TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GARAJ DOĞA SPORLARI SAVUNMA SANAYİİ GÜVENLİK
SİSTEMLERİ TURİZM TEKSTİL GIDA SANAYİ DIŞ TİCARET LTD. ŞTİ. VE SİLAH DÜNYASI
SAVUNMA SANAYİ GÜVENLİK SİSTEMLERİ DANIŞMANLIK HİZMETLERİ SANAYİ VE TİCARET
LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/4638)
|
|
Karar Tarihi: 28/5/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
M. Emin ŞAHİNER
|
Başvurucular
|
:
|
1. Garaj Doğa Sporları Savunma Sanayii Güvenlik Sistemleri
Turizm Tekstil Sanayi Dış Ticaret Ltd. Şti.
|
|
|
2. Silah Dünyası Savunma Sanayi Güvenlik Sistemleri
Danışmanlık Hizmetleri Sanayi Ticaret Ltd. Şti.
|
Vekili
|
:
|
Av. Fatih AVŞAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yöneticileri tutuklanan şirkete kayyım atanmaması
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından sunulan görüş başvuruculara
tebliğ edilmiş; başvurucular, süresi içinde Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını
sunmuşlardır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu şirketler farklı sektörlere ilişkin malzeme üretimi
yapan, ithalat-ihracat faaliyetinde bulunan, ülke genelinde toptan, kurumsal ve
bayi kanallarıyla pazarlama yapan, çeşitli idari birimlerden alınan ruhsat ve
çalışma izin belgelerine istinaden atış poligonları ve silah tamir bakım
kaplama boyama atölyeleri işleten firmalardandır. Dünyadaki farklı silah
markalarının yetkili teknik servis hizmetini veren başvurucular, ayrıca Makine
Kimya Endüstrisi ana bayiliklerini de yürütmektedirler.
9. Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığınca suç işlemek için örgüt kurmak, resmî belgede
sahtecilik, rüşvet alıp vermek ve fuhşa teşvik etmek suçlarına
ilişkin olarak yapılan bir soruşturma kapsamında başvurucu şirketlerin
ortaklarından O.K. 14/12/2010, E.R.T. 20/12/2010, M.A. 14/12/2010 tarihlerinde
Büyükçekmece 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2010/515 ile 2010/472 değişik iş sayılı
kararları ile tutuklanmışlardır.
10. Anılan soruşturma kapsamında Büyükçekmece 2. Sulh Ceza
Mahkemesinin 9/12/2010 tarihli kararı ile O.K., E.R.T. ve diğer bir kısım
yetkililerin mal varlıklarına bankalar ve şirketlerdeki her türlü hesaplarına,
alacaklarına ve şirketlerdeki paylarına el konulmuştur.
11. Tutuklanan kişiler hakkında Bakırköy 11. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2011/407 esasına kayden kamu davası
açılmış olup buna ilişkin yargılama hâlen devam etmektedir. Bu arada Mahkemenin
19/8/2011 tarihli kararı ile şüpheliler tahliye edilmişlerdir.
12. Başvurucular, dosya içeriğinden tespit edilemeyen bir
tarihte Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinde şirketlerinin yönetimlerine
kayyım atanması talebinde bulunmuşlardır. Mahkeme 13/4/2012 tarihli kararı ile
bu talebin reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucuların mal
varlığına el konulmasının kayyım tayini için yeterli bir neden olmadığı,
tutuklu olan ortak ve yöneticilerin de 19/8/2011 tarihinde tahliye edildikleri
ve bu nedenle kayyım atanması için gerekli koşulların oluşmadığı
belirtilmiştir. Bu karar temyizen Yargıtay 11. Hukuk
Dairesinin 20/5/2013 tarihli kararı ile onanarak kesinleşmiştir.
13. Başvurucular; şirket ortakları ve yetkili temsilcilerinin
tutuklanması nedeniyle şirketlere kayyım atanması gerektiği hâlde atanmadığını,
maddi imkânsızlık ve vekâleten şirketleri yönetecek kimsenin bulunamaması
nedenleriyle şirketlerin aciz duruma düştüğünü ve zarar ettiklerini belirterek
maddi ve manevi tazminat talebiyle Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesinde tazminat
davası açmışlardır.
14. Mahkeme 22/11/2012 tarihinde davanın reddine karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde; şirket ortağı ve yöneticisi konumunda olan
davacılarla ilgili kamu davasının hâlen Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesinde
devam etmekte olup elkoymanın haksız olup olmadığı
konusundaki değerlendirmenin ancak bu dosyada esas karar ile birlikte yapılması
gerektiğine işaret edilmiştir. Şirketlerin kayyım atanmaması nedeniyle değer
kaybına uğradığı iddiasını da değerlendiren Mahkeme, yöneticilerin 19/8/2011
tarihinde tahliye edildikleri, şirketlerin vekâlet verilmesi yoluyla
yönetilmesinde herhangi bir yasal sakınca bulunmadığı gibi doğrudan doğruya
şirketlerin acze düşmesiyle kayyım atanmaması arasında nedensellik bağı da
kurulamayacağı hususlarına değinmiştir. Mahkemeye göre kayyım atanması ile
ilgili açılan davanın da koşulları oluşmadığından bahisle Bakırköy 7. Asliye
Ticaret Mahkemesince reddedilmiş olduğu dikkate alınmalıdır. Mahkeme,
soruşturma aşamasında tarafların talebinin olmadığını gözeterek 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı ve Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde yazılı
elkoyma gerekçesine dayanan tazminat talebinin de bu aşamada koşulları
oluşmadığı sonucuna varmıştır.
15. Başvurucular tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay 12.
Ceza Dairesince 30/6/2014 tarihinde onanmıştır.
16. Nihai karar, başvurucuların vekiline 27/2/2015 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucular 27/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
18. 5271 sayılı Kanun'un 133. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"(1) Suçun bir şirketin faaliyeti
çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve
maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde; soruşturma
ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkeme, şirket işlerinin yürütülmesiyle
ilgili olarak kayyım atayabilir. Atama kararında, yönetim organının karar ve
işlemlerinin geçerliliğinin kayyımın onayına bağlı kılındığı veya yönetim
organının yetkilerinin ya da yönetim organının yetkileri ile birlikte ortaklık
payları veya menkul kıymetler idare yetkilerinin tümüyle kayyıma verildiği
açıkça belirtilir. Kayyım tayinine ilişkin karar, ticaret sicili gazetesinde ve
diğer uygun vasıtalarla ilan olunur.
......
(4) Bu
madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.
a) Türk Ceza Kanununda yer alan,
1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde
79, 80),
2. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve
ticareti (madde 188),
3. Parada sahtecilik (madde 197),
4. Fuhuş (madde 227),
5. Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama
(madde 228),
6. Zimmet (madde 247),
7. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini
aklama (madde 282),
8. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere
silah sağlama (madde 315),
9. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk
(madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337),
Suçları,
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer
Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları,
c) Bankalar Kanununun 22 nci
maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu,
d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan
ve hapis cezasını gerektiren suçlar,
e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
..."
19. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"(1) Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine,
koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan
ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya
zamanında geri verilmeyen,
..."
20. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun
427. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Vesayet makamı,
yönetimi kimseye ait olmayan mallar için gereken önlemleri alır ve özellikle
aşağıdaki hâllerde bir yönetim kayyımı atar:
...
4. Bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun
kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa,
..."
21. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 40.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Yetkili bir temsilci tarafından bir
başkası adına ve hesabına yapılan hukuki işlemin sonuçları, doğrudan doğruya
temsil olunanı bağlar.
Temsilci, hukuki işlemi yaparken bu sıfatını
bildirmezse, hukuki işlemin sonuçları kendisine ait olur. Ancak, karşı taraf
bir temsil ilişkisinin varlığını durumdan çıkarıyor veya çıkarması gerekiyor ya
da hukuki işlemi temsilci veya temsil olunandan biri ile yapması farksız ise,
hukuki işlemin sonuçları doğrudan doğruya temsil olunana ait olur.
..."
22. 6098 sayılı Kanun'un 502. maddesi şöyledir:
"Vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet
verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir."
23. 6098 sayılı Kanun'un 503. maddesi şöyledir:
"Kendisine bir işin görülmesi önerilen
kişi, bu işi görme konusunda resmî sıfata sahipse veya işin yapılması
mesleğinin gereği ise ya da bu gibi işleri kabul edeceğini duyurmuşsa, bu öneri
onun tarafından hemen reddedilmedikçe, vekâlet sözleşmesi kurulmuş
sayılır."
24. 3/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Ticaret Kanunu'nun 235.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Haklı sebeplerin varlığı hâlinde
temsil yetkisi, bir ortağın başvurusu üzerine, mahkemece kaldırılabilir.
Gecikmesinde tehlike bulunan hâllerde mahkeme temsil yetkisini ihtiyati tedbir
olarak kaldırıp bu yetkiyi bir kayyıma verebilir. Kayyımın atanmasını,
görevlerini, mahkemece verilen temsil yetkisini ve bunların sınırlarını,
mahkeme resen tescil ve ilan ettirir.
..."
2. Yargıtay İçtihadı
25. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 23/11/2012 tarihli ve
2010/15040, K.2012/19028 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dava, anonim şirkete kayyım atanmasına ilişkin
olup; mahkemece, davalı şirket yöneticilerine isnat edilen suçlamaların TCK’nun 257. maddesinde düzenlenen görevi ihmal suçundan
kaynaklandığı, bu suçun CMK’nun 133. maddesinde
düzenlenen katalog suçlar arasında yer almadığı, davalı şirkete kayyım tayinini
gerektirir zorunluluk bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar
verilmiştir. Oysa, davacı taraf davalı şirket yönetim kurulu üyeleri hakkında
Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü müfettişleri tarafından rapor hazırlandığını,
sonrasında haklarında Cumhuriyet Savcılığına şikayette bulunulduğunu, yönetim
kurulu üyelerinin şirketi daha fazla zarara sokmalarının önlenmesi için kayyım
atanmasını talep ederek işbu davayı açmıştır. Mahkemenin gerekçesinde
belirttiği Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 133. maddesi, suçun bir şirketin
faaliyeti çerçevesinde işlenmesi durumunda soruşturma ve kovuşturma sürecinde
kayyım atanmasına ilişkin olup, anılan düzenlemenin dava konusu olaya tatbiki
mümkün değildir.
..."
B. Uluslararası Hukuk
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
..."
27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'ye
ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesinin temel amacının, bir kişiyi mülkiyet
dokunulmazlığına devlet tarafından haksız bir şekilde müdahale edilmesine karşı
korumak olduğunu belirtmektedir. Ancak Sözleşme’nin 1. maddesi gereğince her
bir sözleşmeci taraf kendi yetki alanı
içerisinde bulunan herkesin, Sözleşme’de açıklanan
hak ve özgürlüklerden yararlanmasını sağlayacaktır. Bu genel ödevin
ifası, Sözleşme tarafından güvence altına alınmış olan hakların fiilî
kullanımını sağlamaya yönelik pozitif yükümlülükler içerebilir. 1 No.lu
Protokol’ün 1. maddesi bağlamında, bu pozitif yükümlülükler devletin mülkiyet
hakkını korumak için gerekli tedbirleri almasını gerektirebilir (Ališić ve diğerleri/Bosna Hersek, Hırvatistan, Sırbistan,
Slovenya ve Makedonya Cumhuriyeti [BD], B. No: 60642/08, 16/7/2014,
§ 100; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004,
§ 143).
28. AİHM ayrıca mülkiyet hakkı kapsamında pozitif yükümlülükler
bakımından öncelikler ve kaynaklar konusunda yapılması gereken işlemler ve
tedbirler ile ilgili seçenekleri değerlendirmenin kamu otoritelerine ait
olduğunu, bu seçenekler değerlendirilmeden devlete olanaksız ya da çok ağır bir
yük yüklenmemesi gerektiğini, büyük kaynak ihtiyacı gerektiren tedbirler
bakımından zorlu toplumsal ve teknik alanlarda devletin geniş bir takdir
hakkına sahip olduğunu belirtmektedir (Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99,
30/11/2004, § 107).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 28/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucular, tüzel kişilik olarak gerekli organlardan
yoksun kaldıkları gibi mal varlıklarına da el konulduğu için maddi
imkânsızlıktan dolayı vekaleten yönetime herhangi birisini bulamadıklarından
yakınmaktadırlar. Başvurucular; yönetim boşluğu nedeniyle gerekli tedbirlerin
alınamaması sonucu ödemelerini yapamadıklarını, haklarında çok sayıda icra
takibi bulunduğunu, şirket yönetimine kayyım atanması zorunlu iken idarece bu
yükümlülüğün yerine getirilmediğini, tutuklu oldukları ceza infaz kurumundan bu
husustaki taleplerinin de sonuçsuz kaldığını ve kayyım ataması yapılmaması
nedeniyle zarara uğradıklarını belirtmişlerdir. Başvurucular ayrıca açmış
oldukları tazminat davasına ilişkin olarak yargı organlarının mevzuatı eksik ve
hatalı değerlendirerek karar verdiklerini iddia etmişlerdir. Başvurucular maddi
varlıklarının kamu makamlarınca korunmadığını belirterek sonuç olarak
Anayasa'nın 17., 36. ve 40. maddelerinde düzenlenen ilke ve hakların ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
31. Bakanlık görüşünde, kayyım tayini için mevzuatça bazı
şartların varlığının arandığını ve ancak bu şartların gerçekleşmesi durumunda
kayyım atanabilmesinin söz konusu olabileceği belirtilmiştir. Bakanlığa göre
anılan şartlar gerçekleşmiş olsa dahi mahkeme kayyım atamak zorunda değildir.
Bakanlık, bu gerçeklikten hareketle kayyım atanması tedbirinin uygulanıp
uygulanmayacağı hususunun Mahkemenin takdirinde olduğunu ifade etmiştir.
Bakanlığa göre şirket yetkililerinin tutuklu kaldıkları sürede başka kişilere
vekâlet vererek faaliyetlerini sürdürebilmeleri imkân dâhilindedir. Bakanlık
ayrıca tutuklu bulunan şirket yetkililerin tahliye edilmelerinden sonra şirket
faaliyetlerini takip edebilmelerinin de mümkün olduğunu belirtmiştir.
32. Başvurucular ise cevap dilekçesinde; başvuru formundaki
iddiaları kısmen tekrarlayarak dava konusu zararın şirket yetkililerinin
tutuklanıp şirketlere kayyım atanmadığı ara dönemde meydana geldiğini,
şirketlerdeki yetkililerinin tümünün tutuklanması ve mal varlıklarına el
konulması nedeniyle vekâleten de olsa şirketleri yönetecek kimseyi
bulamadıklarını ifade etmişlerdir.
B. Değerlendirme
33. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, Anayasa'nın 17. ve 36., 40.
maddelerinde yer alan ilke ve hakların ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Ancak
başvurucuların bir ceza soruşturmasında yöneticilerinin tutuklanması sonrası
şirkete kayyım atanmaması nedeniyle maddi varlıklarının korunmadığı yönündeki
temel şikâyetlerinin özü itibarıyla mülkiyet hakkını ilgilendirdiği
anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucuların bütün şikâyetleri mülkiyet hakkının
ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
36. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye
bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı,
ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı
hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Sermaye
şirketlerinin ortaklık paylarının Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında mülk
olduğunda kuşku bulunmamaktadır (Hamdi Akın
İpek, B. No: 2015/17763, 24/5/2018, § 84). Bu bağlamda somut olayda
yöneticileri tutuklu olduğu için kayyım ya da benzeri yetkilere sahip birisi
tarafından idare edilmeyen şirketlerin zarara uğradığı iddiasında bulunan
başvurucular yönünden Anayasa'nın 35. maddesi anlamında korunmaya değer
ekonomik bir menfaatin mevcut olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
37. Anayasa'nın 35. maddesi, özü itibarıyla mülkiyet hakkına
devlet tarafından yapılan müdahalelere karşı bireyi korumayı amaçlamaktadır.
Somut olayda ise devletin mülkiyet hakkına negatif anlamda doğrudan bir
müdahalesi söz konusu değildir. Buna göre mülkiyet hakkının korunması
çerçevesinde şirkete kayyım atanmaması yönündeki şikâyetin devletin pozitif
yükümlülükleri çerçevesinde incelemesi gerekir.
a. Genel İlkeler
38. Mülkiyet hakkının korunmasının devlete birtakım pozitif
yükümlülükler yüklediği hususu Anayasa'nın 35. maddesinin lafzında açık bir
biçimde düzenlenmemiş ise de bu güvencenin sadece devlete atfedilebilen
müdahalelere yönelik sınırlamalar getirdiği, bireyi üçüncü kişilerin
müdahalelerine karşı korumasız bıraktığı düşünülemez. Pozitif yükümlülüklerin
ortaya çıkmasının nedeni gerçek anlamda
koruma sağlanmasıdır. Buna göre anılan maddede bir temel hak olarak
güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde
korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı değildir. Gerçek
anlamda koruma sağlanması için devletin negatif yükümlülükleri dışında pozitif
yükümlülüklerinin de olması gerekir. Dolayısıyla Anayasa'nın 5. ve 35.
maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif
yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu bağlamda söz konusu pozitif yükümlülükler,
kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere
mülkiyet hakkının korunması için belirli tedbirlerin alınmasını
gerektirmektedir (Türkiye Emekliler Derneği,
B. No: 2012/1035, 17/7/2014, §§ 34-38; Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842,
17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoğlu İnşaat Eğitim
Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi,
B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 43).
39. Devletin pozitif yükümlülükleri nedeniyle mülkiyet hakkı
bakımından koruyucu ve düzeltici bazı önlemler alması gerekmektedir. Koruyucu
önlemler mülkiyete müdahale edilmesini önleyici; düzeltici önlemler ise
müdahalenin etkilerini giderici, diğer bir ifadeyle telafi edici yasal, idari ve
fiilî tedbirleri kapsamaktadır. Pozitif yükümlülükler mutlak olmayıp bunların
ne tür koruyucu ve düzeltici edimleri kapsadığı ve bu edimlerin derecesi, her
somut olayın kendi koşulları içinde belirlenebilir (Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda TemizlikHizmetleri
A.Ş.,§ 46).
40. Koruma yükümlülüğünün kapsamı somut olayın öznel ve nesnel
koşulları çerçevesinde belirlenmesi gerekmekle birlikte bunun devlete, idare
aygıtının insan ve mali kaynaklarıyla karşılamasına imkân bulunmayan birtakım
ödevler yüklediği biçiminde anlaşılması mümkün değildir. Bu bağlamda koruma
yükümlülüğü, kamunun insan ve mali kaynaklarından soyut bir biçimde her türlü
müdahalenin önlenmesi gerektiği şeklinde yorumlanamaz (Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri A.Ş.,
§ 47). Bu bağlamda hak ihlalinin sonuçlarının giderilmesi bakımından ne tür
hukuki mekanizmaların öngörüleceği hususu devletin takdirindedir. Bu husus
kural olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır. Bununla birlikte
Anayasa Mahkemesinin tercih edilen idari veya yargısal mekanizmanın malik
üzerinde doğurduğu olumsuz etkilerin düzeltilmesi bakımından yeterli ve
elverişli olup olmadığı hususundaki denetim yetkisi saklıdır. Bu bağlamda
düzeltici bir mekanizmanın hiç oluşturulmaması veya oluşturulan mekanizmanın müdahaleden
önceki durumu tesis edici veya oluşan kayıpları giderici bir nitelik arz
etmemesi durumunda mülkiyet hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülükler
ihlal edilmiş olur (Osmanoğlu İnşaat Eğitim
Gıda Temizlik Hizmetleri A.Ş., § 48).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
41. Somut olayda başvurucular; ortaklarının ve yöneticilerinin
tutuklu olması nedeniyle şirketlerde oluşan yönetim boşluğu sonucu gerekli
ekonomik tedbir ve kararların alınamadığını, taraflarına ait ödemelerin
yapılamadığını, haklarında çok sayıda icra takibi bulunduğunu, idarece
kendilerine kayyım atanmaması nedeniyle zarara uğradıklarını belirtmişlerdir.
Başvurucular, tüzel kişiliklerine yönelik kamu makamlarının müdahalesi sonucu
taşınır ya da taşınmazlarının parasal değerlerini diledikleri gibi
kullanamadıklarına, faaliyetlerine ve çalışma koşullarına sınırlama
getirildiğine, tasfiyeye tabi tutulduklarına veya alacak ya da borçlanma
imkânlarının sınırlandırıldığına ilişkin bir şikâyette bulunmamışlardır.
Başvurucuların şikâyeti esas itibarıyla bir devlet kurumu olan yargı
organlarınca şirket ortak ve yöneticilerinin tutuklanması nedeniyle şirket
karar organlarında bir yönetim boşluğu oluşmasına karşın bu boşluğu kaldırma
amacını matuf yine idari ya da yargı kurumlarınca taraflarına bir kayyım
atanmamış ve bu nedenle acze düşülmüş olmasına yöneliktir.
42. Başvurucuların uygulanmasını talep ettiği fakat kabul
edilmeyen kayyım atanması tedbiri, 5271 sayılı Kanun'un 133. maddesi kapsamında
uygulama alanı bulan bir tedbir türüdür. Bu maddenin birinci fıkrasında; suçun
bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli
olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkemenin şirket
işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabileceği hüküm altına
alınmıştır. Maddenin dördüncü fıkrasında da kayyım atanması öngörülen suçlar
gösterilmiştir.
43. Öncelikle kayyım atanması, 5271 sayılı Kanun'da bir ceza
hukuku aracı olarak düzenlenmiş olup suç isnadı kapsamında uygulanan geçici bir
koruma tedbiri mahiyetindedir. Anılan tedbir yalnızca 5271 sayılı Kanun'un 133.
maddesinin 4. fıkrasında belirtilen katalog suçlar bakımından uygulama alanı
bulabilecek ve bu tedbire başvurucuların yargılanan ortak ve yetkilileri
hakkında yargılamanın sonunda suçlu bulunmaları hâlinde uygulama alanı bulacak
muhtemel bir müsaderenin gerçekleştirilebilmesini temin amacıyla gerek
duyulması hâlinde başvurulabilecektir (Benzer yönde bkz. Hamdi Akın İpek, § 87). Bu durumda ceza
soruşturmasının daha etkin işleyebilmesi için tesis edilmiş bir koruma tedbiri
olarak kayyım atanmasının, özel hukuk alanında bir şirketin acze düşmesini
engelleme ve varlığını devam ettirme amacını matuf olarak kullanılması mezkûr
tedbir kurumunun varlık sebebine uygun düşmemektedir. Diğer bir deyişle
başvurucunun uygulanmasını talep ettiği ceza hukuku araçlarından biri olan
kayyım atanması yönündeki tedbir ancak muhtemel bir müsaderenin önlenmesi
amacıyla uygulanmaktadır. Buna göre söz konusu tedbirin başvurucunun yakındığı
durum bakımından uygulama alanı bulamayacağı ve bunu tespit eden yargısal
kararların da keyfi olmadıkları açıktır.
44. Bununla birlikte şirketlerde çeşitli gerekçelerle geçici
olarak yönetim boşluğu oluşması durumlarının gözetilerek bir hukuki
mekanizmanın oluşturulmaması veya böyle bir mekanizmanın etkin bir şekilde
işletilmemesi de pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği sonucunu
doğurabilir. Ancak 6098 sayılı Kanun'da yer alan temsile ilişkin hükümler 4721
sayılı Kanun'un 427. maddesinde bulunan kayyım atanmasına ilişkin hüküm ve 6102
sayılı Kanun'da yer alan kayyım atanmasına yönelik hükümler belirtilen hukuki
mekanizmaların mevcut olduğunu göstermektedir. Diğer bir deyişle başvurucuların
ortakları ve yetkilileri tutuklu olmuş olsalar dahi 6102 sayılı Kanun ile 6098
sayılı Kanun'da öngörülen başka yollarla dahi şirketlerin idaresi hukuki imkân
dâhilindedir. Bu kapsamda başvurucu şirketlerin vekâlet ya da temsil yetkisi
vermek suretiyle yönetilmesinde herhangi kanuni bir engel bulunmamaktadır.
Diğer bir deyişle belirli bir dönem tutuklu bulunan ortak ve yetkililerin gerek
tutukluluk hâllerinin devamı sırasında gerekse tahliye işlemlerinin ardından
başvurucu şirketlerin etkili bir şekilde yönetilmelerini teminen
bunlara herhangi bir kayyımın göreceği eş değer vazifeyi ifa edecek bir vekil
atamalarının ya da temsilci görevlendirmelerinin önünde kendilerine engel
teşkil edecek ekonomik bir kısıt ya da hukuki bir imkânsızlık bulunmamaktadır.
45. Diğer taraftan şirketin veya başvurucuların mal varlığı
yönünden ceza soruşturması ve kovuşturması kapsamında uygulanan el koyma
tedbirleri bakımından uğranılan zararların 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi
kapsamında giderilebilmesine imkân tanıyan bir başvuru yolu da mevcuttur.
Başvurucular ise mezkûr mekanizmalara başvurduklarına veya bunların etkili bir
şekilde işletilmediğine dair bir şikâyette bulunmamışlardır. Dolayısıyla bu
hukuki mekanizmaların varlığı da dikkate alındığında sadece ceza yargılamasının
etkin şekilde işletilmesi için öngörülen bir geçici koruma tedbirinin
uygulanmamış olması ve bunun için tazminata hükmedilmemesi pozitif
yükümlülüklerin yerine getirilmediği anlamına gelmemektedir.
46. Başvuru konusu olay bakımından devletin pozitif yükümlülükleri
kapsamında başvurucuların etkin ve acze düşmeden ekonomik faaliyet
gösterebilmeleri için temsil ve vekâlet gibi kurumların varlığı nedeniyle
yeterli güvencelerin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Ceza hukuku araçlarından
biri olan kayyım atanmasının ise ancak suçların soruşturulması ve
kovuşturulması çerçevesinde maddî gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için
uygulanabileceği açıktır. Şirketlerin yönetim boşluğuna düşmesinin önlenmesi
bakımından çeşitli özel hukuk araçlarının öngörüldüğü dikkate alındığında kamu
makamlarına önemli ölçüde maddi ve insani kaynak gerektiren zorlu ekonomik ve
hukuki boyutları bulunan ayrıca bir yükümlülüğün yüklenemeyeceği kabul
edilmelidir. Sonuç olarak başvurucunun ceza soruşturması ve kovuşturması
kapsamında kayyım atanmamasına ilişkin şikâyeti bakımından Anayasa'nın 35.
maddesinin böyle bir güvence içermediği anlaşılmakla mülkiyet hakkının ihlal
edilmediği kanaatine varılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
28/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.