TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
BURCU ÖZŞAHİN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/3497)
Karar Tarihi: 4/7/2019
R.G. Tarih ve Sayı: 26/7/2019 - 30843
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Tuğçe TAKCI
Başvurucular
1. Burcu ÖZŞAHİN
2. Fethiye ÖZŞAHİN
3. Mustafa ÖZŞAHİN
4. Yonca ATMACA
Vekili
Av. Müjde OKUDAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda kamu makamlarınca gerekli önlemlerin alınmamasından dolayı mahkûmlar arasında çıkan çatışmada başvurucuların yakınının öldürülmesi, tam yargı davasının reddedilmesi ve olayla ilgili ceza soruşturmasının etkili yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ve ayrıca Bakanlık görüşünde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan ceza soruşturması dosyaları, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünden (Genel Müdürlük) temin edilen disiplin soruşturması dosyaları, ayrıca İstanbul 2. İdare Mahkemesinden (İdare Mahkemesi) temin edilen yargılama dosyasındaki bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucuların yakını olan 1976 doğumlu E.Y.Ö. 20/9/1999 tarihinde Bayrampaşa Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) hükümlü ve tutuklular arasında meydana gelen olaylar sırasında yaşamını kaybetmiştir.
10. E.Y.Ö. cürüm işlemek için teşekkül oluşturma, ruhsatsız silah taşıma, silahla yaralama, sahte kimlik belgesi düzenleme, teşekküle üye olma ve yardım etme, patlayıcı madde atma, yağma, suç üstlenme ve adam öldürmeye teşebbüs suçlarından İstanbul 4 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesince tutuklanması nedeniyle olay tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda kalmaktadır.
11. Başvurucular tarafından başvuru dosyasına sunulan ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının İstanbul Özel Tip Cezaevi Müdürlüğü ile İstanbul Kapalı Cezaevi Müdürlüğüne hitaben gönderdiği anlaşılan 10/2/1998, 21/4/1998, 29/6/1998, 24/8/1998, 12/1/1999, 29/1/1999, 30/4/1999, 6/5/1999 tarihli müzekkerelerden; cezaevinde yapılan denetimde koğuş kapılarının açık tutulduğunun, tutukluların koridorlarda dolaştıklarının, topluluklar hâlinde sohbet ettiklerinin, koridorların sokak hâline geldiğinin, Ceza İnfaz Kurumunun pis ve disiplinden uzak olduğunun, denetim günü görevli olanlar hakkında disiplin işlemi başlatılacağının, bundan sonra da görevini yapmayan tüm görevliler hakkında disiplin işlemleri yapılacağı yönünde uyarıda bulunulduğunun, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının bilgisi dışında ziyaretler yaptırıldığının görüldüğünün, bu tip ziyaretlere derhâl son verilmesi gerektiğinin bildirildiği anlaşılmıştır.
12. Yine bu müzekkerelerde hükümlü ve tutukluların idareden izin alarak veya almayarak başka koğuşları ziyaret ettiği, koğuşu terk ettiklerinde üstlerinin aranmadığı, koğuştan ayrılırken bir deftere kaydedilmedikleri, bu kontrolsüzlük nedeniyle Ceza İnfaz Kurumunda öldürülmeye varan olayların meydana geldiği, bütün uyarılara rağmen koğuş kapılarının kapatılmadığının tespit edildiği bildirilerek bu yönde uygulamalara derhâl son verilip gerekli işlemlerin yapılması, koğuş kapılarının açık olması nedeniyle nöbetçi infaz koruma memurları ve başmemurları ile ikinci müdür hakkında disiplin soruşturması yapılması talimatı verildiği görülmüştür.
13. 6/5/1999 tarihli müzekkerede, Ceza İnfaz Kurumundaki bazı hükümlü ve tutuklulara müdür odalarında açık görüş yaptırıldığının, hukuka aykırı olduğu gibi hükümlü ve tutuklular arasında büyük huzursuzluk doğuran ve Ceza İnfaz Kurumu yönetimine karşı yakışıksız dedikodulara sebebiyet veren bu durumun tespit edilmesi üzerine yapılan uyarılara rağmen Cezaevi Koruma Tabur Komutanlığından iletilen listelerdeki özellikle nüfuzlu ve zengin birçok hükümlü ile tutukluya açık görüş yaptırılmaya devam edildiğinin görüldüğü belirtilerek bu uygulamaya derhâl son verilmesi yönündeki emre uymayanlar hakkında adli ve idari soruşturma başlatılacağı yönünde Ceza İnfaz Kurumu idaresine uyarıda bulunulduğu anlaşılmıştır.
14. Bakanlık görüşünde bildirildiği üzere Ceza İnfaz Kurumunda olay tarihinden önce 2/8/1999, 16/8/1999, 27/2/1999, 2/7/1999 ve 10/5/1999 tarihlerinde yapılan aramalarda kesici/delici aletler, uyuşturucu maddeler, cep telefonları ele geçirilmiş ve bu yasaklı maddelerin ne şekilde Ceza İnfaz Kurumuna sokulduğu tespit edilemediğinden Ceza İnfaz Kurumu görevlileri hakkında herhangi bir adli ya da idari işlem yapılamamıştır.
15. Bu arada İstanbul 2 No.lu DGM Başkanlığının 9/9/1999 tarihli kararı uyarınca, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar ve Silah Kaçakçılığı Şube Müdürlüğü tarafından bazı kişilerle ilgili teknik takip yapılmıştır. Bu takip sırasında Ceza İnfaz Kurumunda bulunan H.Ç. isimli kişinin Ceza İnfaz Kurumu içinde öldürtülmek istendiği yönünde ulaşılan istihbari bilgiler 20/9/1999 tarihli yazı ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcısına bildirilmiştir.
16. Teknik takip sonucu aynı yerde tutuklu olarak bulunan ve kamuoyunda "Ü. Baba" şeklinde tanınan A.Ç.nin yakını olan K.A.G.nin yaptığı telefon görüşmeleri de kaydedilmiş; bu görüşmelerin çözümleri de 21/9/1999 tarihinde, gizlilik kaydıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcısına aktarılmıştır. Söz konusu belgeler Cumhuriyet Başsavcılığınca 22/9/1999 tarihinde Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) iletilmiştir.
17. Başvurucular tarafından başvuru dosyasına sunulan söz konusu görüşmelerin çözümlerinin incelenmesi neticesinde K.A.G. isimli hükümlünün bir başkasıyla suç örgütünün faaliyetleri kapsamında konuşmaları olduğu, ayrıca Ceza İnfaz Kurumu müdürü olduğu anlaşılan M. isimli şahısla da konuşmaları bulunduğu, H.Ç.ye hakaret ettiği ve H.Ç.nin birilerince öldürülmek istenmesiyle ilgili bilgiler verdiği, K.A.G.nin "Yol veririz başka yerde kopartsınlar anlıyor musun? Hapishaneyi idare eden biziz." gibi sözleri olduğu görülmüştür.
18. Başvuru dosyasına sunulan belgelerden K.A.G.nin H.Ç.den hoşlanmaması, ayrıca H.Ç.nin birileri tarafından öldürüleceğini duyması ve bu olayın Ceza İnfaz Kurumunun kendisinin bulunduğu bölümünde gerçekleşmesini istememesi gibi nedenlerle H.Ç.nin koğuşunun değiştirilmesini Ceza İnfaz Kurumu idaresinden talep ettiği anlaşılmıştır. Bu hususlar iddianameye şu şekilde yansımıştır:
"...arayan kişilerin [H.Ç.nin] başının kopartılmasını istedikleri, maktül [K.A.G.nin] buna izin vermeyeceğini ve kendisinin bulunduğu bölümde de infazına müsade etmeyeceğini belirttikten sonra dışarı çıkartılması istendiği, maktülün [H.Ç.ye] hasımlarının kendisini başını istediğini başka bir cezaevine naklini istemesini söylediği, sanığın kabul ettiği, [H.Ç.nin] [K.A.G.nin] bulunduğu koğuşa ilk gelişinde [K.A.G.nin] rıza göstermediği buna rağmen [M.Y.] tarafından D bölümüne getirtildiği, [K.A.G.nin] kendi kurduğu sistemin dışına çıkmaması talimatına karşı çıkmasını bahane ederek olaydan önce [H.Ç.nin] can güvenliği gerekçesi ile idare tarafından C.19 denen koğuşa iki adamı ile birlikte gönderildiği, maktül [K.A.G.nin] kendisinde bulunan cep telefonu ile cezaevi müdürlerinden [R.Ş.] kanalıyla 2.Müdür [M.T.ye] ulaştığı, [H.Ç.nin] C.19 koğuşuna değil hücreye verilmesini istediği ve hasımlarının [H.nin] başını koparacaklarını söylediği, 2. Müdür [M.nin] C.19'a [H.] giderken silah ve cep telefonunda verilmesinden dolayı [M.ye] sayısız hakaretlerde bulunduğu buna rağmen [M.T.nin] itham ve hakaretlere karşı çıkmadığı..."
19. Tüm bu gelişmelerin devamında soruşturma belgelerine yansıdığı şekliyle, olay günü K.A.G. idare ile görüşmek üzere koğuşundan ayrılıp Ceza İnfaz Kurumu müdürü ile birinci müdür odasında görüşmekteyken bir diğer suç örgütünün lideri olduğu anlaşılan H.Ç. de idare ile görüşmek üzere aynı yere gelmiştir. H.Ç. üzerinde taşıdığı silahıyla K.A.G.yi müdürün odasında vurarak öldürmüştür. K.A.G.nin vurulduğunu duyan yandaşları koğuşların kapılarının açık olması nedeniyle dışarı çıkmış ve bazı koğuş kapılarını kırıp silahlarıyla etrafa ateş etmişlerdir. K.A.G.nin adamlarıyla H.Ç.nin adamları arasında çatışma çıkmış ve bu sırada K.A.G.nin grubuna dâhil olduğu belirtilen F.H., H.T., B.Ç., H.Ç. ve başvurucuların yakını E.Y.Ö. otopsi raporuna göre başlarına yakın mesafeden ateş edilerek öldürülmüştür.
A. Çatışma ve Öldürme Olayının Failleri Hakkında Yürütülen Adli ve İdari Soruşturma Süreçleri
1- Ceza Soruşturması Süreci
20. Olayın bildirildiği Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı gün başlatılan soruşturmada olaya karışan tutuklu ve mahkûmların bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından ifadeleri alınmıştır.
21. H.Ç.nin Cumhuriyet Başsavcılığındaki 20/9/1999 tarihli ifadesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Ben daha önce D.2 koğuşunda kalıyordum. Buradan [K.A.G.] ile anlaşmazlığa düştük, hasımlarım olan [S. ları] D.1 e bunlar getirdi. ... Bugün koğuşta bulunduğum sırada cep telefonumdan aradılar. Karadayı diye bilinen [Z.İ.] telefonla idarede olduklarını, 'doktora çık buraya gel' diye söylediler. Ben de doktora yazıldım daha sonra müdürün odasına geldiğimde Karadayı ve [K.A.G.] oturuyordu. ... Bana 'bu cezaevinden gideceksin başka anlamı yok. Müdürü de benim amiri de benim' şeklinde söyledi. [Z.] ise dinliyordu. Bu sırada ben [K.A.ye] 'sen ne yapmak istiyorsun' şeklinde söylediğimde belindeki silahı gösterir gibi [yaptı] ben de silaha doğru atladım bu arada aramızda boğuşma çıktı bu sırada silah ateş aldı ve [K.A.G.] vuruldu. ... kaza ile vuruldu zira bana silahı gösterdiğinde 'buranın müdürü de benim hakimi de benim' şeklinde söyledi.
Ben isteseydim D.2 de bu kavgayı yapardım hatta bugün içinde başka bir adamımı gönderecek güçte idim gönderirdim ...
Cezaevinde [A.Ç.nin] adamı olan [K.A.G.] ve [Z.İ.] denen adam bu cezaevinin eroin ve silah işini yöneten kişidir. Kendilerinde el bombasından silaha kadar her türlü silah bulunur. Ben bu kişilerin istekleri doğrultusunda hareket etmediğim kendilerine karşı koyduğum için ben istemedim. Zaman zaman da [Z.İ.] de baba dostum olur benimle uğraşma dememe rağmen [K.] bunu yapıyor bu demekle ortamı gerginleştirmiştir.
...
Ben bugün gardiyan tarafından sözde hastaneye gidiyormuş gibi çıkartıldım fakat hastaneye gitmedim idarenin gardiyanlardan birisi beni üst kata çıkartıp [Y.] beyin odasında bekliyorlar dediler ben 3. odaya gittiğimde müdür yoktu yalnız müdürün odasında koltuğunda [K.A.] karşısında ise [Z.] oturuyordu.
...Daha önce 1. Müdür koğuştan geçişten dahi bizlerin aranacağını söylemişti fakat herhangi bir şekilde aranmadım..."
22. Cumhuriyet Başsavcılığı 1/11/1999 tarihli iddianamesiyle, olaya karışan otuz hükümlü/tutuklu ile S.C. isimli infaz koruma memuru ve M.T. ile R.Ş. isimli Ceza İnfaz Kurumu ikinci müdürleri hakkında adam öldürme, Ceza İnfaz Kurumuna karşı silahlı isyan, hürriyeti tahdit, ölümle biten kavgaya karışma, nas-ı ızrar, yağma ve yapanı belli olmayacak şekilde birden fazla adam öldürme, 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet suçlarından kamu davası açmıştır.
23. İddianameye göre olaylar şöyledir:
" ...mağdur -sanıklar, maktüller ve sanıkların İstanbul Kapalı cezaevi Adli Bölüm koğuşunda D.1,D.2,D.4 ve D.10 koğuşlarında kaldıkları, maktüllerden [K.A.G.nin] D Bölümünün genel temsilcisi olduğu ve gerek cezaevinde gerekse kamuyonuda [Ü.] Baba diye bilinen [F.da] tutuklu [A.Ç.nin] sağ kolu olduğu, ... yine maktüllerden [E.Y.Ö.] [başvurucuların yakını], [B.Ç.] ve [H.Ç.nin de] mağdur sanık [A.Z.] ile birlikte bu kişinin adamı olarak bilindiği, bunun dışında maktüllerden [H.T.] ve [M.Ö.nün] ise [H.Ç.ye] ait gruba dahil olduğu, dosya arasında bulunan telefon dinleme tutanaklarında ve çözümünde dışardan arayan kişilerin [H.Ç.nin] başının kopartılmasını istedikleri, maktül [K.A.G.nin] buna izin vermeyeceğini ve kendisinin bulunduğu bölümde de infazına müsade etmeyeceğini belirttikten sonra dışarı çıkartılması istendiği, maktülün [H.Ç.ye] hasımlarının kendisini başını istediğini başka bir cezaevine naklini istemesini söylediği, sanığın kabul ettiği, [H.Ç.nin] [K.A.G.nin] bulunduğu koğuşa ilk gelişinde [K.A.G.nin] rıza göstermediği buna rağmen [M.Y.] tarafından D bölümüne getirtildiği, [K.A.G.nin] kendi kurduğu sistemin dışına çıkmaması talimatına karşı çıkmasını bahane ederek olaydan önce [H.Ç.nin] can güvenliği gerekçesi ile idare tarafından C.19 denen koğuşa iki adamı ile birlikte gönderildiği, maktül [K.A.G.nin] kendisinde bulunan cep telefonu ile cezaevi müdürlerinden [R.Ş.] kanalıyla 2.Müdür [M.T.ye] ulaştığı, [H.Ç.nin] C.19 koğuşuna değil hücreye verilmesini istediği ve hasımlarının [H.nin] başını koparacaklarını söylediği, 2. Müdür [M.nin] C.19'a [H.] giderken silah ve cep telefonunda verilmesinden dolayı [M.ye] sayısız hakaretlerde bulunduğu buna rağmen [M.T.nin] itham ve hakaretlere karşı çıkmadığı, ... olay günü20.06.1999 günü [K.A.G.nin] cezaevinde özel ayrıcalığından dolayı idare ile görüşmek için koğuşun dan aşağı indiği, [K.A.G.nin] 1. Müdürün odasında bulunduğu sıra da korumalığını yapan kelleci diye tabir edilen[B.Ç., H.T.ve F.H.nin de] şebeke kapısına kadar gelerek [K.A.G.yi] bekledikleri, [K.A.G.] idareye indiği sırada [H.Ç.nin] adamı olan [E.A. ve A.K.nin] de yine [H.nin] can güvenliğini sağlamak amacıyla C.19 koğuşuna gönderildiği, eşyaları ile birlikte gönderilen bu kişilerin sanığın suçta kullandığı silahı birlikte götürdükleri bu kişilerin eşya indirirken gerginlik ve panik yaratarak[S.C.] kanalıyla [H.nin] idare tarafından herhangi bir sevki olmadığı halde refakate alarak önce doktora götürdüğü, [S.C.nin] koğuşun anahtarlarını almak için diğer gardiyan [Ö.T.yi] şartelleri açması için koğuş kapısından uzaklaştırdığı, sanık [H.Ç.nin] revirden sonra koğuşuna gitmeyerek direk korumasız bölümden idarenin bulunduğu kısma indiği idareile görüştükten sonra koğuşuna çıkmayan maktül [K.A.G.nin] [Z.İ.yle] birlikte 2. Müdür [R.nin] odasında olduğu bilen sanığın hiçbir yere uğramadan ve bakmadan belindeki emanete alınan silahla [K.A.ya] ateş ederek yaraladığı maktülün yaralanmasına mütakip ameliyata alındığı bilahare öldüğü, silah sesleri üzerine [K.A.yı] bekleyen adamları[K.A.yı] görmek istedikleri, [K.A.nın] vurulduğu anlayan kişiler bu durumun yukarıya bildirilmesi üzerine D.1,D.4,D.10 koğuşlarının ve [Met.] ve [Mes.in] teşvikiylede D.2 koğuşunun açık olan cezaevi kapılarından Malta tabir edilen yere indikleri D.2 koğuşunda bulunan [M.Y., M.Ç., E.A., O.T., E.T.nin] ise [S.P.] grubuna dahil olduğu, maktülün ölümünden dolayı hep birlikte harekete geçerek D Bloğa ait koğuş ve şebeke kapılarını kırdıkları,olayda elde edilen silahlar ile balistik muayenede tespit edilipelde edilemeyen silahlarla camlara, duvarlara , kapılara duyarlı geçiş kapılarına rast gele ateş edip kırdıkları ve kullanılamaz hale getirdikleri, kırdıkları koğuş kapısı ile dışarıya çıkmak için ara bölmeleri ve masaları kırdıkları, B ve D Bloklardaki kantinde bulunan gıda ve sigara kartonlarını yağmalayarak bir kısmınıda çiğneyerek 4 milyar lira civarında zarara neden oldukları, sanıklardan [F.B.] ve diğer sanıkların mağdur infaz koruma memurlarını başmemurlara ait bir odaya hapsedip üzerlirini kilitleyerek rehin alıp hürriyetlerini tahdit ettikleri, bu şekilde eyleme geçen gruplardan [S.P.] grubuna dahil olan sanıkların [K.A.nın] ölümünden dolayı sağa sola ateş ederek intikam almak isteyen maktüller [F.H., H.T., E.Y.Ö. [başvurucuların yakını], B.Ç. ve H.ÇA.nin] kerarlı bir şekilde ve yakın mesafeden otopsi raporlarında açıklandığı gibi başa ateş ederek öldürdükleri, ... olayın gelişimi ve dosya içeriğine göre maktül [K.A.G.] ve suç ortaklarının cezaevindeki rant ve hakimiyetini kırmak amacıyla bu şekilde bir tertipe getirilerek öldürüldüğü, bu tertipte infaz koruma memuru [S.C.] ile cezaevi 2. Müdürleri [M.T. ve R.Ş.nin] iseyardım edip silah cep telefonu temin ettikleri, sanık [H.Ç.ye] silahın eline geçmesi ve maktülün bulunduğu yerde haber vererek yardım ve yataklık yaptıkları ..."
24. Eyüp 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E. 1999/1386 sayılı dosyasındaki dava, daha sonra adliye değişikliği nedeniyle Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesinin (Ağır Ceza Mahkemesi) E. 2007/20 sayılı dosyasında görülmüştür.
25. Başvuruculardan Yonca Atmaca dışındakiler söz konusu yargılamada katılan sıfatını taşımaktadır.
26. Ağır Ceza Mahkemesi 20/4/2011 tarihli kararıyla;
i. K.A.G.ye karşı işlediği kasten adam öldürme suçundan H.Ç.nin neticeten 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, maktüller F.H., H.T., H.Ç., B.Ç., M.Ö., H.T. ve başvurucuların yakını E.Y.Ö.ye karşı öldürme suçunu işlediği sabit olmadığından yüklenen suçtan beraatine,
ii. Sanık S.P.nin maktüller F.H., H.T., H.Ç., B.Ç., M.Ö., H.T. ve başvurucuların yakını E.Y.Ö.ye karşı öldürme suçunu işlediği sabit olmadığından yüklenen suçtan beraatine,
iii. Sanık M.O.nun maktüller F.H., H.T., H.Ç., B.Ç., M.Ö., H.T. ve başvurucuların yakını E.Y.Ö.ye karşı öldürme suçunu işlediği sabit olmadığından yüklenen suçtan beraatine,
iv. Sanıklar M.Ç., E. T., M.Y., F.B., E.A., A.Z.nin başvurucuların yakını E.Y.Ö. ile birlikte maktüller F.H., H.T., H.Ç., M.Ö. ve H.T.ye karşı işledikleri adam öldürme suçundan neticeten 8 yıl 4 ay hapis cezası ile ayrı ayrı cezalandırılmalarına, A.Z.nin mükerrir olması sebebiyle neticeten 9 yıl 6 ay hapis, M.Ç.nin mükerrir olması sebebiyle neticeten 8 yıl 4 ay 1 gün hapis, F.B.nin mükerrir olması sebebiyle neticeten 9 yıl 8 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmalarına,
v. Birçok sanık hakkındaki nas-ı ızrar, 6136 sayılı Kanun'a muhalefet, hürriyeti tahdit, Ceza İnfaz Kurumu idaresine karşı ayaklanma suçlarından açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına, yağma suçundan ise beraatine
karar verilmiştir.
27. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...Maktuller, mağdur-sanık ve sanıkların olay tarihinde İstanbul kapalı ceza evi adli bölümünde D-1, D-2, D-4 ve D-10 koğuşlarında bir kısmının hükümlü, bir kısmının ise tutuklu olarak bulundukları,
Maktullerden [K.A.G.nin] D bölümünün genel temsilcisi olduğu, maktullerden [H.T.,F.H., E.Y.Ö.] [başvurucuların yakını], [B.C. ve H.Ç.] ile mağdur sanık [A.Z.nin] [K.A.G.nin] grubuna dahil oldukları, maktullerden [H.T.ve M.Ö.nün] ise sanık [H.Ç.] grubuna dahil oldukları,
Sanık [H.Ç.nin] cezaevi idaresi tarafından maktul [K.A.G.nin] bulunduğu koğuşa verildiği, [H.Ç.nin] koğuşa gelince maktul [K.A.G.nin] koğuşta kendi sistemini kurduğunu, bu sisteme uymasını ya da başka bir koğuşa gitmesini, ayrıca bazılarının [H.Ç.nin] kafasını istediğini söylediği, daha sonra da 'sen halen gitmedin mi' şeklinde sözler sarf ederek [H.Ç.yi] tokatladığı,
Cezaevi idaresinin sanık [H.Ç.yi] maktul [K.A.G.nin] bulunduğu koğuştan alarak C-19 koğuşuna yerleştirdikleri, ayrıca [H.Ç.nin] grubunda bulunan iki kişiyide aynı şekilde bu koğuşa yerleştirdikleri,
20/09/1999 günü maktul [H.Ç.nin] cezaevi idarecileri ile görüşmek üzere idarenin bulunduğu bölüme gittiği, gider iken yine aynı gruba dahil maktuller [B.C., H.T. ve F.H.nin] de ona eşlik ettikleri, ve şebeke kapısına kadar gelerek burada bekledikleri, maktul [K.A.G.nin] ikinci müdürün odasına girdiği,
Aynı gün sanık [H.Ç.nin] rahatsız olduğunu söyleyerek revire gittiği, revirden koğuşuna döner iken idarenin bulunduğu bölüme geçtiği, ikinci müdürün odasına girdiği, maktul [K.A.G.yi] burada görünce üzerinde bulunan tabancasını çıkartarak [K.A.G.ye] ateş ettiği, bu nedenle yaralanan [K.A.G.nin] 04/11/1999 tarihli otopsi raporunda belirtildiği gibi ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kot kırığıyla müterafık iç organ delinmesinden gelişen iç kanama sonucu öldüğü,
Silah seslerinin duyulması üzerine maktul [K.A.G.yi] bekleyen adamları [K.A.G.nin] vurulduğunu anlayınca durumu koğuşlara bildirdikleri, D-1, D-2 , D-4, D-10 koğuşlarında bulunan hükümlü ve tutukluların malta tabir edilen yere indikleri, birlikte hareket ederek D bloğa ait koğuş ve şebeke kapılarını kırdıkları, camlara, duvarlara, kapılara rast gele ateş açtıkları, B ve D bloklarında bulunan kantindeki eşyaları dağıttıkları, bir kısmını çiğneyerek 4 milyar lira civarında zarar verdikleri, mağdur infaz koruma memurlarını bir odaya hapsedip üzerlerini kilitleyip rehin aldıkları, [K.A.G.nin] ölümünden dolayı maktuller [F.H., H.T., H.Ç., E.Y.Ö.[başvurucuların yakını], B.C., M.Ö., H.T. ] ile sanıklar [A.Z.ve M.Ç., E.T., M.Y., F.B., E.A.nın] silahla ateş etmeye başladıkları, ateş etme eyleminin bir süre devam ettiği, daha sonra güvenlik kuvvetlerinin olaya müdahale ettiği..."
28. UYAP üzerinden yapılan inceleme neticesinde başvuruculardan Mustafa, Fethiye ve Burcu Özşahin'in vekili tarafından sunulan 21/11/2011 havale tarihli temyiz dilekçesinin Ağır Ceza Mahkemesince 19/12/2011 tarihli kararla süre yönünden reddine karar verildiği tespit edilmiştir.
29. Sanıkların temyiz talebi dolayısıyla temyizen incelenen söz konusu karar, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin (1. Ceza Dairesi) 17/9/2014 tarihli kararıyla başvurucuların yakını E.Y.Ö. ile birlikte maktüller F.H., H.T., H.Ç.ye karşı işlenen öldürme suçun yönünden -sanıklar M.Ç.,E.T.,M.Y., F.B. tarafından öldürülen maktul sayısı dikkate alınarak- alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edilmesi gerektiği ve bazı sanıkları için tekerrür hükümlerinin gözetilmediği gerekçesiyle kısmen bozulmuştur.
30. Ağır Ceza Mahkemesi 21/12/2016 tarihli kararıyla, başvurucuların yakınının da aralarında olduğu kişilerin öldürülmesi suçundan sanık M.Ç. yakalanamadığından ifadesinin alınamaması nedeniyle ayrı bir esasa tefrik edilerek yargılanmasına, diğer sanıklar E.T.,M.Y., F.B.nin neticeten ayrı ayrı 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, F.B.nin mükerrir olması nedeniyle neticeten 11 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.
31. 21/12/2016 tarihli karara karşı başvurucular tarafından istinaf yoluna başvurulmuş olup İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi 1/11/2017 tarihli kararıyla kararın temyize tabi olduğu gerekçesiyle 1. Ceza Dairesine iletilmesi gerektiğine karar vermiştir.
32. Bireysel başvuru tarihi itibarıyla derdest olan temyiz incelemesi, başvurunun incelendiği tarih öncesinde, 14/11/2018 tarihinde sonuçlanmıştır. Yani 21/12/2016 tarihli karar, 1. Ceza Dairesi tarafından 14/11/2018 tarihinde onanmıştır.
33.M.Ç. isimli sanığın tefrik edilen yargılamasına ilişkin olarak UYAP üzerinden ya da bireysel başvuru dosyasındaki belgelerden herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır.
2. İdari Soruşturma Süreci
34. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 26/11/1999 tarihli kararıyla olaya karışan tutuklu ve hükümlülerin her biri hakkında 15 gün hücre cezası uygulanmasına karar verilmiştir.
35. Dosyanın incelenmesi neticesinde söz konusu disiplin cezası kararının mahkemece 27/3/2000 tarihinde onandığı anlaşılmıştır.
B. Ceza İnfaz Kurumu Görevlileri Hakkında Yürütülen Adli ve İdari Soruşturma Süreçleri
2- Ceza Soruşturması Süreci
36. Ceza İnfaz Kurumu görevlileri hakkında da kamu davası açılmış (bkz. § 22), yargılama sonucunda İnfaz Koruma Görevlisi S.C. ile İkinci Müdür M.T. ve R.Ş. hakkında adam öldürme suçundan beraat kararı verilmiştir. Yukarıda değinildiği üzere başvurucuların bu karar karşı yaptıkları temyiz talebi süre yönünden reddedilmiştir (bkz. § 28).
37. Karar, 1. Ceza Dairesinin 17/9/2014 tarihli kararıyla bu sanıklar yönünden onanmıştır.
38. Olayla ilgili olarak Cumhuriyet Başsavcılığının 5/11/1999 tarihli iddianamesi ve 9/3/2000 tarihli ek iddianamesiyle Ceza İnfaz Kurumu Müdürü M.S., Müdür Yardımcısı İ.K. ve on yedi infaz koruma memuru hakkında görevi kötüye kullanma suçundan kamu davası açılmıştır.
39. Eyüp 1. Asliye Ceza Mahkemesinin (Asliye Ceza Mahkemesi) 5/12/2001 tarihli kararıyla Ceza İnfaz Kurumu birinci ve ikinci müdürleri ile altı infaz koruma memuru hakkında neticeten 420 TL adli para ve 6 ay memuriyetten men cezası, on bir infaz koruma memuru hakkında ise neticeten 240 TL adli para cezası ile cezaların ertelenmesine karar verilmiştir.
40. Karar, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin (4. Ceza Dairesi) 13/9/2005 tarihli kararıyla iki sanık yönünden kısmen bozulmuştur.
41. Asliye Ceza Mahkemesi 31/7/2006 tarihli kararıyla İ.K.nın beraatine, M.S.nin ise neticeten 420 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve memuriyetten üç ay süreyle yoksun bırakılmasına, sabıkası bulunmaması nedeniyle cezasının ertelenmesine karar vermiştir.
42. Kararın temyizi üzerine 4. Ceza Dairesi 24/7/2007 tarihli kararıyla düşme kararı vermiştir.
2. İdari Soruşturma Süreçleri
43. Bakanlık görüşünde belirtildiğine ve Genel Müdürlükten temin edilen belgelerden tespit edilebildiğine göre 20/9/1999 tarihinde gerçekleşen başvuruya konu olaylar nedeniyle yapılan idari soruşturmalar sonucunda;
i. İnfaz Koruma Memuru Ö.T. ve Başmemur D.Ö.nün söz konusu olayda koğuş ve şebeke kapılarını açık tutarak H.D., A.S.Ö., M.T., N.G., C.A, S.T., M.Ö., S.T., O.D., A.S., A.Y., Y.K., Y.Ö.nün serbestçe hareket etmelerine ve olay yerine geçmelerine neden olup verilen emir ve görevlerin zamanında yapılmasında kusurlu davranmaları nedeniyle 11/10/1999 tarihinde kınama cezasıyla cezalandırılmalarına,
ii. İkinci Müdür A.B.nin birinci müdürün makam odasında K.A.G. isimli hükümlüyle uzun uzun sohbet edip yemek yemesi nedeniyle 20/3/2000 tarihinde kınama cezasıyla cezalandırılmasına,
iii. Eski Ceza İnfaz Kurumu Müdürü N.G.nin suç örgütü mensubu tutuklu/hükümlüleri nüfuzlu kişilerle müdür odalarında görüştürmesi, tutuklu/hükümlülerin fazla para taşımalarına göz yumması nedeniyle kınama cezasıyla cezalandırılmasına,
iv. Eski Ceza İnfaz Kurumu Müdürü M.S.nin odasında K.A.G. isimli tutukluyla uzun uzun sohbet edip yemek yemesi ve suç örgütü mensubu tutuklu/hükümlüleri nüfuzlu kişilerle müdür odalarında görüştürmesi, tutuklu/hükümlülerin fazla para taşımalarına göz yumması nedeniyle 1/11/1999 tarihinde üç yıl süreli kademe ilerlemesinin durdurulması ve kınama cezasıyla cezalandırılmasına,
v. Eski Ceza İnfaz Kurumu Müdürü Y.G. ile İ.K.nın verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında kayıtsız ve düzensiz davranmaları nedeniyle 1/11/1999 tarihinde uyarma cezasıyla cezalandırılmasına,
vi. Maaş Mutemedi S.T.nin görevini yerine getirmede daha dikkatli olması gerektiğinden uyarma cezasıyla cezalandırılmasına,
vii. İnfaz Koruma Memuru S.C.nin görevini fahiş bir şekilde kötüye kullanması ve görevini ihmal etmesi nedeniyle görevden uzaklaştırılmasına ve bu tedbirin iki ay uzatılmasına, sonrasında 5/10/2011 tarihinde devlet memurluğu görevinden çıkarılmasına,
viii. Eski Ceza İnfaz Kurumu Birinci Müdürü M.Ö. ve Ceza İnfaz Kurumunun eski ikinci müdürleri olan M.T. ve R.Ş.nin görevlerini kötüye kullandıklarına dair delil bulunması ve soruşturmanın selameti nedeniyle görevlerinden uzaklaştırılmalarına, 5/10/1999 tarihinde R.Ş.nin uyarma cezasıyla, M.T.nin ise kınama cezasıyla cezalandırılmasına,
ix. Eski Ceza İnfaz Kurumu Birinci Müdürü M.Ö.nün K.A.G. isimli tutukluyla yakınlık kurduğu, bu kişiyle 18/9/1999 tarihinde yaptığı telefon görüşmesinde sıfatına ve konumuna uygun düşmeyecek şekilde sözler söylediği anlaşıldığından kınama cezasıyla cezalandırılmasına
C. Tam Yargı Davası Süreci
44. Başvurucular olayda hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla idare mahkemesinde 200.000 TL manevi, 200.000 TL maddi tazminat talebiyle tam yargı davası açmışlardır.
45. İdare Mahkemesi 30/10/2002 tarihli kararıyla taleplerin kısmen kabulüne karar vererek başvurucular lehine 20.787 TL maddi, 70.000 TL manevi tazminat ödenmesine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...cezaevinde tutuklu bulunan şahsın idarenin koruma ve gözetimi altında bulunduğu, her türlü tehdit ve tehlikeden emin olunması gerekirken, idarenin, mevcut hale göre gerekli olan kontrol ve denetimlerini ehliyetle yapmamak suretiyle kendisine canını emanet etmiş bulunan ilgilinin bu en tabi hakkına sonu ölümle biten tecavüzü önleyemediğinin bu bakımdan gözetim ve denetim hizmetini kötü suretle ifa ederek yerine getirmesinin anlaşılması itibariyle kendi kusurlu eyleminden kaynaklanan zararı ödemekle yükümlü olduğu sonucuna ulaşılmıştır..."
46. Karar, Danıştay Onuncu Dairesinin (Daire) 25/2/2004 tarihli kararıyla maddi ve manevi tazminat ödenmesi yönünden onanmış, manevi zararın faizinin başvuru tarihinden itibaren yürütülmesi gerektiğinden yasal faiz uygulanmasının reddi yönünden bozulmuştur.
47. Karar düzeltme talebi üzerine Dairenin 30/6/2006 tarihli kararıyla, şahsın Ceza İnfaz Kurumundaki suçluların oluşturdukları çete gruplarından birinin yandaşı olduğu ve gruplar arasında çıkan çatışmaya katılma sonucunda öldürüldüğü, dolayısıyla katıldığı eylem nedeniyle olayla zarar arasındaki illiyet bağının kesildiği gerekçesiyle karar düzeltme isteminin kabulü ile manevi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısmın bozulmasına, maddi ve manevi tazminat isteminin kalan kısmı yönünden davanın reddine karar verilen kısmın onanmasına karar verilmiştir.
48. İdare Mahkemesi 13/2/2007 tarihli kararıyla direnmiş ve dosya Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna (Kurul) iletilmiştir.
49. Kurul sekiz karşıoyla verdiği 27/10/2011 tarihli kararla İdare Mahkemesinin 13/2/2007 tarihli kararının bozulmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...cezaevinde asayiş ve disiplinin sağlanması amacıyla zorunlu hale gelen müdahaleyi idarenin hizmetin işleyişinde kusurlu davrandığının göstergesi olarak kabul etmeye olanak bulunmamaktadır.
Bu bağlamda, davacılar murisinin ölümüne neden olan, cezaevinde çıkan olaylarda davacılar murisinin de etkin bir şeklide rol aldığı, diğer bir mahkum tarafından kullanıldığı anlaşılan silahla davacılar murisinin öldüğü dosyada bulunan tüm bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, zararın kişinin kusurunun yanı sıra üçüncü kişinin eyleminden doğmuş olması karşısında, olayda idarenin eylemi ile zarar arasındaki nedensellik bağının varlığından söz edilemeyeceğinden, zararın idarece hizmet kusuru esaslarına göre tazmini yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Öte yandan, olayda kusursuz sorumluluk ilkesine göre, tazmini gereken bir zararın bulunmadığı da tartışmasızdır..."
50. Kurul kararına karşı yapılan karar düzeltme talebi, yine Kurulun 23/6/2014 tarihli kararıyla yedi karşıoyla reddedilmiştir. Karşıoyların bir kısmının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Davacılar yakınının, çeşitli örgütlü suçlar nedeniyle cezaevinde tutuklu bulunduğu, aynı örgüte mensup olduğu kişilerle beraber bir koğuşta kaldığı, farklı suç örgütlerine mensup kişiler arasında husumet bulunduğu, bu gruplar arasında silahlı çatışma yaşandığı ve davacılar yakınının bu çatışma sırasında ateşli silahla vurularak öldüğü tartışmasızıdır.
Diğer yandan, dosyadaki belgelere göre, cezaevine çok sayıda silah sokulduğu, bunların çatışmada kullanıldığı, koğuşların kapılarının açık tutulduğu, mahkumların koğuşlar arasında kolaylıkla geçiş yapabildikleri, mahkumlardan birinin diğer mahkumlar üzerinde otorite kurmaya çalıştığı, bu kişinin cezaevi idarecileriyle sık sık görüştüğü, otoritesine karşı çıkan mahkumların diğer cezaevlerine naklini talep ettiği, bu duruma karşı çıkan mahkumların olduğu, bunlar arasında gerginlik bulunduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca, yine dosyadaki belgelere göre, Cezaevinde yaşanan olaylar ve idarenin bunlara göz yuman tutumunun, Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan denetimlerde gözlemlendiği ve bu konuda çeşitli yazılar yazıldığı, dolayısıyla bu durumdan idarenin haberdar olduğu görülmektedir.
Buraya kadar aktarılan bilgiler, idarenin, mahkumların yaşamına karşıgerçek ve yakın bir tehlikenin mevcudiyetini bildiğini ve bu riski bertaraf edebilecek, yetkileri kapsamındaki tedbirleri almadıklarını göstermekte olup, bu durumun hizmet kusuru oluşturduğu sonucuna varılmıştır.
Ölüm olayının, idare tarafından bilinen bir riskin bertaraf edilmemesi sonucunda gerçekleştiği dikkate alındığında, ölenin ya da üçüncü kişinin kusurunun idarenin kusuru ile zarar arasındaki illiyet bağını kestiğini kabul etmeye hukuken olanak bulunmamaktadır..."
51. Diğer karşıoy gerekçelerinin ilgili kısmı ise şöyledir:
"Diğer yandan, cezaevi idarecilerinin ve çalışanlarının, görevi suistimal isnadıyla yargılandıkları ceza davası kapsamında alınan tanık ifadelerinde ve dava sonunda verilen Eyüp. 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 05/12/2001 günlü, E:1999/1386, K:2001/2770 sayılı kararında , davacılar murisinin cezaevinde çıkan olaylara aktif bir şekilde katıldığı yolunda bir bilgiye rastlanılmamıştır.
Ancak, adam öldürme ve yaralama isnadıyla olaylara karışan mahkumların yargılandığı ceza davasına ilişkin bir bilgi ve belge dosyada yer almamaktadır. Oysa ki, davacılar yakınının olaylara aktif olarak katılıp katılmadığının ortaya çıkacağı yargılama bu davada yapılmaktadır.
Bu durumda, adam öldürme ve yaralama isnadıyla olaylara karışan mahkumların yargılandığı ceza davasına ilişkin dosya incelenerek, davacılar murisinin olaylara aktif olarak katılıp katılmadığı araştırıldıktan sonra, illiyet bağının kesilip kesilmediği hakkında yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenle, kararın düzeltilmesi istemi kabul edilerek, ısrar kararının belirtilen şekilde bir araştırma yapıldıktan sonra yeniden bir karar verilmek üzere bozulması gerektiği..."
52. Bozma üzerine İdare Mahkemesi 25/11/2014 tarihinde Kurulun 27/10/2011 tarihli kararının gerekçesini (bkz. § 49)aynen benimseyerek tazminat talebinin reddine karar vermiş ve karar temyiz edilmeden kesinleşmiştir.
53. Nihai karar başvuruculara 30/1/2015 tarihinde tebliğ edilmiş ve 25/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
54. Başvurucular 21/4/2015 havale tarihli dilekçeyle, İdare Mahkemesince verilen direnme kararının Kurul tarafından da incelenerek bozulmasına karar verilmesi üzerine İdare Mahkemesince bu karara uyulmak suretiyle tazminat talebinin reddine karar verildiğini belirtmişlerdir. Başvurucular ret kararının tekrar temyiz edilmesini etkili bir hukuki yol olarak göremediklerinden söz konusu kararı temyiz etmeden bireysel başvuruda bulunduklarını ifade etmişlerdir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
55. 13/12/2004 ve tarihli 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi şöyledir:
“Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur."
56. 5275 sayılı Kanun’un “Kapalı ceza infaz kurumları” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"Kapalı ceza infaz kurumları, iç ve dış güvenlik görevlileri bulunan, firara karşı teknik, mekanik, elektronik veya fizikî engellerle donatılmış, oda ve koridor kapıları kapalı tutulan, ancak mevzuatın belirttiği hâllerde aynı oda dışındaki hükümlüler arasında ve dış çevre ile temasın olanaklı bulunduğu, yeterli düzeyde güvenlik sağlanmış ve hükümlünün gereksinimine göre bireysel, grup hâlinde veya toplu olarak iyileştirme yöntemlerinin uygulanabileceği tesislerdir."
57. 5275 sayılı Kanun’un “Kurumların iç güvenliği” kenar başlıklı 33. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kurumların iç güvenliği, Adalet Bakanlığına bağlı infaz ve koruma görevlileri tarafından sağlanır. İç güvenlik görevlileri, gerektiğinde dış güvenlik görevlileri ile işbirliği yapar."
58. 5275 sayılı Kanun’un “Kapıların açılmaması ve temasın önlenmesi” kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Kapalı ceza infaz kurumlarında oda ve koridor kapıları kapalı tutulur. Kapılar aşağıdaki hâllerde açılır:
a) Kurum hekimine, revir, hamam ve berbere gitme, başka odaya nakil
b) Hastane ve duruşmaya gönderme ve başka kuruma nakil
c) Tahliye, ziyaret, arama, sayım, denetim, eğitim, öğretim, spor ve iyileştirme çalışmaları, kurumda çalıştırma
d) Kurullara çağrılma
e) Ölüm, deprem veya yangın gibi olağanüstü hâller
f) Cezaevi idaresince gerekli görülen hâller
(2) Hükümlüler, yukarıda sayılan hâller dışında, diğer odalardaki hükümlüler ve kurum görevlileri ile temasta bulunamazlar."
59. 5275 sayılı Kanun’un “Oda ve eklentilerinde bulundurulabilecek kişisel eşyalar” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"(1) Kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin oda ve eklentilerinde bulundurabilecekleri veya bulunduramayacakları kişisel eşya, gıda, tıbbî malzeme ve diğer ihtiyaç maddeleri yönetmelikle düzenlenir."
60. 5275 sayılı Kanun’un “Arama” kenar başlıklı 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kurumlarda, odalar ve eklentilerinde, hükümlülerin üst ve eşyasında habersiz olarak her zaman arama yapılabilir. Her ay bir kez mutlaka arama yapılır.
61. 5275 sayılı Kanun’un “Disiplin cezalarının niteliği ve uygulama koşulları” kenar başlıklı 37. maddesi şöyledir:
" (1) Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, … yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır.
(2) Suç oluşturan eylemlerden dolayı açılan kamu davası, disiplin soruşturması yapılmasını ve cezanın uygulanmasını engellemez."
62. 5275 sayılı Kanun'un "Yönetim tarafından alınabilecek tedbirler" kenar başlıklı 49. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kurumun düzeninin ve kişilerin güvenliklerinin ciddî tehlikeyle karşı karşıya kalması hâlinde, asayiş ve düzeni sağlamak için Kanunda açıkça belirtilmeyen diğer tedbirler de alınır. Tedbirlerin uygulanması, disiplin cezasının verilmesine engel olmaz."
63. 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlüyü ziyaret” kenar başlıklı 37. maddesi şöyledir:
" (1) Hükümlü, belgelendirilmesi koşuluyla eşi, üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları ile vasisi veya kayyımı tarafından haftada bir kez ve ayrıca kuruma kabullerinde, zorunlu hâller dışında bir daha değiştirilmemek üzere, ad ve adreslerini bildirdiği en fazla üç kişi tarafından, yarım saatten az ve bir saatten fazla olmamak üzere çalışma saatleri içinde ziyaret edilebilir. (Ek cümle: 24/1/2013-6411/9 md.) Çocuk hükümlüler için ziyaret süresi bir saatten az, üç saatten fazla olmamak üzere belirlenir.
(2) Birinci fıkrada belirtilenler dışındaki kimselerin ziyaretine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yazılı olarak izin verilebilir.
(3) Görüşler, koşul ve süreleri Adalet Bakanlığınca hazırlanan yönetmelikle kapalı ve açık olmak üzere iki biçimde yaptırılır."
64. 5275 sayılı Kanun’un “Ziyaret ve görüşlerde uyulacak esaslar” kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:
" (1) Kapalı ve açık ceza infaz kurumlarına ziyaret veya görüşe gelen resmî heyet ve özel kişiler, kurum güvenliğini tehlikeye sokacak davranışlarda bulunamaz, kurum güvenliği için alınan ve uygulanan yasal ve idarî tedbirlerin değiştirilmesini isteyemezler.
(2) Kurumun düzen ve güvenliğini, hükümlülerin sağlığını bozabilecek nitelikteki eşya ve maddeler ile her türlü iletişim araçları ve taşıma izin belgesi olsa da silâhlar kuruma sokulamaz. Ziyaret ve görüşlerde hükümlülere para, kıymetli evrak ve eşya verilemez.
(3) Kurum görevlileri ve dış güvenlik görevlileri dahil olmak üzere, sıfat ve görevi ne olursa olsun, ceza infaz kurumlarına girenler duyarlı kapıdan geçmek zorundadır...
(5) Konusu suç teşkil etmemekle birlikte ceza infaz kurumlarına sokulması yasak olan her türlü eşya, çıkışta sahibine verilmek üzere idare tarafından muhafaza altına alınır.
(6) Hükümlüler, odalarından çıkış ve dönüşlerinde ayrı yerlerde ve farklı memurlarca üst ve eşya aramasına tâbi tutulurlar.
(8) Ziyaret ve görüşlerde kurallara uymayan heyet ve kişilerin ziyaret ve görüşmeleri sürdürmelerine derhâl son verilir. Suç oluşturan davranışlar, ilgili idarî ve adlî makamlara bildirilir. Görüşme hakkına sahip özel kişilerin kurum güvenliğinin korunması amacıyla alınan tedbirlere aykırı davranışları ve istekleri nedeniyle görüşme hakları, kurumun en üst amirince bir aydan bir yıla kadar kısıtlanabilir. Mevzuatın avukatlar bakımından getirdiği hükümler saklıdır."
65. 5275 sayılı Kanun’un “Tutuklama kararının yerine getirildiği kurumlar” kenar başlıklı 111. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tutuklular, iç ve dış güvenlik görevlisi bulunan, firara karşı teknik, mekanik, elektronik veya fizikî engelleri olan, 34 üncü maddede sayılan hâller dışında oda ve koridor kapıları sürekli olarak kapalı tutulan ve yasal zorunluluklar ayrık, dışarıyla irtibat ve haberleşme olanağı bulunmayan normal güvenlik esasına dayalı tutukevlerinde veya maddî olanak bulunmadığı hâllerde diğer kapalı ceza infaz kurumlarının bu amaca ayrılmış bölümlerinde tutulurlar."
66. 5275 sayılı Kanun’un “Tutukluların barındırılması” kenar başlıklı 113. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tutuklular, maddî olanaklar elverdiğince suç türlerine ve taşıdıkları güvenlik riskine göre ayrı odalarda barındırılırlar. Aralarında husumet bulunanlar ile iştirak hâlinde suç işlemiş olanlar aynı odalarda barındırılmazlar ve birbirleri ile temas etmelerini engelleyecek tedbirler alınır."
67. 5275 sayılı Kanun’un “Kısıtlayıcı önlemler” kenar başlıklı 115. maddesi şöyledir:
"(1) Tehlikeli hâlde bulunan, delil karartma tehlikesi olan, soruşturmanın amacını veya tutukevinin güvenliğini tehlikeye düşüren veya suçun tekrarına olanak verecek davranışlarda bulunan tutuklulara soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde hâkim veya mahkemesince aşağıdaki tedbirler uygulanabilir:
a) Tutuklunun tek başına, sıkı bir rejim altında muhafaza edilmesi ve kaldığı odanın kamera ile izlenmesi.
b) Belirli süre ile dışarıyla ilişkisinin, ziyaretçi kabulünün ve telefon görüşmelerinin kısıtlanması.
c) Gerekiyorsa kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyici biçimde hazırlanmış özel bir odada barındırılması ve kaldığı odanın kamera ile izlenmesi.
d) Saldırganlık göstermesi hâlinde belirli süreyle kelepçelenmesi veya hareketlerinin engellenmesi.
e) Yüksek güvenlikli bir kuruma nakledilmesi.
68. 5275 sayılı Kanun’un “Tutukluların yükümlülükleri” kenar başlıklı 116. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bu Kanunun; yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları, hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi, kuruma alınma ve kayıt işlemleri, hükümlüler ile yakınları ve ilgililerin bilgilendirilmesi, cezayı çekme, güvenlik ve iyileştirme programına ve sağlığın korunması kurallarına uyma, bina ve eşyaların korunması, kapıların açılmaması ve temasın önlenmesi, oda ve eklentilerinde bulundurulabilecek kişisel eşyalar, arama, disiplin cezalarının niteliği ve uygulanma koşulları, kınama, bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma, ücret karşılığı çalışılan işten yoksun bırakma, haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama, ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma, hücreye koyma, çocuk hükümlüler hakkında uygulanabilecek disiplin tedbirleri ve cezaları, disiplin soruşturması, disiplin cezasını gerektiren eylemlerin tekrarı, disiplin cezalarının infazı ve kaldırılması, yönetim tarafından alınabilecek tedbirler, zorlayıcı araçların kullanılması, ödüllendirme, şikâyet ve itiraz, nakiller, disiplin nedeniyle nakil, zorunlu nedenlerle nakil, hastalık nedeniyle nakil, nakillerde alınacak tedbirler, avukat ve noterle görüşme hakkı, kültür ve sanat etkinliklerine katılma, ifade özgürlüğü, kütüphaneden yararlanma, süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı, telefonla haberleşme hakkı, radyo, televizyon yayınları ile internet olanaklarından yararlanma hakkı, mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı, bu Kanunda sayılan günlerde dışarıdan gönderilen hediyeyi kabul etme hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, muayene ve tedavi istekleri, hükümlülerin beslenmesi, iyileştirme programlarının belirlenmesi, hükümlülerin sayısı ve uygulanacak güvenlik tedbirleri, eğitim programları, öğretimden yararlanma, muayene ve tedavileri, sağlık denetimi, hastaneye sevk, infazı engelleyecek hastalık hâli, kendilerine verilen yiyecek ve içecekleri reddetmeleri, ziyaret, yabancı hükümlüleri ziyaret, ziyaret ve görüşlerde uygulanacak esaslar, beden eğitimi, kütüphane ve kurslardan yararlanma konularında 9, 16, 21, 22, 26 ilâ 28, 34 ilâ 53, 55 ilâ 62, 66 ilâ 76 ve 78 ila 88 inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir."
B. Uluslararası Hukuk
3- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
69. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur... "
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
70. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında Sözleşme'nin 2. maddesinin ilk cümlesinin devletlerin yalnızca kasti ve hukuka aykırı ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil aynı zamanda kendi egemenlik yetkileri içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri almalarına dair devletlere pozitif yükümlülük yüklediği de hatırlatılmaktadır (L.C.B/İngiltere, B. No: 23413/94, 9/6/1998, § 36).
71. AİHM’e göre Sözleşme’nin 2.maddesi,devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının bulunduğu durumlarda devlete elindeki tüm imkânları kullanarak yaşama hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak, yeterli yargısal veya diğer tedbirleri alma görevi yüklemektedir (Osman/İngiltere [BD], B. No: 23452/94, 28/10/1998, § 115; Paul ve Audrey Edwards/İngiltere, B. No: 46477/99, 14/3/2002, § 54). AİHM, bu yükümlülüğün -kamusal olsun veya olmasın- yaşama hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından da geçerli olduğu kanaatindedir (Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 31/11/2004, § 71).
72. Ancak AİHM'e göre Sözleşme’nin 2. maddesi kapsamında yetkililerin pozitif yükümlülükleri mutlak değildir. Yaşama yönelik varsayılan her tehdit yetkilileri riski önlemek için özel önlemler almaya zorlamaz. Özel önlemler alma yönünde bir görev, sadece yetkililerin yaşama yönelik gerçek ve yakın bir riskin bulunduğunu bildikleri ya da bilmeleri gerektiği ve yetkililerin durum üzerinde belirli derecede hâkimiyetlerinin bulunduğu hâllerde ortaya çıkar (Finogenov ve diğerleri/Rusya, B. No: 18299/03, 27311/03,20/12/2011, § 209).
73. Diğer taraftan söz konusu pozitif yükümlülük; modern toplumların güvenliğini sağlamadaki zorluklar, insan davranışlarının öngörülemezliği ve belirli bir faaliyete ilişkin tercihlerin önceliklere ve kaynaklara göre yapılması gerektiği akılda tutularak yetkililere imkânsız veya aşırı bir sorumluluk yüklemeyecek şekilde yorumlanmalıdır (Finogenov ve diğerleri, § 209; Makaratzis/Yunanistan [BD], B. No: 50385/99, 20/12/2004, § 69).
74. AİHM, tutuklu ve hükümlülerle ilgili olarak onların korunmasız ve zayıf durumda olduklarını ve en zor şartlarda dahi yetkililerin bu kişilerin fiziksel esenliklerini korumakla sorumlu olduklarını belirtmiştir (Keenan/Birleşik Krallık, B. No: 27229/95, 3/4/2001, § 91; Tarariyeva/Rusya, B. No: 4353/03, 14/12/2006, § 73; Vlademir/Romanov/Rusya, B. No: 41461/02, 24/7/2008, § 57). Bununla birlikte AİHM, ceza infaz kurumlarında bir şiddet potansiyeli bulunduğunu ve tutulan kişilerin direnişinin çok çabuk ayaklanmaya dönüşebileceğini kabul etmektedir (Satık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 31866/96, 10/10/2000, § 58; Dedovskiy ve diğerleri/Rusya, B. No: 7178/03, 15/5/2008, § 81).
75. AİHM, Sözleşme'nin 2. maddesinin 1. maddesiyle birlikte yorumlandığında devletin yaşama hakkı kapsamındaki bir olayı etkili soruşturma yükümlülüğünün bulunduğunu kabul etmiştir (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18984/91, 27/9/1995, § 161).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
76. Mahkemenin 4/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu Mustafa Özşahin Yönünden
77. Başvurunun incelenmesi sırasında UYAP aracılığıyla erişilen nüfus kaydından başvurucu Mustafa Özşahin'in 9/3/2018 tarihinde öldüğü tespit edilmiştir.
78. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi ve şartları" kenar başlıklı 48. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kabul edilebilirlik şartları ve incelemesinin usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar İçtüzükle düzenlenir."
79. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 80. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bölümler ya da Komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:
ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi.
(2) Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki fıkrada belirtilen nitelikteki bir başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde incelemeye devam edebilir."
80. Başvurucunun ölümünden sonra başvuruya mirasçı olarak devam edilmek istendiğine dair bir talepte bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Öte yandan başvurucunun eşi Fethiye Özşahin ile kızı Yonca Atmaca başvuruda başvurucu sıfatıyla zaten yer almaktadır. Bu nedenle başvurucu Mustafa Özşahin yönünden başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden bulunmamaktadır.
81. Açıklanan gerekçelerle başvuru yapılmasından sonra vefat eden başvurucu Mustafa Özşahin yönünden düşme kararı verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
B. Diğer Başvurucular Yönünden
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
82. Başvurucular;
i. Ceza İnfaz Kurumu idaresinin mahkûmların yaşamına karşı gerçek ve yakın tehlikenin varlığını, mahkûmlar arasındaki huzursuzluğu bildiği hâlde gerekli önlemleri almaması sebebiyle Ceza İnfaz Kurumundaki iki grup arasında çatışma çıkmasına ve neticede yakınlarının öldürülmesine neden olduğunu belirterek yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğini,
ii. Açtıkları tam yargı davasının, yakınlarının çatışan gruplardan birinin üyesi olduğu kabulüyle haksız olarak reddedilmesi nedeniyle mağduriyetlerinin giderilmediğini ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini,
iii. Ağır Ceza Mahkemesinde süren yargılamada hiçbir sanığın ceza almadığını belirterek söz konusu yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
83. Bakanlık görüşünde, öncelikle kabul edilebilirlik yönünden ölüm ve çatışmaya dair yürütülen yargılamanın başvuru tarihi itibarıyla derdest olduğuna dikkat çekilmiştir. Pozitif yükümlülüğün esasına dair yapılan değerlendirmede ise kusurun Ceza İnfaz Kurumu yetkililerine atfedilip edilmeyeceği noktasında Ceza İnfaz Kurumundaki aramalarda kesici, delici aletlerle uyuşturucu maddeler ve cep telefonlarının ele geçirildiğine, Cumhuriyet Başsavcılığınca Ceza İnfaz Kurumu idaresine birçok kere uyarı yazılarının yazıldığına ve Ceza İnfaz Kurumu yetkililerine verilen disiplin cezalarına değinilerek bu hususların gözetilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Etkili soruşturma yükümlülüğü açısından ise bunun bir sonuç değil vasıta yükümlülüğü olduğuna değinilmiştir.
84. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarında genel itibarıyla başvuru formundaki iddialarını tekrarlamışlardır.
2. Değerlendirme
85. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
86. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
a. Şikâyetlerin Nitelendirilmesi ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
87. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü yakınlarının yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmaması ve açtıkları tam yargı davasının da haksız olarak reddedilmesi nedeniyle yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine, ayrıca yakınlarının ölümüyle ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkindir. Bu itibarla başvurucuların diğer haklarla bağlantı kurduğu iddialarının da yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
88. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013,§ 41). Başvuru konusu olayda müteveffa; başvuruculardan Burcu Özşahin'in eşi, Fethiye Özşahin ve Mustafa Özşahin'in oğulları, Yonca Atmaca'nın ise kardeşidir. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
89. Öte yandan başvurucuların üçüncü kişilerin kasıtlı eylemleri sonucunda meydana gelen ölüm olayında etkili ceza soruşturması yürütülmediği iddiaları bakımından yaşam hakkının usul boyutundan, yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiği iddiaları bakımından da yaşam hakkının maddi boyutundan inceleme yapılarak yargılama süreçleri değerlendirilecektir.
b. Üçüncü Kişilerin Kasıtlı Eylemleri Sonucunda Meydana Gelen Ölüm Olayında Etkili Ceza Soruşturması Yürütme Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Kabul Edilebilirlik Yönünden
(1) Sanıkların Cezalandırılmadığına İlişkin İddia Yönünden
90. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
91. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
92. Anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
93. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği başvurucunun ihlal iddialarını öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında sunması, dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermesi gerekmektedir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17; Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 45; Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 18, 19).
94. Başvurucuların Ağır Ceza Mahkemesinin 20/4/2011 sayılı kararına karşı temyiz talebinin süre yönünden reddedildiği (bkz. § 28) anlaşılmıştır. Dolayısıyla somut olayda başvurucuların kanunda öngörülen yargısal yolları tüketmeksizin olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği iddiasıyla doğrudan bireysel başvuruda bulunduğu sonucuna varılmıştır.
95. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
(2) Soruşturmanın Uzun Sürdüğüne İlişkin İddia Yönünden
96. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşama hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddialarının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
(1) Genel İlkeler
97. Devlet yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
98. Bu soruşturma makul bir özen ve süratle yürütülmelidir (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30). Bu husus, hukuk devletine bağlılığın sağlanması ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi yönünden bir gerekliliktir.
99. Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit başvuruya konu olayın kendi koşullarına, soruşturmadaki şüpheli veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 91).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
100. Başvuruya konu olay 20/9/1999 tarihinde meyana gelmiş olup olay hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı gün resen başlatılan soruşturmada 1/11/1999 tarihli iddianameyle yani iki aydan daha kısa bir sürede kamu davası açılmıştır. Ağır Ceza Mahkemesi otuz altı sanıklı yargılamadaki ilk kararını 20/4/2011 tarihinde vermiş ve kararın ilk temyiz aşaması 17/9/2014 tarihinde tamamlanmıştır. Sonrasında verilen ikinci kararın temyiz incelemesi de 14/11/2018 tarihinde sonuçlanmış olup yargılama, hakkında yakalama kararı infaz edilemeyen bir sanık açısından ayrı bir esasa kaydedilmiştir. Bu yargılama bireysel başvuru tarihi itibarıyla derdesttir (bkz. §§ 29-33).
101. Meydana gelen olaydaki eylemlerin, sanıkların ve ölenlerin fazlalığı, olayın karmaşıklığı nedeniyle yargılamanın uzun zaman alması anlaşılabilir bir durum olmakla birlikte soruşturmadaki hiçbir unsur yargılamanın bu denli uzamasını ve henüz sonuçlandırılamamasını haklı kılmamaktadır. Bu sebeple başvurucuların yakınlarının ölümüyle ilgili soruşturmanın -yirmi yılı aşkın süredir devam ettiği gözetildiğinde- makul süratle yürütülmediği kanaatine varılmıştır.
102. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
c. Kamu Görevlilerinin Yaşamı Korucu Tedbirleri Almamaları Nedeniyle Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
103. Mevcut başvuruda, İdare Mahkemesinin direnme kararının Kurul tarafından bozulması üzerine İdare Mahkemesi tazminat talebinin reddine karar vermiş; başvurucular ise söz konusu ret kararına karşı temyiz yoluna başvurmadan bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Bu açıdan başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin kabul edilebilirlik kriterleri yönünden de incelenmesi gerekir.
104. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesinin zorunluluğuna, başvurucuların bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekliliğine yukarıda değinilmiştir (bkz. §§ 92, 93).
105. Diğer taraftan tüketilmesi gereken başvuru yollarının başvurucuların şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili olarak anlaşılması gerekir (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 20). Ayrıca başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala uygunluğun denetlenmesinde somut başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28).
106. Olağan başvuru yollarının tamamının tüketilmesi ibaresinin katı bir şekilde yorumlanması, bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmayan neticelere yol açabilecektir. Bu nedenle her olayın özel şartları içinde etkisiz ve yetersiz olan bir kanun yolunun tüketilmesi şartı aranmaksızın her bir başvuru yolunun somut başvurular açısından etkili olup olmadığının münferiden denetlenmesi gerekmektedir (Taner Kurban, § 20; Hasip Kaplan, B. No: 2013/4681, 30/6/2014, § 23).
107. Ancak başvuru yollarının tüketilmesi koşuluna yönelik istisnaların her başvurunun somut özellikleri dikkate alınarak değerlendirileceği de açıktır (Sedat Vural, B. No: 2014/5559, 25/4/2014, § 22; ayrıca bkz. Şahin Tosun, B. No: 2014/10857, 11/1/2017, §§ 34-36, Emine Vural, B. No: 2015/4499, 21/2/2018, §§16-19).
108. Başvuru yollarının etkisiz olduğunun saptanması durumunda söz konusu edilen başvuru yolunun etkili ve erişilebilir olma koşullarını karşılamadığı gerekçesiyle tüketilme zorunluluğu aranmamaktadır. Bugüne kadar Anayasa Mahkemesinin birçok kararında başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna teşkil eden hususlar belirtilmiştir. Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Hukuk veya Ceza Genel Kurulu kararlarına karşı ısrar yetkisi bulunmayan yargı mercilerinin bozmaya uyma kararlarına karşı başvurucuların tekrar temyiz yoluna başvurması yükümlülüğü olmadığına karar vermiştir (Deniz Baykal, B. No: 2013/7523, 4/12/2013).
109. Somut başvuruda İdare Mahkemesinin direnme kararının bozulmasına dair 27/10/2011 Kurul kararının bağlayıcı olduğu ve Kurul kararına karşı yapılan karar düzeltme talebinin reddedildiği gözetildiğinde başvurucuların başvuru yollarının tüketilmesi hususunda üzerlerine düşen özen yükümlülüğünü yerine getirdikleri değerlendirilmiştir.
110. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddialarının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
111. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif yükümlülükler yanında pozitif yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
112. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır. Devlet, öncelikle yaşama hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı ve bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51).
113. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının gerçekleştiği durumlarda kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşama hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler, yaşama hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşama hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
114. Ceza infaz kurumlarında ve devletin kontrolü altında bulunan diğer alanlarda gerçekleşen ölüm olayları için de geçerli olabilecek bu yükümlülüğün ortaya çıkması için yetkililerin kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015, § 72).
115. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin yaşamlarını ve sağlıklarını koruma konusundaki pozitif yükümlülük, bu kişilerin tıbbi tedavilerine özen gösterilmesinin yanında yaşamı üzerinde oluşabilecek olası tehditleri engellemeyi de içerir (Murat Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 43).
116. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gereken durumlarda makul ölçüler çerçevesinde kamu makamlarının bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 53).
117. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın ileri sürüldüğü tazminat ve tam yargı davalarında, derece mahkemelerinin Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği özende bir inceleme yapma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bununla birlikte söz konusu özen yükümlülüğü, yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca varılmasını garanti altına almamaktadır (Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).
118. Başvurucular, yaşam hakkının kamu görevlilerince kasten ihlal edildiğini ileri sürmemiş ve somut olayda başvurucuların yakınlarının ölümüne kasten sebebiyet verildiği izlenimi edinmelerini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır. Ölenin Ceza İnfaz Kurumunda çıkan çatışmada diğer mahkûmlar tarafından vurularak öldürüldüğü sabittir.
119. Bu durumda mevcut başvuruda yukarıda yer verilen ilkeler çerçevesinde öncelikle Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin Kurumda çatışma çıkacağı ve mahkûmların hayatlarının tehlikeye gireceği riskini bilip bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin ortaya konulması, yetkililerin riski bildikleri veya bilmeleri gerektiği sonucuna varılması hâlinde ise müteveffanın yaşam hakkının korunması açısından yetkililer tarafından gerekli, makul ve önleyici tedbirlerin alınıp alınmadığının tespiti gerekmektedir.
120. E.Y.Ö. öldürüldüğü tarihte Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunmaktadır; yani devletin kontrolü altındayken öldürülmüştür. Kamu makamlarının ceza infaz kurumundaki kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler alınması hususunda daha duyarlı ve dikkatli olma görevi vardır.
121. Ceza İnfaz Kurumunda çıkan çatışma ile neticesindeki ölüm olayı öncesindeki sürecin ve Ceza İnfaz Kurumunun işleyişinin incelenmesinin ölüm olayının gerçekleşmesine zemin hazırlayan sebeplerin ortaya konulması açısından önemli olduğu değerlendirilmiştir.
122. Bu bağlamda olayın gerçekleştiği Ceza İnfaz Kurumunda iki farklı suç örgütünün üyeleri olduğu iddia edilen tutuklu ve mahkûmlar bulunmaktadır. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Ceza İnfaz Kurumunda yapılan denetimlerde görülen aksaklıklar nedeniyle Ceza İnfaz Kurumuna birçok defa ikaz mahiyetinde müzekkereler yazılmıştır. Bu müzekkerelerde Ceza İnfaz Kurumunda koğuş kapılarının usulsüz olarak açık tutulduğunun, tutukluların koridorlarda dolaştıklarının, topluluklar hâlinde sohbet ettiklerinin, hükümlü ve tutukluların idareden izin alarak veya almayarak başka koğuşları ziyaret ettiklerinin, koğuşu terk ettiklerinde üstlerinin aranmadığının, bu kontrolsüzlük nedeniyle Ceza İnfaz Kurumunda öldürülmeye varan olayların meydana geldiğinin, Ceza İnfaz Kurumundaki bazı hükümlü ve tutuklulara müdür odalarında açık görüş yaptırıldığının, hükümlü ve tutuklular arasında büyük huzursuzluk doğuran bu davranışların hukuka aykırı olması yanında Ceza İnfaz Kurumu yönetimine karşı yakışıksız dedikodulara sebep olduğunun, özellikle nüfuzlu ve zengin birçok hükümlü ile tutukluya açık görüş yaptırılmaya devam edildiğinin tespit edildiği ve bu yönde yapılan uyarıların dinlenmediği ifade edilerek sorumlular hakkında adli ve idari soruşturmalar açılacağı uyarısında bulunulduğu görülmüştür (bkz. §§ 11-13).
123. Diğer yandan koğuşlarda yapılan aramalarda birçok kesici/delici alet, uyuşturucu madde ve cep telefonları ele geçirilmiştir (bkz. § 14). Tüm bu hususlardan Ceza İnfaz Kurumu idaresinin yönetim ve denetimde üzerine düşen görevi yerine getirmediği, Ceza İnfaz Kurumundaki bu kontrolsüzlüğe Cumhuriyet Başsavcılığının yaptığı ikazlara rağmen önlem almadığı açıkça anlaşılmaktadır.
124. Diğer yandan çatışma çıkmasının nedeni olan suç örgütü üyesi H.Ç.nin diğer bir suç örgütü üyesi K.A.G.yi Ceza İnfaz Kurumu müdürünün odasında öldürmesi olayında, K.A.G. ile H.Ç. arasında önceden beri bir anlaşmazlık bulunduğu ve bu nedenle H.Ç.nin K.A.G.nin kaldığı bloğa geçirilmesine K.A.G. tarafından sürekli olarak itiraz edildiği, koğuşunun değiştirilmesinin sıkıntı olabileceği yönünde H.Ç.nin de Ceza İnfaz Kurumu idaresine bilgi verdiği görülmüştür (bkz. §§ 17, 18).
125. Dolayısıyla Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin hem Kurumdaki kontrolsüz ve kayırmacı sayılabilecek davranışlardan dolayı mahkûmların huzursuz olduğunu hem de her iki suç örgütü arasındaki gerginlikten haberdar olduğunu söylemek gerekir.
126. Bu durumda mahkûmların yaşamlarına yönelik gerçek bir riskin varlığını öngörebilecek durumda olan Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin müteveffanın yaşam hakkının korunması açısından gerekli, makul ve önleyici tedbirleri alıp almadığının tespiti gerekmektedir.
127. Bu çerçevede yukarıda bahsedilen yasak ve usulsüz uygulamalara (bkz. § 122) Cumhuriyet Başsavcılığının tüm uyarılarına rağmen son verilmediği, suç örgütü üyelerinin Ceza İnfaz Kurumu içine ateşli silah, kesici/delici alet, cep telefonu ve uyuşturucu madde sokabildiği, Ceza İnfaz Kurumu idaresi ile suç örgütlerinin Ceza İnfaz Kurumundaki liderleri diye değerlendirilebilecek şahıslar arasında uygunsuz, hakaret içerikli konuşmalar yapabildiği, K.A.G. isimli şahsın Ceza İnfaz Kurumu idaresinde tek söz sahibi olduğu (bkz. §§ 17, 18), Ceza İnfaz Kurumunu kendisinin yönettiği şeklinde sözlerinin olduğu, çatışma öncesinde usulsüz biçimde Ceza İnfaz Kurumu müdürünün odasında yemek yediği, kapıda "adamları" tabir edilen diğer mahkûmların K.A.G.yi beklediği gözönüne alındığında Ceza İnfaz Kurumu idaresince yaşam hakkını korumaya yönelik gerekli, makul ve önleyici tedbirlerin alındığını söylemek mümkün değildir. Nitekim Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin görevlerini kötüye kullandığı tespit edilerek mahkûmiyetlerine karar verilmiş, diğer yandan Ceza İnfaz Kurumu görevlileri hakkında birtakım disiplin cezaları uygulanmıştır.
128. Tüm bu değerlendirmelerden sonra İdare Mahkemesince başvurucuların tazminat taleplerinin değerlendirilmesinde ise İdare Mahkemesinin ret gerekçesinin başvurucuların yakınının da Ceza İnfaz Kurumundaki çatışmada aktif rol alması nedeniyle olayda idarenin eylemi ile zarar arasındaki nedensellik bağının bulunmadığına dayanıldığı görülmektedir.
129. Ancak İdare Mahkemesince benimsendiği üzere başvurucuların yakınının çıkan çatışmada aktif olarak yer aldığı, çatışmanın taraflarından biri olduğu kabul edilse bile söz konusu çatışmanın Ceza İnfaz Kurumu idaresinin kontrolsüzlüğü ve keyfî yönetiminden ve mahkûmların silah taşımalarına izin verilmesinden kaynaklandığı, olayın müteveffanın devletin kontrolü altında olduğu Ceza İnfaz Kurumundayken meydana geldiği, bu derecede bir kontrolsüzlüğün çatışma çıkması ve mahkûmların hayatının tehlikeye girmesi sonucu doğuracağının muhakkaka yakın bir ihtimal arz ettiği gözetilmelidir. Ayrıca kamu makamlarının üzerlerine düşen tedbirleri almadıkları durumda müteveffanın olayda kişisel kusurunun bulunmasının kamu makamlarının sorumluluğunu tamamen ortadan kaldıracağı söylenemez. Değinilen hususlar gözetilmeden tazminat talebinin reddine karar verilmesinin yaşam hakkının korunmasına ilişkin ilkelerle bağdaşmadığı kanaatine varılmıştır.
130. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
d. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
131. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
132. Başvurucular, yasal faiziyle birlikte yaşam hakkının ihlali nedeniyle toplam 200.000 TL manevi, toplam 200.000 TL maddi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuşlardır.
133. Başvuruda, kamu görevlilerinin yaşamı korucu tedbirleri almamaları nedeniyle yaşam hakkının maddi boyutunun ve üçüncü kişilerin kasıtlı eylemleri sonucunda meydana gelen ölüm olayında etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle usul boyutunun ayrı ayrı ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
134. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
135. Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim yolunun tespit edilebilmesi için öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
136. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususlarında derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
137. Mevcut başvuruda kamu görevlilerinin yaşamı korucu tedbirleri almamaları ve bu hususun İdare Mahkemesi tarafından gözetilmeden yaşamı koruma yükümlülüğü ilkeleriyle bağdaşmayacak şekilde tazminat talebinin reddine karar verilmesi (bkz. § 129) nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmiştir. Bu durumda ihlalin asıl kaynağının idarenin eylemi olduğu söylenebilir. Bununla birlikte idarenin bu eyleminden kaynaklanan ihlalin tespiti ve tazminat ödenmek suretiyle giderilmesi amacıyla oluşturulmuş bir mekanizma olan tam yargı davasında devletin pozitif yükümlülüklerine uygun nitelikte bir inceleme yapılmaması sebebiyle ihlalin aynı zamanda mahkeme kararından da kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
138. Bu bakımdan kamu görevlilerinin yaşamı korucu tedbirleri almamaları nedeniyle yaşam hakkının maddi boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin İstanbul 2. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
139. Yaşam hakkının maddi boyutunun ihlalinin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için yeniden yargılamaya karar verildiğinden tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
140. Üçüncü kişilerin kasıtlı eylemleri sonucunda meydana gelen ölüm olayında etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara müştereken net 36.600 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
141. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucu Mustafa Özşahin tarafından yapılan başvurunun DÜŞMESİNE,
B. Diğer başvurucular yönünden;
1. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Yaşam hakkının maddi boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin İstanbul 2. İdare Mahkemesine (E.2014/2316) GÖNDERİLMESİNE,
E. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmesi nedeniyle net 36.600 TL manevi tazminatın başvuruculara müştereken ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.