TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OYA MERİÇ EYÜBOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/15836)
|
|
Karar Tarihi: 8/1/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Oya Meriç EYÜBOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Hazal PEKŞEN DEMİRHAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kolluk görevlilerince bir protesto eylemine güç
kullanılarak müdahale edilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının; kullanılan güç sonrası yaralanma ve buna ilişkin yürütülen
soruşturmanın etkisiz olması nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/9/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1973 doğumlu olup İstanbul'da avukat olarak görev
yapmaktadır. Kendini "kadın hakları
aktivisti" olarak nitelendiren başvurucu, Mor Çatı Kadın
Sığınağı Vakfında gönüllü olarak çalışmakta ve kadınlara yönelik şiddete karşı
hukuki süreçlerde aktif olarak yer almaktadır.
9. Başvurucu, DEAŞ terör örgütünün Suriye'nin Kobani (Ayn El
Arab) kentinde özellikle kadınlara yönelik gerçekleştirdiği ileri sürülen
şiddet eylemlerini protesto etmek ve buna ilişkin hükûmet politikalarını
eleştirerek kamuoyu oluşturmak amacıyla kurulduğu belirtilen Savaşa Karşı Kadın İnisiyatifi Platformu
çerçevesinde düzenlenen farklı tarih ve mekânlardaki gösterilere katılmıştır.
Anılan Platform 9/10/2014 tarihinde Atatürk Havalimanı'nda aynı konuya ilişkin
olarak protesto eylemi düzenlemiş, başvurucu da bu eyleme iştirak etmiştir.
10. Atatürk Havalimanı dış hatlar terminali içinde, gelen yolcu
katındaki check-in kontuarları arasında bulunan alanda iki kişinin koşmasıyla
başlayan başvuru konusu gösteriye, kolluk ve havaalanı özel güvenlik
görevlilerince müdahale edilmiştir.
11. Başvurucunun anlatımına göre kamu görevlileri tarafından,
önceden hiçbir uyarı yapılmaksızın toplantıya müdahale edilerek sağ kolu
sırtına doğru bükülen başvurucu kolundan ve boynundan tutularak Havalimanının
dışına çıkarılmış, ardından gözaltına alınarak polis aracına bindirilmiştir.
Başvurucu ayrıca bu esnada yere düştüğünü ve kamu görevlilerinin hakaretine
maruz kaldığını belirtmiştir.
12. Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesinden
alınan 9/10/2014 tarihli sağlık raporuna göre, gözaltına alınırken başvurucunun
sağ ön kolunda 1x3 cm açık kırmızı ekimoz (çürük), sol kolunda 8x6 cm açık
kırmızı noktasal ekimoz, sol dirseğinde 1x1 cm açık kırmızı ekimoz, sol ön
kolunda 4x0,5 cm cm ve 0,5x0,5 cm açık kırmızı ekimoz mevcuttur.
13. Başvurucu 5-6 saat gözaltında kalmıştır. Başvurucu
gözaltından çıkarılırken Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesinden alınan sağlık
raporunda başvurucunun sağ kolunda ağrı ve şişlik olduğu tespiti yer
almaktadır.
14. Olayın ertesi günü (10/10/2014 tarihinde) Türkiye İnsan
Hakları Vakfına başvurusu üzerine Vakıf çalışanları tarafından düzenlenen
sağlık raporunda,başvurucunun boynunda ve sağ kolunun ön kısmında sıyrık olduğu
kayıtlıdır. Ayrıca kolda oluşan ödemin travmaya bağlı olduğu ve yaralanmanın
künt travmatik niteliğinin bulunduğu belirtilmiştir.
15. Kolluk memurları tarafından olayın ertesi günü izlenen
kapalı devre kamera kayıtları tutanağına göre, 30-40 kişilik kadın grubunun
bazı kıyafetlerini çıkararak kıyafetlerin altında bulunan yazılı tişörtleriyle
pankart açmaya ve slogan atmaya çalıştıkları esnada görevliler tarafından
kademeli olarak kendilerine müdahale edilmiş ve zor kullanılmıştır. Tutanakta,
gösterinin başlama anı saat 18.58 olarak belirtilmiş; saat 19.03 ile 19.11
arasında bireylerin polis otobüslerine bindirilmesi suretiyle grubun
dağıtıldığı açıklanmıştır.
16. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 6/10/1983
tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na aykırı
toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma, ihtara rağmen dağılmamakta ısrar etme
suçlarını işlediği isnadıyla 16/2/2015 tarihinde başvurucu hakkında dava
açılmıştır. Yargılama sonucunda Bakırköy 14. Asliye Ceza Mahkemesi (Mahkeme)
26/9/2018 tarihinde başvurucunun da aralarında bulunduğu 47 sanığın beraatine karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde Mahkeme, gösterici grubun henüz toplanmadan
polisin müdahale ettiğini belirterek kanuna aykırı toplantı yapma suçunun
unsurlarının oluşmadığını, polisin müdahale etmeden önce gerekli ihtarı
yapmaması sebebiyle de ihtara rağmen dağılmama suçunun oluşmadığını
açıklamıştır.
17. Başvurucu ise kolluk görevlileri hakkında görevi kötüye
kullanma ve hakaret suçlarını işledikleri iddiasıyla Bakırköy Cumhuriyet
Başsavcılığına (Savcılık) şikâyetçi olmuştur.
18. Savcılık 28/5/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına
karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun da aralarında bulunduğu 47
kişi hakkında 2911 sayılı Kanun'a aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne
katılma, ihtara rağmen dağılmamakta ısrar etme suçlarını işledikleri iddiasıyla
dava açıldığı belirtilerek bu kişilerin görevlilerce uyarılmalarına rağmen
Havalimanında yasak gösteri yürüyüşü yapmaya çalışmaları nedeniyle zor
kullanıldığı, zor kullanma yetkisinin aşıldığına veya hakaret edildiğine
yönelik delil olmadığından kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar
verildiği belirtilmiştir.
19. Bu karara yapılan itiraz, Bakırköy 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin
10/8/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Anılan karar, 18/8/2015 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucu 17/9/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218,
19/4/2018, §§ 22-38; Ali Ulvi Altunelli, B.
No: 2014/11172, 12/6/2018, §§ 23-27, 29-45.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 8/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, hükûmet politikalarını eleştirmek ve DEAŞ
eylemlerine dünyanın dikkatini çekmek amacıyla yaptıkları silahsız ve
saldırısız gösteriye kolluk tarafından uyarıda dahi bulunulmadan müdahale
edilmesinin gereksiz ve aynı zamanda orantısız olduğunu iddia etmiş ve bu nedenle
Anayasa'nın 25., 26. ve 34. maddelerinde yer alan ifade özgürlüğü ile toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
24. Anayasa'nın"Toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi
şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız
ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak,
milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve
genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve
kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda
gösterilir."
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ifade özgürlüğü hakkını
ilgilendiren şikâyetleri, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının
kapsamında kaldığından ifade özgürlüğü bakımından ayrıca inceleme
yapılmamıştır.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
27. Başvurucunun kamuoyunun dikkatini çekmek ve hükûmet politikasını
eleştirmek amacıyla katıldığı toplantının kamu görevlileri tarafından
engellenmesi toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale teşkil
etmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
28. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin
...gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
29. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili
maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
30. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet
Kanunu’nun 2. ve 16. maddelerinde yer alan düzenlemelerin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı
sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Özge Özgürengin, § 100; Ali Ulvi Altunelli, §§ 91, 92).
(2) Meşru Amaç
31. Başvurucuya protesto gösterisi sırasında müdahale
edilmesinin Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik olduğu
ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Özge Özgürengin,
§§ 101, 102;Ali Ulvi Altunelli, §§
93, 94).
(3)Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine
Uygunluk
(a) Genel İlkeler
32. Anayasa'nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı, Anayasa'nın 25. ve 26. maddelerinde düzenlenen ifade
özgürlüğünün özel bir biçimidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir
toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de
geçerlidir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı çoğulcu demokrasilerin
gelişmesinde elzem olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve
yayılmasını güvence altına almaktadır. Bu kapsamda kendine özgü özerk işlevine
ve uygulama alanına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ifade
özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeli, dolayısıyla ifade özgürlüğünün siyasi
ve kamu yararını ilgilendiren konularda sınırlandırılmasının daha dar kapsamda
olması toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının uygulamasında da
gözetilmelidir. Bu sebeple demokratik bir toplumda güvence altına alınan temel
haklardan biri olan bu hak dar yorumlanmamalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015,
§ 115; Ali Ulvi Altunelli, § 95).
Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden
ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı
özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edilebilmesi imkânı tanınmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 117; Ali Ulvi Altunelli § 96).
33. Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında kamu
otoritelerinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının sınırlandırılmasında
belirli bir takdir alanına sahip olduğu açıktır. Ancak bu takdir alanının
Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik
toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olarak kullanılmaması gerekir. Bu bağlamda toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına
ilişkin iddiaları incelerken Anayasa Mahkemesinin görevi, ilgili kamu otoritelerinin
takdir payını makul, dikkatli ve iyi niyet çerçevesinde kullanıp
kullanmadıklarını değerlendirmektir (Mehmet
Mutlu, B. No: 2014/18240, 18/4/2018,
§ 88; Özgü Özrengin, §104; Ali
Ulvi Altunelli, § 101). Diğer bir ifadeyle toplanma hakkına yönelik müdahalenin
demokratik bir toplumda gerekli olması için kamu düzeninin bozulup
bozulmadığının veya bozulma tehlikesinin olup olmadığının belirlenmesi
gerekmektedir. Bu belirlemede kamu otoritelerinin takdir alanını keyfî kullanıp
kullanmadığının ortaya konulması önemlidir (Ali
Ulvi Altunelli, §106).
34. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin denetleyeceği ilk husus,
toplantı ve gösteri yürüyüşünün sonlandırılması için zorlayıcı toplumsal bir gereksinim olup olmadığı ve kamu
makamlarının bu yöndeki değerlendirmelerinin gerçeklik
değeri taşıyıp taşımadığıdır (krş. Eğitim
ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, [GK], B. No:2014/920,
25/5/2017, § 88). Gerçeklik değeri sadece Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci
fıkrasında sayılan durumların gerçekleşip gerçekleşmediğini değil bu yönde bir
tehlikenin olup olmadığını da kapsamaktadır (Mehmet
Mutlu, § 89). Ayrıca Anayasa Mahkemesinin görevi, şikâyete konu
müdahaleyi bir bütün olarak inceleyip meşru amacın gerçekleşmesine yönelik
olarak müdahalenin amacın gerçekleştirilmesi için ölçülü olup olmadığını ve
müdahale gerekçelerinin ilgili ve yeterli olup olmadığını belirlemektir.
Böylelikle kamu otoritelerinin şikâyete konu olayda aldıkları kararların
Anayasa'nın 34. maddesine uygun olup olmadığı tespit edilebilecektir (Mehmet
Mutlu, § 88; Özgü Özrengin, §104; Ali
Ulvi Altunelli, §101)
35. Ayrıca ölçülülük kriteri, Anayasa'nın 34. maddesinde
belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile
barışçıl toplanma hakkı arasındaki dengenin sağlanıp sağlanamadığını tespit
etmek için kullanılmaktadır. Bu kriter, her somut olayın koşulları gözetilerek
değerlendirilmelidir (Ali Ulvi Altunelli, §98).
Toplantı hakkı çerçevesindeki sınırlama
kavramı, ifade özgürlüğünde olduğu gibi sadece hakkın kullanılmasından önceki
bazı önleyici tedbirleri değil hakkın kullanılması sırasında veya
kullanıldıktan sonra yapılan muameleleri de kapsar. Dolayısıyla barışçıl bir
gösteri sırasında yapılanlar veya gösteri sonrasında katılımcılara yönelik
soruşturma ve cezalandırmalar da toplantı hakkının kullanılmasını sınırlayan
davranışlar olarak kabul edilebilir (Osman
Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, §§ 70-72; Ali Ulvi Altunelli, § 99).
36. Hükûmetin politikaları ile ilgili olarak bireylerin
tepkilerini barışçıl yöntemlerle ortaya koymaları çoğulcu demokrasilerin
karakteristik özelliğidir. Bu kapsamda siyasi konulardaki fikir ayrılıklarında
azınlık veya muhalif düşüncelerin kendini ifade edebilmesine fırsat verilmesi
demokratik bir devletin yükümlülüğüdür. Devletin barışçıl amaçlarla yapılan
toplantı düzenleme ve toplantıya katılma özgürlüğünü korumakla kalmaması,
ayrıca bu hakkın kullanımını engelleyen, makul olmayan dolaylı sınırlamalar
koymaması da gerekmektedir (Mehmet Mutlu,
§ 87; Özgü Özgürengin, §103; Ali
Ulvi Altunelli, § 100).
(b)İlkelerin Somut Olaya Uygulanması
37. Somut olayda başvurucunun da aralarında bulunduğu 30-40
kişilik bir grubun havalimanı binası içinde hükûmet politikalarına ilişkin
muhalif tepkilerini ortaya koymak ve uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmek üzere
toplanması esnasında gruba kolluk güçleri tarafından müdahalede bulunulmuştur.
Öncelikle tartışılması gereken husus, müdahalenin gerekliliği ve gerekliyse
orantılı olup olmadığıdır. Müdahalenin gerekliliği hususu değerlendirilirken
olayın başlangıç şekli birincil derecede öneme sahip olup kamu düzeninin
bozulup bozulmadığının veya bozulma tehlikesinin bulunup bulunmadığının
belirlenmesi bakımından esas teşkil etmektedir.
38. Gösteri eylemi, saat 19.00 civarında Atatürk Havalimanı dış
hatlar terminal binası içinde yapılmıştır. İstanbul Atatürk Havalimanı -açık
olduğu dönemde- uluslararası bir havalimanı olması özelliğinden dolayı
uluslararası hava trafiğinin yoğun olduğu havalimanlarından biridir. Bu tür
havalimanları, dünyadaki birçok ülke vatandaşı tarafından kullanılması
nedeniyle zaman zaman uluslararası şiddet ve terör eylemlerine sahne
olabilmektedir. Söz konusu tehlikenin önlenebilmesi amacıyla hava
taşımacılığında yer ve hava güvenliğinin en üst düzeyde sağlanması
gerekmektedir. Buna ilişkin tedbirlerin alınması, devletin yaşam hakkı yönünden
pozitif yükümlülükleri arasında yer alır.
39. Anılan yükümlülük gereği, kamuya açık diğer hizmet
alanlarına göre havalimanlarında çok daha katı olan güvenlik uygulamaları, tüm
ülkeler yönünden asgari bir standarda sahip olup havalimanlarını kullanan
herkes tarafından bilinmekte ve kabul edilmektedir. Öngörülemeyen olağan dışı
bir hareket veya faaliyetin alınan tüm güvenlik tedbirlerini anlamsız hâle
getirip güvenlik zafiyetine sebep olması zaman zaman yaşanan bir durumdur.
40. Diğer taraftan saniyelerle zaman ayarlaması yapılan hava
taşımacılığında yolcuların ve yanlarında bulunan ağırlıkların belirlenmesi
işlemi olarak bilinen check-in
işlemi, her şeyden önce hava yolculuğu güvenliği bakımından elzemdir. Bu
belirleme işlemi sırasında gerçekleşecek en ufak bir gecikme, uçağın kalkış
saatini ve dolayısıyla uluslararası tüm hava trafiğini doğrudan
etkileyebilecektir. Bu nedenle işlemlerin hızlı ve dikkatli yapılması
yolcuların uçuş planlaması ve güvenliği bakımından hayati önem arz etmektedir.
Check-in alanlarında (kontuarlarında) oluşabilecek yüksek gürültü veya kargaşa,
çalışan personelin dikkat dağınıklığının yanı sıra işlemlerin yavaşlaması ve
hizmetin aksamasına neden olabilecektir.
41. Buna karşılık toplantı ve gösteri yürüyüşlerini belli
kamusal mekânlardan kategorik olarak tamamen yasaklamak, toplantı ve gösteri
yürüyüşü hakkının ihlaline yol açabilir. En üst düzeyde güvenlik önlemlerinin
alındığı havalimanlarının da -istisnai olsa dahi- mekânsal olarak toplantı ve
gösteri yürüyüşlerine konu olabilmesi, Anayasa'nın 34. maddesi gereğidir. Bu
durumda dikkate alınması gereken belirleyici hususlar, fizikî olarak çok büyük
olan havalimanlarında yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin büyüklüğü ve
niteliğidir. Havalimanlarında gösterinin yapıldığı alan, zaman, başlangıç ve
oluş şekli her olayın koşullarına göre irdelenmek suretiyle müdahalenin
gerekliliği değerlendirilmelidir.
42. Somut olayda 30-40 kişilik, kalabalık sayılabilecek bir grup
check-in kontuarlarının bulunduğu alanda ve uçak trafiği yoğunluğunun mevcut
olduğunun kabul edilebileceği akşam saatlerinde toplantı yapmaya çalışmıştır.
Kamera izleme tutanağına göre gösteri, iki kişinin koşması ve arkadaki
kalabalığın bu iki kişiyi takip etmesiyle başlamıştır. Bu hususlar gözönüne
alındığında anılan eyleme kolluk tarafından yapılan müdahalenin gerekli
olmadığını tespit etmek güçtür. Güvenlik zafiyetinin kabul edilemeyeceği
check-in kontuarlarının bulunduğu bölgede olağan dışı bir şekilde iki kişinin koşması
üzerine başlayan eylem, kolluk tarafından öngörülebilme ve tedbir alma
sınırlarını aşmaktadır. Dolayısıyla gösteriye derhâl yapılan müdahalenin
zorunlu toplumsal bir gereksinimi karşıladığı ve gerçeklik değerinin mevcut
olduğu kabul edilmelidir. Bu durumda başvuruya konu gösteriye kamu görevlileri
tarafından müdahale edilme gerekçesinin makul olmadığı söylenemez.
43. Diğer taraftan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin sadece
barışçıl nitelikte olması gösterilere yapılan müdahaleyi gereksiz kılmamaktadır.
Diğer bir ifadeyle toplanan bir grubun sadece şiddete başvurma eğiliminin
bulunmaması kolluk güçlerinin müdahalesini gereksiz hâle getirmemektedir. Aksi
yöndeki düşünce, şiddet içermeyen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin nerede ve
ne amaçla yapılırsa yapılsın sınırlanamayacağı anlamına gelmektedir.
44. Öte yandan Mahkemenin tespiti doğrultusunda müdahale
edilmeden önce kolluk görevlilerince ihtarda bulunulmamış ise de, kamera
kayıtları tutanağına yansıdığı şekliyle iki kişinin koşması ve bunun akabinde
kalabalık grubun hareketlenmesiyle gösterinin başladığı nazara alındığında
kolluk güçlerinin ihtarda bulunmak için yeterli süreye sahip olmadıkları ve
toplantının yapılmak istendiği mekânın özellikleri gözetildiğinde bu hususun
tek başına müdahalenin gerekliliğini ortadan kaldırmayacağı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkını ihlal etmeyeceği değerlendirilmiştir.
45. Müdahalenin gerekli olduğu tespitinden sonra orantılılık
yönünden yapılan değerlendirmede kolluk tarafından kamu güvenliğine yönelen
tehlike bertaraf edilirken alınan tedbirler ile toplanma hakkı arasındaki
dengenin bozulup bozulmadığı incelenmiştir. Somut olayda kolluk güçlerinin
toplantıya müdahalesi, toplantıya katılan kişilere bedensel kuvvet uygulayıp
yaklaşık on dakika içinde havalimanı dışına çıkarmak suretiyle toplantıyı
dağıtmasıdır. Kolluğun toplantıyı dağıtırken ve başvurucuyu gözaltına alırken
kullandığı fiziksel gücün niteliği ve sonuçları yukarıdaki olgular (bkz. §§
10-14) dikkate alınarak incelendiğinde olayın oluş şekline göre kolluk
müdahalesinin orantısız olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir.
46. Ayrıca, toplantıya kolluk tarafından yapılan müdahale
sonrasında başvurucu hakkında yapılan ceza soruşturmasına yönelik gelişmeler
incelendiğinde, 5-6 saat gözaltında kalan başvurucu hakkında açılan ceza
davasının suç unsurlarının oluşmaması nedeniyle beraat kararıyla sonuçlandığı
görülmüştür. Kamu hizmet bina ve tesislerinde toplantı ve gösteri yürüyüşü
yapılmasının suç olduğunu düzenleyen 2911 sayılı Kanun'a göre başvurucu hakkında
yasal işlemlerin başlatılmasıyla yapılan yargılama sonucunda toplanma
gerçekleşmeden kollukça müdahale edilmesi nedeniyle suçun oluşmaması
gerekçesine istinaden başvurucu hakkında beraat hükmü verilmesi nazara
alındığında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahalenin
orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence
altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
48. Başvurucu, kolluk görevlileri tarafından hakaret ve şiddete
maruz kaldığını ve bu nedenle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Ayrıca yaşanan olay nedeniyle yaptığı şikâyetin etkili bir şekilde
soruşturulmadığından, kendisinin ve şüphelilerin ifadesinin dahi alınmadığından
yakınan ve Savcılık ile Sulh Ceza Hakimliği kararlarının gerekçeden yoksun
olduğunu belirten başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
49. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
50. Başvurucunun adil yargılanma hakkını ilgilendiren
şikâyetleri, kötü muamele yasağının usul yükümlülüğü kapsamında kaldığından
adil yargılanma hakkı yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
51. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü
muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel ilkeler
52. Anayasa’nın 17. maddesinde, herkesin maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anılan
maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü
fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm
altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80; Özge
Özgürengin, § 46; Ali Ulvi
Altunelli, § 53).
53. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 81; Özge
Özgürengin, § 47; Ali Ulvi
Altunelli, § 54 ).
54. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın 5. maddesiyle
birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması beklenemez. Bu
bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir.
İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan
şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt
yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş
birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken
ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95; Özge Özgürengin, § 48; Ali Ulvi Altunelli, § 55).
55. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış
olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları
dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel
ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler
önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır.
Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana
gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 83; Özge Özgürengin,
§ 49; Ali Ulvi Altunelli, § 56).
56. Belirtilmelidir ki Anayasa'nın 17. maddesi bir yakalamayı
gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak bu tür bir güç,
sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmamak kaydıyla kullanılabilmektedir. Ayrıca
kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak
kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu nevi fiiller, prensip olarak Anayasa'nın
17. maddesinde belirtilen yasağı ihlal edecektir (Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, §
52; Özge Özgürengin, § 53).
57. Sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik güçleri
tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul
edilebilmektedir. Bu kapsamda toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı
gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı
fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece
kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak koşuluyla başvurulabilir (Ali Rıza
Özer ve diğerleri, § 82; Özge
Özgürengin, § 54; Ali Ulvi
Altunelli, § 57).
58. Kötü muamele iddialarıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin
yetkisi, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye'nin taraf olduğu buna ek protokoller
kapsamında bulunanlarla sınırlıdır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin cezai
sorumluluk bağlamında suça ya da masumiyete ilişkin bir bulguya ulaşma görevi
bulunmamaktadır. Diğer taraftan yargı mercilerinin bulguları Anayasa
Mahkemesini bağlamamasına rağmen normal şartlar altında bu mercilerin maddi
olaylara ilişkin yaptığı tespitlerden ayrılmak için de kuvvetli nedenlerin
bulunması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 96). Öte yandan Anayasa Mahkemesinin başvuru konusu olayın gelişim şeklini
anlayabilmek ve tüm yönleriyle aydınlatılması noktasında soruşturma makamları
ve derece mahkemeleri tarafından atılması gereken adımları nesnel bir şekilde
değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi gerekmektedir (Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No:
2013/2782, 11/3/2015, § 68).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
59. Başvurucu özetle, katıldığı toplantı ve gösteri yürüyüşüne
polisin yaptığı müdahalede zor kullanma yetkisinin aşılmasından ötürü
yaralanmasına rağmen bu hususta etkisiz ve özensiz bir şekilde yürütülen ceza
soruşturmasından netice alamadığını ileri sürmektedir.
60. Somut olayda başvurucu, Havalimanında gösteri yapmaya
çalıştığı esnada kolluk görevlileri tarafından zor kullanılması suretiyle
kendisine müdahale edilmiştir. Başvurucu, kolluğun zor kullanması nedeniyle
yaralanmıştır. Kolluk görevlilerinin fiziksel müdahalesinin varlığı,kamera
kayıtlarına ilişkin kolluk tutanağına yansıdığı gibi Savcılık tarafından
görevliler hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda da açıkça
belirtildiğinden bu hususta herhangi bir tereddüt yoktur.
61. Söz konusu müdahale esnasında başvurucu kollarında
kızarıklık-kırmızı renkli çürük, boynunda çizik olmak suretiyle yaralanmış,
ayrıca sağ kolunda şişlik ve travmaya bağlı ödem oluşmuştur. Başvurucunun
kolluk müdahalesi sonucu yaralandığı Savcılık tarafından kabul edilmek
suretiyle soruşturma yürütülmüş, ancak görevlilerin zor kullanma yetkisini
aştığına dair delil elde edilemediği gerekçesiyle haklarında kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilmiştir.
62. Yukarıda (bkz. §§ 38-44) başvurucunun katıldığı gösteri
yürüyüşünün dağıtılmasına yönelik olarak kolluk müdahalesinin toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı bakımından gerekli olduğu değerlendirilmiştir.
Buna göre, bir gösteri yürüyüşünün toplanan kişilerin rızası hilafına dağıtılması
amacıyla kolluk görevlilerince güç kullanımı kaçınılmazdır. Başvuru konusu
müdahale, katılımcıları Havalimanı dışına çıkarmak ve gözaltı sürecini
başlatmak amacıyla polis aracına bindirmekten ibaret olup bu esnada orantılı
olmak koşuluyla güç kullanılması olağan karşılanmalıdır. Dolayısıyla yapılan
müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal etmeyecek düzeyde
ve gerekli olduğu anlaşılmaktadır.
63. Müdahalenin gerekli olduğu ortaya konulduktan sonra ikinci
aşamada olayın niteliğine göre müdahalenin göstericileri etkisiz hâle getirmek
için ölçülü olup olmadığı ele alınmalıdır. Kolluğun zor kullanarak bir
gösteriye müdahale edebilmesi için şiddet içermeyen diğer yöntem ve araçların
sonuçsuz kalmış olması gerekir. Zor kullanma, müdahale sırasında karşılaşılan
direnci ortadan kaldıracak oranda ve aşamalı biçimde güç kullanmayı içerir (Ali Ulvi Altunelli, § 75).
64. Kolluğun toplumsal olaylara müdahale sırasında gerektiğinde
kuvvet kullanması bir hukuka uygunluk nedenidir. Kişinin hareket özgürlüğünü
kısıtlamak için uygulanan fiziksel şiddet şeklinde tanımlanabilecek güç kullanımı, ortaya çıkan tehlike
bakımından gerekli olandan fazla olmamalı ve göstericilerin maddi bütünlüğüne
zarar vermemelidir (Ali Ulvi Altunelli, §
76).
65. Başvurucunun sağlık raporlarıyla tespit edilen yaralanma
biçimi başvurucu beyanıyla uyumlu olup başvurucunun terminal binası dışına
çıkarılması amacıyla kollarından ve boynundan sıkıca tutulması şeklindedir.
Ayrıca başvurucu, ortaya çıkan panik ve kargaşa nedeniyle yere düştüğünü beyan
etmiştir. Diğer bir ifadeyle kolluk güçlerinin müdahalesi sadece başvurucuyu
terminal binası dışına çıkarmak amacıyla tutmayla sınırlı olup yaralanma bu
esnada ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla başvurucuda meydana gelen yaralanmanın
basit düzeyde olması da nazara alındığında kolluk görevlilerince kullanılan
bedensel gücün ölçüsüz olduğundan bahsetmek mümkün görünmemektedir.
66. Başvurucu, yaralanmasına ek olarak kolluk görevlileri
tarafından hakarete uğraması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini
iddia etmiştir. Savcılık tarafından bu suç yönünden de kamu görevlileri
hakkında kovuşturma yapılmaması kararı verilmiştir. Başvurucu, iddiasını
destekleyen herhangi bir bilgi veya belgeyi başvuru dosyasına eklemediği gibi
aşamalarda da yargı mercilerine sunmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun bu
iddiası ile ilgili olarak makul şüphenin ötesinde, Anayasa Mahkemesince
inceleme yapmayı gerektiren kanıtların varlığı ortaya konulamamıştır.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurucuya yapılan müdahaleyle
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele
yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
68. Devletin negatif yükümlülüğü bakımından kötü muamele
yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna varıldığından soruşturmanın
yaklaşık on aylık makul sürede tamamlanmış olması da dikkate alındığında usul
yükümlülüğü açısından ayrıca inceleme yapılmasına gerek duyulmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.