TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/18503)
|
|
Karar Tarihi: 30/5/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 19/7/2019 - 30836
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Başkanvekili
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Fatma Gülbin ÖZCÜRE
|
Başvurucu
|
:
|
İbrahim Özden KABOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Tuncer ÖZYAVUZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, yayımlanan iki kitap ve birden fazla makalede
geçen ifadelerin kişilik haklarını zedelediği iddiasıyla açılan tazminat
davasının reddedilmesi nedeniyle şeref ve itibar hakkının; yargılamanın makul
sürede tamamlanmaması nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 23/11/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
7. Birinci Bölüm tarafından 3/4/2019 tarihinde yapılan
toplantıda niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli
görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 28. maddesinin (3)
numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Anayasa hukuku profesörü ve insan hakları hukukçusu
olan başvurucu, ayrıca Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Vakfı, Anayasa Hukuku Araştırmalar Derneği gibi sivil toplum
kuruluşlarında kurucu üyelik ve yöneticilik yapmıştır. Başvurucu 2003-2004
yılları arasında, insan hakları konusunda ilgili devlet kurumları ile sivil
toplum kuruluşları arasında iletişim sağlamak ve danışma organı olarak çalışmak
üzere teşekkül ettirilen bir kurul olan Başbakanlık İnsan Hakları Danışma
Kurulunun (Başbakanlık Danışma Kurulu) başkanı olarak görev yapmıştır.
Akademisyen kimliğinin yanı sıra Birgün gazetesinde 2007 yılından itibaren köşe
yazıları yayımlanan başvurucu, başka birçok platformda da toplumsal ve siyasi
konulardaki görüş ve düşüncelerini paylaşmaktadır.
10. Başvurucu, araştırmacı yazar olan Y.D. tarafından
kaleme alınan "Gaflet, Dalalet, Hıyanet" ve "Avrupa
Birliği: Tabuta Çakılan Son Çivi" isimli kitaplar ile "www.kalinka.com.tr"
adresindeki internet sitesinde 3/11/2004 ve 15/9/2009 tarihleri arasında
yayımlanan "Mandacı Profesörler", "Altın Vererek İğfal
Etmek", "İsrailli Siyonist Korsanlar", "Özür
Dileyenler", "Cahillere Avrupa Anayasalarında Ana Dil
Kavramı" ve "İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine Duyuru"
başlıklı makalelerde kendisi hakkında kullanılan bazı ifadelerin kişilik
haklarını zedelediği iddiasıyla tazminat davası açmıştır.
11. İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesi 1/3/2012 tarihinde
davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvuru konusu
yazılı eserlerde yer verilen "AB mandacısı", "Ermenilerden
özür dileyecek kadar pusulayı şaşırmış AB hibecisi", "Vatanın
savunması hainlerin anlayacağı dilden yapılacaktır" şeklindeki
ifadelerin davacının kişilik haklarını zedelediği, basın yayın özgürlüğü ve
eleştiri sınırlarını aştığı kabul edilmiştir. Kararın davalı vekili tarafından
temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (Daire) tarafından yapılan
temyiz incelemesi sonucunda anılan ifadelerin kişilik haklarına saldırı olarak
kabul edilemeyeceği, basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığının
değerlendirilmesi gerektiği belirtilerek ilk derece mahkemesi kararı
bozulmuştur.
12. Mahkeme tarafından Dairenin bozma kararına uyularak
yapılan yargılama sonunda, başvuru konusu eserlerde başvurucu için kullanılan
"AB mandacısı", "Ermenilerden özür dileyecek kadar
pusulayı şaşırmış AB hibecisi" şeklindeki betimlemeler ile "Vatanın
savunması hainlerin anlayacağı dilden yapılacaktır" ifadesinin basın
ve ifade özgürlüğü kapsamında başvurucunun kişilik haklarına saldırı teşkil
etmediği sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucu, ret
kararını temyiz etmiştir. Daire 16/9/2015 tarihinde Mahkemenin ret kararını
onamıştır. Nihai karar başvurucuya 23/10/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 23/11/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
A. Arka Plan Bilgisi
1. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne Katılım Süreci
14. Türkiye'nin AB'ye katılım süreci Türkiye'nin Avrupa
Ekonomik Topluluğuna (AET) 31/7/1959 tarihinde ortaklık başvurusunda
bulunmasıyla başlamış olup Türkiye ile AB ilişkilerinin hukuki temelini
oluşturduğu kabul edilen Ankara Anlaşması ile ivme kazanmıştır. Türkiye ile AB
arasında 1/1/1996 tarihinde yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşması'nın
imzalanması ile Türkiye-AB ortaklık ilişkisinin son dönemine
geçilmiştir.
15. 10/12/1999-11/12/1999 tarihlerinde Helsinki'de
yapılan AB Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesi'nde Türkiye'nin AB'ye adaylığı
resmen onaylandıktan sonra Türkiye için de Katılım Ortaklığı Belgesi
hazırlanmasına karar verilmiştir. Bu doğrultuda AB'ye üyelik yolunda reform
çalışmaları da ivme kazanmıştır. Müzakerelerin açılması için ön şart olan uyum
yasası paketleri yoğun bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisinde oylanarak
kanunlaşmıştır. Temel hak ve özgürlüklerin kapsamını genişleten, demokrasi,
hukukun üstünlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü ile insan hakları gibi alanlarda
mevcut düzenlemeleri güçlendiren ve güvence altına alan reformlara devam
edilmiştir. Bu kapsamda atılan adımlardan biri de başvurucunun başkanlığını
üstlendiği Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun kurulmasıdır.
16. Türkiye'nin AB'ye adaylığının resmîleşmesi toplumun
bir kesimi tarafından oldukça olumlu ve ümit vaat eden bir gelişme olarak
karşılanmıştır. Diğer bir kesim tarafından ise AB'ye üyelik sürecinin asıl
amacı Türkiye'nin Cumhuriyet ve Atatürk devrimleri sonucu elde ettiği
kazanımlarından ve üniter bütünlüğünden vazgeçmesi olarak görüldüğünden katılım
süreci ve uyum yasaları şiddetle eleştirilmiştir.
2. Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Azınlık
Raporu
17. Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma Grubu
nezdinde hazırlanan Azınlık Raporu 1/10/2004 tarihinde kabul edilmiştir.
Dünyadaki ve Türkiye'deki azınlıkların kültürel haklarının korunmasını tarihsel
ve kavramsal olarak ele alan açıklamalar ile başlayan Rapor, Türkiye özelinde
azınlık haklarını ve kültürel hakları konu edinen mevzuat ve içtihat incelemesi
ile devam etmektedir.
18. Raporda, azınlıklar konusunun Türkiye'de çok dar ve
çok yanlış bir açıdan ele alındığı belirtilmekte; bu durumun nedenleri olarak
1923 yılında imzalanan Lozan Barış Antlaşması'nın yanlış ve eksik yorumlanması,
ırk ve din temelli Türklük üst kimliği ve Sevr sendromu gösterilmektedir.
Raporda resmî dil tartışmaları da ele alınmıştır. Anayasa'nın 3. maddesinin
birinci fıkrasında yer alan "Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle
bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir" ifadesi eleştirilerek devletin
dilinin değil resmî dilinin olacağı, vatandaşların resmî işlemler dışında
çeşitli diller konuşmakta serbest olduğu belirtilmiştir. Raporda, Osmanlı
Devleti'nin yıkılmasının ardından Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından 1920'li
ve 1930'lu yıllardan itibaren homojen ve tek kültürlü bir ulus devlet konsepti
yaratılmaya çalışıldığı ifade edilerek bunun yerine çok kültürlü, çok kimlikli,
liberal, demokratik ve çoğulcu yeni bir vatandaşlık konsepti oluşturulması
gerektiği vurgusu yapılmıştır. Raporda, bunun için geniş tabanlı toplumsal
katılımın sağlandığı ve insan haklarına ilişkin evrensel standartların referans
alındığı eşit vatandaşlık temelinde yeni bir Anayasa ve ilgili mevzuat
çalışması yapılması gerektiği belirtilmiştir.
19. "Türkiyelilik" üst kimliği
tanımlamasıyla Anayasa'daki tanımdan farklı bir vatandaşlık tarifi öneren Rapor
gerek siyasiler ve bürokrasi gerekse yazılı ve görsel basın tarafından yoğun
eleştirilere konu edilmiştir. Yoğun tartışmaların devam ettiği 1/11/2004
tarihinde, Rapora karşı yapılan eleştirilere cevap vermek amacı ile başvurucu
tarafından basın açıklaması yapılmıştır. Başvurucu tarafından Raporun okunduğu
esnada, sendika temsilcisi olarak Başbakanlık Danışma Kurulu üyesi olan
Kamu-Sen'e bağlı Türk Büro-Sen Genel Başkanı F.Y., başvurucunun okuduğu Rapor
suretini başvurucunun elinden çekerek almış, yırtmış ve Raporun okunmasına izin
verilemeyeceği belirtmiştir.
20. Başbakanlık tarafından yapılan bilgilendirme
sonucunda Başbakanlık Danışma Kurulunun çalışmalarına 2005 yılının Şubat ayı
itibarıyla son verilmiş olup bu tarihten itibaren Kurul bir daha
toplanmamıştır.
3. "Özür Diliyoruz" Kampanyası
21. Başvurucunun da aralarında bulunduğu bir grup
tarafından www.ozurdiliyoruz.com isimli internet adresinde yayımlanan
kampanyada "1915'te Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı büyük felakete
duyarsız kalınmasını, bunun inkar edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu
adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını
paylaşıyor, onlardan özür diliyorum" şeklinde paylaşımda
bulunulmuştur. Başlatılan kampanya ve metin içeriği kampanyanın yürütüldüğü
dönemde ülke çapında yoğun tartışmalara sebebiyet vermiştir. Yürütülen
kampanyaya hem destek hem de eleştiri amaçlı birçok toplantı ve gösteri
yapılmıştır.
B. Başvuru Konusu Kitaplar ve Makaleler
22. Davalı tarafından "www.kalinka.com.tr"
isimli internet adresinde 3/11/2004 tarihinde yayımlanan "Cahillere
Avrupa Anayasalarında Anadil Kavramı" başlıklı makale, Raporun resmî
dile ilişkin değerlendirmelerine eleştiri mahiyetinde kaleme alınmış olup
makalede AB'ye üye olan bazı devletlerin anayasaları mukayeseli olarak
incelenmiştir. Buna göre bir kısım üye devletlerin anayasalarında resmî dile
yer verildiği tespitinde bulunulmuştur. Makalenin sonunda ise F.Y.nin Rapora
ilişkin tepkisi hatırlatılarak F.Y. tarafından verilen tepki şu şekilde
değerlendirilmiştir:
".... 2 Kasım 2004 günü, Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu
Başkanı İbrahim Kaboğlu, yaptığı bir toplantıda Azınlık Raporu'nu medyaya
tanıtmaktaydı ki, Türkiye Kamu-Sen Genel Sekreteri F. Y., raporu kaptığı gibi
parça parça edip hainlerin yüzüne fırlattı. Azınlık Raporu'nu "ihanet
belgesi" olarak niteleyip, "Raporu değil bir defa, bin, on bin, yüz
bin defa karşımıza çıksa yine yırtarız" dedi.
F. Y'nin tavrı, bir vatanseverin, bir
ulusalcının haklı ve cesur tepkisidir. Türkiye'yi parçalamak isteyenlere,
Türkiye'yi işgal etmek isteyenlere, vatanı satanlara ve işbirlikçilerine
şimdilik yapılmış bir uyarıdır. Bundan sonra vatanın savunması, yazıyla, sözle,
hoşgörüyle yapılmayacaktır. Bundan sonra vatanın savunması, hainlerin
anlayacağı dilden yapılacaktır."
23. Davalı tarafından kaleme alınan, 2006 yılında
yayımlanan ve 2007 yılında 6. baskısı yapılan "Avrupa Birliği: Tabuta
Çakılan Son Çivi" isimli kitapta genel olarak Türkiye'nin AB'ye
katılım süreci, AB tarafından hangi sendika, üniversite ve sivil toplum örgütlerine
maddi yardım sağlandığı, AB'ye üyeliğin ulusal egemenliğe ve millî menfaatlere
tesiri ele alınmıştır. Kitabın 703. sayfasında bulunan "Cahil mi Hain
mi?" başlıklı bölümünde yer verilen başvuruya konu ifadeler
"Cahillere Avrupa Anayasalarında Anadil Kavramı" başlıklı
makalede kullanılan yukarıdaki ifadelerle birebir aynı olmakla birlikte, ilgili
bölüm makaleden farklı olarak "Bundan sonra vatanın savunması eylemli
olarak yapılacaktır" şeklindeki cümle ile son bulmaktadır.
24. Davalı tarafından www.kalinka.com.tr isimli
internet adresinde 22/12/2008 tarihinde yayımlanan "Özür Dileyenler"
başlıklı makale, 1915 Olayları nedeniyle başvurucunun da aralarında bulunduğu
bir grup tarafından başlatılan "Ermenilerden Özür Diliyoruz"
kampanyasının eleştirisi bağlamında kaleme alınmıştır. Kampanyaya katılan
kişilerin isimlerine ve bu kişilerin AB'den almış oldukları bağışlara yer
verilen makalenin aşağıda belirtilen kısımlarında başvurucu, kendisine "fahişe"
benzetmesi yapılarak hakarette bulunulduğunu belirtmektedir. Makalenin ilgili
kısmı şöyledir:
"Kendi kendilerine aydın diyen bazı kişiler bir kampanya
başlatmışlar.
1915'de Türkler, sözde Ermeni soykırımı
yapmışlar, şimdi bu kişiler günümüz Ermenilerinden özür diliyorlarmış.
Peki kim bu özür dileyen sözde aydınlar?
Biz konuşmayalım, rakamlar, daha doğrusu
Avrolar konuşsun.
Özür Dileyenler AB'den
Aldıkları Hibeler [1]
...
Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu 193,548,73
Avro
Çağdaş
Yaşamı Destekleme Derneği
...
Paris'in Pigal'inde, Londra'nın
Soho'sunda ve Amsterdam'ın Kırmızı Fenerli sokağında, iletişim kurmak için
yabancı dil bilmeye gerek yoktur.
Aslında çok konuşmaya da gerek yoktur.
İngilizce bir deyim bilin, yeter.
"How much?"
Yani:
"Kaç para?"
Gerisi kendiliğinden gelir.
Türkiye'de Cumhuriyeti yıkmak
isteyenlere, Kemalizm karşıtlarıyla, ABD uşaklarıyla, AB Mandacılarıyla ve
şimdilerde ortaya fırlayan Özür Dileyenlerle uzun uzun tartışmaya hiç gerek
yok.
Kısaca sorun:
ABD'den, Soros'tan ya da AB'den kaç
para?
Gerisi kendiliğinden anlaşılır."
25. Başvurucu tarafından şikâyet edilen ifadelerin
bulunduğu bir diğer makale de "İsrailli Siyonist Korsanlar"
başlıklı makaledir. Anılan makale 7/7/2009 tarihinde www.kalinka.com.tr
isimli internet adresinde yayımlanmıştır. Makalenin konusu 2008 yılında
İsrail'in Filistin'e karadan ve denizden insan ve emtia giriş çıkışı konusunda
getirdiği engellemelerin kaldırılması için on bir ülkenin insan hakları
savunucuları tarafından "Özgür Gazze Hareketi" adı altında bir
oluşuma gidilmesidir. İsrail'in insan hakları savunucuları tarafından
ulaştırılmak istenen insani yardımları engellemesi ve anılan oluşuma dâhil
kişileri gözaltına almasının eleştirildiği makalede, Türkiye'de yaşayan
entelektüeller ile Gazze yardım hareketine katılan kişiler mukayese edilmiştir.
Makalenin ilgili kısmı şöyledir:
".....İsrailli Siyonist korsanların uluslararası sularda ele
geçirdikleri gemide, insan hakları savunucusu yolcular arasında bir de Nobel
ödüllü kişinin olduğunu öğrenince merak ettim. Acaba yolcular arasında bizim
Nobel ödüllü Orhan Pamuk da var mıydı? Her fırsatta 'Biz Türk Aydınları
olarak...' diye ortaya çıkarak kameralar önünde insan hakları savunup
tumturaklı demeçler veren Y.K., Z.L., A.B., Ş.Y. da bu gemide olabilirler
miydi? Sözde kıyımdan dolayı Ermenilerden özür dileyecek kadar pusulayı
şaşırmış, AB Hibecilerinden M.K., Prof. İbrahim Kaboğlu, Prof. A.Y., Prof. H.B,
E.K., E. M., M.A.B., A.A., M.B. ve Mazlumder de 'İnsanlık Ruhu' adlı geminin
yolcuları arasında mıydı? ..."
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26. 1/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar
Kanunu’nun 49. maddesi şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille
başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk
kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren
de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
27. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde
ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür.”
B. Uluslararası Hukuk
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Gündüz/Türkiye
((k.k.), B. No: 59745/00, 13/11/2003) kararında başvurucunun haftalık
bir gazetede dinî bir tarikat hakkında yayımlanan makalede yer alan ve "ılımlı
İslam" hakkındaki görüşlerini içeren ifadeleri nedeniyle suç işlemeye
tahrik suçundan mahkûm edilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini
değerlendirmiştir. Anılan kararda, başvurucunun ifadelerinin şiddete çağrı
niteliğinde olduğu değerlendirmesi yanında söz konusu ifadelerde toplumun
geneli tarafından tanınan bir yazarın isminin açıkça verildiği ve bu durumun
makalenin yayımlanmasıyla beraber söz konusu yazarı tartışmasız biçimde ciddi
bir fiziksel şiddet tehlikesi altında bıraktığı gözönüne alınarak başvurunun
açıkça dayanaktan yoksun olduğuna hükmedilmiştir.
29. Yine haftalık bir dergide yayımlanan ve Türkiye'nin
güneydoğusunda devlet tarafından gerçekleştirilen askerî operasyonları
eleştiren iki okuyucu mektubu nedeniyle mahkûmiyetine karar verilen dergi
sahibinin ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasıyla yaptığı başvuruda da
AİHM tarafından, anılan mektuplarda yer alan ifadelerin şiddeti meşrulaştırdığı
değerlendirmesi yanında bazı şahısların adlarının açıkça verilmesinin onlara
karşı nefreti teşvik edici olduğu ve bu şahısları muhtemel bir fiziksel şiddet
tehlikesi altında bıraktığı vurgulanarak başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal
edilmediğine karar verilmiştir (Sürek/Türkiye (No. 1) [BD] , B. No:
26682/95, 8/7/1999,§ 62).
30. AİHM, başvuru konusu ifadenin belirtildiği bağlamı
yani ifadenin ulaştığı yer ve zamanın arka planını da değerlendirmeye
almaktadır (Karataş/Türkiye [BD], B. No: 23168/94, 8/7/1999, § 51; Leroy/Fransa,
B. No: 36109/03, 2/10/2008, § 38). AİHM, Soulas ve diğerleri/Fransa (B.
No:15948/03, 10/7/2018, §§ 36, 37) kararında, "Avrupa'nın
Sömürgeleşmesi: Göç ve İslam Hakkında Gerçek Söylem" başlıklı kitabın
iki yazarının Avrupa'nın Müslüman göçmen nüfusuyla ilgili sorunların ancak
etnik kökenli bir iç savaş çıkması durumunda çözülebileceği gibi ifadeler de
barındıran anlatımları nedeniyle cezalandırılmalarının ifade özgürlüklerini
ihlal edip etmediğini incelemiştir. AİHM; anılan kararında Fransa'nın yüksek
sayıda Müslüman göçmen nüfusunu topluma entegre etme çabası içinde olduğunu ve
bu süreçte hâlihazırda kolluk güçleri ile anılan nüfusun radikal kesimi
arasında şiddetli çatışmaların yaşandığını ve Fransa'ya özgü sorunları da
değerlendirmeye alarak ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar vermiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 30/5/2019 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Şeref ve
İtibar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
32. Başvurucu, Raporun yayımlanmasının ardından tehditler
aldığını, hâlen polis koruması altında olduğunu, söz konusu kitap ve
makalelerde yer alan ifadelerle hedef hâline getirilerek toplum nezdindeki
saygınlığının ve mesleki itibarının zedelendiğini ileri sürmüş ve tazminat
davasının reddedilmesi nedeniyle devletin şeref ve itibar hakkının korunmasına
ilişkin pozitif yükümlülüklerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
33. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
34. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"Herkes, ... manevî varlığını
koruma ... hakkına sahiptir."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
(1) Bireyin
Şeref ve İtibarının Korunmasında Devletin Pozitif Yükümlülüğü
36. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17.
maddesinde yer alan manevi varlık kapsamında yer almaktadır. Devletin
bireyin manevi varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibarına üçüncü
kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır (Adnan
Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Şeref ve itibara yönelik
olarak basın ve yayın yolu ile yapılan saldırılara karşı bireyin korunmaması
hâlinde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (Kadir
Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 36; İlhan Cihaner (2), B.
No: 2013/5574, 30/6/2014, § 42).
37. Şikâyet edilen ifadelerin hedef alınan kişiye karşı
şiddete teşvik edici bir niteliğinin bulunması ve kişiyi ciddi bir şiddet
tehlikesi altında bıraktığının somut olay koşullarında ortaya konulabilmesi
hâlinde devlet harekete geçerek pozitif yükümlülüğünü kullanmalıdır (pozitif
yükümlülüğün tazminat davası yoluyla kullanıldığı kararlar için bkz. İlhan
Cihaner (2), § 47;pozitif yükümlülüğün ceza davası yoluyla
kullanıldığı kararlar için Sinem Hun, B. No: 2013/5356, 8/5/2014, §§
32-34, 40-46; Fetullah Gülen [GK], B. No: 2014/12225, 14/7/2015, §§
33-41, Kaos GL Derneği, B. No: 2014/18891, 23/5/2018, § 36).
38. Şikâyet edilen ifadelerin şiddet çağrısı içerdiğinin
ortaya konulması hâlinde ifadelerde hedef alınan kişinin açıkça ismine yer
verilmesi ise kişilerin şiddete maruz kalma tehlikesini artırıcı bir etkendir
(benzer yönde bir değerlendirme için Kaos GL Derneği,§ 51).
(2) Demokratik
Toplum Düzeninin Bir Gereği Olarak İfade ve Basın Özgürlüğü
39. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan
ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa'nın
28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu
temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için
gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade etmiştir
(Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir
Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36).Bu bağlamda ifade
özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerlidir ve demokrasinin işleyişi
için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün
kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi, bunlara ilişkin bir kanaat
oluşturması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner
(2), § 63).
(3) Basının
Ödev ve Sorumlulukları
40. Ancak Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri sınırsız bir
ifade özgürlüğünü garanti etmemektedir. Anayasa'nın 12. maddesinin "Temel
hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını da ihtiva eder" biçimindeki ikinci fıkrası, kişilerin
sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanırken ödev ve sorumluluklarına
da gönderme yapmaktadır. 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara
uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına basın için de geçerli olan
bazı görev ve sorumluluklar getirmektedir (basının görev ve
sorumluluklarına ilişkin olarak bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983,
15/2/2017, § 46; Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567,
22/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih
Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67; Önder Balıkçı, B. No:
2014/6009, 15/2/2017, § 43).
41. Bu görev ve sorumluluklar başkalarının şöhret ve
haklarının zarar görme ihtimalinin bulunduğu ve özellikle adı verilen bir
şahsın itibarının söz konusu olduğu durumlarda özel önem arz eder (Orhan
Pala, § 47). Basın özgürlüğü; ilgililerin meslek ahlakına saygı
göstermelerini, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak
hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır.
(4) Çatışan
Haklar Arasında Dengeleme
42. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruya benzer
başvurularda, başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma
altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme hakkı ile şikâyet konusu
haberi yapan kişilerin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın
özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence
altına alınan ifade özgürlüğü arasında adil bir dengenin gözetilip
gözetilmediğini değerlendirmektedir (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184,
16/7/2014, § 27, 41, 52; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503,
27/10/2015, § 49; İlhan Cihaner (2), § 49; Kemal Kılıçdaroğlu, B.
No: 2014/1577, 25/10/2017, §§ 56-58). Bu, soyut bir değerlendirme değildir.
43. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için
mevcut olaya uygulanabilecek kriterlerden bazıları şu şekilde sayılabilir:
i. Yayında kamu yararı bulunup bulunmadığı, yayının genel
yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı
ii. Toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup
olmadığı
iii. Düşünce açıklamasının yayımlanma şartları
iv. Düşünce açıklamasının konusu, kullanılan ifadelerin
türü, yayımın içeriği, şekli ve sonuçları
v. Basın özgürlüğünün korumasından faydalanan kişilerin
meslek ahlakına saygı gösterip göstermedikleri, doğru ve güvenilir bilgi
verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket edip etmedikleri
vi. Düşünce açıklamasında yer alan ifadelerin kim
tarafından dile getirildiği
vii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi
ile ilgili kişinin önceki davranışları
viii. Kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler
karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı
44. Anayasa Mahkemesi başvurunun koşullarına göre
bazıları yukarıda sayılan kriterlerin gerektiği gibi değerlendirilip
değerlendirilmediğini denetler (Nilgün Halloran, § 44; Ergün Poyraz
(2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§
66-73). Bunun için başvurucuya yönelik haberlerin -yayımlandığı bağlamdan
kopartılmaksızın- olayın bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir (Nilgün
Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45). Başvurucunun kişisel itibarın
korunmasını isteme hakkının gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya
konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile korunmaması Anayasa'nın 17.
maddesini ihlal edecektir.
45. Buna ilave olarak Anayasa Mahkemesi; siyasetçilerin,
kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri
işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve
bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman
vurgulamıştır(siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün Poyraz (2), § 58;
kamusal yetki kullanan görevlilerle ilgili olarak bkz. Nilgün Halloran,
§ 45; tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı ile ilgili olarak bkz. İlhan Cihaner
(2), § 82; tanınan ve siyasete hazırlanan bir kamu görevlisi ile ilgili
olarak bkz. Önder Balıkçı, § 42).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
46. Başvurucunun bireysel başvuru formunda, yukarıda yer
verilen ifadeler (bkz. §§ 22-25) dışında başka ifadelerden de şikâyet ettiği
anlaşılmaktadır. Ancak başvurucunun imkânı olmasına rağmen bu ifadeleri temyiz
aşamasında ileri sürmediği tespit edilmiştir. Yine temyiz dilekçesine konu
edilen ifadelerin bir kısmına bireysel başvuru formunda aynen yer verilmediği
de görülmektedir. Bu tespitler ışığında bireysel başvuru incelemesi yalnızca
hem temyiz dilekçesinde ileri sürülen hem de bireysel başvuru formuna konu
edilen aşağıdaki ifadeler yönünden yapılacaktır.
47. Eldeki başvurunun çözümlenmesinde dikkate alınması
gereken başlıca yönlerden biri başvurucunun toplumsal konumudur. Başvurucu
insan hakları konusunda çalışan bir hukuk profesörüdür. Başvurucu ayrıca
2004-2005 yılları arasında Başbakanlık Danışma Kurulunda başkan sıfatı ile
görev yapmıştır. Başvurucu, Başbakanlık Danışma Kuruluna atanmasından önce de
akademik camiada tanınılırlığı yüksek bir hukukçu olmakla birlikte söz konusu
atamanın başvurucunun kamuoyu nezdinde tanınılırlığını artırdığına şüphe
bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucu, Başbakanlık Danışma Kurulu başkanı
olarak kamusal yetkiler kullanan bir kişi değildir. Ayrıca başvurucu
eleştirilere konu edilen düşüncelerini belirli bir toplumsal kesimi temsil eden
bir siyasetçi olarak da dile getirmemiştir. O hâlde kendisine yönelik kabul
edilebilir eleştiri düzeyinin belirlenmesinde başvurucunun bu statüsü ve
tanınılırlık düzeyi gözönünde bulundurulacaktır.
48. Başvuruya konu bazı ifadelerin geçtiği "İsrailli
Siyonist Korsanlar" (bkz. § 25) ve "Özür Dileyenler"
(bkz. § 24) başlıklı makalelerde yer alan "Özür Dileyen" (bkz.
§ 24), "Sözde kıyımdan dolayı Ermenilerden özür dileyecek kadar
pusulayı şaşırmış"(bkz. § 25) "AB'den Aldıkları Hibeler"
(bkz. § 24), "AB hibecilerinden" (bkz. § 25) şeklindeki
ifadeler -bağlamları da dikkate alındığında- değer yargısı niteliğinde olan
ifadelerdir. Başvuruya konu makalelerin kamuoyunda yoğun şekilde tartışmaların
yürütüldüğü (arka planda bilgisi verilen olaylar için bkz. §§ 14, 21)
sırada kaleme alındığı anlaşılmaktadır.
49. Her ne kadar davalı tarafından eserlerinde kışkırtıcı
bir dil benimsenmiş ise de demokratik toplumlarda ifade özgürlüğünün incitici,
şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceleri de kapsadığına şüphe
yoktur. Yine başvurucunun toplumsal hassasiyet ve ilginin olduğu alanlarda
kanaatlerini kamuya duyurmaktan kaçınmadığı gözetildiğinde başvurucunun
kendisinin de eleştirilere katlanma yükümlülüğü altına gireceğine şüphe
bulunmamaktadır.
"Cahillere Avrupa Anayasalarında Anadil Kavramı"
Başlıklı Makale
50. Başvurucu, 2004 yılında yayımlanan ve Rapora ilişkin
eleştirilerin yer aldığı "Cahillere Avrupa Anayasalarında Anadil
Kavramı" başlıklı makalede yer alan ifadelerin de kendisini hedef
hâline getirdiğini ileri sürmüştür. Söz konusu makale daha sonra ilk baskısı
2006 yılında yapılan "Avrupa Birliği: Tabuta Çakılan Son Çivi"
isimli kitabın 703-705. sayfalarında da yayımlanmıştır.
51. Yayımlandığı dönemde "Türkiyelilik"
üst kimliği çerçevesinde vatandaşlık tarifini Anayasa'dan farklı yapması, resmî
dil konusundaki önerileri ve azınlık tanımına yaklaşımı sebebi ile söz konusu
Rapor yoğun eleştirilere konu edilmiştir (bkz. §§ 17-20). Bu bağlamda makalenin
anılan konularla ilgili kamusal bir tartışmada görüş bildirme amacının olduğu
kabul edilmelidir.
52. Öte yandan bir yayın türü olarak kitabın okuyucu kitlesinin
diğer kitle iletişim araçlarına kıyasla çok daha dar (Fatih Taş, § 107)
olduğu kabul edilse bile aynı yazının davalının gündeme dair görüşlerini
yansıtmak amacıyla kullandığı şahsi internet adresinde de yayımlandığı
hatırlanmalıdır. Şüphesiz ki internet mecrasına ulaşım, diğer birçok
basın-yayın organlarına nazaran daha kolaydır (Kaos GL Derneği, § 51).
Dolayısıyla söz konusu ifadelerin geniş bir okuyucu kitlesine ulaşma
kapasitesine sahip olduğu aşikârdır.
53. Öncelikle başvuruya konu "Cahillere Avrupa
Anayasalarında Anadil Kavramı" başlıklı makalenin yayımlandığı sırada
başvurucunun Başbakanlık Danışma Kurulunca yayımlanan Rapor sebebiyle polis
koruması altında olduğunun gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
54. İkinci olarak söz konusu makalede yer verilen
ifadeler dikkatli bir şekilde ele alınmalıdır. Davalı, F.Y. isimli kişinin
davalının "ihanet belgesi" olarak kabul ettiği Azınlık
Raporu'nu "parça parça" yaparak "işbirlikçi"
olarak nitelendirdiği başvurucunun yüzüne fırlatmasını (bkz. § 22) övmektedir.
Davalı, söz konusu eylemin "işbirlikçilere şimdilik yapılmış bir uyarı"
olduğunu belirttikten sonra "Bundan sonra vatanın savunulması, [s]adece
yazıyla, sözle, eleştiriyle yapılmayacaktır" diyerek F.Y.nin eylemini
aşan tepkiler için çağrıda bulunmaktadır. Davalının kullandığı bu ifadeler,
makalede kullanılan "Vatanın savunması hainlerin anlayacağı dilden
yapılacaktır" (bkz. § 22) şeklindeki ifade ve kitapta yer verilen "Bundan
sonra vatanın savunulması, eylemli olarak yapılacaktır" (bkz. § 23)
şeklindeki ifade ile birlikte bir bütün olarak ele alındığında belli çevrelerce
aşina olunan abartılı bir anlatım biçimine ait kabul edilebilir. Ancak
özellikle makalenin internette yayımlanması dolayısıyla ulaşabileceği kitlenin
genişliği dikkate alındığında kullanılan mübalağalı ifadelerin söz konusu dile
nispeten hâkim olmayan bazı kişilerce rahatlıkla doğrudan veya dolaylı şiddet
çağrısı olarak algılanma ihtimalinin bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
55. Ayrıca başvuru konusu ifadelerde başvurucunun açıkça
adına da yer verildiği görülmektedir. Şüphe yok ki ifadelerde hedef alınan
kişinin açıkça adına yer verilmesi başlı başına kişilerin şiddete maruz kalma
tehlikesini artırabilir. Bu duruma ek olarak özellikle makalenin toplumda Rapor
sebebi ile gerginliğin devam ettiği bir dönemde yayımlanmış olduğu, bu
periyotta başvurucunun bu nedenle tehditlere maruz kaldığı ve polis korumasında
olduğu da dikkate alındığında başvurucunun maruz kalması muhtemel şiddet
riskinin daha da artığına şüphe bulunmamaktadır.
56. Tüm bunların yanı sıra bireyin kendini
gerçekleştirmesi ve içinde bulunduğu topluma katkı sağlaması ancak demokratik
toplumda mümkündür. Bilgiye ve başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilme,
düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmama ve bunları tek başına veya
başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilme gibi birçok
unsuru içerisinde barındıran ifade özgürlüğü demokratik toplumun gelişmesi ve
kurumsallaşmasında en önemli temel haklardan biridir. İfade özgürlüğünün
toplumun diğer bireylerinin yahut bizzat devletin mevcut veya olası
müdahalelerinden özel olarak korunması ihtiyacı tam da demokrasi ve ifade
özgürlüğü arasındaki bu kuvvetli bağdan kaynaklanmaktadır.
57. Bu sebeplerle bireyin hak ve özgürlüklerinin sadece
devlete ya da topluluklara karşı değil herkese karşı hukuk düzenlerince
korunması gerekmektedir. Devletin sadece hakları teorik olarak koruma altına
alması elbette yeterli değildir. Devlet aynı zamanda kişilerin temel haklarını
korumak amacıyla pozitif yararlar sağlayan bir mekanizma olarak da işlev
görmelidir (ifade özgürlüğü alanında devletin pozitif yükümlülüğüne işaret eden
bir karar için bkz. Bizim Fm Radyo Yayıncılığı ve Reklamcılık A.Ş. [GK],
B. No: 2014/11028, 18/10/2017, §§ 56, 57).
58. Daha önce de belirtildiği üzere kendisine yönelik
eleştirilere ve şiddetli itirazlara başvurucunun katlanma eşiğinin
belirlenmesinde başvurucunun toplumsal konumundaki ayırt edici özelliklerinin
belirleyici olduğu düşünülmüştür (bkz. § 9).
59. Bu noktanın, eldeki başvurunun değerlendirilmesinde
dikkate alınması gereken önemli bir olgu olduğunun altı çizilmelidir.
Başvurucu, Başbakanlık tarafından akademisyen kimliği dikkate alınarak
Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanı olarak görevlendirilmiştir.
Başvurucunun itibarına yönelik saldırının, Başbakanlık Danışma Kurulunun
bünyesinde bulunan ve kendisinin de üyesi olduğu Azınlık Hakları ve Kültürel
Haklar Çalışma Grubu tarafından hazırlanan akademik raporda açıklanan
düşünceleri ile doğrudan bağlantılı olduğu görülmektedir.
60. Mevcut başvurunun koşullarında söz konusu
saldırıların, yaşamına veya fiziksel bütünlüğüne yönelik tehditlerin ve
aşağılamaların başvurucunun entelektüel kişiliği üzerinde baskı oluşturacağı,
onun ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı bir etki yaratacağı kabul edilmelidir.
Üstelik açıkladığı düşünceleri nedeniyle saldırıya uğrayan başvurucunun -bir
akademisyen olarak toplumsal tansiyonun yüksek olduğu alanlarda da çalıştığı
gözetildiğinde- şeref ve itibarına yönelik müdahalelere karşı uygun ve ölçülü
yargısal tepki verilmemesi hâlinde bundan sonra da benzer saldırılara uğrama
ihtimali artacaktır.
61. Son olarak ilk derece mahkemesi takdirini başvuru
konusu ifadelerin katlanılabilir eleştiri düzeyinde kaldığı yönünde kullanılmıştır.
Bununla beraber Anayasa Mahkemesinin yukarıdaki açıklamaları ışığında ilk
derece mahkemesinin başka hiçbir değerlendirme yapmadığı da gözönüne
alındığında kararındaki gerekçenin ilgili ve yeterli olduğu kabul edilmemiştir.
62. Tüm bu değerlendirmeler ışığında yargı mercilerinin
farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir paylarını Anayasa'nın 17.
maddesinin birinci fıkrasında yer alan pozitif yükümlülüklere uygun
kullanmadıkları sonucuna varılmıştır. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17.
maddesinde güvence altına alınan şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR ve Burhan ÜSTÜN bu görüşe
katılmamışlardır.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
63. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
64. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §
26) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen
bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat
Komisyonu Başkanlığına (Tazminat Komisyonu) başvuru imkânının getirilmesine
ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini
tartışmıştır.
65. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat
Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta
ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu
tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat
Yüksel, §§ 35, 36).
66. Mevcut başvurunun bu kısmı yönünden söz konusu
karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
68. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) fıkranın
ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
69. Başvurucu, ihlalin tespiti ile tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
70. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin uygulanmasına
ilişkin kabul edilen ilkeler için bkz. Mehmet Doğan ( [GK] B. No:
2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60).
71. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve
hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca
eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır.
Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın
veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa
ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda
uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §
55).
72. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi
gerekir. Buna göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya
yasama işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun
giderim yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan,
§ 57).
73. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda
6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural
olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak
üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet
Doğan, § 58).
74. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit
edildiği hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir
derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
75. Anayasa Mahkemesi; başvuru konusu ifadelerin
katlanılabilir eleştiri düzeyinde kaldığı yönündeki derece mahkemesi
değerlendirmesinin ilgili ve yeterli bir gerekçe içermediği, derece mahkemesi
kararında başvurucunun şeref ve itibar hakkı ile davalının ifade özgürlüğü
arasında adil bir denge kurulamadığı, bu nedenle şeref ve itibar hakkının
devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerin ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
76. Bu durumda şeref ve itibar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken
iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet
ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın
bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 9. Asliye Hukuk
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
77. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya net 5.500 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
78. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve
2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişinin şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence
altına alınan şeref ve itibar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Serdar ÖZGÜLDÜR ve
Burhan ÜSTÜN'ün karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin şeref ve itibar hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2013/442, K.2014/115)
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 5.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 30/5/2019 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Bir akademisyen olan başvurucunun toplumun büyük
çoğunluğunun hassas olduğu Ermeni Tehciri sorunu, azınlıklar, Kürt sorunu ve
ayrılıkçı terörle mücadele gibi konulardaki görüş ve düşüncelerini “Azınlık
Raporu”, “Özür Diliyoruz Kampanyası”, “Akademisyenler Bildirisi” gibi değişik
platformlarda dile getirdiği, toplumun genel değer yargıları karşısında
sarsıcı, tepki çekici, şok edici mahiyette olsa da ifade özgürlüğü çerçevesinde
ele alınabilecek bu görüş ve düşünceler üzerine özellikle bir kısım görsel ve yazılı
basın ile medya mensuplarının bu görüş ve düşüncelere karşı çıkma, ağır
eleştiri yapma şeklinde değer yargılarını dile getirdikleri, bu kitap ve
değerlendirmeleri aynı şekilde ifade ve basın özgürlükleri çerçevesinde
değerlendirilmesi gerektiği, nitekim derece mahkemelerinin de bu yönde bir
kabulle açılan tazminat davasını reddettikleri, anılan karşı görüş ve ağır
eleştirilerin bağlamından koparılmadan bir bütün olarak değerlendirilmesi
gerektiği, dolayısiyle derece mahkemelerinin başvurucunun ifade hürriyeti ile
onu eleştiren basın mensupları ve diğer görüş sahiplerinin ifade ve basın
hürriyetleri arasında uygun bir dengeleme yaptığı ve sonuca gittikleri, sonuç
itibariyle başvurucunun şeref ve itibar hakkının ihlâl edildiğinin
söylenemeyeceği kanaatine vardığımızdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına
katılamadık.
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|