logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ahmet Akgün ve diğerleri [2.B.], B. No: 2015/16235, 4/7/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET AKGÜN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/16235)

 

Karar Tarihi: 4/7/2019

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Tuğçe TAKCI

Başvurucular

:

1. Ahmet AKGÜN

 

:

2. Ramazan AKGÜN

 

:

3. Şirin ÇELİK

 

:

4. Yusuf AKGÜN

Vekili

:

Av. Muhammet Cihan HALICI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; ceza infaz kurumunda tutulan hükümlünün sağlık personeli ve ceza infaz kurumu görevlilerinin ihmalleri nedeniyle ölmesi, bu olaya ilişkin etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. 2015/16235 numaralı başvuru başvurucu Şirin Çelik tarafından 2/10/2015 tarihinde, 2015/18545 numaralı başvuru ise diğer başvurucular tarafından 27/11/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. 2015/18545 numaralı başvurunun konu bakımından aynı nitelikte olması nedeniyle 2015/16235 numaralı başvuru ile birleştirilmesine, incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına ve diğer dosyanın kapatılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucular, Manisa Açık Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü iken 22/3/2015 tarihinde yaşamını yitiren 1983 doğumlu A.A.nın kardeşleridir.

.

10. Başvuru ve soruşturma dosyasındaki belgelere göre A.A., Antalya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Antalya Ceza İnfaz Kurumu) iken sağlık sorunları nedeniyle cezasının kaldırılması yönünde talepte bulunmuştur. Bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 26/11/2014 tarihli yazısından anlaşıldığı üzere A.A.nın talebi uyarınca hakkında özel af uygulanabilirliğinin tespiti amacıyla yürütülmekte olan işlemler bulunmaktadır.

11. A.A. bu sırada Antalya Ceza İnfaz Kurumundan Manisa T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna, oradan da Manisa Açık Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) sevk edilmiştir. Manisa Cumhuriyet Başsavcılığının (Cumhuriyet Başsavcılığı) 3/12/2014 tarihli özel af işlemlerinin sonucu hakkında bilgi verilmesine yönelik yazısına istinaden A.A.nın Ceza İnfaz Kurumunda beyanı alınmıştır.

12. A.A. 5/12/2014 tarihli beyanında özetle 2014 yılı içinde Antalya Ceza İnfaz Kurumundayken menenjit rahatsızlığı ve sağ ayağındaki sakatlık nedeniyle Bakanlık ve Başbakanlığa af talebini ilettiğini bildirmiştir.

13. A.A., Cumhuriyet Başsavcılığının 3/12/2014 tarihli yazısına istinaden Manisa Devlet Hastanesine (Hastane) sevkedilmiştir. Hastanenin 17/2/2015 tarihli raporuna göre A.A. sürekli hastalık hâline rağmen infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettirebilecek durumdadır.

14. Ceza İnfaz Kurumunun 23/3/2015 tarihli yazısına göre A.A. hakkındaki sağlık raporu ve ilgili belgeler görüş alınması amacıyla Adli Tıp Kurumuna (Kurum) gönderilmiş ve Kurum tarafından 9/3/2015 tarihli yazıyla A.A.nın muayenesi için sevki istenmiş, 25/3/2015 tarihinde Kuruma sevk edilmesi planlanan şahıs 22/3/2015 tarihinde vefat etmiştir.

15. Ceza İnfaz Kurumu personelince olay günü tutulan tutanaktan 19.00-08.00 arası gece nöbetinde olan infaz koruma memurlarının İ.B., R.D., E.A., S.K. ve E.K. olduğu anlaşılmaktadır.

16. Saat 08.15 sıralarında olayın bildirilmesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca derhâl ve resen soruşturma başlatılmıştır. Ceza İnfaz Kurumuna giden Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen 22/3/2015 tarihli Olay Yeri İnceleme Tutanağına göre A.A. olay günü dokuz hükümlüyle aynı koğuşta kalmaktadır. A.A.nın infaz dosyası incelenmiş ve kişisel sağlık fişinde 12/3/2015 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu hekimi tarafından muayene edilerek reçete yazılmış olduğu görülmüştür. Raporda; Cumhuriyet savcısı tarafından Ceza İnfaz Kurumu idaresince düzenlenen tutanağın incelenmesi neticesinde ise A.A.nın saat belirtilmeyen defter kaydına göre doktor D.R. tarafından kontrol edilerek üst solunum yolları enfeksiyonu tanısı ile kendisine ilaç verilmiş olduğu, bu amaçla 112 Acil Servisin çağırıldığı ve saat 07.55'te Doktor M.A.E. tarafından yapılan kontrolde şahsın ölü olduğunun tespit edildiğinin görüldüğü yazılıdır.

17. Cumhuriyet savcısı aynı gün saat 10.25 sıralarında ölü muayenesi işlemi yapmış, otopsi yapılmasını gerekli görmüş, müteveffa ile aynı koğuşta kalmakta olan diğer hükümlülerin tanık sıfatıyla dinlenilmesi ve hükümlünün sağlık işlemleri ile ilgili tüm evrakın birer örneğinin Cumhuriyet Başsavcılığına iletilmesi talimatını vererek Ceza İnfaz Kurumundan ayrılmıştır.

18. Müteveffanın cesedi 22/3/2015 tarihinde otopsi işlemi için Adli Tıp Kurumu İzmir Adli Tıp Grup Başkanlığına (Grup Başkanlığı) gönderilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı 22/4/2015 tarihli yazısıyla otopsi raporunun akıbetini sormuştur. Grup Başkanlığının 27/4/2015 tarihli otopsi raporunda özetle A.A.nın kanında ve göz içi sıvısında yapılan incelemede ilaç etken maddelerine rastlandığı ve kesin ölüm nedeninin şiddetli akut pürülan (irinli) menenjit olduğu tespitlerine yer verilmiştir.

19. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından A.A. ile aynı koğuşta kalan M.A.nın 22/3/2015 tarihinde tanık olarak beyanı alınmıştır. M.A. beyanında özetle A.A.nın öğlen rahatsızlığı nedeniyle koğuşa geçip yattığını, saat 17.15'te ambulans geldiğini, A.A.nın ambulansa götürüldüğünü, 15 dakika kadar sonra A.A.nın yukarıya geldiğini, ona iğne yapıldığının söylendiğini, baygın gibi durduğunu, bir süre sonra infaz koruma memurlarından birinin gelerek A.A.nın ateşi olduğunu, bir süre üzerini fazla örtmemeleri gerektiğini söylediğini bildirmiştir. Anılan tanık ayrıca akşam sayımına doğru saat 19.00 sıralarında A.A.nın titremeye başladığını, görevli memura haber verdiklerini, diğer bir hükümlünün A.A.nın ağzının kapanmaması için dişlerinin arasına mendil koyduğunu, bir süre sonra titremesinin geçtiğini, görevli memurların üzerine çarşaf örttükten sonra odadan çıktıklarını, saat 21.00'e kadar A.A.nın yanında beklediklerini, bu saate kadar başka bir rahatsızlığı olmaması üzerine yemeğe indiklerini, yanında İ.nin kaldığını, saat 22.30 sıralarında odaya döndüklerinde A.A.nın sağa sola dönerek uyuduğunu gördüğünü, sabah 07.00'de uyanınca A.A.yı kontrol eden M.nin şahsın öldüğünü söylemesi üzerine görevli memurlara haber verdiklerini ve ambulansın geldiğini söylemiştir.

20. M.A. beyanında, kendisinin de rahatsızlıkları olduğunu ve acil servisle hastaneye gittiğini, dönüşte ceza infaz kurumunun evrak getiren aracı ile geldiğini, kimsenin kendisinden para istemediğini ancak geceleyin acil servis ile hastaneye giden hükümlülerin işleri bittiğinde kuruma dönecekleri zaman toplu taşıma aracı olmadığından taksi tutarak dönmeleri mümkün olduğu için görevli memurların mağdur olmamaları amacıyla hükümlülerin yanlarına para alması konusunda onları uyardığını duyduğunu, üç aydır kaldığı bu kurumunda rahatsızlığı ile ilgili yapılması gereken bütün işlemlerin yapıldığını, kurumdaki görevlilerin hükümlülerin rahatsızlanması hâlinde ambulans çağırmak veya kurum doktoruna muayeneye çıkarmak konusunda herhangi bir ihmallerine rastlamadığını ifade etmiştir.

21. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından A.A. ile aynı koğuşta kalan E.S.nin de 22/3/2015 tarihinde tanık olarak beyanı alınmıştır. E.S. beyanında özetle A.A.nın rahatsızlanması üzerine ambulans çağırıldığını, kendisinin akşam sayımdan sonra odaya çıktığını, yaklaşık bir saat sonra A.A.nın el ve ayaklarının titremeye başladığını, koğuştakilerin şahsa masaj yaptıklarını, görevlilere de haber verdiklerini, bir süre sonra A.A.nın kendine geldiğini, görevli memurların ateşi olması nedeniyle üzerini fazla örtmemelerini söylediğini, yatmak için odaya döndüğünde A.A.nın normal bir şekilde yattığını gördüğünü, sabah sayıma kalktıklarında A.A.nın hareketsiz olduğunu fark etmeleri üzerine görevlilere haber verdiklerini, ambulansın geldiğini ve kontrol eden doktorun şahsın öldüğünü söylediğini, A.A.nın titreme nöbetinden sonra herhangi bir rahatsızlık belirtisi göstermediğini, hatta saat 00.00 sıralarında koğuşa gelen görevli memurun da A.A.nın durumuna bakıp normal olduğunu gördüğünü, A.A.nın acil yardıma ihtiyacı olduğunu fark etmeleri durumunda bunu görevlilere bildireceklerini ifade etmiştir.

22. E.S. beyanında, doktora gitmek isteyen ya da acil müdahale gerektiren hükümlüler için görevlilerin ihmalî bir davranışına tanık olmadığını, acil servisle gidenlere parası olup olmadığının sorulmasının nedeninin ise geceleyin ambulans ile hastaneye giden hükümlülerin infaz kurumuna o saatlerde gelen toplu taşıma aracı olmaması ve taksi tutarak gelmelerinin gerekmesi olduğunu ifade etmiştir.

23. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından A.A. ile aynı koğuşta kalan G.T., İ.D., D.K. ile İ.Ö.nün 22/3/2015 tarihli tanık beyanları da benzer hususları içermektedir.

24. A.A. ile aynı koğuşta kalan İ.D.nin Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği 22/3/2015 tarihli tanık beyanının ilgili kısımları şöyledir:

"...dün saat 17:00 sayımdan sonra eşofmanı giymek üzere koğuşa çıktım, [A.nın] rahatsız olduğu ve ambulans çağrıldığı söylendi, ambulans gelince [Mu.] ile birlikte [A.nın] koluna girerek ambulansa götürdük, doktor ambulansın içerisinde [A.yı] muayene etti, ateş ölçen cihazın bozuk olduğu söylendi, bu nedenle [A.nın] ateşini ölçemediler, bu sırada [A.yı] daha önce kapalı cezaevinde birlikte kaldığı için tanıyan [Me.] isimli hükümlü arkadaşımız doktora [A.nın] Menenjit geçirmiş olduğunu bu nedenle iğne vurulursa iyi gelmeyeceğini söyledi, bizlerde [A.nın] hastanede tedavi edilmesinin daha iyi olacağını söyledik, ancak doktor bizi dikkate almadı ve orada görevli hemşireye iğne vurmasını söyledi ve hemşire de [A.nın] iğne vurdu yukarıya çıkarmamızı söylediler, [G.] ile birlikte [A.yı] yukarıya çıkardık, yukarıya çıkardığımız sırada [A.] lavobaya götürmemizi söyledi ve burada lavobaya kustu, yüzünü temizledikten sonra yatağına götürdük, [A.] 'kafam kafam' diyordu, onu yatırmamızdan yarım saat ya da bir saat kadar sonra [A.nın] titreyerek nöbet geçirdiğini gördük, ben ve koğuşta olan diğer arkadaşlarım [A.nın] koluna ve bacağına masaj yaparak kendine gelmesini sağlamaya çalıştık, bu sırada yukarıda da adını verdiğim [Me.] isimli arkadaş yanımıza gelerek 'dişlerinin arasına birşey koyun ağzı kapanmasın' dedi, bunun üzerine nefes alabilmesi için dişinin arasına peçete koyduk ve görevli memurlara haber verdik, memurlar geldiğinde [A.] normale dönmüştü, konuşamıyordu ancak normal yatıyordu, nasıl olduğunu sorduğumuzda, iniltiyle cevap veriyordu, ben sayım sonrasında 19:30'da aşağıya indim ve 21:00 sıralarında odaya geri döndüm, odaya döndüğüm [A.] normal bir şekilde nefes alıp veriyordu, sonrada ben saat 22:00 sıralarında uyudum, sabah 06:00 uyandım ve görevli olduğum yemekhaneye geçtim, [A.yı] kontrol etmediğim için ben inerken yaşayıp yaşamadığını bilemiyorum, yemekhanede bulunduğum sırada aynı koğuştaki arkadaşlarımdan biri gelerek [A.nın] ölmüş olduğunu söyledi dedi.

Ben iki aydır açık ceza infaz kurumundayım, idarecilerin ve görevli memurların kimseye kötü davrandığına tanık olmadım, hasta olupta doktora gidemeyen ya da hastaneye götürülmeyen bir hükümlü olduğunu da şimdiye kadar duymadım..."

25. Tanık M.A.nın Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği22/3/2015 tarihli beyanının ilgili kısmı şöyledir:

" ...dün [A.nın] rahatsız olduğunu farkedince görevlilere haber vermiştik, saat 17:30 sıralarında ambulans gelince [İ.] isimli arkadaşım ile [A.nın] koluna girerek ambulansa götürdük, [A.] ambulansa geçtiğinde ben biraz geride merdivenlerde bekliyordum, doktor [A.nın] kolunun altına ateşini ölçmek için cihaz koydu, ancak yanındaki bayanlarla cihaz çalışmıyor diye konuştuklarını duydum, bu sırada yanımızda görevli memurlarda vardı, doktor [A.nın] ateşinin olduğunu ancak çok yüksek olmadığı için iğne vurulmasını gerektiğini söyledi ve ambulansın kapısı yarım açıkken iğne vurmak amacıyla kapıyı kapattılar, doktor iğne vurduktan sonra yanımıza gelen [Me.] isimli bir hükümlü arkadaşımız [A.ya] iğnenin iyi gelmeyeceğini söyledi, ancak bunu gördüğüm kadarıyla bunu doktorlara söylemedi, zaten burada memurlar bulunmakta iken bizlerin doktorlar ile muhatap olunmasına imkan yoktur, doktor iğneyi vurdurduktan sonra koğuşa götürebileceğimi söyleyince [Mu.] ve [İ.] [A.nın] koluna girdi, bende onlarla birlikte koğuşa çıktım, ben [A.nın] rahatsızlığı nedeniyle yanında kaldım, yaklaşık 1 saat kadar sonra[A.] titremeye başladı, ben ve diğer arkadaşlarım elini ve ayaklarını ovduk, dili boğazına kaçmasın diye yüzünü yan çevirdik, bir süre sonra [A.] kendine geldi, benim gördüğüm kadarıyla ambulanstaki doktor [A.nın] [P.] ilacı kullanması gerektiğini söyledi ve bir günde 4 tane atabileceğini ekledi, daha sonra sağlık işlerinde görevli memura yardımcı olan hükümlü arkadaşımıza bir hap verildi ancak bunu sağlık memurumu, doktor mu verdi bilemiyorum, ayrıca bu ilacı [A.nın] alıp almadığını da bilemiyorum, dedi.

Yukarıda anlattığım titreme krizi sonrasında [A.] kendine geldi ve yatağında uyumaya devam etti, akşam 19:00 sayımından sonra televizyon izlemeye aşağıya indim, 24:00 sıralarında odaya döndüm, [A.ya] 'iyimisin?' diye sordum, cevap vermedi ancak nefes alıyordu, ben de fazla rahatsız etmeden ranzama gidip uyudum, saat 01:30 lavobaya gidip döndüğümde [A.nın] battaniyesinin yere düştüğünü gördüm, kaldırıp yarısı üzerine örtecek şekilde battaniyeyi üzerine bıraktım, saat 07:30 sıralarında [Met.] isimli arkadaşım beni uyandırdı ve '[A.] sanki ölü gibi duruyor' dedi, bende ranzadan inip baktığımda, [A.nın] nabzının atmadığını ve vücudunun soğuk olup katılaştığını ve yüz üstü yattığın gördüm, gidip durumu görevli memur arkadaşlara haber verdim, memur arkadaşlar ile tekrar [A.nın] yüzüne bakmak amacıyla hafif yan çevirdik, yüzünün morarmış olduğunu gördük, daha sonra ambulans ile gelen doktor bize [A.nın] öldüğünü söyledi.

Ben 105 gündür bu kurumdayım, ne benim nede başka bir arkadaşımın sağlık sorunları ile ilgili görevlilerin herhangi bir ihmaline rastlamadım, bende hastaneye gitmiştim, [Met.] isimli arkadaşımız da ambulans ile hastaneye gitmişti, her ikimizi de cezaevinin evrak getiren aracı ile kuruma geri getirdiler, kimse benden para veya başka birşey istemedi, hükümlü arkadaşlarımızın da bu konuda bir problemi olduğunu sanmıyorum..."

26. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şüpheli olarak 4/8/2015 tarihinde ifadesi alınan İnfaz Koruma Memuru İ.B.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Ben olay tarihinde Manisa Açık Ceza İnfaz Kurumunda vardiya amiri olarak görev yapıyordum, vardiya amirliği nöbetini devraldığım 19:00 'da nöbeti devreden arkadaşım hükümlülerden birinin hasta olduğunu söyledi ve ambulansın gelip ambulanstaki doktorun tedavisini yaptığını da beyan etmişti, arkadaşımın söylediğine göre hükümlüyü hastaneye götürmeye gerek duymamışlar, akşam sayımını dışarıda alıyorduk, ancak bu hükümlü hasta olduğu için sayıma indirmedik, görevli arkadaşlardan biri kontrolünü yaptı.

Saat 22:30 sıralarında İKM [R.D.] ile [E.A.] benim talimatlarım doğrultusunda bütün koğuşları tek tek dolaştılar, bu sırada hasta hükümlünün durumunu da kontrol etmişler, bana olumsuz herhangi bir durum bildirmediler.

24:00 da yapılan gece sayımında görevli memurlar hükümlüyü yine kontrol etmişler, bu sayımda da bana olumsuz bir durum bildirilmedi.

Gece nöbetlerinde genelde iki ya da üç saatte bir koğuş kısmına görevliler tarafından çıkılıp hükümlüler kontrol edilmektedir. Olay tarihinde de çok net olarak saatlerini hatırlamıyor olmakla birlikte bu rutin uygulama doğrultusunda hareket etmiştik. Sabah saatlerine kadar herhangi bir hükümlü tarafından bana ya da görevli arkadaşlarıma olumsuz bir durum bildirilmedi.

Saat 07:30 sıralarında [E.A.], [E. K.] ile birlikte bir hükümlünün hasta olan arkadaşlarının yatakta hareketsiz yattığını söylemesi nedeni ile koğuşa gitmişler, hemen arkasından bana bilgi verdiler ve ben koğuşa çıktım, ... o sırada ölü olduğunu anladım, ancak yinede kesin olarak anlaşılması için 112 Acil Servise haber verdirdim, daha sonra olay mahalline gelen doktor hükümlünün ölmüş olduğunu tespit etti.

Ben yasal görevim kapsamında nöbetim boyunca yapmam gereken bütün işlerimi eksiksiz olarak yerine getirdim, hükümlünün hasta olduğunu biliyordum, ancak ambulansla doktorun gelerek hastaneye götürmeye gerek duymayıp ilaç verdikten sonra koğuşuna geri gönderdiğini bildiğim için bu saatten sonra yeniden rahatsızlandığı yolunda herhangi bir şikayette gelmediğinden yapacak bir işlemde yoktu. Eğer hükümlü ya da arkadaşları hükümlünün sağlık durumunun kötüye gittiğini söylemiş olsalardı müdahale edilmesi için 112 Acil Servise haber verirdim, zaten ben nöbete başladığım sırada hükümlünün rahatsız olduğunu öğrendiğim için arkadaşlarına özellikle hükümlünün durumunu takip etmelerini, olumsuz bir durum olursa gecikmeden haber vermelerini söylemiştim, bu nedenle hükümlünün ölümü olayında benim ya da diğer görevli arkadaşlarımın herhangi bir kusuru bulunmamaktadır..."

27. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şüpheli olarak 4/8/2015 tarihinde ifadesi alınan İnfaz Koruma Memuru E.A.nın ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Ben olay tarihinde Manisa Açık Ceza İnfaz Kurumunda kurum ana giriş nöbetçisiydim, nöbeti devraldığım 19:00 'da nöbeti devreden arkadaşım hükümlülerden birinin hasta olduğunu söyledi ve ambulansın gelip ambulanstaki doktorun tedavisini yaptığını da beyan etmişti, arkadaşımın söylediğine göre hükümlüyü hastaneye götürmeye gerek duymamışlar, akşam sayımını dışarıda alıyorduk, ancak bu hükümlü hasta olduğu için sayıma indirmedik, görevli arkadaşlardan biri kontrolünü yaptı.

Saat 22:30 sıralarında İKM [R.D.] ile birlikte bütün koğuşları tek tek dolaştık, bu sırada hasta hükümlünün durumunu da kontrol ettik, aynı koğuşta kalan hükümlünün arkadaşları uyuduğunu söylediler.

24:00 da yapılan gece sayımında görevli diğer memur arkadaşım hükümlüyü kontrol ettiğini söyledi,nöbetim sırasında ne hükümlüden ne de aynı koğuşta kalan arkadaşlarından hükümlünün sağlık problemi olduğunu söylemediler.

Saat 01:00 sıralarına kadar diğer görevli arkadaşlarım ile birlikte koğuşlar bölgesinde dolaştık, bu esnada herhangi bir olumsuz bir şey görmedik, bu saatten sonra binanın girişinde mahkum kabul bölümüne geçip nöbetimizi tutmaya devam ettik.

Saat 07:30 sıralarında ismini hatırlamadığım bir hükümlü hasta olan arkadaşlarının yatakta hareketsiz yattığını söyledi, bunun üzerine İKM [E.K.] ile birlikte hasta hükümlünün kaldığı koğuşa çıktık, hareketsiz yattığını gördük, ... ben vardiya amirine haber verdim, vardiya amiri yukarı çıkınca kurum nöbetçi müdürüne haber verdim ve 112 Acil Servisi aradım, daha sonra hükümlünün ölmüş olduğunu öğrendik, ben yasal görevim kapsamında nöbetim boyunca yapmam gereken bütün işlerimi eksiksiz olarak yerine getirdim, hükümlünün hasta olduğunu biliyordum, ancak ambulansla doktorun gelerek hastaneye götürmeye gerek duymayıp ilaç verdikten sonra koğuşuna geri gönderdiğini bildiğim için bu saatten sonra yeniden rahatsızlandığı yolunda herhangi bir şikayette gelmediğinden yapacak bir işlemde yoktu. Eğer hükümlü ya da arkadaşları hükümlünün sağlık durumunun kötüye gittiğini söylemiş olsalardı müdahale edilmesi için 112 Acil Servise haber verirdim, bu nedenle hükümlünün ölümü olayında benim ya da diğer görevli arkadaşlarımın herhangi bir kusuru bulunmamaktadır..."

28. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şüpheli olarak 4/8/2015 tarihinde ifadesi alınan İnfaz Koruma Memuru R.D.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Ben olay tarihinde Manisa Açık Ceza İnfaz Kurumunda mutfak nöbetçisi olarak görev yapıyordum, nöbeti devraldığım 19:00 'da nöbeti devreden arkadaşım hükümlülerden birinin hasta olduğunu söyledi ve ambulansın gelip ambulanstaki doktorun tedavisini yaptığını da beyan etmişti, arkadaşımın söylediğine göre hükümlüyü hastaneye götürmeye gerek duymamışlar, akşam sayımını dışarıda alıyorduk, ancak bu hükümlü hasta olduğu için sayıma indirmedik, görevli arkadaşlardan biri kontrolünü yaptı.

Saat 22:30 ve 24:00 de yapılan gece sayımında arkadaşlarımla birlikte koğuşları dolaştık, sayım aldık, bu sırada ne hasta hükümlü ne de hastahükümlünün arkadaşları olumsuz bir durum bildirmediler.

Sabah 07:30'a kadar herhangi bir olumsuzluk olmadı, ancak bu saatte hasta olan hükümlünün öldüğünü duydum, bunun üzerine ben de yukarı çıktım, diğer görevli arkadaşlarım da koğuştaydı, bir süre sonra 112 Acil Servis kuruma geldi ve kontrol eden doktor hükümlünün ölmüş olduğunu söyledi.

Ben yasal görevim kapsamında nöbetim boyunca yapmam gereken bütün işlerimi eksiksiz olarak yerine getirdim, hükümlünün ölümü olayında benim ya da diğer görevli arkadaşlarımın herhangi bir kusuru bulunmamaktadır..."

29. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 22/3/2015 tarihinde İnfaz Koruma Memuru S.K.nın tanık olarak beyanı alınmıştır. S.K. daha sonra 4/8/2015 tarihinde şüpheli olarak verdiği ifadesinde de olayda kusurunun olmadığını, nöbeti boyunca kendisine A.A.nın sağlık durumunun bozulduğuna dair bir bilgi verilmediğini bildirmiştir. Anılan tanığın beyanının ilgili kısmı ise şöyledir:

"Ben İnfaz Koruma memuru olarak görev yapmaktayım, 21/03/2015-22/03/2015 tarihleri arasında 19:00-08:00 saatleri arasına gece vardiyasında nöbetçi idim, saat 21:30'da koğuşları dolaşırken ölen [A.nın] da bulunduğu A-6 nolu koğuşa gittiğimde koğuşta [A.] ve bir başka hükümlünün yatmakta olduklarını gördüm, bu kişilerin durumu kontrol edip, nefes alıp verdiklerini görünce rahatsız etmeden koğuştan ayrıldım, benden sonra gece vardiyasında nöbetçi arkadaşlarımda aynı şekilde koğuşları kontrol etmişler, gece yarısına doğru yine koğuşları kontrol ederken ölenin yattığı ranzanın üst katındaki ranzada yatmakta olan [Mu.] isminde hükümlü bana şuan hatırlamadığım birşey sormuştu, bu sırada koğuşun içinde olduğum için [A.nın] yüzünü duvar tarafına doğru döndüğünü ve bu amaçla hareket ettiğini gördüm, daha sonra sabah saatlerine kadar herhangi bir olumsuz durum bildirilmedi..."

30. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şüpheli olarak 5/8/2015 tarihinde ifadesi alınan İnfaz Koruma Memuru H.K.nın ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

" Ben olay tarihinde Manisa Açık Ceza İnfaz Kurumunda vardiya amiri olarak görev yapıyordum, saat 17:00 sıralarında sayım için hükümlüler dışarıya çıktı, [A.A.] isimli hükümlü rahatsız olduğunu beyan etti, midesinin bulandığını, istifra edeceğini söyledi, bunun üzerine ben arkadaşlarına hükümlüyü koğuşuna çıkarmalarını söyledim, sonra sayımı aldım, yaklaşık 10-15 dakika kadar geçmişti, yukarıya çıkarak koğuşta bulunan hükümlüyü kontrol ettim, hükümlünün rahatsız olduğunu ve doktor kontrolüne ihtiyacı olduğunu görünce kurumumuzda doktor bulunmaması nedeni ile 112 Acil Servise haber verdim.

Acil servisi arayıp ambulans geldiğinde bende kurumdaydım, hasta hükümlüyü aşağıya indirdikten sonra ambulansın içine aldılar, ambulansta doktor bulunmaktaydı, ben ambulansın içinde ne gibi işlem yaptıklarını bilemiyorum, ancak ambulansla gelen doktor benimle birlikte kurumun revir kısmına geçti, hükümlünün soğuk almış olduğunu söyleyerek burada bulunan ilaçlardan uygun olan ilacı secip bu haptan 3 taneyi aldı ve bize vererek olayın cumartesi günü meydana gelmiş olması nedeni ile cumartesi akşam ve pazar günü sabah ve akşam kullanmasını, daha sonra doktor kontrolüne götürmemizi söyledi, hükümlüyü bu muayeneden sonra odasına çıkardık, doktorun verdiği haptan bir tane içti, ben daha sonra 19:00 da başlayacak nöbetçi arkadaşlara vardiyayı devrettim ve hasta hükümlünün durumunu da anlattım, ertesi gün bu hükümlünün olmuş olduğunu duydum.

Benim vardiya amiri olarak görevim bu şekilde hasta olan hükümlünün durumunu sağlık kuruluşuna bildirmekten ibarettir, gelen sağlık ekibinin talimatları doğrultusunda işlem yaptım, hasta hükümlüyü doktorun talimatına karşı çıkarak hastaneye göndermek gibi bir görevim yoktur, kaldı ki hükümlünün durumunun hastaneye yatacak kadar ağır olup olmadığını bilecek durumda da değilim, bu nedenle görevimi yasal mevzuatın gerektirdiği şekilde yaptığımı düşünüyorum ..."

31. Cumhuriyet Başsavcılığı 25/3/2015 tarihli müzekkereyle Ceza İnfaz Kurumundan A.A.nın dosyasında bulunan tüm tıbbi evrakın bir örneğinin iletilmesini istemiştir.

32. Ceza İnfaz Kurumu talep edilen evrakı aynı gün iletmiştir. İletilen sağlık dosyasında A.A.nın hastalıklarına ve buna bağlı olarak yürütülen özel af talebi sürecine dair evrakın (bkz. §§ 10-14) bulunduğu görülmüştür.

33. Başvurucuların vekili 14/4/2015 havale tarihli dilekçeyle Cumhuriyet Başsavcılığından soruşturma dosyasının bir örneğini talep etmiştir.

34. Cumhuriyet Başsavcılığı 30/4/2015 tarihinde Şehzadeler Kaymakamlığından (Kaymakamlık) A.A.nın ölümü ile ilgili olarak, olaya müdahale eden doktor ve sağlık ekibinin ihmali bulunabileceği değerlendirildiğinden söz konusu kamu görevlileri hakkında 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca soruşturma izni verilmesi talebinde bulunmuştur.

35. Kaymakamlık tarafından 12/5/2015 tarihinde bu konuda Manisa Valiliğinin (Valilik) yetkili olduğu bildirilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı 14/5/2015 tarihinde söz konusu soruşturma izni talebini Valiliğe iletmiştir.

36. Valilik tarafından yapılan ön incelemede A.A.ya müdahaleyi yapan Doktor D.R.nin 9/6/2015 tarihinde ifadesi alınmıştır. İfadenin ilgili kısmı şöyledir:

"...Hasta genel durumu iyi bilinci açık, koopere bir hastaydı. Şikayetlerini sorduğumda 'üşümem, titremem var, her yerim dökülüyor, eklemlerim ağrıyor, boğazım acıyor ve halsizim' dedi. Bunun üzerine yaptığım fizik muayene sonucunda boğazda hafif bir hiperemi vardı. Solunum sistemi muayenesi doğaldı her iki hemitoraks solunuma eşit katılıyordu ... kalp ritmik normaldı. ... Nörolojik muayenesi doğaldı. ...herhangi bir döküntü yoktu. Ateş, tansiyon ve nabız bulguları normaldi. 'Hastaneye gitmek istiyor musun' diye sorduğumda 'yok' diye cevap verdi. ...1 ampul [D.] yapalım dedim. ...Ağrısı olursa kullanması için ağrı kesici/ateş düşürücü ilaç bakmak üzere ...Arkadaşımı revire gönderdim. Döndüğünde 2 kutu antibiyotik... Getirdi. Tedaviye tek doz antibiyotiğin yeterli olmayacağını düşünerek antibiyotik enjeksiyonunu yaptırmak istemedim. Hafta sonu olması nedeniyle şikayetleri devam ederse acile gitmesini, Pazartesi günü ise Dahiliye doktoruna gitmesini önerdim. ...sonra tekrar gardiyanlarla birlikte koğuşuna çıktı..."

37. Ön incelemede acil tıp teknisyenleri S.Ö.nün 8/6/2015 tarihinde, A.B.A.nın 9/6/2015 tarihinde ifadeleri alınmıştır. S.Ö. ile A.B.A.nın ifadeleri benzer yönde olup A.B.A.nın ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Hasta gardiyanlar refakatinde ambulansa geldi. Doktor Hanım hastaya şikayetlerini sordu. Hasta üşümesl olduğunu ve her yerinde ağrı olduğunu söyledi. Daha sonra fiziki muayenesini yaptı. Benden ateş ve tansiyonuna bakmamı söyledi. Ateşi ve tansiyonu nonnal değerler arasındaydı. Hastanın genel durumu iyiydi. Gördüğüm kadarıyla üşümesi vardı. Doktor Hanım 'hastaneye götürelim' dediğinde hasta 'yok. gitmek istemiyorum' dedi. Doktor Hanım 'Sana iğne yapalım mı ? ' diye sorduğunda 'tamam' dedi ve sedyeye yattı. Doktor Hanım bana 1. ampul [D.] yapmamı söyledi. Ambulansın kapısı kapatıldı, ben bu arada ilacı hazırladım. Hastaya 'bizim istasyonumuz hastanenin yanında istersen seni de götürebiliriz' dedim ancak 'yok' diye cevap verdi..."

38. Ön inceleme sırasında bilirkişi olarak tayin edilen klinik mikrobiyoloji ve enfeksiyon hastalıkları uzmanının 15/6/2015 tarihli raporunun ilgili kısmı şöyledir:

" ...menenjitin en sık bulgusu ateş; baş ağrısıdır. Baş ağrısının sebebi kafa içerisindeki basıncın artması ve beyinde ağrı oluşturan bölgelerdeki iltihaptır. Kafa içi basıncının artması durumunda bulantı, kusma, bulanık görme gibi yakınmalar, ense sertliği ve diğer meninks irritasyon bulguları ortaya çıkar. Geç dönemde bilinç durumunda değişiklik1er gibi nörolojik kayıplar ve epileptik nöbetler görülür. Menenjitin ilk evresi birkaç gün süren üst solunum yolu enfeksiyonu veya barsak enfeksiyonu gibi belirtilerle de başlayabilir. Devamında ise hastanın tablosu ağırlaşır. İlk dönem bulguları ile menenjit tanısı koymak pek mümkün değildir. Hastalarda kafa içi basınçı artmasına bağIı şiddetli baş ağrısı ve başka bir şekilde açıklanamayan bulantı, kusma gibi şikayetlerin eklenmesi ile klinik şekillenir. Menenjit tanısının konmasında en önemli aşama hastanın şikayetlerinin ve nörolojik bulgularının değerlendirilmesidir. Ateş ve boğaz enfeksiyonu veya akciğer enfeksiyonunu takiben günler hatta saatler içinde menenjit tablosu gelişebilir.

Bulguların değerlendirilmesi sonrasında beyin görüntülemesi, tercihen ilaçlı beyin MR'ı çekilerek kesin tanı için de beyin omurilik sıvısınm (bel suyu) incelemesi gereklidir. ... Tedavi hem hastalığın yaken takibi hem de kullanılan ilaçların yan etkilerinin kısa zamanda tanınması açısından her zaman hastane ortamında yapılmalıdır. Ağızdan alınan ilaçlar ile menenjit tedavisi yapılamaz. Özellikle Merkezi sinir sistemi (MSS) infeksiyonları acil hekimlikte çok önemli bir grubu oluşturur. Çok hızlı tanı ve tedavi yaklaşımı gerektirir, çoğu zaman tedavi ile tam düzelme sağlanabilirken, tedavinin gecikmesi veya tedavi edilmeme durumunda yüksek mortalite veya kalıcı nörolojik hasar söz konusudur.

İnceleme yapılan olguda ifadelerden; hastanın hekim tarafından görüldüğü dönemin Menenjitin ilk evresi olan üst solunum yolu enfeksiyonu dönemine uyan bulguların hakim olduğu anlaşılmaktadır."

39. Valilik tarafından 3/7/2015 tarihli kararla sağlık görevlileri hakkında soruşturma izni verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

" ...Çağrı Kayıt Formları, Ambulans Vaka Kayıt Formları ve olaya müdahale eden Şehzadeler 1 No'lu ekibin ifadeleri bir arada değerlendirildiğinde; ekibin vakaya yönlendirildikten sonra öngörülen sürenin altında bir sürede vakaya ulaştığı, sonrasında yardımcı sağlık personeli çalışanlarının ekip sorumlusu olan Doktor [D.R.nin] talimatlarını eksiksiz yerine getirdiklerinin anlaşıldığı, (Ateş, nabız, tansiyon ölçümleri ve kas içi ilaç uygulanması gibi) ekip doktorunun yapmış olduğu sistemik muayenede sadece boğazda hiperemi (enfeksiyona bağlı renk değişimi) bulgularını saptaması ve başta sinir sistemi muayenesi olmak üzere tüm sistem muayenelerini yapmış olduğu hastanın sabah enfeksiyon hastalıklarına bağlı bir nedenden yatağında ölü bulunması üzerine Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları konusunda Uzman bir doktorun Bilirkişi olarak görüşünün alınmasının uygun olacağı kanaatine varıldığı...

...bilirkişi raporunda ...mevcut bulgularla hastanın hekim tarafından görüldüğü dönemin menenjitin ilk evresi olan üst solunum yolu enfeksiyonuna uyan bulgulara hakim olduğu kanaatine varıldığı,

Hastaya müdahale eden ekip sorumlusu Doktor [D.R.nin] görevinde herhangi bir ihmal yada kusurunun olmadığı, Sürücü ATT olarak görev yapan [S.Ö.nün] olay yerine ulaşım esnasında ve ekip sorumlusu dektorun verdiği görevleri yerine getirmede herhangi bir kusurunun olmadığı, ATT [A.B.A.nın] ekip sorumlusu doktor tarafından verilen tansiyon ölçme, ateş ve nabız kontrolü sonrasında da kas içi ilaç enjeksiyonlarını eksiksiz yaptığı ve konuyla ilgili bir ihmali olmadığı anlaşıldığından..."

40. Cumhuriyet Başsavcılığı 9/7/2015 tarihinde söz konusu karara karşı itiraz etmiştir. İtiraz gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...İncelenen dosya kapsamında; ön incelemeci olarak atanan görevli tarafından alınan bilirkişi raporunun incelenmesinde; raporun görevli doktorun mevcut olayda kusuru olup olmadığına dair herhangi bir açıklık içermediği gibi raporun üçüncü paragrafında belirtildiği üzere bulguların değerlendirilmesi sonrasında beyin görüntüemesi için tercihen ilaçlı beyin MR çekilerek kesin tanı için de beyin omuzilik sıvısının incelenmesinin gerekli olduğu ve tedavi ve hastalığın yakın takibi, kullanılan ilaçların yan etkilerinin kısa zamanda tanınması açısından tedavinin hastane ortamında yapılması gerektiği açıklanmış kusur ile ilgili açıklık içermese de raporda değinilen bu husus gözönüne alındığında acil serviste görev yapmakta olan doktorun bu olasılığı gözönüne alarak hastane ortamında takibi gereken [A.A.yı] ambulans ile hastaneye sevk etmesi gerekirken bu şekilde davranmayıp kurumda bırakmasının ihmali bir hareket olarak değerlendirilmesi gerektiği belirlenmiştir.

Kaldı ki yapılacak yargılama ile etraflıca araştırılarak aydınlatılması gereken bu hususta ön inceleme aşamasında alınan raporun kusur ile ilgili tespit içerse dahi yeterli olmayacağı da düşünülmektedir.

Ayrıca yapılan ön inceleme de 112 Acil Servisin bu tür durumlarda mevzuat gereğince yapması gereken işlemlerin neler olduğu, bu işlemlerin gerektiği şekilde yapılıp yapılmadığı da tartışılmamıştır.

Dosya kapsamına göre alınan tanık ifadeleri, otopsi raporu ve toplanan diğer deliIIer bir bütün halinde değerlendirildiğinde haklarında soruşturma izni verilmesi istenen görevliler ile ilgili verilen bu kararın usul ve yasaya aykırı olduğu düşünülmektedir..."

41. Manisa Bölge İdare Mahkemesinin (Bölge İdare Mahkemesi) 14/7/2015 tarihli kararıyla, soruşturma izni verilmesi gerektiği yönündeki bir karşıoyla soruşturma izni verilmemesi yönündeki Valilik kararı onanmıştır.

42. Cumhuriyet Başsavcılığı 10/8/2015 tarihinde sağlık görevlileri hakkında soruşturma izni verilmesine yer olmadığına karar verildiğinden işlem yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. İnfaz koruma memurları hakkında ise Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak kalmakta olan M.A., D.K., İ.Ö., İ.S., İ.D., E.S., M.A., G.T.nin tanık sıfatı ile alınan benzer beyanlarında kurumda görev yapan infaz koruma memurlarına kusur atfedilecek bir husus bulunmadığı için yasal görevlerini ihmal ettikleri yolunda haklarında kamu davası açılmasına yeterli delil bulunmadığından kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.

43. Başvurucuların vekili 14/9/2015 tarihinde anılan karara itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde;

i. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısının ölüm olayının soruşturulması sırasında kusurunun ve sorumluluğunun tartışılabileceği olasılık dâhilindeki yetkililerden biri olan ceza infaz kurumlarından sorumlu Cumhuriyet savcısı olduğu,

ii. Ceza İnfaz Kurumu müdür ve müdür yardımcıları hakkında soruşturma başlatılmadan yalnızca sağlık görevlileri ve infaz koruma memurları hakkında soruşturma yürütülmesinin hatalı olduğu, zira tanık beyanlarında hasta mahpusların geceleyin dönüş için taksi paralarının olmaması nedeniyle acil durumlarda dahi hastaneye gidemediklerinin beyan edildiği, dolayısıyla söz konusu yetkililerin bu sorunu çözmekte ihmalleri bulunduğu ve yakınlarının ölümünde bu görevlilerin de kusurlu olduğu,

iii. Hakkında soruşturma yürütülen infaz koruma memurlarının olay günü saat 19.00'dan sonra nöbeti devralanlar olduğu, sağlık ekiplerinin Ceza İnfaz Kurumuna geldiği saat 17.30'da görevde olan infaz koruma memurları hakkında soruşturma başlatılmadığı, oysa bu sırada görevde olan infaz koruma memurlarının ölenin kişisel sağlık dosyasını ve menenjit hastası olduğu bilgisini sağlık ekiplerine ulaştırmayarak olayda kusurları bulunduğu,

iv. Yakınlarının saat 19.30 civarında tekrar rahatsızlanmasına ve durumun nöbetçi infaz koruma memurlarına bildirilmesine rağmen infaz koruma memurlarınca durumun ciddiye alınmadığı ve hastaneye götürülmediği ya da ambulans çağırılmadığı,

v. 112 Acil İl Ambulans Çağrı Kayıt Formuna göre ambulansın Ceza İnfaz Kurumuna varış saatiyle ayrılış saati arasında on altı dakika olduğu, koğuştan ambulansa getiriliş süresi dikkate alındığında yeterli muayene süresi tanınmayan hastaya şikâyetlerini sağlık ekibine tam olarak anlatma imkânının verilmediği,

vi. Yaşam hakkı devlet güvencesi altında olan mahpuslar parasızlık nedeniyle geceleri hastaneye gidemedikleri için sağlık hizmetinden yararlanma hakları önündeki engellerin idarece kaldırılmadığı

ileri sürülmüştür.

44. İtiraz, Manisa 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin (Hâkimlik) 8/10/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

45. Başvurucular, bölge idare mahkemesinin kararının kendilerine tebliğ edilmediğini, Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının kendilerine tebliğ edildiği tarih olan 8/9/2015 tarihi itibarıyla söz konusu karardan haberdar olduklarını bildirmiştir.

46. Hâkimliğin kararı 27/10/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.

47. Başvurucular 2015/16235 numaralı dosya için 2/10/2015 tarihinde, 2015/18545 numaralı dosya için 27/11/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

48. İlgili hukuk için bkz. Nejla Özer ve Müslim Özer, B. No: 2013/3782, 21/4/2016, §§ 76-80.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

49. Mahkemenin 4/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

50. Başvurucular;

i. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısının ölüm olayının soruşturulması sırasında kusurunun ve sorumluluğunun tartışılabileceği olasılık dâhilindeki yetkililerden biri olan ceza infaz kurumlarından sorumlu Cumhuriyet savcısı olduğunu,

ii. Ceza İnfaz Kurumu müdür ve müdür yardımcıları hakkında soruşturma başlatılmadan yalnızca sağlık görevlileri ve infaz koruma memurları hakkında soruşturma yürütülmesinin hatalı olduğunu,

iii. Somut olayda yakınları açısından böyle bir durumun söz konusu olduğunu ileri sürmeseler de, hasta mahpusların geceleyin dönüş için taksi paralarının olmaması nedeniyle hastaneye gidemediklerini, bu sorunun Ceza İnfaz Kurumu idaresince çözülmediğini,

iv. Yakınlarının kişisel sağlık dosyasını gündüz nöbetinde görevli olan infaz koruma memurlarının sağlık ekiplerine ulaştırmadıklarını,

v. Gece nöbetinde görevli olan infaz koruma memurlarının ise yakınlarının tekrar rahatsızlanmasını ciddiye almayarak hastaneye götürmediklerini ya da ambulans çağırmadıklarını,

vi. Yakınlarına müdahale eden sağlık görevlilerinin Ceza İnfaz Kurumundaki sağlık dosyasını getirtmeden, diğer mahkûmların uyarılarına rağmen menenjit hastalığını dikkate almadan yanlış iğne yaptıklarını,

vii. Sağlık görevlilerinin hastayı hastaneye götürmediklerini, yeterince muayene etmeden iğne yaptıklarını, bu nedenle ihmalleri olan söz konusu görevliler hakkında soruşturma izni verilmemesinin haksız olduğunu belirterek yaşam ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini

ileri sürmüştür.

51. Bakanlık görüşünde, öncelikle somut olayın ihmal suretiyle meydana gelen bir ölüm olayı olması sebebiyle devletin etkili yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğünün açılacak bir tazminat davası yoluyla sağlanabileceği ifade edilmiştir. Bakanlık yaşam hakkının esası bakımından yaptığı değerlendirmede ise Ceza İnfaz Kurumu görevlileri ile sağlık görevlileri tarafından müteveffaya ivedilikle müdahale edilmiş olduğunun, yaşam hakkının usul boyutu bakımından yaptığı değerlendirmede ise olay hakkında soruşturma makamlarınca derhâl soruşturma açılıp ifadelerin alındığının, kamera kaydının incelendiğinin, Cumhuriyet savcısı tarafından bizzat olay yerinin incelendiğinin, gerekli tıbbi raporların alınarak gerekli soruşturma izinlerinin istendiğinin gözönünde bulundurulması gerektiğini belirtmiştir.

52. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarında başvuru formunda ileri sürdükleri iddialarını yinelemiştir.

B. Değerlendirme

53. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

54. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

1- Şikâyetlerin Nitelendirilmesi ve İncelemenin Kapsamı Yönünden

55. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

56. Başvurucuların olayda idarenin organizasyon kusuru olduğuna dair bir iddiaları bulunmamaktadır. Başvurucular, yaşamı koruma yükümlülüğü bağlamında ve idarenin organizasyonu kapsamında yakınlarının ceza infaz kurumu koşullarından dolayı hastalığının arttığını, yeterli tedavi alamadığını yahut ceza infaz kurumunun fiziki ve tıbbi imkanlarının yakınlarının sağlık durumuna uygun olmadığını ileri sürmemiştir. Bu yöndeki iddialarla bir yargısal yola başvurulduğu da belirlenememiştir.

57. Başvurucuların iddialarını olay gününe ve Ceza İnfaz Kurumuna çağırılan Acil Servis görevlileriyle ceza infaz kurumu görevlilerinin kişisel sorumluluğuna özgüledikleri anlaşılmaktadır. Başvurucuların iddiaları yaşamın korunması için söz konusu görevliler tarafından gerekli tedbirlerin alınmayarak yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ve ölümle ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkindir. Bu itibarla başvurucuların diğer haklarla bağlantılı iddialarının, ceza infaz kurumu görevlilerinin eylemleri bakımından yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile olaya dair etkili ceza soruşturması yürütme yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

58. Öte yandan yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda müteveffa, başvurucuların kardeşidir. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

a. Sağlık Personeline İlişkin İddialar Yönünden

59. Olayda sağlık personelinin ihmali bulunduğu iddiasına ilişkin olarak başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik kriterleri açısından da değerlendirilmesi gerekir.

60. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).

61. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet, sağlık hizmetlerini -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).

62. Pozitif yükümlülüklerin korumaya ilişkin maddi yönünün yanı sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).

63. Yaşam hakkına ilişkin bu usul yükümlülüğü olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikteki soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

64. Ancak kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşam hakkının veya vücut bütünlüğünün ihlaline kasten sebebiyet verilmeyen durumlarda pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).

65. Bu yaklaşım, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir kabul, bu tür olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78; Nail Artuç, § 38).

66. Bununla birlikte kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında kamu makamlarının muhakeme hatası veya dikkatsizliği aşan bir kusuru olduğu veya olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş olsalar dahi kişilerin hayatının tehlikeye girmesine neden olanlar hakkında bir ceza soruşturması yürütülmesi gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).

67. Aynı durum yetkili kişi ve kurumların mesleki ödevlerini hiçe sayarak sağlık kuruluşlarına başvuran hastanın hayatına veya vücut bütünlüğüne zarar vermeleri hâlinde sağlık alanında yürütülen faaliyetlerde de geçerlidir (Kenan Sayın, B. No: 2013/5376, 14/10/2015, § 47; Nafia Sevin Ergün Sefada ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14844, 1/12/2016, § 68).

68. Görüldüğü üzere yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu etkili yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük, olayın niteliğine bağlı olarak farklı nitelikteki hukuki yolların etkili yürütülmesiyle yerine getirilmiş sayılabilmektedir. Bu durumda başvuruya konu ölüm olayının niteliğinin belirlenmesi önem arz etmektedir.

69. Başvuru formu ve eklerinde olayın kasti bir tutumdan kaynaklandığını gösteren herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Olayın meydana geldiği koşullar da bu bağlamda herhangi bir şüphe uyandırmamaktadır. Nitekim başvurucular da söz konusu olayın ilgili sağlık personeli tarafından yakınlarına zarar verme kastıyla gerçekleştirildiği yönünde bir iddia ileri sürmemişlerdir. Esasen somut başvurunun bu kısmı tanıda ve tedavide yapıldığı iddia edilen bir hataya ilişkindir. Bu gibi olaylar ise Anayasa Mahkemesince tıbbi değerlendirme hatası olarak nitelendirilmektedir.

70. Bu durumda Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğü, somut olayda mağdura idari yargı mercileri önünde açabileceği bir tam yargı davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabilir.

71. Nitekim Anayasa Mahkemesi, hatalı tıbbi uygulamalar ve ihmal sonucu ölümlerde, vefat eden kişilerin yakınları tarafından hem ilgili sağlık personelinin sorumluluğunu saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesi yoluyla uygun giderim sağlayabilecek tazminat yolunun öncelikle tüketilmesi gerektiğini önceki birçok kararında ifade etmiştir (Özer Er [GK], B. No: 2014/11770, 15/3/2018, §§ 42-66; Berat Ağardan, B. No: 2014/11076, 27/10/2016, §§ 18-32).

72. Somut olayda başvurucular, yakınlarının ölümü ile neticelenen olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasından sonra bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Başvurucular, Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan olup hem idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesini sağlayabilecek olan tam yargı davası yolunu tükettiklerine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmamışlardır. Bu durumda yaşam hakkının korunamadığına ilişkin şikâyetler yönünden kanunda öngörülen yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir.

73. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Ceza İnfaz Kurumu Personeline İlişkin İddialar Yönünden

74. Başvurucuların Ceza İnfaz Kurumu personelinin ihmali nedeniyle yakınlarının yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının yaşam hakkının maddi ve usule ilişkin yönlerinden ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.

i. Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

75. Olayda ihmali bulunduğu ileri sürülen ceza infaz kurumu personeli hakkında etkili soruşturma yürütülmediği iddiasına ilişkin olarak başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik kriterleri açısından değerlendirilmesi gerekir.

76. Devlet, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).

77. Yaşam hakkı kapsamında yürütülmesi gereken ceza soruşturmalarının amacı yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında varsa sorumluları ve sorumluluklarını tespit etmek üzere kişilerin adalet önüne çıkarılmalarını sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Anayasa'nın 17. maddesi hükümleri başvuruculara üçüncü tarafları belirli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği tüm yargılamaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma yükümlülüğü verdiği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

78. Ceza soruşturmasının etkililiği için soruşturma makamlarının resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57).

79. Ayrıca soruşturmada görevli olan kişilerin olayların içinde olan veya olması muhtemel olan kişilerden bağımsız olması gerekmektedir. Bu durum sadece hiyerarşik ya da kurumsal bir bağlantının bulunmamasını değil aynı zamanda pratik bağımsızlığı da gerektirir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96).

80. Etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında incelenen bağımsızlık, yasal ve kurumsal olarak yapılacak soyut bir değerlendirmeden ziyade soruşturmanın bir bütün olarak bağımsız olup olmadığına ilişkin somut bir değerlendirmeyi gerektirmektedir (Sinan Işık, B. No: 2013/2482, 13/04/2016, § 72).

81. Ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak hususlardan biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).

82. Öte yandan bu soruşturma makul bir özen ve süratle de yürütülmelidir (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30). Bu husus, hukuk devletine bağlılığın sağlanması ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi yönünden bir gerekliliktir.

83. Somut başvuruda, Cumhuriyet Başsavcılığınca derhâl ve resen başlatılan soruşturma bizzat Cumhuriyet savcısınca yürütülmüştür. Soruşturma kapsamında ölü muayenesi ve otopsi işlemleri yapılmıştır. Otopsi sonucunda kesin ölüm nedeni tespit edilmiştir. Cumhuriyet savcısı olay yerine bizzat gitmiş, koğuştaki diğer dokuz mahkûmdan sekizinin tanık olarak beyanını ve müteveffanın hastalanması sürecinde görevli infaz koruma memurlarının hepsinin şüpheli olarak ifadelerini almıştır. Yine müteveffanın Ceza İnfaz Kurumundaki sağlık dosyası ile rahatsızlığına ve gördüğü tedavilere ilişkin tüm bilgi ve belgeler soruşturma kapsamında temin edilerek incelenmiştir. Beş aydan kısa bir sürede tamamlanan soruşturmada infaz koruma memurlarının olayda bir kusuru bulunmadığı kanaatiyle infaz koruma memurları hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.

84. Soruşturma makamlarının olaylara ilişkin tespitleri Anayasa Mahkemesi açısından bağlayıcı olmamakla birlikte bu tespitten ayrılmayı gerektirecek bir neden bulunmamaktadır.

85. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazlarını dile getirme fırsatı bulan ve Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan tespitler uygun bulunduğu için Hâkimlik tarafından itirazları reddedilen başvurucuların soruşturmaya katılım konusunda herhangi bir engelle karşılaştıklarına dair bir iddiaları olmadığı gibi bu yönde bir veriye de rastlanmamıştır.

86. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısının Ceza İnfaz Kurumunun denetiminden de sorumlu olması tek başına bağımsız ve tarafsız soruşturma yapılmadığı şeklinde yorumlanamaz. Cumhuriyet savcısının söz konusu iki yetkisi arasında uygulamada hiyerarşik bir bağ bulunmadığı gibi başvuru konusu olayda soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısının soruşturmanın seyrine etki edecek ön yargılı bir tutumunun olduğunu ortaya koyan bir bulgu da saptanmamıştır.

87. Bütün bu veriler kapsamında ve somut olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucuların yakınının hayatını kaybettiği olaya ilişkin olarak Cumhuriyet Başsavcılığınca resen ve derhâl soruşturma başlatıldığı, olayla ilgili delillerin elde edilmesine yönelik ayrıntılı bir araştırma yapıldığı, başvurucuların soruşturmaya aktif bir şekilde katılabildikleri, dolayısıyla somut olayın aydınlatılmasına yönelik yeterli çabanın gösterildiği ve soruşturmanın makul bir sürede tamamlandığı anlaşılmıştır. Bu durumda yukarıda bahsedilen yaşama hakkının usul boyutuna ilişkin ilkeler karşısında başvuru konusu olayda soruşturma makamının olayların seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir durumun veya yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir eksikliğin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

88. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Yaşam Hakkının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

89. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

 (1) Genel İlkeler

90. Yukarıda da belirtildiği üzere (bkz. § 60) Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif yükümlülükler yanında pozitif yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).

91. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır. Devlet, öncelikle yaşama hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51).

92. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının gerçekleştiği durumlarda kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşama hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler, yaşama hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşama hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

93. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin yaşamlarını ve sağlıklarını koruma konusundaki pozitif yükümlülük, bu kişilerin tıbbi tedavilerine özen gösterilmesini yanında yaşamı üzerinde oluşabilecek olası tehditleri engellemeyi de içerir (Murat Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 43).

94. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesinin gerektiği durumlarda kamu makamlarının makul ölçüler çerçevesinde bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 53).

95. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda bireyler kendi insiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olurlarsa olsunlar insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi, hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

96. Başvurucular, yakınlarının yaşam hakkının infaz koruma memurlarınca kasten ihlal edildiğini ileri sürmemiş ve somut olayda şahsın ölümüne kasten sebebiyet verildiği izlenimi edinilmesini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır.

97. Başvurucuların mahkûmların parasının olmaması hâlinde hastaneye gidemediklerine yönelik iddiaları açısından ise (bkz. § 50/iii), Cumhuriyet Başsavcılığınca beyanı alınan diğer mahkûmlarca böyle bir olgunun dile getirilmediği (bkz. §§ 20, 22, 24, 25), bu hususta somut bir delil bulunmadığı, ayrıca yakınlarının parası olmadığı için acil ve temel sağlık hizmetlerine erişemediği yönünde bir iddia ileri sürmedikleri, bu yönde de somut olayda bir bulgu olmadığı gözetilerek bu iddia yönünden inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

98. Başvurucuların infaz koruma memurlarının kişisel sağlık dosyasını sağlık görevlilerine ulaştırmamaları ve tekrar hastalanmasını ciddiye almayarak ambulans çağırmamaları nedeniyle yakınlarının ölümünde kusurlarının bulunduğuna dair iddialarının incelenmesi neticesinde ise müteveffayı önceden tanıyan ve menenjit hastası olduğunu bilen bir mahkûmun bu durumu sağlık görevlilerine bildirdiği yönünde bir beyanı bulunduğu anlaşılmıştır (bkz. § 24). Her durumda hastanın sağlık öyküsüne dair dosyanın -gerekli görülmesi hâlinde- hastaya müdahale eden sağlık görevlilerince talep edilmesi gereken bir husus olduğu değerlendirilmiştir. Somut olayda, sağlık görevlilerince dosya incelenmek üzere istendiği hâlde dosyanın infaz koruma memurları tarafından ulaştırılmadığı yönünde bir bulguya rastlanmamıştır.

99. Diğer yandan başvurucuların yakını ilk kez rahatsızlandığında durumun bildirildiği infaz koruma memurları durumu ciddiye almış, ambulans çağırmış, müteveffa gelen sağlık görevlileri tarafından muayene edilmiş, üst solunum yolları enfeksiyonu teşhisi konularak kendisine iğne yapılmış ve koğuşuna gönderilmiştir.

100. Sonrasında müteveffanın yeniden rahatsızlanarak titreme nöbetine girmesi üzerine koğuştaki diğer mahkûmlar tarafından kendisine masaj yapılarak ve ağzı açık tutulmak suretiyle önlem alınarak müteveffaya yardım edildiği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 19, 21). Bu aşamada, müteveffanın titreme nöbetine girdiğinin, tekrar ciddi manada rahatsızlandığının infaz koruma memurlarına haber verildiğine yönelik bir veri bulunmamaktadır (bkz. §§ 21, 24). Nitekim bir mahkûm, durumun ciddileştiğinin farkında olmaları hâlinde infaz koruma memurlarına haber vereceklerini beyanında belirtmiştir (bkz. § 21).

101. Dosyanın incelenmesinden infaz koruma memurlarının başvurucunun tekrar rahatsızlandığından haberdar olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Fakat infaz koruma memurları koğuşları dolaştıkları sırada müteveffanın ateşli ve uyumakta olduğunu görmüştür (bkz. §§ 24, 27). Dolayısıyla şahsın tekrar rahatsızlanması sırasında üst solunum yolları enfeksiyonu teşhisinin ötesine geçen bir durum geliştiğinin infaz koruma memurlarınca fark edilmesinin kendilerinden beklenmesinin mümkün olmadığı değerlendirilmiştir.

102. Bu itibarla müteveffanın sağlık personeli tarafından muayene ve tedavi edildiği, sonrasında üst solunum yolları enfeksiyonu teşhisinin ötesine geçer biçimde tekrar rahatsızlanmasından infaz koruma memurlarının haberdar olduğuna dair bir veri bulunmadığı ve infaz koruma memurlarının tıp eğitimi almamış kişiler olduğu bir bütün olarak değerlendirildiğinde bu kamu görevlilerinin olayda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmallerinin olduğunu söylemek kamu makamları üzerine aşırı yük yükleyen bir yoruma meydan verecektir.

103. Açıklanan gerekçelerle yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Sağlık personeline yönelik iddialar yönünden yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Ceza infaz kurumu personeline yönelik iddialar yönünden yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Ceza infaz kurumu personeline yönelik iddialar yönünden yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Ahmet Akgün ve diğerleri [2.B.], B. No: 2015/16235, 4/7/2019, § …)
   
Başvuru Adı AHMET AKGÜN VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2015/16235
Başvuru Tarihi 2/10/2015
Karar Tarihi 4/7/2019
Birleşen Başvurular 2015/18545

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, ceza infaz kurumunda tutulan hükümlünün sağlık personeli ve ceza infaz kurumu görevlilerinin ihmalleri nedeniyle ölmesi, bu olaya ilişkin etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Tıbbi ihmal veya sağlık hizmetlerine erişememe sonucu ölüm Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin diğer iddialar İhlal Olmadığı
Güvenlik güçlerinin ölümcül güç kullanması Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 6
8
57
71
78
79
80
81
111
116
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 86
87
Tüzük 6/4/2006 Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük 45
46
180
Yönetmelik 17/6/2005 Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik 7
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi