TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BURCU ÖZŞAHİN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/3497)
|
|
Karar Tarihi: 4/7/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 26/7/2019 -
30843
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Burcu ÖZŞAHİN
|
|
:
|
2. Fethiye ÖZŞAHİN
|
|
:
|
3. Mustafa ÖZŞAHİN
|
|
:
|
4. Yonca ATMACA
|
Vekili
|
:
|
Av. Müjde OKUDAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda kamu makamlarınca gerekli
önlemlerin alınmamasından dolayı mahkûmlar arasında çıkan çatışmada
başvurucuların yakınının öldürülmesi, tam yargı davasının reddedilmesi ve
olayla ilgili ceza soruşturmasının etkili yürütülmemesi nedenleriyle yaşam
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ve ayrıca Bakanlık görüşünde ifade
edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan
ceza soruşturması dosyaları, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri
Genel Müdürlüğünden (Genel Müdürlük) temin edilen disiplin soruşturması
dosyaları, ayrıca İstanbul 2. İdare Mahkemesinden (İdare Mahkemesi) temin
edilen yargılama dosyasındaki bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle
şöyledir:
9. Başvurucuların yakını olan 1976 doğumlu E.Y.Ö. 20/9/1999
tarihinde Bayrampaşa Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) hükümlü ve
tutuklular arasında meydana gelen olaylar sırasında yaşamını kaybetmiştir.
10. E.Y.Ö. cürüm işlemek için teşekkül oluşturma, ruhsatsız
silah taşıma, silahla yaralama, sahte kimlik belgesi düzenleme, teşekküle üye
olma ve yardım etme, patlayıcı madde atma, yağma, suç üstlenme ve adam
öldürmeye teşebbüs suçlarından İstanbul 4 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesince
tutuklanması nedeniyle olay tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda kalmaktadır.
11. Başvurucular tarafından başvuru dosyasına sunulan ve
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının İstanbul Özel Tip Cezaevi Müdürlüğü ile
İstanbul Kapalı Cezaevi Müdürlüğüne hitaben gönderdiği anlaşılan 10/2/1998,
21/4/1998, 29/6/1998, 24/8/1998, 12/1/1999, 29/1/1999, 30/4/1999, 6/5/1999
tarihli müzekkerelerden; cezaevinde yapılan denetimde koğuş kapılarının açık
tutulduğunun, tutukluların koridorlarda dolaştıklarının, topluluklar hâlinde
sohbet ettiklerinin, koridorların sokak hâline geldiğinin, Ceza İnfaz Kurumunun
pis ve disiplinden uzak olduğunun, denetim günü görevli olanlar hakkında
disiplin işlemi başlatılacağının, bundan sonra da görevini yapmayan tüm
görevliler hakkında disiplin işlemleri yapılacağı yönünde uyarıda
bulunulduğunun, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının bilgisi dışında ziyaretler
yaptırıldığının görüldüğünün, bu tip ziyaretlere derhâl son verilmesi
gerektiğinin bildirildiği anlaşılmıştır.
12. Yine bu müzekkerelerde hükümlü ve tutukluların idareden izin
alarak veya almayarak başka koğuşları ziyaret ettiği, koğuşu terk ettiklerinde
üstlerinin aranmadığı, koğuştan ayrılırken bir deftere kaydedilmedikleri, bu
kontrolsüzlük nedeniyle Ceza İnfaz Kurumunda öldürülmeye varan olayların
meydana geldiği, bütün uyarılara rağmen koğuş kapılarının kapatılmadığının
tespit edildiği bildirilerek bu yönde uygulamalara derhâl son verilip gerekli
işlemlerin yapılması, koğuş kapılarının açık olması nedeniyle nöbetçi infaz
koruma memurları ve başmemurları ile ikinci müdür
hakkında disiplin soruşturması yapılması talimatı verildiği görülmüştür.
13. 6/5/1999 tarihli müzekkerede, Ceza İnfaz Kurumundaki bazı
hükümlü ve tutuklulara müdür odalarında açık görüş yaptırıldığının, hukuka
aykırı olduğu gibi hükümlü ve tutuklular arasında büyük huzursuzluk doğuran ve
Ceza İnfaz Kurumu yönetimine karşı yakışıksız dedikodulara sebebiyet veren bu
durumun tespit edilmesi üzerine yapılan uyarılara rağmen Cezaevi Koruma Tabur
Komutanlığından iletilen listelerdeki özellikle nüfuzlu ve zengin birçok
hükümlü ile tutukluya açık görüş yaptırılmaya devam edildiğinin görüldüğü
belirtilerek bu uygulamaya derhâl son verilmesi yönündeki emre uymayanlar
hakkında adli ve idari soruşturma başlatılacağı yönünde Ceza İnfaz Kurumu
idaresine uyarıda bulunulduğu anlaşılmıştır.
14. Bakanlık görüşünde bildirildiği üzere Ceza İnfaz Kurumunda
olay tarihinden önce 2/8/1999, 16/8/1999, 27/2/1999, 2/7/1999 ve 10/5/1999
tarihlerinde yapılan aramalarda kesici/delici aletler, uyuşturucu maddeler, cep
telefonları ele geçirilmiş ve bu yasaklı maddelerin ne şekilde Ceza İnfaz
Kurumuna sokulduğu tespit edilemediğinden Ceza İnfaz Kurumu görevlileri
hakkında herhangi bir adli ya da idari işlem yapılamamıştır.
15. Bu arada İstanbul 2 No.lu DGM Başkanlığının 9/9/1999 tarihli
kararı uyarınca, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar ve Silah
Kaçakçılığı Şube Müdürlüğü tarafından bazı kişilerle ilgili teknik takip
yapılmıştır. Bu takip sırasında Ceza İnfaz Kurumunda bulunan H.Ç. isimli
kişinin Ceza İnfaz Kurumu içinde öldürtülmek istendiği yönünde ulaşılan istihbari bilgiler 20/9/1999 tarihli yazı ile İstanbul
Cumhuriyet Başsavcısına bildirilmiştir.
16. Teknik takip sonucu aynı yerde tutuklu olarak bulunan ve
kamuoyunda "Ü. Baba"
şeklinde tanınan A.Ç.nin yakını olan K.A.G.nin yaptığı telefon görüşmeleri de kaydedilmiş; bu
görüşmelerin çözümleri de 21/9/1999 tarihinde, gizlilik kaydıyla İstanbul
Cumhuriyet Başsavcısına aktarılmıştır. Söz konusu belgeler Cumhuriyet
Başsavcılığınca 22/9/1999 tarihinde Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet
Başsavcılığı) iletilmiştir.
17. Başvurucular tarafından başvuru dosyasına sunulan söz konusu
görüşmelerin çözümlerinin incelenmesi neticesinde K.A.G. isimli hükümlünün bir
başkasıyla suç örgütünün faaliyetleri kapsamında konuşmaları olduğu, ayrıca
Ceza İnfaz Kurumu müdürü olduğu anlaşılan M. isimli şahısla da konuşmaları
bulunduğu, H.Ç.ye hakaret ettiği ve H.Ç.nin
birilerince öldürülmek istenmesiyle ilgili bilgiler verdiği, K.A.G.nin "Yol
veririz başka yerde kopartsınlar anlıyor musun? Hapishaneyi idare eden biziz."
gibi sözleri olduğu görülmüştür.
18. Başvuru dosyasına sunulan belgelerden K.A.G.nin
H.Ç.den hoşlanmaması, ayrıca H.Ç.nin
birileri tarafından öldürüleceğini duyması ve bu olayın Ceza İnfaz Kurumunun
kendisinin bulunduğu bölümünde gerçekleşmesini istememesi gibi nedenlerle H.Ç.nin koğuşunun değiştirilmesini Ceza İnfaz Kurumu
idaresinden talep ettiği anlaşılmıştır. Bu hususlar iddianameye şu şekilde
yansımıştır:
"...arayan kişilerin [H.Ç.nin] başının
kopartılmasını istedikleri, maktül [K.A.G.nin] buna izin
vermeyeceğini ve kendisinin bulunduğu bölümde de infazına müsade
etmeyeceğini belirttikten sonra dışarı çıkartılması istendiği, maktülün [H.Ç.ye] hasımlarının kendisini başını istediğini başka bir cezaevine naklini
istemesini söylediği, sanığın kabul ettiği, [H.Ç.nin]
[K.A.G.nin]
bulunduğu koğuşa ilk gelişinde [K.A.G.nin] rıza göstermediği buna rağmen [M.Y.] tarafından D bölümüne getirtildiği, [K.A.G.nin] kendi kurduğu
sistemin dışına çıkmaması talimatına karşı çıkmasını bahane ederek olaydan önce
[H.Ç.nin] can
güvenliği gerekçesi ile idare tarafından C.19 denen koğuşa iki adamı ile
birlikte gönderildiği, maktül [K.A.G.nin] kendisinde
bulunan cep telefonu ile cezaevi müdürlerinden [R.Ş.] kanalıyla 2.Müdür [M.T.ye] ulaştığı, [H.Ç.nin] C.19 koğuşuna değil hücreye verilmesini istediği ve
hasımlarının [H.nin] başını koparacaklarını söylediği, 2. Müdür [M.nin] C.19'a [H.] giderken silah ve cep telefonunda verilmesinden
dolayı [M.ye] sayısız
hakaretlerde bulunduğu buna rağmen [M.T.nin] itham ve hakaretlere karşı çıkmadığı..."
19. Tüm bu gelişmelerin devamında soruşturma belgelerine
yansıdığı şekliyle, olay günü K.A.G. idare ile görüşmek üzere koğuşundan
ayrılıp Ceza İnfaz Kurumu müdürü ile birinci müdür odasında görüşmekteyken bir
diğer suç örgütünün lideri olduğu anlaşılan H.Ç. de idare ile görüşmek üzere
aynı yere gelmiştir. H.Ç. üzerinde taşıdığı silahıyla K.A.G.yi
müdürün odasında vurarak öldürmüştür. K.A.G.nin
vurulduğunu duyan yandaşları koğuşların kapılarının açık olması nedeniyle
dışarı çıkmış ve bazı koğuş kapılarını kırıp silahlarıyla etrafa ateş
etmişlerdir. K.A.G.nin adamlarıyla H.Ç.nin adamları arasında çatışma çıkmış ve bu sırada K.A.G.nin grubuna dâhil olduğu belirtilen F.H., H.T., B.Ç.,
H.Ç. ve başvurucuların yakını E.Y.Ö. otopsi raporuna göre başlarına yakın
mesafeden ateş edilerek öldürülmüştür.
A. Çatışma ve Öldürme Olayının Failleri
Hakkında Yürütülen Adli ve İdari Soruşturma Süreçleri
1- Ceza Soruşturması Süreci
20. Olayın bildirildiği Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı gün
başlatılan soruşturmada olaya karışan tutuklu ve mahkûmların bizzat Cumhuriyet
savcısı tarafından ifadeleri alınmıştır.
21. H.Ç.nin Cumhuriyet
Başsavcılığındaki 20/9/1999 tarihli ifadesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Ben daha önce D.2 koğuşunda kalıyordum.
Buradan [K.A.G.] ile
anlaşmazlığa düştük, hasımlarım olan [S. ları] D.1 e bunlar getirdi. ... Bugün koğuşta bulunduğum
sırada cep telefonumdan aradılar. Karadayı diye bilinen [Z.İ.] telefonla idarede olduklarını, 'doktora çık buraya
gel' diye söylediler. Ben de doktora yazıldım daha sonra müdürün odasına
geldiğimde Karadayı ve [K.A.G.]
oturuyordu. ... Bana 'bu cezaevinden gideceksin başka anlamı yok. Müdürü de
benim amiri de benim' şeklinde söyledi. [Z.] ise dinliyordu. Bu sırada ben [K.A.ye] 'sen ne yapmak istiyorsun' şeklinde söylediğimde
belindeki silahı gösterir gibi [yaptı] ben de silaha doğru atladım bu arada aramızda boğuşma çıktı bu sırada
silah ateş aldı ve [K.A.G.]
vuruldu. ... kaza ile vuruldu zira bana silahı gösterdiğinde 'buranın müdürü de
benim hakimi de benim' şeklinde söyledi.
Ben isteseydim D.2 de bu kavgayı yapardım
hatta bugün içinde başka bir adamımı gönderecek güçte idim gönderirdim ...
Cezaevinde [A.Ç.nin] adamı olan [K.A.G.] ve [Z.İ.] denen adam bu cezaevinin eroin ve silah işini yöneten kişidir.
Kendilerinde el bombasından silaha kadar her türlü silah bulunur. Ben bu
kişilerin istekleri doğrultusunda hareket etmediğim kendilerine karşı koyduğum
için ben istemedim. Zaman zaman da [Z.İ.] de baba dostum olur benimle uğraşma dememe rağmen [K.] bunu yapıyor bu demekle ortamı gerginleştirmiştir.
...
Ben bugün gardiyan tarafından sözde hastaneye
gidiyormuş gibi çıkartıldım fakat hastaneye gitmedim idarenin gardiyanlardan
birisi beni üst kata çıkartıp [Y.]
beyin odasında bekliyorlar dediler ben 3. odaya gittiğimde müdür yoktu yalnız
müdürün odasında koltuğunda [K.A.]
karşısında ise [Z.] oturuyordu.
...Daha önce 1. Müdür koğuştan geçişten dahi
bizlerin aranacağını söylemişti fakat herhangi bir şekilde aranmadım..."
22. Cumhuriyet Başsavcılığı 1/11/1999 tarihli iddianamesiyle,
olaya karışan otuz hükümlü/tutuklu ile S.C. isimli infaz koruma memuru ve M.T.
ile R.Ş. isimli Ceza İnfaz Kurumu ikinci müdürleri hakkında adam öldürme, Ceza
İnfaz Kurumuna karşı silahlı isyan, hürriyeti tahdit, ölümle biten kavgaya
karışma, nas-ı ızrar, yağma ve yapanı belli olmayacak şekilde birden fazla adam
öldürme, 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer
Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet suçlarından kamu davası açmıştır.
23. İddianameye göre olaylar şöyledir:
" ...mağdur -sanıklar, maktüller ve sanıkların İstanbul Kapalı cezaevi Adli Bölüm
koğuşunda D.1,D.2,D.4 ve D.10 koğuşlarında kaldıkları, maktüllerden
[K.A.G.nin] D Bölümünün genel temsilcisi olduğu ve gerek cezaevinde gerekse kamuyonuda [Ü.]
Baba diye bilinen [F.da] tutuklu [A.Ç.nin] sağ kolu olduğu, ... yine maktüllerden
[E.Y.Ö.] [başvurucuların yakını], [B.Ç.] ve [H.Ç.nin de] mağdur sanık [A.Z.] ile birlikte bu kişinin adamı olarak bilindiği,
bunun dışında maktüllerden [H.T.] ve [M.Ö.nün] ise [H.Ç.ye] ait gruba dahil olduğu, dosya arasında bulunan telefon dinleme
tutanaklarında ve çözümünde dışardan arayan kişilerin [H.Ç.nin] başının
kopartılmasını istedikleri, maktül [K.A.G.nin] buna izin
vermeyeceğini ve kendisinin bulunduğu bölümde de infazına müsade
etmeyeceğini belirttikten sonra dışarı çıkartılması istendiği, maktülün [H.Ç.ye] hasımlarının kendisini başını istediğini başka bir cezaevine naklini
istemesini söylediği, sanığın kabul ettiği, [H.Ç.nin]
[K.A.G.nin]
bulunduğu koğuşa ilk gelişinde [K.A.G.nin] rıza göstermediği buna rağmen [M.Y.] tarafından D bölümüne getirtildiği, [K.A.G.nin] kendi kurduğu
sistemin dışına çıkmaması talimatına karşı çıkmasını bahane ederek olaydan önce
[H.Ç.nin] can
güvenliği gerekçesi ile idare tarafından C.19 denen koğuşa iki adamı ile
birlikte gönderildiği, maktül [K.A.G.nin] kendisinde
bulunan cep telefonu ile cezaevi müdürlerinden [R.Ş.] kanalıyla 2.Müdür [M.T.ye] ulaştığı, [H.Ç.nin] C.19 koğuşuna değil hücreye verilmesini istediği ve
hasımlarının [H.nin] başını koparacaklarını söylediği, 2. Müdür [M.nin] C.19'a [H.] giderken silah ve cep telefonunda verilmesinden
dolayı [M.ye] sayısız
hakaretlerde bulunduğu buna rağmen [M.T.nin] itham ve hakaretlere karşı çıkmadığı, ... olay
günü20.06.1999 günü [K.A.G.nin] cezaevinde özel ayrıcalığından dolayı idare ile
görüşmek için koğuşun dan aşağı indiği, [K.A.G.nin] 1. Müdürün odasında bulunduğu sıra da korumalığını
yapan kelleci diye tabir edilen[B.Ç., H.T.ve F.H.nin
de] şebeke kapısına kadar gelerek [K.A.G.yi] bekledikleri, [K.A.G.] idareye indiği sırada [H.Ç.nin] adamı olan [E.A.
ve A.K.nin] de
yine [H.nin] can güvenliğini sağlamak amacıyla C.19 koğuşuna gönderildiği, eşyaları
ile birlikte gönderilen bu kişilerin sanığın suçta kullandığı silahı birlikte
götürdükleri bu kişilerin eşya indirirken gerginlik ve panik yaratarak[S.C.]
kanalıyla [H.nin] idare tarafından herhangi bir sevki olmadığı halde
refakate alarak önce doktora götürdüğü, [S.C.nin] koğuşun anahtarlarını almak için diğer gardiyan [Ö.T.yi] şartelleri açması için koğuş kapısından uzaklaştırdığı,
sanık [H.Ç.nin] revirden sonra koğuşuna gitmeyerek direk korumasız bölümden idarenin
bulunduğu kısma indiği idareile görüştükten sonra
koğuşuna çıkmayan maktül [K.A.G.nin] [Z.İ.yle] birlikte 2.
Müdür [R.nin] odasında olduğu bilen sanığın hiçbir yere uğramadan ve bakmadan
belindeki emanete alınan silahla [K.A.ya] ateş ederek yaraladığı maktülün
yaralanmasına mütakip ameliyata alındığı bilahare
öldüğü, silah sesleri üzerine [K.A.yı] bekleyen adamları[K.A.yı]
görmek istedikleri, [K.A.nın] vurulduğu
anlayan kişiler bu durumun yukarıya bildirilmesi üzerine D.1,D.4,D.10
koğuşlarının ve [Met.] ve [Mes.in] teşvikiylede D.2 koğuşunun
açık olan cezaevi kapılarından Malta tabir edilen yere indikleri D.2 koğuşunda bulunan
[M.Y., M.Ç., E.A., O.T., E.T.nin] ise [S.P.] grubuna dahil olduğu, maktülün ölümünden
dolayı hep birlikte harekete geçerek D Bloğa ait koğuş ve şebeke kapılarını kırdıkları,olayda elde edilen silahlar ile balistik
muayenede tespit edilipelde edilemeyen silahlarla
camlara, duvarlara , kapılara duyarlı geçiş kapılarına rast gele ateş edip
kırdıkları ve kullanılamaz hale getirdikleri, kırdıkları koğuş kapısı ile
dışarıya çıkmak için ara bölmeleri ve masaları kırdıkları, B ve D Bloklardaki kantinde
bulunan gıda ve sigara kartonlarını yağmalayarak bir kısmınıda
çiğneyerek 4 milyar lira civarında zarara neden oldukları, sanıklardan [F.B.] ve diğer sanıkların mağdur infaz koruma memurlarını başmemurlara ait bir odaya hapsedip üzerlirini
kilitleyerek rehin alıp hürriyetlerini tahdit ettikleri, bu şekilde eyleme
geçen gruplardan [S.P.] grubuna
dahil olan sanıkların [K.A.nın] ölümünden dolayı sağa sola ateş ederek intikam almak
isteyen maktüller [F.H., H.T., E.Y.Ö.
[başvurucuların yakını], B.Ç. ve H.ÇA.nin] kerarlı bir şekilde ve
yakın mesafeden otopsi raporlarında açıklandığı gibi başa ateş ederek
öldürdükleri, ... olayın gelişimi ve dosya içeriğine göre maktül
[K.A.G.] ve suç ortaklarının
cezaevindeki rant ve hakimiyetini kırmak amacıyla bu şekilde bir tertipe getirilerek öldürüldüğü, bu tertipte infaz koruma
memuru [S.C.] ile cezaevi 2.
Müdürleri [M.T. ve R.Ş.nin] iseyardım edip silah cep
telefonu temin ettikleri, sanık [H.Ç.ye] silahın eline geçmesi ve maktülün bulunduğu
yerde haber vererek yardım ve yataklık yaptıkları ..."
24. Eyüp 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E. 1999/1386 sayılı
dosyasındaki dava, daha sonra adliye değişikliği nedeniyle Bakırköy 13. Ağır
Ceza Mahkemesinin (Ağır Ceza Mahkemesi) E. 2007/20 sayılı dosyasında
görülmüştür.
25. Başvuruculardan Yonca Atmaca dışındakiler söz konusu
yargılamada katılan sıfatını taşımaktadır.
26. Ağır Ceza Mahkemesi 20/4/2011 tarihli kararıyla;
i. K.A.G.ye karşı işlediği kasten adam öldürme suçundan H.Ç.nin neticeten 15 yıl hapis cezası ile
cezalandırılmasına, maktüller F.H., H.T., H.Ç., B.Ç.,
M.Ö., H.T. ve başvurucuların yakını E.Y.Ö.ye karşı öldürme suçunu işlediği
sabit olmadığından yüklenen suçtan beraatine,
ii. Sanık S.P.nin maktüller
F.H., H.T., H.Ç., B.Ç., M.Ö., H.T. ve başvurucuların yakını E.Y.Ö.ye karşı
öldürme suçunu işlediği sabit olmadığından yüklenen suçtan beraatine,
iii. Sanık M.O.nun maktüller
F.H., H.T., H.Ç., B.Ç., M.Ö., H.T. ve başvurucuların yakını E.Y.Ö.ye karşı
öldürme suçunu işlediği sabit olmadığından yüklenen suçtan beraatine,
iv. Sanıklar M.Ç., E. T., M.Y., F.B., E.A., A.Z.nin
başvurucuların yakını E.Y.Ö. ile birlikte maktüller
F.H., H.T., H.Ç., M.Ö. ve H.T.ye karşı işledikleri adam öldürme suçundan
neticeten 8 yıl 4 ay hapis cezası ile ayrı ayrı cezalandırılmalarına, A.Z.nin mükerrir olması sebebiyle
neticeten 9 yıl 6 ay hapis, M.Ç.nin mükerrir olması sebebiyle neticeten 8 yıl 4 ay 1 gün hapis,
F.B.nin mükerrir olması
sebebiyle neticeten 9 yıl 8 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmalarına,
v. Birçok sanık hakkındaki nas-ı ızrar, 6136 sayılı Kanun'a
muhalefet, hürriyeti tahdit, Ceza İnfaz Kurumu idaresine karşı ayaklanma
suçlarından açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına,
yağma suçundan ise beraatine
karar verilmiştir.
27. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...Maktuller, mağdur-sanık ve sanıkların
olay tarihinde İstanbul kapalı ceza evi adli bölümünde D-1, D-2, D-4 ve D-10
koğuşlarında bir kısmının hükümlü, bir kısmının ise tutuklu olarak
bulundukları,
Maktullerden [K.A.G.nin] D bölümünün
genel temsilcisi olduğu, maktullerden [H.T.,F.H., E.Y.Ö.]
[başvurucuların yakını], [B.C. ve H.Ç.] ile
mağdur sanık [A.Z.nin] [K.A.G.nin] grubuna dahil
oldukları, maktullerden [H.T.ve M.Ö.nün] ise sanık [H.Ç.] grubuna dahil oldukları,
Sanık [H.Ç.nin] cezaevi idaresi
tarafından maktul [K.A.G.nin] bulunduğu koğuşa verildiği, [H.Ç.nin] koğuşa gelince
maktul [K.A.G.nin] koğuşta kendi sistemini kurduğunu, bu sisteme
uymasını ya da başka bir koğuşa gitmesini, ayrıca bazılarının [H.Ç.nin] kafasını istediğini
söylediği, daha sonra da 'sen halen gitmedin mi' şeklinde sözler sarf ederek [H.Ç.yi] tokatladığı,
Cezaevi idaresinin sanık [H.Ç.yi] maktul [K.A.G.nin] bulunduğu
koğuştan alarak C-19 koğuşuna yerleştirdikleri, ayrıca [H.Ç.nin] grubunda
bulunan iki kişiyide aynı şekilde bu koğuşa
yerleştirdikleri,
20/09/1999 günü maktul [H.Ç.nin] cezaevi
idarecileri ile görüşmek üzere idarenin bulunduğu bölüme gittiği, gider iken
yine aynı gruba dahil maktuller [B.C., H.T. ve F.H.nin] de ona eşlik ettikleri, ve şebeke kapısına kadar
gelerek burada bekledikleri, maktul [K.A.G.nin] ikinci müdürün odasına girdiği,
Aynı gün sanık [H.Ç.nin] rahatsız
olduğunu söyleyerek revire gittiği, revirden koğuşuna döner iken idarenin
bulunduğu bölüme geçtiği, ikinci müdürün odasına girdiği, maktul [K.A.G.yi] burada görünce
üzerinde bulunan tabancasını çıkartarak [K.A.G.ye] ateş ettiği, bu nedenle yaralanan [K.A.G.nin] 04/11/1999
tarihli otopsi raporunda belirtildiği gibi ateşli silah mermi çekirdeği
yaralanmasına bağlı kot kırığıyla müterafık iç organ
delinmesinden gelişen iç kanama sonucu öldüğü,
Silah seslerinin duyulması üzerine maktul [K.A.G.yi] bekleyen
adamları [K.A.G.nin] vurulduğunu anlayınca durumu koğuşlara bildirdikleri,
D-1, D-2 , D-4, D-10 koğuşlarında bulunan hükümlü ve tutukluların malta tabir
edilen yere indikleri, birlikte hareket ederek D bloğa ait koğuş ve şebeke
kapılarını kırdıkları, camlara, duvarlara, kapılara rast gele ateş açtıkları, B
ve D bloklarında bulunan kantindeki eşyaları dağıttıkları, bir kısmını
çiğneyerek 4 milyar lira civarında zarar verdikleri, mağdur infaz koruma
memurlarını bir odaya hapsedip üzerlerini kilitleyip rehin aldıkları, [K.A.G.nin] ölümünden
dolayı maktuller [F.H.,
H.T., H.Ç., E.Y.Ö.[başvurucuların yakını], B.C., M.Ö., H.T. ] ile sanıklar [A.Z.ve M.Ç., E.T., M.Y.,
F.B., E.A.nın]
silahla ateş etmeye başladıkları, ateş etme eyleminin bir süre devam ettiği,
daha sonra güvenlik kuvvetlerinin olaya müdahale ettiği..."
28. UYAP üzerinden yapılan inceleme neticesinde başvuruculardan
Mustafa, Fethiye ve Burcu Özşahin'in vekili tarafından sunulan 21/11/2011
havale tarihli temyiz dilekçesinin Ağır Ceza Mahkemesince 19/12/2011 tarihli
kararla süre yönünden reddine karar verildiği tespit edilmiştir.
29. Sanıkların temyiz talebi dolayısıyla temyizen
incelenen söz konusu karar, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin (1. Ceza Dairesi)
17/9/2014 tarihli kararıyla başvurucuların yakını E.Y.Ö. ile birlikte maktüller F.H., H.T., H.Ç.ye karşı işlenen öldürme suçun
yönünden -sanıklar M.Ç.,E.T.,M.Y., F.B. tarafından öldürülen maktul sayısı
dikkate alınarak- alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edilmesi gerektiği ve
bazı sanıkları için tekerrür hükümlerinin gözetilmediği gerekçesiyle kısmen
bozulmuştur.
30. Ağır Ceza Mahkemesi 21/12/2016 tarihli kararıyla,
başvurucuların yakınının da aralarında olduğu kişilerin öldürülmesi suçundan
sanık M.Ç. yakalanamadığından ifadesinin alınamaması nedeniyle ayrı bir esasa
tefrik edilerek yargılanmasına, diğer sanıklar E.T.,M.Y., F.B.nin
neticeten ayrı ayrı 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, F.B.nin mükerrir olması nedeniyle
neticeten 11 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.
31. 21/12/2016 tarihli karara karşı başvurucular tarafından
istinaf yoluna başvurulmuş olup İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi
1/11/2017 tarihli kararıyla kararın temyize tabi olduğu gerekçesiyle 1. Ceza
Dairesine iletilmesi gerektiğine karar vermiştir.
32. Bireysel başvuru tarihi itibarıyla derdest olan temyiz
incelemesi, başvurunun incelendiği tarih öncesinde, 14/11/2018 tarihinde
sonuçlanmıştır. Yani 21/12/2016 tarihli karar, 1. Ceza Dairesi tarafından
14/11/2018 tarihinde onanmıştır.
33.M.Ç. isimli sanığın tefrik edilen yargılamasına ilişkin olarak
UYAP üzerinden ya da bireysel başvuru dosyasındaki belgelerden herhangi bir
bilgiye ulaşılamamıştır.
2. İdari Soruşturma
Süreci
34. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 26/11/1999 tarihli kararıyla
olaya karışan tutuklu ve hükümlülerin her biri hakkında 15 gün hücre cezası
uygulanmasına karar verilmiştir.
35. Dosyanın incelenmesi neticesinde söz konusu disiplin cezası
kararının mahkemece 27/3/2000 tarihinde onandığı anlaşılmıştır.
B. Ceza İnfaz Kurumu Görevlileri Hakkında
Yürütülen Adli ve İdari Soruşturma Süreçleri
2- Ceza Soruşturması Süreci
36. Ceza İnfaz Kurumu görevlileri hakkında da kamu davası
açılmış (bkz. § 22), yargılama sonucunda İnfaz Koruma Görevlisi S.C. ile İkinci
Müdür M.T. ve R.Ş. hakkında adam öldürme suçundan beraat kararı verilmiştir.
Yukarıda değinildiği üzere başvurucuların bu karar karşı yaptıkları temyiz
talebi süre yönünden reddedilmiştir (bkz. § 28).
37. Karar, 1. Ceza Dairesinin 17/9/2014 tarihli kararıyla bu
sanıklar yönünden onanmıştır.
38. Olayla ilgili olarak Cumhuriyet Başsavcılığının 5/11/1999
tarihli iddianamesi ve 9/3/2000 tarihli ek iddianamesiyle Ceza İnfaz Kurumu
Müdürü M.S., Müdür Yardımcısı İ.K. ve on yedi infaz koruma memuru hakkında
görevi kötüye kullanma suçundan kamu davası açılmıştır.
39. Eyüp 1. Asliye Ceza Mahkemesinin (Asliye Ceza Mahkemesi)
5/12/2001 tarihli kararıyla Ceza İnfaz Kurumu birinci ve ikinci müdürleri ile
altı infaz koruma memuru hakkında neticeten 420 TL adli para ve 6 ay
memuriyetten men cezası, on bir infaz koruma memuru hakkında ise neticeten 240
TL adli para cezası ile cezaların ertelenmesine karar verilmiştir.
40. Karar, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin (4. Ceza Dairesi)
13/9/2005 tarihli kararıyla iki sanık yönünden kısmen bozulmuştur.
41. Asliye Ceza Mahkemesi 31/7/2006 tarihli kararıyla İ.K.nın beraatine, M.S.nin ise neticeten 420 TL adli para cezasıyla
cezalandırılmasına ve memuriyetten üç ay süreyle yoksun bırakılmasına, sabıkası
bulunmaması nedeniyle cezasının ertelenmesine karar vermiştir.
42. Kararın temyizi üzerine 4. Ceza Dairesi 24/7/2007 tarihli
kararıyla düşme kararı vermiştir.
2. İdari Soruşturma Süreçleri
43. Bakanlık görüşünde belirtildiğine ve Genel Müdürlükten temin
edilen belgelerden tespit edilebildiğine göre 20/9/1999 tarihinde gerçekleşen
başvuruya konu olaylar nedeniyle yapılan idari soruşturmalar sonucunda;
i. İnfaz Koruma Memuru Ö.T. ve Başmemur
D.Ö.nün söz konusu olayda koğuş ve şebeke kapılarını
açık tutarak H.D., A.S.Ö., M.T., N.G., C.A, S.T., M.Ö., S.T., O.D., A.S., A.Y.,
Y.K., Y.Ö.nün serbestçe hareket etmelerine ve olay
yerine geçmelerine neden olup verilen emir ve görevlerin zamanında yapılmasında
kusurlu davranmaları nedeniyle 11/10/1999 tarihinde kınama cezasıyla
cezalandırılmalarına,
ii. İkinci Müdür A.B.nin birinci
müdürün makam odasında K.A.G. isimli hükümlüyle uzun uzun sohbet edip yemek
yemesi nedeniyle 20/3/2000 tarihinde kınama cezasıyla cezalandırılmasına,
iii. Eski Ceza İnfaz Kurumu Müdürü N.G.nin
suç örgütü mensubu tutuklu/hükümlüleri nüfuzlu kişilerle müdür odalarında
görüştürmesi, tutuklu/hükümlülerin fazla para taşımalarına göz yumması
nedeniyle kınama cezasıyla cezalandırılmasına,
iv. Eski Ceza İnfaz Kurumu Müdürü M.S.nin
odasında K.A.G. isimli tutukluyla uzun uzun sohbet edip yemek yemesi ve suç
örgütü mensubu tutuklu/hükümlüleri nüfuzlu kişilerle müdür odalarında
görüştürmesi, tutuklu/hükümlülerin fazla para taşımalarına göz yumması
nedeniyle 1/11/1999 tarihinde üç yıl süreli kademe ilerlemesinin durdurulması
ve kınama cezasıyla cezalandırılmasına,
v. Eski Ceza İnfaz Kurumu Müdürü Y.G. ile İ.K.nın
verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında kayıtsız ve düzensiz
davranmaları nedeniyle 1/11/1999 tarihinde uyarma cezasıyla cezalandırılmasına,
vi. Maaş Mutemedi S.T.nin görevini
yerine getirmede daha dikkatli olması gerektiğinden uyarma cezasıyla
cezalandırılmasına,
vii. İnfaz Koruma Memuru S.C.nin
görevini fahiş bir şekilde kötüye kullanması ve görevini ihmal etmesi nedeniyle
görevden uzaklaştırılmasına ve bu tedbirin iki ay uzatılmasına, sonrasında
5/10/2011 tarihinde devlet memurluğu görevinden çıkarılmasına,
viii. Eski Ceza İnfaz Kurumu Birinci Müdürü M.Ö. ve Ceza İnfaz
Kurumunun eski ikinci müdürleri olan M.T. ve R.Ş.nin
görevlerini kötüye kullandıklarına dair delil bulunması ve soruşturmanın
selameti nedeniyle görevlerinden uzaklaştırılmalarına, 5/10/1999 tarihinde R.Ş.nin uyarma cezasıyla, M.T.nin
ise kınama cezasıyla cezalandırılmasına,
ix. Eski Ceza İnfaz Kurumu Birinci Müdürü M.Ö.nün
K.A.G. isimli tutukluyla yakınlık kurduğu, bu kişiyle 18/9/1999 tarihinde
yaptığı telefon görüşmesinde sıfatına ve konumuna uygun düşmeyecek şekilde
sözler söylediği anlaşıldığından kınama cezasıyla cezalandırılmasına
karar verilmiştir.
C. Tam Yargı Davası Süreci
44. Başvurucular olayda hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla idare
mahkemesinde 200.000 TL manevi, 200.000 TL maddi tazminat talebiyle tam yargı
davası açmışlardır.
45. İdare Mahkemesi 30/10/2002 tarihli kararıyla taleplerin
kısmen kabulüne karar vererek başvurucular lehine 20.787 TL maddi, 70.000 TL
manevi tazminat ödenmesine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...cezaevinde tutuklu bulunan şahsın
idarenin koruma ve gözetimi altında bulunduğu, her türlü tehdit ve tehlikeden
emin olunması gerekirken, idarenin, mevcut hale göre gerekli olan kontrol ve
denetimlerini ehliyetle yapmamak suretiyle kendisine canını emanet etmiş
bulunan ilgilinin bu en tabi hakkına sonu ölümle biten tecavüzü önleyemediğinin
bu bakımdan gözetim ve denetim hizmetini kötü suretle ifa ederek yerine
getirmesinin anlaşılması itibariyle kendi kusurlu eyleminden kaynaklanan zararı
ödemekle yükümlü olduğu sonucuna ulaşılmıştır..."
46. Karar, Danıştay Onuncu Dairesinin (Daire) 25/2/2004 tarihli
kararıyla maddi ve manevi tazminat ödenmesi yönünden onanmış, manevi zararın
faizinin başvuru tarihinden itibaren yürütülmesi gerektiğinden yasal faiz
uygulanmasının reddi yönünden bozulmuştur.
47. Karar düzeltme talebi üzerine Dairenin 30/6/2006 tarihli
kararıyla, şahsın Ceza İnfaz Kurumundaki suçluların oluşturdukları çete
gruplarından birinin yandaşı olduğu ve gruplar arasında çıkan çatışmaya katılma
sonucunda öldürüldüğü, dolayısıyla katıldığı eylem nedeniyle olayla zarar
arasındaki illiyet bağının kesildiği gerekçesiyle karar düzeltme isteminin
kabulü ile manevi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısmın bozulmasına, maddi
ve manevi tazminat isteminin kalan kısmı yönünden davanın reddine karar verilen
kısmın onanmasına karar verilmiştir.
48. İdare Mahkemesi 13/2/2007 tarihli kararıyla direnmiş ve
dosya Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna (Kurul) iletilmiştir.
49. Kurul sekiz karşıoyla verdiği
27/10/2011 tarihli kararla İdare Mahkemesinin 13/2/2007 tarihli kararının
bozulmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...cezaevinde asayiş ve disiplinin
sağlanması amacıyla zorunlu hale gelen müdahaleyi idarenin hizmetin işleyişinde
kusurlu davrandığının göstergesi olarak kabul etmeye olanak bulunmamaktadır.
Bu bağlamda, davacılar murisinin ölümüne neden
olan, cezaevinde çıkan olaylarda davacılar murisinin de etkin bir şeklide rol
aldığı, diğer bir mahkum tarafından kullanıldığı anlaşılan silahla davacılar
murisinin öldüğü dosyada bulunan tüm bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, zararın kişinin kusurunun yanı
sıra üçüncü kişinin eyleminden doğmuş olması karşısında, olayda idarenin eylemi
ile zarar arasındaki nedensellik bağının varlığından söz edilemeyeceğinden,
zararın idarece hizmet kusuru esaslarına göre tazmini yolunda verilen İdare
Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Öte yandan, olayda kusursuz sorumluluk
ilkesine göre, tazmini gereken bir zararın bulunmadığı da
tartışmasızdır..."
50. Kurul kararına karşı yapılan karar düzeltme talebi, yine
Kurulun 23/6/2014 tarihli kararıyla yedi karşıoyla
reddedilmiştir. Karşıoyların bir kısmının
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Davacılar yakınının, çeşitli örgütlü
suçlar nedeniyle cezaevinde tutuklu bulunduğu, aynı örgüte mensup olduğu
kişilerle beraber bir koğuşta kaldığı, farklı suç örgütlerine mensup kişiler
arasında husumet bulunduğu, bu gruplar arasında silahlı çatışma yaşandığı ve
davacılar yakınının bu çatışma sırasında ateşli silahla vurularak öldüğü
tartışmasızıdır.
Diğer yandan, dosyadaki belgelere göre,
cezaevine çok sayıda silah sokulduğu, bunların çatışmada kullanıldığı,
koğuşların kapılarının açık tutulduğu, mahkumların koğuşlar arasında kolaylıkla
geçiş yapabildikleri, mahkumlardan birinin diğer mahkumlar üzerinde otorite
kurmaya çalıştığı, bu kişinin cezaevi idarecileriyle sık sık görüştüğü,
otoritesine karşı çıkan mahkumların diğer cezaevlerine naklini talep ettiği, bu
duruma karşı çıkan mahkumların olduğu, bunlar arasında gerginlik bulunduğu
anlaşılmaktadır.
Ayrıca, yine dosyadaki belgelere göre,
Cezaevinde yaşanan olaylar ve idarenin bunlara göz yuman tutumunun, Cumhuriyet
Başsavcılığınca yapılan denetimlerde gözlemlendiği ve bu konuda çeşitli yazılar
yazıldığı, dolayısıyla bu durumdan idarenin haberdar olduğu görülmektedir.
Buraya kadar aktarılan bilgiler, idarenin,
mahkumların yaşamına karşıgerçek ve yakın bir
tehlikenin mevcudiyetini bildiğini ve bu riski bertaraf edebilecek, yetkileri
kapsamındaki tedbirleri almadıklarını göstermekte olup, bu durumun hizmet
kusuru oluşturduğu sonucuna varılmıştır.
Ölüm olayının, idare tarafından bilinen bir
riskin bertaraf edilmemesi sonucunda gerçekleştiği dikkate alındığında, ölenin
ya da üçüncü kişinin kusurunun idarenin kusuru ile zarar arasındaki illiyet
bağını kestiğini kabul etmeye hukuken olanak bulunmamaktadır..."
51. Diğer karşıoy gerekçelerinin
ilgili kısmı ise şöyledir:
"Diğer yandan, cezaevi idarecilerinin ve
çalışanlarının, görevi suistimal isnadıyla
yargılandıkları ceza davası kapsamında alınan tanık ifadelerinde ve dava
sonunda verilen Eyüp. 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 05/12/2001 günlü,
E:1999/1386, K:2001/2770 sayılı kararında , davacılar murisinin cezaevinde
çıkan olaylara aktif bir şekilde katıldığı yolunda bir bilgiye
rastlanılmamıştır.
Ancak, adam öldürme ve yaralama isnadıyla
olaylara karışan mahkumların yargılandığı ceza davasına ilişkin bir bilgi ve
belge dosyada yer almamaktadır. Oysa ki, davacılar yakınının olaylara aktif
olarak katılıp katılmadığının ortaya çıkacağı yargılama bu davada
yapılmaktadır.
Bu durumda, adam öldürme ve yaralama isnadıyla
olaylara karışan mahkumların yargılandığı ceza davasına ilişkin dosya
incelenerek, davacılar murisinin olaylara aktif olarak katılıp katılmadığı
araştırıldıktan sonra, illiyet bağının kesilip kesilmediği hakkında yeniden bir
karar verilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenle, kararın düzeltilmesi istemi
kabul edilerek, ısrar kararının belirtilen şekilde bir araştırma yapıldıktan
sonra yeniden bir karar verilmek üzere bozulması gerektiği..."
52. Bozma üzerine İdare Mahkemesi 25/11/2014 tarihinde Kurulun
27/10/2011 tarihli kararının gerekçesini (bkz. § 49)aynen benimseyerek tazminat
talebinin reddine karar vermiş ve karar temyiz edilmeden kesinleşmiştir.
53. Nihai karar başvuruculara 30/1/2015 tarihinde tebliğ edilmiş
ve 25/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
54. Başvurucular 21/4/2015 havale tarihli dilekçeyle, İdare
Mahkemesince verilen direnme kararının Kurul tarafından da incelenerek
bozulmasına karar verilmesi üzerine İdare Mahkemesince bu karara uyulmak
suretiyle tazminat talebinin reddine karar verildiğini belirtmişlerdir. Başvurucular
ret kararının tekrar temyiz edilmesini etkili bir hukuki yol olarak
göremediklerinden söz konusu kararı temyiz etmeden bireysel başvuruda
bulunduklarını ifade etmişlerdir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
55. 13/12/2004 ve tarihli 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Hapis
cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” kenar başlıklı 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi şöyledir:
“Ceza
infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini
korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur."
56. 5275 sayılı Kanun’un “Kapalı
ceza infaz kurumları” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"Kapalı ceza infaz kurumları, iç ve dış
güvenlik görevlileri bulunan, firara karşı teknik, mekanik, elektronik veya
fizikî engellerle donatılmış, oda ve koridor kapıları kapalı tutulan, ancak
mevzuatın belirttiği hâllerde aynı oda dışındaki hükümlüler arasında ve dış
çevre ile temasın olanaklı bulunduğu, yeterli düzeyde güvenlik sağlanmış ve
hükümlünün gereksinimine göre bireysel, grup hâlinde veya toplu olarak
iyileştirme yöntemlerinin uygulanabileceği tesislerdir."
57. 5275 sayılı Kanun’un “Kurumların
iç güvenliği” kenar başlıklı 33. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Kurumların iç güvenliği, Adalet
Bakanlığına bağlı infaz ve koruma görevlileri tarafından sağlanır. İç güvenlik
görevlileri, gerektiğinde dış güvenlik görevlileri ile işbirliği yapar."
58. 5275 sayılı Kanun’un “Kapıların
açılmaması ve temasın önlenmesi” kenar başlıklı 34. maddesi
şöyledir:
"Kapalı ceza infaz kurumlarında oda ve
koridor kapıları kapalı tutulur. Kapılar aşağıdaki hâllerde açılır:
a) Kurum hekimine, revir, hamam ve berbere
gitme, başka odaya nakil
b) Hastane ve duruşmaya gönderme ve başka
kuruma nakil
c) Tahliye, ziyaret, arama, sayım, denetim,
eğitim, öğretim, spor ve iyileştirme çalışmaları, kurumda çalıştırma
d) Kurullara çağrılma
e) Ölüm, deprem veya yangın gibi olağanüstü
hâller
f) Cezaevi idaresince gerekli görülen hâller
(2)
Hükümlüler, yukarıda sayılan hâller dışında, diğer odalardaki hükümlüler ve
kurum görevlileri ile temasta bulunamazlar."
59. 5275 sayılı Kanun’un “Oda
ve eklentilerinde bulundurulabilecek kişisel eşyalar” kenar başlıklı
35. maddesi şöyledir:
"(1) Kapalı ceza infaz kurumlarında
bulunan hükümlülerin oda ve eklentilerinde bulundurabilecekleri veya
bulunduramayacakları kişisel eşya, gıda, tıbbî malzeme ve diğer ihtiyaç
maddeleri yönetmelikle düzenlenir."
60. 5275 sayılı Kanun’un “Arama”
kenar başlıklı 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kurumlarda, odalar ve eklentilerinde,
hükümlülerin üst ve eşyasında habersiz olarak her zaman arama yapılabilir. Her
ay bir kez mutlaka arama yapılır.
61. 5275 sayılı Kanun’un “Disiplin
cezalarının niteliği ve uygulama koşulları” kenar başlıklı 37.
maddesi şöyledir:
" (1) Hükümlü hakkında kurumda, düzenli
bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun,
… yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış
ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık
derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır.
(2) Suç
oluşturan eylemlerden dolayı açılan kamu davası, disiplin soruşturması
yapılmasını ve cezanın uygulanmasını engellemez."
62. 5275 sayılı Kanun'un "Yönetim
tarafından alınabilecek tedbirler" kenar başlıklı 49. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Kurumun düzeninin ve kişilerin
güvenliklerinin ciddî tehlikeyle karşı karşıya kalması hâlinde, asayiş ve
düzeni sağlamak için Kanunda açıkça belirtilmeyen diğer tedbirler de alınır.
Tedbirlerin uygulanması, disiplin cezasının verilmesine engel olmaz."
63. 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlüyü
ziyaret” kenar başlıklı 37. maddesi şöyledir:
" (1) Hükümlü,
belgelendirilmesi koşuluyla eşi, üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları
ile vasisi veya kayyımı tarafından haftada bir kez ve ayrıca kuruma
kabullerinde, zorunlu hâller dışında bir daha değiştirilmemek üzere, ad ve
adreslerini bildirdiği en fazla üç kişi tarafından, yarım saatten az ve bir
saatten fazla olmamak üzere çalışma saatleri içinde ziyaret edilebilir. (Ek
cümle: 24/1/2013-6411/9 md.) Çocuk hükümlüler için
ziyaret süresi bir saatten az, üç saatten fazla olmamak üzere belirlenir.
(2)
Birinci fıkrada belirtilenler dışındaki kimselerin ziyaretine Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından yazılı olarak izin verilebilir.
(3)
Görüşler, koşul ve süreleri Adalet Bakanlığınca hazırlanan yönetmelikle kapalı
ve açık olmak üzere iki biçimde yaptırılır."
64. 5275 sayılı Kanun’un “Ziyaret
ve görüşlerde uyulacak esaslar” kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili
fıkraları şöyledir:
" (1) Kapalı ve açık ceza infaz
kurumlarına ziyaret veya görüşe gelen resmî heyet ve özel kişiler, kurum
güvenliğini tehlikeye sokacak davranışlarda bulunamaz, kurum güvenliği için
alınan ve uygulanan yasal ve idarî tedbirlerin değiştirilmesini isteyemezler.
(2)
Kurumun düzen ve güvenliğini, hükümlülerin sağlığını bozabilecek nitelikteki
eşya ve maddeler ile her türlü iletişim araçları ve taşıma izin belgesi olsa da
silâhlar kuruma sokulamaz. Ziyaret ve görüşlerde hükümlülere para, kıymetli
evrak ve eşya verilemez.
(3)
Kurum görevlileri ve dış güvenlik görevlileri dahil olmak üzere, sıfat ve
görevi ne olursa olsun, ceza infaz kurumlarına girenler duyarlı kapıdan geçmek
zorundadır...
...
(5) Konusu
suç teşkil etmemekle birlikte ceza infaz kurumlarına sokulması yasak olan her
türlü eşya, çıkışta sahibine verilmek üzere idare tarafından muhafaza altına
alınır.
(6)
Hükümlüler, odalarından çıkış ve dönüşlerinde ayrı yerlerde ve farklı
memurlarca üst ve eşya aramasına tâbi tutulurlar.
...
(8)
Ziyaret ve görüşlerde kurallara uymayan heyet ve kişilerin ziyaret ve
görüşmeleri sürdürmelerine derhâl son verilir. Suç oluşturan davranışlar,
ilgili idarî ve adlî makamlara bildirilir. Görüşme hakkına sahip özel kişilerin
kurum güvenliğinin korunması amacıyla alınan tedbirlere aykırı davranışları ve
istekleri nedeniyle görüşme hakları, kurumun en üst amirince bir aydan bir yıla
kadar kısıtlanabilir. Mevzuatın avukatlar bakımından getirdiği hükümler saklıdır."
65. 5275 sayılı Kanun’un “Tutuklama
kararının yerine getirildiği kurumlar” kenar başlıklı 111.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tutuklular, iç ve dış güvenlik görevlisi
bulunan, firara karşı teknik, mekanik, elektronik veya fizikî engelleri olan,
34 üncü maddede sayılan hâller dışında oda ve koridor kapıları sürekli olarak
kapalı tutulan ve yasal zorunluluklar ayrık, dışarıyla irtibat ve haberleşme
olanağı bulunmayan normal güvenlik esasına dayalı tutukevlerinde veya maddî
olanak bulunmadığı hâllerde diğer kapalı ceza infaz kurumlarının bu amaca
ayrılmış bölümlerinde tutulurlar."
66. 5275 sayılı Kanun’un “Tutukluların
barındırılması” kenar başlıklı 113. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Tutuklular, maddî olanaklar elverdiğince
suç türlerine ve taşıdıkları güvenlik riskine göre ayrı odalarda
barındırılırlar. Aralarında husumet bulunanlar ile iştirak hâlinde suç işlemiş
olanlar aynı odalarda barındırılmazlar ve birbirleri ile temas etmelerini
engelleyecek tedbirler alınır."
67. 5275 sayılı Kanun’un “Kısıtlayıcı
önlemler” kenar başlıklı 115. maddesi şöyledir:
"(1) Tehlikeli hâlde bulunan, delil
karartma tehlikesi olan, soruşturmanın amacını veya tutukevinin güvenliğini
tehlikeye düşüren veya suçun tekrarına olanak verecek davranışlarda bulunan
tutuklulara soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde hâkim
veya mahkemesince aşağıdaki tedbirler uygulanabilir:
a) Tutuklunun tek başına, sıkı bir rejim
altında muhafaza edilmesi ve kaldığı odanın kamera ile izlenmesi.
b) Belirli süre ile dışarıyla ilişkisinin,
ziyaretçi kabulünün ve telefon görüşmelerinin kısıtlanması.
c) Gerekiyorsa kendisine veya başkalarına
zarar vermesini önleyici biçimde hazırlanmış özel bir odada barındırılması ve
kaldığı odanın kamera ile izlenmesi.
d) Saldırganlık göstermesi hâlinde belirli
süreyle kelepçelenmesi veya hareketlerinin engellenmesi.
e) Yüksek güvenlikli bir kuruma nakledilmesi.
68. 5275 sayılı Kanun’un “Tutukluların
yükümlülükleri” kenar başlıklı 116. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Bu Kanunun; yüksek güvenlikli kapalı
ceza infaz kurumları, hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile
ertelenmesi, kuruma alınma ve kayıt işlemleri, hükümlüler ile yakınları ve
ilgililerin bilgilendirilmesi, cezayı çekme, güvenlik ve iyileştirme programına
ve sağlığın korunması kurallarına uyma, bina ve eşyaların korunması, kapıların
açılmaması ve temasın önlenmesi, oda ve eklentilerinde bulundurulabilecek
kişisel eşyalar, arama, disiplin cezalarının niteliği ve uygulanma koşulları,
kınama, bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma, ücret karşılığı çalışılan işten
yoksun bırakma, haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama,
ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma, hücreye koyma, çocuk hükümlüler hakkında
uygulanabilecek disiplin tedbirleri ve cezaları, disiplin soruşturması,
disiplin cezasını gerektiren eylemlerin tekrarı, disiplin cezalarının infazı ve
kaldırılması, yönetim tarafından alınabilecek tedbirler, zorlayıcı araçların
kullanılması, ödüllendirme, şikâyet ve itiraz, nakiller, disiplin nedeniyle
nakil, zorunlu nedenlerle nakil, hastalık nedeniyle nakil, nakillerde alınacak
tedbirler, avukat ve noterle görüşme hakkı, kültür ve sanat etkinliklerine
katılma, ifade özgürlüğü, kütüphaneden yararlanma, süreli veya süresiz
yayınlardan yararlanma hakkı, telefonla haberleşme hakkı, radyo, televizyon
yayınları ile internet olanaklarından yararlanma hakkı, mektup, faks ve telgrafları
alma ve gönderme hakkı, bu Kanunda sayılan günlerde dışarıdan gönderilen
hediyeyi kabul etme hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, muayene ve tedavi
istekleri, hükümlülerin beslenmesi, iyileştirme programlarının belirlenmesi,
hükümlülerin sayısı ve uygulanacak güvenlik tedbirleri, eğitim programları,
öğretimden yararlanma, muayene ve tedavileri, sağlık denetimi, hastaneye sevk,
infazı engelleyecek hastalık hâli, kendilerine verilen yiyecek ve içecekleri
reddetmeleri, ziyaret, yabancı hükümlüleri ziyaret, ziyaret ve görüşlerde
uygulanacak esaslar, beden eğitimi, kütüphane ve kurslardan yararlanma
konularında 9, 16, 21, 22, 26 ilâ 28, 34 ilâ 53, 55 ilâ 62, 66 ilâ 76 ve 78 ila
88 inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır
nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir."
B. Uluslararası Hukuk
3- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
69. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur...
"
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
70. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında
Sözleşme'nin 2. maddesinin ilk cümlesinin devletlerin yalnızca kasti ve hukuka
aykırı ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil aynı zamanda kendi egemenlik
yetkileri içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri
almalarına dair devletlere pozitif yükümlülük yüklediği de hatırlatılmaktadır (L.C.B/İngiltere, B. No: 23413/94,
9/6/1998, § 36).
71. AİHM’e göre Sözleşme’nin
2.maddesi,devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının
bulunduğu durumlarda devlete elindeki tüm imkânları kullanarak yaşama hakkını
korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve
bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak, yeterli
yargısal veya diğer tedbirleri alma görevi yüklemektedir (Osman/İngiltere [BD], B. No: 23452/94,
28/10/1998, § 115; Paul ve Audrey Edwards/İngiltere,
B. No: 46477/99, 14/3/2002, § 54). AİHM, bu yükümlülüğün -kamusal olsun veya
olmasın- yaşama hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından
da geçerli olduğu kanaatindedir (Öneryıldız/Türkiye
[BD], B. No: 48939/99, 31/11/2004, § 71).
72. Ancak AİHM'e göre Sözleşme’nin 2. maddesi
kapsamında yetkililerin pozitif yükümlülükleri mutlak değildir. Yaşama yönelik
varsayılan her tehdit yetkilileri riski önlemek için özel önlemler almaya
zorlamaz. Özel önlemler alma yönünde bir görev, sadece yetkililerin yaşama
yönelik gerçek ve yakın bir riskin bulunduğunu bildikleri ya da bilmeleri
gerektiği ve yetkililerin durum üzerinde belirli derecede hâkimiyetlerinin
bulunduğu hâllerde ortaya çıkar (Finogenov ve
diğerleri/Rusya, B. No: 18299/03, 27311/03,20/12/2011, § 209).
73. Diğer taraftan söz konusu pozitif yükümlülük; modern
toplumların güvenliğini sağlamadaki zorluklar, insan davranışlarının öngörülemezliği ve belirli bir faaliyete ilişkin
tercihlerin önceliklere ve kaynaklara göre yapılması gerektiği akılda tutularak
yetkililere imkânsız veya aşırı bir sorumluluk yüklemeyecek şekilde
yorumlanmalıdır (Finogenov ve diğerleri, § 209; Makaratzis/Yunanistan [BD], B. No: 50385/99,
20/12/2004, § 69).
74. AİHM, tutuklu ve hükümlülerle ilgili olarak onların
korunmasız ve zayıf durumda olduklarını ve en zor şartlarda dahi yetkililerin
bu kişilerin fiziksel esenliklerini korumakla sorumlu olduklarını belirtmiştir
(Keenan/Birleşik Krallık, B. No:
27229/95, 3/4/2001, § 91; Tarariyeva/Rusya, B. No: 4353/03, 14/12/2006, § 73; Vlademir/Romanov/Rusya, B. No: 41461/02, 24/7/2008, §
57). Bununla birlikte AİHM, ceza infaz kurumlarında bir şiddet potansiyeli
bulunduğunu ve tutulan kişilerin direnişinin çok çabuk ayaklanmaya
dönüşebileceğini kabul etmektedir (Satık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 31866/96, 10/10/2000, § 58; Dedovskiy ve diğerleri/Rusya, B. No: 7178/03,
15/5/2008, § 81).
75. AİHM, Sözleşme'nin 2. maddesinin 1. maddesiyle birlikte
yorumlandığında devletin yaşama hakkı kapsamındaki bir olayı etkili soruşturma
yükümlülüğünün bulunduğunu kabul etmiştir (McCann ve diğerleri/Birleşik
Krallık [BD], B. No: 18984/91,
27/9/1995, § 161).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
76. Mahkemenin 4/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu Mustafa
Özşahin Yönünden
77. Başvurunun incelenmesi sırasında UYAP aracılığıyla erişilen
nüfus kaydından başvurucu Mustafa Özşahin'in 9/3/2018 tarihinde öldüğü tespit
edilmiştir.
78. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi ve
şartları" kenar başlıklı 48. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Kabul
edilebilirlik şartları ve incelemesinin usul ve esasları ile ilgili diğer
hususlar İçtüzükle düzenlenir."
79. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 80.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bölümler ya da Komisyonlarca
yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:
...
ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan
herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini
haklı kılan bir neden görülmemesi.
(2) Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki fıkrada
belirtilen nitelikteki bir başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması
veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan
haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde incelemeye devam edebilir."
80. Başvurucunun ölümünden sonra başvuruya mirasçı olarak devam
edilmek istendiğine dair bir talepte bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Öte yandan
başvurucunun eşi Fethiye Özşahin ile kızı Yonca Atmaca başvuruda başvurucu
sıfatıyla zaten yer almaktadır. Bu nedenle başvurucu Mustafa Özşahin yönünden
başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden bulunmamaktadır.
81. Açıklanan gerekçelerle başvuru yapılmasından sonra vefat
eden başvurucu Mustafa Özşahin yönünden düşme kararı verilmesi gerektiği
sonucuna ulaşılmıştır.
B. Diğer Başvurucular
Yönünden
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
82. Başvurucular;
i. Ceza İnfaz Kurumu idaresinin mahkûmların yaşamına karşı
gerçek ve yakın tehlikenin varlığını, mahkûmlar arasındaki huzursuzluğu bildiği
hâlde gerekli önlemleri almaması sebebiyle Ceza İnfaz Kurumundaki iki grup
arasında çatışma çıkmasına ve neticede yakınlarının öldürülmesine neden
olduğunu belirterek yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğini,
ii. Açtıkları tam yargı davasının, yakınlarının çatışan
gruplardan birinin üyesi olduğu kabulüyle haksız olarak reddedilmesi nedeniyle
mağduriyetlerinin giderilmediğini ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini,
iii. Ağır Ceza Mahkemesinde süren yargılamada hiçbir sanığın
ceza almadığını belirterek söz konusu yargılamanın makul sürede tamamlanmaması
nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
83. Bakanlık görüşünde, öncelikle kabul edilebilirlik yönünden
ölüm ve çatışmaya dair yürütülen yargılamanın başvuru tarihi itibarıyla derdest
olduğuna dikkat çekilmiştir. Pozitif yükümlülüğün esasına dair yapılan
değerlendirmede ise kusurun Ceza İnfaz Kurumu yetkililerine atfedilip
edilmeyeceği noktasında Ceza İnfaz Kurumundaki aramalarda kesici, delici
aletlerle uyuşturucu maddeler ve cep telefonlarının ele geçirildiğine,
Cumhuriyet Başsavcılığınca Ceza İnfaz Kurumu idaresine birçok kere uyarı
yazılarının yazıldığına ve Ceza İnfaz Kurumu yetkililerine verilen disiplin
cezalarına değinilerek bu hususların gözetilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Etkili soruşturma yükümlülüğü açısından ise bunun bir sonuç değil vasıta
yükümlülüğü olduğuna değinilmiştir.
84. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarında genel
itibarıyla başvuru formundaki iddialarını tekrarlamışlardır.
2. Değerlendirme
85. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî
ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
86. Anayasa'nın “Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, …Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
a. Şikâyetlerin Nitelendirilmesi ve İncelemenin
Kapsamı Yönünden
87. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü yakınlarının
yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmaması ve açtıkları tam yargı
davasının da haksız olarak reddedilmesi nedeniyle yaşamı koruma yükümlülüğünün
ihlal edildiğine, ayrıca yakınlarının ölümüyle ilgili etkili bir ceza
soruşturması yürütülmediğine ilişkindir. Bu itibarla başvurucuların diğer
haklarla bağlantı kurduğu iddialarının da yaşam hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
88. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir
başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013,§ 41). Başvuru konusu olayda müteveffa; başvuruculardan
Burcu Özşahin'in eşi, Fethiye Özşahin ve Mustafa Özşahin'in oğulları, Yonca
Atmaca'nın ise kardeşidir. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir
eksiklik bulunmamaktadır.
89. Öte yandan başvurucuların üçüncü kişilerin kasıtlı eylemleri
sonucunda meydana gelen ölüm olayında etkili ceza soruşturması yürütülmediği
iddiaları bakımından yaşam hakkının usul boyutundan, yaşamı koruma
yükümlülüğünün ihlal edildiği iddiaları bakımından da yaşam hakkının maddi
boyutundan inceleme yapılarak yargılama süreçleri değerlendirilecektir.
b. Üçüncü Kişilerin
Kasıtlı Eylemleri Sonucunda Meydana Gelen Ölüm Olayında Etkili Ceza
Soruşturması Yürütme Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Sanıkların
Cezalandırılmadığına İlişkin İddia Yönünden
90. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"...Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
91. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
92. Anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun
yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini
önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir
ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin
gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu
kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz,
B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
93. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının
öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme
kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin
bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir.
Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği başvurucunun ihlal iddialarını
öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında sunması, dava ve başvurusunu
takip etmek için gerekli özeni göstermesi gerekmektedir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17; Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 45; Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013,
§§ 18, 19).
94. Başvurucuların Ağır Ceza Mahkemesinin 20/4/2011 sayılı
kararına karşı temyiz talebinin süre yönünden reddedildiği (bkz. § 28)
anlaşılmıştır. Dolayısıyla somut olayda başvurucuların kanunda öngörülen
yargısal yolları tüketmeksizin olay hakkında etkili bir ceza soruşturması
yürütülmediği iddiasıyla doğrudan bireysel başvuruda bulunduğu sonucuna
varılmıştır.
95. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
(2) Soruşturmanın
Uzun Sürdüğüne İlişkin İddia Yönünden
96. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşama
hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddialarının kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
(1) Genel
İlkeler
97. Devlet yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne
ilişkin usul boyutu kapsamında, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının
belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî
bir soruşturma yürütmek durumundadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
98. Bu soruşturma makul bir özen ve süratle yürütülmelidir (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013,
§ 30). Bu husus, hukuk devletine bağlılığın sağlanması ve hukuka aykırı eylemlere
hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi yönünden bir
gerekliliktir.
99. Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yapılıp
yapılmadığına ilişkin tespit başvuruya konu olayın kendi koşullarına,
soruşturmadaki şüpheli veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın
karmaşıklık derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da
güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No:
2013/4668, 16/9/2015, § 91).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
100. Başvuruya konu olay 20/9/1999 tarihinde meyana gelmiş olup
olay hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı gün resen başlatılan soruşturmada
1/11/1999 tarihli iddianameyle yani iki aydan daha kısa bir sürede kamu davası
açılmıştır. Ağır Ceza Mahkemesi otuz altı sanıklı yargılamadaki ilk kararını
20/4/2011 tarihinde vermiş ve kararın ilk temyiz aşaması 17/9/2014 tarihinde
tamamlanmıştır. Sonrasında verilen ikinci kararın temyiz incelemesi de
14/11/2018 tarihinde sonuçlanmış olup yargılama, hakkında yakalama kararı infaz
edilemeyen bir sanık açısından ayrı bir esasa kaydedilmiştir. Bu yargılama
bireysel başvuru tarihi itibarıyla derdesttir (bkz. §§ 29-33).
101. Meydana gelen olaydaki eylemlerin, sanıkların ve ölenlerin
fazlalığı, olayın karmaşıklığı nedeniyle yargılamanın uzun zaman alması
anlaşılabilir bir durum olmakla birlikte soruşturmadaki hiçbir unsur
yargılamanın bu denli uzamasını ve henüz sonuçlandırılamamasını haklı
kılmamaktadır. Bu sebeple başvurucuların yakınlarının ölümüyle ilgili
soruşturmanın -yirmi yılı aşkın süredir devam ettiği gözetildiğinde- makul
süratle yürütülmediği kanaatine varılmıştır.
102. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
c. Kamu Görevlilerinin
Yaşamı Korucu Tedbirleri Almamaları Nedeniyle Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
103. Mevcut başvuruda, İdare Mahkemesinin direnme kararının
Kurul tarafından bozulması üzerine İdare Mahkemesi tazminat talebinin reddine
karar vermiş; başvurucular ise söz konusu ret kararına karşı temyiz yoluna
başvurmadan bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Bu açıdan başvurunun bu kısmının
başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin kabul edilebilirlik kriterleri
yönünden de incelenmesi gerekir.
104. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine
başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesinin
zorunluluğuna, başvurucuların bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için
gerekli özeni göstermiş olması gerekliliğine yukarıda değinilmiştir (bkz. §§
92, 93).
105. Diğer taraftan tüketilmesi gereken başvuru yollarının
başvurucuların şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir
çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili olarak anlaşılması
gerekir (Taner Kurban, B. No:
2013/1582, 7/11/2013, § 20). Ayrıca başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin
ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala uygunluğun
denetlenmesinde somut başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu
anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil
aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının
gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekir (S.S.A.,
B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28).
106. Olağan başvuru yollarının tamamının tüketilmesi ibaresinin
katı bir şekilde yorumlanması, bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmayan
neticelere yol açabilecektir. Bu nedenle her olayın özel şartları içinde
etkisiz ve yetersiz olan bir kanun yolunun tüketilmesi şartı aranmaksızın her
bir başvuru yolunun somut başvurular açısından etkili olup olmadığının
münferiden denetlenmesi gerekmektedir (Taner
Kurban, § 20; Hasip Kaplan, B. No: 2013/4681, 30/6/2014, §
23).
107. Ancak başvuru yollarının tüketilmesi koşuluna yönelik
istisnaların her başvurunun somut özellikleri dikkate alınarak
değerlendirileceği de açıktır (Sedat Vural,
B. No: 2014/5559, 25/4/2014, § 22; ayrıca bkz. Şahin
Tosun, B. No: 2014/10857, 11/1/2017, §§ 34-36, Emine Vural, B. No: 2015/4499, 21/2/2018,
§§16-19).
108. Başvuru yollarının etkisiz olduğunun saptanması durumunda
söz konusu edilen başvuru yolunun etkili ve erişilebilir olma koşullarını
karşılamadığı gerekçesiyle tüketilme zorunluluğu aranmamaktadır. Bugüne kadar
Anayasa Mahkemesinin birçok kararında başvuru yollarının tüketilmesi kuralına
istisna teşkil eden hususlar belirtilmiştir. Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesi,
Yargıtay Hukuk veya Ceza Genel Kurulu kararlarına karşı ısrar yetkisi
bulunmayan yargı mercilerinin bozmaya uyma kararlarına karşı başvurucuların
tekrar temyiz yoluna başvurması yükümlülüğü olmadığına karar vermiştir (Deniz Baykal, B. No: 2013/7523,
4/12/2013).
109. Somut başvuruda İdare Mahkemesinin direnme kararının
bozulmasına dair 27/10/2011 Kurul kararının bağlayıcı olduğu ve Kurul kararına
karşı yapılan karar düzeltme talebinin reddedildiği gözetildiğinde
başvurucuların başvuru yollarının tüketilmesi hususunda üzerlerine düşen özen
yükümlülüğünü yerine getirdikleri değerlendirilmiştir.
110. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam
hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddialarının kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
(1) Genel
İlkeler
111. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif
yükümlülükler yanında pozitif yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
112. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve
hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi
vardır. Devlet, öncelikle yaşama hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı
caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı ve bununla da yetinmeyerek
gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü
tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51).
113. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can
kaybının gerçekleştiği durumlarda kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi
gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşama hakkına
yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları
gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler,
yaşama hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin
cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşama
hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
114. Ceza infaz kurumlarında ve devletin kontrolü altında
bulunan diğer alanlarda gerçekleşen ölüm olayları için de geçerli olabilecek bu
yükümlülüğün ortaya çıkması için yetkililerin kendi kontrolleri altındaki bir
kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip
bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir
durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde
ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp
yapmadıklarını incelemek gerekmektedir (Mehmet
Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015, § 72).
115. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin yaşamlarını ve
sağlıklarını koruma konusundaki pozitif yükümlülük, bu kişilerin tıbbi
tedavilerine özen gösterilmesinin yanında yaşamı üzerinde oluşabilecek olası
tehditleri engellemeyi de içerir (Murat
Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 43).
116. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin
bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gereken durumlarda
makul ölçüler çerçevesinde kamu makamlarının bu tehlikenin gerçekleşmesini
önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle insan
davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve
kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi
dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük
oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri,§ 53).
117. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın ileri
sürüldüğü tazminat ve tam yargı davalarında, derece mahkemelerinin Anayasa’nın
17. maddesinin gerektirdiği özende bir inceleme yapma yükümlülüğü
bulunmaktadır. Bununla birlikte söz konusu özen yükümlülüğü, yaşam hakkı ile
ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca varılmasını garanti
altına almamaktadır (Aysun Okumuş ve Aytekin
Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
118. Başvurucular, yaşam hakkının kamu görevlilerince kasten
ihlal edildiğini ileri sürmemiş ve somut olayda başvurucuların yakınlarının
ölümüne kasten sebebiyet verildiği izlenimi edinmelerini gerektirecek bir unsur
da saptanmamıştır. Ölenin Ceza İnfaz Kurumunda çıkan çatışmada diğer mahkûmlar
tarafından vurularak öldürüldüğü sabittir.
119. Bu durumda mevcut başvuruda yukarıda yer verilen ilkeler
çerçevesinde öncelikle Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin Kurumda çatışma
çıkacağı ve mahkûmların hayatlarının tehlikeye gireceği riskini bilip
bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin ortaya konulması,
yetkililerin riski bildikleri veya bilmeleri gerektiği sonucuna varılması
hâlinde ise müteveffanın yaşam hakkının korunması açısından yetkililer tarafından
gerekli, makul ve önleyici tedbirlerin alınıp alınmadığının tespiti
gerekmektedir.
120. E.Y.Ö. öldürüldüğü tarihte Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu
olarak bulunmaktadır; yani devletin kontrolü altındayken öldürülmüştür. Kamu
makamlarının ceza infaz kurumundaki kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını
önleyici tedbirler alınması hususunda daha duyarlı ve dikkatli olma görevi
vardır.
121. Ceza İnfaz Kurumunda çıkan çatışma ile neticesindeki ölüm
olayı öncesindeki sürecin ve Ceza İnfaz Kurumunun işleyişinin incelenmesinin
ölüm olayının gerçekleşmesine zemin hazırlayan sebeplerin ortaya konulması
açısından önemli olduğu değerlendirilmiştir.
122. Bu bağlamda olayın gerçekleştiği Ceza İnfaz Kurumunda iki
farklı suç örgütünün üyeleri olduğu iddia edilen tutuklu ve mahkûmlar
bulunmaktadır. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Ceza İnfaz Kurumunda yapılan
denetimlerde görülen aksaklıklar nedeniyle Ceza İnfaz Kurumuna birçok defa ikaz
mahiyetinde müzekkereler yazılmıştır. Bu müzekkerelerde Ceza İnfaz Kurumunda
koğuş kapılarının usulsüz olarak açık tutulduğunun, tutukluların koridorlarda
dolaştıklarının, topluluklar hâlinde sohbet ettiklerinin, hükümlü ve
tutukluların idareden izin alarak veya almayarak başka koğuşları ziyaret
ettiklerinin, koğuşu terk ettiklerinde üstlerinin aranmadığının, bu
kontrolsüzlük nedeniyle Ceza İnfaz Kurumunda öldürülmeye varan olayların
meydana geldiğinin, Ceza İnfaz Kurumundaki bazı hükümlü ve tutuklulara müdür
odalarında açık görüş yaptırıldığının, hükümlü ve tutuklular arasında büyük
huzursuzluk doğuran bu davranışların hukuka aykırı olması yanında Ceza İnfaz
Kurumu yönetimine karşı yakışıksız dedikodulara sebep olduğunun, özellikle
nüfuzlu ve zengin birçok hükümlü ile tutukluya açık görüş yaptırılmaya devam
edildiğinin tespit edildiği ve bu yönde yapılan uyarıların dinlenmediği ifade
edilerek sorumlular hakkında adli ve idari soruşturmalar açılacağı uyarısında
bulunulduğu görülmüştür (bkz. §§ 11-13).
123. Diğer yandan koğuşlarda yapılan aramalarda birçok
kesici/delici alet, uyuşturucu madde ve cep telefonları ele geçirilmiştir (bkz.
§ 14). Tüm bu hususlardan Ceza İnfaz Kurumu idaresinin yönetim ve denetimde
üzerine düşen görevi yerine getirmediği, Ceza İnfaz Kurumundaki bu
kontrolsüzlüğe Cumhuriyet Başsavcılığının yaptığı ikazlara rağmen önlem
almadığı açıkça anlaşılmaktadır.
124. Diğer yandan çatışma çıkmasının nedeni olan suç örgütü
üyesi H.Ç.nin diğer bir suç örgütü üyesi K.A.G.yi Ceza İnfaz Kurumu müdürünün odasında öldürmesi
olayında, K.A.G. ile H.Ç. arasında önceden beri bir anlaşmazlık bulunduğu ve bu
nedenle H.Ç.nin K.A.G.nin
kaldığı bloğa geçirilmesine K.A.G. tarafından sürekli olarak itiraz edildiği,
koğuşunun değiştirilmesinin sıkıntı olabileceği yönünde H.Ç.nin
de Ceza İnfaz Kurumu idaresine bilgi verdiği görülmüştür (bkz. §§ 17, 18).
125. Dolayısıyla Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin hem Kurumdaki
kontrolsüz ve kayırmacı sayılabilecek davranışlardan dolayı mahkûmların
huzursuz olduğunu hem de her iki suç örgütü arasındaki gerginlikten haberdar
olduğunu söylemek gerekir.
126. Bu durumda mahkûmların yaşamlarına yönelik gerçek bir
riskin varlığını öngörebilecek durumda olan Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin
müteveffanın yaşam hakkının korunması açısından gerekli, makul ve önleyici tedbirleri
alıp almadığının tespiti gerekmektedir.
127. Bu çerçevede yukarıda bahsedilen yasak ve usulsüz
uygulamalara (bkz. § 122) Cumhuriyet Başsavcılığının tüm uyarılarına rağmen son
verilmediği, suç örgütü üyelerinin Ceza İnfaz Kurumu içine ateşli silah,
kesici/delici alet, cep telefonu ve uyuşturucu madde sokabildiği, Ceza İnfaz
Kurumu idaresi ile suç örgütlerinin Ceza İnfaz Kurumundaki liderleri diye
değerlendirilebilecek şahıslar arasında uygunsuz, hakaret içerikli konuşmalar
yapabildiği, K.A.G. isimli şahsın Ceza İnfaz Kurumu idaresinde tek söz sahibi
olduğu (bkz. §§ 17, 18), Ceza İnfaz Kurumunu kendisinin yönettiği şeklinde
sözlerinin olduğu, çatışma öncesinde usulsüz biçimde Ceza İnfaz Kurumu
müdürünün odasında yemek yediği, kapıda "adamları"
tabir edilen diğer mahkûmların K.A.G.yi beklediği gözönüne alındığında Ceza İnfaz Kurumu idaresince yaşam
hakkını korumaya yönelik gerekli, makul ve önleyici tedbirlerin alındığını
söylemek mümkün değildir. Nitekim Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada
Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin görevlerini kötüye kullandığı tespit edilerek
mahkûmiyetlerine karar verilmiş, diğer yandan Ceza İnfaz Kurumu görevlileri
hakkında birtakım disiplin cezaları uygulanmıştır.
128. Tüm bu değerlendirmelerden sonra İdare Mahkemesince
başvurucuların tazminat taleplerinin değerlendirilmesinde ise İdare
Mahkemesinin ret gerekçesinin başvurucuların yakınının da Ceza İnfaz
Kurumundaki çatışmada aktif rol alması nedeniyle olayda idarenin eylemi ile
zarar arasındaki nedensellik bağının bulunmadığına dayanıldığı görülmektedir.
129. Ancak İdare Mahkemesince benimsendiği üzere başvurucuların
yakınının çıkan çatışmada aktif olarak yer aldığı, çatışmanın taraflarından
biri olduğu kabul edilse bile söz konusu çatışmanın Ceza İnfaz Kurumu
idaresinin kontrolsüzlüğü ve keyfî yönetiminden ve mahkûmların silah
taşımalarına izin verilmesinden kaynaklandığı, olayın müteveffanın devletin
kontrolü altında olduğu Ceza İnfaz Kurumundayken meydana geldiği, bu derecede
bir kontrolsüzlüğün çatışma çıkması ve mahkûmların hayatının tehlikeye girmesi
sonucu doğuracağının muhakkaka yakın bir ihtimal arz ettiği gözetilmelidir.
Ayrıca kamu makamlarının üzerlerine düşen tedbirleri almadıkları durumda
müteveffanın olayda kişisel kusurunun bulunmasının kamu makamlarının
sorumluluğunu tamamen ortadan kaldıracağı söylenemez. Değinilen hususlar
gözetilmeden tazminat talebinin reddine karar verilmesinin yaşam hakkının
korunmasına ilişkin ilkelerle bağdaşmadığı kanaatine varılmıştır.
130. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
d. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
131. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
132. Başvurucular, yasal faiziyle birlikte yaşam hakkının ihlali
nedeniyle toplam 200.000 TL manevi, toplam 200.000 TL maddi tazminat ödenmesi
talebinde bulunmuşlardır.
133. Başvuruda, kamu görevlilerinin yaşamı korucu tedbirleri
almamaları nedeniyle yaşam hakkının
maddi boyutunun ve üçüncü kişilerin kasıtlı eylemleri sonucunda meydana gelen
ölüm olayında etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle usul boyutunun ayrı ayrı ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
134. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda
genel ilkeler belirlenmiştir.
135. Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim yolunun tespit
edilebilmesi için öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği
vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda
6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için
yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
136. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususlarında derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, § 59).
137. Mevcut başvuruda kamu görevlilerinin yaşamı korucu tedbirleri
almamaları ve bu hususun İdare Mahkemesi tarafından gözetilmeden yaşamı koruma
yükümlülüğü ilkeleriyle bağdaşmayacak şekilde tazminat talebinin reddine karar
verilmesi (bkz. § 129) nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında yaşam
hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmiştir. Bu durumda ihlalin
asıl kaynağının idarenin eylemi olduğu söylenebilir. Bununla birlikte idarenin
bu eyleminden kaynaklanan ihlalin tespiti ve tazminat ödenmek suretiyle
giderilmesi amacıyla oluşturulmuş bir mekanizma olan tam yargı davasında
devletin pozitif yükümlülüklerine uygun nitelikte bir inceleme yapılmaması
sebebiyle ihlalin aynı zamanda mahkeme kararından da kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
138. Bu bakımdan kamu görevlilerinin yaşamı korucu tedbirleri
almamaları nedeniyle yaşam hakkının maddi boyutunun ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin İstanbul 2. İdare Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
139. Yaşam hakkının maddi boyutunun ihlalinin bütün sonuçlarıyla
ortadan kaldırılabilmesi için yeniden yargılamaya karar verildiğinden tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
140. Üçüncü kişilerin kasıtlı eylemleri sonucunda meydana gelen
ölüm olayında etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının
usul boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan
manevi zararları karşılığında başvuruculara müştereken net 36.600 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
141. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucu Mustafa Özşahin tarafından yapılan başvurunun
DÜŞMESİNE,
B. Diğer başvurucular yönünden;
1. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının maddi boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Yaşam hakkının maddi boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin
İstanbul 2. İdare Mahkemesine (E.2014/2316) GÖNDERİLMESİNE,
E. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmesi nedeniyle net
36.600 TL manevi tazminatın başvuruculara müştereken ÖDENMESİNE, tazminata
ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.701,90 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.