TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET AKGÜN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/16235)
|
|
Karar Tarihi: 4/7/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ahmet AKGÜN
|
|
:
|
2. Ramazan AKGÜN
|
|
:
|
3. Şirin ÇELİK
|
|
:
|
4. Yusuf AKGÜN
|
Vekili
|
:
|
Av. Muhammet Cihan HALICI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ceza infaz kurumunda tutulan hükümlünün sağlık
personeli ve ceza infaz kurumu görevlilerinin ihmalleri nedeniyle ölmesi, bu
olaya ilişkin etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle yaşam
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. 2015/16235 numaralı başvuru başvurucu Şirin Çelik tarafından
2/10/2015 tarihinde, 2015/18545 numaralı başvuru ise diğer başvurucular
tarafından 27/11/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. 2015/18545 numaralı başvurunun konu bakımından aynı nitelikte
olması nedeniyle 2015/16235 numaralı başvuru ile birleştirilmesine, incelemenin
bu dosya üzerinden yapılmasına ve diğer dosyanın kapatılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, Manisa Açık Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü iken
22/3/2015 tarihinde yaşamını yitiren 1983 doğumlu A.A.nın
kardeşleridir.
.
10. Başvuru ve soruşturma dosyasındaki belgelere göre A.A.,
Antalya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Antalya Ceza İnfaz Kurumu) iken
sağlık sorunları nedeniyle cezasının kaldırılması yönünde talepte bulunmuştur.
Bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 26/11/2014 tarihli yazısından
anlaşıldığı üzere A.A.nın talebi uyarınca hakkında
özel af uygulanabilirliğinin tespiti amacıyla yürütülmekte olan işlemler
bulunmaktadır.
11. A.A. bu sırada Antalya Ceza İnfaz Kurumundan Manisa T Tipi
Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna, oradan da Manisa Açık Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza
İnfaz Kurumu) sevk edilmiştir. Manisa Cumhuriyet Başsavcılığının (Cumhuriyet
Başsavcılığı) 3/12/2014 tarihli özel af işlemlerinin sonucu hakkında bilgi
verilmesine yönelik yazısına istinaden A.A.nın Ceza
İnfaz Kurumunda beyanı alınmıştır.
12. A.A. 5/12/2014 tarihli beyanında özetle 2014 yılı içinde
Antalya Ceza İnfaz Kurumundayken menenjit rahatsızlığı ve sağ ayağındaki
sakatlık nedeniyle Bakanlık ve Başbakanlığa af talebini ilettiğini
bildirmiştir.
13. A.A., Cumhuriyet Başsavcılığının 3/12/2014 tarihli yazısına
istinaden Manisa Devlet Hastanesine (Hastane) sevkedilmiştir.
Hastanenin 17/2/2015 tarihli raporuna göre A.A. sürekli hastalık hâline rağmen
infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettirebilecek durumdadır.
14. Ceza İnfaz Kurumunun 23/3/2015 tarihli yazısına göre A.A.
hakkındaki sağlık raporu ve ilgili belgeler görüş alınması amacıyla Adli Tıp
Kurumuna (Kurum) gönderilmiş ve Kurum tarafından 9/3/2015 tarihli yazıyla A.A.nın muayenesi için sevki istenmiş, 25/3/2015 tarihinde
Kuruma sevk edilmesi planlanan şahıs 22/3/2015 tarihinde vefat etmiştir.
15. Ceza İnfaz Kurumu personelince olay günü tutulan tutanaktan
19.00-08.00 arası gece nöbetinde olan infaz koruma memurlarının İ.B., R.D.,
E.A., S.K. ve E.K. olduğu anlaşılmaktadır.
16. Saat 08.15 sıralarında olayın bildirilmesi üzerine
Cumhuriyet Başsavcılığınca derhâl ve resen soruşturma başlatılmıştır. Ceza
İnfaz Kurumuna giden Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen 22/3/2015 tarihli
Olay Yeri İnceleme Tutanağına göre A.A. olay günü dokuz hükümlüyle aynı koğuşta
kalmaktadır. A.A.nın infaz dosyası incelenmiş ve
kişisel sağlık fişinde 12/3/2015 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu hekimi tarafından
muayene edilerek reçete yazılmış olduğu görülmüştür. Raporda; Cumhuriyet
savcısı tarafından Ceza İnfaz Kurumu idaresince düzenlenen tutanağın
incelenmesi neticesinde ise A.A.nın saat
belirtilmeyen defter kaydına göre doktor D.R. tarafından kontrol edilerek üst
solunum yolları enfeksiyonu tanısı ile kendisine ilaç verilmiş olduğu, bu
amaçla 112 Acil Servisin çağırıldığı ve saat 07.55'te Doktor M.A.E. tarafından
yapılan kontrolde şahsın ölü olduğunun tespit edildiğinin görüldüğü yazılıdır.
17. Cumhuriyet savcısı aynı gün saat 10.25 sıralarında ölü
muayenesi işlemi yapmış, otopsi yapılmasını gerekli görmüş, müteveffa ile aynı
koğuşta kalmakta olan diğer hükümlülerin tanık sıfatıyla dinlenilmesi ve
hükümlünün sağlık işlemleri ile ilgili tüm evrakın birer örneğinin Cumhuriyet
Başsavcılığına iletilmesi talimatını vererek Ceza İnfaz Kurumundan ayrılmıştır.
18. Müteveffanın cesedi 22/3/2015 tarihinde otopsi işlemi için
Adli Tıp Kurumu İzmir Adli Tıp Grup Başkanlığına (Grup Başkanlığı)
gönderilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı 22/4/2015 tarihli yazısıyla otopsi
raporunun akıbetini sormuştur. Grup Başkanlığının 27/4/2015 tarihli otopsi
raporunda özetle A.A.nın kanında ve göz içi sıvısında
yapılan incelemede ilaç etken maddelerine rastlandığı ve kesin ölüm nedeninin
şiddetli akut pürülan
(irinli) menenjit olduğu
tespitlerine yer verilmiştir.
19. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından A.A. ile aynı koğuşta
kalan M.A.nın 22/3/2015 tarihinde tanık olarak beyanı
alınmıştır. M.A. beyanında özetle A.A.nın öğlen
rahatsızlığı nedeniyle koğuşa geçip yattığını, saat 17.15'te ambulans
geldiğini, A.A.nın ambulansa götürüldüğünü, 15 dakika
kadar sonra A.A.nın yukarıya geldiğini, ona iğne
yapıldığının söylendiğini, baygın gibi durduğunu, bir süre sonra infaz koruma
memurlarından birinin gelerek A.A.nın ateşi olduğunu,
bir süre üzerini fazla örtmemeleri gerektiğini söylediğini bildirmiştir. Anılan
tanık ayrıca akşam sayımına doğru saat 19.00 sıralarında A.A.nın
titremeye başladığını, görevli memura haber verdiklerini, diğer bir hükümlünün A.A.nın ağzının kapanmaması için dişlerinin arasına mendil
koyduğunu, bir süre sonra titremesinin geçtiğini, görevli memurların üzerine
çarşaf örttükten sonra odadan çıktıklarını, saat 21.00'e kadar A.A.nın yanında beklediklerini, bu saate kadar başka bir
rahatsızlığı olmaması üzerine yemeğe indiklerini, yanında İ.nin
kaldığını, saat 22.30 sıralarında odaya döndüklerinde A.A.nın
sağa sola dönerek uyuduğunu gördüğünü, sabah 07.00'de uyanınca A.A.yı kontrol eden M.nin şahsın
öldüğünü söylemesi üzerine görevli memurlara haber verdiklerini ve ambulansın
geldiğini söylemiştir.
20. M.A. beyanında, kendisinin de rahatsızlıkları olduğunu ve
acil servisle hastaneye gittiğini, dönüşte ceza infaz kurumunun evrak getiren
aracı ile geldiğini, kimsenin kendisinden para istemediğini ancak geceleyin
acil servis ile hastaneye giden hükümlülerin işleri bittiğinde kuruma
dönecekleri zaman toplu taşıma aracı olmadığından taksi tutarak dönmeleri
mümkün olduğu için görevli memurların mağdur olmamaları amacıyla hükümlülerin
yanlarına para alması konusunda onları uyardığını duyduğunu, üç aydır kaldığı
bu kurumunda rahatsızlığı ile ilgili yapılması gereken bütün işlemlerin
yapıldığını, kurumdaki görevlilerin hükümlülerin rahatsızlanması hâlinde
ambulans çağırmak veya kurum doktoruna muayeneye çıkarmak konusunda herhangi
bir ihmallerine rastlamadığını ifade etmiştir.
21. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından A.A. ile aynı koğuşta
kalan E.S.nin de 22/3/2015 tarihinde tanık olarak
beyanı alınmıştır. E.S. beyanında özetle A.A.nın
rahatsızlanması üzerine ambulans çağırıldığını, kendisinin akşam sayımdan sonra
odaya çıktığını, yaklaşık bir saat sonra A.A.nın el
ve ayaklarının titremeye başladığını, koğuştakilerin şahsa masaj yaptıklarını,
görevlilere de haber verdiklerini, bir süre sonra A.A.nın
kendine geldiğini, görevli memurların ateşi olması nedeniyle üzerini fazla
örtmemelerini söylediğini, yatmak için odaya döndüğünde A.A.nın
normal bir şekilde yattığını gördüğünü, sabah sayıma kalktıklarında A.A.nın hareketsiz olduğunu fark etmeleri üzerine
görevlilere haber verdiklerini, ambulansın geldiğini ve kontrol eden doktorun
şahsın öldüğünü söylediğini, A.A.nın titreme
nöbetinden sonra herhangi bir rahatsızlık belirtisi göstermediğini, hatta saat
00.00 sıralarında koğuşa gelen görevli memurun da A.A.nın
durumuna bakıp normal olduğunu gördüğünü, A.A.nın
acil yardıma ihtiyacı olduğunu fark etmeleri durumunda bunu görevlilere
bildireceklerini ifade etmiştir.
22. E.S. beyanında, doktora gitmek isteyen ya da acil müdahale
gerektiren hükümlüler için görevlilerin ihmalî bir
davranışına tanık olmadığını, acil servisle gidenlere parası olup olmadığının
sorulmasının nedeninin ise geceleyin ambulans ile hastaneye giden hükümlülerin
infaz kurumuna o saatlerde gelen toplu taşıma aracı olmaması ve taksi tutarak
gelmelerinin gerekmesi olduğunu ifade etmiştir.
23. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından A.A. ile aynı koğuşta
kalan G.T., İ.D., D.K. ile İ.Ö.nün 22/3/2015 tarihli
tanık beyanları da benzer hususları içermektedir.
24. A.A. ile aynı koğuşta kalan İ.D.nin
Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği 22/3/2015 tarihli tanık beyanının ilgili
kısımları şöyledir:
"...dün saat 17:00 sayımdan sonra
eşofmanı giymek üzere koğuşa çıktım, [A.nın] rahatsız olduğu
ve ambulans çağrıldığı söylendi, ambulans gelince [Mu.] ile birlikte [A.nın] koluna girerek ambulansa götürdük, doktor ambulansın
içerisinde [A.yı] muayene etti, ateş ölçen cihazın bozuk olduğu
söylendi, bu nedenle [A.nın] ateşini ölçemediler, bu sırada [A.yı] daha önce kapalı
cezaevinde birlikte kaldığı için tanıyan [Me.] isimli hükümlü arkadaşımız doktora [A.nın] Menenjit geçirmiş
olduğunu bu nedenle iğne vurulursa iyi gelmeyeceğini söyledi, bizlerde [A.nın] hastanede tedavi
edilmesinin daha iyi olacağını söyledik, ancak doktor bizi dikkate almadı ve
orada görevli hemşireye iğne vurmasını söyledi ve hemşire de [A.nın] iğne vurdu yukarıya
çıkarmamızı söylediler, [G.] ile
birlikte [A.yı] yukarıya çıkardık, yukarıya çıkardığımız sırada [A.] lavobaya götürmemizi
söyledi ve burada lavobaya kustu, yüzünü
temizledikten sonra yatağına götürdük, [A.] 'kafam kafam' diyordu, onu
yatırmamızdan yarım saat ya da bir saat kadar sonra [A.nın] titreyerek nöbet
geçirdiğini gördük, ben ve koğuşta olan diğer arkadaşlarım [A.nın] koluna ve
bacağına masaj yaparak kendine gelmesini sağlamaya çalıştık, bu sırada yukarıda
da adını verdiğim [Me.] isimli
arkadaş yanımıza gelerek 'dişlerinin arasına birşey
koyun ağzı kapanmasın' dedi, bunun üzerine nefes alabilmesi için dişinin
arasına peçete koyduk ve görevli memurlara haber verdik, memurlar geldiğinde [A.] normale dönmüştü, konuşamıyordu ancak normal
yatıyordu, nasıl olduğunu sorduğumuzda, iniltiyle cevap veriyordu, ben sayım
sonrasında 19:30'da aşağıya indim ve 21:00 sıralarında odaya geri döndüm, odaya
döndüğüm [A.] normal bir şekilde
nefes alıp veriyordu, sonrada ben saat 22:00 sıralarında uyudum, sabah 06:00
uyandım ve görevli olduğum yemekhaneye geçtim, [A.yı] kontrol etmediğim için ben inerken yaşayıp
yaşamadığını bilemiyorum, yemekhanede bulunduğum sırada aynı koğuştaki
arkadaşlarımdan biri gelerek [A.nın] ölmüş olduğunu söyledi dedi.
Ben iki aydır açık ceza infaz kurumundayım,
idarecilerin ve görevli memurların kimseye kötü davrandığına tanık olmadım,
hasta olupta doktora gidemeyen ya da hastaneye
götürülmeyen bir hükümlü olduğunu da şimdiye kadar duymadım..."
25. Tanık M.A.nın Cumhuriyet
Başsavcılığında verdiği22/3/2015 tarihli beyanının ilgili kısmı şöyledir:
" ...dün [A.nın] rahatsız olduğunu
farkedince görevlilere haber vermiştik, saat 17:30
sıralarında ambulans gelince [İ.]
isimli arkadaşım ile [A.nın] koluna girerek ambulansa götürdük, [A.] ambulansa geçtiğinde ben biraz geride merdivenlerde
bekliyordum, doktor [A.nın] kolunun altına ateşini ölçmek için cihaz koydu,
ancak yanındaki bayanlarla cihaz çalışmıyor diye konuştuklarını duydum, bu
sırada yanımızda görevli memurlarda vardı, doktor [A.nın] ateşinin olduğunu
ancak çok yüksek olmadığı için iğne vurulmasını gerektiğini söyledi ve
ambulansın kapısı yarım açıkken iğne vurmak amacıyla kapıyı kapattılar, doktor
iğne vurduktan sonra yanımıza gelen [Me.] isimli bir hükümlü arkadaşımız [A.ya] iğnenin iyi gelmeyeceğini söyledi, ancak bunu
gördüğüm kadarıyla bunu doktorlara söylemedi, zaten burada memurlar bulunmakta
iken bizlerin doktorlar ile muhatap olunmasına imkan yoktur, doktor iğneyi
vurdurduktan sonra koğuşa götürebileceğimi söyleyince [Mu.] ve [İ.] [A.nın] koluna girdi, bende onlarla birlikte koğuşa çıktım,
ben [A.nın] rahatsızlığı nedeniyle yanında kaldım, yaklaşık 1 saat kadar sonra[A.] titremeye başladı, ben ve diğer arkadaşlarım elini
ve ayaklarını ovduk, dili boğazına kaçmasın diye yüzünü yan çevirdik, bir süre
sonra [A.] kendine geldi, benim
gördüğüm kadarıyla ambulanstaki doktor [A.nın]
[P.] ilacı kullanması gerektiğini söyledi ve
bir günde 4 tane atabileceğini ekledi, daha sonra sağlık işlerinde görevli
memura yardımcı olan hükümlü arkadaşımıza bir hap verildi ancak bunu sağlık
memurumu, doktor mu verdi bilemiyorum, ayrıca bu ilacı [A.nın] alıp almadığını
da bilemiyorum, dedi.
Yukarıda anlattığım titreme krizi sonrasında [A.] kendine geldi ve yatağında uyumaya devam etti, akşam
19:00 sayımından sonra televizyon izlemeye aşağıya indim, 24:00 sıralarında
odaya döndüm, [A.ya] 'iyimisin?' diye sordum,
cevap vermedi ancak nefes alıyordu, ben de fazla rahatsız etmeden ranzama gidip
uyudum, saat 01:30 lavobaya gidip döndüğümde [A.nın] battaniyesinin
yere düştüğünü gördüm, kaldırıp yarısı üzerine örtecek şekilde battaniyeyi
üzerine bıraktım, saat 07:30 sıralarında [Met.] isimli arkadaşım beni uyandırdı ve '[A.] sanki ölü gibi duruyor' dedi, bende ranzadan inip
baktığımda, [A.nın] nabzının atmadığını ve vücudunun soğuk olup
katılaştığını ve yüz üstü yattığın gördüm, gidip durumu görevli memur
arkadaşlara haber verdim, memur arkadaşlar ile tekrar [A.nın] yüzüne bakmak
amacıyla hafif yan çevirdik, yüzünün morarmış olduğunu gördük, daha sonra
ambulans ile gelen doktor bize [A.nın] öldüğünü söyledi.
Ben 105 gündür bu kurumdayım, ne benim nede
başka bir arkadaşımın sağlık sorunları ile ilgili görevlilerin herhangi bir
ihmaline rastlamadım, bende hastaneye gitmiştim, [Met.] isimli arkadaşımız da ambulans ile hastaneye
gitmişti, her ikimizi de cezaevinin evrak getiren aracı ile kuruma geri
getirdiler, kimse benden para veya başka birşey
istemedi, hükümlü arkadaşlarımızın da bu konuda bir problemi olduğunu sanmıyorum..."
26. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şüpheli olarak 4/8/2015
tarihinde ifadesi alınan İnfaz Koruma Memuru İ.B.nin
ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Ben olay tarihinde Manisa Açık Ceza
İnfaz Kurumunda vardiya amiri olarak görev yapıyordum, vardiya amirliği
nöbetini devraldığım 19:00 'da nöbeti devreden arkadaşım hükümlülerden birinin
hasta olduğunu söyledi ve ambulansın gelip ambulanstaki doktorun tedavisini
yaptığını da beyan etmişti, arkadaşımın söylediğine göre hükümlüyü hastaneye
götürmeye gerek duymamışlar, akşam sayımını dışarıda alıyorduk, ancak bu
hükümlü hasta olduğu için sayıma indirmedik, görevli arkadaşlardan biri
kontrolünü yaptı.
Saat 22:30 sıralarında İKM [R.D.] ile [E.A.] benim talimatlarım doğrultusunda bütün koğuşları tek tek dolaştılar,
bu sırada hasta hükümlünün durumunu da kontrol etmişler, bana olumsuz herhangi
bir durum bildirmediler.
24:00 da yapılan gece sayımında görevli
memurlar hükümlüyü yine kontrol etmişler, bu sayımda da bana olumsuz bir durum
bildirilmedi.
Gece nöbetlerinde genelde iki ya da üç saatte
bir koğuş kısmına görevliler tarafından çıkılıp hükümlüler kontrol
edilmektedir. Olay tarihinde de çok net olarak saatlerini hatırlamıyor olmakla
birlikte bu rutin uygulama doğrultusunda hareket etmiştik. Sabah saatlerine
kadar herhangi bir hükümlü tarafından bana ya da görevli arkadaşlarıma olumsuz
bir durum bildirilmedi.
Saat 07:30 sıralarında [E.A.], [E.
K.] ile birlikte bir hükümlünün hasta olan
arkadaşlarının yatakta hareketsiz yattığını söylemesi nedeni ile koğuşa
gitmişler, hemen arkasından bana bilgi verdiler ve ben koğuşa çıktım, ... o
sırada ölü olduğunu anladım, ancak yinede kesin
olarak anlaşılması için 112 Acil Servise haber verdirdim, daha sonra olay
mahalline gelen doktor hükümlünün ölmüş olduğunu tespit etti.
Ben yasal görevim kapsamında nöbetim boyunca
yapmam gereken bütün işlerimi eksiksiz olarak yerine getirdim, hükümlünün hasta
olduğunu biliyordum, ancak ambulansla doktorun gelerek hastaneye götürmeye
gerek duymayıp ilaç verdikten sonra koğuşuna geri gönderdiğini bildiğim için bu
saatten sonra yeniden rahatsızlandığı yolunda herhangi bir şikayette
gelmediğinden yapacak bir işlemde yoktu. Eğer hükümlü ya da arkadaşları hükümlünün
sağlık durumunun kötüye gittiğini söylemiş olsalardı müdahale edilmesi için 112
Acil Servise haber verirdim, zaten ben nöbete başladığım sırada hükümlünün
rahatsız olduğunu öğrendiğim için arkadaşlarına özellikle hükümlünün durumunu
takip etmelerini, olumsuz bir durum olursa gecikmeden haber vermelerini
söylemiştim, bu nedenle hükümlünün ölümü olayında benim ya da diğer görevli
arkadaşlarımın herhangi bir kusuru bulunmamaktadır..."
27. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şüpheli olarak 4/8/2015
tarihinde ifadesi alınan İnfaz Koruma Memuru E.A.nın
ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Ben olay tarihinde Manisa Açık Ceza
İnfaz Kurumunda kurum ana giriş nöbetçisiydim,
nöbeti devraldığım 19:00 'da nöbeti devreden arkadaşım hükümlülerden birinin
hasta olduğunu söyledi ve ambulansın gelip ambulanstaki doktorun tedavisini
yaptığını da beyan etmişti, arkadaşımın söylediğine göre hükümlüyü hastaneye
götürmeye gerek duymamışlar, akşam sayımını dışarıda alıyorduk, ancak bu
hükümlü hasta olduğu için sayıma indirmedik, görevli arkadaşlardan biri
kontrolünü yaptı.
Saat 22:30 sıralarında İKM [R.D.] ile birlikte bütün koğuşları tek tek dolaştık, bu
sırada hasta hükümlünün durumunu da kontrol ettik, aynı koğuşta kalan
hükümlünün arkadaşları uyuduğunu söylediler.
24:00 da yapılan gece sayımında görevli diğer
memur arkadaşım hükümlüyü kontrol ettiğini söyledi,nöbetim
sırasında ne hükümlüden ne de aynı koğuşta kalan arkadaşlarından hükümlünün
sağlık problemi olduğunu söylemediler.
Saat 01:00 sıralarına kadar diğer görevli
arkadaşlarım ile birlikte koğuşlar bölgesinde dolaştık, bu esnada herhangi bir
olumsuz bir şey görmedik, bu saatten sonra binanın girişinde mahkum kabul
bölümüne geçip nöbetimizi tutmaya devam ettik.
Saat 07:30 sıralarında ismini hatırlamadığım bir
hükümlü hasta olan arkadaşlarının yatakta hareketsiz yattığını söyledi, bunun
üzerine İKM [E.K.]
ile birlikte hasta hükümlünün kaldığı koğuşa çıktık, hareketsiz yattığını
gördük, ... ben vardiya amirine haber verdim, vardiya amiri yukarı çıkınca
kurum nöbetçi müdürüne haber verdim ve 112 Acil Servisi aradım, daha sonra
hükümlünün ölmüş olduğunu öğrendik, ben yasal görevim kapsamında nöbetim
boyunca yapmam gereken bütün işlerimi eksiksiz olarak yerine getirdim,
hükümlünün hasta olduğunu biliyordum, ancak ambulansla doktorun gelerek
hastaneye götürmeye gerek duymayıp ilaç verdikten sonra koğuşuna geri
gönderdiğini bildiğim için bu saatten sonra yeniden rahatsızlandığı yolunda
herhangi bir şikayette gelmediğinden yapacak bir işlemde yoktu. Eğer hükümlü ya
da arkadaşları hükümlünün sağlık durumunun kötüye gittiğini söylemiş olsalardı
müdahale edilmesi için 112 Acil Servise haber verirdim, bu nedenle hükümlünün
ölümü olayında benim ya da diğer görevli arkadaşlarımın herhangi bir kusuru
bulunmamaktadır..."
28. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şüpheli olarak 4/8/2015
tarihinde ifadesi alınan İnfaz Koruma Memuru R.D.nin
ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Ben olay tarihinde Manisa Açık Ceza
İnfaz Kurumunda mutfak nöbetçisi olarak görev yapıyordum, nöbeti devraldığım
19:00 'da nöbeti devreden arkadaşım hükümlülerden birinin hasta olduğunu
söyledi ve ambulansın gelip ambulanstaki doktorun tedavisini yaptığını da beyan
etmişti, arkadaşımın söylediğine göre hükümlüyü hastaneye götürmeye gerek
duymamışlar, akşam sayımını dışarıda alıyorduk, ancak bu hükümlü hasta olduğu
için sayıma indirmedik, görevli arkadaşlardan biri kontrolünü yaptı.
Saat 22:30 ve 24:00 de yapılan gece sayımında
arkadaşlarımla birlikte koğuşları dolaştık, sayım aldık, bu sırada ne hasta
hükümlü ne de hastahükümlünün arkadaşları olumsuz bir
durum bildirmediler.
Sabah 07:30'a kadar herhangi bir olumsuzluk
olmadı, ancak bu saatte hasta olan hükümlünün öldüğünü duydum, bunun üzerine
ben de yukarı çıktım, diğer görevli arkadaşlarım da koğuştaydı, bir süre sonra
112 Acil Servis kuruma geldi ve kontrol eden doktor hükümlünün ölmüş olduğunu
söyledi.
Ben yasal görevim kapsamında nöbetim boyunca
yapmam gereken bütün işlerimi eksiksiz olarak yerine getirdim, hükümlünün ölümü
olayında benim ya da diğer görevli arkadaşlarımın herhangi bir kusuru
bulunmamaktadır..."
29. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 22/3/2015 tarihinde İnfaz
Koruma Memuru S.K.nın tanık olarak beyanı alınmıştır.
S.K. daha sonra 4/8/2015 tarihinde şüpheli olarak verdiği ifadesinde de olayda
kusurunun olmadığını, nöbeti boyunca kendisine A.A.nın
sağlık durumunun bozulduğuna dair bir bilgi verilmediğini bildirmiştir. Anılan
tanığın beyanının ilgili kısmı ise şöyledir:
"Ben İnfaz Koruma memuru olarak görev
yapmaktayım, 21/03/2015-22/03/2015 tarihleri arasında 19:00-08:00 saatleri
arasına gece vardiyasında nöbetçi idim, saat 21:30'da koğuşları dolaşırken ölen
[A.nın] da bulunduğu A-6 nolu koğuşa gittiğimde
koğuşta [A.] ve bir başka
hükümlünün yatmakta olduklarını gördüm, bu kişilerin durumu kontrol edip, nefes
alıp verdiklerini görünce rahatsız etmeden koğuştan ayrıldım, benden sonra gece
vardiyasında nöbetçi arkadaşlarımda aynı şekilde koğuşları kontrol etmişler,
gece yarısına doğru yine koğuşları kontrol ederken ölenin yattığı ranzanın üst
katındaki ranzada yatmakta olan [Mu.] isminde hükümlü bana şuan hatırlamadığım birşey
sormuştu, bu sırada koğuşun içinde olduğum için [A.nın] yüzünü duvar tarafına doğru döndüğünü ve bu amaçla
hareket ettiğini gördüm, daha sonra sabah saatlerine kadar herhangi bir olumsuz
durum bildirilmedi..."
30. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şüpheli olarak 5/8/2015
tarihinde ifadesi alınan İnfaz Koruma Memuru H.K.nın
ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
" Ben olay tarihinde Manisa Açık Ceza
İnfaz Kurumunda vardiya amiri olarak görev yapıyordum, saat 17:00 sıralarında
sayım için hükümlüler dışarıya çıktı, [A.A.] isimli hükümlü rahatsız olduğunu beyan etti,
midesinin bulandığını, istifra edeceğini söyledi, bunun üzerine ben
arkadaşlarına hükümlüyü koğuşuna çıkarmalarını söyledim, sonra sayımı aldım,
yaklaşık 10-15 dakika kadar geçmişti, yukarıya çıkarak koğuşta bulunan
hükümlüyü kontrol ettim, hükümlünün rahatsız olduğunu ve doktor kontrolüne
ihtiyacı olduğunu görünce kurumumuzda doktor bulunmaması nedeni ile 112 Acil
Servise haber verdim.
Acil servisi arayıp ambulans geldiğinde bende
kurumdaydım, hasta hükümlüyü aşağıya indirdikten sonra ambulansın içine
aldılar, ambulansta doktor bulunmaktaydı, ben ambulansın içinde ne gibi işlem
yaptıklarını bilemiyorum, ancak ambulansla gelen doktor benimle birlikte
kurumun revir kısmına geçti, hükümlünün soğuk almış olduğunu söyleyerek burada
bulunan ilaçlardan uygun olan ilacı secip bu haptan 3
taneyi aldı ve bize vererek olayın cumartesi günü meydana gelmiş olması nedeni
ile cumartesi akşam ve pazar günü sabah ve akşam kullanmasını, daha sonra
doktor kontrolüne götürmemizi söyledi, hükümlüyü bu muayeneden sonra odasına
çıkardık, doktorun verdiği haptan bir tane içti, ben daha sonra 19:00 da
başlayacak nöbetçi arkadaşlara vardiyayı devrettim ve hasta hükümlünün durumunu
da anlattım, ertesi gün bu hükümlünün olmuş olduğunu duydum.
Benim vardiya amiri olarak görevim bu şekilde
hasta olan hükümlünün durumunu sağlık kuruluşuna bildirmekten ibarettir, gelen
sağlık ekibinin talimatları doğrultusunda işlem yaptım, hasta hükümlüyü
doktorun talimatına karşı çıkarak hastaneye göndermek gibi bir görevim yoktur,
kaldı ki hükümlünün durumunun hastaneye yatacak kadar ağır olup olmadığını bilecek
durumda da değilim, bu nedenle görevimi yasal mevzuatın gerektirdiği şekilde
yaptığımı düşünüyorum ..."
31. Cumhuriyet Başsavcılığı 25/3/2015 tarihli müzekkereyle Ceza
İnfaz Kurumundan A.A.nın dosyasında bulunan tüm tıbbi
evrakın bir örneğinin iletilmesini istemiştir.
32. Ceza İnfaz Kurumu talep edilen evrakı aynı gün iletmiştir.
İletilen sağlık dosyasında A.A.nın hastalıklarına ve
buna bağlı olarak yürütülen özel af talebi sürecine dair evrakın (bkz. §§
10-14) bulunduğu görülmüştür.
33. Başvurucuların vekili 14/4/2015 havale tarihli dilekçeyle
Cumhuriyet Başsavcılığından soruşturma dosyasının bir örneğini talep etmiştir.
34. Cumhuriyet Başsavcılığı 30/4/2015 tarihinde Şehzadeler
Kaymakamlığından (Kaymakamlık) A.A.nın ölümü ile
ilgili olarak, olaya müdahale eden doktor ve sağlık ekibinin ihmali
bulunabileceği değerlendirildiğinden söz konusu kamu görevlileri hakkında
2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca soruşturma izni verilmesi talebinde
bulunmuştur.
35. Kaymakamlık tarafından 12/5/2015 tarihinde bu konuda Manisa
Valiliğinin (Valilik) yetkili olduğu bildirilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı
14/5/2015 tarihinde söz konusu soruşturma izni talebini Valiliğe iletmiştir.
36. Valilik tarafından yapılan ön incelemede A.A.ya
müdahaleyi yapan Doktor D.R.nin 9/6/2015 tarihinde
ifadesi alınmıştır. İfadenin ilgili kısmı şöyledir:
"...Hasta genel durumu iyi bilinci açık, koopere bir hastaydı. Şikayetlerini sorduğumda 'üşümem,
titremem var, her yerim dökülüyor, eklemlerim ağrıyor, boğazım acıyor ve
halsizim' dedi. Bunun üzerine yaptığım fizik muayene sonucunda boğazda hafif
bir hiperemi vardı. Solunum sistemi muayenesi doğaldı
her iki hemitoraks solunuma eşit katılıyordu ... kalp
ritmik normaldı. ... Nörolojik muayenesi doğaldı.
...herhangi bir döküntü yoktu. Ateş, tansiyon ve nabız bulguları normaldi.
'Hastaneye gitmek istiyor musun' diye sorduğumda 'yok' diye cevap verdi. ...1
ampul [D.] yapalım dedim.
...Ağrısı olursa kullanması için ağrı kesici/ateş düşürücü ilaç bakmak üzere
...Arkadaşımı revire gönderdim. Döndüğünde 2 kutu antibiyotik... Getirdi.
Tedaviye tek doz antibiyotiğin yeterli olmayacağını düşünerek antibiyotik
enjeksiyonunu yaptırmak istemedim. Hafta sonu olması nedeniyle şikayetleri
devam ederse acile gitmesini, Pazartesi günü ise Dahiliye doktoruna gitmesini
önerdim. ...sonra tekrar gardiyanlarla birlikte koğuşuna çıktı..."
37. Ön incelemede acil tıp teknisyenleri S.Ö.nün
8/6/2015 tarihinde, A.B.A.nın 9/6/2015 tarihinde
ifadeleri alınmıştır. S.Ö. ile A.B.A.nın ifadeleri
benzer yönde olup A.B.A.nın ifadesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...Hasta gardiyanlar refakatinde
ambulansa geldi. Doktor Hanım hastaya şikayetlerini sordu. Hasta üşümesl olduğunu ve her yerinde ağrı olduğunu söyledi. Daha
sonra fiziki muayenesini yaptı. Benden ateş ve tansiyonuna bakmamı söyledi.
Ateşi ve tansiyonu nonnal değerler arasındaydı.
Hastanın genel durumu iyiydi. Gördüğüm kadarıyla üşümesi vardı. Doktor Hanım
'hastaneye götürelim' dediğinde hasta 'yok. gitmek istemiyorum' dedi. Doktor
Hanım 'Sana iğne yapalım mı ? ' diye sorduğunda 'tamam' dedi ve sedyeye yattı.
Doktor Hanım bana 1. ampul [D.]
yapmamı söyledi. Ambulansın kapısı kapatıldı, ben bu arada ilacı hazırladım.
Hastaya 'bizim istasyonumuz hastanenin yanında istersen seni de götürebiliriz'
dedim ancak 'yok' diye cevap verdi..."
38. Ön inceleme sırasında bilirkişi olarak tayin edilen klinik
mikrobiyoloji ve enfeksiyon hastalıkları uzmanının 15/6/2015 tarihli raporunun
ilgili kısmı şöyledir:
" ...menenjitin en sık bulgusu ateş; baş
ağrısıdır. Baş ağrısının sebebi kafa içerisindeki basıncın artması ve beyinde
ağrı oluşturan bölgelerdeki iltihaptır. Kafa içi basıncının artması durumunda
bulantı, kusma, bulanık görme gibi yakınmalar, ense sertliği ve diğer meninks irritasyon bulguları
ortaya çıkar. Geç dönemde bilinç durumunda değişiklik1er gibi nörolojik
kayıplar ve epileptik nöbetler görülür. Menenjitin ilk evresi birkaç gün süren
üst solunum yolu enfeksiyonu veya barsak enfeksiyonu gibi belirtilerle de
başlayabilir. Devamında ise hastanın tablosu ağırlaşır. İlk dönem bulguları ile
menenjit tanısı koymak pek mümkün değildir. Hastalarda kafa içi basınçı artmasına bağIı şiddetli
baş ağrısı ve başka bir şekilde açıklanamayan bulantı, kusma gibi şikayetlerin
eklenmesi ile klinik şekillenir. Menenjit tanısının konmasında en önemli aşama
hastanın şikayetlerinin ve nörolojik bulgularının değerlendirilmesidir. Ateş ve
boğaz enfeksiyonu veya akciğer enfeksiyonunu takiben günler hatta saatler
içinde menenjit tablosu gelişebilir.
Bulguların değerlendirilmesi sonrasında beyin
görüntülemesi, tercihen ilaçlı beyin MR'ı çekilerek
kesin tanı için de beyin omurilik sıvısınm (bel suyu)
incelemesi gereklidir. ... Tedavi hem hastalığın yaken
takibi hem de kullanılan ilaçların yan etkilerinin kısa zamanda tanınması
açısından her zaman hastane ortamında yapılmalıdır. Ağızdan alınan ilaçlar ile
menenjit tedavisi yapılamaz. Özellikle Merkezi sinir sistemi (MSS) infeksiyonları acil hekimlikte çok önemli bir grubu
oluşturur. Çok hızlı tanı ve tedavi yaklaşımı gerektirir, çoğu zaman tedavi ile
tam düzelme sağlanabilirken, tedavinin gecikmesi veya tedavi edilmeme durumunda
yüksek mortalite veya kalıcı nörolojik hasar söz
konusudur.
İnceleme yapılan olguda ifadelerden; hastanın
hekim tarafından görüldüğü dönemin Menenjitin ilk evresi olan üst solunum yolu
enfeksiyonu dönemine uyan bulguların hakim olduğu anlaşılmaktadır."
39. Valilik tarafından 3/7/2015 tarihli kararla sağlık
görevlileri hakkında soruşturma izni verilmesine yer olmadığına karar
verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
" ...Çağrı Kayıt Formları, Ambulans Vaka
Kayıt Formları ve olaya müdahale eden Şehzadeler 1 No'lu
ekibin ifadeleri bir arada değerlendirildiğinde; ekibin vakaya
yönlendirildikten sonra öngörülen sürenin altında bir sürede vakaya ulaştığı,
sonrasında yardımcı sağlık personeli çalışanlarının ekip sorumlusu olan Doktor [D.R.nin] talimatlarını
eksiksiz yerine getirdiklerinin anlaşıldığı, (Ateş, nabız, tansiyon ölçümleri
ve kas içi ilaç uygulanması gibi) ekip doktorunun yapmış olduğu sistemik
muayenede sadece boğazda hiperemi (enfeksiyona bağlı
renk değişimi) bulgularını saptaması ve başta sinir sistemi muayenesi olmak
üzere tüm sistem muayenelerini yapmış olduğu hastanın sabah enfeksiyon
hastalıklarına bağlı bir nedenden yatağında ölü bulunması üzerine Klinik
Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları konusunda Uzman bir doktorun Bilirkişi
olarak görüşünün alınmasının uygun olacağı kanaatine varıldığı...
...bilirkişi raporunda ...mevcut bulgularla
hastanın hekim tarafından görüldüğü dönemin menenjitin ilk evresi olan üst
solunum yolu enfeksiyonuna uyan bulgulara hakim olduğu kanaatine varıldığı,
Hastaya müdahale eden ekip sorumlusu Doktor [D.R.nin] görevinde
herhangi bir ihmal yada kusurunun olmadığı, Sürücü ATT olarak görev yapan [S.Ö.nün] olay yerine
ulaşım esnasında ve ekip sorumlusu dektorun verdiği
görevleri yerine getirmede herhangi bir kusurunun olmadığı, ATT [A.B.A.nın] ekip
sorumlusu doktor tarafından verilen tansiyon ölçme, ateş ve nabız kontrolü
sonrasında da kas içi ilaç enjeksiyonlarını eksiksiz yaptığı ve konuyla ilgili
bir ihmali olmadığı anlaşıldığından..."
40. Cumhuriyet Başsavcılığı 9/7/2015 tarihinde söz konusu karara
karşı itiraz etmiştir. İtiraz gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...İncelenen dosya kapsamında; ön
incelemeci olarak atanan görevli tarafından alınan bilirkişi raporunun
incelenmesinde; raporun görevli doktorun mevcut olayda kusuru olup olmadığına
dair herhangi bir açıklık içermediği gibi raporun üçüncü paragrafında
belirtildiği üzere bulguların değerlendirilmesi sonrasında beyin görüntüemesi için tercihen ilaçlı beyin MR çekilerek kesin
tanı için de beyin omuzilik sıvısının incelenmesinin
gerekli olduğu ve tedavi ve hastalığın yakın takibi, kullanılan ilaçların yan
etkilerinin kısa zamanda tanınması açısından tedavinin hastane ortamında
yapılması gerektiği açıklanmış kusur ile ilgili açıklık içermese de raporda değinilen
bu husus gözönüne alındığında acil serviste görev
yapmakta olan doktorun bu olasılığı gözönüne alarak
hastane ortamında takibi gereken [A.A.yı] ambulans ile hastaneye sevk etmesi gerekirken bu
şekilde davranmayıp kurumda bırakmasının ihmali bir hareket olarak
değerlendirilmesi gerektiği belirlenmiştir.
Kaldı ki yapılacak yargılama ile etraflıca
araştırılarak aydınlatılması gereken bu hususta ön inceleme aşamasında alınan
raporun kusur ile ilgili tespit içerse dahi yeterli olmayacağı da düşünülmektedir.
Ayrıca yapılan ön inceleme de 112 Acil
Servisin bu tür durumlarda mevzuat gereğince yapması gereken işlemlerin neler
olduğu, bu işlemlerin gerektiği şekilde yapılıp yapılmadığı da
tartışılmamıştır.
Dosya kapsamına göre alınan tanık ifadeleri,
otopsi raporu ve toplanan diğer deliIIer bir bütün
halinde değerlendirildiğinde haklarında soruşturma izni verilmesi istenen
görevliler ile ilgili verilen bu kararın usul ve yasaya aykırı olduğu
düşünülmektedir..."
41. Manisa Bölge İdare Mahkemesinin (Bölge İdare Mahkemesi)
14/7/2015 tarihli kararıyla, soruşturma izni verilmesi gerektiği yönündeki bir karşıoyla soruşturma izni verilmemesi yönündeki Valilik
kararı onanmıştır.
42. Cumhuriyet Başsavcılığı 10/8/2015 tarihinde sağlık görevlileri
hakkında soruşturma izni verilmesine yer olmadığına karar verildiğinden işlem
yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. İnfaz koruma memurları hakkında ise
Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak kalmakta olan M.A., D.K., İ.Ö., İ.S., İ.D.,
E.S., M.A., G.T.nin tanık sıfatı ile alınan benzer
beyanlarında kurumda görev yapan infaz koruma memurlarına kusur atfedilecek bir
husus bulunmadığı için yasal görevlerini ihmal ettikleri yolunda haklarında
kamu davası açılmasına yeterli delil bulunmadığından kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilmiştir.
43. Başvurucuların vekili 14/9/2015 tarihinde anılan karara
itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde;
i. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısının ölüm olayının
soruşturulması sırasında kusurunun ve sorumluluğunun tartışılabileceği olasılık
dâhilindeki yetkililerden biri olan ceza infaz kurumlarından sorumlu Cumhuriyet
savcısı olduğu,
ii. Ceza İnfaz Kurumu müdür ve müdür yardımcıları hakkında
soruşturma başlatılmadan yalnızca sağlık görevlileri ve infaz koruma memurları
hakkında soruşturma yürütülmesinin hatalı olduğu, zira tanık beyanlarında hasta
mahpusların geceleyin dönüş için taksi paralarının olmaması nedeniyle acil
durumlarda dahi hastaneye gidemediklerinin beyan edildiği, dolayısıyla söz
konusu yetkililerin bu sorunu çözmekte ihmalleri bulunduğu ve yakınlarının
ölümünde bu görevlilerin de kusurlu olduğu,
iii. Hakkında soruşturma yürütülen infaz koruma memurlarının
olay günü saat 19.00'dan sonra nöbeti devralanlar olduğu, sağlık ekiplerinin
Ceza İnfaz Kurumuna geldiği saat 17.30'da görevde olan infaz koruma memurları
hakkında soruşturma başlatılmadığı, oysa bu sırada görevde olan infaz koruma
memurlarının ölenin kişisel sağlık dosyasını ve menenjit hastası olduğu
bilgisini sağlık ekiplerine ulaştırmayarak olayda kusurları bulunduğu,
iv. Yakınlarının saat 19.30 civarında tekrar rahatsızlanmasına
ve durumun nöbetçi infaz koruma memurlarına bildirilmesine rağmen infaz koruma
memurlarınca durumun ciddiye alınmadığı ve hastaneye götürülmediği ya da ambulans
çağırılmadığı,
v. 112 Acil İl Ambulans Çağrı Kayıt Formuna göre ambulansın Ceza
İnfaz Kurumuna varış saatiyle ayrılış saati arasında on altı dakika olduğu,
koğuştan ambulansa getiriliş süresi dikkate alındığında yeterli muayene süresi
tanınmayan hastaya şikâyetlerini sağlık ekibine tam olarak anlatma imkânının
verilmediği,
vi. Yaşam hakkı devlet güvencesi altında olan mahpuslar
parasızlık nedeniyle geceleri hastaneye gidemedikleri için sağlık hizmetinden
yararlanma hakları önündeki engellerin idarece kaldırılmadığı
ileri sürülmüştür.
44. İtiraz, Manisa 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin (Hâkimlik) 8/10/2015
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
45. Başvurucular, bölge idare mahkemesinin kararının kendilerine
tebliğ edilmediğini, Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına
dair kararının kendilerine tebliğ edildiği tarih olan 8/9/2015 tarihi
itibarıyla söz konusu karardan haberdar olduklarını bildirmiştir.
46. Hâkimliğin kararı 27/10/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ
edilmiştir.
47. Başvurucular 2015/16235 numaralı dosya için 2/10/2015
tarihinde, 2015/18545 numaralı dosya için 27/11/2015 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
48. İlgili hukuk için bkz. Nejla Özer
ve Müslim Özer, B. No: 2013/3782, 21/4/2016, §§ 76-80.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
49. Mahkemenin 4/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
50. Başvurucular;
i. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısının ölüm olayının
soruşturulması sırasında kusurunun ve sorumluluğunun tartışılabileceği olasılık
dâhilindeki yetkililerden biri olan ceza infaz kurumlarından sorumlu Cumhuriyet
savcısı olduğunu,
ii. Ceza İnfaz Kurumu müdür ve müdür yardımcıları hakkında
soruşturma başlatılmadan yalnızca sağlık görevlileri ve infaz koruma memurları
hakkında soruşturma yürütülmesinin hatalı olduğunu,
iii. Somut olayda yakınları açısından böyle bir durumun söz
konusu olduğunu ileri sürmeseler de, hasta mahpusların geceleyin dönüş için
taksi paralarının olmaması nedeniyle hastaneye gidemediklerini, bu sorunun Ceza
İnfaz Kurumu idaresince çözülmediğini,
iv. Yakınlarının kişisel sağlık dosyasını gündüz nöbetinde
görevli olan infaz koruma memurlarının sağlık ekiplerine ulaştırmadıklarını,
v. Gece nöbetinde görevli olan infaz koruma memurlarının ise
yakınlarının tekrar rahatsızlanmasını ciddiye almayarak hastaneye
götürmediklerini ya da ambulans çağırmadıklarını,
vi. Yakınlarına müdahale eden sağlık görevlilerinin Ceza İnfaz
Kurumundaki sağlık dosyasını getirtmeden, diğer mahkûmların uyarılarına rağmen
menenjit hastalığını dikkate almadan yanlış iğne yaptıklarını,
vii. Sağlık görevlilerinin hastayı hastaneye götürmediklerini,
yeterince muayene etmeden iğne yaptıklarını, bu nedenle ihmalleri olan söz
konusu görevliler hakkında soruşturma izni verilmemesinin haksız olduğunu
belirterek yaşam ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
51. Bakanlık görüşünde, öncelikle somut olayın ihmal suretiyle
meydana gelen bir ölüm olayı olması sebebiyle devletin etkili yargısal sistem
kurma yönündeki pozitif yükümlülüğünün açılacak bir tazminat davası yoluyla
sağlanabileceği ifade edilmiştir. Bakanlık yaşam hakkının esası bakımından
yaptığı değerlendirmede ise Ceza İnfaz Kurumu görevlileri ile sağlık
görevlileri tarafından müteveffaya ivedilikle müdahale edilmiş olduğunun, yaşam
hakkının usul boyutu bakımından yaptığı değerlendirmede ise olay hakkında
soruşturma makamlarınca derhâl soruşturma açılıp ifadelerin alındığının, kamera
kaydının incelendiğinin, Cumhuriyet savcısı tarafından bizzat olay yerinin
incelendiğinin, gerekli tıbbi raporların alınarak gerekli soruşturma
izinlerinin istendiğinin gözönünde bulundurulması
gerektiğini belirtmiştir.
52. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarında başvuru
formunda ileri sürdükleri iddialarını yinelemiştir.
B. Değerlendirme
53. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
54. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk
devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1- Şikâyetlerin Nitelendirilmesi ve İncelemenin
Kapsamı Yönünden
55. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
56. Başvurucuların olayda idarenin organizasyon kusuru olduğuna
dair bir iddiaları bulunmamaktadır. Başvurucular, yaşamı koruma yükümlülüğü
bağlamında ve idarenin organizasyonu kapsamında yakınlarının ceza infaz kurumu
koşullarından dolayı hastalığının arttığını, yeterli tedavi alamadığını yahut
ceza infaz kurumunun fiziki ve tıbbi imkanlarının yakınlarının sağlık durumuna
uygun olmadığını ileri sürmemiştir. Bu yöndeki iddialarla bir yargısal yola
başvurulduğu da belirlenememiştir.
57. Başvurucuların iddialarını olay gününe ve Ceza İnfaz
Kurumuna çağırılan Acil Servis görevlileriyle ceza infaz kurumu görevlilerinin
kişisel sorumluluğuna özgüledikleri anlaşılmaktadır. Başvurucuların iddiaları
yaşamın korunması için söz konusu görevliler tarafından gerekli tedbirlerin
alınmayarak yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ve ölümle ilgili
etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkindir. Bu itibarla
başvurucuların diğer haklarla bağlantılı iddialarının, ceza infaz kurumu
görevlilerinin eylemleri bakımından yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin
maddi boyutu ile olaya dair etkili ceza soruşturması yürütme yükümlülüğüne
ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
58. Öte yandan yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka
yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından
yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda
müteveffa, başvurucuların kardeşidir. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti
açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
a. Sağlık Personeline İlişkin İddialar Yönünden
59. Olayda sağlık personelinin ihmali bulunduğu iddiasına
ilişkin olarak başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik kriterleri
açısından da değerlendirilmesi gerekir.
60. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında
bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme,
bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm
bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin
gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı
koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
61. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen
faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet, sağlık hizmetlerini -ister kamu isterse
özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların yaşamlarının
korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde
düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).
62. Pozitif yükümlülüklerin korumaya ilişkin maddi yönünün yanı
sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, doğal olmayan her
ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın
temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve
varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
63. Yaşam hakkına ilişkin bu usul yükümlülüğü olayın niteliğine
bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikteki soruşturmalarla yerine
getirilebilir. Kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm olaylarında
Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve
cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat
davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi ihlali
gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
55).
64. Ancak kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm
olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım
benimsenebilir. Bu kapsamda yaşam hakkının veya vücut bütünlüğünün ihlaline
kasten sebebiyet verilmeyen durumlarda pozitif yükümlülük her olayda mutlaka
ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta
disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
65. Bu yaklaşım, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen
ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir kabul, bu tür
olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından
değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi
hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu
tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016,
§ 78; Nail Artuç,
§ 38).
66. Bununla birlikte kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana
gelen ölüm olaylarında kamu makamlarının muhakeme hatası veya dikkatsizliği
aşan bir kusuru olduğu veya olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz
konusu makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir
faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli
önlemleri almadığı durumlarda ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş olsalar
dahi kişilerin hayatının tehlikeye girmesine neden olanlar hakkında bir ceza
soruşturması yürütülmesi gerekir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).
67. Aynı durum yetkili kişi ve kurumların mesleki ödevlerini
hiçe sayarak sağlık kuruluşlarına başvuran hastanın hayatına veya vücut
bütünlüğüne zarar vermeleri hâlinde sağlık alanında yürütülen faaliyetlerde de
geçerlidir (Kenan Sayın, B. No:
2013/5376, 14/10/2015, § 47; Nafia Sevin
Ergün Sefada ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14844, 1/12/2016, § 68).
68. Görüldüğü üzere yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu
etkili yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülük, olayın niteliğine bağlı olarak farklı nitelikteki hukuki
yolların etkili yürütülmesiyle yerine getirilmiş sayılabilmektedir. Bu durumda
başvuruya konu ölüm olayının niteliğinin belirlenmesi önem arz etmektedir.
69. Başvuru formu ve eklerinde olayın kasti bir tutumdan
kaynaklandığını gösteren herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Olayın
meydana geldiği koşullar da bu bağlamda herhangi bir şüphe uyandırmamaktadır.
Nitekim başvurucular da söz konusu olayın ilgili sağlık personeli tarafından
yakınlarına zarar verme kastıyla gerçekleştirildiği yönünde bir iddia ileri
sürmemişlerdir. Esasen somut başvurunun bu kısmı tanıda ve tedavide yapıldığı
iddia edilen bir hataya ilişkindir. Bu gibi olaylar ise Anayasa Mahkemesince
tıbbi değerlendirme hatası olarak nitelendirilmektedir.
70. Bu durumda Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülüğü, somut olayda mağdura idari yargı mercileri önünde
açabileceği bir tam yargı davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş
sayılabilir.
71. Nitekim Anayasa Mahkemesi, hatalı tıbbi uygulamalar ve ihmal
sonucu ölümlerde, vefat eden kişilerin yakınları tarafından hem ilgili sağlık personelinin
sorumluluğunu saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesi yoluyla
uygun giderim sağlayabilecek tazminat yolunun öncelikle tüketilmesi gerektiğini
önceki birçok kararında ifade etmiştir (Özer
Er [GK], B. No:
2014/11770, 15/3/2018, §§ 42-66; Berat Ağardan, B. No: 2014/11076, 27/10/2016, §§
18-32).
72. Somut olayda başvurucular, yakınlarının ölümü ile
neticelenen olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasından sonra bireysel
başvuruda bulunmuşlardır. Başvurucular, Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki
yollardan olup hem idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği
takdirde zararın ödenmesini sağlayabilecek olan tam yargı davası yolunu
tükettiklerine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine
sunmamışlardır. Bu durumda yaşam hakkının korunamadığına ilişkin şikâyetler
yönünden kanunda öngörülen yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir.
73. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Ceza İnfaz Kurumu Personeline İlişkin
İddialar Yönünden
74. Başvurucuların Ceza İnfaz Kurumu personelinin ihmali
nedeniyle yakınlarının yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının
yaşam hakkının maddi ve usule ilişkin yönlerinden ayrı ayrı incelenmesi
gerekmektedir.
i. Yaşam Hakkının Usul
Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
75. Olayda ihmali bulunduğu ileri sürülen ceza infaz kurumu
personeli hakkında etkili soruşturma yürütülmediği iddiasına ilişkin olarak
başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik kriterleri açısından
değerlendirilmesi gerekir.
76. Devlet, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne
ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının
belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî
bir soruşturma yürütmek durumundadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
77. Yaşam hakkı kapsamında yürütülmesi gereken ceza
soruşturmalarının amacı yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir
şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında varsa sorumluları ve
sorumluluklarını tespit etmek üzere kişilerin adalet önüne çıkarılmalarını
sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür. Anayasa'nın 17. maddesi hükümleri başvuruculara üçüncü
tarafları belirli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği
tüm yargılamaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma
yükümlülüğü verdiği anlamına gelmemektedir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
78. Ceza soruşturmasının etkililiği için soruşturma makamlarının
resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların
belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir.
Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin belirlenmesi
imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık
oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 57).
79. Ayrıca soruşturmada görevli olan kişilerin olayların içinde
olan veya olması muhtemel olan kişilerden bağımsız olması gerekmektedir. Bu
durum sadece hiyerarşik ya da kurumsal bir bağlantının bulunmamasını değil aynı
zamanda pratik bağımsızlığı da gerektirir (Cemil
Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96).
80. Etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında incelenen
bağımsızlık, yasal ve kurumsal olarak yapılacak soyut bir değerlendirmeden
ziyade soruşturmanın bir bütün olarak bağımsız olup olmadığına ilişkin somut
bir değerlendirmeyi gerektirmektedir (Sinan
Işık, B. No: 2013/2482, 13/04/2016, § 72).
81. Ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak hususlardan
biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu
denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru
menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları
sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 58).
82. Öte yandan bu soruşturma makul bir özen ve süratle de
yürütülmelidir (Salih Akkuş, B.
No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30). Bu husus, hukuk devletine bağlılığın
sağlanması ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü
verilmesinin engellenmesi yönünden bir gerekliliktir.
83. Somut başvuruda, Cumhuriyet Başsavcılığınca derhâl ve resen
başlatılan soruşturma bizzat Cumhuriyet savcısınca yürütülmüştür. Soruşturma
kapsamında ölü muayenesi ve otopsi işlemleri yapılmıştır. Otopsi sonucunda
kesin ölüm nedeni tespit edilmiştir. Cumhuriyet savcısı olay yerine bizzat
gitmiş, koğuştaki diğer dokuz mahkûmdan sekizinin tanık olarak beyanını ve
müteveffanın hastalanması sürecinde görevli infaz koruma memurlarının hepsinin
şüpheli olarak ifadelerini almıştır. Yine müteveffanın Ceza İnfaz Kurumundaki
sağlık dosyası ile rahatsızlığına ve gördüğü tedavilere ilişkin tüm bilgi ve
belgeler soruşturma kapsamında temin edilerek incelenmiştir. Beş aydan kısa bir
sürede tamamlanan soruşturmada infaz koruma memurlarının olayda bir kusuru
bulunmadığı kanaatiyle infaz koruma memurları hakkında kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilmiştir.
84. Soruşturma makamlarının olaylara ilişkin tespitleri Anayasa
Mahkemesi açısından bağlayıcı olmamakla birlikte bu tespitten ayrılmayı
gerektirecek bir neden bulunmamaktadır.
85. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazlarını
dile getirme fırsatı bulan ve Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan tespitler
uygun bulunduğu için Hâkimlik tarafından itirazları reddedilen başvurucuların
soruşturmaya katılım konusunda herhangi bir engelle karşılaştıklarına dair bir
iddiaları olmadığı gibi bu yönde bir veriye de rastlanmamıştır.
86. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısının Ceza İnfaz Kurumunun
denetiminden de sorumlu olması tek başına bağımsız ve tarafsız soruşturma
yapılmadığı şeklinde yorumlanamaz. Cumhuriyet savcısının söz konusu iki yetkisi
arasında uygulamada hiyerarşik bir bağ bulunmadığı gibi başvuru konusu olayda
soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısının soruşturmanın seyrine etki edecek ön
yargılı bir tutumunun olduğunu ortaya koyan bir bulgu da saptanmamıştır.
87. Bütün bu veriler kapsamında ve somut olay bir bütün olarak
değerlendirildiğinde başvurucuların yakınının hayatını kaybettiği olaya ilişkin
olarak Cumhuriyet Başsavcılığınca resen ve derhâl soruşturma başlatıldığı,
olayla ilgili delillerin elde edilmesine yönelik ayrıntılı bir araştırma
yapıldığı, başvurucuların soruşturmaya aktif bir şekilde katılabildikleri, dolayısıyla
somut olayın aydınlatılmasına yönelik yeterli çabanın gösterildiği ve
soruşturmanın makul bir sürede tamamlandığı anlaşılmıştır. Bu durumda yukarıda
bahsedilen yaşama hakkının usul boyutuna ilişkin ilkeler karşısında başvuru
konusu olayda soruşturma makamının olayların seyrini aydınlatmaya yönelik
işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir durumun veya yürütülen
soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir
eksikliğin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
88. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal
edildiğine ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Yaşam Hakkının Maddi Boyutunun İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
89. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam
hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
(1)
Genel İlkeler
90. Yukarıda da belirtildiği üzere (bkz. § 60) Anayasa'nın 17.
maddesinde düzenlenen yaşama hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde devlete negatif yükümlülükler yanında pozitif
yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 50).
91. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve
hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi
vardır. Devlet, öncelikle yaşama hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı
caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek
gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü
tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51).
92. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can
kaybının gerçekleştiği durumlarda kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi
gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşama hakkına
yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları
gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler,
yaşama hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin
cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşama
hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
93. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin yaşamlarını ve
sağlıklarını koruma konusundaki pozitif yükümlülük, bu kişilerin tıbbi
tedavilerine özen gösterilmesini yanında yaşamı üzerinde oluşabilecek olası
tehditleri engellemeyi de içerir (Murat
Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 43).
94. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin
bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesinin gerektiği
durumlarda kamu makamlarının makul ölçüler çerçevesinde bu tehlikenin
gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle
insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve
kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi
dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük
oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 53).
95. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm
olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme
hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların
farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri
göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek
için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda bireyler kendi insiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olurlarsa
olsunlar insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine
etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi, hiçbir suçlamada bulunulmaması ya
da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).
(2)
İlkelerin Olaya Uygulanması
96. Başvurucular, yakınlarının yaşam hakkının infaz koruma
memurlarınca kasten ihlal edildiğini ileri sürmemiş ve somut olayda şahsın ölümüne
kasten sebebiyet verildiği izlenimi edinilmesini gerektirecek bir unsur da
saptanmamıştır.
97. Başvurucuların mahkûmların parasının olmaması hâlinde
hastaneye gidemediklerine yönelik iddiaları açısından ise (bkz. § 50/iii),
Cumhuriyet Başsavcılığınca beyanı alınan diğer mahkûmlarca böyle bir olgunun
dile getirilmediği (bkz. §§ 20, 22, 24, 25), bu hususta somut bir delil
bulunmadığı, ayrıca yakınlarının parası olmadığı için acil ve temel sağlık
hizmetlerine erişemediği yönünde bir iddia ileri sürmedikleri, bu yönde de
somut olayda bir bulgu olmadığı gözetilerek bu iddia yönünden inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
98. Başvurucuların infaz koruma memurlarının kişisel sağlık
dosyasını sağlık görevlilerine ulaştırmamaları ve tekrar hastalanmasını ciddiye
almayarak ambulans çağırmamaları nedeniyle yakınlarının ölümünde kusurlarının
bulunduğuna dair iddialarının incelenmesi neticesinde ise müteveffayı önceden
tanıyan ve menenjit hastası olduğunu bilen bir mahkûmun bu durumu sağlık
görevlilerine bildirdiği yönünde bir beyanı bulunduğu anlaşılmıştır (bkz. §
24). Her durumda hastanın sağlık öyküsüne dair dosyanın -gerekli görülmesi
hâlinde- hastaya müdahale eden sağlık görevlilerince talep edilmesi gereken bir
husus olduğu değerlendirilmiştir. Somut olayda, sağlık görevlilerince dosya
incelenmek üzere istendiği hâlde dosyanın infaz koruma memurları tarafından
ulaştırılmadığı yönünde bir bulguya rastlanmamıştır.
99. Diğer yandan başvurucuların yakını ilk kez
rahatsızlandığında durumun bildirildiği infaz koruma memurları durumu ciddiye
almış, ambulans çağırmış, müteveffa gelen sağlık görevlileri tarafından muayene
edilmiş, üst solunum yolları enfeksiyonu teşhisi konularak kendisine iğne
yapılmış ve koğuşuna gönderilmiştir.
100. Sonrasında müteveffanın yeniden rahatsızlanarak titreme
nöbetine girmesi üzerine koğuştaki diğer mahkûmlar tarafından kendisine masaj
yapılarak ve ağzı açık tutulmak suretiyle önlem alınarak müteveffaya yardım
edildiği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 19, 21). Bu aşamada, müteveffanın titreme
nöbetine girdiğinin, tekrar ciddi manada rahatsızlandığının infaz koruma
memurlarına haber verildiğine yönelik bir veri bulunmamaktadır (bkz. §§ 21,
24). Nitekim bir mahkûm, durumun ciddileştiğinin farkında olmaları hâlinde
infaz koruma memurlarına haber vereceklerini beyanında belirtmiştir (bkz. §
21).
101. Dosyanın incelenmesinden infaz koruma memurlarının
başvurucunun tekrar rahatsızlandığından haberdar olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Fakat infaz koruma memurları koğuşları dolaştıkları sırada müteveffanın ateşli
ve uyumakta olduğunu görmüştür (bkz. §§ 24, 27). Dolayısıyla şahsın tekrar
rahatsızlanması sırasında üst solunum yolları enfeksiyonu teşhisinin ötesine
geçen bir durum geliştiğinin infaz koruma memurlarınca fark edilmesinin
kendilerinden beklenmesinin mümkün olmadığı değerlendirilmiştir.
102. Bu itibarla müteveffanın sağlık personeli tarafından
muayene ve tedavi edildiği, sonrasında üst solunum yolları enfeksiyonu
teşhisinin ötesine geçer biçimde tekrar rahatsızlanmasından infaz koruma
memurlarının haberdar olduğuna dair bir veri bulunmadığı ve infaz koruma
memurlarının tıp eğitimi almamış kişiler olduğu bir bütün olarak
değerlendirildiğinde bu kamu görevlilerinin olayda muhakeme hatasını veya
dikkatsizliği aşan bir ihmallerinin olduğunu söylemek kamu makamları üzerine
aşırı yük yükleyen bir yoruma meydan verecektir.
103. Açıklanan gerekçelerle yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Sağlık personeline yönelik iddialar yönünden yaşam
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Ceza infaz
kurumu personeline yönelik iddialar yönünden yaşam
hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Ceza infaz kurumu personeline yönelik iddialar yönünden yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının maddi boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.