TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
A.J.T. A.Ş. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/7895)
|
|
Karar Tarihi: 3/4/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
A.J.T. A.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Kağan ULAŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ferî müdahil olarak dâhil olunan idari davada temyiz
talebinin incelenmemesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; ihale yoluyla
satılarak tapuya tescil edilen taşınmazın dayandığı ihalenin üst hakkına konu
taşınmazın satışının mümkün olmadığı gerekçesiyle iptal edilmesi nedeniyle
mülkiyet hakkının ve benzer nitelikteki ihalelerin iptal edilmediği hâlde söz
konusu ihalenin iptaline karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkı bağlamında
ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, süresinde görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu turizm alanında faaliyet gösteren bir şirkettir.
9. İstanbul'un Beşiktaş ilçesine bağlı Vişnezade
Mahallesi'nde bulunan turizm tesis alanı vasıflı 684 ada 1 parsel (27.614 m2), aynı ada 2 parsel (42.368 m2) ve aynı ada 4 parsel (2.440 m2) sayılı taşınmazlar İstanbul
Büyükşehir Belediyesi (Büyükşehir Belediyesi) adına tapuda tescilli olup
15/2/1989 tarihinde başvurucu şirket lehine 15/2/2032 tarihinde sona ermek
üzere 43 yıllığına üst hakkı tesis edilmiştir. Üst hakkı aynı tarihte başvurucu
şirket yararına tapuya tescil edilmiştir.
10. Bu taşınmazlar üzerinde başvurucu şirket tarafından S.B.H.
adında bir otel işletilmektedir. Büyükşehir Belediye Meclisi 18/9/2009
tarihinde söz konusu taşınmazların satışına karar vermiştir. Taşınmazların
toplam muhammen bedeli 420.000.000 TL olarak tespit edilmiş ve kapalı teklif
usulü yöntemiyle ihaleler yapılmıştır. İhale şartnamesinde, bu taşınmazlar
üzerindeki beş yıldızlı otelin mükellefiyetleri ve haklarıyla birlikte satışa
sunulduğu belirtilmiştir. Ayrıca ihale konusu taşınmazlar üzerinde 15/2/2032
tarihine kadar geçerli olmak üzere üst hakkı tesis edilmiş olup işletmecinin
toplam cironun %7'sini işletme bedeli olarak belediyeye ödemekte olduğu ifade
edilmiştir. Buna göre alıcının taşınmazların çıplak mülkiyetinin yanı sıra ciro
payını ve süre sonunda otelin bedelsiz devralınmasına ilişkin hakları da satın
almış olacağı açıklanmıştır.
11. İlk açık arttırma 14/4/2010 tarihinde yapılmış ancak teklif
veren olmayınca bu defa 24/11/2010 tarihinde yapılan ikinci arttırmada yalnızca
başvurucu şirket teklifte bulunmuş ve ihale 421.000.000 TL bedelle başvurucu
şirket uhdesine yapılmıştır. Büyükşehir Belediye Encümeni aynı tarihte yapılan
ihale sonucu taşınmazların başvurucu şirkete satışına karar vermiş ve bu
taşınmazlar 22/2/2011 tarihinde başvurucu şirket adına tapuya tescil
edilmişlerdir.
12. Büyükşehir Belediye Meclisi üyeleri olan H.S., T.Ö. ve S.B.
tarafından 24/12/2010 tarihinde Büyükşehir Belediyesi aleyhine İstanbul 7.
İdare Mahkemesinde söz konusu satış işleminin iptali istemiyle dava
açmışlardır.
13. Başvurucu şirket 1/4/2011 tarihli dilekçeyle davaya katılma
talebinde bulunmuş Mahkeme 23/9/2011 tarihinde bu talebi kabul ederek başvurucu
şirketin davalı Büyükşehir Belediyesi yanında davaya katılmasına karar
vermiştir.
14. Mahkeme 30/3/2012 tarihinde davanın kabulü ile davaya konu
işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde şu tespitlere yer
verilmiştir:
i. Öncelikle davalı idarenin ehliyet itirazı incelenmiştir.
Mahkeme davanın belediye meclis üyesi kişilerce
"taşınmazın mevcut durumu itibariyle satışa sunulabilecek niteliğe haiz
olmadığı ve dolayısla ihalede hiç bir şekilde rekabet
ortamının sağlamayacağı" ileri sürülerek açılmış olduğuna vurgu
yapmıştır. Mahkemeye göre davacıların kamu zararının önlenmesine yönelik meşru
ve güncel menfaatleri olduğundan dolayı ehliyet yönünden bir sorun bulunmamaktadır.
ii. Mahkeme esas yönünden yaptığı değerlendirmede ise ihale
edilen taşınmazlarda üst hakkı mevcut olduğuna dikkati çekmiştir. Mahkeme bu
şartlardaki bir taşınmazın satışına dair yapılan ihalede ihalenin tabi olduğu
8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 2. maddesinde yer alan "ihalede açıklığın ve rekabetin
sağlanması" koşulunun sağlanamayacağını belirtmiştir. Mahkeme
bu sebeple dava konusu işlemin hukuka uygun olmadığı sonucuna ulaşmıştır.
15. Karar başvurucu şirkete 12/7/2012 tarihinde tebliğ edilmiş,
başvurucu şirket 23/11/2012 tarihinde temyiz talebinde bulunmuştur. Karar
ayrıca Büyükşehir Belediyesi tarafından da temyiz edilmiştir.
16. Temyiz taleplerini inceleyen Danıştay Onüçüncü
Dairesi 11/11/2013 tarihinde başvurucunun temyiz talebini süre aşımı yönünden,
davalı idarenin temyiz talebini ise bozma nedenlerinden birinin bulunmadığı
gerekçesiyle reddetmiştir. Başvurucunun ve davalı idarenin karar düzeltme
talepleri aynı Daire tarafından 10/2/2015 tarihinde reddedilmiştir.
17. Nihai karar 7/4/2015 tarihinde başvurucu şirket vekiline
tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu şirket 5/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
19. Anayasa Mahkemesince söz konusu idari işlemin iptaline
ilişkin olarak idari yargı kararının gereği çerçevesinde hangi iş ve işlemlerin
tesis edildiği Büyükşehir Belediyesinden sorulmuştur. Büyükşehir Belediyesinin
14/1/2019 tarihli cevap yazısında; üst hakkı bulunan taşınmazların satışına
kanuni bir engel olmadığı, satışa Belediye Meclisinin karar verdiği, ihalede
rekabeti engelleyici herhangi bir durumun mevcut olmadığı ve ihalenin herkese
açık olarak yapıldığı ifade edilmiştir. Yazıda ayrıca ihalenin iptal
edilmesiyle üst hakkı süresince taşınmazın satışına kanunda olmayan bir ihale yasağı
getirildiğine vurgu yapılmıştır. Bunun yanında Büyükşehir Belediyesinin dava
konusu ihalenin yapıldığı 2010 yılında yıllık 600.000.000 TL civarında faiz
ödeme yükümlülüğü ile karşı karşıya olduğu için finansman ihtiyacını gidermek
üzere bu satışı yaptığı açıklanmıştır. Son olarak dava konusu ihale veya
taşınmazlar ile ilgili herhangi bir işlem tesis edilmediği, satışa konu
taşınmazların geri alınmasının ve karşılığında bedelinin geri ödenmesinin kamu
kaynaklarının verimli ve etkin kullanımına uygun olmayacağı, ayrıca bütçenin
gelir gider dengesini olumsuz etkileyeceği bildirilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Mevzuat Hükümleri
20. 2886 sayılı Kanun’un 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Genel
bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelerin, özel idare ve belediyelerin
alım, satım, hizmet, yapım, kira, trampa, mülkiyetin gayri ayni hak tesisi ve
taşıma işleri bu Kanunda yazılı hükümlere göre yürütülür.”
21. 2886 sayılı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu
Kanunun yürütülmesinde, ihtiyaçların en iyi şekilde, uygun şartlarla ve
zamanında karşılanması ve ihalede açıklık ve rekabetin sağlanması esastır.”
22. 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 15.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Belediyenin
yetkileri ve imtiyazları şunlardır:
...
h) Mahallî müşterek nitelikteki hizmetlerin
yerine getirilmesi amacıyla, belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde
taşınmaz almak, kamulaştırmak, satmak, kiralamak veya kiraya vermek, trampa
etmek, tahsis etmek, bunlar üzerinde sınırlı aynî hak tesis etmek.
...”
23. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun
705. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Taşınmaz
mülkiyetinin kazanılması, tescille olur.
Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal,
kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden
önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi,
mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır.”
24. 4721 sayılı Kanun'un 826. maddesi şöyledir:
“Bir
taşınmaz maliki, üçüncü kişi lehine arazisinin altında veya üstünde yapı yapmak
veya mevcut bir yapıyı muhafaza etmek yetkisi veren bir irtifak hakkı
kurabilir.
Aksi kararlaştırılmış olmadıkça bu hak,
devredilebilir ve mirasçılara geçer.
Üst hakkı, bağımsız ve sürekli nitelikte ise
üst hakkı sahibinin istemi üzerine tapu kütüğüne taşınmaz olarak
kaydedilebilir. En az otuz yıl için kurulan üst hakkı, sürekli niteliktedir.”
25. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 31. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"1. Bu Kanunda hüküm bulunmayan
hususlarda; ... üçüncü şahısların davaya katılması, ... Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygunlanır. (Ek cümle:
5/4/1990-3622/11 md.; Değişik:10/6/1994-4001/14 md.) Ancak, davanın ihbarı (…)(2) Danıştay, mahkeme veya
hakim tarafından re'sen yapılır..."
26. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 66. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Üçüncü kişi, davayı kazanmasında hukuki
yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona
erinceye kadar, fer’î müdahil olarak davada yer
alabilir."
27. 6100 sayılı Kanun'un 68. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Müdahale talebinin kabulü hâlinde
müdahil, davayı ancak bulunduğu noktadan itibaren takip edebilir. Müdahil,
yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri
sürebilir; onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul
işlemlerini yapabilir."
28. 29/8/2007 tarihli ve 26628 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 313 sıra sayılı Millî Emlak Genel Tebliği'nin ilgili kısımları
şöyledir:
"...Hazinenin özel mülkiyetinde bulunan
taşınmazların satış işlemleri ilgili mevzuat hükümleri dikkate alınarak aşağıda
belirtilen esaslara göre yürütülecektir.
...
XI. SATIŞ USULLERİ
A) 2886 SAYILI DEVLET İHALE KANUNU HÜKÜMLERİNE
GÖRE SATIŞ
(1)
Tahmin edilen satış bedeli yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun (İ) cetvelinde
2886 sayılı Kanunun 45 inci maddesi için belirlenen parasal sınıra kadar olan
taşınmazların satış işlemleri açık teklif usulüyle, tahmin edilen satış bedeli
bu sınırı aşan taşınmazların satış işlemleri kapalı teklif usulüyle
yapılacaktır.
B) DOĞRUDAN SATIŞ
1) Rayiç Bedel Üzerinden Doğrudan Satış
(1)
Aşağıda belirtilen taşınmazlar 4706 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin 1 inci
fıkrasına göre, bu Tebliğin IV üncü bölümünde belirtilen şekilde tespit
edilecek rayiç bedel üzerinden doğrudan satılabilecektir.
(2)
Rayiç bedel üzerinden doğrudan satılabilecek Hazineye ait taşınmazlar ve satışa
ilişkin esaslar aşağıda belirtilmiştir.
...
b) Üzerlerinde Sınırlı Ayni Hak Tesis Edilen
Taşınmazların Hak Lehtarlarına Satışı
(1)
Üzerlerinde sınırlı ayni hak tesis edilmiş Hazineye ait taşınmazların, (orman
vasıflı olup; 6831 sayılı Orman Kanunu, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu ve
2873 sayılı Milli Parklar Kanunu uyarınca kesin izin verilmiş veya kesin tahsis
yapılmış ya da sınırlı ayni hak tesis edilmiş yerler hariç) zemini ile
üzerindeki bina ve tesislerin Hazineye geçmesi gereken kısmı, talep edilmesi
halinde doğrudan satılabilecektir.
..."
B. Danıştay İçtihadı
29. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 15/10/2018 tarihli
ve E.2018/3189, K.2018/4134 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun
31. maddesi ile göndermede bulunulan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu'nun yerine yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 66.
maddesinde, üçüncü kişilerin, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf
yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla müdahil olarak davada yer
alabilecekleri; 68. maddesinde, müdahale talebinin kabulü hâlinde müdahilin,
yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri
sürebileceği, onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul
işlemlerini yapabileceği; 69. maddesinde, müdahilin de yer aldığı asıl davada
hükmün taraflar hakkında verileceği hükümlerine yer verilmiştir.
Anılan hükümler uyarınca, davanın
taraflarından olmayan, dava sonucunda hakkında hüküm kurulmayan ve ancak,
yanında katıldığı tarafa yardımcı olabilen müdahilin, yanında davaya katıldığı
tarafın kanun yollarına başvurmaması durumunda, tek başına kanun yollarına
başvurmasına hukuken olanak bulunmamaktadır.
..."
30. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 31/1/2018 tarihli ve
E.2015/3646, K.2018/173 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...
Davalı idare ile davalı idare yanında müdahil,
anılankararı temyiz etmekte ve bozulmasını
istemektedir.
... ilişkin dava konusu işlemde hukuka
uygunluk bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; davalı idare ile davalı
idare yanında müdahilin temyiz istemlerinin reddine ... [karar verildi.]"
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 3/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu şirket; temyiz talebinin süre aşımı yönünden
reddedildiğini, hâlbuki müdâhil sıfatıyla yer aldığı
davada tek başına temyiz hakkının bulunmadığını belirtmiştir. Başvurucu şirkete
göre davalı idarenin temyiz ettiği davada verdiği dilekçenin ek dilekçe olarak kabul edilerek
incelenmesi gerekirdi. Başvurucu şirket temyiz ve karar düzeltme aşamalarında
sunduğu bilgi ve belgelerin incelenmeksizin karar verildiğinden yakınmış
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
33. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı
36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir
(Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
35. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız
hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren
sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52).
36. Adil yargılanma hakkı bir mahkeme kararına karşı üst yargı
yollarına başvurabilmeyi güvence altına almamakla birlikte gerek suç isnadına
bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı
tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil yargılanma hakkı kapsamındaki
güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten,
B. No: 2015/1950, 22/2/2018, § 37). Bu bağlamda mahkemeye erişim hakkı, ilk
derece mahkemesine dava açma hakkının yanı sıra kişilere itiraz; istinaf veya
temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara
başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı,
B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).
37. Bireylere menfaatlerini etkileyen işlemlere karşı dava
açabilmelerinin yanı sıra üçüncü şahıslarca açılmış ve doğrudan taraf
olmadıkları ancak sonucu itibarıyla menfaatlerini etkileyen bir davada iddia ve
savunmalarını dile getirebilmeleri amacıyla davaya katılma olanağının
sağlanması da mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmesi gereken
güvencelerden biridir. Bu itibarla bir davanın sonucundan menfaati etkilenecek
olan kişilerin bu yargılama hakkında bilgi sahibi olabilmelerine, uyuşmazlığın
çözümü için gerekli ve sonuca etkili olduğunu düşündükleri hususlarda
açıklamada bulunabilmelerine, iddialarını ispata yönelik delil sunabilmelerine
imkân sağlanması gerekir (Yusuf Bilin,
B. No: 2014/14498, 26/12/2017, § 44; benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mehmet Ali Bedir ve Tevfik Günay, B.
No:2013/4073, 21/1/2016, § 35).
38. Hukuk sisteminde bireye doğrudan taraf olmadığı ancak hak ve
menfaatlerini etkileyen bir davada iddia ve savunmalarını öne sürebilmesine
imkân sağlayacak nitelikte bir mekanizmanın bulunması ve bu mekanizmanın etkin
bir şekilde işlemesi adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olarak kabul
edilmelidir. Nitekim Türk hukuk sisteminde de bu amaçla ferî müdahillik sistemi
getirilmiş, üçüncü kişinin davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf
yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla tahkikat sona erinceye kadar ferî
müdahil olarak davada yer alabileceği kurala bağlanmıştır. İdarenin işlem ve
eylemlerinin hukuka uygunluk denetiminin yapıldığı idari yargıda görülmekte
olan davalar yönünden de uyuşmazlık konusu üzerinde hak iddia eden ya da
davanın taraflarından birinin davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan üçüncü
kişilerin davaya sadece şeklen değil etkili bir şekilde katılımının sağlanması,
adil yargılanma hakkının güvencelerinin sağlanabilmesi için önemli bir
müessesedir (Yusuf Bilin, § 59).
39. Öte yandan Anayasa Mahkemesi Akdeniz İnşaat ve Eğitim Hizmetleri A.Ş. başvurusunda, adil
yargılanma hakkının müdahilin yanında davaya katıldığı tarafın yargılamayı
sürdürmeme yolundaki iradesine rağmen yargılamaya devam edebilmesini güvence
altına almadığını vurgulamıştır. Buna göre müdahile, asıl tarafın iradesinden
bağımsız olarak hükmü temyiz edebilme hakkı tanınması biçiminde bir anayasal
zorunluluğun bulunmadığı kabul edilmiştir. Nitekim anılan başvuruda ferî
müdahil olan başvurucunun tek başına yaptığı temyiz isteminin incelenmeksizin
reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına ilişkin anayasal güvencelere müdahale
teşkil eden bir yönün bulunmadığı açıklanmıştır (bkz. Akdeniz İnşaat ve Eğitim Hizmetleri A.Ş. [GK],
B. No: 2015/2909, 19/7/2018, § 63).
40. Somut olayda başvurucu şirket davalı idare aleyhine açılan
iptal davasında davalı yanında müdâhil olma talebinde
bulunmuş ve başvurucu şirketin bu talebi ilk derece mahkemesince kabul
edilmiştir. Yapılan yargılama neticesinde verilen davanın kabulü ile davaya
konu idari işlemin iptaline ilişkin karar davalı Büyükşehir Belediyesi
tarafından süresinde temyiz edilmiştir. Buna karşın başvurucu temyiz süresi
geçtikten sonra temyiz talebinde bulunmuş Danıştay Dairesi de bu sebeple
başvurucunun temyiz talebini süre aşımı yönünden reddetmiştir.
41. Başvurucu şirket ise süre aşıldıktan sonra temyiz dilekçesi
verildiği olgusuna itiraz etmemiş ancak davalı idarenin temyiz talebinde
bulunduğuna işaret ederek ayrıca temyiz etmesine gerek olmadan dilekçesinin
temyiz merciince incelenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Ancak 2577 sayılı
Kanun'un 31. maddesinin (1) numaralı fıkrasının atıfta bulunduğu 6100 sayılı Kanun'un
68. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre müdahilin yanında katıldığı tarafın
yararına aykırı olmamak kaydıyla temyiz dâhil her türlü usul işlemlerini
yapabilmesi mümkün görünmektedir. Nitekim Danıştay da müdahilin tek başına
temyiz talebinde bulunamayacağını kabul etmekle birlikte davalı yanın kararı
temyiz etmesi hâlinde müdahilin temyiz talebini ayrıca incelemektedir (bkz. §§
29-30). Buna göre olayda idarenin süresinde temyiz talebinde bulunduğu dikkate
alındığında başvurucu şirketin temyiz talebinde bulunması önünde herhangi bir
engel bulunmamaktadır. Buna rağmen başvurucu şirket süresinden sonra temyiz
talebinde bulunmuş Danıştay Dairesi de bunu gözeterek temyiz talebini
reddetmiştir.
42. Bu durumda başvurucu şirketin somut olayda ferî müdahil
olarak davaya katılarak iddia ve itirazlarını dile getirebildiği, anılan kanun
hükümleri ve Danıştay içtihadına göre temyiz talebinde bulunma hakkı da olduğu
hâlde süresinde başvurmadığı için kendi kusuruna dayalı olarak bu hakkını
kullanmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkının ihlal
edilmediği açıktır.
43. Diğer taraftan başvurucu ihalenin iptaline ilişkin ilk
derece mahkemesinin kararında ilgili ve yeterli bir gerekçe olmadığından
yakınmakta ise de bu kararı süresinde temyiz etmediği için kararın gerekçesine
yönelik başvurucunun itirazlarının temyiz mercii tarafından incelenmediği
dikkate alınmalıdır. Başvurucunun kararı süresinde temyiz etmesi hâlinde
temyize konu kararın ilgili ve yeterli gerekçe yönünden de incelenebilmesinin
mümkün olduğu gözetildiğinde başvurucunun belirtilen iddiası yönünden adil
yargılanma hakkı bağlamında ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkı
Bağlamında Ayrımcılık Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
45. Başvurucu şirket; uyuşmazlığa konu taşınmazla aynı nitelikte
başka taşınmazların da satıldığını, hatta üzerinde intifa hakkı bulunan H.R.
adlı başka bir otel arsasının daha düşük bir bedelle satışa konu edildiğini
belirtmiştir. Başvurucu şirket bununla birlikte söz konusu satış için
Büyükşehir Belediye Meclisi üyelerince dava açılmadığını, bunun da aynı
şartlardaki iki tüzel kişi için farklı sonuçlara yol açtığını ifade etmiştir.
Başvurucu bu sebeple mülkiyet hakkı bağlamında ayrımcılık yasağının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
46. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3), 48. maddesinin (1)
ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden
olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı,
bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna
ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
47. Somut olayda başvurucu şirket, kendisine farklı muamele yapıldığı
iddiasını aynı nitelikteki başka bir otel arsasının satışına dayandırmıştır.
Ancak belirtilen satış işlemine karşı dava açılmamış olduğu bizzat başvurucu
tarafından dile getirilmiştir. Başvurucu şirket bunun dışında üzerinde sınırlı
bir aynî hak bulunan taşınmazın idare tarafından ihale yoluyla satışına ilişkin
somut olaydaki içtihat ile farklılaşan bir Danıştay kararı da sunamamıştır.
Dolayısıyla somut olay bağlamında kamu makamlarının ayrımcılığa yol açacak
biçimde farklı bir muamelede bulunduğu başvurucu şirket tarafından ortaya
konulamamıştır. Bu durumda başvurucu şirket ihlal iddiasına ilişkin delillerini
sunma, temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma
yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Başvurucu şirketin yalnızca yargı
kararına konu edilmediği için kesinleşen bir satış işlemini emsal olarak
göstermesinin, ihlal iddiasının doğruluğunu destekleyecek ve ortaya koyacak
nitelik ve yeterlilikte olmadığı gözönüne alındığında
söz konusu iddianın temellendirilmemiş şikâyet kapsamında kabul edilmesi
gerekmektedir.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
49. Başvurucu şirket usulüne uygun olarak alınmış kararlarla
uyuşmazlığa konu taşınmazların mülkiyetini edindiğini ancak ihalenin iptali
sebebiyle devir işleminin ihtilaflı hâle geldiğini belirtmiştir. Başvurucu
şirket hâlen kayden maliki olduğu taşınmazların
mülkiyetini kaybedebileceği yanında söz konusu iptal kararının ciddi bir değer
kaybına da yol açtığından da yakınmıştır. Başvurucu şirket satış işleminin
iptal edilmesinin bir kanun hükmüne dayanmadığını ve usulüne uygun olarak bu
taşınmazları satın aldığı iptal edilebileceğini öngörmesinin de mümkün
olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu şirket sonuç olarak mülkiyet hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
50. Anayasa’nın
"Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
51. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluyla
Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması gerekir.
52. Bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun bu niteliği gereği Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne
getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını
zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ile başvurusunu
takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
53. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden söz edilebilmesi
için öncelikle hukuk sisteminde hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin
başvurabileceği idari veya yargısal bir hukuki yolun öngörülmüş olması
gerekmektedir. Ayrıca bu hukuki yolun iddia edilen ihlalin sonuçlarını
giderici, etkili ve başvurucu açısından makul bir çabayla ulaşılabilir
nitelikte olması ve sadece kâğıt üzerinde kalmayıp fiilen de işlerliğe sahip
bulunması gerekmektedir. Olmayan bir hukuki yolun tüketilmesi başvurucudan
beklenemeyeceği gibi hukuken veya fiilen etkili bulunmayan, ihlalin sonuçlarını
düzeltici bir vasıf taşımayan veya aşırı ve olağan olmayan birtakım şeklî
koşulların öngörülmesi nedeniyle fiilen erişilebilir ve kullanılabilir olmaktan
uzaklaşan başvuru yollarının tüketilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577,
16/2/2017, § 39).
54. Somut olayda başvurucu şirket; ihale yoluyla edindiği
taşınmazların tapuda adına tescil edildiğini, idari yargı mercilerince verilen
bu taşınmazların satışına ilişkin idari işlemin iptali yönündeki kararın
mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini öne sürmüştür.
55. Uyuşmazlığa konu taşınmazların Büyükşehir Belediyesi
tarafından yapılan açık arttırma sonucu başvurucuya satıldığı ve bu satış
işlemine istinaden tapuda başvurucu adına tescil edildiği dikkate alındığında
başvurucunun söz konusu taşınmazlar yönünden Anayasa'nın 35. maddesi anlamında
mevcut bir mülkü söz konusudur.
56. Ancak yapılan satış işlemi ile ilgili olarak Büyükşehir
Belediye Meclisi üyeleri tarafından iptal istemiyle açılan dava idare
mahkemesince kabul edilmiş, bu karar Danıştay Dairesince onanmış ve aynı Daire
tarafından karar düzeltme isteminin reddedilmesiyle kesinleşmiştir. Bununla
birlikte başvurucu şirket adına olan tapu kaydının iptal edilmemiş olduğu
görülmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesinin konu hakkındaki yazısına Büyükşehir
Belediyesince verilen cevapta yargı kararının icrası kapsamında tapu kaydının
iptali yönünde herhangi bir girişimde bulunulmadığı bildirilmiştir.
57. İdare mahkemelerince verilen kesinleşmiş kararların
gereğinin yerine getirilmesi ve kararın hangi suretle yerine getirileceği
hususları ise yeni bir idari işlemin konusunu teşkil etmektedir. Buna göre
somut olayda idari makamlarca yargı kararının uygulanması çerçevesinde ne gibi
bir işlem yapılacağının henüz belirsiz olduğuna dikkati çekmek gerekir.
58. Bunun yanında başvurucu Büyükşehir Belediye Meclisi üyeleri
tarafından açılan davada verilen kararın hukuka aykırı olduğunu iddia etmiştir.
Başvurucu bu çerçevede şikâyetine ilişkin bilgi ve belgelerinin temyiz
merciince dikkate alınmadığından ve Danıştay Dairesince gerekçesiz karar
verildiğinden yakınmıştır. Ancak yukarıda da değinildiği üzere başvurucu şirket
süresi geçtikten sonra temyiz talebinde bulunmuş bu sebeple başvurucunun temyiz
talebi Daire tarafından süre aşımı yönünden reddedilmiştir. Başvurucunun temyiz
talebinin süresinde olduğu yönünde bir iddiası da bulunmamaktadır. Bu durumda
başvurucunun belirtilen şikâyetini ferî müdahil olarak katılma imkânı bulduğu davada
olağan kanun yolunda ileri sürebileceği hâlde bu yola usulüne uygun şekilde
başvurmadığı görülmektedir. İdari işlemin hukuka uygunluğunun denetlendiği
yargısal bir süreç mevcutken bu yargısal süreçte dile getirilmeyen iddia ve
şikâyetlerin doğrudan bireysel başvuru kapsamında ileri sürülmesi ise
ikincillik ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
59. Son olarak idarece yapılan taşınmaz satışının yargı
kararıyla iptal edilmesi üzerine yeni bir satış işlemi de yapılmadan tapu kaydının
iptali yoluna gidilmesi hâlinde başvurucunun uğradığı zararlar yönünden genel
hükümlere göre tam yargı davası açabilmesinin de mümkün olduğuna işaret etmek
gerekir. Başvurucu bu yolun etkisiz olduğuna dair herhangi bir bilgi veya belge
sunmadığı gibi böyle bir davada koşullarının varlığı hâlinde hükmedilebilecek
tazminatın mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi ölçülü kılabileceği
değerlendirilmektedir.
60. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında
görülen şikâyetler yönünden başvuru yolları usulünce tüketilmemiştir. Etkin ve
erişilebilir bir çözüm imkânı sunan anılan hukuk yoluna başvurmaksızın yapılan
başvuruların incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği
mümkün değildir.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkı bağlamında ayrımcılık yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
3/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.