TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MURAT DURMUŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/13800)
Karar Tarihi: 9/6/2020
R.G. Tarih ve Sayı: 3/7/2020-31174
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Tuğba TUNA IŞIK
Başvurucu
Murat DURMUŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerî disiplin cezasına karşı açılan davanın yargı yolunun kapalı olduğu gerekçesiyle incelenmeksizin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/8/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu 21/10/2014 tarihinde Çerkezköy 3'üncü Zırhlı Tugay Komutanlığında nöbetçi subay olarak görev yaptığı dönemde nöbetçi amiri ile aralarında geçen bir olay sebebiyle 23/10/2014 tarihinde şikâyette bulunmuştur.
7. Başvurucu şikâyet dilekçesinde özetle olay günü içtimaya geç kalması sebebiyle nöbetçi amirinin içtimaya neden gelmediğini sorduğunu, mazeretini belirtirken cümlesini bitirmeden esas duruşa geçmesini istediğini, kendisini dinlemeden sinirli bir şekilde "...Seni görmek istemiyorum, terk et burayı." dediğini, kendisinin ancak amiri tarafından yazılı emir verilmesi durumunda terk edeceğini söylediğini, amirinin kendisine ikinci defa "Ben seni görmek istemiyorum, git." dediğinde tekrar yazılı emir istediğini belirtmiştir.
8. Başvurucunun nöbetçi amiri hakkında yasal ve idari işlem başlatılması talebiyle yazdığı şikâyet dilekçesi üzerine başlatılan tahkikat sonucunda 21/1/2015 tarihinde başvurucu hizmete kısmi süreli devam disiplin cezası (18.00-20.00 saatleri arasında olmak üzere iki gün) ile cezalandırılmıştır. Karar gerekçesinde, askerliğin ve disiplinin temel gereklerinden birinin astların amirlerine karşı her zaman saygı göstermesi olduğu ve başvurucunun disiplinsizlik fiilini işlediğinin tespit edildiği belirtilmiştir. Başvurucunun disiplin cezasına yapmış olduğu itiraz reddedilmiş, 29/1/2015 tarihinde itirazın reddine ilişkin karar başvurucuya tebliğ edilmiştir.
9. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali ile maddi ve manevi tazminat talebiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır. AYİM 28/5/2015 tarihli kararıyla 31/1/2013 tarihli 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu'nun 43. maddesi gereğince Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayırma, aylıktan kesme, hizmet yerini terk etmeme ve oda hapsi cezaları hariç diğer disiplin cezalarının yargı denetimi dışında olduğu gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar vermiştir.
10. Nihai karar 10/7/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu 10/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mavzuat
12. 6413 sayılı Kanun’un "Disiplin cezaları" kenar başlıklı 11. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“ Subay, astsubay (…) ve uzman erbaşlar ile sözleşmeli erbaş ve erler hakkında verilebilecek disiplin cezaları ağırlık derecesine göre aşağıda belirtilmiştir:
a) Uyarma
b) Kınama
c) Hizmete kısmi süreli devam
ç) Aylıktan kesme
d) Hizmet yerini terk etmeme
e) Oda hapsi
f) Silahlı Kuvvetlerden ayırma”
13. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun "İdari davalar ve yargı yetkisinin sınırı" kenar başlıklı 21. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler, Yüksek Askeri Şuranın kararları ile disiplinsizlik nedeniyle verilen disiplin cezaları ve diğer idari yaptırımlar yargı denetimi dışındadır. Ancak; Yüksek Askeri Şuranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararına ve askeri disiplin ile ilgili kanunlarda yargıya açık olduğu belirtilmiş olan disiplin cezalarına karşı yargı yolu açıktır. "
14. 6413 sayılı Kanun’un "Yargı denetimi" kenar başlıklı 43. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Yüksek disiplin kurulları tarafından verilen Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezaları ile subay, astsubay, (…) uzman erbaş ile sözleşmeli erbaş ve erler hakkında disiplin amirleri veya disiplin kurulları tarafından barış zamanında verilmiş olan aylıktan kesme, hizmet yerini terk etmeme ve oda hapsi cezalarına karşı Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde iptal davası açılabilir.
2. Anayasa Mahkemesi Kararı
15. Anayasa Mahkemesinin 4/6/2014 tarihli E.2013/82, K.2014/100 sayılı kararının ilgi kısmı şöyledir:
"...
Anayasa'nın 129. maddesinin üçüncü fıkrasında, disiplin cezalarının yargı denetimi dışında bırakılamayacağı ifade edildikten sonra, dördüncü fıkrasında, silahlı kuvvetler mensupları ile hâkimler ve savcılar hakkındaki hükümlerin saklı olduğu belirtilerek silahlı kuvvetler mensupları ile hâkimler ve savcılar hakkında verilecek disiplin cezalarının yargı denetimi dışında bırakılması konusunda kanun koyucuya takdir yetkisi tanınmıştır.
..."
B. Uluslararası Hukuk
16. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni hak ve uyuşmazlıklar kolunun kamu personeline ilişkin davalarda uygulanabilirliğine ilişkin içtihadını Vilho Eskelinen ve diğerleri/Finlandiya (B. No: 63235/00, 19/4/2007, §§ 39-64) kararında belirlemiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"62. Özet olarak, savunmacı devletin, Mahkeme önünde, 6. maddenin korumasından mahrum bırakmak amacıyla bir başvuranın, memur statüsünü öne sürebilmesi için, iki koşul bir araya gelmelidir. İlk olarak, ilgili devletin iç hukuku, söz konusu görev ya da çalışan kategorisi için, mahkemeye erişimi yasaklamış olmalıdır. İkinci olarak, bu aykırılık, devletin çıkarına bağlı tarafsız gerekçelere dayanmalıdır. İlgilinin, kamu gücünün kullanılmasına ilişkin bir hizmet veriyor olması ya da böyle bir sektörde çalışıyor olması, belirleyici değildir. Devre dışı bırakmanın haklı çıkarılması için, devletin, söz konusu memurun, kamu gücünün icra edilmesine katıldığının ya da Pellegrin davasında, Mahkeme’nin kullandığı ifadeye göre, ilgili ve işveren devlet arasında, ‘özel bir güven ve dürüstlük bağının’ var olduğunun kanıtlanmasına yeterli değildir. Devletin, davanın konusunun, devlet otoritesinin kullanılmasıyla ilgili olduğunu ya da adı geçen özel bağı, tartışma konusu haline getirdiğini göstermesi gerekmektedir. Böylece, kural olarak, hiçbir şey, söz konusu devlet ve ilgili memur arasındaki ilişkinin özel olması nedeniyle, maaşla, tazminatla ya da bu tip haklarla ilgili olağan iş ihtilaflarının, 6. maddenin güvenceleri dışında bırakılmasına izin vermemektedir. Sonuçta, 6. maddenin uygulandığına ilişkin bir karine bulunmaktadır ve ilk olarak, milli hukuka göre, memur bir başvuranın, mahkemeye erişim hakkı olmadığını kanıtlamak ve ikinci olarak, 6. maddede güvence altına alınan hakların devre dışı bırakılmasının, bu memur için yerinde olduğunun kanıtlanması savunmacı devletin görevidir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 9/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu; disiplin soruşturması aşamasında yazılı savunmasının alındığı sırada adli müşavirlik görüş yazısı ile disiplin soruşturması sonuç raporunun kendisine gösterilmediğini, anılan belgelerin daha sonra incelettirildiğini fakat bu defa da suretinin alınmasına müsaade edilmediğini, savunmasını yaptığı sırada disiplinsizliğe neden olan eylemlerinin neler olduğunu öğrenemediğini, savunmasında belirttiği hususların dikkate alınmadığını, yargı yolu kapalı olan işleme karşı açtığı davanın AYİM tarafından reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun savunma hakkı ve hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin bir bütün olarak Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Bireysel Başvuru Süresi Bakımından
20. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
21. Bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği ve buna ilişkin kararın kesinleştiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Bu yönüyle başvuru yollarının tüketilmesi ve başvuru süresine ilişkin koşullar arasında yakın bir bağlantı bulunmaktadır. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen başvuru yolları ibaresinin başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekir (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 20).
22. Etkili olmadığı açıkça belli olan yolların tüketilmesinden sonra bireysel başvuru yapılması hâlinde süre aşımı söz konusu olabilir. Buna karşılık etkili olup olmadığı ancak nitelikli bir hukuki tartışmadan sonra anlaşılabilen bir yolun tüketilmesinden sonra yapılan bireysel başvuruların esasının incelenmesi gerekir. Bu nedenle bir başvuru yolunun makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolu olup olmadığının her somut olayın özel şartları içinde denetlenmesi gerekmektedir.
23. 6413 sayılı Kanun'un 43. maddesinde aylıktan kesme, hizmet yerini terk etmeme ve oda hapsi cezalarına karşı AYİM'de dava açılabileceği belirtilmiştir. Başvurucu hakkında uygulanan hizmete kısmi süreli devam disiplin cezasına karşı yargı yolunun açık olduğuna ilişkin bir düzenleme yer almamakta ise de söz konusu disiplin cezasına karşı yargı yolunun kapalı olduğuna ilişkin bir hüküm de bulunmamaktadır. Bu durumda derece mahkemesinden yargı yolunun kapalı olup olmadığına dair farklı bir yorum yapması yönünde beklentinin oluşması mümkündür.
24. Başvurucunun yargı yolunun açıkça kapatılmadığı durum karşısında hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali talebiyle açtığı davada derece mahkemesinin davanın esasını inceleyebileceğine yönelik beklentisinin haksız bir beklenti olduğu söylenemeyeceğinden söz konusu disiplin cezasına karşı açılan iptal davasının etkili bir yol olmadığı değerlendirilemez.
25. Yukarıda belirtilen değerlendirmeler uyarınca AYİM kararının 10/7/2015 tarihinde başvuruya tebliğ edilmesi üzerine 10/8/2015 tarihinde yapılan başvurunun süresinde olduğu değerlendirilmiştir.
2. Adil Yargılanma Hakkı Konusu Bakımından
26. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme'nin ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
27. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesine söz konusu ibarenin eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve buna ilişkin AİHM içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, § 22).
28. Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri sürebileceği tüm hak ve yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkını güvenceye almamaktadır. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için ya başvurucunun medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).
29. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı suç isnadına bağlı yargılamaların yanında bir kimsenin medeni hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasıyla ilgili yargılamalarda da uygulanır. Anayasa'nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni meselelerde uygulanabilmesi için ortada hukuk düzeni tarafından kişiye tanınmış veya en azından savunulabilir temeli bulunan bir hakkın bulunması gerekir. Bu hakkın Anayasa'da doğrudan veya dolaylı olarak tanımlanan ve güvence altına alınan bir hakka ilişkin olması zorunlu değildir. Bu bakımdan kanunla kişilere tanınan hak ve ayrıcalıklar da -mahkemelerde ileri sürülebilmesi koşuluyla- Anayasa'nın 36. maddesi bağlamında hak kavramına dâhildir. İkinci olarak bu hakka dair ilgili kişinin menfaatini etkileyen bir uyuşmazlık mevcut olmalıdır. Öte yandan bu uyuşmazlık ihtilaf konusu hakkın tespiti ve bu haktan yararlanılması bakımından belirleyici bir nitelik arz etmelidir (Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem, B. No: 2015/7942, 28/5/2019, § 28).
30. İşçi ile işveren arasındaki iş sözleşmesinden doğan hak ve menfaatlerin medeni hak olarak değerlendirilmesi gerektiği hususunda kuşku bulunmamaktadır. Buna karşılık kamu hukuku kurallarına göre istihdam edilen kamu çalışanları ile devlet arasındaki ilişkinin her zaman medeni hak niteliği taşıdığı söylenemeyecektir. Kamu çalışanları ile devlet arasındaki ilişkinin medeni hak kapsamı dışında kalan boyutları da bulunabilir. Bununla birlikte kamu çalışanlarına tanınan hak ve ayrıcalıkların da kural olarak medeni niteliğinde olduğu vurgulanmalıdır. Ne var ki istisnai de olsa kamu çalışanlarına tanınan hak ve ayrıcalıkların medeni hak kapsamında değerlendirilmemesi mümkündür. Bu bağlamda kamu çalışanlarına statü hukukuyla tanınan hak ve ayrıcalıkların medeni karakterde olmadığının kabul edilebilmesi için iki koşulun birlikte gerçekleşmesi gerekir (Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem, § 31) .
31. Birincisi kamu çalışanlarına bahşedilen hakkın mahkemelerde dava konusu edilemez nitelikte olması gerekir. Diğer bir ifadeyle bu hakla ilgili uyuşmazlıklara karşı dava yolunun kapalı tutulması gerekir. Şu hâlde kamu çalışanları ile ilgili olarak dava konusu edilebilir her türlü hak ve menfaatin medeni hak niteliğinde olduğu ifade edilebilir. İkincisi söz konusu hak ve menfaate ilişkin uyuşmazlığa karşı dava yolunun kapatılmasının haklı bir nedene dayanması gerekir. Haklı nedenin varlığından söz edilebilmesi için dava yolu kapatılan uyuşmazlığın kamu gücünün kullanımıyla ilgili olması, kamu görevlisi ile devlet arasındaki güven ve sadakat ilişkisini tartışmaya açtığının gösterilmesi lazımdır. Bu itibarla salt ilgilinin kamu gücü kullanan bir kamu görevlisi olması ve bu kişinin devlet ile özel bir güven ve sadakat ilişkisi içinde bulunması bu kişiyle ilgili her türlü uyuşmazlığa karşı dava yolunun kapalı tutulmasını haklı hâle getirmez. Bu noktada önem taşıyan husus, ihtilaf konusu uyuşmazlığın kendisinin kamu gücünün kullanımıyla ilgili olmasıdır (Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem, § 32).
32. Somut olay açısından başvuruya konu şikâyetin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili bir uyuşmazlık olup olmadığı adil yargılanma hakkının kapsamının tespiti açısından önem taşımaktadır.
33. Anayasa'nın 129. maddesinde "...Disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz. Silahlı Kuvvetler mensupları ile hakimler ve savcılar hakkındaki hükümler saklıdır. ..." denilmektedir. Belirtilen kuralda Anayasa ile kanun koyucuya Silahlı Kuvvetler mensupları hakkındaki disiplin cezalarının yargı denetimi dışında bırakılabileceğine ilişkin bir takdir hakkı verildiği görülmektedir (bkz. § 15). 1602 sayılı mülga Kanun'un 21. maddesinde askerî disiplin ile ilgili kanunlarda yargı yolunun açık olduğu belirtilen disiplin cezalarına karşı yargı yolunun açık olduğu belirtilmiş, 6413 sayılı Kanun'un 43. maddesinde hangi disiplin cezalarına karşı yargı yoluna gidileceği de düzenlenmiştir. Bu durumda 6413 Sayılı Kanun'da hizmete kısmi süreli devam disiplin cezasına karşı yargı yolunun açık olduğunun belirtilmediği tespit edilmektedir.
34. Nitekim başvurucunun hakkında tesis edilen disiplin işleminin iptali talebiyle açtığı davanın AYİM tarafından dava konusunun yargı denetimi dışında bulunduğu gerekçesiyle incelenmeksizin reddine karar verilmiştir. Başvurucu, disiplin cezalarına karşı yargı yolunun kapalı olması sonucunda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de Anayasa'nın 129. maddesinin verdiği yetkiye istinaden kanun koyucunun askerî personelin bahse konu disiplin cezalarına karşı yargı yolunu açmadığı tartışmasızdır. Bu durumda kamu görevlilerine ait uyuşmazlıkların adil yargılanma kapsamı dışında kalmasının ilk koşulu olan mahkemeye başvuru hakkının tanınmamış olduğu görülmektedir.
35. İkinci koşul olan disiplin cezasının yargı denetimi dışında bırakılmasının objektif bir gerekçesinin bulunup bulunmadığının somut başvuru açısından tartışılması gerekir. Çünkü başvurucunun kamu gücünün icrasına katıldığının veya devlet ile başvurucu arasında özel bir sadakat ve güven ilişkisinin varlığının belirlenmiş olması, başka bir deyişle somut başvuru açısından başvurucunun asker olması ikinci koşulun gerçekleşmiş sayılması için yeterli değildir.
36. Yine AİHM içtihadında belirtildiği üzere bu yoksun bırakma devlet ile ona özel bir güven ve sadakat bağı ile bağlı olan kamu görevlileriyle (askerî personel) ilgili olduğundan yargı denetimi dışında bırakma durumu devletin menfaatiyle ilgili objektif sebeplerle haklı kılınmalıdır. Bu durumda uyuşmazlık konusunun da devlet gücünün icrası veya belirtilen özel bağ (güven ve sadakat bağı) ile ilgili olduğunun tespit edilmesi gerekmektedir.
37. Somut olayda subay olarak görev yapan başvurucunun devlete özel bir güven ve sadakat bağı gerektiren kamu görevlisi olduğu tartışmasızdır. Bundan sonra incelenmesi gereken mesele uyuşmazlık konusunun da anılan özel bağ ile ilgili olup olmadığıdır.
38. Somut olayda başvurucuya hizmete kısmi süreli devam disiplin cezası verilmesine neden olan olay, başvurucunun içtimaya (yoklama) geç gelmesi sebebiyle tabur komutanı ile aralarında geçen tartışma üzerine başvurucunun konu ile ilgili şikâyet dilekçesi vermesidir. Şikâyet dilekçesi üzerine yapılan soruşturma ile başvurucunun disiplinsizlik fiilini işlediği, amirlerine karşı saygı göstermesinin askerlik ve disiplinin temel gereklerinden olduğu, anılan fiilin amire saygısızlık olarak nitelendirilmesi sonucunda başvurucuya 18.00-20.00 saatleri arasında olmak üzere iki gün boyunca hizmete kısmi süreli devam disiplin cezası uygulandığı tespit edilmiştir.
39. Disiplin kelimesinin kanun ve kurallara uyulması, görev olarak alınan işin en iyi şekilde yerine getirilmesi anlamına geldiği bilinmektedir. Disiplinin askeriyedeki görünümünden biri ise üstlerinin verdiği emirleri layıkıyla yerine getiren astların davranışıdır. Başka bir deyişle disiplin, ordu içindeki hiyerarşinin ayrılmaz bir parçasıdır. Askerler arasında hiyerarşinin varlığı, disiplinin sağlanması bakımından kaçınılmazdır. Ordunun devlet egemenliğinin sürdürülmesinde en önemli unsurlarından biri olduğu gözönünde bulundurulduğunda ordu içindeki disiplinin sağlanmasının devletin varlığını sürdürmesi açısından önemi anlaşılmaktadır. Bu çıkarlar için hizmet eden askerlerin ise ilgili disiplin kurallarına uyacakları kabulüyle görevlerini icra ettikleri kabul edilmelidir.
40. Nitekim 6413 sayılı Kanun'un 43. maddesine ilişkin gerekçesinin ilgi kısmı "Anayasanın 129 uncu maddesi uyarınca, Silahlı Kuvvetler mensupları hakkındaki disiplin cezalarının yargı denetimi dışında bırakılması mümkündür. Bu doğrultuda bugüne kadar Silahlı Kuvvetler mensupları hakkındaki disiplin cezaları yargı denetimi dışında bırakılmıştır. Kanunla kısmen, ağır nitelikteki disiplin cezalarının yargı denetimine açılmasına imkân sağlanmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin mevcudu, disiplin tesisinin önemi, disiplinsizliklerin ve disiplin cezalarının mahiyeti gibi hususlar gözönüne alınarak tüm disiplin cezalarına karşı yargı yolunun açık olması sistemi tercih edilmemiştir. Zira bu tür bir sistemin, disipline ciddi zararlar verebileceği değerlendirilmektedir." şeklindedir. Gerekçede, daha ağır nitelikteki disiplin cezalarına karşı yargı yolunun açıldığı fakat hafif nitelikteki disiplin cezalarına karşı disiplin tesisinin önemi gerekçesiyle yargı yolunun açık olmasının tercih edilmediği belirtilmiştir.
41. Askerin iş ve eğitim planının yapılması, görevli olanların görevine gönderilmesi, yemek saatlerinin toplu olarak icra edilmesi ve gece yatışta görevliler hariç herkesin yerinde olup olmadığının kontrolünü sağlamak amacıyla sabah, öğle, akşam askerlerin sayılması yani yoklama anlamına gelen içtimanın askerlik mesleğinin ve ordunun ayrılmaz bir parçası olduğu bilinmektedir.
42. Başvurucu, içtimaya geç kalması sebebiyle nöbetçi amiri ile aralarında meydana gelen tartışma sonucunda amiri hakkında yasal ve idari işlem başlatılması talebiyle şikâyet dilekçesi vermiştir. Şikâyet dilekçesi üzerine yapılan değerlendirme sonucunda başvurucunun eylemleri amire saygısızlık olarak adlandırılmıştır. Sonuç olarak başvurucuya verilen disiplin cezasının askerî disipline ilişkin bir olay sebebiyle kısmi süreyle (belirlenen saatte) görevine gelmesini şart koşan işlemin salt disiplin hukuku kapsamında bulunan bir işlem olduğu değerlendirilmiştir.
43. Netice itibarıyla uyuşmazlığın devlete özel bir güven ve sadakat bağı ile bağlı olan asker kişi ile ilgili bulunması ve yargı denetimi dışında bırakma durumunun devletin menfaatiyle ilgili objektif sebeplerle haklı kılınması nedeniyle Anayasa'nın ve Sözleşme ile buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerin ortak koruma kapsamındaki haklardan herhangi biri ile bağdaşır nitelikte olmadığı anlaşılmaktadır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 9/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.