının
giderilmemesinin mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale olduğu sonucuna
varmıştır (Nurmiyeva/Rusya, §§
31-41).
23. Vira Dovzhenko/Ukrayna
(B. No: 26646/07, 15/1/2019) kararında ise kamu makamlarından satın alınan bir
taşınmazın üçüncü bir kişiye kiralanması üzerine başvurucu tarafından bir süre
kullanılamaması nedeniyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir
dayanağının olmadığı açıklanmıştır (Vira
Dovzhenko/Ukrayna, §§ 35-43).
24. AİHM ayrıca usule ilişkin güvencelerin özel kişiler arasında
ihtilaf oluşturan mülkiyet hakkı ile ilgili meseleler yanında taraflardan
birinin devlet olması durumunda da geçerli olduğunu belirtmiştir (Plechanow/Polonya, B. No: 22279/04,
7/7/2009, § 100). Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasına dair usule ilişkin
güvenceler kapsamında mahkeme kararlarının ilgili ve yeterli bir gerekçeye
sahip olması gerektiğine değinen AİHM'e göre bu zorunluluk davacının her
iddiasına ayrıntılı cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte en azından
mülk sahibinin esasa ilişkin temel iddia ve itirazlarının yargılama
makamlarınca yapılacak dikkatli ve özenli bir inceleme sonucunda karşılanması gerekmektedir
(Gereksar ve diğerleri/Türkiye,
B. No: 34764/05..., 1/2/2011, § 54).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 8/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu on yıldan uzun bir süre boyunca elde tutulan
yüzlerce araç için, üstlenilen cezai ve hukuki sorumluluğa rağmen herhangi bir
bedel ödenmemesinin adil olmadığını ve aşırı bir külfete yol açtığını
belirterek dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı Kanun'un 22. maddesine
göre otopark ücreti alacağı yönünden meşru bir beklentiye sahip olduğu hâlde
bunun gözardı edildiğinden yakınmıştır. Başvurucu ayrıca otoparkı bir mesleki
faaliyetin icrası kapsamında işlettiğini ve otoparkta yıllardır satışı
yapılmamış ve maliklerine de iade edilmemiş yüzlerce araç bulunduğunu ifade
etmiştir. Başvurucuya göre lehe olan bilirkişi raporlarına itibar edilmemiş ve
yetersiz bir gerekçe ile dava reddedilmiştir. Başvurucu yaptığı işin karşılığı
olarak makul bir sürede makul bir ücretin ödenmesi gerektiğini belirterek
mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
27. İddianın değerlendirilmesinde esas alınacak Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı
35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu adil yargılanma hakkının da ihlal
edildiğini ileri sürmüş ise de yukarıda belirtilen şikâyetinin ilgili olduğu
mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
30. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet
hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal
varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
31. Somut olayda uyuşmazlığa konu otoparkın başvurucu tarafından
işletildiği tartışma konusu değildir. Ekonomik bir değerinin olduğu kuşkusuz
olan bu otoparkın işletilmesinin başvurucu yönünden Anayasa'nın 35. maddesi
anlamında mülk teşkil ettiği ortadadır.
b. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
32. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, onun üzerinde tasarruf etme ve ürünlerinden yararlanma imkânı
verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B.
No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 53).
33. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden
diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına
müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl
yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten
barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin
ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda
sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten
yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir.
Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına
aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını
kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı
maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel
hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma
ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
34. Başvuru konusu olayda Samsun Emniyet Müdürlüğünce çeşitli
gerekçelerle yakalanan araçlar 2005 yılından itibaren başvurucunun işlettiği
otoparkta muhafaza edilmiştir. Bu araçların söz konusu otoparkta muhafaza
edilmesinin başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur.
Söz konusu müdahaleyle mülkten yoksun bırakılma sonucu doğmadığı gibi
müdahalenin mülkiyetin kamu yararına kontrolü veya düzenlenmesi gibi bir amacı
da bulunmamaktadır. Bu sebeple başvurunun mülkiyetten barışçıl yararlanma
ilkesine ilişkin genel kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
c. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
35. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
36. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının kamu yararı
amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına
müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin
genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
i. Kanunilik
37. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması,
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518,
26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve
diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
38. Derece mahkemelerince müdahalenin dayanağı olarak olay
tarihi itibarıyla yürürlükte olan 818 sayılı mülga Kanun'un saklama
sözleşmesine ilişkin 463. maddesi gerekçe gösterilmiştir. Bu maddede sözleşmede
ücret öngörülmedikçe ve durumun ücret alınmasını gerektirmemesi hâlinde
saklayanın ücret isteyemeyeceği düzenlenmiştir. Bununla birlikte başvurucu
tacir olduğunu ve 6762 sayılı mülga Kanun'un 22. maddesine göre ücret
isteyebileceğini öne sürmüştür. Derece mahkemelerinin kararlarında olaydaki
durumun, ücret istenmemesini neden haklı gösterdiği ise açıklanmamıştır. Ayrıca
saklama sözleşmesine ilişkin hükümler yanında otopark işletenler bakımından
değerlendirilmesi gereken başka kanun hükümlerinin de mevcut olduğu
görülmektedir.
39. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru
kapsamında hukuk kurallarının yorumlanması ile ilgili görevi yalnızca açık
keyfîlik veya bariz takdir hatası içeren kararlar ile sınırlıdır. Buna göre
Anayasa Mahkemesi hukuk kurallarının nasıl yorumlandığından ziyade söz konusu
yorumun mülkiyet hakkı yönünden sonuçlarını değerlendirmekle yükümlüdür. Bu
sebeple somut olayda derece mahkemelerinin söz konusu kurallara ilişkin
yorumlarının mülkiyet hakkına etkileri ölçülülük bağlamında değerlendirilerek sonuca
varılacaktır.
ii. Meşru Amaç
40. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı,
mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılmasına
imkân verdiğinden, bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet
hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda
bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde
korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de
beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu
ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah,B. No: 2013/6151, 21/4/2016,
§§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No:
2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
41. Haciz veya başka gerekçelerle fiilen el konulması gereken
araçların muhafazasında kamu yararına dayalı meşru bir amacın bulunduğu
değerlendirilmiştir.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
42. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı değerlendirilmelidir.
43. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §
38).
44. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin orantılılığı değerlendirilirken bir taraftan ulaşılmak
istenen meşru amacın önemi, diğer taraftan da müdahalenin niteliği ile
başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışları gözönünde bulundurularak
başvurucuya yüklenen külfet dikkate alınacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, §
71).
45. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden
söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda
korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da
ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da
makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu
makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması
güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe
bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk,
B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36; Bekir
Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71).
46. Anayasa'nın 11. maddesi uyarınca Anayasa hükümleri, yasama,
yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri
bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Buna göre kamu gücü kullanan makamların her
türlü iş ve işlemlerinde öncelikle Anayasa hükümlerini gözetmeleri zorunludur.
Bu bağlamda bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi Anayasa Mahkemesinin ilk
elden, yani doğrudan inceleme yapmamasını ifade ettiği gibi idari ve yargısal
makamların da önlerindeki meseleleri ve uyuşmazlıkları öncelikle Anayasa'ya
uygun biçimde sonuca bağlamaları yönünde birincil derecede sorumlu olduklarını
göstermektedir.
47. Mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunması bakımından
yapılan müdahalelere karşı usulî güvenceler sunan yargısal yolları da içeren
etkili hukuksal bir çerçeve oluşturulması devletin yükümlülüklerinden biridir.
Oluşturulan bu hukuksal çerçeve kapsamında yargısal ve idari makamların
uyuşmazlıkların çözümünde etkili ve adil bir karar verilmesini temin etme
sorumlulukları bulunmaktadır. Bu doğrultuda özellikle temel kanunlarda
öngörülen dürüstlük ve iyi niyet kuralları, hakkın kötüye kullanılması yasağı gibi
genel ilkeler ile bazı hâllerde olayın özelliklerine ve durumun gereklerine
göre hâkime takdir yetkisi tanınması,
uyuşmazlıkların çözümünde Anayasa'ya uygun yorum imkânı tanıyan söz konusu
etkili hukuksal korumanın bir gereği olarak görülmelidir. Dolayısıyla ister
özel kişiler arası isterse de taraflardan birinin kamu gücü olduğu
uyuşmazlıklar olsun her durumda hâkimin hukuk kurallarını Anayasa'ya uygun bir
biçimde yorumlaması ve yargı yetkisinin kullanımı çerçevesinde özellikle
Anayasa ile güvence altına alınan temel hak ve hürriyetlerin korunmasını
gözetmesi beklenmektedir.
48. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler
arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü
olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz
konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine
getirildiğinden söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu
ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu
zorunluluk tarafların bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle
birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin
temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde
değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (Kamil
Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563,
24/5/2018, § 53).
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
49. Somut olayda müdahalenin kamu yararı amacını
gerçekleştirmeye elverişli olduğu
açıktır. Olayın koşulları müdahalenin gerekliliğini
sorgulamayı da gerektirmemektedir. Dolayısıyla müdahalenin orantılı olup olmadığı belirlenerek sonuca
varılacaktır.
50. Somut olayda tacir olan başvurucunun işlettiği otoparkta
2005 yılından itibaren idarenin gözetimi ve sorumluluğu altındaki araçları
muhafaza ettiği açıkça belirlidir. Söz konusu araçları otoparka çekme ve
saklama yükümlülüğünü üstlenen başvurucu bunun karşılığında ücret talep
etmiştir. Ancak başvurucunun açtığı dava derece mahkemelerince, saklama
sözleşmesine ilişkin 818 sayılı mülga Kanun'un 463. maddesinin ikinci fıkrasına
göre davalı idareden ücret talep edemeyeceği gerekçe gösterilerek
reddedilmiştir.
51. Bununla birlikte yukarıda da değinildiği üzere anılan kanun
maddesinde saklama sözleşmelerinde her durumda ücret istenemeyeceği yönünde bir
düzenleme mevcut olmayıp durumun gereklerine göre ücret de istenebileceği
belirtilmiştir. Başvurucunun ticari faaliyeti çerçevesinde otopark işlettiği
olayda durumun ne şekilde ücret istenmesini gerektirmediği derece
mahkemelerinin kararlarında açıklanmamış, başvurucunun bu yöndeki yargılama
sırasında dile getirdiği uyuşmazlığın sonucuna etkili iddia ve itirazları
karşılanmamıştır. Bunun yanında başvurucunun 6762 sayılı mülga Kanun'un 22.
maddesine göre tacirlerin ücret talep edebilecekleri yönündeki iddiası
bakımından da bir değerlendirme yapılmadığı görülmüştür.
52. İdarenin talebi üzerine söz konusu araçları otoparkında
muhafaza etmesinin başvurucu yönünden önemli bir külfete yol açtığı
kuşkusuzdur. Başvurucu böylelikle belirli bir süre boyunca ticari faaliyeti
kapsamındaki otoparkından -en azından kısmen- dilediği gibi yararlanamamıştır.
Otopark işleten başvurucu, idarenin talep ettiği araçları muhafaza etmesi
sebebiyle otoparkının bir kısmı bakımından başka kişilerle hukuki ilişkide
bulunamamıştır. Başvurucunun üstlendiği bu külfetin karşılığında ücret ödenemeyeceğini
öngörebilmesi ise bazı durumlarda ücret talep edilebileceğini belirten söz
konusu kanun hükümleri dikkate alındığında mümkün görülmemiştir.
53. Diğer taraftan derece mahkemelerince başvurucunun çekme
ücreti ile otopark ücretini araç malikinden veya haciz sonrası satış bedelinden
tahsil edebileceği belirtilmişse de, somut olayda araçların muhafazasını talep
edenin idare olduğu dikkate alınmalıdır. Diğer bir deyişle fiilen el konulan
aracın malikleri ve diğer sorumluları ile idare arasında bir hukuki ilişki söz
konusu olup derece mahkemelerinin kabulüne göre saklama sözleşmesi başvurucu
ile idare arasındadır. Dolayısıyla başvurucunun aralarında doğrudan hukuki bir
ilişki bulunmayan üçüncü kişilerle muhatap kılınması yüklenen külfeti
hafifletmediği gibi derece mahkemeleri bu yöndeki değerlendirmenin herhangi bir
hukuki dayanağını da göstermemişlerdir. Bu çerçevede icra süreci veya diğer
ilgili idari ya da adli süreçlerin yönetimi, gözetimi ve denetimi ile sorumlu
kamu makamlarının kendi sorumluluğu altındaki bir külfeti başvurucuya
yükletmesi müdahaleyi orantısız kılar.
54. Sonuç olarak idare tarafından fiilen el konulan araçların
başvurucunun otoparkında muhafaza edilmesine rağmen ücret ödenmesine gerek
olmadığı yönündeki derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve
yeterli bir gerekçe bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesince yalnızca ilgili
kanun hükmü tekrar edilerek durumun ücreti gerektirmediği belirtilmiş, ancak
niçin ücret ödenmesine gerek olmadığı açıklanmamıştır. Başvurucunun konuya
ilişkin iddia ve itirazları da yukarıda değinildiği üzere karşılanmamıştır. Bu
hükmü onayan Yargıtay kararında da ayrı bir gerekçe gösterilmemiştir.
Dolayısıyla somut olay bağlamında mülkiyet hakkının usulî güvencelerinin yerine
getirilmediği ve derece mahkemelerinin yorumlarının mülkiyet hakkının
korunmasının gerekliliklerine uygun düşmediği kanaatine varılmıştır. Buna göre
başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile müdahalenin kamu yararı amacı
arasında olması gereken adil denge başvurucu aleyhine bozulmuş olup müdahale
ölçüsüzdür.
55. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
56. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
57. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin
ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin
ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep
olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen
diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
58. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
59. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural
olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak
üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, § 58).
60. Buna göre; Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği
hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir, derece
mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan,
§ 59).
61. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
62. İncelenen başvuruda, idare tarafından fiilen el konulan
araçların başvurucunun otoparkında muhafaza edilmesine rağmen ücret ödenmemesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla
somut başvuruda ihlalin idari bir eylemden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
63. Ancak söz konusu idari eylemin sonuçlarının giderilmesi
bakımından etkili bir yargı yolu mevcut olup başvurucu da bu yolu tükettikten
sonra bireysel başvuruda bulunmuştur. Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan
benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216
sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken
iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından
ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal
kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu
sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 3. Asliye
Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
64. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi yeterli bir
giderim oluşturduğundan başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.226,90 TL tutarındaki yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 3. Asliye
Ticaret Mahkemesine (E.2010/700, K.2013/88) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.226,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.