TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ ŞİMŞEK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/18770)
|
|
Karar Tarihi: 22/3/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
M. Emin
ŞAHİNER
|
Başvurucular
|
:
|
1- Erol
ŞİMŞEK
|
|
|
2- Ali
ŞİMŞEK
|
|
|
3- Emine DAĞ
|
|
|
4- Salahaddin ŞİMŞEK
|
|
|
5- Asiye
YEŞİLYAPRAK
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Utku
Çağrı AKTAY
|
|
|
Av. Adil
AKTAY
|
|
|
Av. Tahsin
Murat PULAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi ve değer
kaybına uğratılması nedeniyle mülkiyet ve özel hayata saygı haklarının, idare
lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ve
yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/11/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvuruculara ait Karaman'ın Ermenek ilçesi Çavuş köyünde
bulunan 131 ada 3 parsel numaralı taşınmaza yönelik olarak Ermenek Barajı ve
Hidroelektrik Santrali Tesisleri Projesi kapsamında Bakanlar Kurulunca 31/1/2009
tarihinde acele kamulaştırma kararı alınmıştır.
9. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 10/2/2009 tarihinde
Ermenek Asliye Hukuk Mahkemesinden (Mahkeme) bedeli tespit edilmek kaydıyla
anılan taşınmaza acele el konulmasını talep etmiştir. Mahkeme21/4/2009 tarihli
kararı ile bilirkişi raporuna dayanarak el koyma bedelini 36.417,25 TL olarak
belirleyip bedelin başvuruculara ödenmesine ve bahsedilen taşınmaza acele el
konulmasına karar vermiştir.
10. İdare tarafından 5/5/2010 tarihinde açılan kamulaştırma
bedelinin tespiti ve taşınmazın tescili davasında Mahkemece bilirkişi
incelemesi yaptırılmış, bilirkişilertaşınmazın
özelliklerini gözeterek ve net gelir yöntemine göre 2010 yılı fiyat, masraf ve
verim verilerini kullanarak taşınmazın toplam değerini 33.613,00 TL olarak
belirlemiştir.
11. Mahkeme 18/11/2011 tarihli kararıyla, acele el koyma
dosyasında hesaplanan ve başvurucular adına bankaya davacı idare tarafından
yatırılan 36.417,25 TL'den taşınmazın toplam değeri olarak hesaplanan 33.613,00
TL'nin mahsubu ile bakiye kalan 2.804,25 TL'nin başvurucular tarafından
bankadan çekilme tarihine kadar varsa işlemiş olan mevduat faizi ile birlikte
başvuruculardan alınarak davacı idareye verilmesine, taşınmazın baraj gölü
içinde kalması sebebiyle tapudan terkinine karar vermiştir.
12. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesince
11/9/2012 tarihinde bozulmuştur. Başvurucuların karar düzeltme talebi aynı
Dairenin 25/2/2013 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
13.Mahkeme, bozma kararına uyarak 4/2/2014 tarihli kararıyla;
mezkûr taşınmazın tamamının davacı idare adına tapuya kayıt ve tesciline,
taşınmazın kamulaştırma bedelinin ise 42.232,00 TL olarak tespitine, dosya
kapsamında başvuruculara ödenen bedelin mahsubu ile kalan 5.814,75 TL'nin de
5/9/2010 tarihinden 4/2/2014 tarihine kadar yasal faiz işletilerek
başvuruculara ödenmesine karar vermiştir.
14. Temyiz üzerine karar,
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 30/9/2014 tarihli kararı ile onanmıştır.
Başvurucuların karar düzeltme talebi aynı Dairenin 16/9/2015 tarihli kararı ile
reddedilmiştir.
15.Nihai karar, başvurucuya 27/10/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu 26/11/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073,
6/7/2017, §§ 18-33.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 22/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
19. Başvurucular öncelikle kamulaştırma bedelinin düşük
belirlendiğini iddia etmişlerdir. Başvuruculara göre bilirkişi tarafından
kamulaştırma bedeli tespit edilirken yalnızca taşınmazın bulunduğu ilçenin
verileri yerine komşu ilçelerin tarım müdürlüğü verileri dikkate alınarak hesap
yapılması nedeniyle taşınmaz bedeli olması gerekenden düşük hesaplanmıştır.
Başvurucular ayrıca, derece mahkemelerince belirlenen kamulaştırma bedelinin
değer kaybına uğratıldığını belirtmiştir. Başvurucular, bu gerekçelerle
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, daha önce Karaman'ın Ermenek ilçesinde
yapılan aynı kapsamdaki kamulaştırma işlemleri yönünden benzer şikâyetleri
çeşitli bireysel başvurularda incelemiş ve karara bağlamıştır (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246,
6/2/2014; Ali Şimşek ve diğerleri).
21. Başvurucular ilk olarak kamulaştırma bedelinin düşük
belirlendiğinden yakınmaktadırlar. Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleri
uyarınca kamu yararı bulunması, kamulaştırma kararının yasada gösterilen esas
ve usullerine uyulması, gerçek karşılığın peşin ve nakden ödenmesi
kamulaştırmanın anayasal ögeleridir. Kamulaştırılan taşınmazın gerçek karşılığı
olan bedelinin tespiti ise uzman mahkemelerin ve Yargıtayın
bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Mülkiyet hakkına yapılan
müdahale ile ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden Anayasa Mahkemesinin
yapacağı tespit, orantılılık incelemesinden ibarettir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No:
2013/2511, 22/1/2015, § 49; Abdülkerim
Çakmak ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 52).
22. Somut olayda ise Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, gerekçesini
önceden ortaya koyarak Ermenek ilçesindeki arazilerin kamulaştırılmasında
gerçek değere ulaşmak için mevki kavramını ilçe düzeyinden daha geniş
yorumlamıştır. 2006 yılından beri istikrarlı olarak uygulanan bu yöntem
bireyler için erişilebilir ve bilinebilir olup başvuru konusu olayda 2010
yılında açılan kamulaştırma bedelinin tespiti davasında başvurucu açısından
bahsedilen yerleşik içtihat öngörülebilir durumdadır. Dolayısıyla Yargıtay
Dairesinin Ermenek ilçesi için belirlediği mevki kavramını daha geniş
yorumlayan bedel tespiti yöntemi 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanunu’nun 11. maddesinin (f) bendine açıkça aykırı olmadığı gibi ikna edici
gerekçesi ile keyfî olmaktan da uzaktır (Tahsin
Erdoğan, §§ 64-70).
23. Başvurucular ayrıca, yargılamanın uzun sürmesinden kaynaklı
olarak kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratıldığını ileri sürmüşlerdir.
24. Kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
orantılı olabilmesi için taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi ve ayrıca
ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen
dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle taşınmazın hissedilir derecede değer
kaybetmemiş olması gerekir (Mehmet Akdoğan
ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 59). Ödenen tutarların
enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi yani kamulaştırma
tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi
edecek biçimde faiz uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer
kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 42).
25. Yapılan incelemede başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin ölçülü olup olmadığı hususunda bir sonuca varmak için Mahkemece
tespit edilen gerçek değer ile başvurucuya yapılan ödemelerin enflasyon etkisi
arındırılmış sonuçlarının karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek istenen
kamu yararı ile başvurucunun mülkünden mahrum kalması arasında makul dengenin
sağlanıp sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit etmede
önemli olan, yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı üzerinden
başvurucunun maruz kaldığı yükü belirlemektir (Ali
Şimşek ve diğerleri, § 66).
26. Mahkemenin 18/11/2011 tarihli kararıyla; acele el koyma
dosyasında hesaplanan ve başvurucular adına davacı idare tarafından bankaya
yatırılan 36.417,25 TL'den taşınmazın toplam değeri olarak hesaplanan 33.613,00
TL'nin mahsubu ile bakiye kalan 2.804,25 TL'nin başvurucular tarafından
bankadan çekilme tarihine kadar varsa işlemiş olan mevduat faizi ile birlikte
başvuruculardan alınarak davacı idareye verilmesine, Yargıtay Dairesinin ilgili
bozma kararı sonrasında ise yine 4/2/2014 tarihli kararıyla taşınmazın
kamulaştırma bedelinin nihai olarak 42.232,00 TL olarak tespitine, dosya
kapsamında başvuruculara ödenen bedelin mahsubu ile kalan 5.814,75 TL'nin
başvuruculara ödenmesine karar verilmiştir.
27. Merkez Bankası verilerine göre alacağa hak kazanıldığı 2010
yılı 5. ayındaki 100 TL'nin ödemenin yapıldığı 2014 yılı 2. ayı itibarıyla
enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 131,73 TL'dir. Bu durumda
başvuruculara ödenmesi gereken 5.814 TL tutarındaki kamulaştırma bedeli
alacağının 2014 yılı 2. ayı itibarıyla Merkez Bankası verileri kullanılarak
enflasyon karşısında değerkaybının giderilmiş
karşılığı 7.659,04 TL’dir.
28. Dolayısıyla yukarıdaki verilere göre başvurucuların mülkiyet
hakkı kapsamında değerlendirilen 5.814 TL tutarındaki alacağının değer kaybını
telafi edecek fark 1.845,04 TL'dir. Buna karşılık derece mahkemelerince,
başvurucuların alacağına 5/9/2010 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine
karar verilmiş olup bu doğrultuda başvuruculara 1.789,12 TL tutarında faiz
ödemesi yapıldığı görülmektedir. Bu durumda başvurucuların alacağında meydana
gelen değer kaybı %0,96'dır.
29. Bu koşullar altında somut olaya bakıldığında taşınmaz
malikine ödenen faizin aradan geçen sürede kamulaştırma bedelinin uğradığı
değer kaybını çok büyük ölçüde karşıladığı anlaşılmaktadır. Yukarıda tespit
edilen düzeyde küçük bir farklılığın ise (%5'ten daha az) hesaplama yöntemi
sebebiyle oluşabilecek yanılma farklılığı (hata marjı) kapsamında kaldığı
değerlendirilmelidir. Ayrıca Mahkeme kararıyla tespit edilen kamulaştırma
bedeli, kararla birlikte taşınmaz malikine ödenmiştir. Bu durumda kamulaştırma
bedelinin ödenmesi sürecindeki gecikmenin -bu sürede uğranılan zararın
karşılanması amacıyla ödenen faiz miktarı da gözetildiğinde- mülkiyet hakkının
ihlaline neden olacak kadar ağır sonuçlara yol açmadığı değerlendirilmiştir.
Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edilmediğinin açık olduğu sonucuna
varılmıştır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
31. Başvurucular, lehlerine hükmedilen tazminatın bir bölümünü
vekâlet ücreti olarak ödemek zorunda kalmalarından şikâyet etmiştir.
2. Değerlendirme
32. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın
36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların vekâlet ücretine ilişkin şikâyetinin
mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
34. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal sonucu
olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi
bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2011/33,
K.2012/54, 11/4/2012; AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012; E.2012/108,
K.2013/64, 22/5/2013; E.2013/64, K.2013/142, 28/11/2013; E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014; E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 18).
35. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almaktadır (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144,
2/10/2013, § 28; Özkan Şen, B.
No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç.,
B. No: 2012/1061, 21/11/2013, § 28; Kenan
Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41).
36. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık
kapsamında bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde
karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Mahkemeye erişim hakkı,
hak arama özgürlüğünün bir gereği olmakla birlikte hak arama özgürlüğünün
varlığının kabulü için tek başına yeterli bulunmamaktadır. Mahkemeye erişimi
etkisiz kılacak ya da yargı yoluna başvurmayı önemli ölçüde zorlaştırıcı veya
caydırıcı nitelikte olan (AYM, E.2013/40, K.2013/139, 28/11/2013), kişinin
mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını (Özkan Şen, § 52) ya da kişinin bizatihi
mahkemeye başvurmuş olmasını anlamsız hâle getiren sınırlamalar mahkemeye
erişim hakkını ihlal edebilir (İbrahim Can
Kişi, B. No: 2012/1052, 23/7/2014, § 31).
37. Vekâlet ücreti yargılama gideri olup bununla davacı veya
davalının o dava nedeniyle aldıkları hukuki yardım karşılığında avukata
ödedikleri ücretin telafisi amaçlanmaktadır (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014). Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli
olmayan bu ücret yükümlülüğü, bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile
ilişkilidir (Serkan Acar, B. No:
2013/1613, 2/10/2013, § 38).
38. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre
kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine vekâlet ücretine
hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil etmektedir
(Serkan Acar, § 39; Muhbet Adanır ve diğerleri, B. No: 2014/10261,
8/12/2016, § 101).
39. Anayasa’nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi
bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde
sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Anayasa
Mahkemesi kararlarında, Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve
özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş
hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM,
E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012; E.2012/108, K.2013/64, 22/5/2013; E.2013/95,
K.2014/176, 13/11/2014; E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015; Hüseyin Dayan, B. No: 2013/5033,
13/4/2016, § 46).
40. Mutlak olmayan ve sınırlandırılabilen mahkemeye erişim
hakkına ilişkin sınırlandırmaların kanuni olması, hakkın özünü zedeleyecek
şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi ve ölçülü olması gerekir (Serkan Acar, § 38; İbrahim Can Kişi, § 36).
41. Başvuru konusu olayda 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Ceza
Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesi ve 2/11/2011 tarihli ve 28103 sayılı Resmî
Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı
Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk
Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 14. maddesinin
(1) numaralı fıkrası ile 2014 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (AAÜT)
uyarınca başvurucu aleyhine, reddedilen kısım üzerinden vekâlet ücretine
hükmedilmiştir. Dolayısıyla müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu
anlaşılmaktadır.
42. İdare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin amacının
gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece kamu
kaynaklarının etkili, verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde
kullanılmasının sağlanması olduğu ifade edilebilir. Kamu kaynaklarının etkili,
verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde kullanılmasının teminine yönelik
düzenleme yapılması da hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup bu sebeple
yapılan müdahalenin meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmıştır (Murat Kara ve diğerleri, B. No: 2014/6042,
9/3/2017, § 70).
43. Bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların
reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı
tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları
çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını
anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları
çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının
asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan Şen,
§ 54).
44. Başvuru konusu olayda Mahkemece dava kabul edilerek
başvurucu taraflar yararına 2014 yılı AAÜT uyarınca ayrı ayrı 1.500 TL maktu
vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Bu durumda başvurucular aleyhine hükmedilen
1.500 TL maktu vekâlet ücretinin ölçüsüz olduğu söylenemez. Bu nedenle
mahkemeye erişim hakkına yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı anlaşılmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
46. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
48. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
49. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
50. Anılan ilkeler, Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar ve somut başvuruya konu yargılama sürecinin niteliği dikkate
alındığında yaklaşık 5 yıl 4 ay 11 günlük yargılama süresinin makul olmadığısonucuna varmak gerekir.
51. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
D. Başvurucuların Diğer
İddiaları
52. Başvurucular, özel yaşama saygı ve konut dokunulmazlığı
haklarının ihlal edildiğini öne sürmekte iseler de somut başvurunun konut
dokunulmazlığı ve özel yaşama saygı hakkıyla bir ilgisi görülmediğinden bu
haklar yönünden bir inceleme yapılmamıştır.
E. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine kar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
54. Başvurucular, 40.930,84 TL maddi ve 20.000 TL manevi
tazminat talebinde bulunmuşlardır.
55. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
56. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 5.400 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
57. Mülkiyet ve mahkemeye erişim haklarının ihlali iddiaları
yönünden başvuru kabul edilemez bulunduğundan başvurucuların bu haklara yönelik
maddi tazminat taleplerinin reddi gerekir.
58. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin
başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların diğer iddialarının incelenmesine GEREK
OLMADIĞINA,
D. Başvuruculara net 5.400 TL manevi tazminatın ayrı ayrı
ÖDENMESİNE, maddi tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Ermenek Asliye Hukuk
Mahkemesine (E.2013/267, K.2014/35) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
22/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.