TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
GENEL KURUL
KARAR
İ.Y.Ö. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/18407)
Karar Tarihi: 18/10/2017
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
:
Zühtü ARSLAN
Başkan Vekili
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Nuri NECİPOĞLU
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Mehmet Sadık YAMLI
Başvurucu
İ.Y.Ö.
Vekili
Av. Yalçın TORUN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; naklen atama işleminin ve bu atama sonucu beş yıl erken emekliye sevk edilme işleminin iptali istemiyle açılan davalarda, devam eden ceza yargılamasının hükme esas alınması nedeniyle masumiyet karinesinin, aynı hukuki statüde olanlar hakkında tarafsız davranılmayıp bariz takdir hatası oluşturacak şekilde karar verilmesi, ayrıca suç duyurusunun işleme konulmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının, erken emeklilik nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurucu 2015/18407 sayılı başvuruyu 2/12/2015 tarihinde, 2015/1609 sayılı başvuruyu 27/1/2015 tarihinde, 2015/18803 sayılı başvuruyu ise 9/12/2015 tarihinde yapmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Konu yönünden irtibatları nedeniyle başvuruların birleştirilmesine ve incelemenin 2015/18407 sayılı başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
6. Birinci Bölümün 19/7/2017 tarihinde yaptığı toplantıda, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görülen başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 28. Maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun Gülhane Askerî Tıp Akademisinde (GATA) Üroloji Ana Bilim Dalı başkanı olarak görev yaptığı 2012 yılında, aynı birimde görevli doktorlardan Prof. Dr. Tbp. Alb. İ.Y., Doç. Dr. Tbp. Alb. E.A., Yrd. Doç.Dr. Tbp. Bnb. B.F.A. ve Tbp. Yzb. A.G. başvurucu hakkında; başvurucu da anılan doktorlar hakkında karşılıklı olarak Komutanlık ve Savcılık makamlarına şikâyet dilekçeleri vermişlerdir.
9. Personelin birbiri hakkında gönderdikleri şikâyet dilekçeleriyle personelden bazılarının yakınları tarafından Genelkurmay Başkanlığına gönderilen ve GATA Üroloji Ana Bilim Dalında görevli bazı personelin mobbinge maruz kaldıkları iddia edilen şikâyet mektuplarından anlaşıldığı üzere söz konusu birimde gergin bir çalışma ortamı olduğu ve klinikte görevli personelin tamamının bu konudan rahatsızlık duyduğu gerekçeleriyle bu iddiaları araştırmak üzere GATA Komutanlığınca 2012 yılı Ekim ayında bir idari tahkikat komisyonu kurulmuştur.
10. Komisyon raporunda, geçen zaman zarfında olayların büyüyerek mevcut durum itibarıyla klinik içinde çözülmesi mümkün olmayan seviyeye ulaştığının, klinik içindeki mevcut durumun çalışanlarda ve hastalarda daha ciddi sorunlara yol açmaması için konunun ilgili merciler tarafından incelenmesinde yarar olduğunun belirtilmesi üzerine konu Genelkurmay Başkanlığına intikal ettirilmiştir.
11. Diğer yandan başvurucu tarafından da maiyetinde görev yapan bazı personelin eylemleri ile ilgili olarak hazırlanan 10/12/2012 ve 27/12/2012 tarihli dosyalar adli işlem yapılması amacıyla Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliğine gönderilmiştir.
12. Genelkurmay Başkanlığı yaptığı değerlendirme sonucu 23/1/2013 tarihinde soruşturma emri vererek dosyayı Genelkurmay Askerî Savcılığına göndermiştir. Aynı süreçteGenelkurmay Başkanlığının 30/1/2013 tarihli emri ile başvurucu, GATA’daki görevinden alınarak Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) sağlık komutanı bilimsel yardımcısı olarak atanmış; Doç. Dr. Tbp. Alb. E.A. ise Etimesgut Asker Hastanesinde görevlendirilmiştir.
13. Genelkurmay Askerî Savcılığı başvurucu hakkında 23/7/2013 tarihli iddianameyi düzenleyerek başvurucunun 30/8/2011 ile 30/1/2013 tarihleri arasında zincirleme memuriyet nüfuzunu sair suretle kötüye kullanma suçundan cezalandırılması istemiyle dava açmıştır. Genelkurmay Başkanlığı Askerî Mahkemesinde E.2013/343 numaralı dosya üzerinden yürütülmeye başlanan dava derdesttir.
14. Daha sonra GATA Komutanlığının 13/9/2013 tarihli yazısında özetle mevcut problemlerin çözüme kavuşturulması amacıyla yapılan değerlendirme sonucunda telafisi güç zararların oluşmaması, yaşanabilecek hukuki süreçlerle TSK’nın yıpratılmaması ve akademik tecrübelerinden istifade edilebilmesi amacıyla başvurucu ve Doç. Dr. Tbp. Alb. E.A.nın atama/görevlendirme işlemlerinin iptal edilerek görevlerine dönmelerinin ve başvurucu ile Doç. Dr. Tbp. Alb. E.A.nın göreve dönmesiyle yaşanması muhtemel problemler konusunda GATA Komutanlığı tarafından ilave tedbirlerin gecikmeksizin alınmasının uygun olacağının teklif edilmesi üzerine başvurucu ve Doç. Dr. Tbp. Alb. E.A. GATA’daki eski görevlerine iade edilmişlerdir.
15. Başvurucu görevine döndükten sonra aynı bilim dalında görev yapan Prof. Dr. Tbp. Alb. İ.Y.,Tbp. Yzb. A.G., Yrd. Doç. Dr. Tbp. Bnb. B.F.A. ve Doç. Dr. Tbp. Alb. E.A.nın vekili tarafından verilen 4/12/2003 tarihli dilekçe ile hakkında şikâyette bulunulmuştur.
16. Şikâyet dilekçesi üzerine Genelkurmay Başkanlığının 19/12/2013 tarihli emriyle şikâyet dilekçesine konu edilen hususların araştırılması amacıyla tahkikat komisyonu kurulmuştur. Komisyon 10/1/2014 tarihinde incelemesini tamamlamıştır. Komisyon raporunda, şikâyet dilekçesine konu edilen hususlar altı başlık altına incelenmiş olup iddialar özetle şöyledir:
“1. Ceza yargılaması sürecini etkilemeye yönelik olmak üzere, henüz mahkeme tarafından dinlenmemiş tanıklar üzerinde baskı uygulandığı, 2. M.Y. isimli askerin tedavisinde tıp ilmine aykırı olarak engel olması, klinikte yığılmayı bahane ederek erbaş ve erlere bazı tetkiklerin istenmemesi yönünde emir verilmesi, 3. Tbp. Yzb. A.G.’nin tez çalışmasını sekteye uğrattığı, 4. Klinik fon hesaplarını kontrol etmek suretiyle personel hakkında suç uydurma girişimlerinde bulunduğu, 5. Uzman öğrencilerine uzmanlık alanlarıyla uyumsuz ve takip edemeyecekleri yeşil reçeteye tabi ilaçları kendi adına reçete ettirdiği ve bu ilaçlar nedeniyle bazı ameliyatlarda tıbbi hatalar yapıldığı, 6. GATA bünyesinde askerî ve sivil tabiplere yönelik olarak icra edilen laparoskopi kurslarından menfaat temin edildiği.”
17. Komisyon bu iddialarla ilgili olarak yaptığı inceleme kapsamında başvurucu ve yirmi personelin ifadesine başvurmuştur. Komisyon, incelemesi sonucunda şu değerlendirmeleri yapmıştır:
“…
(2) Tanık ve mağdurlara baskı yapılması, ameliyatlarda ilaç kullanımına bağlı olarak tıbbi hata yapılması, erlere bazı tetkiklerin ve ameliyatların yapılmaması yönünde talimat vermesi ve düzenlenen kurslar nedeniyle kamu zararının oluşması ile kurslardan menfaat temin edilmesi iddialarının adli yönden incelenmesi,
(3) GATA Üroloji Kliniğinde görevli personel arasında ciddi sorunların olduğu, disiplinin bozulduğu, sağlığını etkileyecek şekilde hastaların da olaylara dahil edilmeye çalışıldığı, klinikte görevli bir öğretim üyesi dışında diğer tüm öğretim üyelerinin Prof.Dr.Tbp.Alb. İ.Y.Ö. ile sorun yaşadığı, hâlen Prof.Dr.Tbp.Alb. İ.Y.Ö. hakkında kamu davasının devam ettiği de gözönüne alındığında klinikte verilen hizmetin etkin şekilde devam edemeyeceği,
(4) Mesleki gelişim imkânlarının personele sunulmasında objektif, bilimsel ve belgeli kriterlerin esas alınması,
(5) Personelin; askerî disiplin, emir komuta, ast ve üst ilişkilerine riayetinin tam sağlanması, her kademedeki üst, amir ve komutanlarca; disiplinsizliklere anında işlem yapılması, personelin iyi tanınması, faaliyetlerinin yasa, yönetmelik ve emirler çerçevesinde işleme tabi tutulmasının sağlanması,
…
Kanaatine varılmıştır. 10 Ocak 2014”
18. Komisyon raporu üzerine Genelkurmay Başkanlığı emriyle 20/2/2014 tarihinde başvurucu, Kayseri Asker Hastanesine baştabip olarak atanmıştır. Aynı işlemde başvurucu hakkında şikâyet dilekçesi veren Doç. Dr. Tbp. Alb. E.A. İzmir Asker Hastanesine üroloji uzmanı olarak atanmıştır. Yine şikâyet dilekçesi veren Prof. Dr. Tbp. Alb. İ.Y. bir yıl süreyle Adana Asker Hastanesinde, Yrd. Doç. Dr. Tbp. Bnb. B.F.A. ise bir yıl süre ile Isparta Asker Hastanesinde görevlendirilmiştir.
19. Başvurucu, atama işlemi sonucunda öğretim üyeliğini kaybettiğinden 2014 yılında zorunlu olarak Yüksek Askerî Şura kararıyla emekliye ayrılma durumuyla karşı karşıya kaldığını belirtmiş; atama işleminin iptali istemi ve yürütmenin durdurulması talebiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.
20. AYİM İkinci Dairesi 11/2/2015 tarihli kararıyla davayı esastan oyçokluğuyla reddetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“Dava konusu işlemin yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri açısından değerlendirilebilmesi için davacının gerek önceki atama sürecinin, gerekse işbu davaya konu atama sürecinin ve bu süreçte meydana gelen olayların, davacı ile aynı işlemle atanan ve geçici görevlendirilen ve bu işlemleri davacı gibi Mahkememiz nezdinde iptal davalarına konu eden (2014/553, 2014/554, 2014/555 Esaslarında kayıtlı) diğer üç öğretim görevlisine ilişkin süreçle birlikte ortaya konulması gerekmektedir.
… davacının bu işlem tesis edilirken Fakülte Dekanının görüşünün alınmaması işlemin bireysel bir işlem de olması ve Anabilim Dalı Başkanlığına atama usulünde öngörülen görüş usulü ile elde edilmek istenen yarar da göz önüne alınarak usulde paralellik ilkesinin uygulanmasına gerek olmadığı, bu yönüyle işlemde bir hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanatine varılmıştır.
Dava konusu işlemde usulde paralellik ilkesinin uygulanmayacağı sonuç ve kanaatine varıldıktan sonra, diğer hukuka aykırılık iddiaları yönünden işlemin incelenmesine geçilmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında dava konusu işlem incelendiğinde, davacının ilk atama işleminin geri alınarak 13.09.2013 tarihinde görevine dönmesi sonrasında yapılan bir şikâyet üzerine, bir Tümgeneralin Başkanlığında, Mly.Ütğm., Hv.Hak.Yzb., Per.Yzb., Doç.Dz.Tbp.Alb., Mu.Kur.Alb.’dan oluşan İdari Tahkikat Heyeti tarafından düzenlenen 10.01.2014 tarihli İdari Tahkikat Raporunda, Prof.Dr.Tbp.Alb. İ.Y.Ö.’nün göreve döndükten sonra devam eden yargılama sürecine ilişkin olarak tanık ve mağdur durumunda olan personel ile konuşma yaptığının, konuşmalarında Mahkeme sürecinde verdikleri ifadeleri gündeme getirdiğinin, personelin bu durumdan rahatsız olduğunun, bu konuları görüşmek istemediklerini belirttikleri Prof.Dr.Tbp.Alb. İ.Y.Ö.’nün Anabilim Dalı Başkanı olması nedeniyle kendilerini baskı altında hissettiklerinin, bu durumun Prof.Dr.Tbp.Alb. İ.Y. tarafından tutanak altına alındığının, gerek devam eden yargılamaya konu olaylar gerekse sonradan gelişen şikâyete konu olaylar nedeniyle üroloji kliniğinde ciddi sorunların ortaya çıktığının, gelişen her durumun gerek Anabilim Dalı Başkanı gerekse diğer personel tarafından şikâyet konusu yapıldığının, bu nedenle kliniğin temel işlevi olan hasta tedavisi ve uzman öğrencilerin yetiştirilmesi konularında öğretim üyeleri arasında ciddi sorunların ve huzursuzluğun ortaya çıktığının değerlendirildiğinin, bu durumun personel arasında disiplini de olumsuz etkilediğinin, GATA Üroloji Kliniğinde görevli personel arasında ciddi sorunlar olduğunun, disiplinin bozulduğunun, sağlığını etkileyecek şekilde hastaların da olaya dahil edilmeye çalışıldığının, klinikte görevli bir öğretim üyesi dışında diğer tüm öğretim üyelerinin Prof.Dr.Tbp.Alb. İ.Y.Ö. ile sorun yaşadığının, hâlen Prof.Dr.Tbp.Alb. İ.Y.Ö. hakkında kamu davasının devam ettiği de göz önüne alındığında klinikte verilen hizmetin etkin bir şekilde devam edemeyeceğinin belirtildiği, İdari Tahkikat Sonuç Raporu doğrultusunda Prof.Dr. Tbp.Alb. İ.Y.Ö. hakkında 04.12.2013 tarihli şikâyet dilekçesinde yer alan iddialara ve Prof.Dr. Tbp.Alb. İ.Y.Ö.’nün GATA Üroloji Kliniğinde görevli personel hakkındaki iddialarına yönelik Genelkurmay Başkanlığınca Genelkurmay Askerî Savcılığına 20.01.2014 tarihli bir soruşturma emri verildiği, GATA Komutanlığının 27.01.2014 tarihli yazısında, taraflar arasındaki evveliyata dayalı husumet ve kişisel çekişmelerin, geçen bu süre zarfında yeniden canlandığının, gelinen aşama itibari ile askerî örf ve saygıya dayalı etik değerlerin GATF Üroloji Anabilim Dalında önemli ölçüde zedelendiğinin, birbirine husumet duyan personelin mesleki gelişimlerini pekiştirmek yerine karşılıklı bilgi ve belge toplama faaliyetlerine giriştiklerinin, bu maksatla devamlı bir arayış içerisinde olduklarının gözlemlendiğinin, klinikte oluşan huzursuz ve gergin ortamın diğer genç tabipleri de olumsuz yönde etkilediğinin Genelkurmay Başkanlığına bildirilerek Prof.Dr.Tbp.Alb. İ.Y.Ö.’nün atanması teklifi yapılması üzerine, Genelkurmay Başkanlığının 20.02.2014 tarihli işlemi ile, Prof.Dr.Tbp.Kd.Alb. İ.Y.Ö.’nün Kayseri Asker Hastanesi Baştabipliği görevine atandığı, 2955 sayılı GATA Kanunu’nun “Yurt içinde ve yurt dışında görevlendirme” başlığını taşıyan 34. Maddesinde; Gülhane Askerî Tıp Akademisinde görevli öğretim elemanlarının, Genelkurmay Başkanlığınca, görev unvanlarına bakılmaksızın, disiplin, kıdem, kadro, kadrosuzluk ile diğer askerî ihtiyaçlar nedeniyle; Gülhane Askerî Tıp Akademisindeki başka bir göreve ya da Gülhane Askerî Tıp Akademisi dışındaki karargah ve kurumlara atanabileceğinin öngörüldüğü, davalı idarece, atanan personelin yeni görev yerinde sunacağı üst düzey sağlık hizmeti, orada bu hizmete duyulan ihtiyaç ve GATA’da oluşan boşluğu dolduracak personel bulunması hususları gözönüne alındığında atama işleminin kamu yararı ilkesine uygun olduğunu, askerlik mesleğinin temelinin disiplin olduğunun ve bu temelin sarsılmaması için idare tarafından gereken caydırıcı tedbirlerin alınması gerektiğinin, yapılan atama işleminin gerek Üroloji AD.Bşk.lığında bozulan iş barışını ve çalışma düzeninin yeniden tesisi gerekse diğer kliniklerde yaşanması muhtemel benzer sıkıntıların önünün alınması açısından zaruri olduğunun belirtildiği, davacının ilk atama işlemi geri alınarak 13.09.2013 tarihinde göreve döndürülmesi sonucunda ilk atama işlemine gerekçe teşkil eden hususlarda aynı davranışları sergilemesi, yukarıda izah edilen süreçlerde meydana gelen olayların meydana gelmesinde davacının katkısı da gözönüne alınarak davacı hakkında davalı idarece belirtilen gerekçelerle tesis edilen işlem, anlatılan süreç de dikkate alındığında ölçülülük ilkesine aykırı olmadığı gibi, işlemin sebep ve amaç unsuru dahil diğer unsurlarında bir hukuka aykırılık bulunmadığı…”
21. Karşıoy gerekçesinde ise şöyle denilmiştir:
“Davacı İ.Y.Ö’nün ilk atama işlemi geri alınarak 13.09.2013 tarihinde görevine döndükten sonra davacı ile birlikte ataması ve geçici görevlendirilmesi yapılan diğer öğretim üyeleri arasında Üroloji Ana Bilim Dalında cereyan etmiş atamaya sebep teşkil edecek herhangi bir olay ileri sürülmemiştir. Davacı ve diğer öğretim üyeleri arasında daha önceden beri devam eden ceza yargılaması sırasında, diğer öğretim üyeleri vekilince yapılmış şikâyet sebebiyle yapılan tahkikat ve değerlendirme sebebiyle davacının ataması yapılmış ise de, davacı yönünden yapılan bu atama, davacının öğretim üyeliğine son verdiğinden yaş haddinden önce emekliliğine sebep olarak daha ağır bir sonuca yol açmıştır. Ana Bilim Dalı Başkanı konumunda olan davacının öğretim üyeliği sonlandırılmadan, başka bir göreve atama veya görevlendirilmesi yapılması mümkün iken, yapılan işlem, sonucu itibariyle ölçülülük ilkesine aykırı olmuştur. Çoğunluk kararında davacı hakkında devam eden ceza soruşturmasından söz edilmiş ise de bu durum davalı idarece önceki atamasının 13.09.2013 tarihinde yapılan işlemi geri alma sırasında da mevcuttur. Davacıyla birlikte işlem gören ve işlemi iptal edilendiğer öğretim üyeleri açısından da devam eden ceza soruşturması mevcut olduğu da dikkate alındığında davacı hakkında meydana gelen sonucun ölçülülük ilkesine ve hukuka uyarlı olmadığı kanaatinde olduğumuzdan aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmadık.”
22. Başvurucunun karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 9/9/2015 tarihli kararıyla oyçokluğuyla reddedilmiştir. Bu karar 3/11/2015 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu 2/12/2015 tarihinde işbu 2015/18407 sayılı bireysel başvuruyu yapmıştır.
23. Öte yandan başvurucu ile aynı kapsamda ataması/görevlendirmesi yapılan diğer personelin açtığı davalarda anılan diğer üç atama ve görevlendirmeyi 11/2/2015 tarihli ve E.2014/553, K.2015/188; E.2014/554, K.2015/189; E.2014/555, K.2015/190 sayılı kararlarla AYİM İkinci Dairesinin iptal ettiği anlaşılmaktadır. Dairenin gerekçesinde özetle başvurucunun önceki görevlendirmesinin iptal edilmesinin ardından 13/9/2013 tarihinde GATA’ya dönmesinden sonra her üç davacıdan kaynaklanan ve görevlendirme işlemine gerekçe olarak gösterilen disiplinsizlik olarak nitelenebilecek bir durumun bulunmadığı, avukatları tarafından 4/12/2013 tarihli dilekçenin verilmesinin ise görevlendirme gerekçesi olamayacağı, öte yandan her üç davacının atandığı hastanelerdeki doktor ihtiyacının GATA kadar olmadığı, dolayısıyla görevlendirme işleminin sebep ve amaç unsuru yönünden hukuka aykırı olduğu gerekçesine yer verilmiştir.
24. Başvurucunun GATA’daki görevinden alınarak Kayseri Asker Hastanesine baştabip olarak atanmasıyla birlikte öğretim üyeliği statüsü sona ermiştir. Böylece başvurucu kadrosuzluknedeniyle 30/8/2014 tarihinden geçerli olmak üzere emekliye sevk edilmiştir.
25. Başvurucu emekliye sevk edilme işlemine karşı da iptal davası açmıştır. AYİM Üçüncü Dairesi 15/10/2015 tarihli kararıyla davayı oybirliğiyle reddetmiştir. Gerekçede başvurucunun emsal neşetinin 1980 olduğu, GATA’da öğretim üyesi olmayan emsal neşetli subayların 30/8/2011 tarihinde kadrosuzluk nedeniyle emekliye sevk edildiği, GATA’dan ayrılmakla öğretim üyeliği statüsünün sona erdiği ve 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun kadrosuzluk ile ilgili hükümlerine tabi olduğu, bu durumda yapılan işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
26. Bu karar 10/11/2015 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu karar düzeltme yoluna başvurmadan 9/12/2015 tarihinde 2015/18803 numaralı bireysel başvuruyu yapmıştır. Başvurucu bu başvurusunun, Kayseri Asker Hastenesi Baştabipliğine tayin işlemine ilişkin olarak açılan davayla ilgili 2015/18407 numaralı bireysel başvuru dosyasıyla birleştirilerek incelenmesini istemiştir.
27. Öte yandan başvurucu, maiyetindeki personelin eylemleriyle ilgili olarak hazırladığı ve silsile yoluyla gönderdiği dosyalar hakkında Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliğince işlem yapılmayarak kendisi hakkında soruşturma başlatılması üzerine Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşaviri M.K. hakkında Millî Savunma Bakanlığına (MSB) müracaatta bulunmuştur. Müracaat hakkında MSB tarafından özetle şikâyete konu edilen işlemlerin adli müşavirin yetkisi dâhilinde kalan işlemler olduğu ve bu yetkisi kapsamında olan ve suç teşkil edebilecek eylemlerin tespiti, vasıflandırılması konusunda usul ve yasaya aykırı davrandığına dair delil bulunmadığı gerekçeleriyle evrakın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir.
28. Başvurucu, M.K. ile ilgili evrakın işlemden kaldırılması işleminin iptali istemiyle dava açmış ancak bu dava AYİM tarafından 4/12/2014 tarihli kararla evrakın işlemden kaldırılması işleminin idari davaya konu olabilecek bir idari işlem olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
29. Bu karar 7/1/2015 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu bu karar nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla 27/1/2015 tarihli ve 2015/1609 numaralı bireysel başvuruyu yapmıştır.
30. Diğer taraftan başvurucu, yaptığı suç duyurularındaki hususları araştırmak yerine kendisi hakkında iddianame hazırladığını belirterek suç oluşturan eylemler ile ilgili bir işlem yapmayıp görevinin gereklerini yerine getirmediği iddiasıyla Askerî Savcı S.B. ile ilgili yasal işlem yapılması istemiyle MSB’ye müracaatta bulunmuştur. MSB tarafından yapılan inceleme sonucu özetle Askerî Savcı S.B. hakkında şikâyet konusu yapılan hususlarda disiplin cezası verilmesini gerektiren bir eylemi veya askerî yargıya tabi suçu bulunmadığı kanaatine varılarak 9/1/2015 tarihli işlem ile evrakın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir.
31. Başvurucu, Askerî Savcı S.B. ile ilgili evrakın işlemden kaldırılması işleminin iptali istemiyle AYİM’de dava açmış ancak bu dava da 26/11/2015 tarihli kararla idari davaya konu bir işlem bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
32. Başvurucu, bunun üzerine Anayasa Mahkemesine 2016/1656 numaralı bireysel başvuruyu yapmış olup Anayasa Mahkemesi 11/3/2016 tarihli kararıyla başvurunun üçüncü kişilerin cezalandırılmasına yönelik olduğu, dolayısıyla adil yargılanma hakkı kapsamına girmediği gerekçelerine dayanarak konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
33. Başvurucu, bireysel başvuruda bulunduktan sonra Anayasa Mahkemesine verdiği 21/7/2016, 16/8/2016 ve 28/2/2017 tarihli dilekçelerinde FETÖ/PDY mensuplarınca kendisine kumpas kurulduğunu, nitekim başta hakkında şikâyet dilekçesi veren üç doktor, Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşaviri M.K. ve Askerî Savcı S.B., Genelkurmay İdari Tahkikat Heyeti Başkanı Tümgeneral M.Ö. olmak üzere emekliye sevkine kadar olan süreçte görev alan birçok askerî personel ve ayrıca bireysel başvuruya dayanak davalarını reddeden askerî hâkimler hakkında FETÖ/PDY üyeliği nedeniyle işlem yapıldığını belirtmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
34. 17/11/1983 tarihli ve 2955 sayılı Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanunu’nun 34. Maddesininilgili kısmı şöyledir:
“Gülhane Askerî Tıp Akademisinde görevli öğretim elemanları, Genelkurmay Başkanlığınca, görev unvanlarına bakılmaksızın;
a) Eğitim maksadıyla, diğer eğitim hastahanelerinin kadrolarına,
b) Askerî hastahanelerin bilimsel gelişmesine katkıda bulunmak maksadıyla, diğer hastahanelerin uzmanlık kadrolarına,
c) Sağlık hizmetlerinin yönetimi ve plânlanması maksadıyla; Genelkurmay Başkanlığı,Millî Savunma Bakanlığı, Kuvvet Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığındaki sağlık şube müdürlüğü veya daire başkanlığı kadrolarına,
d) Disiplin, kıdem, kadro, kadrosuzluk ile diğer askerî ihtiyaçlar nedeniyle; Gülhane Askerî Tıp Akademisindeki başka bir göreve ya daGülhane Askerî Tıp Akademisi dışındakikarargâh ve kurumlara,
atanabilir veya buralarda görevlendirilebilirler.
…”
35. 926 sayılı Kanun’un 41. Maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Her yıl Yüksek Askerî Şura tarafından, hizmet kadrosu fazlası olarak belirlenen albaylar ile daha önceki yıllarda fiili hizmet süresi uzatılmış albaylara 54 üncü maddede belirtilen esaslara göre değerlendirme notu verilir. Sicil notu ortalaması, sicil tam notunun %90’ının (dâhil) üzerinde olması ve ilgilinin talep etmesi kaydıyla hizmet ihtiyacı, yeterlik notu ve Yüksek Askerî Şuraca belirlenmiş kontenjanlar esas alınarak tefrik edilecek albayların fiili hizmet süreleri Yüksek Askerî Şura kararı ile bu bentteki esaslara göre yaş haddine kadar uzatılabilir. Görev süresi uzatılmayanlar ise 50 nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendine göre kadrosuzluktan emekliye sevk edilirler. Bu bent hükümlerine göre hizmete devam ettirilen albaylardan kendi isteği üzerine emekliye ayrılmak isteyenler 50nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendine göre kadrosuzluktan emekliye sevk edilirler. “
36. 926 sayılı Kanun’un 50. Maddesi şöyledir:
“ Kadrosuzluk, yetersizlik, veya (d) bendindeki suçlardan hükümlülük nedeni ile aşağıda belirtilen esas ve şartlar dahilinde subaylar hakkında Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemi yapılır.
C) Kadrosuzluk nedeniyle ayırma:
41 inci maddede öngörülen hizmet ihtiyaç kadrosunu uygulayabilmek amacıyla;
C. Diğer terfi şartlarını haiz olduğu halde bir üst rütbede kadro açığı bulunmaması nedeniyle, takip eden yıllarda da terfi edemeyen yüzbaşılar subaylıktaki 21 inci, binbaşılar subaylıktaki 22 nci, yarbaylar subaylıktaki 25 inci fiili hizmet yılını doldurduklarında emekliye sevk edilirler.
Gecikmeli olarak bir üst rütbeye terfi eden yüzbaşılar, binbaşı rütbesinde 22 nci,binbaşılar ise yarbay rütbesinde 25 inci subaylık hizmet yılını doldursalar dahi emekliye sevk edilmezler ve bu rütbelerin normal bekleme süresi sonuna kadar hizmete devam ettirilirler. Bunlar yeni rütbelerinin bekleme süresi sonunda ve izleyen 2 yılda 3 defa değerlendirmeye tabi tutulurlar ve terfi edemedikleri takdirde emekliye sevk edilirler.
Binbaşı ve yarbay rütbelerinde terfi şartlarını haiz oldukları halde terfi edemeyip bekleyenlerin miktarı, 41 inci madde esaslarına göre o rütbenin tespit edilen kadrosunun yüzde 10’unu geçemez; geçtiği takdirde, derece ve kademesine bakılmaksızın en eski nasıplılardan ve yeterlik durumu en düşük olanlardan başlanmak suretiyle yeteri kadarı emekliye sevk edilir.
2. Bekleme süresi sonunda veya sonraki yıllarda bir üst rütbeye yükselemeyen albayların subaylığa nasıpları en eski ve aynı nasıplı olanları arasında, öncelikle 38 ve Ek- 1 inci maddelerde belirtilen terfi şartlarını haiz olmayanlardan başlamak üzere yeteri kadarı emekliye sevk edilir.
Bu şekilde emeklilik işlemine; terfi şartlarını taşımayan, Yüksek Askerî Şura’ca tuğgeneral-tuğamiral yıl kontenjanı verilen sınıflarda oldukları ve rütbe terfi şartlarını taşıdıkları halde üst rütbe kadrosunda açık bulunmadığı için terfi edememiş olan, terfi şartlarını taşıdıkları halde Yüksek Askerî Şura’ca tuğgeneral-tuğamiral yıl kontenjanı verilmeyen sınıflarda oldukları için Yüksek Askerî Şura’ca değerlendirmeye girmeyen albayların, sicil notu ortalaması en düşük olanlardan başlanır.”
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
37. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. Maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir…”
“Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.”
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
38. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre bir ceza davasında üçüncü kişilerin suçlanması veya cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler Sözleşme’nin 6. Maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medeni hak talebine imkân veren bir sistemin benimsenmiş veya ceza davası sonucunda verilen kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir (Perez/Fransa, [BD], B. No: 47287/99, § 70).
39. Öte yandan sanığı yargılayan mahkemenin veya bu mahkemenin üyelerinin sanığa isnat edilen suçu işlediği ön yargısıyla hareket etmemesini ifade eden ve Sözleşme’nin 6. Maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen masumiyet karinesi, birinci fıkrada teminat altına alınan adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından biridir (Minelli/İsviçre, B. No: 8660/79, 25/3/1983,§ 27).
40. Masumiyet karinesi, suç isnadının karara bağlandığı yargılamalarda geçerli olduğu için Sözleşme’nin 6. Maddesinde ifade edilen “medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar” çerçevesinde değerlendirilen idari davalar, kural olarak masumiyet karinesinin uygulama alanı dışında kalmaktadır. Ancak idari davada uyuşmazlık konusu olan maddi olayın tespitinde idari yargı mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza mahkemesinin daha önce verdiği beraat kararına uygun hareket etmelidir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. X/Avusturya (k.k.), B. No: 9295/81, 6/10/1982; C/Birleşik Krallık (k.k.), B. No: 11882/85, 7/10/1987). Bu kural, kişi hakkında verilen beraat kararı sorgulanmadığı sürece aynı maddi olay çerçevesinde daha düşük ispat standardı kullanılarak kişinin disiplin sorumluluğu çerçevesinde yaptırıma tabi tutulmasına engel teşkil etmemektedir (Ringvold/Norveç, B. No: 34964/97, 11/2/2003, § 38).
41. Ayrıca AİHM yerleşik içtihadı uyarınca, Sözleşme ile korunan hak ve özgürlükleri ihlal etmediği süreceulusal mahkemelerce yapılan hukuki ya da maddi hataları ele almanın kendi görevi olmadığını belirtmektedir (örneğin, García Ruiz /İspanya [BD], B.No: 30544/96, § 28; Perez/Fransa, § 82). Bu içtihada göre Sözleşme’nin 6. Maddesi adil yargılanma hakkını güvenceye almakla birlikte delillerin kabul edilebilirliğine ya da delillerin nasıl değerlendirileceğine ilişkin herhangi bir kural koymaz, bu hususlar öncelikli olarak ulusal hukukun ve mahkemelerin düzenleme alanına girer. Normal şartlarda ulusal mahkemelerin belirli delil unsurlarına ya da önlerindeki uyuşmazlıktaki tespit ya da değerlendirmelere tanıyacakları ağırlık gibi meseleler Mahkemenin yeniden inceleme alanına girmez. AİHM, bir dördüncü derece yargı yeri gibi davranmamalıdır; dolayısıyla keyfî olduğu ya da makul olmadığıaçıkça görülebilecek tespitlerde bulunmadıkları takdirde ulusal mahkemelerin kararlarını 6. Maddenin birinci fıkrası kapsamında sorgulamaz (Bochan/Ukrayna [BD], B. No: 22251/08, 5/2/1015, § 61).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
42. Mahkemenin 18/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşaviri M.K. Hakkında İşlem Yapılmaması Üzerine Açılan Davanın Reddedilmesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
43. Başvurucu 2015/1609 sayılı bireysel başvurusunda, Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşaviri M.K. hakkında Millî Savunma Bakanlığınca soruşturma açılmasına gerek görülmeyerek evrakın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi üzerine açtığı iptal davasında AYİM tarafından idari davaya konu edilebilecek bir işlem olmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini istemiştir.
2. Değerlendirme
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. Maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme’ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalanhak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
45. Sözleşme’nin 6. Maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz. Bir ceza davasında üçüncü kişilerin cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler Sözleşme’nin 6. Maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır (Onurhan Solmaz, §§ 23, 24).
46. Somut olayda başvurunun üçüncü kişilerin cezalandırılmasına yönelik olduğu, dolayısıyla adil yargılanma hakkı kapsamına girmediği anlaşılmaktadır.
47. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
48. Başvurucu 2015/18407 ve 2015/18803 sayılı bireysel başvurularında Kayseri Asker Hastanesi baştabipliğine tayin edilmesine ilişkin olarak açtığı dava ile yaş haddinden emekli edilmesi üzerine açtığı davada ceza davasının sürüyor olmasının davanın reddine gerekçe olarak gösterilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Masumiyet karinesi, Anayasa’nın 38. Maddesinin dördüncü fıkrasında “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” Şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. Maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile “adil yargılanma” hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anılan maddeye “adil yargılanma” ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme’nin 6. Maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. Maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair Anayasa’nın 38. Maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954, 15/2/2017, § 33).
50. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
51. Masumiyet karinesi, suç isnadının karara bağlandığı yargılamalarda geçerli olduğu için Sözleşme’nin 6. Maddesinde ifade edilen “medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar” çerçevesinde değerlendirilen idari davalar, kural olarak masumiyet karinesinin uygulama alanı dışında kalmaktadır. Ancak idari davada uyuşmazlık konusu olan maddi olayın tespitinde idari yargı mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza mahkemesinin daha önce verdiği beraat kararına uygun hareket etmelidir. Bu kural, kişi hakkında verilen beraat kararı sorgulanmadığı sürece aynı maddi olay çerçevesinde daha düşük ispat standardı kullanılarak kişinin disiplin sorumluluğu çerçevesinde yaptırıma tabi tutulmasına engel teşkil etmemektedir (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 62).
52. Öte yandan ceza muhakemesi hukuku ve disiplin hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Kamu görevlisinin davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı ayrı yürütülür. Ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler dışında ceza mahkemesi hükmü, disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir.
53. Somut olayda başvurucu, Kayseri Asker Hastanesine tayin edilmesine ilişkin olarak açtığı dava ile yaş haddinden emekli edilmesi üzerine açtığı davada ceza davasının sürüyor olmasının davanın reddine gerekçe olarak gösterilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de her iki kararda da (bkz. §§ 20, 25) gerekçenin doğrudan başvurucu hakkında ceza davasının bulunduğu hususuna dayanmadığı anlaşılmaktadır. İdari Tahkikat Komisyonu kararında başvurucu hakkında ceza davası sürecinin devam ettiği belirtilmiş ise de atama işlemine karşı açılan davada AYİM İkinci Dairesi 11/2/2015 tarihli kararında; söz konusu süreci anlattıktan sonra başvurucunun ilk atama işleminin geri alınarak 13/9/2013 tarihinde göreve döndürülmesi sonucunda ilk atama işlemine gerekçe teşkil eden hususlarda aynı davranışları sergilemesi, kararda izah edilen süreçlerde meydana gelen olaylarda başvurucunun katkısının da gözönüne alınarak başvurucu hakkında davalı idarece tesis edilen işlemin anlatılan süreç de dikkate alındığında ölçülülük ilkesine aykırı olmadığı, işlemin sebep ve amaç unsuru dâhil diğer unsurlarında bir hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçelerine yer vermiştir. Emekliliğe ilişkin kararda ise tayine ilişkin karara değinildiği, doğrudan başvurucunun emsal neşeti ve GATA’da öğretim üyesi olmayan emsal neşetli subayların emeklilik tarihleri incelenerek davanın reddedildiği anlaşılmaktadır.
54. Dolayısıyla başvuruya konu olan AYİM’in her iki kararında da ceza muhakemesi sürecine dayanılmadığı anlaşılmaktadır. Söz konusu kararlarda başvurucunun suçlu olduğuna yönelik bir ithamın bulunmadığı, suç vasfının ve mahiyetinin tartışılmadığı, yalnızca somut olayın işlem tarihindeki koşullar dikkate alınarak mevzuat bağlamında idari yönden değerlendirildiği ve tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğu yönünde hüküm kurulduğu görüldüğünden bireysel başvuruya konu edilen AYİM kararlarında masumiyet karinesine yönelik bir müdahalenin bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
55. Açıklanan nedenlerle masumiyet karinesinin ihlal edilmediğinin açık olduğu anlaşılan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. AYİM’in Yapısında Subay Üyeler Bulunması Nedeniyle Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
56. Başvurucu, yapısı ve bünyesindeki kurmay subaylar nedeniyle AYİM’in bağımsız ve tarafsız olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
57. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
58. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere AYİM’in oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili kanunda hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askerî hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve ilgili kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri yönünden askerî hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun bulunmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap vermek zorunda olmadıkları, ayrıca disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlandığı görülmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan sınıf subayı üyelerinin en fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin konularında yukarıda bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri içinde idari veya askerî yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları bu subayların idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Yaşasın Aslan, § 30; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Mustafa Yavuz ve diğerleri/Türkiye, B. No: 29870/96, 25/5/2000; Bek/Türkiye, B. No: 23522/05, 20/4/2010).
59. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
60. Başvurucu; aynı olay kapsamında atama/görevlendirme işlemine tabi tutulan diğer doktorların açtıkları davalarda davacıların lehine karar verilerek haklarındaki işlemler iptal edilirken kendisinin atanma işleminin iptali istemiyle açtığı davanın reddedilmesinin kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, usulde paralellik ilkesinin dikkate alınmadığını, yargılama makamlarının bariz takdir hatası oluşturacak şekilde karar verdiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
61. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).Başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların özü söz konusu kararın adil olmadığı hususu ile ilgilidir. Bu nedenle başvuru, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası başlığı altında incelenmiştir.
62. Anayasa’nın 148. Maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
63. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli olup olmadığı ile delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını değerlendirmektedir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
64. Başvuruya konu olayda, başvurucunun GATA’da Üroloji Ana Bilim Dalı başkanı olarak görev yaptığı 2012 yılında aynı birimde görevli bazı doktorlarla karşılıklı olarak Komutanlık ve Savcılık makamlarına şikâyet dilekçeleri vermeleri üzerine önce GATA Komutanlığınca tahkikat komisyonu kurulmuş, daha sonra konu KomisyoncaGenelkurmay Başkanlığına intikal ettirilmiştir. Genelkurmay Başkanlığınca başvurucu ve Doç. Dr. Tbp. Alb. E.A., GATA dışında görevlendirilmiş; daha sonra GATA Komutanlığının göreve iade yönünde görüş bildirmesi üzerine başvurucu ve Doç. Dr. Tbp. Alb. E.A., GATA Üroloji Ana Bilim Dalındaki görevlerine dönmüşlerdir. Yaklaşık üç ay sonra başvurucu hakkında yeniden bir dilekçe verilmesi üzerine Genelkurmay Başkanlığının 19/12/2013 tarihli emriyle yeniden tahkikat komisyonu kurulmuş ve başvurucu hakkındaki dilekçede ileri sürülen iddialar incelenmiştir. İnceleme sonucunda GATA Üroloji Kliniğinde görevli personel arasında ciddi sorunların olduğu, disiplinin bozulduğu, hastaların da sağlıklarını etkileyecek şekilde olaylara dâhil edilmeye çalışıldığı, klinikte görevli bir öğretim üyesi dışında diğer tüm öğretim üyelerinin başvurucu ile sorun yaşadığı, başvurucu hakkında kamu davasının devam ettiği de gözönüne alınarak klinikte verilen hizmetin etkin şekilde devam edemeyeceği belirtilmiştir. Bunun üzerine Genelkurmay Başkanlığı tarafından başvurucu, Kayseri Asker Hastanesine baştabip olarak atanmıştır. Aynı işlemde, başvurucu hakkında şikâyet dilekçesi veren Doç. Dr. Tbp. Alb. E.A. İzmir Asker Hastanesine üroloji uzmanı olarak atanmıştır. Yine şikâyet dilekçesi veren Prof. Dr. Tbp. Alb. İ.Y. bir yıl süreyle Adana Asker Hastanesinde, Yrd. Doç. Dr. Tbp. Bnb. B.F.A. ise bir yıl süre ile Isparta Asker Hastanesinde görevlendirilmiştir.
65. Söz konusu atama işlemine karşı başvurucunun açtığı dava, tayin edilen diğer doktorların davaları da gözönünde bulundurularak ve özetle başvurucunun ilk atama işlemine gerekçe teşkil eden hususlarda aynı davranışları sergilemesi, kararda izah edilen süreçlerde meydana gelen olaylarda başvurucunun katkısı da gözönüne alınarak hakkında davalı idarece tesis edilen işlemin -anlatılan süreç de dikkate alındığında- ölçülülük ilkesine aykırı olmadığı, işlemin sebep ve amaç unsuru dâhil diğer unsurlarında bir hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçelerine yer verilerek oyçokluğuyla reddedilmiştir. Karşıoy yazan üyeler ise başvurucunun 13/9/2013 tarihinde görevine döndükten sonra atamaya sebep teşkil edecek herhangi bir olayın ileri sürülmediğini belirtmiş ve özellikle başvurucunun GATA’dan gönderilmekle emekli edileceğine dikkat çekerek tayin işleminin ölçülü olmadığına vurgu yapmış ve işlemin iptal edilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Bununla birlikteşikâyet dilekçesi veren doktorların tayin ve görevlendirme işlemlerine karşı açılan davalar oybirliğiyle kabul edilerek iptal edilmiştir.
66. Başvurucunun emekliye sevkine ilişkin işleme karşı açtığı dava ise emekliliğe karşı açılan davanın reddedildiği de gözetilerek ve emsali subayların emeklilik durumları değerlendirilerek işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
67. Başvurucu, aynı olay kapsamında tayine tabi tutulan diğer doktorların açtığı davalarda tayin işlemleri iptal edilirken kendi davasının reddedilmesinin kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, usulde paralellik ilkesinin dikkate alınmadığını, yargılama makamlarının bariz takdir hatası oluşturacak şekilde karar verdiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de AYİM’in tüm olay sürecini sonuçlarıyla birlikte değerlendirerek ve tayine tabi diğer doktorların durumunu da dikkate alarak karar verdiği, başvurucunun usulde paralellik ve diğer iddialarının karşılandığı görülmektedir.
68. Yukarıda belirtildiği gibi bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar dışında ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Sonuç olarak başvurucunun GATA’dan ayrılması nedeniyle, kendi ifadesine göre beş yıl erken emekliliğine yol açan söz konusu atama işlemine karşı yapılan başvuruya konu edilen her iki davaya ilişkin ileri sürdüğü iddialarının AYİM tarafından delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu, kararlarda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, başvurucu tarafından sunulan ek beyan dilekçelerinde, kendisiyle ilgili şikâyet dilekçesi veren üç doktor ile tahkikat ve karar süreçlerinde yer alan bazı personel ve bireysel başvuruya dayanak kararlarda imzası bulunan bazı askerî hâkimler hakkında FETÖ/PDY üyeliği nedeniyle işlem yapıldığı belirtilmiş ise de (bkz. § 33) bu hususların, başvurucuya isnat edilen ve derece mahkemesince sabit görülen fiilleri, bu fiillere dayanılarak yapılan işlemlerin sıhhatini ve bu işlemelere karşı açılan davalardaki yargılamaları etkilediğine ilişkin somut ve hukuken kabul edilebilir herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Bu nedenle tek başına ek beyan dilekçelerinde belirtilen hususlara dayanılarak yargılamanın adil olmadığı sonucuna ulaşılması mümkün görülmemiştir.
69. Sonuç olarak başvurucunun şikâyetlerinin kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu ve Anayasa Mahkemesinin temyiz mahkemesi gibi hareket etme ve adil yargılanma hakkı kapsamında derece mahkemelerinin kararlarını sorgulama görevi bulunmadığından başvurunun kabul edilemez bulunması gerektiği sonucuna varılmıştır.
70. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Rıdvan GÜLEÇ bu görüşe katılmamışlardır.
E. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
71. Başvurucu, Kayseri Asker Hastanesi baştabipliği görevine atanmasıyla birlikte öğretim üyeliği statüsünden çıktığını ve bu nedenle kadrosuzluktan 30/8/2014 tarihinden geçerli olmak üzere emekliye sevk edildiğini, böylece beş yıl daha çalışabilecek ve generalliğe yükselebilecekken beş yıl erken emekli edildiğini belirterek maaş farkı nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
72. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve ekonomik değerleri koruyan bir temel haktır. Kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun mülkiyet kavramı içinde değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 36). Ayrıca gelecekte elde edileceği iddia edilen bir gelirin mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir (Sultan Tokay ve diğerleri, B. No: 2013/1122, 26/6/2014, § 42).
73. Bu çerçevede yargılamanın sonucuna bağlı olarak elde edilebilecek bir ekonomik değer, lehe karar verilmediği müddetçe mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmemektedir.
74. Somut olayda mülkiyet hakkının varlığı davanın sonucuna bağlı olup başvurucunun Anayasa’nın 35. Maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamına giren bir ekonomik değeri veya en azından böyle bir değeri elde etme yönünde meşru beklentisi bulunmadığı anlaşılmaktadır.
75.Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE OYBİRLİĞİYLE,
B. 1. Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşaviri M.K. hakkında işlem yapılmaması üzerine açılan davanın reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
3. AYİM’in yapısında subay üyeler bulunması nedeniyle bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
4. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Rıdvan GÜLEÇ’in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
5. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 18/10/2017 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
Başvurucunun “Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin” iddiası, dosyada yer alan bilgi ve belgelerle örtüşmekte olup, bu olgu ve gelişmeler sırasıyla şöyledir:
1. Başvurucu GATA Üroloji Ana Bilim Dalı Başkanı olarak görevini sürdürdüğü sırada, aynı Ana Bilim Dalı’ında görev yapmakta olan üç öğretim üyesi hakkında suç duyurusunda bulunmuş ve bu suç duyuruları silsile yoluyla Gn.Kur.Bşk.lığı Askeri Savcılığına iletilmişse de; Askeri Savcılıkça yapılan soruşturmada şikâyetçi olan başvurucu “sanık” yapılarak, hakkında “sair suretle memuriyet nüfuzunu suiistimal” suçundan dava açılmış; şikâyet olunan kişiler hakkında bir karar verilmeyerek, îddîanamede kendilerinden “mağdur” olarak söz edilmiştir.
2. Başvurucunun şikâyetçi olduğu öğretim üyelerinin de sonradan başvurucu hakkında şikâyet dilekçesi vermeleri üzerine GATA bünyesinde bir İdari Tahkikat Komisyonu kurulmuş; başvurucu Gn.Kur.Bşk. lığı tasarrufu ile TSK. Sağlık K.lığı Sağlık Komutanı Bilimsel Yardımcısı kadrosuna atanmış, ancak bilahare bu atama işleri geri alınarak başvuruca eski görevine iade edilmiş, aynı Ana Bilim Dalında görevli olup başvurucu gibi Ankara’da bir başka hastanede görevlendirilen diğer bir öğretim üyesi de görevine iade edilmiştir.
3. Başvurucunun şikâyetçi olduğu öğretim üyelerinin, vekilleri marifetiyle başvurucu hakkında tekrar şikâyetçi olmaları sonrasında Gn.Kur. Başkanlığınca yeni bir Îdarî Tahkikat Heyetî teşkil ettirilmiş ve bu heyetin önerisi doğrultusunda başvurucunun öğretim üyesi statüsüne son verilip, Ana Bilim Dalı Başkanlığından alınarak Kayseri Askeri Hastanesi Baştabipliğine atanmış; diğer üç öğretim üyesi de bir yıl süre ile başka askeri hastanelerde görevlendirilmiştir.
4. Başvurucu bu işlemin iptali için AYİM’de dava açmış; AYİM 1.Dairesi 11.2.2015 tarih ve E. 2014/1053, K. 2015/191 sayılı kararıyla, Oyçokluğuyla (3/2) açılan davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesi “… davacının ilk atama işleminin geri alınarak 13.9.2013 tarihinde göreve döndürülmesi sonucunda ilk atama işlemine gerekçe teşkil eden hususlarda aynı davranışları sergilemesi, yukarı da izah edilen süreçlerde meydana gelen olayların meydana gelmesinde davacının katkısı da göz önüne alınarak, davacı hakkında davalı idarece belirtilen gerekçelerle tesis edilen işlemin, anlatılan süreç de dikkate alındığında ölçülülük ilkesine aykırı olmadığı gibi, işlemin sebep ve amaç unsuru dahil diğer unsurlarında bir hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır…” şeklindedir. Biri Daire Başkanı olmak üzere iki üyenin karşı oy gerekçesinde ise “…Davacı ve diğer öğretim üyeleri arasında daha önceden beri devam eden ceza yargılaması sırasında, diğer öğretim üyeleri vekilince yapılmış şikâyet sebebiyle yapılan tahkikat ve değerlendirme sebebiyle davacının ataması yapılmış ise de, davacı yönünden yapılan bu atama, davacının öğretim üyeliğine son verdiğinden, yaş haddinden önce emekliliğine sebep olarak daha ağır bir sonuca yol açmıştır. Ana Bilim Dalı Başkanı konumunda olan davacının öğretim üyeliği sonlandırılmadan, başka bir göreve atama veya görevlendirilmesinin yapılması mümkün iken, yapılan işlem, sonucu itibariyle ölçülülük ilkesine aykırı olmuştur. Çoğunluk kararında davacı hakkında devam eden ceza soruşturmasından söz edilmiş ise de, bu durum davalı idarece önceki atamasının 13.9.2013 tarihinde yapılan işlemi geri alma sırasında da mevcuttur. Davacıyla birlikte işlem gören ve işlemi iptal edilen diğer öğretim üyeleri açısından da ceza soruşturması mevcut olduğu da dikkate alındığında, davacı hakkında meydana gelen sonucun ölçülülük ilkesine ve hukuka uyarlı olmadığı kanaatinde olduğumuzdan, aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmadık…” denilmektedir.
5. Başvurucunun öğretim üyeliğine son veren ve sonuçta kendisinin öğretim üyeliği yaş haddinden önce emekliye sevkine yol açan işlemin iptali istemini reddeden AYİM 2. Dairesi, başvurucuyla birlikte birer yıl süreyle GATA dışındaki askeri hastanelerde görevlendirilen üç öğretim üyesinin açtıkları davalarda ise işlemin iptaline karar vermiştir. Bu kararlarda özetle, davacıların ilmi kariyerleri, GATA Üroloji Ana Bilim Dalı Başkanlığında mevcut büyük ihtiyacın, mahal askeri hastanelere nazaran çok daha fazla olduğu, dolayısiyle görevlendirme işlemlerinin sebep ve amaç unsurları yönünden hukuka aykırı olduğu ifade edilmektedir.
6. Başvurucunun 2015 yılında yaptığı bireysel başvuru sonrasında gelişip, idari-yargısal tasarruflara konu olan ve bir bütün halinde bakıldığında FETÖ mağduru olduğunu ortaya koyduğunu öne sürdüğü olguları bir dilekçe ekinde Anayasa Mahkemesine sunduğu anlaşılmakta olup, bunları şöyle sıralamak mümkündür:
a. Maiyetinde görev yapan üç öğretim üyesi hakkında yaptığı yazılı şikâyete (suç duyurusuna) rağmen, şikâyet edilenlerin mağdur, kendisinin ise sanık olmasını sağladığını belirttiği Genel Kurmay Başkanlığı Adlî Müşavirinin 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ihraç edilmesi ve tutuklanması,
b. Kendisi hakkında dava açıp, şikâyet edilen öğretim üyelerini mağdur statüsüne soktuğu belirtilen Gn.Kur.Bşk. Askeri Savcılarının (iki askeri savcı) 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ihraç edilmeleri ve tutuklanmaları,
c. İdarece (Gn.Kur.Bşk.lığınca) teşkil ettirilen İdari Tahkikat Heyeti Başkanı generalin 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ihraç edilmesi ve tutuklanması,
d. GATA’da teşkil ettirilen İdari Tahkikat Komisyonunda görev yapan öğretim üyesi tabibin 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ihraç edilmesi,
e. Başvurucunun ısrarla şikâyetçi olduğu GATA Üroloji Ana Bilim Dalı Başkanlığında görevli üç öğretim üyesinden ikisinin 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ihraç edilmeleri ve tutuklanmaları,
f. Başvurucunun AYİM’de açtığı atamanın iptali davasında davacı aleyhine red kararı veren üç üyeden ikisinin 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ihraç edilmeleri ve tutuklanmaları.
7. Başvurucunun mevcut iddiaları, yukarıda özetlenen 15 Temmuz darbe girişimi sonrası gelişmelerle birlikte değerlendirildiğinde; FETÖ mağduru olduğu ve bu nedenle bidayetten itibaren salt bu nedenle idari-yargısal süreçlerde mağdur edildiği ve bir kumpasla karşı karşıya olduğu yönündeki başvuruca beyanlarının büyük ciddiyet taşıdığı, hayatın olağan akışı karşısında aksini öne sürmenin neredeyse mümkün olmadığı görülmektedir. AYİM 2. Dairesi, başvurucunun şikâyet ettiği üç öğretim üyesi ile ilgili görevlendirme işlemlerinin iptaline karar verirken, bu kişilerin ilmine GATA’da ihtiyaç olduğunu açıkça vurgulamış; ancak, Ana Bilim Dalı Başkanı olan başvurucunun açtığı davada hu hususa hiç işaret etmemiş, adeta kendisinin ilmine GATA’da ihtiyaç olmadığı gibi bir sonuca ulaşmıştır. Oysa başvurucunun ilmi kariyeri ve müktesebatının anılan kişilerden hiç de az olmadığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Esasen kararın karşı oy gerekçesinde de işlemin ölçülü olmadığına işaret edilmektedir. Bu durumda AYİM 2. Dairesinin başvurucu ile ilgili kararının salt hukuk kurallarının yorumlanmasından ibaret bir karar olmayıp, bariz takdir hatası ile malûl bulunduğunda kuşku bulunmamaktadır. Öte yandan, bireysel başvurunun yapılmasından sonraki süreçte (karar verilene kadar) meydana gelen hukuki gelişme ve olguların (15 Temmuz darbe girişimi sonrası olayların) Anayasa Mahkemesince dikkate alınması ve bireysel başvuruya konu AYİM 2. Dairesi (red) kararının bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiği açıktır, ve fiili uygulama da bu doğrultudadır. Dolayısiyle, 2015 yılı öncesi hukuki değerlendirme ile yetinilmesi sonucunu doğuran karara bu mahiyeti itibariyle de katılmak mümkün değildir.
Açıklanan nedenlerle; başvurucu hakkındaki yargılamanın (AYİM 2. Dairesinin atama işleminin iptali istemli davada verdiği red kararının) sonucu itibariyle adil olmadığı ve Anayasa’nın 36. Maddesinin ihlâl edilmiş olduğu kanaatine vardığımızdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.
Üye
KARŞIOY YAZISI
GİRİŞ:
1. Genel Kurulca 2015/1609 ve 2015/18803 numaralı başvurularla birleştirilerek incelenen başvurunun konusu, Gülhane Askeri Tıp Akademisinde Üroloji Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapan başvurucunun, aynı birimde görevli bir kısım doktorlarla karşılıklı şikayetleri sonucu gelişen olaylar zincirinde gerçekleşen idari ve yargısal işlemlerin, başvurucunun akademik kariyerinin sonlandırılarak beş yıl erken emekliye sevki ile neticelenmesi, buna karşılık uyuşmazlık tarafı diğer tüm kişilerin sonuçta haklı çıkarak adeta ödüllendirilmeleridir.
2. Başvurucunun Anayasa Mahkemesine bireysel başvurularını yaptığı tarihlerde henüz FETÖ terör örgütünün hain darbe girişiminin gerçekleşmediği ve bu terör örgütünün silahlı kuvvetler ve yargıdaki örgütlenmesinin tam anlamıyla çözülemediği bilinmektedir. Bu nedenle başvurucu her ne kadar başvuru dilekçelerinde kendisi aleyhine yapılan ve kasıtlı olduğu izlenimini veren yargısal işlemlerle ilgi somut bir kumpas iddiasında bulunamamış ise de 15 Temmuz hain darbe girişimini takiben Anayasa Mahkemesine sunduğu 21.7.2016, 16.8.2016 ve 27.2.2017 tarihli dilekçelerinde sunduğu delillerle, kamu oyunun gözleri önünde cereyan eden ve yargıya intikal etmiş bulunan kumpas davası örneklerinde de görüldüğü gibi, FETÖ terör örgütü mensubu kişilerin sistemli ve koordineli oyunları sonucu mağdur edildiğini ve adil yargılanmadığını öne sürmüş, buna ilişkin delil ve emareleri de ortaya koymuştur.
3. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunca başvurunun bu yeni deliller değerlendirilmeden incelenerek, başvuru tarihindeki durum esas alınmak suretiyle karara bağlanmasının ve sonuç olarak başvurunun tüm iddialar yönünden KABUL EDİLEMEZ olduğuna karar verilmesinin isabetli olmadığı düşüncesiyle, karara katılmamaktayım.
4. Bu amaçla önce Anayasa Mahkemesi kararlarında FETÖ terör örgütü, bu örgütün silahlı kuvvetlerdeki ve yargıdaki yapılanması ve örgütün yöntemleri hakkında ifade edilenlerin hatırlanmasında yarar bulunmaktadır.
ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARININ İLGİLİ BÖLÜMLERİ:
5. Anayasa Mahkemesinin 4/8/2016 tarihli, Esas: 2016/6 (Değişik İşler), Karar: 2016/12 sayılı kararının ilgili bölümleri şöyledir:
“OLAY VE OLGULAR
1. 1960’lı yıllarda Fetullah Gülen isimli kişi tarafından kurulan ve yakın döneme kadar dini bir grup olarak nitelenen, “Gülen Cemaati”, “Hizmet Hareketi”, “Cemaat” ve “Camia” gibi isimlerle anılan bir yapılanmanın faaliyetlerini eğitim ve din başta olmak üzere zamanla birçok alanda genişlettiği ve yüzü aşkın ülkede yaygınlaştırdığı bilinmektedir.
2. Bu yapılanmanın gerçek amacının devleti ele geçirmek olduğu, bu amaçla tüm kamu kurum ve kuruluşlarında; özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), mülki idare birimleri, yargı teşkilatı, kolluk birimleri, eğitim kurumları gibi yerlerde kadrolaştığı ve bu kişilerin devletin amaçlarından ziyade yapılanmanın amaçları doğrultusunda faaliyette bulundukları iddiaları öteden beri kamuoyunda tartışılmaktadır.
3. Bu iddialar zamanla kamuoyunda tartışma konusu olmanın ötesine geçmiş ve pek çok soruşturma ve kovuşturmaya konu edilmiştir. Bu yapılanma, ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda “Fetullahçı Terör Örgütü” (FETÖ) ve/veya “Paralel Devlet Yapılanması” (PDY) olarak isimlendirilmiştir.
A. Genel Olarak FETÖ/PDY’nin Yapısı ve Faaliyetleri
4. Açılan soruşturma ve kovuşturmalarda FETÖ/PDY’nin yapısı ve faaliyetleri hakkında genel olarak şu iddialar ileri sürülmüştür:
a. Yapılanmanın kendisine atfettiği kutsallığın doğal bir sonucu olarak vatan, devlet, millet, ahlak, hukuk, temel hak ve hürriyetler de dâhil olmak üzere her şeyin değer bakımından kendisinden sonra geldiği anlayışına sahip olduğu,
b. Eğitim ve din alanındaki faaliyetleriyle toplumda meşruiyet kazanmaya çalıştığı,
c. Bünyesinde bulunan ışık (talebe) evleri, okullar, yurtlar ve dershaneler aracılığıyla ulaştığı gençleri amaçları doğrultusunda yetiştirerek kadrolarını oluşturduğu,
d. İtaat ve teslimiyet temelinde oluşturulmuş ve üstte “kâinat imamı” olarak Fetullah Gülen’in olduğu kıta, ülke, eyalet, il, ilçe, semt, mahalle ve ev imamlarından oluşan dikey hiyerarşisinin bulunduğu,
e. Temel örgütlenmesinin imamlara bağlı zincirler şeklinde olduğu, yönetici üst kadro dışındaki her biriminin bağımsız hücreler şeklinde örgütlendiği, böylece her bir örgüt mensubunun en fazla bir üst sorumlusunu ve bir altında bulunan örgüt mensubunu tanımasının sağlandığı,
f. Tüm mensuplarını sadakat ve bağlılık yönünden sınıflandırdığı, en üst sınıfta bulunan mensuplarının yönetici olarak görevlendirildiği,
g. Fetullah Gülen’in atadığı ve yalnızca kendisinin bildiği kişiler vasıtasıyla örgütün iç işleyişini denetleyen ve lidere rapor eden ayrı bir yapılanmanın olduğu,
h. Yöneticilerinin ve üyelerinin faaliyetlerini gizlilik esasıyla yürüttükleri ve gizliliği sağlayacak haberleşme yöntemleri kullandıkları, üyelerinin önemli bir bölümünün “kod isim” kullandığı, mensuplarının tanınmayı önlemek amacıyla kendilerini farklı sosyal gruplara aitmiş gibi gösterme gayreti içinde oldukları, bu nedenle yapılanma ile mensuplarının bağının ortaya konulmasının oldukça zor olduğu,
i. Mensuplarının gelirlerinin belli bir oranının “himmet” adı altında alındığı,
j. Yapılanmadan ayrılmak isteyen kişilere baskı uygulandığı ve çeşitli yaptırımlarda bulunulduğu,
k. Fetullah Gülen'in “Her yerde olmalısınız. Her yerde değilseniz hiçbir yerde değilsinizdir.” talimatı gereği yapılanmanın başta TSK, emniyet teşkilatı, Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) ve yargı organları olmak üzere neredeyse tüm kamu kurum ve kuruluşlarında; siyasi partiler, sendikalar, vakıf ve dernekler ile ticari kuruluşlar gibi sivil organizasyonlarda örgütlendiği,
l. Kamu görevlisi olan mensuplarının yapılanmaya olan aidiyetlerinin devlete olandan önce geldiği,
m. Yapılanmanın kamuda görev almak veya görevde yükselmek için yapılan sınavlarda sorulacak soruları önceden elde ederek mensuplarına vermek suretiyle kamu kurumlarında haksız şekilde kadrolaştığı ve mensuplarının önemli görevlere gelmesini sağladığı,
n. Yapılanmaya dâhil olmayan kamu görevlilerinin kurum içerisinde etkili olmalarını önlemek için, bu kişilerin itibarını sarsacak isimsiz ve imzasız ihbarlarda bulunulduğu, internet ya da basın aracılığıyla yayınlar yapıldığı,
o. Kamu kurum ve kuruluşlarında kadrolaşmış olan mensuplarının stratejik birimlere(personel, istihbarat, özel kalem, bilişim, muhasebe vb.) yerleşmeye teşvik edildiği,
p. Her kurum ve kuruluş için belirlenen sorumlu bir kişiye (“abi”) bağlı olarak hiyerarşik bir düzende mevcut idari sisteme paralel bir yapının oluşturulduğu,
r. Yapılanmaya dâhil olmayan kişilerle ilgili bilgilerin kaydedildiği ve bu kayıtların arşivlendiği,
s. Yapıya mensup kamu görevlileri vasıtasıyla kişisel verilerin, devlete ait gizli bilgi ve belgelerin ele geçirildiği ve arşivlendiği,
t. Toplumdaki karşılığı sınırlı olan yapılanmanın kamu kurum ve kuruluşlarındaki mensuplarının oranının toplumsal karşılığı ile kıyaslanamayacak kadar yüksek olduğu,
u. Yapılanmanın, paralel bir devlet yapılanmasına dönüştüğü,devlet ve toplum üzerinde “vesayet” oluşturduğu,
v. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tüm anayasal kurumlarını (yasama, yürütme, yargı erklerini) ele geçirmeyi ve bundan sonra devleti, toplumu ve fertleri kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden şekillendirerek oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmeyi hedeflediği,
y. Ulusal ve uluslararası düzeyde siyasi ve ekonomik ittifaklar kurduğu.
B. FETÖ/PDY’ye İlişkin Soruşturma ve Kovuşturmalar
5. Yukarıda belirtildiği şekilde yapılandığı iddia edilen FETÖ/PDY’nin yasadışı faaliyetlerine ilişkin geçmişten günümüze çok sayıda soruşturma ve kovuşturma açılmış olup bunlardan bazılarına aşağıda yer verilmiştir:
a. Sıkıyönetim Mahkemesinde Fetullah Gülen hakkında laikliğe aykırı olarak devletin içtimai, iktisadi, siyasi veya hukuki temel nizamlarını kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla propaganda yapma suçundan kamu davası açılmış, mahkûmiyetine karar verilmiş, bu karar Askeri Yargıtay tarafından onanmıştır (Askeri Yargıtayın 1973/146-272 sayılı kararı).
b. Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinde Fetullah Gülen hakkında laik devlet yapısını değiştirerek, dini kurallara dayalı bir devlet düzeni kurmak amacıyla örgüt kurma suçundan kamu davası açılmış ancak 21/12/2000 tarihli ve 4616 sayılı 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun gereğince davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine karar verilmiştir (Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin E.2000/124 K.2003/20 sayılı kararı). Anılan davada, Genelkurmay Başkanlığı ile jandarma ve emniyet birimleri tarafından gönderilen rapor ve yazılarda; Fetullah Gülen’in, kurulu devlet sistemine göre ve devlet modeline uygun bir örgütlenme ile devlete alternatif bir sistem kurmayı hedeflediği, her alanda devlete karşı alternatif bir yapılanma tesis ettiği, devlet içindeki bütün kadrolarda ve özellikle askeriye, mülkiye, hukuk ve eğitim alanında teşkilatlanmaya özel önem verdiği, emir komuta zincirinde askeri disiplin içerisinde işleyen bir sisteminin bulunduğu ifade edilmiştir.
c. Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in 19/1/2007 tarihinde İstanbul’da silahlı bir saldırı sonucu öldürülmesi olayına ilişkin olarak FETÖ/PDY mensubu olduğu ileri sürülen bazı emniyet görevlilerinin cinayetin işleneceğini bilmelerine rağmen yapılanmanın amaçları doğrultusunda önlemedikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır (İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2015/337 sayılı dosyası).
d. FETÖ/PDY mensubu olduğu ileri sürülen bazı kamu görevlileri hakkında, Başbakan’ın ev ve çalışma odalarını teknik cihazlarla dinleyerek siyasi ve askeri casusluk yaptıkları iddiasıyla kamu davası açılmıştır (Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/412 sayılı dosyası).
e. FETÖ/PDY mensubu olduğu ileri sürülen bazı kamu görevlileri hakkında, yapılanmanın faaliyeti kapsamında işlendiği ileri sürülen suçların tespit edilmesini engellemek için delilleri yok ettikleri (Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığının bir projesinin kullanıcı bilgilerini sildikleri) iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/74480 sayılı soruşturması).
f. FETÖ/PDY mensubu olduğu ileri sürülen bazı kamu görevlileri hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Anayasa Mahkemesi Başkanı, Başbakan Yardımcıları, Bakanlar ve MİT Müsteşarı’nın da aralarında olduğu üst düzey devlet yetkililerine verilen ve Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) tarafından üretilen kriptolu telefonları casusluk amacıyla dinledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır (Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2015/202 sayılı dosyası).
g. Dışişleri Bakanlığında 13/3/2014 tarihinde yapılan ve Dışişleri Bakanı, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, MİT Müsteşarı ve Genelkurmay İkinci Başkanı’nın katıldığı gizli bir toplantının siyasi ve askeri casusluk maksadıyla dinlenildiği ve bu ses kayıtlarının internet üzerinden yayınlandığı iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 2014/47602 sayılı soruşturması). Bu eylemin FETÖ/PDY mensubu kişilerce gerçekleştirildiği iddiası Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 6/6/2016 tarihli ve E.2016/24769 sayılı iddianamesinde dile getirilmiştir.
h. Hukuka aykırı olarak, MİT’e ait yüklerin bulunduğu bir adet tırın 1/1/2014 tarihinde Hatay’da durdurulup aranmak istenmesi, üç adet tırın ise 19/1/2014 tarihinde Adana’da durdurulup aranması ve MİT mensupları hakkında soruşturma başlatılması nedenleriyle ilgili jandarma personeli (Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/161 sayılı dosyası) ve yargı mensupları (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin E.2015/1 sayılı dosyası) hakkında kamu davası açılmıştır. Bu eylemlerin FETÖ/PDY mensubu kişilerce anılan yapılanmanın amaçları doğrultusunda gerçekleştirildiği iddiası Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 6/6/2016 tarihli ve E.2016/24769 sayılı iddianamesinde ifade edilmiştir.
i. FETÖ/PDY mensubu olduğu ileri sürülen kamu görevlileri hakkında, kamuoyunda “Kudüs Selam Tevhit Örgütü Soruşturması” olarak bilinen soruşturmanın bu yapılanmanın amaçları doğrultusunda yapıldığı, anılan soruşturmada birçok üst düzey kamu yöneticisi, gazeteci ve bilim adamının da aralarında olduğu çok sayıda kişinin telefonlarının usulsüz olarak dinlendiği iddiasıyla kamu davası açılmıştır (İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/41637 sayılı soruşturması ve iddianamesi).
j. FETÖ/PDY mensubu olduğu ileri sürülen kamu görevlileri hakkında, siyasetçilerin ve üst düzey kamu görevlilerinin telefonlarını dinleyerek gizli nitelikteki siyasi ve askeri bilgilere ulaştıkları iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/80080 sayılı soruşturması).
k. FETÖ/PDY mensubu olduğu ileri sürülen kamu görevlileri hakkında, İnsani Yardım Vakfının (İHH) Kilis ilinde bulunan bürosunun 15/1/2014 tarihinde casusluk amacıyla arandığı iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır (Van Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/4111 sayılı soruşturması).
l. FETÖ/PDY yapılanmasına mensup olduğu ileri sürülen kişilerin, kamu görevine giriş veya görevde yükselme sınavlarında, sınav sorularını yapılanmanın mensuplarına önceden verdikleri iddiaları çok sayıda soruşturmaya konu olmuştur (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/100074, 2015/26827, 2015/156193, 2015/79801, 2015/80510, 2015/80526, 2015/80534, 2015/18314, 2015/80555, 2015/80559, 2015/41561, 2016/3801, 2015/80539, 2015/80550, 2015/166002, 2015/98865, 2015/70581, 2015/37022, 2015/39600 sayılı soruşturma dosyaları).
m. İstanbul’da yürütülen bazı soruşturmalarda tutuklu bulunan ve FETÖ/PDY üyesi oldukları ileri sürülen çok sayıda şüphelinin tahliyesine ilişkin kararlar veren iki hâkim hakkında, bu kararları yetkileri bulunmadığı hâlde üyesi oldukları aynı yapılanmanın talimatıyla verdikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır (Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 21/9/2015 tarihli ve E.2015/29385 sayılı iddianamesi; anılan hâkimlerin tutuklanmalarının hukuki olmadığına ilişkin bireysel başvurularının kabul edilemez olduğuna dair Anayasa Mahkemesi kararı için bkz. Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016).
n. FETÖ/PDY’nin kurucusu ve lideri Fetullah Gülen’in de aralarında olduğu yetmiş üç örgüt yöneticisi hakkında silahlı terör örgütü kurma ve yönetme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs, siyasi ve askeri casusluk yapma, zimmet, nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, kişisel verilerin hukuka aykırı olarak kaydedilmesi, kişisel verileri hukuka aykırı olarak başkasına verme, yayma, ele geçirme suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 6/6/2016 tarihli ve E.2016/24769 sayılı iddianamesi).
C. FETÖ/PDY’nin Yargı Organlarındaki Yapılanması ve Faaliyetleri
6. FETÖ/PDY’nin bilhassa (yakın döneme kadar faaliyette olan) özel yetkili mahkemelerde ve savcılıklarda örgütlendiği, yargı ve emniyet içerisindeki mensuplarının örgütün imamlarından aldıkları talimatlar uyarınca ve örgüt çıkarları doğrultusunda hareket ettikleri, bu kapsamda ciddi hukuki sorunlar içeren uygulamalar yaptıkları kamuoyunda uzun süredir tartışılmaktadır.
7. Bu bağlamda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 6/6/2016 tarihli iddianamesinde, yargı içinde FETÖ/PDY’nin önemli bir kadrosunun varlığını sürdürdüğüne, yapılanmanın istediğinde her türlü hukuksuz kararı verecek ve yargı eliyle kamu gücünü örgüt menfaatine kullanacak binlerce hâkim ve savcı mensubunun bulunduğuna değinilmiş; son yıllarda kamuoyu tarafından yakından takip edilen birçok olaya ilişkin soruşturma ve yargılama süreçlerinin FETÖ/PDY’nin yargı teşkilatı içerisindeki mensuplarınca bu örgütün amaçları doğrultusunda ve yargı imamları tarafından verilen talimatlar uyarınca yapıldığı, bu süreçlerde bilinçli olarak hukuka aykırı uygulamalarda bulunulduğu iddia edilmiştir. Bu kapsamda “Şemdinli”, “Ergenekon”, “Balyoz”, “Askeri Casusluk”, “Devrimci Karargâh”, “Oda TV” ve “Şike” davaları gibi kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan birçok davayı başta TSK olmak üzere farklı kamu kurum ve kuruluşlarındaki örgüt mensubu olmayan kamu görevlilerini tasfiye etmek ve farklı sivil çevrelerde örgütün çıkarlarına aykırı davrandığını düşündüğü kişileri etkisizleştirmek amacıyla kullandığı ileri sürülmüştür.
8. Anılan davalarda yargılanan sanıkların önemli bir bölümü beraat etmiş, bir kısım davalarda yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmiş ve mahkûmiyet kararları kaldırılmıştır. Bazı davalarda ise hukuki süreçler devam etmektedir. Anılan davaların bir kısmındaki usulsüzlük iddiaları Anayasa Mahkemesinin ihlal kararlarına da konu olmuştur (bkz. Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014; Yavuz Pehlivan ve diğerleri [GK], B. No: 2013/2312, 4/6/2015; Yankı Bağcıoğlu ve diğerleri [GK],B. No: 2014/253, 9/1/2015).
9. Yukarıda belirtilen iddialara ilişkin olarak FETÖ/PDY’ye mensup olduğu ileri sürülen bazı yargı mensupları hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından disiplin soruşturmaları yapılarak meslekten çıkarma cezaları verilmiş ayrıca adli mercilerce de soruşturma ve kovuşturmalar yapılmıştır.
10. 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile hâkim ve savcıların kendi aralarından HSYK’ya üye seçmelerine imkân tanınmıştır. Buna göre hâkim ve savcılar adli yargıdan yedi asıl, dört yedek; idari yargıdan üç asıl iki yedek üyeyi seçeceklerdir. Belirlenen seçim sistemine göre her bir seçmen adli yargı için on bir, idari yargı için beş adaya oy verme hakkına sahiptir. 2014 yılında yapılan seçimlerde Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) ve Yargıda Birlik Platformu (YBP) seçimde destekledikleri adaylarını açıklamıştır. Bu iki yargı örgütünün desteklediklerinin dışında bazı adaylar seçime bağımsız olarak (bir başka adayla birlikte hareket etmeden) girdiklerini ifade etmişlerdir. Seçim sonuçları incelendiğinde; seçime bağımsız olarak girdiğini beyan eden ve hukuk çevrelerinde söz konusu yapılanmaya mensup ya da bu yapı ile irtibatlı olduklarına dair iddialar ileri sürülen adli yargıdan on aday binlerce hâkim savcıdan blok olarak oy almış, bunlardan ikisi HSYK yedek üyeliğine; idari yargıdan beş aday ise yüzlerce hâkimden blok olarak oy almış ve bunlardan ikisi HSYK asıl üyeliğine seçilmiştir. Bu durum, kamuoyunda FETÖ/PDY’nin yargı organları içerisinde önemli ölçüde örgütlenmesinin olduğu tartışmalarını yaygınlaştırmıştır.
D. FETÖ/PDY’nin TSK’daki Yapılanması ve Faaliyetleri
11. 15 Temmuz 2016 gecesi meydana gelen darbe teşebbüsünün daha iyi anlaşılması bakımından FETÖ/PDY’nin TSK’daki yapılanmasına, faaliyetlerine ve yapılanmanın ülkenin güvenliği üzerinde oluşturduğu risklere ilişkin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının darbe teşebbüsünden kısa süre önce düzenlediği 6/6/2016 tarihli iddianamesinde yer verilen tespit, değerlendirme ve öngörülere özetle yer verilmesi uygun olacaktır. Bu tespit, değerlendirme ve öngörüler şöyle özetlenebilir:
a. FETÖ/PDY’nin en çok önem verdiği kurumun TSK olduğu,
b. FETÖ/PDY’nin en fazla kadrolaştığı ve egemen hâle geldiği devlet kurumunun TSK olduğu,
c. TSK’daki kadrolaşmanın uzun yıllar önce başladığı ve ilk yerleştirilen örgüt mensuplarının general veya albay rütbesine yükseldikleri,
d. FETÖ/PDY’nin subay ve astsubay olacak mensuplarını özel olarak yetiştirdiği,
e. 2003 yılına kadar yaklaşık dört yüz personelin bu yapıya mensubiyeti nedeniyle ilişiği kesilirken bu tarihten sonra bu sebeple ilişiği kesilen personelin bulunmadığı,
f. Yapılanmaya mensup olmayan personelin bazı soruşturma ve davalarla tasfiye edildiği ve bu personelin yerine örgüt mensuplarının terfi etmesinin sağlandığı,
g. Özellikle bu yapılanmaya mensup olmayan askeri pilotların çeşitli yöntemlerle kurumdan uzaklaştırıldığı,
h. Kurmay subay kadrosunun önemli bir bölümünün FETÖ/PDY mensubu olduğu,
i. FETÖ/PDY’nin askeri yargıda egemen bir güç olduğu ve bu nedenle yapıya yönelik soruşturmalardan netice alınamadığı,
j. TSK içerisindeki bu yapılanmanın ordu disiplinini bozacak ve ülke savunmasında zafiyet oluşturacak bir yoğunluğa ulaştığı,
k. FETÖ/PDY’nin kuvvet komutanlıkları, jandarma ve emniyet teşkilatları içindeki mensuplarından oluşan ve on binleri bulan devletten ayrı hiyerarşiye bağlı silahlı bir yapılanmasının olduğu,
l. FETÖ/PDY’nin Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tarihi boyunca gördüğü en büyük, en tehlikeli ve en organize terör örgütlenmesi olduğu,
m. FETÖ/PDY’nin anayasal düzeni değiştirecek veya ortadan kaldıracak silahlı güce ulaştığı ve bir askeri darbe yapabilecek tek organize güç olduğu,
n. FETÖ/PDY’nin TSK içerisindeki etkinliğine dayanarak askeri darbe ve iç savaş tehditlerinde bulunduğu,
o. FETÖ/PDY’nin darbe teşebbüsünde bulunma tehlikesinin açık ve yakın olduğu,
p. Bu tehlikenin gerçekleşmesi halinde bunun devlet için gerçek bir yıkım olacağı, ülkenin bir iç savaşa sürüklenebileceği, milyonlarca insanın ölüp milyonlarca mültecinin ortaya çıkabileceği, devletin yeniden ayağa kaldırılmasının mümkün olamayabileceği,
r. FETÖ/PDY’nin tasfiyesinin devlet için artık varlık yokluk meselesi hâline geldiği.
E. 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Teşebbüsü ve Sonrası
12. Ülkemizde 15/7/2016 gecesi, TSK içerisinde örgütlenmiş olan bir grup tarafından demokratik anayasal düzeni cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırma teşebbüsünde bulunulmuştur.
13. Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan ilk açıklamada, anılan teşebbüse toplam 8.651 askeri personelin karıştığı, TSK’ya ait savaş uçakları dâhil otuz beş uçağın, otuz yedi helikopterin, yetmiş dört tanesi tank olmak üzere iki yüz kırk altı zırhlı aracın ve dört bine yakın hafif silahın kullanıldığı belirtilmiştir.
14. Teşebbüs sırasında TBMM, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Ankara Emniyet Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekât Daire Başkanlığı, MİT yerleşkelerinin de aralarında bulunduğu birçok yere uçak ve helikopterlerin de kullanıldığı bombalı ve silahlı saldırılar yapılmış, Cumhurbaşkanı’na yönelik suikast girişiminde bulunulmuş, Başbakan’ın aracının bulunduğu konvoya silahla ateş edilmiş, Genelkurmay Başkanı’nın da aralarında bulunduğu birçok üst düzey askeri yetkili rehin alınmış, çok sayıda kamu kurumu silah zoruyla işgal edilmiş veya buna teşebbüs edilmiştir.
15. Darbe teşebbüsüne karşı koyan güvenlik görevlileri ile tepki göstermek üzere sokaklara çıkan sivillere uçaklar, helikopterler, tanklar, diğer zırhlı araçlar ve hafif silahlarla saldırılmış, bu sırada (polis, asker ve sivil) iki yüz elliye yakın kişi hayatını kaybetmiş, iki bini aşkın kişi ise yaralanmıştır.
16. Teşebbüste bulunan grup, işgal ettiği Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu (TRT) aracılığıyla “Yurtta Sulh Konseyi” adına bir bildiri yayınlamıştır. Anılan bildiride; TSK adına yönetime el konulduğu, siyasi iktidara görevden el çektirildiği, devlet yönetiminin kendilerince gerçekleştirileceği, vatana ihanet içerisinde bulunan tüm kişi ve kuruluşların mahkemeler önünde hesap vermesinin temin edileceği, tüm yurtta sıkıyönetim ilan edildiği, ikinci bir duyuruya kadar sokağa çıkma yasağı uygulanacağı ve yeni bir anayasa hazırlanması temin edilene kadar kendilerince her türlü tedbirin alınacağı ifade edilmiştir.
17. Teşebbüs sırasında ülke genelindeki televizyon yayınlarının ve internet erişiminin kesilmesi için ilgili kurum ve kuruluşlara saldırıda bulunulmuş; bazı özel televizyon kanallarının binaları işgal edilmiştir. Darbe teşebbüsü, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere anayasal organlar tarafından reddedilmiştir. Cumhurbaşkanı’nın çağrısı üzerine halk sokağa çıkarak darbe teşebbüsüne tepki göstermiştir. Meşru devlet otoritelerinin emir ve talimatlarına göre hareket eden güvenlik güçleri tarafından darbe teşebbüsüne karşı konulmuştur. TBMM’de temsil edilen tüm siyasi partiler ile sivil toplum örgütleri darbe teşebbüsünü kabul etmediklerini açıklamışlardır. Basın yayın organlarının neredeyse tamamı darbe teşebbüsü aleyhine yayınlar yapmıştır. Yurt genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları darbe teşebbüsünde bulunanlar hakkında soruşturma başlatarak güvenlik güçlerine teşebbüse katılanların yakalanması emrini vermişlerdir. Nihayetinde kapsamlı ve güçlü bir dirençle karşılaşan darbe teşebbüsü engellenmiştir.
18. Darbe teşebbüsü sonrası ülke genelinde FETÖ/PDY üyesi olduğu değerlendirilen çok sayıda askeri personel, emniyet görevlisi ve yargı mensubu gözaltına alınmıştır. Ayrıca yargı mensupları dâhil binlerce kamu görevlisi görevden uzaklaştırılmıştır.
19. Milli Güvenlik Kurulunun 20/7/2016 tarihli ve 498 sayılı tavsiye kararı ile Anayasa’nın 120. maddesi uyarınca hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulmuştur. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, 20/7/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/7/2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/7/2016 tarihli ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
20. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunca 22/7/2016 tarihinde kararlaştırılan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (KHK) 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
21. Yetkili makamların yaptıkları sözlü ve yazılı açıklamalar ile 667 sayılı KHK’nın genel gerekçesinde darbe teşebbüsünün FETÖ/PDY mensupları tarafından gerçekleştirildiği belirtilmiştir. Darbe teşebbüsü sonrası başlatılan soruşturmalar kapsamında bu teşebbüse katıldıkları iddia edilen bazı şüphelilerin ifadelerinde kendilerinin ve anılan teşebbüsün FETÖ/PDY ile bağlantısının olduğuna dair itirafta bulundukları kamuoyuna yansımıştır."
6.Anayasa Mahkemesinin 20/6/2017 tarihli ve 2016/22169 başvuru numaralı kararının ilgili bölümleri şöyledir:
“… OLAYVEOLGULAR
10. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
11. Başvurucuların tutuklanmasına ve ülkemizde olağanüstü hâl ilan edilmesine sebebiyet veren olayların değerlendirilmesi bakımından öncelikle bu olayların meydana geliş şekline ilişkin birtakım bilgilere yer verilmesi gerekir.
A. Darbe Teşebbüsü Süreci
12. Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi silahlı bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmıştır.
13. Darbe teşebbüsünde bulunanlarca hazırlanan "sıkıyönetim direktifi" ile Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından emir komuta bütünlüğü içinde devletin yönetimi maksadıyla "Yurtta Sulh Konseyi" teşkil edildiği, yönetime el konulduğu, tüm yurtta sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan edildiği, kamu yetkisi ile yapılan tüm atama ve görevlendirmelerin teşkil edilen "Yurtta Sulh Konseyi" tarafından veya onun vereceği yetkiye istinaden yapılacağı, bunun haricinde yapılacak işlemlerin yok hükmünde olduğu, mevcut yürütme erkinin görevden el çektirildiği, Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) feshedildiği, tüm valilerin görevden alındığı, tüm vali, kaymakam ve belediye başkanlığı atamalarının "Yurtta Sulh Konseyi" tarafından yapılacağı, siyasi partilerin tüm faaliyetlerinin sonlandırıldığı, polis teşkilatının sıkıyönetim komutanları emrine alındığı belirtilmiştir. Anılan direktifin ve ekindeki sıkıyönetim komutanlıklarına ilişkin atama listesinin, darbe teşebbüsünde bulunanlar tarafından ilgili askerî birimlere ve bakanlıklara gönderildiği anlaşılmıştır.
14. Teşebbüste bulunan grup, işgal ettiği Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu (TRT) aracılığıyla "Yurtta Sulh Konseyi" adına bir bildiri yayımlamıştır. Anılan bildiride "sıkıyönetim direktifi"ndeki hususlara genel olarak yer verilmiştir.
15. Darbe teşebbüsü sırasında TBMM, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Ankara Emniyet Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekât Daire Başkanlığı, Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) yerleşkelerinin de aralarında bulunduğu birçok yere uçak ve helikopterlerin de kullanıldığı bombalı ve silahlı saldırılar yapılmıştır. Öte yandan Cumhurbaşkanı'nın konakladığı otele silahlı baskın yapılmış ancak Cumhurbaşkanı kısa süre önce otelden ayrıldığı için baskın amacına ulaşamamıştır. Ayrıca Başbakan'ın aracının bulunduğu konvoya silahla ateş edilmiş, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının da aralarında bulunduğu birçok üst düzey askerî yetkili rehin alınmıştır. Yine Avrupa ve Asya'yı birbirine bağlayan Boğaz köprüleri ile İstanbul'da bulunan havalimanları tanklar ve zırhlı araçlar marifetiyle ulaşıma kapatılmış, ülkenin birçok yerindeki çok sayıda kamu kurumu silah zoruyla işgal edilmiş veya buna teşebbüs edilmiştir.
16. Teşebbüs sırasında ülke genelindeki televizyon yayınlarının ve İnternet erişiminin kesilmesi için TÜRKSAT Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme Anonim Şirketinin (TÜRKSAT) de aralarında olduğu ilgili kurum ve kuruluşlara saldırılmış, bazı özel televizyon kanallarının binaları işgal edilmiş ve yayın akışına müdahalede bulunulmuştur.
17. Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada; ilk belirlemelere göre anılan teşebbüse 8.000'in üzerinde askerî personelin karıştığı, teşebbüs sırasında savaş uçakları dâhil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74 tanesi tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000'e yakın hafif silahın kullanıldığı bilgisine yer verilmiştir.
18. Darbe teşebbüsü tüm anayasal organlar tarafından reddedilmiştir. Cumhurbaşkanı'nın çağrısı üzerine halk sokağa çıkarak darbe teşebbüsüne tepki göstermiştir. Meşru devlet otoritelerinin emir ve talimatlarına göre hareket eden güvenlik güçleri tarafından darbe teşebbüsüne karşı konulmuştur. TBMM'de temsil edilen tüm siyasi partiler ile sivil toplum örgütleri darbe teşebbüsünü kabul etmediklerini açıklamışlardır. Basın yayın organlarının neredeyse tamamı darbe teşebbüsü aleyhine yayınlar yapmıştır. Yurt genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları darbe teşebbüsünde bulunanlar hakkında soruşturma başlatarak güvenlik güçlerine teşebbüse katılanların yakalanması emrini vermişlerdir. Nihayetinde darbe teşebbüsü kapsamlı ve güçlü bir dirençle engellenmiştir.
19. Darbe teşebbüsüne karşı koyan güvenlik görevlileri ile tepki göstermek üzere sokaklara çıkan sivillere uçaklar, helikopterler, tanklar, diğer zırhlı araçlar ve silahlarla saldırılmış; bu saldırılar sonucunda 4'ü asker, 63'ü polis ve 183'ü sivil olmak üzere toplam 250 kişi hayatını kaybetmiş; 23'ü asker, 154'ü polis ve 2.558'i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi yaralanmıştır. Başbakan; darbecilerden 36'sının öldüğünü, 49'unun yaralandığını açıklamıştır.
20. Darbe teşebbüsünün engellenmesinden sonra da milyonlarca insan yeni bir darbe girişimine karşı ülkenin neredeyse her yerinde şehirlerin meydanlarında yaklaşık bir ay boyunca gece sabaha kadar beklemiştir.
B. Darbe Teşebbüsünün Arkasındaki Yapılanmaya İlişkin Olgular
21. Başvurucuların 15 Temmuz darbe teşebbüsü kapsamında bir faaliyete katıldıkları iddiasıyla silahlı terör örgütü üyesi olmanın yanı sıra cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni değiştirmeye çalışma suçuyla da itham edilmeleri ve bu suçlamalar temelinde yürütülen soruşturmada tutuklanmaları nedeniyle darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanmaya ilişkin bir kısım olguya yer verilmesi gerekir.
22. Türkiye'de Fetullah Gülen isimli kişi tarafından kurulan, 1960'lı yıllardan itibaren faaliyette bulunan ve son yıllara kadar dinî bir grup olarak nitelenen, "Cemaat", "Gülen Cemaati", "Fetullah Gülen Cemaati", "Hizmet Hareketi", "Gönüllüler Hareketi" ve "Camia" gibi isimlerle anılan bir yapılanma bulunmaktadır. Bu yapılanmanın örgütlenmesi ve faaliyetlerine ilişkin olarak pek çok soruşturma ve kovuşturma yürütülmüştür. Son yıllardaki soruşturma ve kovuşturma belgelerinde, yapılanma "Fetullahçı Terör Örgütü" (FETÖ) ve/veya "Paralel Devlet Yapılanması" (PDY) olarak isimlendirilmiştir.
23. Millî Güvenlik Kurulu (MGK), 20/7/2016 tarihli toplantısında darbe girişimini değerlendirmiştir. Bu değerlendirmede darbe girişiminin FETÖ tarafından TSK içindeki mensupları vasıtasıyla başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla milleti ve devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı belirtilmiştir.
24. Yetkili makamlar tarafından yapılan çok sayıda sözlü ve yazılı açıklamada genel olarak, darbe teşebbüsünün Fetullah Gülen'in talimatı ile başlatıldığı ve onun onayladığı plan doğrultusunda TSK içinde yuvalanmış FETÖ/PDY mensupları, örgüt yöneticisi konumundaki kamu görevlileri, siviller ile polis ve jandarma içine sızmış FETÖ/PDY üyeleri tarafından icra edildiği belirtilmiştir.
C. FETÖ/PDY'nin Özellikleri
26. Yetkili makamlarca ve soruşturma mercilerince 15 Temmuz darbe teşebbüsünün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'ye ilişkin olarak özellikle son yıllarda yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda bu yapılanmanın özelliklerine ve faaliyetlerine ilişkin birçok tespit ve değerlendirmeye yer verilmiştir. Bunlar şöyle özetlenebilir:
i. FETÖ/PDY, başlangıçta özellikle din ve eğitim alanında faaliyet göstererek toplumda meşruiyet kazanmaya çalışmıştır.
ii.FETÖ/PDY, bünyesinde bulunan ışık (talebe) evleri, okullar, yurtlar ve dershaneler aracılığıyla ulaştığı gençleri amaçları doğrultusunda yetiştirmiş ve bu kişiler yapılanmanın insan kaynağını oluşturmuştur. Yapılanmaya mensup kişilerin gelirlerinin belli bir oranı "himmet" adı altında alınmış, yapılanmadan ayrılmak isteyen kişilere baskı ve çeşitli yaptırımlar uygulanmıştır.
iii.FETÖ/PDY, zamanla faaliyetlerini birçok alanda genişletmiş ve Türkiye'nin yanı sıra yüz elliyi aşkın ülkede yaygınlaştırmıştır. Nitekim söz konusu yapılanmanın yurt içinde ve yurt dışında eğitim, sağlık, medya, finans, ticaret, sivil toplum gibi farklı alanlarda faaliyet gösteren çok sayıda kuruluşu bulunmaktadır.
iv. FETÖ/PDY'nin sosyal, kültürel ve ekonomik alanda yürüttüğü yasal faaliyetleri; dershaneler, okullar, üniversiteler, dernekler, vakıflar, sendikalar, meslek odaları, iktisadi kuruluşlar, finans kuruluşları, gazeteler, dergiler, TV kanalları, radyolar, İnternet siteleri, hastaneler gibi sivil alanlara ilişkindir. Bunun yanında bazen bu yasal kuruluşların içinde gizlenmiş olan, bazen de yasal yapıdan tamamen farklı şekilde konumlanan ve hareket eden, özellikle de kamusal alana yönelik faaliyetlerde bulunan illegal bir yapılanma söz konusudur.
v. FETÖ/PDY, kendisine kutsallık atfetmektedir. Bunun sonucu olarak da vatan, devlet, millet, ahlak, hukuk, temel hak ve özgürlükler de dâhil olmak üzere her şeyin değer olarak kendisinden sonra geldiği anlayışına sahiptir.
vi. FETÖ/PDY'nin, itaat ve teslimiyet temelinde oluşturulmuş, en üstte "kâinat imamı" olarak Fetullah Gülen'in olduğu kıta, ülke, eyalet, il, ilçe, semt, mahalle ve ev imamlarından oluşan dikey bir hiyerarşisi; imamlara bağlı ancak birbirinden bağımsız hücre tipi bir örgütlenmesi bulunmaktadır. Ayrıca Fetullah Gülen'in atadığı ve yalnızca kendisinin bildiği kişiler vasıtasıyla örgütün iç işleyişini denetleyen ve lidere rapor eden ayrı bir yapılanma söz konusudur. Diğer taraftan yapılanmanın örgütlendiği her kurum ve kuruluş için belirlediği sorumlu bir kişi bulunmaktadır. Bu sorumlu kişiler "abi" veya "imam" olarak ifade edilmekte ve devlet yönetimi bakımından önemli görülen kurumlarda o kurumda görev yapanlar dışından seçilmektedir.
vii. FETÖ/PDY'nin yöneticileri ve üyeleri, faaliyetlerini gizlilik esasıyla yürütmekte ve gizliliği sağlayacak haberleşme yöntemleri kullanmaktadır. Yine üyelerin önemli bir bölümünün "kod" isimleri bulunmaktadır. Bu yönüyle yapılanmanın en önemli özelliğinin gizlilik olduğu söylenebilir. Gizlilik anlayışı, devlet yönetimi bakımından önemli görülen TSK, yargı, emniyet ve mülki idare birimlerinde ayrı bir titizlikle uygulanmaktadır. Bunun sonucunda yapılanmaya mensup kişiler, zaman zaman kendilerini "Fetullah Gülen ve cemaat karşıtı" olarak bile gösterme gayretinde olmuşlardır. Nitekim 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında yürütülen bir soruşturmanın şüphelilerinden olan komiser yardımcısı E.G.nin telefonunda 16/7/2016 tarihinde 05.20-05.29 saatleri arasında bölge imamları kaydıyla gönderilen "önemli durum kötü çok acil duyuru tüm il ve ilçe imamlarını, abilere, ablalara, kurum imamlarına iletin, tüm hizmet mensupları darbeyi şiddetle kınayan açıklama yapsın, meydanlara inip kendisini kamufle etsin, resim çekilip sosyal medyada yayınlasın, 'demokrasi seçilmiş irade' falan desinler, ama fazlada asla muhterem hoca efendinin adı geçmesin açıklamalarda, hepimizi alabilirler herkes 'darbeden haberim yok TV'de gördüm ilk kez' desin, asla hükumete ve Tayyibe karşı olumsuz bir paylaşım yapmayın, bu gurubu kapatıyorum şimdi" şeklinde mesajlar olduğu tespit edilmiştir (İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 10/10/2016 tarihli ve E.2016/3799 sayılı iddianamesi).
viii. FETÖ/PDY'nin gerçek amacı devleti ele geçirmektir. Bu amaçla yapılanmanın kurucusu ve lideri olan Fetullah Gülen'in çeşitli tarihlerdeki konuşma ve açıklamalarında yer alan "Her yerde olmalısınız. Her yerde değilseniz hiçbir yerde değilsinizdir."; "Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın."; "Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin."; "Türkiye'deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır."; "Adliye, mülkiye veya başka hayati bir müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. Bir ölçüde onlar bizim varlığımızın teminatıdır." şeklindeki talimatları doğrultusunda tüm kamu kurum ve kuruluşlarında, özellikle TSK, emniyet teşkilatı, MİT, yargı organları, mülki idare birimleri ve eğitim kurumları gibi yerlerde kadrolaşılmıştır. Yapılanma, ayrıca siyasi partiler, sendikalar, vakıf ve dernekler ile ticari kuruluşlar gibi sivil organizasyonlarda örgütlenmiş; bu alanlarda da önemli bir güce ulaşmıştır.
ix. Yapılanmaya mensup kamu görevlilerinin devlete olan sadakati, yapılanmaya olandan sonra gelmekte hatta onun karşısında bir değer ifade etmemektedir. Dolayısıyla bu kişiler, devletin amaçlarından ziyade yapılanmanın amaçları doğrultusunda faaliyette bulunmaktadırlar. Yapılanma, kamu kurum ve kuruluşlarında kadrolaşmış olan mensuplarını özellikle stratejik birimlere (personel, istihbarat, özel kalem, bilişim, muhasebe vb.) yerleşmeye teşvik etmiştir. FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki mensuplarınca, yapılanmaya dâhil olmayan kişilerle ilgili bilgiler kaydedilmiş; devlete ait gizli bilgi ve belgeler ele geçirilerek arşivlenmiştir.
x. FETÖ/PDY'nin kamu kurum ve kuruşlarındaki faaliyetlerinin temel özelliği, kamusal bir faaliyetin görünürde bu faaliyeti gerçekleştirmeye yetkili bir kamu görevlisi eliyle yerine getirilmesi, ancak bu faaliyetin gerçekte ilgili kamu görevlisinin iradesiyle değil kamu görevlisinin kamusal hiyerarşinin dışında bağlı olduğu yapılanmadaki üstünün (abi) iradesiyle vuku bulmasıdır.
xi. Toplumdaki karşılığı sınırlı olan yapılanmanın kamu kurum ve kuruluşlarındaki mensuplarının oranı, toplumsal karşılığı ile kıyaslanamayacak kadar yüksektir.
xii. Devletin anayasal kurumlarını ele geçirmek, sonrasında devleti, toplumu ve fertleri kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden şekillendirmek ve oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomiyi, toplumsal ve siyasal gücü yönetmek amacıyla mevcut idari sisteme paralel şekilde örgütlenen, ulusal ve uluslararası düzeyde siyasi ve ekonomik ittifaklar kuran FETÖ/PDY, devlet ve toplum üzerinde bir "vesayet" kurumu hâline gelmiştir.
D. Darbe Teşebbüsünde Bulunulan Dönemin Özellikleri
1. FETÖ/PDY Yönünden
27. FETÖ/PDY'nin yapılanması ve faaliyetleri öteden beri toplumda tartışma konusu olmuştur. Ancak bu yapılanmaya ve faaliyetlerine ilişkin olarak son yıllarda suç delillerini yok etme, devlet kurumlarının ve üst düzey devlet görevlilerinin telefonlarını dinleme, devletin istihbarat faaliyetlerini deşifre etme, kamu görevine giriş veya görevde yükselme sınavlarına ilişkin soruları önceden elde edip mensuplarına verme gibi eylemler temelinde çok ciddi soruşturma ve kovuşturmalar yürütülmüştür.
28. 15 Temmuz darbe teşebbüsü öncesinde yüzlerce kişi hakkında tutuklama tedbirinin uygulandığı bu soruşturma ve kovuşturmaların genelinde FETÖ/PDY'nin bir terör yapılanması olduğuna değinilmiş ve haklarında dava açılan kişilerin diğer bir kısım suçun yanı sıra "silahlı terör örgütü kurma, yönetme veya üyesi olma" ve "Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs" suçlarından cezalandırılmaları talep edilmiştir.
29. Diğer yandan "Şemdinli", "Ergenekon", "Balyoz", "Askerî Casusluk", "Devrimci Karargâh", "Oda TV" ve "Şike" davaları gibi kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan birçok davanın -FETÖ/PDY'nin amaçları doğrultusunda- başta TSK olmak üzere farklı kamu kurum ve kuruluşlarındaki örgüt mensubu olmayan kamu görevlilerini tasfiye etmek ve farklı sivil çevrelerde örgütün çıkarlarına aykırı davrandığını düşündüğü kişileri etkisizleştirmek amacıyla kullanıldığı ileri sürülmüştür. Bu davaların bir kısmındaki usulsüzlük iddiaları Anayasa Mahkemesinin ihlal kararlarına da konu olmuştur (bkz. Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014; Yavuz Pehlivan ve diğerleri [GK], B. No: 2013/2312, 4/6/2015; Yankı Bağcıoğlu ve diğerleri [GK],B. No: 2014/253, 9/1/2015).
30. FETÖ/PDY ile bağlantılı oldukları belirtilen savcı ve hâkimler tarafından 2013 yılının sonunda bazı siyasiler ve bunların yakınları ile kamuoyunun tanıdığı bir kısım işadamı hakkında "yolsuzluk" yaptıkları iddiasıyla soruşturma başlatılması (17-25 Aralık soruşturmaları) ve 2014 yılının başında MİT'e ait malzemelerin bulunduğu tırlarla silah taşındığı iddiasıyla bu tırların durdurulup aranması, FETÖ/PDY'nin faaliyetlerinin Hükûmeti devirmeye yönelik olduğu yönündeki soruşturmaların temel dayanağını oluşturmuştur. "17-25 Aralık" ve "MİT tırları" soruşturmalarında görev alan bazı yargı mensupları ve emniyet görevlileri hakkında uygulanan tutuklama tedbirleri de Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru konusu edilmiş; Mahkeme, başvuruları açıkça dayanaktan yoksun görerek kabul edilemez bulmuştur (bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 74-87; Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 134-161; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 198-244; FETÖ/PDY kapsamında tutuklanan polislerin tahliyesine yönelik kararlar veren hâkimlerin silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan mahkûmiyetlerine ilişkin karar için bkz. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, E.2015/3, K.2017/3, 24/4/2017).
31. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, darbe teşebbüsünden kısa süre önce düzenlediği 6/6/2016 tarihli iddianameyle Fetullah Gülen'in de aralarında olduğu 73 örgüt yöneticisi hakkında silahlı terör örgütü kurdukları ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs ettikleri iddiasıyla birçok suçtan cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açmıştır. Anılan iddianamede; FETÖ/PDY'nin özellikle TSK ve emniyet teşkilatı içinde kadrolaştığı, subay ve astsubay olacak mensuplarını özel olarak yetiştirdiği, askerî yargıda egemen bir güç hâline geldiği ve bu nedenle yapıya yönelik soruşturmalardan netice alınamadığı belirtilmiştir. İddianamede ifade edildiği şekliyle TSK içindeki bu yapılanma, ordu disiplinini bozacak ve ülke savunmasında zafiyet oluşturacak bir yoğunluğa ulaşmıştır. Cumhuriyet Savcısı; FETÖ/PDY'nin kuvvet komutanlıkları, jandarma ve emniyet teşkilatları içindeki sayıları on binleri bulan mensuplarından oluşan ve devletten ayrı hiyerarşiye bağlı silahlı bu yapılanmasının, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tarihi boyunca gördüğü en büyük, en tehlikeli ve en organize terör örgütlenmesi olduğu değerlendirmesinde bulunmuştur. Buna göre anayasal düzeni değiştirecek veya ortadan kaldıracak silahlı güce ulaşan ve bir askerî darbe yapabilecek tek organize güç olan FETÖ/PDY'nin, TSK içindeki etkinliği dikkate alındığında darbe teşebbüsünde bulunma tehlikesi açık ve yakındır. İddianamede; son olarak bu tehlikenin gerçekleşmesi hâlinde bunun devlet için gerçek bir yıkım olacağı, ülkenin bir iç savaşa sürüklenebileceği, milyonlarca insanın ölüp milyonlarca mültecinin ortaya çıkabileceği, devletin yeniden ayağa kaldırılmasının mümkün olmayabileceği öngörüsünde bulunularak FETÖ/PDY'nin tasfiyesinin devlet için artık varlık-yokluk meselesi hâline geldiğine değinilmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının E.2016/24769 sayılı iddianamesi).
32. FETÖ/PDY'ye ilişkin olarak ülke genelinde açılan çok sayıda davadan biri, Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 16/6/2016 tarihinde karara bağlanmıştır (E.2016/74). Anılan kararda FETÖ/PDY'nin özellikle yargı ve emniyet birimleri ile TSK'da örgütlendiği, devletin hiyerarşik yapısı dışında ayrı bir yapılanmaya gittiği belirtilmiş; bu itibarla yapılanmanın silahlı bir terör örgütü olduğu kabul edilmiştir.
33. Diğer taraftan FETÖ/PDY'nin ulusal güvenlik üzerinde oluşturduğu tehdit, idari organların karar, açıklama ve uygulamalarına da konu olmuştur. Bu bağlamda devlet yetkilileri sürekli olarak anılan yapılanmanın ülke güvenliği için bir tehdit olduğuna dair açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu değerlendirmeler MGK kararlarında da ifade edilmiştir. MGK, söz konusu yapılanmayı 2014 yılı başından itibaren sırasıyla "halkımızın huzurunu ve ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanma", "devlet içindeki illegal yapılanma", "kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanma", "paralel devlet yapılanması", "terör örgütleriyle iş birliği içinde hareket eden paralel devlet yapılanması" ve "bir terör örgütü" olarak kabul etmiştir. Söz konusu MGK kararlarının her biri basın duyuruları aracılığıyla kamuoyuyla paylaşılmıştır. Yine FETÖ/PDY 2014 yılında, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi'nde "Legal Görünümlü İllegal Yapılar" başlığı altında "Paralel Devlet Yapılanması" adıyla yer almış; Jandarma Genel Komutanlığı ise 8/1/2016 tarihinde FETÖ/PDY'yi mevcut terör örgütleri listesine dâhil etmiştir.
34. Diğer yandan başta yargı mensupları ve polis görevlileri olmak üzere çok sayıda kamu görevlisiyle ilgili disiplin soruşturmaları yürütülmüş, birçok kamu görevlisi hakkında kamu görevinden çıkarma da dâhil olmak üzere disiplin yaptırımları veya idari tedbirler uygulanmıştır.
35. Ayrıca FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu değerlendirilen bazı ticari kuruluşlara, finans kuruluşlarına ve medya organlarına yönelik idari birtakım tedbirlere de başvurulmuştur. Bu bağlamda Bugün gazetesine 26/10/2015, Millet gazetesine 28/10/2015, Zaman gazetesine 4/3/2016 tarihlerinde kayyım atanmış; 15/11/2015 tarihinde, "Samanyolu Grubu"na ait Samanyolu TV, Samanyolu Haber TV, Mehtap TV ve Dünya TV'nin de aralarında bulunduğu 13 televizyon ve radyo kanalının TÜRKSAT üzerinden yayın yapmasına son verilmiş; Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) 3/2/2015 tarihinde Bank Asyanın yönetimine el koymuş, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ise anılan Bankayı 29/5/2015 tarihinde TMSF'ye devretmiştir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantıları olduğu belirtilen çok sayıda ticari kuruluşa da kayyım atanmıştır.
36. Darbe teşebbüsü sonrasında düzenlenen iddianamelerde; FETÖ/PDY'nin darbe yapma kararı almasında yapılanmanın devlet içindeki ve toplum üzerindeki etkinliğinin önlenmesine yönelik olarak son dönemde alınan tedbirlerin etkili olduğu, ayrıca 2016 yılı YAŞ toplantısında FETÖ/PDY ile iltisakı olan personelin TSK ile ilişiğinin kesileceğine dair duyumlar alınması sonucunda teşebbüsün 2016 yılının Temmuz ayında gerçekleştirilmesinin kararlaştırıldığı belirtilmiştir. …”
7.Anayasa Mahkemesinin 26/7/2017 tarihli ve 2016/49158 başvuru numaralı kararının ilgili bölümleri şöyledir:
“ … OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
1. Darbe Teşebbüsü Öncesine İlişkin
10. Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanma bulunmaktadır (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 22).
11. FETÖ/PDY'nin örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak son yıllarda suç delillerini yok etme, devlet kurumlarının ve üst düzey devlet görevlilerinin telefonlarını dinleme, devletin istihbarat faaliyetlerini deşifre etme, kamu görevine giriş veya görevde yükselme sınavlarına ilişkin soruları önceden elde edip mensuplarına verme, cebir ve şiddet kullanarak Hükûmeti ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs etme gibi eylemler temelinde çok sayıda soruşturma ve kovuşturma yürütülmüştür. Bu soruşturma ve kovuşturma belgelerinde ileri sürülen olgulardan biri de yapılanmanın yargı kurumları içinde örgütlenmesidir (Aydın Yavuz ve diğerleri,§§ 27-30).
12. FETÖ/PDY'ye ilişkin olarak ülke genelinde açılan çok sayıdaki davadan biri, Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 16/6/2016 tarihinde karara bağlanmıştır (E.2016/74). Anılan kararda FETÖ/PDY'nin özellikle yargı ve emniyet birimleri ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) örgütlendiği, devletin hiyerarşik yapısı dışında ayrı bir yapılanmaya gittiği belirtilmiş; bu itibarla yapılanmanın silahlı bir terör örgütü olduğu kabul edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 32).
13. Diğer taraftan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından bazı yargı mensupları hakkında bu yapılanmayla irtibatlı şekilde usulsüzlükler yaptıkları iddiasıyla disiplin soruşturmaları yapılmış ve bu kişilere meslekten çıkarma cezaları verilmiştir (bkz. Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 38-43; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 51-60).
14. HSYK, 2014 yılı yaz kararnamesinden itibaren yargı teşkilatı içinde FETÖ/PDY ile irtibatlı olduklarına dair yaygın bir kanaat bulunan çok sayıda hâkim ve savcıyı yargı yönetimi bakımından önemli görülen "başsavcılık, komisyon başkanlığı, ağır ceza mahkemesi başkanlığı, ticaret mahkemesi başkanlığı, başsavcı vekilliği, Yargıtay savcılığı, müfettişlik, tetkik hâkimliği" gibi görevlerden alarak başka görevlere (yine hâkim ve savcı olarak) atamıştır. Bakanlık da idari görevlerde bulunan çok sayıda hâkim ve savcının idari görevlendirmelerini aynı nedenle kaldırmış, bu kişiler yargısal görevlerine dönmüşlerdir.
2. Darbe Teşebbüsü Sonrasına İlişkin
15. Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi çeşitli rütbe ve görevlerdeki askerî personelin katıldığı ve ağır silahlı gücün yoğun şekilde kullanıldığı bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 15-17). Kamu makamları ve soruşturma mercileri -olgusal temellere dayanarak- teşebbüsün arkasında FETÖ/PDY'nin olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 23-25).
16. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile -teşebbüsün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen- FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında soruşturma başlatılmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51).
17. Bu bağlamda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca ilk olarak aralarında yüksek mahkeme üyelerinin de bulunduğu üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile ilgilerinin bulunduğu iddiasıyla soruşturma başlatılmış; HSYK tarafından 16/7/2016 tarihinde, haklarında soruşturma başlatılan 2.745 hâkim ve Cumhuriyet savcısının görevden uzaklaştırılmasına karar verilmiştir. Bu kişilerin büyük bölümü hakkında soruşturma mercilerince gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
18. Bakanlık verilerine göre FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında 24/7/2017 tarihi itibarıyla hakkında soruşturma yürütülen yargı mensubu sayısı 4.664'tür. Bu kişilerden 1.311'i adli kontrol tedbiri uygulanarak, 97'si ise herhangi bir koruma tedbiri uygulanmaksızın serbest bırakılmıştır. Yine haklarında soruşturma yürütülen 251 yargı mensubu hakkında yakalama ve gözaltı gibi adli bir işlem yapılmamıştır. Aralarında yüksek mahkeme üyelerinin de bulunduğu 2.431 yargı mensubu hakkında ise tutuklama tedbiri uygulanmıştır. Bunların yanı sıra 297 yargı mensubu, haklarında tutuklama tedbiri uygulandıktan bir süre sonra tahliye edilmiş; tahliye edilenlerin 274'ü hakkında adli kontrol tedbirleri uygulanmıştır. Diğer taraftan kaçak durumda olup haklarında soruşturma/kovuşturma mercilerince yakalama emri çıkarılan 271 yargı mensubu bulunmakta, 6 yargı mensubu hakkında ise gözaltı süreci devam etmektedir.
19. Öte yandan süreç içinde HSYK tarafından FETÖ/PDY ile ilgilerinin bulunduğu değerlendirilen 4.500'ün üzerinde yargı mensubu hakkında görevden uzaklaştırma ve meslekten çıkarma kararları verilmiştir. Bu çerçevede HSYK Genel Kurulu 24/8/2016 tarihinde 2.847, 31/8/2016 tarihinde 543, 4/10/2016 tarihinde 66, 15/11/2016 tarihinde 203, 13/2/2017 tarihinde 227, 17/3/2017 tarihinde 202, 3/4/2017 tarihinde 45, 5/5/2017 tarihinde 107 hâkim ve savcının meslekten çıkarılmasına karar vermiştir. Bunlardan bazılarının yeniden değerlendirme talepleri HSYK Genel Kurulunca kabul edilerek meslekten çıkarma kararları geri alınmıştır.
20. FETÖ/PDY mensubu olmakla suçlanan hâkim ve savcılar hakkında ülke genelinde yürütülen soruşturma ve kovuşturmaların tamamına yakını derdest olmakla birlikte Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 tarihinde (E.2015/3, K.2017/3) FETÖ/PDY kapsamında tutuklanan polislerin tahliyesine yönelik kararlar veren iki hâkimin silahlı terör örgütü (FETÖ/PDY) üyesi olma suçundan -ilk derece mahkemesi sıfatıyla- mahkûmiyetine karar vermiştir (Anılan hâkimlerin tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasıyla yaptıkları bireysel başvuruların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna ilişkin karar için ayrıca bkz. Mustafa Başer ve Metin Özçelik, §§ 134-161). Söz konusu Yargıtay kararında "örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet ettiği, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkı gizlediği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasa'da öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu ayrıca devletin yanında oluşturduğu Paralel Devlet Yapılanmasıyla demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükumet ve diğer anayasal kurumları fesih edip iktidara gelmek olduğu, bu amacı gerçekleştirmek için polis ve jandarma teşkilatı, MİT (Millî İstihbarat Teşkilatı) ve Genelkurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisine haiz kurumlardaki üyeleri vasıtasıyla meşru organlara ve halka karşı silah kullanmak suretiyle amaç suça elverişli öldürme, yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiği" belirtilerek FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varılmıştır.
21. Diğer taraftan darbe teşebbüsüyle bağlantılı olarak görülen davalardan birinde Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesince (E.2016/216) iki sanık hakkında 5/1/2017 tarihinde verilen anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçuna ilişkin mahkûmiyet hükmü, Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından 14/7/2017 tarihinde (E.2017/1443, K.2017/4758) onanmıştır. Yargıtay kararında "FETÖ/PDY ... Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türkiye Devletini ve varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkmak ve daha sonra ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri Fetullah Gülen tarafından belirlenen ideolojisi doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek üzere eylem ve fikir birliği içinde hareket etmiştir. Sahip olduğu ya da mensuplarının tasarrufunda bulunan araç gereç bakımından ... silahlı bir terör örgütü olduğu anlaşılmıştır." ifadelerine yer verilmiştir. Kararda ayrıca "15 Temmuz darbe teşebbüsünün, esas itibarıyla TSK içine sızmış FETÖ/PDY mensuplarınca gerçekleştirildiği, bu girişime başka unsurların da katılmış olma ihtimalinin, darbe teşebbüsünün bu karakterini değiştirmeyeceği" değerlendirmesinde bulunulmuştur.
3. FETÖ/PDY'nin Yargıdaki Yapılanmasına İlişkin
22. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklerine ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 26) yargı kurumlarındaki yapılanmasına ve faaliyetlerine ilişkin soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan ve başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitler şöyle özetlenebilir:
i. Devletin anayasal kurumlarını ele geçirmeyi, sonrasında devleti, toplumu ve fertleri kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden şekillendirmeyi ve oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomiyi, toplumsal ve siyasal gücü yönetmeyi amaçlayan FETÖ/PDY; bünyesinde bulunan ışık (talebe) evleri, okullar, yurtlar ve dershaneler aracılığıyla ulaştığı ve amaçları doğrultusunda yetiştirdiği gençleri devlet yönetimi bakımından önemli görülen TSK, emniyet teşkilatı ve mülki idare birimlerinin yanı sıra yargı kurumlarına da yerleşmeye teşvik etmiş ve yargıdaki kadrolaşmaya büyük önem vermiştir.
ii. FETÖ/PDY, hâkimlik ve savcılık mesleğine giriş sınavlarının sorularını elde edip cevaplarıyla birlikte mensuplarına önceden vererek bu kişilerin mesleğe haksız biçimde girmelerini sağlamıştır. Böylece yapılanmayla irtibatı bulunan çok sayıda kişi hâkim ve savcı olarak yargı teşkilatında görev almıştır.
iii. FETÖ/PDY; mensubu olan hâkim ve savcıların sosyal hayatlarındaki tutum ve davranışlarının nasıl olacağından ibadetlerini -gizlilik içinde- nasıl yerine getireceklerine, görevlerini yaparken hangi yönde karar vereceklerinden eşlerini nasıl ve kimler arasından seçeceklerine, kendilerinin ve eşlerinin kılık kıyafetlerinden görev yeri olarak nereyi tercih edeceklerine, siyasal tercihlerinden kimlerle arkadaşlık kuracaklarına kadar yaşamlarının her alanını dizayn etmeye yönelik telkin ve talimatlarda bulunmuştur.
iv. FETÖ/PDY ile bağı bulunan yargı mensupları, adaylık sürecinden itibaren mesleğin her aşamasında gizliliğe azami dikkat ederek bu yapılanmayla ilişkilerinin bilinmesine engel olmaya çalışmışlar; bunun için kendilerini farklı sosyal gruplara aitmiş gibi gösterme gayreti içinde bulunmuşlardır. Bu bağlamda FETÖ/PDY ile irtibatı olan birçok yargı mensubunun sosyal ortamlarda birbirleriyle yakın ilişki kurmadıkları, ibadetlerini gizli olarak yaptıkları, inançlarına aykırı davranışlarda bulundukları, yine yapılanmadan gelen talimat uyarınca kısa bir süre içinde Yargıçlar ve Savcılar Birliğine (YARSAV) üye oldukları belirtilmiştir.
v. Kendisine kutsallık atfetmekte olan FETÖ/PDY'nin yargı kurumlarındaki mensupları da vatan, devlet, millet, ahlak, hukuk, temel hak ve özgürlükler de dâhil olmak üzere her şeyin değer olarak yapılanmadan sonra geldiği anlayışına sahiptir.
vi. FETÖ/PDY ile irtibatı bulunan yargı mensupları, yapılanmaya olan sadakatlerinin derecesine göre kendi içlerinde gruplara ayrılmışlardır. Ayrıca yapılanmaya mensup hâkim ve savcılar, görev yerleri veya mesleğe başlama dönemlerine (devre) göre örgütlenmişlerdir. Bu çerçevede her bir yargı kurumu/birimi içinde periyodik olarak toplantılar yapılmakta, yine her bir devre için de yılda bir kez düzenli olarak toplantı gerçekleştirilmektedir.
vii. FETÖ/PDY ile bağı olan yargı mensupları, ilk maaşlarının tamamını, sonraki tüm maaşlarının ise önemli bir bölümünü "himmet" olarak söz konusu yapılanmaya vermektedirler.
viii. FETÖ/PDY mensupları, kendilerinden olmayan hâkim ve savcılarla ilgili edindikleri bilgileri ve bu kişilerin yapılanmaya yönelik tutum ve değerlendirmelerini öğrenerek bağlı oldukları üstlerine (abi/abla veya imam) iletmektedirler.
ix. Fetullah Gülen'in "İster adliyede ister mülkiyede arkadaşlarımızın gittikleri yerlerde daha rahat iş yapmaları, tutunmaları, kaymakam iseler vali olmaları, sıradan bir hâkim iseler takdir toplayan bir hâkim olmaları", "hatta mesleklerini aksatmamak, mesleklerini icra etmenin yanı başında kabilse arkadaşlarımız değişik sahalarda kariyer yapmaları, birer mastır yapmaları, icabında doktora yapmaları dıştan da olabilir, hâkimlik yaparken de olabilir." şeklindeki sözlerine yansıyan teşvik ve talimatları doğrultusunda FETÖ/PDY ile irtibatı olan yargı mensuplarının ön plana çıkarılmasına yönelik birtakım girişimlerde bulunulmuştur. Bu kapsamda yapılanmaya mensup hâkim ve savcılar, çeşitli kurullarda görev alma, birbirlerine referans olma, akademik ve dil eğitimine yönelik çalışmalarda bulunma, yurt içi ve yurt dışı eğitim, ziyaret ve toplantılara katılma gibi faaliyetlere yöneltilmiştir.
x . FETÖ/PDY mensubu Bakanlık ve/veya HSYK müfettişleri, yapılanmayla ilgisi olan yargı mensuplarının sicillerine -çoğu zaman hak etmedikleri hâlde- olumlu değerlendirmeler yazmışlar; bu kişiler hakkındaki disiplin incelemelerinde ve/veya soruşturmalarında koruyucu bir tutum sergilemişlerdir. Buna karşılık FETÖ/PDY ile ilgisi bulunmayan yargı mensuplarının etkisizleştirilmesi amacıyla bu kişilerle ilgili sicillerde ve disiplin süreçlerinde -haksız bir şekilde veya olması gerekenin ötesinde- olumsuz değerlendirmelerde bulunmuşlardır.
xi. FETÖ/PDY ile bağı olan yargı mensupları bilhassa (yakın döneme kadar faaliyette olan) özel yetkili mahkemelerde ve savcılıklarda örgütlenmiş, örgütün yargı içindeki imamlarından aldıkları talimatlar uyarınca ve örgüt çıkarları doğrultusunda hareket etmişlerdir. Bu bağlamda "Şemdinli", "Ergenekon", "Balyoz", "Askerî Casusluk", "Devrimci Karargâh", "Poyrazköy", "Oda TV" ve "Şike" davaları gibi kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan birçok davanın -FETÖ/PDY'nin amaçları doğrultusunda- başta TSK olmak üzere farklı kamu kurum ve kuruluşlarındaki örgüt mensubu olmayan kamu görevlilerini tasfiye etmek ve farklı sivil çevrelerde örgütün çıkarlarına aykırı davrandığını düşündüğü kişileri etkisizleştirmek amacıyla kullanıldığı; "17-25 Aralık" ve "MİT tırları" soruşturmalarının da Hükûmeti devirme amacıyla yapıldığı soruşturma/kovuşturma mercileri ve kamu makamlarınca ileri sürülmüştür.
xii. FETÖ/PDY içinde, gerektiğinde Fetullah Gülen ile doğrudan irtibat kurabilen ve yapılanmanın "Türkiye imamı"na bağlı olarak hareket eden bir "yargı imamı" bulunmaktadır ve bu kişi yargı içinde söz sahibi olabilecek kişiler arasından seçilmektedir. Yapılanmanın ülkenin tüm illerini kapsar şekilde taşra örgütlenmesi bulunmaktadır.
xiii. 2010 yılında oluşturulan HSYK'da FETÖ/PDY ile irtibatlı kişilerin önemli bir oranda yer alması ve bu Kurul tarafından seçilen yüksek yargı üyelerinin büyük bir bölümünün yapılanma ile bağı bulunan kişiler olması nedeniyle FETÖ/PDY, bu tarihten sonra hem yargı yönetimi üzerinde hem de yüksek mahkemelerde önemli bir etkinliğe ulaşmıştır. Böylece yapılanmanın yargı kurumlarındaki gücü, kolluk birimlerindeki etkinliğiyle birlikte toplum üzerinde bir baskı unsuru hâline gelmiştir. Öte yandan yapılanmayla irtibatı olan yüksek yargı mensuplarının kurum içinde yapılan seçimlerde yapılanmadaki üstlerinden gelen talimatlar doğrultusunda oy kullandıkları belirtilmektedir.
xiv. FETÖ/PDY ile irtibatı olduğu ileri sürülen hâkim ve savcılar 12/10/2014 tarihinde yapılan HSYK seçimine bağımsız aday olarak (bir başka adayla birlikte hareket etmeden) girdiklerini ifade etmişlerdir. Bununla birlikte FETÖ/PDY ile bağı olduğu belirtilen çok sayıda hâkim ve savcı, diğer yargı mensuplarından bu kişilere oy vermelerini istemiş ve bunun için ülke genelinde yargı kurumlarına ve adliyelere ziyaretlerde bulunmuştur. FETÖ/PDY mensubu hâkim ve savcılar seçim faaliyetleri ve çalışmaları sırasında aralarındaki iletişimlerini genel olarak "ByLock" üzerinden gerçekleştirmişlerdir. Yine FETÖ/PDY ile irtibatı bulunan çok sayıda hâkim adayının -henüz atamaları yapılmadan- seçimde oy kullanabilmek amacıyla yapılanmadan gelen talimat uyarınca Yüksek Seçim Kuruluna (YSK) başvurdukları ifade edilmiştir. Seçim sonuçları incelendiğinde ise -her bir seçmenin adli yargı için on bir, idari yargı için beş adaya oy verme hakkına sahip olduğu seçim sisteminde- seçime bağımsız olarak girdiğini beyan eden ve hukuk çevrelerinde söz konusu yapılanmaya mensup ya da bu yapı ile irtibatlı olduklarına dair iddialar ileri sürülen adli yargıdan on aday, binlerce hâkim ve savcıdan blok olarak oy almış ve bunlardan ikisi HSYK yedek üyeliğine seçilmiştir. İdari yargıdan beş aday ise yüzlerce hâkimden blok olarak oy almış ve bunlardan ikisi HSYK asıl üyeliğine seçilmiştir.
xv. Her seviyedeki yargı kurumu içinde örgütlenmiş olan FETÖ/PDY, örgütün imamlarından aldıkları talimatlar uyarınca ve örgüt çıkarları doğrultusunda hareket eden binlerce yargı mensubu eliyle yargı sistemi üzerinde bir vesayet oluşturmuştur..."
BAŞVURUCUNUN DAHA SONRA SUNDUĞU DİLEKÇELER VE DELİLLER:
8.Başvurucu, avukatları aracılığı ile aşağıdaki dilekçeleri vermiştir: (Başvurucu dilekçelerinde ilgili kişilerin adları açık olarak yer almaktadır)
A)Başvurucu vekilinin 21.7.2016 tarihli dilekçesinin ilgili bölümleri şöyledir:
“1-Başvurucu Gülhane Askeri Tıp Akademisinde Üroloji Anabilim Dalı başkanı olarak görev yaparken mahiyetinde görev yapmakta olan bazı Askeri personelin eylemleriyle ilgili olarak hazırlamış olduğu suç dosyalarına, gerekli adli işlemler yapılması maksadıyla silsileler yoluyla GENELKURMAY BAŞKANLIĞI ADLİ MÜŞAVİRLİĞİNE göndermiştir. 15 Temmuz 2016 menfur kalkışmasının planlayıcılarından olduğu iddia edilen (konu ile ilgili haber çıktıları ektedir.) Dönemin ADLİ MÜŞAVİRİ M.K. başvurucunun göndermiş olduğu dosyalara ilişkin işlem yapılmamış başvurucu hakkında soruşturma açılmıştır.
2-Başvurucu Genelkurmay Adli Müşaviri Albay M.K. hakkında şikayette bulunmuş fakat Milli Savunma Bakanlığınca başvurucunun soruşturma konulu evrakı işlemden kaldırılmıştır. Bu hukuka aykırı idari işleme yönelik başvurucu tarafından açılan dava AYİM Üçüncü Daire Başkanlığında 2014/401 E., 2014/1563K. İle görülmüştür.
3-Başvurucunun AYİM önündeki davasının temeli olan şikayet dilekçesinin işlemden kaldırılması ile Adli Müşavirin işlediği suçun açığa çıkması engellenmiştir. Başvurucu Adli Müşavire gönderdiği suç dosyaları ile Gülhane Askeri Tıp Akademisi içindeki bir gurubun hukuka aykırı olarak yapılanması ve bu yapılanmanın sonrasında amirleri olan başvurucu hakkında sistematik şikayetleri sonucu iş yapamaz hale getirilmesini hukuk önüne taşımak istemiş fakat bu Adli Müşavir olan Albay M.K. tarafından önlenmiştir. GATA'da başvurucuya karşı yapılan hukuka aykırı işlemler ile ilgili şikayet dilekçemiz ektedir. Başvurucu bu yapıyla mücadelesi sırasında Silahlı Kuvvetlerden uzaklaştırılmak için ayrıca İzmir'de görülen Casusluk davasına dahil edilmiş, bu davada beraat etmiştir.
4- AYİM Üçüncü Daire Başkanlığında görülen dava kapsamında başvurucunun tüm savunmaları maddi gerçeğin hilafında bu dairece reddedilmiştir. AYİM Üçüncü Daire'ninadil yargılama ilkesine açık aykırı olarak yaptığı ve bu başvurucunun talebinireddeden yargılamaya katılan Hakimlerin tamamı 15 Temmuz 2016 tarihinde yapılan kalkışma kapsamında terör örgütünün terfi ve atama listelerinde yer almaktadır. Bu konudaki internet haberleri ektedir.”
B)Başvurucu vekilinin 16.8.2016 tarihli dilekçenin ilgili bölümleri şöyledir:
“… 2) 15/07/2016 tarihindeki FETÖ/PYD Silahlı Terör Örgütü kapsamında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, TBMM ve Genelkurmay Başkanlığı bombalanmış, darbeye karşı duran Emniyet ve Silahlı Kuvvetler mehsupları ile çok sayıda sivil vatandaş şehit olmuştur. Darbenin engellenmesine müteakip başlatılan soruşturmalarda FETÖ/PYD terör örgütüne mensup yada onların emrinde hareket eden darbe girişimcilerinde çok sayıda rütbeli ve sivil unsurlar yakalanmış ve tutuklanmıştır.
3) ASKERİ YARGI MENSUPLARI içerisinde ve GATA GÖREV YAPAN KİŞİLER arasında terör örgütüne mensup veya onların emrinde hareket edenlerin soruşturulması hali hazırda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosunca yürütülmektedir.
4) Son gelişmelerde göstermişdir ki FETÖ/PYD Silahlı Terör Örgütü tarafından yapılan darbe girişimi kapsamında yakalanan veya tutuklanan kişiler arasında bütün Askeri birliklerde olduğu gibi Askeri Yargıda da FETÖ/PYD yapılanması bulunmaktadır. Huzurda görülmekte olan dosya kapsamında Askeri Yargı içinde bulunup tutuklanan ve soruşturması devam eden kişiler bulunmaktadır.
5) Başvurucunun idarenin hukuka aykırı olarak emekliye sevk edilmesi sonrasında Askeri Yüksek İdare Mahkemesi önünde hakkını arama maksadıyla açmış olduğu dava AYİM Üçüncü Daire Başkanlığında 2014/1536 E., 2015/1318 K. görülmüştür. Başvurucunun AYİM önündeki davasının temeli olan emekliye sevk işlemleri Gülhane Askeri Tıp Akademisi içindeki bir grubun hukuka aykırı olarak yapılanması ve bu yapılanma sonrasında amirleri olan başvurucu hakkında sistematik şikayetleri sonucu yapılan atama işlemi ile sağlanmıştır. Başvurucu Silahlı Kuvvetlerden uzaklaştırmak için ayrıca İzmir'de görülen Casusluk davasına dahil edilmiş, bu davada beraat etmiştir.
6) AYİM Üçüncü Daire Başkanlığında görülen dava kapsamında başvurucunun tüm savunmaları maddi gerçeği hilafında bu dairece reddedilmiştir. AYİM Üçüncü Dairenin adil yargılama ilkesine açık aykırı olarak yaptığı ve başvurucunun talebini reddeden yargılamaya katılan Hakim Albay G.G., Hakim Albay M. K., Hakim Albay M. A. ve Jandarma Kurmay Albay Ş.B. halihazırda FETÖ/PYD Silahlı Terör Örgütü soruşturmasında ya tutuklanmış yada soruşturma kapsamında haklarında işlem yürütülmektedir.
7) Başvurucu Ülkedeki meri hukuk kurallarına göre yargılanmamıştır.
Başvurucu bir terör örgütünün kendisini meslekten uzaklaştırmak için yapmış oldukları kumpasın içinde kalmıştır.Mevcut durum kapsamında adil yargılanmanın ihlali talebimiz kapsamında YENİDEN YARGILANMAYA KARAR VERİLMESİNİ ve talebimiz doğrultusunda tazminata hükmedilerek yargılama giderlerinin tarafımıza ödenmesine karar verilmesini saygılarımızla arz ve talep ederiz. 16/08/2016”
C) Başvurucunun 27.2.2017 tarihli dilekçesinin ilgili bölümleri şöyledir:
“Anayasa Mahkemesine 09/12/2015 tarihinde yapılan ve 2015/18803 sayılı bireysel başvuru numarası ile kayda alınan bireysel başvurumuza ilişkin olarak 15/07/2016 tarihindeki FETÖ/PYD Silahlı Terör örgütütarafından yapılan darbe girişimi nedeni ile ilave bildirimde bulunma zorunluluğu doğmuş olup bu kapsamdaki açıklamalar aşağıdadır. Başvuruda bulunduğum olayla ilgili olarak bireysel açtığım davalarda FETÖ/PYD ilgisi nedeniyle 24 kişinin KHK ile görevlerine son verilmiştir. Bu kapsamda Askeri Mahkemeler, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Genel Kurmay Adli Müşavirliği ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA)'nde bulunan 24 kişilik hukuk dışı bir oluşum tarafından idari tahkikatlar, soruşturmalar ve mahkemelerle mağdur edildiğimi ve kumpasa kurban gittiğimi düşünmekteyim. Aşağıda açıklanan gerekçelerle huzurda incelenen davanın FETÖ/PYD Terör Örgütü mağduru olması kapsamında öne alınarak devam etmekte olan mağduriyetimin giderilmesini istemekteyim. Başvuruma konu olan davam kapsamında hakkımda yürütülen işlemlerde görevli veya ilişkili kişilerden;
a) Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşaviri M. K. (668 Sayılı KHK ile tutuklu ve 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3.(1). maddesi 668 sayılı KHK'nın 4.(8) b. maddesi ile kurulan Askeri Hakimler Komisyonu kararı ile ihraç. Ek-A
b) Genelkurmay Başkanlığı AskeriMahkemesi Savcısı A.M.E. (668 sayılı KHK ile tutuklu ve 667 sayılı Kanun Hükmünde kararnamenin 3.(1).maddesi, 668 sayılı KHK'nın 4(8).b. maddesi ile kurulan Askeri Hakimler Komisyonu kararı ile ihraç).Ek-A
c) Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi Savcı K.K. (668 sayılı KHK ile tutuklu ve 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3.(1).maddesi,668 sayılı KHK'nın 4.(8).b. maddesi ile kurulan Askeri Hakimler Komisyonu kararı ile ihraç). Ek-A
d) Meslekten emekli olmama neden olan atamam kapsamında ilk soruşturmayı yapıp aleyhimde iddianemeyi hazırlayan Generkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi savcısı S.B. (668 sayılı KHK ile tutuklu ve 667 sayılı Kanun Hükmünde kararnamenin 3.(1). maddesi, 668 sayılı KHK'nın 4.(8).b maddesi ile kurulan Askeri Hakimler Komisyon kararı ile ihraç.) Ek-A
e) Meslekten emekli olmama neden olan atamam kapsamında yapılan yargılamada iddianameyi kabul eden o dönemin Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi başkanı E.E. (668 sayılı KHK ile tutuklu ve 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3.(1). maddesi, 668 sayılı KHK”nın 4.(8). b. maddesi ile kurulan Askeri Hakimler Komisyon kararı ile ihraç) Ek-A
f) Meslekten emekli olmama neden olan atamam kapsamında yapılan yargılamada sonraki Başkan hariç tüm Mahkeme Heyeti (668 sayılı KHK ile tutuklu ve 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3.(1). maddesi, 668 sayılı KHK”nin 4.(8).b. maddesi ile kurulan Askeri Hakimler Komisyon kararı ile ihraç.) Ek-A
g) Meslekten zorunlu emekliliğime neden olan tamamı yapan Genelkurmay Personel Başkanı M.İ. (668 sayılı KHK ile 46. sırada ihraç)
h) Ondan sonra gelen personel başkanı Korgeneral İ.T. (668 sayılı KHK ile 46. sırada ihraç)
i) Savcı Seyfi Bulduğun beyin ameliyatı dolayısıyla istirahatli iken İddianameyi hazırlanmasına müsaade eden zamanın Genelkurmay Başsavcısı H.K. (668 sayılı KHK ile tutuklu ve 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3.(1). maddesi, 668 sayılı KHK'nın 4.(8).b. maddesi ile kurulan Askeri Hakimler Komisyonu kararı ile ihraç)
j) Hakkımda Genelkurmay'da düzenlenen sözde İdari Tahkikat heyetinin başkanı Korgeneral M.Ö. (668 sayılı KHK ile 61. sırada ihraç)
k) Bilirkişilerden Prof.Tbp.Alb. H.T. (Tutuklanarak 668 sayılı KHK ile 626. sırada FETÖ/PYD örgüt üyeliği ve darbeye teşebbüsten ihraç)
l) Bilirkişilerden Prof.Tbp.Alb. M.U. (Aynı nedenlerle 672 sayılı KHK ile Jandarma Genel Komutanlığı 3 sayılı liste 1. sırada ihraç)
m) Şahsımla ilgili GATA da yapılan tüm idari tahkikatlarda görev alan rütbe, kıdem ve kariyer olarak benden çok küçük olan Prof.Tbp.Alb. A.H.(KHK ile FETÖ/PYD örgüt üyeliği ve darbeye teşebbüsten ihraç)
n) Tanık olarak gösterilen ve Seyfi BULDUK tarafından ismi iddianamede geçirilen M.E. ( 29 Ekim 2016-675 Sayılı KHK ile 9. sırada ihraç)
o) Genel Kurmaydaki idari tahkikat dolayısıyla GATA Komutanlığının Mahkeme'ye gönderdiği resmi bilirkişi raporuna rağmen resmi yazı olmadan telefonla bilirkişi olarak görevlendirilen Prof.Tbp.Alb. E.Ç. (Psikiatri AD: 675 sayılı KHK ile 52. sıradan ihraç) (Mahkemeye belge olarak sunulmuştur.)
p) Mahkeme'de tanık, bilirkişi ve olay esnasında GATA'da Cerrahi Bilimler Başkanı ve sonrasında Dekan olan M.B. (Oğlu Uz.Yzb.G. B.29 Ekim 2016-675 Sayılı KHK ile 9.Sıradan ihraç)
q) Mağdurken şüpheli olduğu bu davada;şüpheli iken mağdur durumuna sokulan İ.Y.nın (Jandarma Genel Komutanlığı 672 sayılı KHK ile 2. sırada ihraç) FETÖ/PYD soruşturmasıkapsamında görevine son verilmiştir.
r) Aynı şekilde E.A.un (Kara Kuvvetleri Komutanlığı 675 sayılı KHK ile 96. sırada ihraç) FETÖ/PYD soruşturması kapsamında görevine son verilmiştir.
s) B.F.A. 3 ay tutuklu kalmıştır. Son MSB listesinde KHK ile görevine son verildiği duyumları almaktayız.
t) Askeri yüksek İdare Mahkemesinde Y.Y. dahil davamı geri çeviren 4 üye; 668 sayılı KHK ile tutuklu ve 667 sayılı Kanun Hükmünde kararnamenin 3.(1). maddesi, 668 sayılı KHK'nın 4.(8).b. maddesi ile kurulan Askeri Hakimler Komisyon kararı ile ihraç edilmişlerdir.
Halen Mahkemenizin önünde bulunan davam kapsamında TOPLAMDA = Genelkurmay Askeri Mahkeme Heyeti 3 kişi + Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Üyesi 4 kişi + 36 aydır devam eden soruşturmayı yürüten Savcılar …dahil bu davada FETÖ/PYD ilgisi nedeniyle 24 kişinin KHK ile görevlerine son verilmiştir.
FETÖ'nün Askeri Yargı Yapılanmasına yönelik iddianame de hazırlanmış ve bu dava da ismi geçen tüm yargı mensupları iddianamede yer almaktadır. Bu iddianamede müebbed hapis cezası istemiyle yargılanmaktadırlar.
Hakkımda açılan soruşturma ve daha sonrasında yapılan atamam sonrasında emekli olma sürecinin başından beri art niyetli hazırlanmış iddianame ve mahkeme süreci içerisinde 47 aydır mağdur durumdayım. Askeri Mahkemedeki yargılanmam keyfi olarak uzatılmaktadır. 15 Temmuz hain darbe sonrasında bu güne kadar geçen 8 ay sürecinde herhangi bir karar verilmemiştir. Eğer 16 Nisan 2017 sonrasında bırakılırsa evet çıktığı takdirde Askeri Mahkemeler kapanacağı için hakkımda devam eden dava enaz bir sekiz ay daha 16 ay yani toplamda 63 ay sürmüş ve sonuçlandırılmamış olacaktır. Bu durumda sonuç olarak 5 yıl 3 ay bir kumpas davası ile mağdur durumda olacağım. …”
D) Başvurucu vekilinin 28.9.2017 tarihli dilekçesinin ilgili bölümleri şöyledir:
"1) Anayasa Mahkemesine 09/12/2015 tarihinde yapılan 2015/18803 sayılı bireysel başvuru numarası ile kayda alınan bireysel başvurumuza ilişkin olarak FETÖ/PYD Silahlı Terör Örgütü tarafından yapılan darbe girişimi sonucu ortaya çıkan yeni bilgi ve belgeler nedeni ile ilave bildirimde bulunma zorunluluğu doğmuş olup bu kapsamdaki açıklamalar aşağıdadır.
2) Başvurucu GATA'da Üroloji Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapmakta iken GATA'da bulunan hukuk dışı bir oluşum tarafından ihbar, şikayet ve tutanaklarla hakkında idari soruşturmalar ve savcılık soruşturması açılmasına neden olunmuştur. Bu soruşturmalar gerekçe gösterilerek başvurucu GATA dışında bir hastahaneye tayin edilerek öğretim üyeliği sıfatını kaybetmiş bunun sonucunda da erkenden emekliye sevk edilmiştir.
3) Başvurucu Üroloji Anabilim Dalı Başkanı olarak bölümünde hukuka aykırı işlemleri tespit etmiş ve bu olaylar hakkında üç ayrı suç dosyası hazırlamıştır. Anılan dosyalar işlem yapılması için GATA Komutanlığınca Genelkurmay Başkanlığına gönderilmiştir.
4) Başvurucu tarafından hazırlanan ve GATA Komutanlığınca kendisine gönderilen suç dosyalarına hukuka uygun işlem yapmayan dönemin Adli Müşavirliği;
- GATA'da Üroloji bölümünü kontrollerine almaya çalışan ve 15 Temmuz hain kalkışmasısonrasında kamu görevinden ihraç edilen bir kısım subaylar tarafından gerçeğin hilafında, sadece suç üretmeye yönelik olan ve Silahlı Kuvvetler şikayet sisteminde yer almayan ayrıca suç oluşturan TUTANAK TUTMA yoluyla hazırlanan tutanakları sırf başvurucu aleyhinde olduğu için dikkate alarak hiçbir araştırma yapmadan komuta makamına iletmiş ve böylece başvurucu aleyhinde idari tahkikat komisyonu kurulmasını sağlamıştır.
-Bu komisyonun oluşumuna ve komisyonda bulunanlara müdahale ederek ve komisyon raporundaki çelişkileri görmezden gelerek, hiçbir inceleme yapmadan kasıtlı olarak komisyon raporunu tekrar komuta heyetine sunmuş ve başvurucu hakkında soruşturma açılmasını sağlamıştır.
- Komuta heyetini yanıltarak başvurucu hakkında soruşturma açılması sonrasında başvurucunun amirlerinin başvurucu hakkındaki düşüncelerini değiştirmesini sağlamış ve başvurucunun hukuka aykırı olarak ikinci kez tayininin çıkarılarak meslekten emekli olmasına neden olmuştur.
5)Başvurucunun idarenin hukuka aykırı olarak yapmış olduğu atama ve bu atama sonucu emekliye sevk edilmesi kapsamında öncelikle atama işleminin iptal istemli davasını Askeri Yüksek İdari Mahkemesi İkinci Daire Başkanlığında 2014/663 E. ve 2015/191 K.ile yargılaması yapılmış ve talebi red edilmiştir. 15 Temmuz Darbe girişimi sonrasında yürütülen soruşturmalar kapsamında Askeri Yargıdaki soruşturmalarda başvurucunun bu davasına yönelik olarak yapılan hukuksuzluğu gösteren ve başvurucunun bu davasında yer alan hakimlerden biri olanC.G.'nin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına vermiş olduğu yazılı savunmasını ekte sunmaktayız. Burada da açıkça görüleceği gibi başvurucuya yönelik olarak Askeri Yargıda gerçekleştirilen yargılama hukuka aykırı ve başvurucuyu Silahlı Kuvvetlerden uzaklaştırma esası üzerinden yapılmıştır. Daha sonra emekliye sevk işleminin iptali maksadıyla Askeri Yüksek İdari Mahkemesi önünde hakkını aramak için açmış olduğu dava AYİM Üçüncü Daire Başkanlığında 2014/1536 E., 2015/1318 K.ilegörüşülmüştür. Bu dava da yine hukuka ve kanuna aykırı olarak neticelenmiştir. Başvurucunun AYİM önündeki davasının temeli olan emekliye sevk işlemleri Gülhane Askeri Tıp Akademisi içindeki bir gurubun hukuka aykırı olarak yapılanması ve bu yapılanma sonucunda amirleri olan başvurucu hakkında sistematik şikayetleri sonucu yapılan atama işlemi ile sağlanmıştır.
6) AYİM Üçüncü Daire Başkanlığında görülen dava kapsamında başvurucunun tüm savunmaları maddi gerçeğin hilafında budairece reddedilmiştir. Başvurucu ülkedeki meri hukuk kurallarına göre yargılanmamıştır. Başvurucu bir terör örgütünün kendisini meslekten uzaklaştırmak için yapmış oldukları kumpasın içinde kalmıştır. Mevcut durum kapsamındayargılanmanın ihlali talebimiz kapsamında;
YENİDEN YARGILANMAYA KARAR VERİLMESİNİ,
Talebimiz doğrultusunda tazminata hükmedilmesini,
Yargılama giderlerinin tarafımıza ödenmesine karar verilmesini,
Saygılarımla arz ve talep ederim."
BAŞVURUNUN YENİ DELİLLER KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ GEREĞİ:
9.17-25 Aralık ve özellikle 15 Temmuz hain darbe teşebbüsü sonrasında Anayasa Mahkemesine yapılan pek çok bireysel başvuruda, başvurucular tarafından, FETÖ terör örgütüne mensup oldukları sonradan ortaya çıkan ve bu nedenle meslekten çıkarılan veya tutuklanan yargı mensuplarınca verilmiş kararlardan mağdur oldukları belirtilerek, bu nedenle yargılamanın yenilenmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu tür başvurularda soyut iddialar temellendirilmediği ve başvurucuların ne tür bir mağduriyetine yol açıldığının açıklanamadığı gerekçesiyle başvurular hakkında KABUL EDİLEMEZLİK kararları verilmiş olup bu husus müstakar içtihat haline gelmiştir. Diğer bir ifadeyle, başvuruları reddedilen başvurucular, FETÖ/PDY üyesi yargı mensuplarınca verilen kararların ne tür bir örgütsel ilişki sonucu verildiğini ve hangi nedenle adı geçen terör örgütü tarafından mağdur edildiklerini açık bir şekilde ortaya koyamamış, olgularla iddiaları arasındaki illiyet bağını açıklayamamış, kısacası iddialarını temellendirememiştir.
10.Başvuru konusu dosyada ise başvurucunun durumu farklıdır. Başvurucu, yaptığı şikayetlerin ve hakkında yapılan şikayetlerin soruşturulması, haklarında tesis edilen idari işlemler ve yargı kararlarını veren mahkeme ve savcılıklarda görevli olan kişilerin tamamının FETÖ terör örgütü yöneticisi, mensubu, yardım edeni ve iltisaklı oldukları hakkında çok açık bir tabloyu gözler önüne koyan ve yukarıdaki Anayasa Mahkemesi kararlarında yer alan açıklamalara ve tesbitlere uygun düşen pek çok delil ve emareyi sunmuş; başka bir deyişle iddiasını sonradan da olsa temellendirebilmiştir. Gerçekten de, başvurucu ile husumet halinde olan kişilerle bu konudaki uyuşmazlıkta yargı görevi ifa eden kişilerin aynı terör örgütü (FETÖ) mensubu olmaları, başvurucu hakkındaki yargılama sonuçlarının da adil olmadığının açık delilidir. Olgular, yukarıda alıntı yapılan ve kesin hüküm niteliğinde olan Anayasa Mahkemesi kararlarında etraflıca yapılan tespitler doğrultusunda ve açık bir şekilde, FETÖ mensubu silahlı kuvvetler mensupları ve yargı mensuplarınca, sistemli, ustaca düzenlenmiş bir seri işlem ve kararlarla, başvurucuya kumpas yapıldığına işaret etmektedir.
11. Bu nedenle, yukarıda nakledilen Anayasa Mahkemesi kararlarında da açıklandığı gibi hain darbe girişimi öncesinde yargı ve silahlı kuvvetler içerisinde uzun süre yapılanmış olan örgütün kullandığı metotlar da gözetildiğinde, başvurucunun bu yolda temellendirilmiş bir iddiayı başvuru sırasında ortaya koyması, esasen mümkün değildir. FETÖ mensubu yargı ve silahlı kuvvetler yapılanmasının gerçek boyutları ancak 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünden sonra ortaya çıkmıştır. Diğer bir ifadeyle, başvurucudan bu husustaki delillerini başvuru sırasında ortaya koymuş olmasını beklemek, hayatın olağan akışına aykırı ve makul olmayan bir durumdur.
12. Aksine bir usul kuralı bulunmadıkça bir yargı mercii önündeki başvurucunun, iddiasını ispat amacıyla sonradan elde ettiği delilleri hüküm verilinceye kadar mahkemeye sunma olanağına sahip olması, adil yargılanmanın temel bir unsurudur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin uygulaması da bir başvuru karar aşamasına gelinceye kadar sunulan ve başvuruyu temellendirebilmek için gerekli olan hususların sunulmasını kabul etmek yönündedir.
13.Anayasa Mahkemesine yapılacak bireysel başvurularda, başvurucunun elinde olan delilleri derece mahkemeleri önünde öne sürmemiş olması hariç, iddialarını destekleyecek tüm delillerini başvuru formu ile birlikte sunmasını zorunlu kılan bir kural olmadığı gibi, tüm ülkeye benzeri görülmemiş bir travma yaşatan FETÖ terör örgütünün hain darbe girişiminin yol açtığı olağanüstü şartlar karşısında, peyderpey ortaya çıkmakta olan gerçekleri takip eden ve başvurusu ile ilgili delilleri toplayan başvurucunun, bunları Anayasa Mahkemesine gelişmeleri bildirmek yükümlülüğüne uygun olarak zamanlıca sunmasına rağmen başvurucunun bu delil ve iddialarının incelenmeden karar verilmesi başlı başına hakkaniyete uymayan bir durum yaratmıştır.
SONUÇ:
Başvurucunun, yargılamanın sonucu bakımından adil olmadığına ilişkin ve özünde son derece haklı olan iddiasının KABUL EDİLEBİLİRLİĞİNE ve yargılamanın sonucunun adil olmadığına karar verilmesi gerekirken başvurunun reddi yönünde verilen karara katılmamaktayım.