logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Adil Erhan ve diğerleri [1.B.], B. No: 2015/6888, 19/2/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ADİL ERHAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/6888)

 

Karar Tarihi: 19/2/2019

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Serruh KALELİ

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör Yrd.

:

Halil İbrahim DURSUN

Başvurucular

:

1. Adil ERHAN

 

 

2. Cevahir ERHAN

 

 

3. Evin ERHAN

 

 

4. Hamza ERHAN

 

 

5. Nezahat ERHAN

 

 

6. Zeynep ERHAN

 

 

7. Züleyha ERHAN

Vekili

:

Av. Bayram BAYKAL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, idari yargıda açılan tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 17/4/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu dava dosyası içeriğinden tespit edilen olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucuların yakını 1979 doğumlu M.E., 22/9/2007 tarihinde ikamet ettiği evden çıkmış, 23/9/2007 günü saat 12.00 sıralarında Yüksekova-Dağlıca kara yoluna yakın bir yerde ölü olarak bulunmuştur. Aynı gün yapılan otopsi işlemi sonucunda M.E.nin ensesinden ve başından giren mermi çekirdeklerinin oluşturduğu harabiyet nedeniyle yaşamını yitirdiği anlaşılmıştır.

9. Olay hakkında Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında M.E.nin terör örgütü PKK tarafından öldürüldüğüne işaret eden önemli veriler elde edilmiştir. Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı, elde ettiği bu verileri değerlendirerek olayı soruşturma yetkisinin 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun mülga 250. maddesi gereğince Van Cumhuriyet Başsavcılığında olduğu sonucuna ulaşmış ve soruşturma evrakını Van Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı bu kararında diğer bazı delillerin yanı sıra PKK terör örgütünün yayın organlarında M.E.nin JİTEM (Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele) elemanı olduğu gerekçesiyle PKK tarafından öldürüldüğü yönünde yapılmış haberlere dayanmıştır.

10. Bu karar üzerine Van Cumhuriyet Başsavcılığı 7/7/2008 tarihinde, Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı emrinde görevli E.Ş.nin ifadesini almıştır. E.Ş. bu ifadesinde M.E.nin kayıtlı haber elemanı olarak kullanıldığını belirtmiştir. Başvuru formu ve eklerinde, terör örgütü tarafından başvuruculara gönderildiği anlaşılan ve başvurucuların yakınının devlet adına çalıştığı için terör örgütü tarafından öldürüldüğünü ifade eden 2008 yılında hazırlanmış bir yazı da bulunmaktadır.

11. Başvurucular olay hakkındaki ceza soruşturmasında daimî arama kararı verilerek fail ya da faillerin bulunmasına çalışıldığını, soruşturmanın devam ettiğini ifade etmişlerdir.

12. Başvurucular; yakınları M.E.nin devlet adına çalışması nedeniyle PKK tarafından öldürüldüğünü, bu sebeple somut olayda idarenin kusursuz sorumluluğunun bulunduğunun açık olduğunu ileri sürerek 25/1/2010 tarihinde İçişleri Bakanlığına müracaat etmiş ve bu olay nedeniyle ortaya çıkan zararlarının tazmin edilmesi talebinde bulunmuşlardır.

13. İçişleri Bakanlığı 4/2/2010 tarihinde başvurucuların dilekçe ve eklerini gereği için Hakkâri Valiliğine göndermiştir. Hakkâri Valiliği Zarar Tespit Komisyonu 18/2/2010 tarihinde başvurucuların dilekçeleri hakkında kendilerince yapılacak herhangi bir işlem bulunmadığına karar vermiştir.

14. Başvurucular, bunun üzerine Van 1. İdare Mahkemesinde dava açmış ve toplam 280.000 TL tazminat talebinde bulunmuşlardır. Başvurucular dava dilekçesinde özetle devletin stratejik bir coğrafyada çalışan yakınlarının can güvenliğini sağlamak için gerekli özen ve dikkati göstermediğini, ölüm olayında idarenin kusurunun bulunduğunu ifade etmişlerdir. Başvurucular, devletin somut olayda kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince de sorumlu olduğunu iddia etmişlerdir.

15. Van 1. İdare Mahkemesi 8/10/2010 tarihinde davanın süre aşımı yönünden reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"(...)

Olayda, 22.09.2007 tarihinde davacılar yakını [M.E.nin] yasadışı terör örgütü mensupları tarafından, Devlet adına çalışan birisi olarak bilinmesi nedeniyle öldürüldüğünden bahisle zarara uğradıklarını ileri süren davacıların, olayın meydana geldiği 22.09.2007 tarihinden çok sonra 25.01.2010 tarihinde İçişleri Bakanlığı'na başvurdukları anlaşılmış olup, davacıların yakınlarının terör örgütü mensupları tarafından öldürüldüğünü öğrendikleri 22.09.2007 tarihinden itibaren 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesinde bahsi geçen 1 yıllık süre içerisinde idareye başvurarak başvurunun kısmen ya da tamamen reddi üzerine dava açmaları gerekirken, bu gereğe uyulmadığı, ayrıca 5233 sayılı Yasa uyarınca Hakkkari Valiliği Zarar Tespit Komisyonu'na herhangi bir başvuru yapılmadığı anlaşılmış olup sözkonusu süreleri geçirdikten sonra 25.01.2010 tarihinde yapılan başvurunun reddi üzerine 08.04.2010 tarihinde açılan bu davada süre aşımı bulunduğundan işin esasının incelenmesine olanak bulunmamaktadır."

16. Başvurucular, açtıkları davanın süre aşımından reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, bir yıllık sürenin eylemin idariliğinin ortaya konulmasından sonra işlemesi gerektiğini belirterek kararı temyiz etmişlerdir. Başvurucular temyiz dilekçesinde özetle eylemin idariliğinin ortaya çıktığı tarih olarak 22/9/2007 (M.E.nin ölüm tarihi) tarihinin esas alınmasının hatalı olduğunu, somut olayda eylemin idariliğinin yakınları M.E.nin ölümünün güvenlik güçlerinin zaafiyetinden kaynaklanıp kaynaklanmadığına göre belirlenebileceğini, eylemin idariliğinin olay hakkındaki ceza soruşturması sonucunda verilen kararın kesinleşmesiyle ortaya çıkacağını, olay hakkındaki ceza soruşturması derdest olduğundan tazminat talebi yönünden başlamış bir süreden bahsetmenin mümkün olmadığını ifade etmişlerdir. Başvurucular ayrıca dava dilekçesinde belirttikleri hususları yinelemişlerdir.

17. Danıştay Onuncu Dairesi 21/1/2015 tarihinde ilk derece mahkemesi kararının onanmasına karar vermiştir.

18. Bu karar 25/3/2015 tarihinde başvurucuların vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucular 17/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

19. İlgili hukuk için bkz. Hasan Oğuz ve diğerleri, B. No: 2015/2700, 7/2/2018, §§ 21-26.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 19/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

21. Başvurucular, yakınları M.E.nin devletin istihbari faaliyetlerine destek olması nedeniyle öldürüldüğünü, bu nitelikteki işleri yapan kişilerin yaşamlarının korunmasının hukuk devletinin bir gereği olduğunu, somut olayda yakınlarının yaşamının korunamaması nedeniyle devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getiremediğinin açık olduğunu belirtmişlerdir. Başvurucular ayrıca açtıkları tam yargı davasının Anayasa'nın 125. maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi gerekirken 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında değerlendirilerek süre aşımından reddedilmesinin hukuk devleti ilkesine aykırı olduğunu iddia etmişlerdir. Başvurucular bu iddialarla Anayasa'nın 2., 5. ve 17. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

22. Başvurucular bireysel başvuru formunda ayrıca olay hakkındaki ceza soruşturmasının hâlihazırda devam etmesi ve oldukça uzun bir süre geçmesine rağmen olayın faillerinin bulunamaması nedenleriyle Anayasa'nın 10., 11., 19., 36., 138., 139., 140., 141. ve 142. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş iseler de eksiklik bildirimi üzerine Anayasa Mahkemesine sundukları 13/11/2015 tarihli dilekçede ceza soruşturmasına ilişkin yargısal süreç ile ilgili şikâyetlerinin devam etmediğini, başvurularının konusunun tazminat taleplerinin reddedilmesi ve bunun Danıştay tarafından onanması ile ilgili olduğunu belirtmişlerdir.

B. Değerlendirme

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucular bireysel başvuru formunda, hem tazminat davasının süre aşımından reddedilmesinden hem de ölüm olayından oldukça uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen olayın faillerinin tespit edilememiş olmasından şikâyet etmişlerdir. Bununla birlikte başvurucular 13/11/2015 tarihli dilekçelerinde, ceza soruşturmasına ilişkin yargısal süreç ile ilgili şikâyetlerini devam ettirmediklerini açıkça ifade etmişlerdir. Bu durumda başvurucuların şikâyetlerinin özünün derece mahkemelerince verilen süre aşımı kararı nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenememesiyle ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Derece mahkemelerince uyuşmazlığın esası incelenmediğinden M.E.nin yaşamının korunamadığı yönündeki iddiaların incelenmesi mümkün olmamıştır. Bu itibarla başvurucuların tüm ihlal iddiaları adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

24. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

1. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

25. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).

26. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).

27. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

28. Somut olayda maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilerek uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

2. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

29. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

30. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

31. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

a. Kanunilik

32. Başvuruya konu olayda derece mahkemelerinin 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesine dayanarak başvurucuların açtığı davanın süre aşımından reddine karar verdiği görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

b. Meşru Amaç

33. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).

c. Ölçülülük

i. Genel İlkeler

34. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen 52).

35. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).

36. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban, § 66).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

37. Başvurucular, dava açma süresinin başlangıç tarihi olarak ölüm olayının gerçekleştiği tarihin esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedirler.

38. Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikteki başvurularda da belirtildiği üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken bazen de çok sonra değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir. Bu çerçevede eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir (aynı yönde karar için bkz. Hasan Oğuz ve diğerleri, § 48).

39. Başvuru konusu olayda başvurucuların yakını M.E.nin 23/9/2007 tarihinde Yüksekova-Dağlıca kara yoluna yakın bir yerde ölü olarak bulunması üzerine olayın faillerinin bulunması amacıyla resen bir ceza soruşturması başlatılmış ve bu soruşturma kapsamında M.E.nin terör örgütü PKK tarafından öldürüldüğüne işaret eden önemli veriler elde edilmiştir. Başvurucular, olayın fail ya da faillerinin bulunması amacıyla resen başlatılan ceza soruşturması devam ederken söz konusu olay nedeniyle uğramış oldukları zararların tazmin edilmesi istemiyle 25/1/2010 tarihinde İçişleri Bakanlığına müracaat etmişler; taleplerinin reddedilmesi üzerine Van 1. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmışlardır. Van 1. İdare Mahkemesi ise idari eylemler için öngörülen bir yılık süre içinde idareye başvuru yapılmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımından reddine karar vermiştir. Van 1. İdare Mahkemesi 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesinde öngörülen bir yıllık süreyi ölüm tarihinden (22/9/2007) başlatmıştır.

40. Yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesinde öngörülen bir yıllık sürenin başlangıcı olarak ölüm tarihinin esas alındığı anlaşılmaktadır. Başvurucular, derece mahkemelerine sundukları dilekçelerde hem hizmet kusuru ilkesine hem de kusursuz sorumluluk ilkesine dayanarak zararlarının tazmin edilmesi talebinde bulunmuşlardır. Başvurucular, hizmet kusuru ile ilgili olarak stratejik bir coğrafyada devlet adına çalışan yakınlarının yaşamının korunması gerektiğini ancak somut olayda bunun başarılamadığını ileri sürmüşlerdir. Başvurucular, hizmet kusuruna ilişkin olarak bu iddia dışında kamu makamlarına atfedilebilir somut bir kusurdan ve eksiklikten bahsetmemişlerdir. Başvurucular, bireysel başvuru formunda yakınları M.E.nin devlet adına çalışan bir kişi olduğunu bilmedikleri ya da bu durumu daha sonra öğrendikleri yönünde bir beyanda bulunmamışlardır. Başka bir anlatımla başvurucular, yakınlarının devlet adına çalışan bir kişi olduğunu ve bu sebeple terör örgütü PKK tarafından tehdit edildiğini bir yıllık dava açma süresinden sonra öğrendikleri yönünde bir beyanda bulunmamışlardır. Bu durumda derece mahkemelerinin 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesinde öngörülen bir yıllık süreyi ölüm tarihinden başlatmalarının somut olayın koşulları bağlamında makul olmadığı söylenemez.

41. Bu aşamada ayrıca olay hakkındaki ceza soruşturmasına değinmek gerekir. Çünkü bazı durumlarda idarenin hizmet kusurunun varlığı olay hakkındaki ceza soruşturması kapsamında yapılan araştırmalar neticesinde ortaya çıkabilir.

42. Olay hakkındaki ceza soruşturması bu kapsamda incelendiğinde başvurucuların yakınının ölü olarak bulunmasından hemen sonra olay yeri incelemesi ile ölü muayene ve otopsi işlemlerinin gerçekleştirildiği, ayrıca olay hakkında bilgisi olabilecek bazı kişilerin ifadelerinin alındığı görülmüştür. Yapılan bu araştırmalar neticesinde olayın terör örgütü PKK tarafından gerçekleştirildiğine işaret eden önemli veriler elde edilmesi üzerine soruşturma makamlarının tamamen olayın fail ya da faillerinin yakalanmasına odaklandığı, kamu görevlilerinin ihmaline ilişkin herhangi bir araştırma yapmadığı anlaşılmıştır. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurucuların da kamu görevlilerin ihmallerinin araştırılması için soruşturma makamlarına bir talepte bulunmadıkları görülmüştür. Bu durumda söz konusu soruşturma sonucunda idarenin hizmet kusurunun bulunduğuna işaret eden bilgilerin ortaya çıkarılmasının mümkün olabileceğini kabul etmek oldukça güçtür. Başka bir deyişle eylemin idariliğinin anılan ceza soruşturması sonucunda ortaya çıkmasını beklemek somut olayın koşulları bağlamında makul gözükmemektedir. Nitekim başvurucular da olayın fail ya da faillerinin araştırılmasına ilişkin olarak yürütülen bu soruşturma sonucunda idarenin hizmet kusurunun nasıl ortaya çıkarılabileceği hususunda ikna edici açıklamada bulunmamışlardır.

43. Başvuruya konu olay Anayasa Mahkemesinin mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine hükmettiği Şeyma Kayaoğlu (B. No: 2014/5491, 5/7/2017), Mehmet Menendiz ve diğerleri (B. No: 2014/5235, 6/7/2017), Hasan Oğuz ve diğerleri (B. No: 2015/2700, 7/2/2018) başvurularından bu yönüyle farklılaşmaktadır. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine hükmedilen söz konusu kararlarda, ölüm olayının nedeninin tam olarak bilinmemesi ve/veya olay hakkındaki ceza soruşturmasında kamu görevlilerinin ihmalinin araştırılması söz konusu iken; başvuruya konu olay hakkında yürütülen ceza soruşturması olayın fail ya da faillerinin yakalanmasına ilişkin olup kamu görevlilerinin ihmalinin araştırılması ile ilgili değildir.

44. Tüm bunlar dikkate alındığında somut olayda dava açma süresinin ölüm tarihinden başlatılmasının başvurucuların mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede güçleştiren bir yorum olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 19/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Adil Erhan ve diğerleri [1.B.], B. No: 2015/6888, 19/2/2019, § …)
   
Başvuru Adı ADİL ERHAN VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2015/6888
Başvuru Tarihi 17/4/2015
Karar Tarihi 19/2/2019

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, idari yargıda açılan tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 13
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi