TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
A.J.T. A.Ş. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/7895)
Karar Tarihi: 3/4/2019
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Özgür DUMAN
Başvurucu
A.J.T. A.Ş.
Vekili
Av. Kağan ULAŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ferî müdahil olarak dâhil olunan idari davada temyiz talebinin incelenmemesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; ihale yoluyla satılarak tapuya tescil edilen taşınmazın dayandığı ihalenin üst hakkına konu taşınmazın satışının mümkün olmadığı gerekçesiyle iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ve benzer nitelikteki ihalelerin iptal edilmediği hâlde söz konusu ihalenin iptaline karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkı bağlamında ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, süresinde görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu turizm alanında faaliyet gösteren bir şirkettir.
9. İstanbul'un Beşiktaş ilçesine bağlı Vişnezade Mahallesi'nde bulunan turizm tesis alanı vasıflı 684 ada 1 parsel (27.614 m2), aynı ada 2 parsel (42.368 m2) ve aynı ada 4 parsel (2.440 m2) sayılı taşınmazlar İstanbul Büyükşehir Belediyesi (Büyükşehir Belediyesi) adına tapuda tescilli olup 15/2/1989 tarihinde başvurucu şirket lehine 15/2/2032 tarihinde sona ermek üzere 43 yıllığına üst hakkı tesis edilmiştir. Üst hakkı aynı tarihte başvurucu şirket yararına tapuya tescil edilmiştir.
10. Bu taşınmazlar üzerinde başvurucu şirket tarafından S.B.H. adında bir otel işletilmektedir. Büyükşehir Belediye Meclisi 18/9/2009 tarihinde söz konusu taşınmazların satışına karar vermiştir. Taşınmazların toplam muhammen bedeli 420.000.000 TL olarak tespit edilmiş ve kapalı teklif usulü yöntemiyle ihaleler yapılmıştır. İhale şartnamesinde, bu taşınmazlar üzerindeki beş yıldızlı otelin mükellefiyetleri ve haklarıyla birlikte satışa sunulduğu belirtilmiştir. Ayrıca ihale konusu taşınmazlar üzerinde 15/2/2032 tarihine kadar geçerli olmak üzere üst hakkı tesis edilmiş olup işletmecinin toplam cironun %7'sini işletme bedeli olarak belediyeye ödemekte olduğu ifade edilmiştir. Buna göre alıcının taşınmazların çıplak mülkiyetinin yanı sıra ciro payını ve süre sonunda otelin bedelsiz devralınmasına ilişkin hakları da satın almış olacağı açıklanmıştır.
11. İlk açık arttırma 14/4/2010 tarihinde yapılmış ancak teklif veren olmayınca bu defa 24/11/2010 tarihinde yapılan ikinci arttırmada yalnızca başvurucu şirket teklifte bulunmuş ve ihale 421.000.000 TL bedelle başvurucu şirket uhdesine yapılmıştır. Büyükşehir Belediye Encümeni aynı tarihte yapılan ihale sonucu taşınmazların başvurucu şirkete satışına karar vermiş ve bu taşınmazlar 22/2/2011 tarihinde başvurucu şirket adına tapuya tescil edilmişlerdir.
12. Büyükşehir Belediye Meclisi üyeleri olan H.S., T.Ö. ve S.B. tarafından 24/12/2010 tarihinde Büyükşehir Belediyesi aleyhine İstanbul 7. İdare Mahkemesinde söz konusu satış işleminin iptali istemiyle dava açmışlardır.
13. Başvurucu şirket 1/4/2011 tarihli dilekçeyle davaya katılma talebinde bulunmuş Mahkeme 23/9/2011 tarihinde bu talebi kabul ederek başvurucu şirketin davalı Büyükşehir Belediyesi yanında davaya katılmasına karar vermiştir.
14. Mahkeme 30/3/2012 tarihinde davanın kabulü ile davaya konu işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde şu tespitlere yer verilmiştir:
i. Öncelikle davalı idarenin ehliyet itirazı incelenmiştir. Mahkeme davanın belediye meclis üyesi kişilerce "taşınmazın mevcut durumu itibariyle satışa sunulabilecek niteliğe haiz olmadığı ve dolayısla ihalede hiç bir şekilde rekabet ortamının sağlamayacağı" ileri sürülerek açılmış olduğuna vurgu yapmıştır. Mahkemeye göre davacıların kamu zararının önlenmesine yönelik meşru ve güncel menfaatleri olduğundan dolayı ehliyet yönünden bir sorun bulunmamaktadır.
ii. Mahkeme esas yönünden yaptığı değerlendirmede ise ihale edilen taşınmazlarda üst hakkı mevcut olduğuna dikkati çekmiştir. Mahkeme bu şartlardaki bir taşınmazın satışına dair yapılan ihalede ihalenin tabi olduğu 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 2. maddesinde yer alan "ihalede açıklığın ve rekabetin sağlanması" koşulunun sağlanamayacağını belirtmiştir. Mahkeme bu sebeple dava konusu işlemin hukuka uygun olmadığı sonucuna ulaşmıştır.
15. Karar başvurucu şirkete 12/7/2012 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu şirket 23/11/2012 tarihinde temyiz talebinde bulunmuştur. Karar ayrıca Büyükşehir Belediyesi tarafından da temyiz edilmiştir.
16. Temyiz taleplerini inceleyen Danıştay Onüçüncü Dairesi 11/11/2013 tarihinde başvurucunun temyiz talebini süre aşımı yönünden, davalı idarenin temyiz talebini ise bozma nedenlerinden birinin bulunmadığı gerekçesiyle reddetmiştir. Başvurucunun ve davalı idarenin karar düzeltme talepleri aynı Daire tarafından 10/2/2015 tarihinde reddedilmiştir.
17. Nihai karar 7/4/2015 tarihinde başvurucu şirket vekiline tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu şirket 5/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Anayasa Mahkemesince söz konusu idari işlemin iptaline ilişkin olarak idari yargı kararının gereği çerçevesinde hangi iş ve işlemlerin tesis edildiği Büyükşehir Belediyesinden sorulmuştur. Büyükşehir Belediyesinin 14/1/2019 tarihli cevap yazısında; üst hakkı bulunan taşınmazların satışına kanuni bir engel olmadığı, satışa Belediye Meclisinin karar verdiği, ihalede rekabeti engelleyici herhangi bir durumun mevcut olmadığı ve ihalenin herkese açık olarak yapıldığı ifade edilmiştir. Yazıda ayrıca ihalenin iptal edilmesiyle üst hakkı süresince taşınmazın satışına kanunda olmayan bir ihale yasağı getirildiğine vurgu yapılmıştır. Bunun yanında Büyükşehir Belediyesinin dava konusu ihalenin yapıldığı 2010 yılında yıllık 600.000.000 TL civarında faiz ödeme yükümlülüğü ile karşı karşıya olduğu için finansman ihtiyacını gidermek üzere bu satışı yaptığı açıklanmıştır. Son olarak dava konusu ihale veya taşınmazlar ile ilgili herhangi bir işlem tesis edilmediği, satışa konu taşınmazların geri alınmasının ve karşılığında bedelinin geri ödenmesinin kamu kaynaklarının verimli ve etkin kullanımına uygun olmayacağı, ayrıca bütçenin gelir gider dengesini olumsuz etkileyeceği bildirilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Mevzuat Hükümleri
20. 2886 sayılı Kanun’un 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelerin, özel idare ve belediyelerin alım, satım, hizmet, yapım, kira, trampa, mülkiyetin gayri ayni hak tesisi ve taşıma işleri bu Kanunda yazılı hükümlere göre yürütülür.”
21. 2886 sayılı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanunun yürütülmesinde, ihtiyaçların en iyi şekilde, uygun şartlarla ve zamanında karşılanması ve ihalede açıklık ve rekabetin sağlanması esastır.”
22. 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 15. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Belediyenin yetkileri ve imtiyazları şunlardır:
...
h) Mahallî müşterek nitelikteki hizmetlerin yerine getirilmesi amacıyla, belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde taşınmaz almak, kamulaştırmak, satmak, kiralamak veya kiraya vermek, trampa etmek, tahsis etmek, bunlar üzerinde sınırlı aynî hak tesis etmek.
...”
23. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 705. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur.
Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır.”
24. 4721 sayılı Kanun'un 826. maddesi şöyledir:
“Bir taşınmaz maliki, üçüncü kişi lehine arazisinin altında veya üstünde yapı yapmak veya mevcut bir yapıyı muhafaza etmek yetkisi veren bir irtifak hakkı kurabilir.
Aksi kararlaştırılmış olmadıkça bu hak, devredilebilir ve mirasçılara geçer.
Üst hakkı, bağımsız ve sürekli nitelikte ise üst hakkı sahibinin istemi üzerine tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilebilir. En az otuz yıl için kurulan üst hakkı, sürekli niteliktedir.”
25. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"1. Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; ... üçüncü şahısların davaya katılması, ... Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygunlanır. (Ek cümle: 5/4/1990-3622/11 md.; Değişik:10/6/1994-4001/14 md.) Ancak, davanın ihbarı (…)(2) Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re'sen yapılır..."
26. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 66. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Üçüncü kişi, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar, fer’î müdahil olarak davada yer alabilir."
27. 6100 sayılı Kanun'un 68. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Müdahale talebinin kabulü hâlinde müdahil, davayı ancak bulunduğu noktadan itibaren takip edebilir. Müdahil, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri sürebilir; onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabilir."
28. 29/8/2007 tarihli ve 26628 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 313 sıra sayılı Millî Emlak Genel Tebliği'nin ilgili kısımları şöyledir:
"...Hazinenin özel mülkiyetinde bulunan taşınmazların satış işlemleri ilgili mevzuat hükümleri dikkate alınarak aşağıda belirtilen esaslara göre yürütülecektir.
XI. SATIŞ USULLERİ
A) 2886 SAYILI DEVLET İHALE KANUNU HÜKÜMLERİNE GÖRE SATIŞ
(1) Tahmin edilen satış bedeli yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun (İ) cetvelinde 2886 sayılı Kanunun 45 inci maddesi için belirlenen parasal sınıra kadar olan taşınmazların satış işlemleri açık teklif usulüyle, tahmin edilen satış bedeli bu sınırı aşan taşınmazların satış işlemleri kapalı teklif usulüyle yapılacaktır.
B) DOĞRUDAN SATIŞ
1) Rayiç Bedel Üzerinden Doğrudan Satış
(1) Aşağıda belirtilen taşınmazlar 4706 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin 1 inci fıkrasına göre, bu Tebliğin IV üncü bölümünde belirtilen şekilde tespit edilecek rayiç bedel üzerinden doğrudan satılabilecektir.
(2) Rayiç bedel üzerinden doğrudan satılabilecek Hazineye ait taşınmazlar ve satışa ilişkin esaslar aşağıda belirtilmiştir.
b) Üzerlerinde Sınırlı Ayni Hak Tesis Edilen Taşınmazların Hak Lehtarlarına Satışı
(1) Üzerlerinde sınırlı ayni hak tesis edilmiş Hazineye ait taşınmazların, (orman vasıflı olup; 6831 sayılı Orman Kanunu, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu ve 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu uyarınca kesin izin verilmiş veya kesin tahsis yapılmış ya da sınırlı ayni hak tesis edilmiş yerler hariç) zemini ile üzerindeki bina ve tesislerin Hazineye geçmesi gereken kısmı, talep edilmesi halinde doğrudan satılabilecektir.
..."
B. Danıştay İçtihadı
29. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 15/10/2018 tarihli ve E.2018/3189, K.2018/4134 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesi ile göndermede bulunulan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun yerine yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 66. maddesinde, üçüncü kişilerin, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla müdahil olarak davada yer alabilecekleri; 68. maddesinde, müdahale talebinin kabulü hâlinde müdahilin, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri sürebileceği, onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabileceği; 69. maddesinde, müdahilin de yer aldığı asıl davada hükmün taraflar hakkında verileceği hükümlerine yer verilmiştir.
Anılan hükümler uyarınca, davanın taraflarından olmayan, dava sonucunda hakkında hüküm kurulmayan ve ancak, yanında katıldığı tarafa yardımcı olabilen müdahilin, yanında davaya katıldığı tarafın kanun yollarına başvurmaması durumunda, tek başına kanun yollarına başvurmasına hukuken olanak bulunmamaktadır.
30. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 31/1/2018 tarihli ve E.2015/3646, K.2018/173 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
Davalı idare ile davalı idare yanında müdahil, anılankararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.
... ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; davalı idare ile davalı idare yanında müdahilin temyiz istemlerinin reddine ... [karar verildi.]"
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 3/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu şirket; temyiz talebinin süre aşımı yönünden reddedildiğini, hâlbuki müdâhil sıfatıyla yer aldığı davada tek başına temyiz hakkının bulunmadığını belirtmiştir. Başvurucu şirkete göre davalı idarenin temyiz ettiği davada verdiği dilekçenin ek dilekçe olarak kabul edilerek incelenmesi gerekirdi. Başvurucu şirket temyiz ve karar düzeltme aşamalarında sunduğu bilgi ve belgelerin incelenmeksizin karar verildiğinden yakınmış mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
33. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
35. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
36. Adil yargılanma hakkı bir mahkeme kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına almamakla birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten, B. No: 2015/1950, 22/2/2018, § 37). Bu bağlamda mahkemeye erişim hakkı, ilk derece mahkemesine dava açma hakkının yanı sıra kişilere itiraz; istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).
37. Bireylere menfaatlerini etkileyen işlemlere karşı dava açabilmelerinin yanı sıra üçüncü şahıslarca açılmış ve doğrudan taraf olmadıkları ancak sonucu itibarıyla menfaatlerini etkileyen bir davada iddia ve savunmalarını dile getirebilmeleri amacıyla davaya katılma olanağının sağlanması da mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmesi gereken güvencelerden biridir. Bu itibarla bir davanın sonucundan menfaati etkilenecek olan kişilerin bu yargılama hakkında bilgi sahibi olabilmelerine, uyuşmazlığın çözümü için gerekli ve sonuca etkili olduğunu düşündükleri hususlarda açıklamada bulunabilmelerine, iddialarını ispata yönelik delil sunabilmelerine imkân sağlanması gerekir (Yusuf Bilin, B. No: 2014/14498, 26/12/2017, § 44; benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mehmet Ali Bedir ve Tevfik Günay, B. No:2013/4073, 21/1/2016, § 35).
38. Hukuk sisteminde bireye doğrudan taraf olmadığı ancak hak ve menfaatlerini etkileyen bir davada iddia ve savunmalarını öne sürebilmesine imkân sağlayacak nitelikte bir mekanizmanın bulunması ve bu mekanizmanın etkin bir şekilde işlemesi adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olarak kabul edilmelidir. Nitekim Türk hukuk sisteminde de bu amaçla ferî müdahillik sistemi getirilmiş, üçüncü kişinin davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla tahkikat sona erinceye kadar ferî müdahil olarak davada yer alabileceği kurala bağlanmıştır. İdarenin işlem ve eylemlerinin hukuka uygunluk denetiminin yapıldığı idari yargıda görülmekte olan davalar yönünden de uyuşmazlık konusu üzerinde hak iddia eden ya da davanın taraflarından birinin davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan üçüncü kişilerin davaya sadece şeklen değil etkili bir şekilde katılımının sağlanması, adil yargılanma hakkının güvencelerinin sağlanabilmesi için önemli bir müessesedir (Yusuf Bilin, § 59).
39. Öte yandan Anayasa Mahkemesi Akdeniz İnşaat ve Eğitim Hizmetleri A.Ş. başvurusunda, adil yargılanma hakkının müdahilin yanında davaya katıldığı tarafın yargılamayı sürdürmeme yolundaki iradesine rağmen yargılamaya devam edebilmesini güvence altına almadığını vurgulamıştır. Buna göre müdahile, asıl tarafın iradesinden bağımsız olarak hükmü temyiz edebilme hakkı tanınması biçiminde bir anayasal zorunluluğun bulunmadığı kabul edilmiştir. Nitekim anılan başvuruda ferî müdahil olan başvurucunun tek başına yaptığı temyiz isteminin incelenmeksizin reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına ilişkin anayasal güvencelere müdahale teşkil eden bir yönün bulunmadığı açıklanmıştır (bkz. Akdeniz İnşaat ve Eğitim Hizmetleri A.Ş. [GK], B. No: 2015/2909, 19/7/2018, § 63).
40. Somut olayda başvurucu şirket davalı idare aleyhine açılan iptal davasında davalı yanında müdâhil olma talebinde bulunmuş ve başvurucu şirketin bu talebi ilk derece mahkemesince kabul edilmiştir. Yapılan yargılama neticesinde verilen davanın kabulü ile davaya konu idari işlemin iptaline ilişkin karar davalı Büyükşehir Belediyesi tarafından süresinde temyiz edilmiştir. Buna karşın başvurucu temyiz süresi geçtikten sonra temyiz talebinde bulunmuş Danıştay Dairesi de bu sebeple başvurucunun temyiz talebini süre aşımı yönünden reddetmiştir.
41. Başvurucu şirket ise süre aşıldıktan sonra temyiz dilekçesi verildiği olgusuna itiraz etmemiş ancak davalı idarenin temyiz talebinde bulunduğuna işaret ederek ayrıca temyiz etmesine gerek olmadan dilekçesinin temyiz merciince incelenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Ancak 2577 sayılı Kanun'un 31. maddesinin (1) numaralı fıkrasının atıfta bulunduğu 6100 sayılı Kanun'un 68. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre müdahilin yanında katıldığı tarafın yararına aykırı olmamak kaydıyla temyiz dâhil her türlü usul işlemlerini yapabilmesi mümkün görünmektedir. Nitekim Danıştay da müdahilin tek başına temyiz talebinde bulunamayacağını kabul etmekle birlikte davalı yanın kararı temyiz etmesi hâlinde müdahilin temyiz talebini ayrıca incelemektedir (bkz. §§ 29-30). Buna göre olayda idarenin süresinde temyiz talebinde bulunduğu dikkate alındığında başvurucu şirketin temyiz talebinde bulunması önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır. Buna rağmen başvurucu şirket süresinden sonra temyiz talebinde bulunmuş Danıştay Dairesi de bunu gözeterek temyiz talebini reddetmiştir.
42. Bu durumda başvurucu şirketin somut olayda ferî müdahil olarak davaya katılarak iddia ve itirazlarını dile getirebildiği, anılan kanun hükümleri ve Danıştay içtihadına göre temyiz talebinde bulunma hakkı da olduğu hâlde süresinde başvurmadığı için kendi kusuruna dayalı olarak bu hakkını kullanmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediği açıktır.
43. Diğer taraftan başvurucu ihalenin iptaline ilişkin ilk derece mahkemesinin kararında ilgili ve yeterli bir gerekçe olmadığından yakınmakta ise de bu kararı süresinde temyiz etmediği için kararın gerekçesine yönelik başvurucunun itirazlarının temyiz mercii tarafından incelenmediği dikkate alınmalıdır. Başvurucunun kararı süresinde temyiz etmesi hâlinde temyize konu kararın ilgili ve yeterli gerekçe yönünden de incelenebilmesinin mümkün olduğu gözetildiğinde başvurucunun belirtilen iddiası yönünden adil yargılanma hakkı bağlamında ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkı Bağlamında Ayrımcılık Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
45. Başvurucu şirket; uyuşmazlığa konu taşınmazla aynı nitelikte başka taşınmazların da satıldığını, hatta üzerinde intifa hakkı bulunan H.R. adlı başka bir otel arsasının daha düşük bir bedelle satışa konu edildiğini belirtmiştir. Başvurucu şirket bununla birlikte söz konusu satış için Büyükşehir Belediye Meclisi üyelerince dava açılmadığını, bunun da aynı şartlardaki iki tüzel kişi için farklı sonuçlara yol açtığını ifade etmiştir. Başvurucu bu sebeple mülkiyet hakkı bağlamında ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3), 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
47. Somut olayda başvurucu şirket, kendisine farklı muamele yapıldığı iddiasını aynı nitelikteki başka bir otel arsasının satışına dayandırmıştır. Ancak belirtilen satış işlemine karşı dava açılmamış olduğu bizzat başvurucu tarafından dile getirilmiştir. Başvurucu şirket bunun dışında üzerinde sınırlı bir aynî hak bulunan taşınmazın idare tarafından ihale yoluyla satışına ilişkin somut olaydaki içtihat ile farklılaşan bir Danıştay kararı da sunamamıştır. Dolayısıyla somut olay bağlamında kamu makamlarının ayrımcılığa yol açacak biçimde farklı bir muamelede bulunduğu başvurucu şirket tarafından ortaya konulamamıştır. Bu durumda başvurucu şirket ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma, temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Başvurucu şirketin yalnızca yargı kararına konu edilmediği için kesinleşen bir satış işlemini emsal olarak göstermesinin, ihlal iddiasının doğruluğunu destekleyecek ve ortaya koyacak nitelik ve yeterlilikte olmadığı gözönüne alındığında söz konusu iddianın temellendirilmemiş şikâyet kapsamında kabul edilmesi gerekmektedir.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
49. Başvurucu şirket usulüne uygun olarak alınmış kararlarla uyuşmazlığa konu taşınmazların mülkiyetini edindiğini ancak ihalenin iptali sebebiyle devir işleminin ihtilaflı hâle geldiğini belirtmiştir. Başvurucu şirket hâlen kayden maliki olduğu taşınmazların mülkiyetini kaybedebileceği yanında söz konusu iptal kararının ciddi bir değer kaybına da yol açtığından da yakınmıştır. Başvurucu şirket satış işleminin iptal edilmesinin bir kanun hükmüne dayanmadığını ve usulüne uygun olarak bu taşınmazları satın aldığı iptal edilebileceğini öngörmesinin de mümkün olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu şirket sonuç olarak mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
50. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
51. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir.
52. Bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun bu niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ile başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
53. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden söz edilebilmesi için öncelikle hukuk sisteminde hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin başvurabileceği idari veya yargısal bir hukuki yolun öngörülmüş olması gerekmektedir. Ayrıca bu hukuki yolun iddia edilen ihlalin sonuçlarını giderici, etkili ve başvurucu açısından makul bir çabayla ulaşılabilir nitelikte olması ve sadece kâğıt üzerinde kalmayıp fiilen de işlerliğe sahip bulunması gerekmektedir. Olmayan bir hukuki yolun tüketilmesi başvurucudan beklenemeyeceği gibi hukuken veya fiilen etkili bulunmayan, ihlalin sonuçlarını düzeltici bir vasıf taşımayan veya aşırı ve olağan olmayan birtakım şeklî koşulların öngörülmesi nedeniyle fiilen erişilebilir ve kullanılabilir olmaktan uzaklaşan başvuru yollarının tüketilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577, 16/2/2017, § 39).
54. Somut olayda başvurucu şirket; ihale yoluyla edindiği taşınmazların tapuda adına tescil edildiğini, idari yargı mercilerince verilen bu taşınmazların satışına ilişkin idari işlemin iptali yönündeki kararın mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini öne sürmüştür.
55. Uyuşmazlığa konu taşınmazların Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan açık arttırma sonucu başvurucuya satıldığı ve bu satış işlemine istinaden tapuda başvurucu adına tescil edildiği dikkate alındığında başvurucunun söz konusu taşınmazlar yönünden Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mevcut bir mülkü söz konusudur.
56. Ancak yapılan satış işlemi ile ilgili olarak Büyükşehir Belediye Meclisi üyeleri tarafından iptal istemiyle açılan dava idare mahkemesince kabul edilmiş, bu karar Danıştay Dairesince onanmış ve aynı Daire tarafından karar düzeltme isteminin reddedilmesiyle kesinleşmiştir. Bununla birlikte başvurucu şirket adına olan tapu kaydının iptal edilmemiş olduğu görülmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesinin konu hakkındaki yazısına Büyükşehir Belediyesince verilen cevapta yargı kararının icrası kapsamında tapu kaydının iptali yönünde herhangi bir girişimde bulunulmadığı bildirilmiştir.
57. İdare mahkemelerince verilen kesinleşmiş kararların gereğinin yerine getirilmesi ve kararın hangi suretle yerine getirileceği hususları ise yeni bir idari işlemin konusunu teşkil etmektedir. Buna göre somut olayda idari makamlarca yargı kararının uygulanması çerçevesinde ne gibi bir işlem yapılacağının henüz belirsiz olduğuna dikkati çekmek gerekir.
58. Bunun yanında başvurucu Büyükşehir Belediye Meclisi üyeleri tarafından açılan davada verilen kararın hukuka aykırı olduğunu iddia etmiştir. Başvurucu bu çerçevede şikâyetine ilişkin bilgi ve belgelerinin temyiz merciince dikkate alınmadığından ve Danıştay Dairesince gerekçesiz karar verildiğinden yakınmıştır. Ancak yukarıda da değinildiği üzere başvurucu şirket süresi geçtikten sonra temyiz talebinde bulunmuş bu sebeple başvurucunun temyiz talebi Daire tarafından süre aşımı yönünden reddedilmiştir. Başvurucunun temyiz talebinin süresinde olduğu yönünde bir iddiası da bulunmamaktadır. Bu durumda başvurucunun belirtilen şikâyetini ferî müdahil olarak katılma imkânı bulduğu davada olağan kanun yolunda ileri sürebileceği hâlde bu yola usulüne uygun şekilde başvurmadığı görülmektedir. İdari işlemin hukuka uygunluğunun denetlendiği yargısal bir süreç mevcutken bu yargısal süreçte dile getirilmeyen iddia ve şikâyetlerin doğrudan bireysel başvuru kapsamında ileri sürülmesi ise ikincillik ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
59. Son olarak idarece yapılan taşınmaz satışının yargı kararıyla iptal edilmesi üzerine yeni bir satış işlemi de yapılmadan tapu kaydının iptali yoluna gidilmesi hâlinde başvurucunun uğradığı zararlar yönünden genel hükümlere göre tam yargı davası açabilmesinin de mümkün olduğuna işaret etmek gerekir. Başvurucu bu yolun etkisiz olduğuna dair herhangi bir bilgi veya belge sunmadığı gibi böyle bir davada koşullarının varlığı hâlinde hükmedilebilecek tazminatın mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi ölçülü kılabileceği değerlendirilmektedir.
60. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında görülen şikâyetler yönünden başvuru yolları usulünce tüketilmemiştir. Etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan anılan hukuk yoluna başvurmaksızın yapılan başvuruların incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkı bağlamında ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 3/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.